
2.BÖLÜM
Devrim Ersöz'den Devam
Arya'yı kapatıp öylece duruyordum. Bazen hareket etmekten durmak iyi geliyor insana. Duman'ın orada uzman çavuş olan Berk'i arayıp Duman hakkında bilgi almak mantıklı geldi. Duman'ın hastanede olduğunu ve vurulduğunu söyledi. Kal gelmişti, öylece durmuştum.
Aynı bedende durduğun, nefes aldığın birisinin iyi olması için dua ederek çıkıyorum hareket merkezinden.
Telefonu alıp koşarak arabaya binecekken arkamdan Balım yüzbaşı seslendi.
"Pilot üsteğmen Devrim Ersöz dur dedi," yüzbaşı.
Arkamı dönünce siyah saçlarını topuz yapmış, kısa üniformanın kollarını dirseğe kadar çekmişti.
Uykusuz olan kahverengi gözleri kırmızıya boyanmıştı.
Arkamı dönüp "Buyurun komutanım, yalnız acelem var," dedim, olduğundan hızlı konuşarak.
"Sevgililerin merak etmez, operasyon raporunu masamda istiyorum," diye yükseldi bir anda.
Ona doğru yaklaşıp "Benim ikizim vuruldu, şu anda ona yetişmem gerek, gelince hallederim," diyip arabaya yönelecekken tekrar bağırdı Balım.
"Eee... yeter artık!" diyip Balım'ı omuzuma alıp arabaya koltuğa oturttum.
Ben de kendi tarafıma binip kapıyı kilitledim.
"Cama vurma, ikizim uyanırsa tanışacaksın işte," dedim.
Balım bana bakmaya devam ederek "İndir beni, Allah'ın cezası," diye koluma vurmaya çalıştı.
"Öpmemi istemiyorsan rahat dur, Balım," diyip önüme dönüp yola odaklandım.
Ellerimle direksiyona vurup "Allah kahretsin ya, benim ikizim ne durumda?" diye kendi kendime bağırıyordum.
Koluma değen sıcak el ile "Sakin ol, bir şey olmayacak," diyip arkasına yaslandı Balım.
Aslında içimdeki korku ağır basıyor, o kadar ağırlık yapıyordu ki, geçti kurtulacak umudu, babamın şehit olmasıyla bitmişti umut.
Belki de hayatımız boyunca yüz üstü bırakan şey ettiğimiz umutlardı.
Arya Korkmaz'dan Devam
Öğle vakti Devrim mesaj attı, Duman'ın vurulduğunu, Aynur teyze ile hastaneye geçmemi söyledi.
Telefonu alıp timden kimsenin numarası olmayınca Duman'ı aradım.
Telefon meşgule atılınca telefonu elime alıp kenara koydum.
Sesimi sabit tutarak Aynur teyze'yi aradım.
"Alo güzel kızım, nasılsın?" dedi Aynur teyze naif sesiyle.
Ağlayan gözlerimi ellerimle silip sesimden anlamaması için "Aynur teyze, iyiyim ben, sağ ol. Neredesin, sen ne yapıyorsun?" dedim.
Yürüme sesi durunca "Kızım, ben hastanedeyim, genel kontrol için geldim," dedi Aynur teyze.
Kantinde oturmasını söyleyecekken telefondan gelen "Duman!" feryatıyla parkın önünden gaza basıp hastanenin önüne gelişi güzel arabayı bırakıp hızla içeriye doğru koştum.
"Hemşire!" diye bağırdım, yan odada bulunan kısa saçlı, kahverengi gözlü hemşire gelip serum takıp hasta bakıcı ile odaya gönderdi.
"İki saat uyanmaz" diyip gitti.
Doktorun çıkması ile Devrim ve adını bilmediğim bir kız yanımıza gelip, tim ile birlikte umutla baktık.
"Durumu nasıl ikizimin?" dedi Devrim.
Doktor hepimize tek tek bakıp, "Bir şey söylesene ya!" diye bağırdım.
"Hastanın durumu iyi, kan kaybı etmiş çok fazla, kurşun çıktığı için bir problem kalmadı, normal odaya alınacak, yormamak şartı ile görebilirsiniz" dedi doktor.
Arkamda kim olduğuna bakmadan direkt sarıldım, kafamı kaldırdığında yüzbaşı vardı.
"Kusura bakmayın, fazla yüklendim" diyip önüme döndüm.
Duman'ın susuzluktan morarmış dudakları, dağılmış saçları, omuzumdaki sargı ile öylece bakıyordum.
Onunla birlikte normal odaya gidecekken Devrim'in kolundan tuttum.
"Devrim, Aynur teyze şu odada baygın, git bir bak istersen" dedim.
Yanındaki kadına dönüp, "Balım, annemin yanına gidip bakalım, bir sonra gideriz Duman'ın yanına" dedi Devrim.
Kapıda gördüğüm askerlere bakmadan içeri girip kapıyı kapattım.
"Geçmiş olsun" diyip yüzbaşı'nın yanına oturdum.
"Bu arada tanışmadık, Teğmen Can Eryiğit ben" diyip baş selamı verdi.
Yanında fönü bozulmuş "Astsubay Demir Döver" diyip arkasına yaklaştı.
Yanımdakine bakıp, "Senin adın yok mu yüzbaşı?" dedim.
"Yüzbaşı Ekin Koper" diyip telefonu aldı.
Onlara bakıp, "Ahlak şubede başkomiser Arya Korkmaz'ım" diyip arkama yaslandım.
Demir, Duman'ın yanına gidip alnını öptü, merakla onlara bakarak, "Sevgili misiniz?" diye sordum bir anda.
"Hayır değiliz" dedi Demir gülerek.
"Elinden gelse sulandığı an vurur, Duman bunu ama şu an yaralı, o yüzden bir şey yapamaz" dedi.
Devrim ve isminin Balım olduğunu öğrendiğim kız içeri geldi.
"Aynur teyze nasıl?" dedim.
Bana bakıp, "Uyanır birazdan" dedi Devrim.
Saate baktığımda üçe geliyordu.
Zeynep konuşmaya başladı.
"Mantıklı açıklama bekliyorum," dedi Zeynep kollarını benim gibi göğsünün üzerinde bağlayarak.
"Şimdi söyle, ben Duman'ı delirtim biraz. Telefonu düşürdüm şu tarafa," diyerek Duman'ın yanını işaret etti.
Gözlerini temizleyip devam etti Demir, "Diğer tarafı dolanıp alsan, üstüne çullanmadan," diyip Ekin'in yanına oturdu.
Dolmuş olan gözlerimle tavana bakıp geri Zeynep'e baktım.
"En sevdiğim başkomiserim," dedi Zeynep bir anda.
"Ne istiyorsun gene?" dedim umursamaz görünmeye çalışarak.
"Devriye yok değil mi bana?" dedi Zeynep.
"Mert ve Hasan da bugün," diyip önüme döndüm.
Üzerimde hissettiğim göz ile karşıma baktığımda yüzbaşı ile göz göze geldik.
Duman'ın ayak ucuna oturan Can, Ekin'e dönüp, "Abi ben kalkayım, istersen rahat bakışın," dedi alayla.
Kendimi toparlayıp, "Gözüm daldı, kusura bakmayın," diyip önüme döndüm.
"Bende olsam dalarım yani bu karizma, endam, mavi gözler, yakışıklılık kimsede yok," dedi Ekin.
"Yakışıklı sen mi?" diye sordum alayla.
Zeynep ve tim koltuklara yayılmış bizi izliyordu.
Duman yatakta arkasına yaslanmış, sorgulayıcı bir şekilde bana bakarak.
"Arya, siz tanışıyor musunuz daha önceden?" ilk düşüncelerden bağımsız hareket ederek.
Aynı anda farklı cevapları verdik Ekin'le.
"Hayır, tanışmıyoruz," dedim.
"Evet, tanışıyoruz," dedi Ekin.
İlk defa yalan söyledim, kan kardeşim dediğim adama.
"12 yıllık bir sevda benimki," diyip kapıyı çekip çıktı Ekin.
Incittim ben Duman vurulduğundan itibaren sürekli onu suçladım, şu anda da yaktım canını, dışarı çıkmıyordum.
Can dolu gözlerle bakıp, "Ben sarılamıyorum, korkuturum diye. Sen üzüyorsun, koş yetiş yenge," dedi Can.
Ayaklarımı toprak içine çekiyordu. Gitmem gereken yerde zincirlenmiş gibi öylece duruyordum.
Zeynep Durmaz'dan Devam
Arya yıllardır kimsesizliğe tutunmuştu. Bundan dolayı hayatına birini aldığında onu bırakmasından korkuyor.
Yanına gidip saçlarını okşayıp, "Aryam, kardeşim sen ne dersin? Her hikaye mutsuz sonla bitmez. Git bir konuş, bir tanı. Bekledin be güzelim, bir iki gün değil, on iki yıldır bekliyorsun," diyip dosyayı elinden alıp.
Dışarıdan arabamı çalıştırıp oyun parkının oradan geçip sağa dönüp düz bir şekilde ilerleyip döner kavşaktan geçip karakola geldim.
Telefonu alıp Ay'ı aradım.
"Efendim Zeyno," dedi Ay.
"Ay canım, Arya hastanede Duman'ın yanında. Çocukluk aşkı ile karşılaştı ve tutmuyor ayakları, yardım et ona," dedim.
"Sağ ol Zeyno, gidiyorum, Arya'nın yanına," dedi Ay.
Çamların arasından geçip kapıda bulunan arkadaşlara baş selamı verip içeri geçtim.
Ay'ı kapatmadığımı fark edip konuşmaya başladım.
"Kusura bakma, içeri girerken unuttum," dedim.
Telefondan nefes verme sesi geldi. "Polis olmasan ellerimden çekeceğin vardı, neyse sana bomba haberim var," dedi Ay.
"Dinliyorum Ay," dedim.
"Arya'nın ailesini galiba buldum," dedi Ay.
"Arya ile konuş bunu ama sakin bir anda," dedim.
Karşı taraftan gelen araba sesi ile "Neyse ben arızaya bakayım," diyip kapattı Ay.
Arya ve bir Arya gelince mükemmel bir psikopatlık çıkıyor içimizden. Bu yüzden Arya'ya arıza, bana da bela diyorlar tüm ekip ve bilenler.
Dinlenme odasına girdiğimde Nazlı ve Mert çekirdek çitleyerek Hasan'ın Tahsin'i dövmesini izliyordu.
"Noluyor burada!" diye bağırdım.
Mert ve Nazlı, benim sesim ile çekirdek paketini arkasına sakladı. Hasan kalkıp "Bu gerizekalı annemin getirdiği asma yaprağını ütülemiş, o da yetmezmiş gibi onu gömleğe sürmüş. Kardeşim bende kalacaktı, o söyledi, bu da itiraf etti," diyip sustu Hasan.
Tahsin, Hasan'ın iki yanağını öpüp "Bilmiyordum, ben ayrıca yaprak kırışık diye yaptım," dedi Tahsin.
Hasan sakin bir şekilde bakarak "Kırışıksa haşlanır ve sarılır, ütülenmez," dedi Hasan.
Yanağımın içini ısırıp "Ay yeter!" diye bağırdım.
"Hasan ve Mert devriyede, ondan önce de burayı toplayın. Elimde varlığını yeni hatırladığım dosyayı alıp 'Bu adam hakkında ne varsa bul, sonra da şu adam hakkında yediğinden içtiğine, nereye gider, en son nerede görüldü, ne yaptı bir bak,' dedim.
Hasan ve Mert çıkınca Tahsin bize yaklaşıp "Ben eve gitsem, uyumam gerek," dedi.
Tahsin ceketini giyip çıkınca Nazlı ile araştırmaya başladık.
Kayıp birini bulmak daha kolay ama bir ailenin kapısını çalıp "Evladınız öldü," demek uyanıkken kabus görmek gibi.
Uyanıkken kabus görülür mü? Ben gördüm, bir kuyunun en dibinde o kızın babası bağırıyordu "Benim kızım hayatta" diye.
Bağırmıyordum, o adam elleri ağzımı tutuyordu, "Kızım uykusuz kaldı" diye bağırıyordu.
Zor olan haber vermek değil, asıl zor olan bir çocuğun haberini anne ve babasına vermekti.
Her gün binlerce şehit haberi veriyorsun yüksek mertebeli birine ama asıl haberi bir başka aileye verince uyanıkken kabus görülüyordu.
"Bu kızın katiline üç hafta oldu, ulaşamadık," dedi Nazlı.
Onu kafamla onaylayıp "Artık kendime bakamıyorum," dedim.
Nazlı bilgisayardan kafasını kaldırıp "Senin bir suçun yok ki?" dedi, siyah saçlarını topuz yapıp kahverengi gözlerini elleriyle silip sakladı gene gözyaşlarını.
"Hayatta olsa nolurdu o kıza?" diye sordu Nazlı.
Ciddi bir şekilde durup aklımdakini söyledim.
"İki yol var; bir evlilik, ikincisi ise ölüm. Bir insanın katil olması için acaba ya da sorulara ihtiyacı yok," diyip ayağa kalktım.
13 yaşında bu kız ne evliliği ne ölümü, kan davası falan mı yani?" diye sordu Nazlı merakla.
"Babasından çok amcası konuşuyordu. Kızın muhtemelen akraba içi bir evlilik, evlenmese de ölecekti. Bu yüzden evden kaçtı ama bu benim görüşüm," diyip sustum.
Benim aklımdaki ön yargıyı Nazlı söyledi.
"Keşke polise gelseydi, yardım ederdi Burak başkomiser," dedi Nazlı kafasını masaya yatırıp.
Ölüm neydi? Komple bütün fonksiyonların bir anda durması. Tüm bunlar olurken senin hiçbir şey hissetmemen.
Canı yanan insanların bakışlarından bir şey anlayabilirsin ama ölmek isteyen birini tekrar hayata bağlayan birisi olamaz. Olduysa, bilene bu o kişinin bilinci dışında olmuştur.
Aslında bu şeylerin hepsinin altında bir tane temel var, kafaya koymak.
"Ben ölmek istiyorum," demiş midir Ece ya da "Ben artık yaşamaktan yoruldum," demiş midir?
Belki ay'dan sonra bir tane daha anka kuşu kazanırdık.
Efsaneye göre Simurg ya da bilinen adıyla Zümrüdü Anka kuşu, bilgi ağacının dallarında yaşar ve akıllara gelebilecek her şeyi bilir. Öyle ki, bütün kuşlar ona inanır, başları sıkıştıkça Simurg’un kendilerine yardım edeceğini, onları hep zor durumlardan kurtaracağını düşünürler. Zümrüdü Anka kuşu öleceğini hissettiği zaman kendisine ağacın kuru dallarından bir yuva yapar ve hiçbir zaman ne olduğu anlaşılmayan bir yapışkanla yuvayı sıvar, yuvanın içinde ölümü bekler. Ta ki güneş bütün görkemiyle ortaya çıkıp, kuru dalları yakıncaya kadar… Simurg oluşturduğu yuvada yanarak ölür ve küllerinden yeniden doğar.
Buradaki yanarak doğma belki Ece için de etki edecekti.
Belki onu yanmadan kurtaracaktı.
Belki, acaba hayatta da kesin olmayan şeyler vardır. Bunlarda Ay'ın söylediklerini Nazlı ile yaptığım çalışmalara sevinemiyordum.
Çünkü bazı "belkiler" ile başlayan sözler bize kayıp kazandırır.
Çünkü o belkilerin arkasında bizim hayatımızda kötü haberler getirir.
Nazlı ile birbirimize bakarken bir yandan da yeni umutlar için dua ediyorduk.
Allah'a emanet olun. 😘
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |