120. Bölüm

65. Bölüm

Hamish
hamish

Sen bağırdın bana ben sağırdım sana

.

.

.

Ceylan, gözlerini açtığında tanıdık odaya baktı. Sıcak bir yaz güneşinin ışıkları odanın içini doldururken, beyaz perdeler hafifçe dalgalanıyordu. Yatak, daha önceki huzurlu anılarla doluydu; ama son üç haftadır başka bir odada kalmıştı. Bu odaya dönmek, içindeki özlemi kabartmıştı. Derin bir nefes alarak, ayaklarını yavaşça yataktan sarkıttı. Duvardaki saat tiktak ederken, kalbi huzursuz bir ritimle çarpıyordu. Burası onun evi, her köşesi hatıralarla doluydu. Duvarlar, yaşamının birçok anına tanıklık etmişti; duvarda asılı olan resimler, gülümsemeleri ve hüzünleri saklıyordu. Ama o an, hissettiği duygular, geçmişte yaşadığı mutlulukların üzerine gölge düşürüyordu. Olaylar hafızasını akın ederken, üç hafta boş bir yaşam sürdüğünü fark etti. Kendisinin olmayan bir hayat yaşamıştı. Üç hafta oğlundan, ailesinden koparılmıştı. Eğer o gün sahile inmese hayatı boyunca belki de... Bunun intikamını alacaktı. Yavaşça doğrulup, odanın kapısına yöneldi. Kapıyı açtığında, bir anda kendini kalabalığın içinde buldu. Odaya girmeye çalışan bir dizi koruma, sert yüz ifadeleriyle dikkat kesilmişti. Her biri, Ceylan’ın etrafını saran bir kalkan gibi duruyordu. Onlar, onun güvenliğini sağlamak için buradaydı; ama bu durum, Ceylan’ın özgürlüğünü kısıtladığını hissettiriyordu. Korumaların arasında, sert bakışlarla ona bakan gözler vardı.

Takım elbiseleriyle, kimisi ise daha rahat giysilerle duruyordu; hepsi görev bilinciyle yerlerinde sabitlenmişti.

Ceylan, hiddet dolu bir bakışla Emir’in güçlü bedeniyle karşı karşıya geldi. İçinde yükselen öfke, onu daha da cesaretlendiriyordu. “Hiç sırası değil, söyle şunlara Emir, çekilsinler önümden,” diye gürledi sesi. Korumaların ona yol vermemesi, Ceylan'ın öfkesini daha da artırıyordu.

Emir karşı odanın kapısından hole adım attı, kasvetli bir tavırla Ceylan’a karşı durdu, sanki bir duvar gibi. Ceylan, Emir’in gözlerindeki kararlılığı gördüğünde içindeki heyecanla birlikte, kalbinin çarpışını hissediyordu. Kollarını iki yana açarak derin bir nefes aldı.“Çekilin önümden,” dedi, sesi sert ve emir verici bir tonla yankılandı.

Korumalar, Emir’in talimatıyla holden ayrıldılar. Ancak Emir, Ceylan’ın gözlerinin içine baktığında onun kararlılığını görebiliyordu. Böyle bir durumu alışkın olduğu hâlde, bu sefer kendini ne kadar çaresiz hissettiği aklına geldi. “Kubilay ve Pamir’den kesin emri var Ceylan, onlar odadan çıkana kadar seni içeri alamam,” dedi.

Ceylan, “Sen benden başka kimseyi dinlemezdin Emir..” diye sordu, sesi daha yumuşak ama kararlılığını koruyan bir tonda. "O üç hafta önceydi." Dedi.

Ceylan’ın yüzü öfkeyle kasıldı, gözleri alev alev yanıyordu. Emir’in karşısında dikilirken sinirden titreyen dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı, ama bu bir gülümseme değildi. Sesindeki sertlik, odadaki gerilimi daha da arttırıyordu.

"Başlatma emrine, Emir," dedi dişlerinin arasından sıktığı kelimelerle. "Aç şu kapıyı, çekil önümden."

Emir, ne diyeceğini bilmiyormuş gibi bir an duraksadı. Gözlerini yere dikti, sonra tekrar Ceylan'a baktı, sanki bir cevap arıyormuşçasına ama bulamıyormuş gibi sadece başını sağa sola çevirdi.

Ceylan sesini kontrol etmeye çalışıyordu ama öfkesinin altında eziliyordu. Sesindeki yüksek ton, sadece Emir’e değil, içeridekilere de bir uyarıydı. Odada yankılanan bu sesin, oradaki herkesin dikkatini çekmemesi imkansızdı. Ama o an umursadığı tek şey kapıydı.

"Doğru zaman mı, Emir? Bu yaptığın ne?" diye sordu, sesi sert ve suçlayıcıydı.

Emir, tüm gücüyle ayakta durmaya çalışıyordu, fakat Ceylan’ın öfkesi karşısında çaresizdi. Bir an için gözlerini kaçırdı, belki de kadının bakışlarındaki keskinliğe daha fazla dayanamamıştı. Ama yine de bir adım geri çekilmiyordu.

Ceylan, daha fazla kendini dizginlemeye çalışmadı. İçindeki öfke, kontrol edilemez bir nehire dönüşmüştü. Gözlerinden taşan bu öfke, dudaklarına bir kahkaha olarak yansıdı. Ama bu, öfkeden doğan bir gülmeydi. Elleri havada savrulurken mimikleri, onun sinirini daha da belirgin hale getiriyordu.

"Emir, seni buraya gömerim..." diye nefesini dışarı verdi. Gözleri kararlı ve tehditkardı, her kelimeyi tükürürcesine söyledi.

Sonra bir adım daha atarak sert bir sesle emir verdi:

"Çekil önümden."

Emir’in gözlerindeki kararlılık, Ceylan’ın tehditlerine rağmen en ufak bir zayıflık göstermiyordu. Kararını vermişti; yerinden kıpırdamayacaktı. Ama Ceylan’ın sabrı çoktan tükenmişti. Daha fazla vakit kaybetmeye niyeti yoktu. Emir’in kolunu hızla kavrayıp onu ters çevirdi, vücudunu kapıya yasladı. Diğer eliyle Emir’in kollarını sıkıca makaslayarak adamı kilitledi. Emir'in yüzü kapıyla bütünleşmişti, nefesi kesik kesik çıkıyordu, söylediği kelimeler anlaşılmayacak kadar boğuktu.

"Ne ol...ur Cey...lan... bu... senin... için..."

Ama Ceylan artık dinlemiyordu. Konuşmanın çok ötesine geçmişlerdi. Boşta kalan eliyle, soğukkanlılıkla odanın kapısını açtı. Gücünü sonuna kadar kullanarak Emir’i sert bir hareketle içeri fırlattı. İtilmenin etkisiyle dengesi bozulan Emir, birkaç adım yalpaladı ve odanın çaprazında duran masaya doğru savruldu.

Masaya çarpıp düşerken, Pamir ve Kubilay’ın sakin bir şekilde konuştuğu masanın tam önüne yığıldı. O ana kadar içeride sakin devam eden konuşma bir anlığına durdu. Pamir ve Kubilay, önlerinde yere düşen Emir’e kısa bir bakış attıktan sonra gözlerini aynı anda Ceylan’a çevirdiler. Ceylan derin bir nefes aldı, gözlerinde hayal kırıklığıyla karışık öfke parlıyordu. Saçını düzelterek sinirle Kubilay ve Pamir’e döndü. Sesi titriyordu ama her kelimesi içeride yankılandı.

"Benim için öyle mi? Alın size benim için!" diye bağırdı, kelimeleri keskin ve acıydı. Gözleri bir an için Kubilay’ınkine kilitlendi, ardından Pamir’e çevirdi. "Siz ikiniz ne hakla beni bu karardan dışlarsınız?"

Kubilay temkinli adımlarla ona doğru yaklaştı. Yüzünde hem kaygı hem de anlayış vardı. "Mes, iyi değilsin. Aklın karışabilir," dedi, sesi yumuşaktı, ama Ceylan'a ulaşmıyordu.

"Senhora, sakin ol." Pamir'in sesi naifti.

Ceylan’ın bakışları daha da sertleşti. Hayal kırıklığı her bir mimik hareketinde açıkça görülüyordu. Kubilay’a bir an için sadece gözleriyle baktı, sonra başını Pamir’e çevirdi. Her ikisine de olan güveninin yerle bir olduğunu anlatan o kısa bakış, odadaki havayı iyice ağırlaştırdı.

Bu sırada odadaki diğer aile bireyleri de sessizce içeri girmişti. Emre, Elif, Engin, Ayşe… Hepsi olan biteni izliyor, içlerinden aldıkları bu kararın ağırlığını hissediyorlardı. Kimse konuşmuyordu. İçten içe bu kararın yanlış olduğunu biliyorlardı ama ne diyeceklerini bilemiyorlardı. Ayşe sakince Emir'i yerden kaldırdı.

"İyi misin?" Sesi fısıltılı çıkmıştı.

Emir kafasını olumlu anlamda salladı. Kendini toplayarak ayağa kalktı.

"Ceylan, hiçbir şey anlatmayan sendin. Biz değil. Tehtitleri söyleseydin şuan bu halde olmazdık." Emre'nin sesi soğuk çıkmıştı.

"Bu biraz ağır oldu." Elif işaret diliyle Emre'ye yöneldi.

"Ceylan..." Engin elini uzattı.

Ceylan'ın gözlerinden yaşlar süzülmeye başlamıştı, her cümlesi daha da derinleşen bir acıyla yankılanıyordu. "Hiçbiriniz yoktu… hiçbiriniz! Ben tek başıma, bomboş kafayla savaşırken yanımda kimse yoktu!" dedi, sesi titriyor ama duyguları her kelimede patlıyordu. Gözlerinden akan yaşları silme gereği bile duymadan, göğsüne vurdu, her vuruşta içinde biriktirdiği acıyı dışa vururcasına. "Tek başıma yapayalnızken beni kandıramadı… hepinizi içimde taşıdım ben."

Göğsüne vurduğu elleri titremeye başlamıştı. "Siz ne yaptınız peki? Bana güvenmek yerine?" dedi, sesi kırılgan ve hıçkırıklarla boğuluyordu. "Saçma sapan 'senin iyiliğin için' dediniz… 'kafan karışık' dediniz..." Ağlaması artık hızlanmış, derin iç çekişleri odada yankılanıyordu. Oda birden çok daha küçük ve boğucu hissettirdi. Herkesin gözleri ona çevriliydi ama kimse bir adım atmıyordu, kimse onun bu acı dolu haykırışlarına cevap veremiyordu. Ceylan, duygularını kontrol etmek için çabalasa da, kırılmıştı, içindeki her şey taşmıştı. Ceylan, gözyaşları arasında çığlık atarcasına bir kahkaha patlattı, acı ve öfke birbirine karışıyordu. Saçlarını elleriyle çekiştirirken odanın ortasında dönüyordu, çaresizliği ve öfkesi bir volkan gibi patlıyordu. "Joseph Sue Mendolan; o psikopat adam, bana ne dedi biliyor musunuz? Biz evliymişiz… Hem de on yıllık bir oğlumuz varmış! Ve bilin bakalım kim kaçırmış? Ailem! Yani siz."

Ceylan, o an etrafındaki herkese bir kez daha bakarak bir kahkaha daha attı, ama bu sefer içi daha da boşalmıştı. "Ben inandım mı? Asla! Çünkü içimde siz varsınız, ailem dediğim siz güya..." Kahkahaları aniden kesildi, ve bir anda durdu. Yüzündeki ifade soğumuş, sesindeki acı keskinleşmişti.

"Peki ya siz? Benim ailem dediğim sizler? Birlik olup arkamdan işler çeviriyorsunuz, bana gram güvenmiyorsunuz." Ceylan'ın sesi titremiyordu artık, sadece soğuk ve netti. "O halde bu ailede bana yer yok."

Tek bir an bile düşünmeden, ne ardına ne de yüzlerine bakma gereği duymadan, Ceylan odadan fırtına gibi çıktı. Arkasında ailesini, yıllardır biriktirdiği anıları ve güvendiği insanları bırakıyordu. İçinde paramparça olmuş bir kalp vardı, ama artık başka bir seçenek görmüyordu. Oğlunu almak için dışarı çıkarken içindeki boşluk giderek büyüyordu.Hafızasını kaybettiğinde bile kendini bu kadar eksik hissetmemişti. Savaştığı her şeyin temeli "Aile" idi. Onlara güvendiği için savaşmıştı. Ama şimdi en çok yaralayan şey ailenin yokluğu değil, varlığı olmuştu.

Bölüm : 06.10.2024 01:38 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...