113. Bölüm
Hamish / Milyarderin Vekili / 59. Bölüm

59. Bölüm

Hamish
hamish

Kalp kalbe

.

.

.

Pamir, Uğur’un odasında çift kişilik gri koltuğun soğuk derisine yaslanmış, düşüncelerinin ağırlığı altında eziliyordu. Ayşe'nin sözüyle Uğur'un uyanmasını beklerken, kafasındaki düşünceler bir türlü susmuyordu. Küçük çocuk, sakin bir nefes alıyor, arada hafifçe kıpırdanıyordu. Pamir, Uğur’a bakarken her şeyin yoluna gireceğine dair bir umut taşıyordu ama aynı zamanda büyük bir belirsizliğin kıyısında duruyordu. İçindeki karmaşayı anlamaya çalışırken, başını kaldırıp Ceylan'a baktı.

Ceylan, odanın dışında durmuş, cama yaslanmıştı. Oğlunu izlerken gözleri dalgındı, sanki başka bir dünyadaydı. Pamir, ne zaman onunla göz göze gelmeye çalışsa, Ceylan hızla bakışlarını kaçırıyordu. Pamir’in içinde her an Ceylan’a dönüp konuşmak, onu tekrar göğsüne çekip yanında hissetmek için yanıp tutuşan bir özlem vardı. Oysa Ceylan, sessiz bir savaşı kendi içinde veriyordu. Pamir, Ceylan’ın uzak duruşunun sebeplerini biliyordu, hatta bir şekilde onu anlıyordu. Ceylan'ı yormak, daha fazla zorlamak istemiyordu ama içindeki suskun özlem her geçen dakika biraz daha büyüyordu.

Ceylan’ın kafası karışıktı. Oğlunun hastalığı, yaşadığı korkular, Kubilay’la aralarındaki eski duygular… Hepsi bir araya gelip kalbinde büyük bir kaos yaratıyordu. Pamir’e bakamıyordu. Kubilay'la yaşadığı o temasın ardından, sanki Pamir'e ihanet etmiş gibi hissediyordu. Oysa Pamir, ona her şeyden daha fazla güveniyordu ve Ceylan bunu hissediyordu. Bu duygu aşk değildi, ama sanki daha değerli bir şeydi; yıllar içinde sessizce inşa edilmiş, bir güven ve bağlılık.

Ceylan, bu karmaşa içinde kaybolmuşken, içinden Kubilay'a olan eski heyecanı tamamen söküp atmak istiyordu, fakat oğlunun hastalığı tüm duygularını daha da bulanık hale getiriyordu. Gözleri, istemsizce Pamir’e kaydı. Onun huzursuzca oturduğunu, ama Uğur’un başında bir bekçi gibi durduğunu fark etti. Pamir’in varlığı her zamanki gibi güven vericiydi. Ancak, Ceylan, içindeki suçluluk duygusuyla ona bakmaya cesaret edemedi.

Oysa Pamir, hiçbir şey söylemeden Ceylan’ın tüm hislerini anlıyor gibiydi.

Uğur’un gözlerini aralamasıyla Ceylan, Ayşe’nin uyarısını hatırlayarak hızla camdan uzaklaştı. Derin bir nefes alıp hemen Ayşe'ye haber vermek için kapıya doğru yöneldi. Odada oluşan hafif heyecan ve telaşın içinde Pamir, Uğur’un başına eğilmişti. Ses tonunu yumuşak tutarak, küçük çocuğa seslendi:

“Uğur…”

Uğur, boğazındaki kuruluğu gidermek istercesine yutkundu ve zayıf bir sesle mırıldandı:

“Suu…”

Pamir hemen başucundaki sürahiden bir bardak su doldurarak küçük çocuğun dudaklarına yaklaştırdı. Uğur bardağı bir iki yudum aldıktan sonra elini uzatarak hafifçe itekledi:

“Tamam Pamiyy, yeter.”

Pamir, gülümseyerek geri çekildi ve bardağı yerine koydu. O an Uğur’un kendine geldiğini, yavaşça toparladığını görmek onu biraz rahatlatmıştı. Ancak bir an önce nasıl hissettiğini bilmek istiyordu, bu yüzden sordu:

“Nasıl hissediyorsun?”

Uğur’un yüzü bir anda asıldı, küçük gözleri boşluğa dalmış gibi görünüyordu. Derin bir iç çekti, dudakları titrerken gözlerini Pamir’e çevirdi. Çekingen ama içten bir sesle cevapladı:

“O evdeki gibi hissetmediğimi biliyorum…”

Pamir'in kalbi sıkıştı. Uğur’un söylediklerinin anlamı derindi, yaşadıklarının etkisi hala sürüyordu. Pamir, o an her şeyin ne kadar zor olduğunu bir kez daha fark etti. Çocuğun yaşadığı travmalar, o küçük bedenin taşıyabileceğinden çok daha ağırdı. Pamir’in gözleri doldu ama Uğur’un yanında güçlü durmak zorundaydı. Uğur, hafifçe başını salladı ama ifadesi hala karışıktı. Ceylan kapıdan sessizce onları izliyordu, içi parçalanmıştı. Oğlunun yaşadığı bu kırılmayı tamir etmenin yollarını arıyordu, ama ne yaparsa yapsın yetmediğini hissediyordu.

Pamir, Ayşe’nin söylediklerini hatırlayarak Uğur’un zihnine yavaşça yaklaşmaya çalıştı. Yumuşak bir sesle sordu:

“Peki orada ne yaşadığını hatırlıyor musun?”

Uğur bir süre sessizliğe gömüldü, yüzünde derin bir düşünce ve hatırlama çabası vardı. Zihni, yaşadığı o travmatik anları hatırlamaya çalışırken, dudakları titremeye başladı. Sonunda fısıldar gibi konuştu:

“Dokunmak ve çok kan, Pamiyy… Babamın suçu Pamiy.”

Bu sözlerin ardından, küçük çocuk bir anda hıçkırıklara boğuldu. Gözlerinden süzülen yaşlarla içini çekerek ağlamaya başladı. Pamir, ona sarılmak için bir an tereddüt etti, bakışlarıyla izin ister gibi çocuğun gözlerini aradı. Uğur, hiçbir şey söylemeden hızla Pamir’in kollarına sığındı. Küçük bedeni, adamın geniş kolları arasında kaybolmuştu. Gözyaşları ve sümüğü Pamir’in gömleğine bulaşırken, o an Pamir için acı dolu bir dejavu gibiydi. Yine de buruk bir gülümseme belirdi yüzünde.

“Şşş, Uğur… Babanı sevmesem de onun seni çok sevdiğini biliyorum. Hiçbir şey onun suçu değil, tamam mı?”

Uğur, geri çekilip küçük yumuk elleriyle gözlerini silmeye çalıştı. Ağlamaktan yorgun düşmüş bir sesle, iç çekerek sordu:

“Gerçekten mi, Pamiy?”

Pamir, başını yavaşça yukarı aşağı salladı, yüreğindeki tüm şefkati Uğur’a hissettirmeye çalışarak cevap verdi:

“Evet, gerçekten.”

***

Pamir, Uğur’un narin bedenini yatağa bırakırken, içindeki ağırlığı derinden hissediyordu. Küçük çocuğa iyi gelmeyi başarmıştı, ama kendi içindeki karanlık büyüyordu. Merdivenlerden aşağı inerken salonda kimsenin olmaması bir an için ona rahatlık verdi. Kimse onun ruhunun çatlaklarını görmeyecek, kimse hissettiklerini anlamayacaktı.

Holde hızla ilerleyip kapıdan çıktı, soğuk gece havası yüzüne çarptığında biraz olsun kendine gelmeye çalıştı. Arabasına bindi ve hiç düşünmeden gaza bastı. Ormanlık yolda ilerlerken karanlık giderek daha yoğunlaşıyor, önündeki yolu görmesi imkansız hale geliyordu. Ancak durmak istemiyordu; her şeyden, herkesten uzaklaşmak istiyordu.

Bir anlık kontrol kaybı... Araba hızla sağa savruldu, direksiyonu toparlamaya çalışsa da geç kaldı. Hızla bir ağaca çarptı. Hava yastığı açıldı, darbenin şiddetiyle başı yana savruldu. Sarsıntının etkisiyle nefesi kesildi, bedenine yayılan şoku hissediyordu. Metalik bir tat ağzında dolaşmaya başladı ve midesinde bir şeylerin yükseldiğini sandı, fakat o tadın kan olduğunu anlaması uzun sürmedi.

Bir süre kaskatı kaldı. Baş dönmesi, midesinde bir burkulma, kulaklarındaki uğultu... Zorda olsa kapıyı açmayı başardı, sıkışmamış olmasına içten içe şükretti. Dengesini sağlayamadan sendeleyerek arabadan dışarı çıktı. Karanlık orman sessiz, sadece onun hırıltılı nefesleri yankılanıyordu. Birkaç adım atmaya çalıştı, ama her adımı daha da zorlaşıyordu. Dizlerinin bağı çözüldü ve yere düştü. Gökyüzüne baktı, yıldızlar karanlığın içinde birer nokta gibiydi ama hiçbir ışık ona ulaşmıyordu.

Pamir, bir an için her şeyin sona erdiğini düşündü. Ama hayatta kalmıştı… Her şeye rağmen.

Pamir, dengesini toparlamaya çalışarak ana yola doğru yürüyordu. Bir sağa savruluyor, bir sola... Bedeni sanki ona itaatsizlik ediyordu. Her adımda yere düşmemek için çabalarken, sonunda kendini yolun kenarına bıraktı. Yorgun vücudunu zemine serip, bir süre rüzgarın tenine değmesine izin verdi. Kafasının arkasından aşağıya akan sıcaklıkla elini başına götürdü ve parmaklarına bulaşan kanı görünce irkildi. Bir an durdu, sonra delirmişçesine kahkaha atmaya başladı.

Telefonunun çalmasıyla o kahkaha yarıda kesildi. Sanki onu aniden gerçek dünyaya geri çekmişti. Yavaşça elini cebine götürdü, dudaklarının kenarındaki kanı kaldırıma tükürdü. Ekrandaki isme baktı.

"Ceylannn..." diye mırıldandı, sesi hala bulanık. "Hep en umutsuz olduğum zamanlarda ortaya çıkıyorsun."

Ceylan'ın karşı tarafta gözlerini devirdiğini tahmin edebiliyordu.

"Pamir, sen iyi misin?" diye sordu kadın, sesinde belli belirsiz bir endişeyle. Pamir iç çekti.

"Pamir?" dedi kadın, bu kez daha ısrarcı. "Hiç iyi değilim, Ceylan..." Adamın sesi yorgun ve kederliydi. Bir süre sustu. Sonra acı bir gülümsemeyle ekledi, "iyi değilim."

Pamir'in sesi buğulu ve kırılgandı. Ceylan, telefonun diğer ucunda, bir şeylerin ters gittiğini hissediyordu. Pamir’in ona ihtiyacı vardı, bu çok netti.

“Nerdesin, Pamir?” diye sordu aceleyle, sesi endişeyle titriyordu.

Ancak Pamir, artık cevap veremeyecek haldeydi. Sesler onun için sadece birer uğultuya dönüşmüştü. Telefon elinden kayarken bilincinin yavaşça kapanmaya başladığını hissetti. Gözleri ağırlaşıyor, dünya bulanıklaşıyordu. Zamanın ne kadar geçtiğini kestiremiyordu ama artık çevresinde yalnızca siren sesleri vardı. O sesler kulaklarında yankılanıyordu, ama gözlerini açamıyordu.

Bir süre sonra sıcak ve güçlü kolların onu sarmaladığını fark etti. Ancak bu güven hissi bile onu uyanık tutmaya yetmedi. Kendini tamamen karanlığa bırakırken, son bir kez nefes aldı, ardından her şey sessizliğe gömüldü.

Pamir gözlerini araladığında tanıdık odanın huzurlu atmosferinde buldu kendini. Ceylan’ın odasıydı burası. Kafasını eline götürdüğünde, bandajla sarılmış olduğunu hissetti. Olayların akışı zihninde canlanmaya başladı; hızla yataktan doğrulmaya çalıştı ama üzerindeki kıyafetlerin kendi kıyafetleri olmadığını fark etti. Yavaşça örtüyü üzerinden atarak çıplak ayaklarını yere bastı, ama ayağa kalkarken yerin altından kayar gibi oldu. Bir an dengesini kaybedip tekrar yatağa oturdu, kırmızı çarşafı birkaç saniye sıkıca tuttu.

Odanın kapısı aralandığında dikkati o tarafa yöneldi. Ceylan elinde tepsiyle içeri girdiğinde, dudağının kenarı istemsizce kıvrıldı. Kadının üzerini inceledi; klasik kıyafetlerinin aksine, gri bilekten büzgülü eşofman ve üzerinde beyaz askılı bir jarse bluz vardı.

“Uyanmışsın, hadi kahvaltını yap da ilaçlarını al,” dedi Ceylan, sesindeki sıcaklıkla yanı başına yaklaştı.

Bir şey demeden tepsiyi eline aldı. Düşünceli hali, Ceylan’ın dikkatini çekmişti. Pamir bir şeyler atıştırmaya başlarken, Ceylan komodinin üzerinden ilaçları hazırladı. Pamir, daha fazla yiyemeyeceğini anladığında ilacı kadından alıp içti. Kadının yüzüne bakarak, makyajsız olduğunu fark etti. Yüzündeki çiller, Pamir’de tuhaf bir his uyandırıyordu ama ona cesaret edemedi.

“Güzelliğini boyalarla örtmüşsün hep,” dedi hafif bir gülümsemeyle. Ceylan, bu iltifat karşısında kocaman bir gülümseme ile yanıt verdi. Ancak bu gülümseme, Pamir'i birkaç saniye için mutlu etti, ardından yüzündeki gülümseme yavaşça solmaya başladı. İçten içe bir boşluk hissi, onu yavaş yavaş tüketiyordu. Pamir, Ceylan’ın gözlerinde bir şeyler bulmak istese de, kalbinde taşıdığı ağırlıkla yüzleşemedi. Duyguları arasında sıkışıp kalmıştı; sevgiyle dolu bir bakışla, geçmişteki acının ve kaybın gölgesinde yüzerken, içindeki karanlık bir türlü aydınlığa ulaşamıyordu.

Pamir'in gözleri istemsizce dolarken, duygularının ağır yükü bir kez daha yüzeye çıkıyordu. “Çok… Biliyorum beni seviyorsun ama bazen yetmiyor. Kubilay’dan önce tanışmalıydık. Çok yaralar açıldı kalbimde,” diye fısıldadı.

Ceylan, Pamir’in içten itiraflarına kayıtsız kalamazdı; gözünden bir damla yaş süzüldü. Adamın yıkılışına tanıklık etmek, onu daha da derinden etkiliyordu. Pamir, baş parmağıyla kadının yanağındaki damlayı silerken, “Bırak açtığım yaraları kapatayım Pamir. Üzülmene dayanamıyorum, kalbim parçalanıyor,” dedi.

Ceylan, gözlerini adamdan kaçırarak anlık bir savunma mekanizması geliştirmeye çalıştı. Ama Pamir, nazik bir şekilde kadının çenesinden tutarak yüzünü kendine çevirdi. Göz göze geldiklerinde, aralarındaki bağın derinliği bir kez daha ortaya çıktı.

“Yanında ağladığım ilk kadınsın,” dedi Pamir, sesindeki samimiyetle.

Ceylan, sulu gözlerle Pamir’e baktı. Kalbindeki acının bir parçası da Pamir’in gözlerindeydi. “Kubilay seni ağlattı, ben güldüreyim Senhora,” diye ekledi, gülümsemesiyle içindeki karanlığı bir nebze olsun dağıtmaya çalışarak.

Bu sözler, Ceylan’ın kalbinde sıcak bir his uyandırdı. Pamir’in yanında olmak, geçmişin acılarını biraz olsun unutturuyordu. İkisi de, yaşadıkları her şeyin ağırlığını hissediyor olsa da, birbirlerine umut vermekten başka çareleri olmadığını biliyorlardı. Pamir’in elini nazikçe tuttu; bu, geçmişteki tüm yaralarına bir nebze merhem olabilirdi. İkisi de, yeniden doğmak için savaşmaya kararlıydı.

Ceylan, Pamir’in gözlerindeki derin duyguları hissettiğinde kalbinin atışları hızlandı. Pamir’in elini tutarken, avuç içlerinde sıcaklık ve güven buluyordu. Gözlerinde bir umut ışığı belirmişti. Bu anın, her ikisinin de yaşadığı acıları hafifletmek için bir fırsat olduğunu biliyordu.

Pamir, Ceylan’ın yüzündeki ifadeyi dikkatle inceledi. Kalbinin derinliklerinde, aralarındaki bağın güçlendiğini hissetti. “Ceylan,” dedi, sesi neredeyse fısıldar gibiydi, “bazen kelimeler yeterli olmuyor. Bunu hissetmeni istiyorum.”

Ceylan, bu sözler karşısında kalbinde bir kıpırtı hissetti. İkisi de, birbirlerinin yanında kendilerini güvende hissediyor, yaşadıkları tüm acılarla yüzleşmekte buldukları cesaretle birbirlerine yaklaşmanın eşiğine gelmişlerdi.

Pamir, nazikçe Ceylan’ın elini kendi kalbinin üzerine yerleştirdi. “Bunu hisset,” dedi. "geleceğimizi inşa edeceğiz."

Ceylan, Pamir’in gözlerine derinlemesine bakarak başını hafifçe yana eğdi. Aralarındaki mesafe giderek azalıyordu. "Ya yıkılırsa?"

Pamir, yavaşça yüzünü Ceylan’a yaklaştırdı; ikisi de kalplerinin çarpıntısını duyuyordu. "Beraber altında kalırız, öğrettiğin gibi."

Ceylan'ın içi titredi, yaşadığı duygular içini kapladı. "Ya nefes almamazsam?"

Pamir, Ceylan’ın endişe dolu sesine dikkatlice yanıt verdi. “O zaman ben seni nefeslendireceğim,” dedi, yüzündeki sıcak gülümseme ile birlikte. “Senin için her şeyi yaparım.”

Ceylan, Pamir’in sıcaklığını hissettiğinde içindeki tüm korkuları geride bırakmaya karar verdi. Dudakları birbirine değdiğinde, dünya sanki durdu. Bu öpücük, yalnızca bir anın değil, aynı zamanda geçmişte yaşadıkları acıların da üstesinden gelmek için bir başlangıçtı. Pamir’in dudakları Ceylan’ınkine dokunduğunda, ikisi de kendilerini zamanın ötesinde buldular. Kalpleri, geçmişteki yaralarını sarmak için yeniden doğuyordu.

Ceylan, Pamir’in kollarında kaybolmuşken, yaşadığı tüm zorlukları unuttu. Öpücükleri, içlerindeki acıyı yok ederken, yeni bir umudun filizlenmesine de sebep oluyordu. Pamir’in sıcaklığı, Ceylan’ın kalbinde bir ateş yakıyor, her şeyin yeniden mümkün olabileceğini fısıldıyordu.

Bir süre öylece kaldılar; göz göze, kalp kalbe.

Bölüm : 27.09.2024 00:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...