

Bir zamanlar, karanlık ormanın derinliklerinde, kimsenin bilmediği bir kulübe vardı. Burası, masalların her zaman tatlı ve güvenli olmadığını hatırlatan bir yerdi. İçeride zaman durmuş gibiydi; tahta duvarlar hafifçe çatırdıyor, loş ışık cılız bir şekilde titreşerek gölgeleri dans ettiriyordu.
Ve o an, Melodi derin uykusundan uyandı.
Gözlerini açtığında, karşısında şekillenen karanlık figürleri fark etti. İlk başta gözlerinin ona oyun oynadığını düşündü—belki de yorgunluktan gerçekliği tam kavrayamıyordu. Ancak yataktan doğrulup kollarını esnettiği an, gerçeğin ağırlığı hızla üzerine çöktü. Evin asıl sahipleri gelmişti. Yedi gölge gibi duran cüceler, sessizce ona bakıyordu.
Bu cüceler, masal kitaplarındaki neşeli yardımcılar değildi. Biri kambur duruşuyla, yüzü derin kırışıklıklarla örtülüydü. Diğeri, çarpık bacaklarıyla gölgelerin içinde kaybolmuş gibiydi. En küçük olanı ise pis ağızlı, sinsice gülen bir varlıktı—ellerini ovuşturarak düşündüğü planlarını gizlemeye gerek bile duymuyordu. Kalan dört cüce de onlardan farksızdı; her biri, yüzlerinden kötü niyet akan, ürkütücü figürlerdi.
Melodi’nin içini bir ürperti sardı. Kalbi hızlandı, göğsü daralmaya başladı. Bana ne yapacaklar? diye düşündü, ama sorunun cevabını bulmaya cesaret edemedi. Korku, yatağın ağırlığıyla birleşerek onu olduğu yere mıhlamıştı.
Tam o sırada, kötü yansımasının fısıltısı kulaklarında yankılandı.
"Kurdu öldürseydin, buradan çoktan çıkardın. Ama bak şimdi ne oldu!"
Boğazım düğümleniyor. Kurdu öldürecek kadar bir canavar değildim. Ama şimdi, burada olmanın bedelini mi ödüyordum?
Cüceler birbirlerine bakarak alaycı kahkahalar atıyor. İçlerinden biri konuşuyor:
"Prensesle ne yapalım, cüceler?"
Onların planlarını net bir şekilde duyabiliyorum.
"Belki bir süre burada misafir olarak kalsa?"diyor biri. "Hatta dışarıda, kurdun yanında bırakabiliriz."
Kendi aralarında tartışmaya devam ediyorlar. Beni gözleriyle tartıyorlar, sanki ne kadar dayanıklı olduğumu ölçmeye çalışıyorlar.
"Aramızdan biri nöbet tutmalı," diyor pis dişleriyle gülümseyen cüce. "Bize zarar vermeye çalışırsa, onu ilk fark eden olmalı."
Onlardan kaçmam lazım. Ama ipleri görüyorum. Bileklerime dolanıyorlar, hızlı ve sertçe.
"Belki de Pamuk Prenses gibi cam fanusun içine koymalıyız," diyor biri. "Öyle mi yapsak, cüceler?”
"Bunu prens hazretlerine soralım," diyor diğeri, alaycı bir şekilde. ‘Belki sadece prensesin masalını değil, prensin masalını da bozacak.’
Ve o an, yansımam tekrar fısıldıyor.
‘Görüyorsun değil mi? Kendi masalını mahvettin. Şimdi beyaz atlı prensin masalını da yok edeceksin.’
Dinleme. Dinleme. Bir şeyler yapmalıydım.
‘ Onları öldür Melodi ansızın bıçakla!’ dinleme yansımanın emirlerini dinleme yoksa işler benim için daha mı zorlaşacak yaparsam. Bir plan yapmalıyım ama şimdilik benim savunmasız küçük prenses olduğumu düşünmelerini sağlamalıyım ki benim bir şey yapamadığı mı düşünüp gardlarını indirmesini izleyecektim.
‘ Ve eline bıçak alarak onları keseceksin di mi ?’ onların görmediği ama benim gözümün önünde mor bir perde gibi dönüp duran yansımamı yapmamı istediği şeyleri yapmamayı çalışmayı çalışmak gerçekten yoracak beni.
‘ Melodi içine delilik akıyor ama fark edemiyorsun, yavaş yavaş zihnini ele geçirecek.’
Cücelerin sesi yansımanın seslerini iyi ki bastırmaya yetmişti. Hala benimle ne yapacaklarını karar vermeyi kendi aralarında tartışmalarını ara verip bana döndüklerinde “ Kaçak prensesi aç ve susuz bırakacağız. Yemekleri hepsini yedin kaçak prenses.” kalın ve parazitli sesiyle konuştu.
“ Cüceler bunu sabah konuşalım hatta pamuk prensesin başına bir cüce bırakalım biz yiyecek bir şey ile işlerimizi bitirdikten sonra ilgileniriz.” Naif bir sesi vardı ama görünüşü öyle değildi. Ben buradan çıkmanın bir yolunu bulmalıyım onların en beklenmedik anda ellerinden - düşüncelerimi bozan yansımanın sözleri düşüncemi tersine söylemişti ‘ ellerinden anca ölümle kaçabilirsin onları öldür.’ Ben o kadar vahşi ve kötü olma- ‘ Seni vahşi delirmiş halin kanında dolaşıyor.’ dinleme dinleme.
Kulübenin içi, yemek kokularının keskinleştiği ve ağır sessizliklerin içinde kaybolduğu bir geceye bürünmüştü. Cüceler, kendilerine ait olan son lokmaları gürültülü bir iştahla tüketirken, Melodi izlemek zorunda kaldı. Şapırdatarak çiğnenen ekmekler, yağlı ellerin masaya sertçe vuruşları… Tüm bunlar onun midesini bulandırdı. Ama hareket etmemeliydi. Dayanmalıydı.
Son lokmalar yenildiğinde cüceler, ağır bedenleriyle yataklarına çekildiler. Kulübeyi dolduran bir uğultu gibi horlamaları yükselmeye başladı—kalın, düzensiz ve kulakları tırmalayan bir uyku simgesi. Karanlığın içinde uzanan çıplak ve kirlenmiş bedenleri, masalın artık eski masallar gibi olmadığını gösteriyordu.
Melodi uyuyamıyordu. Rahatsızlık, yalnızca yatağın sertliğinden değil, zihninde yankılanan uğursuz fısıltıdan da geliyordu.
"Melodi, bak orada bıçak var. Herkes uyurken o bıçağı alıp onları tek tek öldür."
Yansıma , onun aklına hükmetmek ister gibi yankılandı. Ama Melodi kıpırdamadı. Hayır.Yansımasının sözlerini dinlemedi.
🍎
Melodi sabah suratına atılan kokuşmuş suyla gözlerini açmıştı. Ne olduğunu anlayamamıştı. Bir rahat verse uyusam diye düşünmüştü.
“ Cüceler biri bu prensesin başında nöbet tutsun bizde hayvan ve maden işlere dönelim ne dersiniz ?” Demişti diğer cücelere.
Yuno ise içi rahat şekilde cücelerinin verdiği talimatlarını dinledikleri için hiç aynaya bakıp Melodi bakarak hissettiği duyguları daha da hissetmek istemediği için yemek masasını oturmuş yemeğini yiyordu. Kadehindeki içeceği sağa sola sallayarak cücelerin az önce verdiği fikri düşünüyordu.
Prense mektup mu yollasam karanlık toprakların masalına bir davetli etsem diye düşünmüştü.
Masadan kalktı ve aynaya bu sefer yıldız ve elma masalında gidişatı bozmayı gidiyordu.
Melodi başına ne geleceğini bilmeden cücelerin evden çıktıklarını seyretti ve tek bir cüce kalmıştı. Güçlü yapısıyla duran ağız kokusu ve mide bulandırıcı teri ve kaba konuşması kulaklarını kirletmişti.
Beni burada o kaslı cüceyle yalnız bırakıp gittiler. Akıllarında ne olduğunu bilmiyorum. Bir planları mı var? Eğer öyleyse, bunu anlamanın hiçbir yolu yok. Keşke zihin okuma gibi bir gücüm olsaydı…
Ama ihtiyacım yok. Çünkü yansıma bunu benim için yapıyor.
*"Ben sana söyleyeyim, Melodi. Senin masalın hakkında kötü planları var."*
Hayır. **Hayır.**
"Hayır, yok!” diye dile getirdim, kimse duymazsa bile duyurmak istemez gibi. Ama kaslı yapılı cüce benim inkarımı duymadı. Kendi işine baktı.
O sırada, zihnimde yansımanın sesi kaybolmadı. Hatta yalnız kalmadı. Kafamda onları öldürme mi isteyen başka bir ses uyandı.
"Öldür onları!"
"Onlar seni öldürmeden önce masadaki bıçağı al!"
Bıçak? Ne bıçağı?
Gözlerimin önüne ölüm sahneleri beliriyor. Kan, bağırışlar, birinin yere yığılması… ama ben bunları istemiyorum. Bunları düşünmek istemiyorum.
Gözlerimi sıkıca kapatıyorum, ama sahne devam ediyor. Sanki biri bilerek önüme koyuyor gibi. Sanki bana seçim yaptırıyor gibi.
Melodi hala farkında değildi. Etkisinin geçtiğini düşünüyordu. Kendine tuttuğunu farz ediyordu ama hala linlin perilerinin çılgınlık sihrini ve ilizyonların devamını yavaş yavaş gözlerinin önünde belirip durdu.
“İnanılmaz değil mi, cüce? Benim gibi zavallı bir kızın yanına nöbet tutması için seni bırakmış olmaları."
Bu sözleri bilerek söyledim. Kaçış planımı hazırlamak için zemin oluşturuyordum. Eğer cüce söylediklerime inanırsa, belki beni serbest bırakırdı.
Ama gözlerinde hiçbir tereddüt göremedim. Dediğimi duymazlıktan geldi.
Evet, kesinlikle öyle yaptı.
"Yuno sizi iyi yönlendirmiş olmalı. Şu an kesin beni izliyordur."
Masalın gölgeleri arasında, kader sessizce şekilleniyordu. Melodi, kaçış planını zihninde kurarken, Yuno farklı bir yol seçmişti.O, aynanın içindeki görüntüyü terk etmiş, dikkatini başka bir yere çevirmişti.
Aynadan süzülen ışık artık yalnızca Melodi’nin yansımasını taşıyordu. Yuno, Melodi’yi izlemekten vazgeçmişti.Çünkü farkındaydı—onu izlemeye devam ederse, içindeki ilgi daha fazla büyüyecek, masalın sınırları istemediği bir noktaya ulaşacaktı.
Bu yüzden yetkiyi kötü cücelere emanet etti. Onlar, Melodi’nin kaderini şekillendirecek yeni oyunun yöneticileri olacaktı. Yuno, masanın başında oturup bir sonraki hamlesini hesaplamaya başladı.
Ancak tam o sırada, Melodi’nin zihninde yalnızca yansıma yoktu artık.
Başka bir ses yükseliyordu—daha derin, daha keskin, daha buyurgan.
Kulübenin içindeki havayı keskin bir sessizlik doldurmuştu. Zihnimde yankılanan sesler artık yalnızca yansımanın fısıltıları değildi. Başka bir şey vardı—daha sert, daha buyurgan.
"Seni bile tiye almadı, öldür onu!"
Bu sözler yansımanın bildik tonundan farklıydı. Daha keskin, daha kesin.
Ardından gelen ikinci ses iyice karardı.
"Ne duruyorsun? Öldür onları! Bak karşıda bıçak var… tek bir kişi!"
Söylemesi ne kolay. Ama ben kimim ki? Kısa, zayıf bir kızım. Karşımda kaslı, güçlü, çirkin bir cüce dururken benim neyime kalkıp bıçaklamak?
"Saçmalama," diye kendi kendime fısıldadım. "Tek bir kişi olsa bile, ben ona göre güçsüzüm, zayıfım."
Ama buradan kurtulmak zorundaydım. İplerden ve bu kulübeden kurtulmanın bir yolunu bulmalıydım.
Bir fikir aklıma düştü. Tuvalete gitmek istediğimi söylersem, ellerimi çözerler mi?
Yansımam, bu düşünceyi küçümseyerek güldü.
"Cücenin üstüne mi işeyeceksin? Delilik ilerlemeye başlamış."
Sözlerini umursamadım. Tıpkı cücenin beni görmezden geldiği gibi, ben de onu görmezden geldim.
Tuvalet molası bahanesiyle ellerimi çözerlerse, kaçabilir miyim? Ama… kaçarsam **saraya nasıl ulaşırım?
Zihnimi ele geçiren o derin ve uğursuz fısıltı tekrar geldi.
"Bıçağı al ve kes onları!"
Arkasından yansımanın sesi daha sinsice belirdi.
"Melodi, intikam almak istemiyor musun? Masalını bozan kişiden neden sen de onun masalını alt üst etmiyorsun? Bak, benden önce çılgınlığın öldürmeni istiyor."
Çılgınlık? Gerçekten geçmemiş miydi? Yoksa ben mi öyle sanıyordum?
Üstümde bir illüzyon gibi dolaşan bu his, hâlâ sürüyor muydu? **Olmayan şeyleri varmış gibi görmek, kurdu öldürmüş gibi hissetmek?
"Kurt ölmedi, Melodi. Hâlâ yaşıyor. Bence tuvalete gittiğinde, bağıra bağıra bıçakla!"
Hayır. Ben vahşi değilim.
"Öylesin, Melodi. Benimle bir ol, vahşiliğini göstereyim. Ne dersin?"
Bugün sakin duracağım beni ilk gün zayıf bir kızmışım gibi görmeleri benim işime yarayabilir. Gözlerimin önüne gelen katliamı izledim. Delirmiş olan bendim elimde bıçakla cüceleri öldürmüş olduğum sahneden sonra beni kurda attıklarını sahne gözümde canlandı. Ben iki yoldan sağ salim kaçış şansım bile yoktu.
🍎
Yuno, masadan kalkarken derin bir nefes aldı. Aynanın karşısına geçtiğinde, karanlık ormanın ötesine bakmaya karar vermişti. Ancak, tam o anda Kraliçe Zaya’nın sesi bu kararını böldü.
"Oğlum, gelecekte ne olacağını bilemeyiz… Ama cücelerin fikirlerini kabul ettiğini hiç görmedim. Ayrıca, benim düşmanım prens değil. Pamuk Kraliçe… Senin asıl derdin prensle mi?"
Yuno, annesinin sözlerini düşündü. Doğruydu. Gelecek, önceden görülemeyen bir masal sayfası gibi duruyordu. Elma şekerinin yansıması… Kim bilir, belki de Melodi bu masalda yalnızca bir kurban değil, bir sonraki kötü kahraman olacaktı.
“Doğru söyledin anne. Hem gelecekte ne olacağını bilemeyiz. Elma şekerinin yansıması onu ele geçirir ve bir sonraki kötü kahraman o olur. Ayrıca, prensle alıp veremediğim bir şey yok. Bu fikirden vazgeçtim."
Bu sözlerle kararını netleştirdi. Ancak Kraliçe Zaya, oğlunun ilgisini hala kulübenin içindeki sahneye çekmeye çalışıyordu.
"Oğlum, görmek ister misin? Elma şekerinin zor durumda olduğunu, kolları ve elleri bağlı halde çaresizce beklediği anları?"
Yuno, büyük bir isteksizlikle başını çevirdi.
"Ben yetkiyi cücelere devrettim. Ormanda kaldığı sürece izlemek sonra."
Odada sessizlik hüküm sürüyordu. Yuno, karanlık düşüncelerini ardında bırakıp kapının eşiğinden geçerken, Kraliçe Zaya da aynanın yüzeyinden çekildi.Artık yalnızca boş bir oda vardı—ne bir fısıltı ne de bir gölge.
Ancak aynanın içinde hâlâ hareket eden bir hikâye vardı.
Karanlık ormanın derinliklerinde, cücelerin kulübesi bulanık bir görüntü olarak aynanın içinde süzülüyordu. İçeride, elleri bağlı Melodi, kaçış planlarını düşünüyordu. Zihni sürekli aynı noktaya takılıyor, iplerden kurtulmanın ihtimallerini hesaplıyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |