3. Bölüm

3. Bölüm

Hamish
hamish

Bölüm III: Öldü!!!

 

 

"Sakin ol.."

 

 

.

 

 

.

 

 

.

 

 

 

 

Elimde kahvem dudağımda sigaram, zehirlenen ciğerlerimle terasın tadını çıkarıyorum. Bir anda dudaklarımdan sigara alındı. Kaşlarım istemsiz çatıldı. Elime dökülen kahveyle bardağı küçük masanın üzerine koydum. Sanki elime kahve dökülen ben değilmişim gibi kafamı çevirdim.

Bugün her şeyin başlangıcı olacağını nasıl bilebilirdim ki?

"Kadir, sana yalnız kalmak istediğimi söyledim."

Boğaz temizlenmesiyle arkamı döndüğümde, karşımda Hazar'ı görmem beni şaşırtmıştı. İtiraf etmeliyim ki beklemiyordum.

Siyah eşofmanı ve siyah geniş kapşonuyla, saçları dağınıktı. Dünden kalma yüzündeki yaralar hala oradaydı. Kaşında küçük bir bant dudağının yanında hafif şişlik pansumanın yeni yapıldığı belliydi. Yanağı ise belirgin şekilde kızarıktı. Sol omzu askıdaydı. Ben Hazar'ı incelerken o rahat hareketleriyle karşıma oturdu. Cesaretli insanları severdim ama bu kadın canına susamış gibiydi.

"Sence de vakti gelmedi mi?" Dedi naifçe.

Cevap bekler gibi değildi. Sağ eliyle kapşonunun içinden bir disk çıkarıp önüme attı.

"Benimle ilgili ulaşamadığın o bilgiler."

Hazar'ın kendisini araştıracağımı tahmin etmesi olasıydı, peki askeriyedeki bilgilere ulaşamadığımı nereden biliyordu?

Ellerimi birbirine kenetlenmiş, duruşumu dikleştirdim.

"Pekiala, doğru bilgi verdiğini nereden bileceğim. "

Omuzlarını silkti. Önemsiz bir şey söylemişim gibi bakıyordu.

"Askeriyeyi senden iyi kim bilir ki?"

Yemini yutmayacaktım. Yüzümdeki ifadesizliği korudum.

"Sana güvenmiyorum."

Gülümsedi.

"Güvenmeni beklemiyorum. Bana hiç güvenme. Tetikte olman senin güvenliğini sağlar. Bana da bu lazım. "

"Neden bana çalışmak istiyorsun?"

Elini ensesine götürdü.

"Sana söylemem gereken bir şey var."

İşte şimdi ilgimi çekemeye başlamıştı.

"Nedir?"

"Seni ancak benim koruyabileceğim gibi sen de benim yaşam biletimsin.

Söylemekte zorlanıyor gibiydi. Dikkatini benden koparmış. Duraksadı, karşı binaya bakıyor gibi bir hali vardı. Tam arkamı döneceğim esnada hızlı ve çevik hareketle beni yere itti. Az önce baktığı yerden gelen kurşunun bedenini delip geçmesiyle ağır çekime alınmış gibi hareket ediyorduk. Parçalanan teras camı etrafa dağılırken, elimle yüzüme siper ettim. Hazar'ın kanlı bedeni kucağıma düşmüştü. O anda ağır çekimden çıkmıştım.

Çatıya dolaşan Kadir ve adamlarım ne olduğunu çözmek için bir şeyler yapıyorlardı. Sol omzuna gelen kurşunun çıkış yerine baktığımda derin bir nefes aldım. Ceketimden hızla kurtularak kanayan yarasına bastırdım.

"Pilot.." inleme döküldü dudaklarından.

"Yorma kendini. Sana hayat borcum var. Sakın yorma kendini." sesim düzdü.

Öksürmeye başladı. Sayıklıyor gibiydi, bilinci gidip geliyordu.

"Biliyorum.. seni öğre..nen yaşamıyor, gerçi bende yaşayamayacağım." kıkırdadı. Komik bir espri yapmış gibi gülüyordu.

Gözlerini zorlanarak araladı. Konuşması kesik kesikti.

"Beni babam yolladı, seni öldürmem gerekiyordu. " zor nefes alıyordu. "Ama ben korudum.. gar.. rip değil mi? Sen önemlisin..." Az önce zorlanarak açtığı gözleri tamamen kapanmıştı.

Vakit kaybetmeden kanlı küçük bedeni kucağıma alarak asansöre yöneldim, kollarının arasındaki beden anlamadığı bir şeyler söylüyordu. Endişemin belli olmaması için kendimi zorluyordum. Dışarıya kendimi attığımda Kadir'in arabayı hazırladığını gördüğümde bir kez daha doğru kişiye güvendiğimi anladım. Kanlı bedenle kapısı açık olan arabanın arka koltuğunu yerleşirken, Kadir hızla kapıyı kapatıp şoför koltuğuna yerleşti.

"Bas gaza Kadir." Aynada göz göze geldik. Yüzümü kucağımdaki kadına çevirdim. "ölmeyecek.. anladın mı beni?"

"Seni öldürmek için geldi, niye kurtarıyoruz hayatını?"

Nefesimi sinirle dışarı verdim.

"Neden arabayı hazırladıysan, aynı sebepten Kadir."

Kolumun çekiştirilmesiyle yüzümü Hazar'a döndüm. Aramızdaki mesafe yok denecek kadar azdı.

"...şifre.. 2540" sayıklıyordu.

Alnına dokunduğumda, sıcaklığı tenimi yakıp geçti.

"Yorma kendini, geldik az kaldı."

Kendini konuşmaya zorluyordu.

"Ölmeyeceksin, bak pişman olacak bilgiler verme." yarasının üzerinden ceketi kısa süreliğine çekip baktım. "Omzundan vuruldun sadece."

Gülümsedi, gülümserken canı acımış olmalı ki yüzünü buruşturdu.

"..ölmezsem , babam öldürür."

Ağzından kanlar taşarken gözlerini açtı.

"LA 362, Küba.." kafası tekrar düşmeden önce son söyledikleri sözleri kulağımda çınladı.

***

Hazar iki gündür özel poliklinikteydi, benim de iki gündür burada olduğum gerçeği yüzüme vurdu. Hayatı tehlikede olan sadece ben değildim. Bana verdiği bilgilerden sonra Hazar'ı sağ bırakma ihtimalleri yoktu. Tabi bunların birer oyun olma ihtimali hep aklımın bir köşesinde. Ancak öldürülme ihtimalini riske atamazdım. Kimseyi bu kata almıyordum. Sadece bir kaç sağlık personeli... Boydan boya cam olan yataklı odanın arkasından öylece uyanmayı bekleyen bedene bakıyordum sadece. Başımın ağrısı çekilmez bir hal almışken, kendimi lavaboya attım. Soğuk suyu yüzme tokat gibi çarpıyordum. Bilmediğim bir oyunun içine sürükleniyordum, istediğim cevaplar vardı. Çalan telefonla, peçete makinasına elimi uzattım. İki yaprak kopartıp elimi kuruladım. Telefonu kulağıma götürdüğümde bir süre bekledim.

"Bilgileri buldum." yüzümde tebessüm oluştu. Kendimi hemen toparladım. Rahatsızlık hissi çok geçmeden tekrar içimi kapladı. Ya yalan söylüyorsa, ya hepsi oyunsa.. Kafamı hafif salladım.

"Ne buldun peki?"

"Telefonda konuşamayız Baha. Beni oraya çıkarmıyorsun sen in aşağı." sesi sitem eder gibiydi, önemsemedim.

Görmeyeceğini bildiğim halde kafamı salladım.

"Tamam geleceğim." telefonu kapatıp cebime yerleştirdim.

Doğruyu söylememe ihtimali beni neden bu kadar etkilediğini anlamıyordum. Sinirimi alt üst ediyordu bu durum.

'Besbelli anlıyorsun, uzatma.' hep muhalefet olmak zorundasın sanki.

'Ben senim... kaç defa söyleyeceğim, kırılıyorum ama.' Basbaya kendimle kavga ediyordum.

İçimdeki savaşı bir kenara bırakarak, Kadir'in yanına uğramadan önce Hazar'a bakmak için hareketlendim. Elimdeki peçeteyi çöp kutusuna fırlatarak odasına doğru yürüdüm. Gördüğüm manzaraya anlam veremiyordum. İçeride bulunan sağlık görevlisini daha önce görmemiştim. Bone takarak beyaz saçlarını gizlemek istiyor gibiydi. Beyaz önlüğün altındaki siyah beyaz ekose kadife gömleği adeta bağırıyordu. Sağlık görevlisi serumun içine iğne enjekte ederken, Hazar serumun damara takılan kısmını havaya kaldırmış serumun boş akmasına sebep oluyordu. Kaşlarım çatılmıştı. İkili anlık bakışırken, Hazar'ın tek kaşı havalandı. Eş zamanlı sağlık personeli nereden çıkardığını bilmediğim bıçağı Hazar'a savurmuştu. Her şey anlık gelişmişti. Beynimde şimşekler çakarken Hazar ustalıkla bıçağı savuşturdu. Odanın kapısını açmaya çalıştığımda başarısızlıkla sonuçlandı. Direkt acil düğmesine basarken kapıya omuz attım. Hazar'ın canı yandığı yüzünden belli oluyordu. Kapıya bir kere daha omuz attım. Tekrar ve tekrar.. Sadece ses çıkarmıştı. İçerideki adamın dikkatini dağıtmıştı. Hazar adamın boşluğundan yararlanarak serum setini adamın boynuna doladı. Bacaklarıyla adamın bedeni sıkıca kilitledi. Yatakta boğuşma devam ederken tüm gücümle kapıyı zorladım. Kat askeri üsse benzer konum alırken Kadir yanımda yerini almıştı.

Kapıyı kırdığımızda Hazar'ın sesi odada yankılandı. Ağlıyordu... Boğuşma azalarak devam ediyordu.

"Babam neden seni yolladı ki?"

Bacaklarının arasındaki beden artık hareket etmiyordu. Elleri titriyordu. Serum setini adamın boynundan hızla çıkardı.

Yataktaki erkek bedenine yaklaştığımda eliyle dur işareti yaptı. Durduğum anda odadaki tüm korumalar Kadir dahil duraksamıştı.

"Öldü!!!" bağırıyordu. "Öldü!!!"

"Kimse dokunmayacak ona." gözleri yaştan gözükmüyordu.

Kollarını sımsıkı bedene sardı.

"Herkes çıksın.. Berat."

"AAAAAAhhhh" boğazından bir çığlık koptu.

Başımla odadakilere komut verdiğimde, ikiletmeden odadan çıkarak koruma pozisyonu aldılar. Kadirle kısa süreli bakıştık. Tekrar dikkatimi Hazar'a verdim.

"Berat..." tekrar adımla seslendi.

Gözlerimi yumdum. Sakin kalabilirdim. Sadece bir isim..

"Bana bunu yaptırmış olamaz..." gözlerini öyle yumdu ki, sanki her şey bir kabus olsun ister gibiydi. Sesi titriyordu. İçimde Hazar'ı sarıp sarmalama duygusu oluşurken yerimde durmaya devam ettim.

"Kardeşimi bana öldürttü."

Transa girmişçesine sarıldığı bedenle birlikte sarsıyordu kendini. Dizimi yere koyarak elimle sarıldığı bedeni gösterdim.

"Bak, nefes alıyor. "

Hazar duraksadı. Bedene baktı.

"Yaşıyor mu?" küçük bir çocuk gibiydi. Gözlerindeki umut bakmaya değerdi.

"Sadece bayıldı. " dedim.

"Kardeşimi öldürmedim. " deli gibi gülemeye başladı. "Beni öldürmek istese bile..ben öldürmedim."

Yavaş hareket etmeye özen gösteriyordum. Hazar'ı ürkütmeden baygın bedeni kollarının arasından çıkardım. İşaretimle korumalar baygın bedeni odadan çıkardı. Onunla sonra ilgilenecektim. Yapılan hiçbir işlemi engellemiyordu. Hazar'ın az önceki hali gitmiş, öylece bakan bir kadın yerini almıştı. Yaraları açılmıştı. Bandajlar kana bulanmıştı. Kadir'i gözüm ararken, Kaan'la odama girmesiyle ikiliye göz gezdirdim. Kaan elindeki malzemeleri kenarı bırakarak Hazar'ın yanına yaklaştı. Kaan benim hayallerimin vücut bulmuş haliydi. Tek kötü yanı benimle tanışmış olmasıydı.

"Bana izin verir misin Baha?"

Kafamı olumlu anlamda sallayarak geri geri gittim. Kaan'a alan tanıdım. Kaan elindeki feneri Hazar'ın gözlerinde gezdirdi. Yarasını kontrol ettikten sonra, steril eldivenleri giydi. Sütur ve portegüyü hazırladı. Böbrek küvetteki iğneyi eline aldığında Hazar kafasını kaldırdı. İlk defa hareket etmişti. Elini tuttu Kaan'ın, pür dikkat gözlerine odaklandı.

"Uyumak istemiyorum." dedi.

Kaan bir bana bir Hazar'a baktı.

"Lokal böyle bir yara için işe yaramaz."

Hazar fütursuzca güldü.

"Canım tatlı değildir. "

Kaan benden destek almak istercesine gözlerini büyüttü.

"Yap." sesim oldukça düzdü.

Kaan hazırladığı süturu eline aldı, diğer eliyle kan olan gazlı bezi yaranın üzerinden aldı. Yara artık görünürdü. Bölgeyi temizledikten sonra bekledi.

"Hala geç değil." Kaan'ın sesi endişeliydi.

Hazar kafasını salladı.

"Fazla endişeleniyorsun doktor.. daha kötülerini de gördüm. Dikemeyeceksen ver ben halledeyim."

Kaan'ın gözleri büyüdü. Ciddi misin der gibi bakış attı.

"Nefesini kısa aralıklarla tutarsan daha az canın yanar."

Hazar pek umursuyor gibi durmuyordu. Kaan ilk iğneyi batırdığında Hazar'ın gözlerinde acı aradım. Yoktu.. Kaan her bir iğne geçişinde istemsiz Hazar'ı izliyordum. Oysa yüzünde mimik dahi oynamıyordu. Bu beden neler yaşamış diye düşünmeden edemedim. Askeriyenin ne kadar zor olduğunu biliyordum. Endişelenmiştim... Kendime itiraf edecek değildim.

"Baha adam kendine geldi."

Kadir'in sesiyle derin düşüncelerimden sıyrıldım.

"İfadesini alalım." yürümek için hamle yaptığımda Hazar bileğimi tuttu.

"Konuşmaz." dedi.

Dudağım kıvrılırken yüzümde memnun bir ifade oluştu.

"Konuşmasına gerek yok."

Bileğimi kurtardığımda, Hazar'ın güçsüz kalmış bedeni sarsılmıştı. Kaan kaşlarını çattı, derin bir nefes alarak son dikişi kilitleyip kesti.

"Öldürmeyeceksin değil mi?" sesini ilk defa böyle duyuyordum. Sessizliğimi korudum.

Hızla yataktan düzeldi. Kaan'ın elindeki gazlı bezi alıp yaranın üzerini kapattı. Kaan ise elindeki eldivenden kurtulurken yüzünde anlamlandıramadığım bir tebessüm oluştu. Dişlerimi sıkmaya başladım. Bedenim karıncalanıyordu. Hazar bir yandan hastane önlüğünü düzeltiyor bir yandan da yerdeki terlikleri giyiyordu.

"Kaan sen neden hala buradasın?" sesim korkutucu ve soğuktu.

"Bilmediğim şeyler değil Baha." dedi Kaan.

"Ne zamandan beri sözümü ikiletiyorsun doktor!!" doktor kelimesini bastıra bastıra söylemiştim.

Kaan'ın tebessümü yüzünde donarken omuzlarını silkip odadan çıkmıştı. Hazar'a bakmadan koridora doğru yürümeye başladığımda Hazar'da beni takip etmeye başladı. Kadir benden önce davranıp asansör düğmesine bastı.

"Ben konuşayım." sesi rica eder gibiydi.

"Sadece beş dakika, sonra benim."

Asansöre bindiğimde yanımda Kadir yerini aldı. Hemen yanına Hazar yerleşti. Düğmeye bastığımda göz göze geldik.

"Soru sormayacak mısın?" dedi Hazar.

Tek kaşım havalandı.

"Hangisini sorsam daha az sinirlenirim onu tartıyordur." alayla söylendi Kadir.

Hazar gözlerini benden çekip asansörün aynasından yansıyan görüntüsünü inceliyordu. Gördüğü görüntü karşısında pek memnun gibi değildi. Üzerinde kana bulanmış hastane önlüğü, yüzünde eskimiş yara izleri, ayaklarında terlik.

"Her soruna verecek cevabım var."

Kafamı aşağı yukarı salladım. Asansör kapısı eş zamanlı açıldığında nefesimi dışarı verdim.

"Beş dakikan başladı."

Koridorun tam ortasında elleri bağlı şekilde oturan adamın sağ ve solunda ikişer adam duruyordu. Hazar koşarak adamın yanına doğru ilerledi. Korumalardan birinin onu durdurmasıyla bana döndü.

"Bırakın geçsin."

Korumanın önünden çekilmesiyle adamın yanına yaklaştı. Bonenin bile ardına saklanamayan bembeyaz saçları vardı. Çekik gözleri sivri çenesi vardı. Göz rengi yeşil-mavi arası gibiydi, dolgun dudaklarıyla uyum içinde olan yuvarlak burnu mevcuttu. Alaycı tavrıyla maskelediği benliğini benden saklaması güçtü. Sırlar vardı, ortaya çıkmayı bekleyen.

"Pişman değilim." sesi toktu.

"Biliyorum Rex." Hazar tereddüt etmeden konuştu.

Adının Rex olduğunu öğrendiğim adam kafasını arkaya attı.

"Her zaman benden bir adım öndeydin, " kafasını bir anda düzeltti.

"şimdi iki adım geridesin."

Hazar dudağını büktü.

"Peki.." nefesini dışarı verdi. "Neden seni yolladı?"

"Beni deniyor kendince, senin gibi ihanet edeceğimi düşündü." omuzlarını silkti.

"Beni öldüreceğini bile bile beni terk ettin Hazar."

Hazar kafasını sağ sola salladı.

"Baban bile bizim ayrılmayacağımızı düşündü. Çokça yanıldı ne dersin?" Seni öldürmek için yanına gittim."

Rex kendini ağlamamak için sıkıyordu, gözleri kızarmıştı.

"Ben teklif ettim."

Hazar dudaklarını ısırmaya başladı.

"Gerçekten beni öldürecektin yani."

Rex kafasını olumlu anlamda salladı.

"Beni bırakıp gittin, gel deseydin gelmez miydim?" Başı hafif düştü.

"Neden ihanet ettin Hazar?"

"Bilmediğin şeyler var. Anlatamadığım..." Hazar yumruklarını sıkıyordu.

Rex acıyla gülümsedi.

"Askeriyeyle ilgili değil mi?"

"Sen.. Nasıl?" Şaşkınlıkla dudaklarını özgür bıraktı.

"Senin de bilmediklerin var sis."

"Zaman doldu." sesim normalden yüksek çıkmıştı.

Hazar son bir bakış attıktan sonra yürümeye başladı. Umudunu kesmiş gibiydi. Yolu bitmiş hikayesi tamamlanmış gibi. Her adımda çıkışa değil de kaçışa gider gibiydi. Omuzları düştü, sendeledi. Olduğu yerde durdu. Dengesini sağlayamıyor gibi duruyordu. Yere boylu boyunca uzanmasını beklerken bilicinin tamamen kaybolmasını seyrettim. Nereden geldiğini kestiremediğim Kaan Hazar'ın bedenini kollarının arasına almış düşmesine izin vermemişti.

Başımdaki keskin ağrı düşünmemi engelliyordu. Buralara gelmem asla tesadüf olmadı. Her zaman akıllı bir planın sonunda gerçekleşti. Son olaylar benim dahilimde gerçekleşmiyordu. Bu da bir sonraki hamlemi engelliyordu. Sınırlarımı zorlayan bu kardeşler analizlerimi çarpıtıyordu. Üzerimde rahatsız edici olmayan bakışları hissettim. Elleri bağlı adam gözlerini bana dikmiş hamle yapmamı bekliyordu. Bir bakış anlatır çoğu zaman her şeyi. Oysa bu hikayedeki bakışlar gerçekleri yansıtmıyor. Herkes kendi rolünü oynuyordu. Çözmeye çalışmayın, gidin hemen. Vazgeçin. Ya da okuyun.

"Hazar'ın durumu stabil." Dedi Kaan.

"Odaya götür."

Kaan'ın dediğimi ikiletmeden Hazar'ı kucağına aldı. Çıkışa yakın olan odaya girdiklerinde sessizliğin baş ağrıtıcı kısmını bir kenara bırakarak bedenimi delip geçen bakışların sahibine döndüm. Elleri bağlı adamın yanına yaklaştım. Yüzünde kendinden emin alaylı bir gülüş vardı.

"Çoğu insan senin neden bunu yaptığını, kime çalıştığını soracağımı düşünür. Aksine insan analizi üzerinde üstün yeteneklerim var. " Tek kaşım havalandı. "Sadece bir bakışınla ne demek istediğini anlıyorum."

Kafamı hafif salladım. Yüzündeki ifadeyi koruyordu. Tam önünde yavaşça volta atmaya başladım. Ortamın sessizliği ayakkabılarımın çıkardığı sesle bozuluyor, yerine tahammül edilemeyecek bir gıcırtı sesi bırakıyordu.

"Konuş yeter.." dedi.

"Önce rezil çocukluğundan mı başlasam, sen doğmadan önce babanın seni terk etmesini mi anlatsam." Bir anda durdum. Aklıma parlak bir fikir gelmişçesine elimi havaya kaldırdım.

"Buldum askeriye girişinden bahsetmemi ister misin?"

Elimi havada toz varmışçasına salladım.

"Bunlardan bahsetmeyeceğim. Sıkıcı hayatınla ilgilenmiyorum."

Yüzündeki gülümseme yavaş yavaş solarken söylediğim her cümlenin doğru çıkma memnuniyetiyle adımlarıma devam ettim.

"En iyilerdensin, bu yüzden sessizce beni dinleyeceksin. Ne onaylayacaksın ne reddedeceksin."

Yumruklarını sıkmaya başlamıştı.

"Hakkını vereceğim, zekisin." Dedi.

Kafamı gerçekten mi diye salladım.

"Teşekkür bekleme ama." İğneleyici şekilde omuz silktim.

Konuşmamı keserek ellerini birleştirdi.

"Beni sinirlendiriyor olman neyi değiştirecek? Beni konuşturamazsın."

"Kardeşin de öyle dedi. Ups pardon kardeş mi dedim ben? Açıklamaya çalışayım. Hazar gerçekten kardeş olmadığınızı biliyor mu?"

Kaçınılmaz bir şeydi.

"Askeri görevde olduğunu biliyor mu mesela?" Kadir'e kısa bakış attıktan sonra beyaz saçları önüne dökülen adama geri döndüm.

"Şimdi sen bunu merak ediyorsun, bu adam bunu nasıl tahmin etti diye."

Olduğu yerde dikleşti. Gözlerini gözlerime dikti.

"Umrumda değil. Söyle bakalım seninle ne yapacağız Pilot? Ups pardon şeytanla dans mı ediyorduk?"

"Dans mı dedin, çatıda beni öldürmeye geldiğinde evet bu danstı. Şimdi benim emrim altındaki birini öldürmeye geldin, bu cinsel münasebet; dans değil. "

Karşımdaki adam kahkaha atmaya başladı.

"Espri anlayışında var. Güzel." Beğeni dolu sesi odada yankılandı.

Bu sefer kahkaha atan bendim. Sahte olduğu her yerden belliydi.

"Arkadaşların seni kurtarmaya gelene kadar beni oyaladığını sanıyorsun Yusuf."

Gülümsemesi yüzünde asılı kaldı.

"Aynen öyle. Beni bilmen hiçbir şey ifade etmez."

"Ben Pilot aradığınız adamım. Seni neden yolladılar? Cevabı çok basit. Karmaşa çıkarmak için, dikkat dağıtmak için. Asıl plan işlerken, Pilot'u uyutmak için. Tabi senin bunlardan haberin yok. Sadece yemsin."

Nefesimi bir süre tuttum. Ortam gittikçe daha fazla geriliyordu. Mümkün mü sanmam.

"Rex mi desem Yusuf mu?"

Yusuf dişlerini sıktı.

"Blöf yapıyorsun. Sana hiçbir şey söylemeyeceğim."

"Dahası var, kendi elinle anahtarı getirdin bana. Bildiğine eminim. Sayende bir adım daha yaklaştım. Bir şey merak ediyorum Yusuf, Rex'e ne yaptın?"

Yusuf'un gözleri büyüyordu.

"Askeriye, Rex'in öldüğünü biliyor mu?"

"Ee, ne olacak şimdi?"

"En sevdiğin şeyi elinden alacağım, mesleğini. Önce seni askeriyenin önüne bırakacağım sonra askeriyeye bir dosya gidecek, belki de çoktan gitmiştir. Ben bir şey yapmayacağım her şeyi askeriye ben elimi dahi sürmeden halledecek."

Gözlerini kıstı. Bir şeyleri idrak etmekte zorlanıyor gibiydi. Hazar gözlerini dikmiş bize bakıyordu. Konuşmanın ne kadarını duyduğunu kestirmek zordu. Yusuf'a doğru koşmaya başladı. İşte bu beklemediğim bir hamleydi.

"Seni öldüreceğim duydun mu beni... Kardeşime nasıl kıydın o... çocuğu." Hazar öyle bir bağırıyordu ki kulak zarım yırtılacak zannettim.

Kadir alayla konuştu.

"Tutun küçük enişteyi."

Kimse ciddiye almış gözükmüyordu.

"Tutun şu deliyi, adama bir şey yapmasın."

Öndeki iki koruma Hazar'ı tutmak için atıldığında, Hazar ilk davranana yumruk atmış diğerinin elini arkaya bükerek yere itmişti. Kadir'in talimatıyla diğer iki koruma da Hazar'ı tutmaya çalıştığında bu sefer itmekle yetinmemiş adamın suratına tekmesiyle kavuşturmuştu. Soluk soluğa Yusuf'a yaklaşıp önce kafa attı. Ardından saçlarını tutup geriye yatırdı.

Yusuf kanlı dişleriyle sırıtarak Hazar'ı kışkırtıyordu.

"Sen daha kendi kardeşini tanıyamadın küçük kız."

Hazar aralarındaki mesafeyi neredeyse sıfıra indirdi. Yusuf'un kulağına duyamadığım bir şeyler fısıldadı.

Yusuf'un suratı düşmüştü. Kadir daha fazla dayanmayarak Hazar'ın kollarını kilitledi.

"Bırak beni Kadir, öldüreceğim. Dayak yiyeceksin benden."

Kadir kollarının arasında durdurak bilmeyen kızı sabitlemeye çalışıyordu.

"Hazar, canını yakmak istemiyorum." Sesi samimiydi.

"O biraz sıkar küçük enişte." Alayla gülümsedi.

"Arabaya yerleştirin." sesimle kendini toparlayan iki koruma hareketlendi.

Yusuf'ta garip bir kabulleniş vardı. Hazar kulağına her ne dediyse bir şeyler dönüyordu. Aklımda soru işareti bırakıyordu. Asansörün kapanma sesiyle pencereye doğru yaklaştım.

"Bırakabilirsin Kadir."

Sırtım tamamen dönüktü. Özgür kalan Hazar'ı camdan yansıyan görüntüsünden seyrediyordum. Bir şeyler eksik ya da fazla.. Ellerini sallayıp yanıma doğru yaklaştı. Dikkatimi dışarıya verdiğimde bir süre sonra, arabaya bindirilmeden önce Yusuf başını kaldırıp bize kısa bir bakış attı.

"Ne söyledin kulağına?" sesim meraktan uzaktı.

"Öleceğini."

Duyduğum kelimeyle tek kaşım havalandı. Araba hareketlenmişti. Gözden kaybolduğunda Hazar'a döndüm.

"Kaan nerede?"

Omuzlarını silkti. Önlüğün cebe benzer kısmını karıştırdı, havuç çıkardı.

"Baygın baygın beni yatırmaya çalıştığı yatakta uzanıyor. "

Havucu ısıracakken ona baktığımı görünce, havucu bana uzattı. Kafamı hayır anlamında sağ sola salladım.

"Nasıl ölecek peki."

Havucu ısırdı. Bir süre düşünür gibi yaptı. Tekrar aynı cebe benzer yere elini soktu, minik bir kumanda çıkardı.

"Hayır.." Elinden kumandayı alacakken kendini geri çekti.

"İşte böyle." Aynı anda düğmeye bastığında uzaktan bir patlama sesi duyuldu.

 

Bölüm : 23.07.2024 12:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...