

Biz is olsak bile
.
.
.
Özel jetin içi, lüks ve rahatlık içinde tasarlanmıştı. Kocaman pencerelerden dışarısı hızlıca geçerken, uçak içindeki sohbetler ve sesler havada asılı kalıyordu. Küçük bir oyun alanına sahip jetin arka tarafında, Eylem, Eray ve Uğur kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Çocuklar, büyüklerin gürültüsünden uzak, kendi küçük dünyalarında kaybolmuşlardı.Uğur, Eylem’in yüzüne endişeyle baktı. “Çok acıyor mu?” diye sordu, gözleri merak ve kaygıyla doluydu. Eylem, gözlerini kaçırarak kafasını olumsuz bir şekilde salladı. Yaralarını daha da gizlemeye çalıştı, ama Uğur’un bakışlarından kaçamadı.
Uğur, derin bir nefes aldı ve sakince kollarını sıyırdı. Üzerindeki gömleği çıkarırken, vücudundaki derin yanık izleri ve kesi izleri ortaya çıktı. Yanıklar, derisinin her yerinde iz bırakmış, kesi izleri ise ağrılı bir geçmişin hatıralarını taşıyordu.“Benden yaralarını saklama,” dedi Uğur, sesi yumuşak ama kararlı bir şekilde. Eylem, yavaşça yüzünü açtı ve tüm yanığını sergiledi. Yanıkların büyüklüğü ve derinliği, acı veren bir geçmişi gözler önüne seriyordu. Uğur, tekrar gömleğini giyerken, kollarını açıkta bıraktı. Gömleğin altından görünen yaralar, onun cesaretini ve yaşadığı zorlukları gözler önüne seriyordu. Eylem’in yüzündeki şaşkınlık ve hayranlık, bu anın etkisini daha da artırıyordu.
Jetin arka tarafındaki çocukların sohbeti, hafif bir arka plan gürültüsü oluştururken, diğer tarafta Emir’in yüzü buruşmuş, başı ağrıyordu. “Ben senin hastan değilim, Ayşe!” Sözleri, öfkesini kontrol edemediğini ve gerginliğini açıkça gösteriyordu.
“Emir, sakin ol.” Ayşe, Emir’in tepkilerini yatıştırmaya çalışırken sesinde sabır ve yorgunluk vardı. Ancak Emir’in tepkileri, gerginliğini daha da artırıyordu. “Ne zaman yardım etmeye çalışsam, sen ya itiraz ediyorsun ya da tamamen kaçıyorsun.”
“Yardım etmeye çalıştığını mı söylüyorsun? Hep aynı şeyi yapıyorsun, üzerimde mesleki tekniklerini uyguluyorsun.” Ayşe’nin gözleri, Emir’in söylediklerine karşı üzgün ve kırgın bir ifadeyle dolmuştu. Emir’in suçlamaları, onu daha da rahatsız etmişti.
“Ne yapmamı istiyorsun? Yapabileceğim bir şey varsa, lütfen söyle. Ama bu şekilde konuşmak çözüm değil.” Ayşe’nin sesi, yorgun ve çaresiz bir ton taşıyordu. Çözüm arayışı içinde, Emir’in saldırgan tavrından etkilenmişti.
“Başka bir şey yapabileceğini düşünmüyorum. Her şey beni daha da sinir ediyor!” Emir’in sesi, artık tamamen tükendiği ve çaresiz olduğu bir noktayı yansıtıyordu. Sinirleri gergin ve yorgun, her şeyin onu daha da sinirlendirdiğini hissediyordu.
Uçağın diğer tarafında, Elif, Emre'nin kucağında oturuyordu. Emre, Elif'i nazikçe kucaklamış, onun huzurlu yüzünü izliyordu. Elif’in başı, Emre’nin omzuna yaslanmıştı; gözleri kapalı, sanki her şeyden uzaklaşmış gibi görünüyordu. Emir ve Ayşe’nin tartışması arka planda devam ederken, Elif ve Emre kendi dünyalarına çekilmişti. İkili, tartışmayı izlerken hafifçe gülümseyerek, Emre’nin yanağına bir öpücük kondurdu. “Onlar da yolunu bulacaktır,” dedi Emre, sesinde güven verici bir ton vardı. Ardından, “Bizim bulduğumuz gibi,” diyerek el işaretlerini yaptı Elif. Emre, Elif’i daha da kucaklayarak, onu rahatlatmak ve kendisine daha yakın hissettirmek istedi. Elif’in huzuru, tartışmanın gerilimli atmosferine zıt bir şekilde jetin içinde yayılıyordu. Ceylan ve Pamir ise, jetin içindeki sessiz bir köşede yan yana oturuyorlardı. Ceylan’ın gözleri, pencerenin ötesinde belirsiz bir noktaya takılmış, düşünceleri uzaklara dalmıştı. İçindeki karmaşa, yüzüne ince bir hüzün perdesi gibi yansımıştı. Pamir ise onun yanındaydı, varlığıyla Ceylan’a destek olmaya çalışıyordu. Ona dokunarak, ya da hafif bir gülümsemeyle onun yüreğinde yükselen yangınları söndürmek istiyordu. Pamir, Ceylan’ın kararsız ve hüzünlü bakışlarını fark edince, sessizliğin içinden yumuşak bir sesle seslendi: "Bana bak, Senhora." Ceylan’ın yüzünü avuçlarının arasına aldı, ellerinin sıcaklığı Ceylan’ın soğumuş ruhunu sarar gibiydi. Pamir’in gözleri, Ceylan’ın derinliklerine bakıyor, onun içinde sakladığı fırtınaları anlamaya çalışıyordu. "Sen olmazsan, bu aile olmaz," dedi, sözleri sanki ruhun en derin yaralarına merhem olurcasına yavaş ve derindi. Pamir’in sözleri Ceylan’ın kalbine işledi, gözlerinden bir damla yaş süzüldü, yanaklarından usulca kayarak aşağıya indi. "Bu aileyi ayakta tutacak tüm meziyetler sende var." Pamir’in sesinde, Ceylan’a duyduğu hayranlık ve inanç vardı. "Çok akıllısın, çok güçlüsün. Çok dayanıklısın." Ceylan, Pamir’in söylediklerini duydukça yutkundu; içindeki duygular, sözlerin ağırlığıyla boğazına düğümlenmişti. Pamir, Ceylan’ın saçlarını yavaşça yüzünden geriye itti, dokunuşu bir şefkat ve koruma hissi taşıyordu. "Hepimizi dize getirensin," diye ekledi, sanki Ceylan’ın içindeki güç ve kararlılığı hatırlatmak istercesine. Pamir’in gözlerinde bir ışık vardı, Ceylan’a olan sevgisi ve ona olan inancı bu sözlerde vücut bulmuştu. "Sen Allah’ın bir lütfusun," dedi Pamir, gözlerinde birer dua gibi parlayan o derin inançla. Pamir'in sözleri Ceylan'ın yüreğine dokunmuş olsa da, derinlerde bir yerde karanlık bir düşünce belirmişti. Ceylan’ın sesi, yorgun ve içten bir itirafla doluydu. “Ben, ben dokunduğum her şeyi yakıyorum, Pamir,” dedi, gözleri hüzünle kararmıştı. Ceylan, Pamir’in sıcaklığından uzaklaşmak istercesine geri çekildi, sanki kendisinden uzak durması gerektiğine inanıyordu.Pamir, Ceylan’ın bu çaresizliğini ve karanlık düşüncelerini hissedebiliyordu. Ona zarar verdiğini düşünen bu kadının önünde, ona nasıl ulaşacağını bilen biri olarak duruyordu. Yüzünde hafif bir tebessüm belirdi; bu tebessüm, Ceylan’a olan sevgisinden ve ona duyduğu derin inançtan besleniyordu. Ellerini yavaşça geri çekti, onu daha fazla zorlamamak için.“Yıldızlar, ateş böceği zannedilmekten korkmazlar,” dedi Pamir, sesi yumuşak ve sarsılmaz bir güvenle doluydu. Onun gözlerinde Ceylan’ın, sanıldığı gibi yıkıcı değil, aslında ışık saçan bir yıldız olduğunu söyleyen bir bakış vardı. Ceylan’ın kalbindeki yangını değil, onun içindeki parlayan ışığı gören biriydi Pamir. Ve bu sözler, Ceylan’a onun içindeki ışığı, gücü ve güzelliği hatırlatmak için söylenmişti. Ceylan’ın içindeki karanlık, Pamir’in sözlerine rağmen derinleşmeye devam ediyordu. Sanki fırtınanın tam ortasında, yalnızca onun yüzünden her şeyin alt üst olduğunu düşünüyordu. “Fırtınanın ortasındayız, Pamir. Ve bu fırtınanın nedeni benim,” dedi, sesi kederli ve suçluluk doluydu. Gözleri, suçluluğun ve çaresizliğin ağırlığıyla dolmuştu. Pamir, Ceylan’ın bu sözlerinin altında yatan acıyı hissederek durdu. Yüzünde bir an için düşünceli bir ifade belirdi, sonra derin bir nefes aldı ve sakince konuştu. “Biz yine de o fırtınada gözlerimizi açmak istiyoruz, bu gücü bize sen veriyorsun,” dedi, sesi kararlı ve sevgi doluydu. Pamir’in Ceylan’a olan inancı, onun kendisini suçladığı tüm o anlarda bile dimdik ayakta durmasını sağlıyordu. Ceylan’ın karanlık düşünceleriyle mücadele ederken, Pamir onun içindeki ışığı görmeye devam ediyordu.Ceylan, Pamir’in bu inancı karşısında dişlerini sıktı, içindeki acıyı ve karamsarlığı daha fazla bastırmaya çalışarak. “Bu kapkara dünyada, bu çocuklara beyaz bir sayfa nasıl vereceğiz?” diye sordu, sesi derin bir umutsuzluğun izlerini taşıyordu. Gözleri, Pamir’den çocuklara kayarken, onların masumiyetine ve bu fırtınalı dünyanın karanlıklarına karşı nasıl koruyucu olacaklarını düşünüyordu. Pamir, Ceylan’ın bakışlarını takip ederek ileride oynayan çocuklara baktı. O anın masumiyetini ve çocukların taşıdığı umut ışığını gördü. Yüzünde beliren bir hüzünle, yine de kararlı bir şekilde konuştu. “Gerekirse biz is olacağız… onlar beyaz kalacak,” dedi, sesi içinde taşıdığı tüm fedakarlık ve kararlılığı yansıtıyordu.
Ceylan’ın gözlerinde beliren kararlılık, Pamir’i derin bir hüzne sürükledi. "Bu hayal için hayatımı düşünmeden veririm," dedi Ceylan, sesi titrek ama kararlıydı. Bu sözlerin ardında yatan fedakarlık, onun içindeki sevgi ve umut için her şeyi göze alabileceğini açıkça gösteriyordu.Pamir, Ceylan’ın sözlerini duyunca kaşları çatıldı. Yüreğinde bir an için soğuk bir ürperti hissetti. Ona bakarken, Ceylan’ın bu kararlılığının ardındaki derin kederi ve çaresizliği anladı. Ancak, bu düşüncenin, onu en çok korkutan şey olduğunu da biliyordu. Pamir, bir an duraksadı, ama sonra gözlerini Ceylan’ın gözlerine dikerek kararlı bir sesle konuştu. "Sen bizim en büyük mucizemizsin, Ceylan. Ölmeyi aklından çıkar," dedi, sesi sarsılmaz bir ciddiyetle doluydu. Pamir’in sözleri, Ceylan’a olan inancı ve ona duyduğu derin sevgiyi yansıtıyordu. Ceylan’ın kendi hayatını bu hayal uğruna feda etme düşüncesi bile, Pamir için kabul edilemezdi. Çünkü onun varlığı, sadece bu hayalin değil, aynı zamanda ailenin umudu ve geleceğiydi. Ceylan’ın yaşaması, bu fırtınanın içinde onların tutunabileceği en güçlü dal, en parlak yıldızdı.
Ceylan, Pamir’in gözlerinde gördüğü kararlılıktan cesaret alarak derin bir nefes aldı. Ona bir şey söylemesi gerektiğini biliyordu, ama bu söz, Pamir için ne anlama gelecekti, bunu düşündükçe içinde bir tereddüt hissetti. Yine de, bu sözün onun için ne kadar önemli olduğunu bilerek, "Senden bir söz istiyorum, Pamir," dedi, sesi nazik ama kararlıydı.Pamir, Ceylan’ın ne kadar ciddi olduğunu anlayarak başını yavaşça salladı. Gözlerinde bir an için endişe belirdi, ama yine de tereddüt etmeden cevap verdi. "Söz," dedi, sesinde hem güven hem de merak vardı. Ceylan’ın ne isteyeceğini bilmeden, ama ona olan inancıyla bu sözü veriyordu. Ceylan, Pamir’in bu kadar hızlı bir şekilde söz vermesine gülümseyerek karşılık verdi. "Söylemeyeceğim ama," dedi hafifçe gülerek, ama gülümsemesinin altında bir hüzün vardı. Bu anın ciddiyeti hala ikisinin arasında asılı duruyordu. Pamir, Ceylan’ın bu gülümsemesinde gizlenen duyguları sezerek, "Sen ne istersen iste, söz," diye tekrarladı, bu sefer daha da kararlı bir tonla.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 24.94k Okunma |
1.28k Oy |
0 Takip |
75 Bölümlü Kitap |