15. Bölüm
Handelendin / Bozuk elma Paradoksu TAMAMLANDI / 12🍎

12🍎

Handelendin
handelendin

Melodi aklına koyduğu planı uygulamak için fırsat beklemişti. Kafasına takılan bir sorun vardı.

 

Kaçış planım zihnimde yankılanıyor, ama her yol çıkmaz gibi. Eğer kurtulmaya çalışırsam beni yakalayacaklar. Tuvalete gitmeyi bahane edersem kurdun dişleri üzerime kapanacak.

 

“Öldür onları, Melodi.”

 

Bu, yansımamın sesi değildi. Ama kime aitti? Masalın içine sıkışmış bir gölge miydi? Zihnimde asılı kalan ses, adımı çağırıyordu.

 

“Melodi, neden hâlâ kendini kandırıyorsun?"

 

Kelime kelime içime sızıyor. Kelimeler bana aitmiş gibi değil, masalın kendisi söylüyormuş gibi.

 

"Hiç şansın yok. Eğer kaçamazsan, kurt seni parçalayacak. Eğer başarılı olamazsan, cüceler senin etini yiyecek.”

 

Bir masal kahramanı yenildiğinde, gerçek ne kadar acımasız olabilirdi?

 

Böyle bir şey yapmazlar… değil mi? Ama ya yaparlarsa? Bu düşünce, zihnimde bir gölge gibi yayılmaya başlamıştı.

 

Ayrıca bu kırmızı başlıklı kızın masalı değildi. Cüceler beni yiyip ne yapacaklar ki ? Yayılmayı başlayan düşünceyi bu soruyla durdurmaya başarmıştım.

 

Tuvaletim de geldi bugün tuvalete çıksam diğerleri gelmeden masada duran bıçağı kaslı cüce görmeden elime alsam saklasam yarında artık korkak bir kız olmayıp ipleri kesip kaçmayı çalışsam en iyi plan bu olurdu. Ama ne zaman uygulaycaktım bilmiyorum. Ellerimi çözmem için bıçağı yanına gidip keskin ucuyla ipleri kesmeliydim.

“ Sonrada kaslı cüceyi bıçakla sırtında parçaları böl !” Hayır dinleme yansımanın sözlerini sakın dinleyim deme Melodi. Kendimi bunu binlerce kez söylemiştim.

 

Uzaklarda gelen cücelerin sesini duyar gibi oluyorum. Akşam olmuş olmalı. Biraz hızlanmam lazım. Bir gün sıradan korkak bir kız davranmak yeter artık buradan ne kadar hızlı çıkarsam ve karanlık saraya ulaşıp oyunu kazandığımı söylemek için sabırsızım.

 

Kapıdan içeri gelen cücelerin elinde avladığı hayvanları gördüğümde “ Siz bu kadar orman düşmanı mısınız ? Bekçiler diye geçiyor masalda ama siz canavarsınız.”

 

“ Öyleyiz küçük prenses ama bizimde yemek ihtiyacımız var ve birileri gelip yemeğimizi bitmeseydi avlanmazdık.” bana yönelikti bu cümle anlamıştım ama ne yapayım açtım ve yemek yemeliydim.

 

“ Cüceler, bu ormanın çıkışını biliyorsunuz değil mi ? Çıkış hangi taraftan.”

 

“ Küçük prenses kaçmak istiyormuş ama buradan çıkışı ancak cüceler olan bizler biliriz.” Sivri dilli bir cüce bana söylemişti deliydi sanırım.

 

‘ Melodi çıkışı sana asla söylemeyecekler onları öldürme vakti gelmedi mi ?’ öldürme mi ne saçmalıyor. Ben öldürmeden kaçmak istiyorum. O beni masalımı bozdu diye ben onun masalını bozacak kadar kötü değilim. Onunla aynı seviyeye inmeyeceğim bile.

 

Melodi cücelerin yemeklerini iğrene iğrene eti nasıl yediklerini izlemişti ama midesinden ses çıktığında “ Cüceler bana da bir parça et verebilir misiniz?”

 

Bir cüce kattı tabağın içine et koyduğunu düşünürken Melodi, önüne gelen tabakta sadece yenmiş kemik vardı ve bu hiç komik değildi.

 

Yiyemiyordu elleri bağlıydı. Ona hayvan muamelesi yapıyordular. Hayvanlar gibi eğilip ağzıyla yemek yemesini işaret etmişti ama hayvanlar gibi yemek yerine aç kalmayı seçti. Sabaha kadar aç durmuştu.

 

                          🍎

 

Sabah vaktinde gözlerini açtığında Melodi gözlerini araladığında, dudaklarının kenarında sinsice beliren o sırıtış, aklın değil içgüdünün eseriydi. Gözlerinde kıvılcımlar çakıyordu, ama o gülümseme... Tanıdık hiçbir duyguyu taşımıyordu.

‘ Öldür, öldür !”

 

“Biliyorum. Öldüreceğim. Ama önce devriyeye çıksınlar... Bu iplerden kurtulmanın bir yolunu bulmalıyım.”

 

“Melodi, tuvalete gitme vakti gelmedi mi?”

 

Evet, tuvalet molası… Biraz olsun normal bir prenses gibi davranmalıyım.

“Kaslı cüce, tuvalete gitmem lazım, yoksa burayı mahvederim. Sanırım bunu istemezsiniz?”

Kibar olmaya çalışmıştım.

 

Önce umursamadı. Ama sonra ellerimi çözmeden beni ayağa kaldırıp yürüttü.

“Böyle yürüyemem. Ellerimi ve ayaklarımı çözer misin?”

 

“Orada çözerim. Sana güvenmiyorum, küçük prenses.”

 

Cevap vermedim. Masadaki boş bıçağa gözüm ilişti.

İçimdeki o karanlık ses yine konuştu:

“Kan istiyorum. Bu kulübe bir kan gölüne dönmeli.”

 

O da açtı. Benim kadar aç... Ama az kaldı. Karnımız doyacak.

 

Kulübenin dışına çıkardı beni. Tuvalete kadar yürüttü. Kapının önüne geldiğimizde ellerimi ve ayaklarımı çözdü. Kapıyı açtı, içeri girmeme izin verdi ve dışarıda nöbete durdu.

 

“Ne yapacaksın şimdi, Melodi? Tuvalettesin.”

 

İğrenç bir yerdi. İdrar kokusu buram buram yayılıyordu. Burada asla ihtiyacımı gideremezdim. Ya tuvaleti tutacaktım ya da dışarıda uygun bir yer bulacaktım. Ama şimdi yapmış gibi davranmalıydım. Şifonu çekmek bile midemi bulandırdı.

 

“Ne kadar kötüsünüz… Anladım. Ama bu kadar da mı sağlıksız? Bu ormanda hiç mi hastalık olmaz?”

Akıl alır gibi değildi.

 

Mecburen, elbisemin bir parçasını yırtıp şifona sararak çektim ve dışarı çıktım.

 

Kapıdan adımımı atar atmaz ellerimi tekrar bağladılar.

 

“Tuvaletinizi hiç temizlemeyi düşünmediniz mi? Az kalsın kusacaktım,” dedim.

 

“Ne güzel işte… Seni rahatsız etmeyi başardık, küçük prenses,” diye alay etti biri.

 

O an içimdeki karanlık yeniden konuştu:

“Şimdi paramparça edeceğiz onları. Öldür! Hepsini öldür.”

 

Yine o delice sırıtışla kulübeye girdim. Masadaki bıçağa bakmamış gibi yaptım, dikkat çekmeden onu masanın altına ittim.

Planım basitti. Sürüne sürüne oraya ulaşacak ve bıçağı alarak katliam yapacaktım.

 

Melodi kaslı cücenin ona doğru bakmadığı anda ses çıkarmadan bacakları ve ayakları yardımıyla masaya doğru yavaş yavaş ve kaslı cücenin bakıp bakmadığını kontrol ederek sürünmeye devam etti. Ve eliyle bıçağı kavrayıp geri yerine dönmüştü. Yavaş yavaş ve kaslı cüceye bakarak bırakıldığı yerde sabit durmuştu.

 

Bu ip ne kadar sert ve kalındı. Kes kes bir türlü koparamadım. Bütün gücümü bileğime bağlı olan ipi koparmakla harcadıktan sonra bileklerim sonunda özgürlüğün ve ipin verdiği hisle çözülmüştü. Sonunda rahat nefes alıp verdikten sonra bir gözüm cücenin buraya dönüp bakıyor mu diye bakmıştım sonra ayak bileğimdeki ipleri çözmeyi çalıştım olmadı en sonunda elime bıçağı alarak kesip durdum ve zor bir çabayla ayak bileğimdeki ipleri çözmüş ayağa kalktım.

Damarlarımda delice akan çılgınlıkla, elimde bıçak, sessizce sandalyeye yaklaştım. Kaslı cüce arkasını bana dönmüş, sandalyeye yaslanmış, bir anlığına rahatlamış gibiydi.

Sinsice gülümsedim. O an içimdeki karanlık bir şarkı gibi yükseldi.

 

“Şimdi,” dedim fısıltıyla.

 

Bıçağı, sırtının tam ortasındaki boşluğa sapladım.

İlk saplayışta, bedeninin irkildiğini hissettim. Bir çığlık bastırılmış gibi boğazında düğümlendi.

Ani bir refleksle ileri fırlamak istedi ama ellerim bıçağın sapında daha da güçle tutunmuştu.

 

“Hayır... Daha yeni başlıyoruz.”

 

Bıçağı çekip bir kez daha sapladım, sonra bir kez daha.

Her seferinde sırtında açılmamış bir boşluk kalmasın diye…

Kasları kasıldı, kolları titredi. Nefesi hırıltıya dönüştü, kan sıcak ve yoğun bir şekilde üzerime sıçradı.

 

Çırpınmaya çalıştı. Sandalyeyi devirmeye yeltendi ama ben artık sırtında bir ressam gibi çalışıyordum.

Her darbe, içimdeki o deliliği biraz daha doyuruyordu.

 

“Çok konuştun,” dedim dişlerimin arasından, “şimdi susacaksın.”

 

Son saplayışımda, bıçak kemiğe dayandı. Bir inilti koptu dudaklarından, gözleri büyüdü, sonra yavaşça dondu.

 

Bir adım geri çekildim. Elimdeki bıçağa baktım, kan içindeydi.

Cücenin bedeni hareketsizce öne doğru yığıldı.

 

İçimdeki ses kahkahalar atıyordu:

“İşte bu! Bu, gerçek özgürlük!”

 

“Daha fazla kan… Daha fazlasını istiyorum.”

İçimdeki o çılgın ses susmak bilmiyordu. Bastırdığım sakinliğin sonuna gelmiştim. Artık plan yapma zamanıydı. Hepsini birden öldüremezdim belki, ama birini düşürsem tuzağa…

Gerisini çözmek zor olmazdı.

 

Aklımdan geçen olasılıklarla oynadım.

Yerlere kaygan sıvı mı döksem?

Yoksa kulübeyi başlarına mı yıksam?

Birini yakalasam, çıkışı söylemesi için tehdit etsem…

Evet. Bu daha mantıklıydı.

Ama önce… o kurtla ilgilenmeliyim.

 

Cücenin kulübesinden çıktığımda midem guruldayarak isyan ediyordu.

"Kurt eti..."

Tam da ihtiyacım olan şey. Pişirip güzelce yiyeceğim.

“Sana geliyorum kurtçuk.”

İşte tam o sırada bir fikir yıldırım gibi çarptı zihnime.

Son Akşam Yemeği.

Bir ölüm sofrası hazırlayacaktım. Her biri için bir tabak.

Zehirli mantar mı bulsam?

Belki bu ormanda hâlâ yaşayan Linlin perileri vardır, biraz peri tozu yeter.

Ya da… kırık cam parçaları.

Yavaş yavaş, içten içe kanasınlar.

Her biri öksürükle can çekişirken, gözlerindeki o panik…

İşte o an.

Bıçakla, hepsinin boğazını tek tek keserim.

Soğukkanlılıkla, sessizlik içinde.

 

Vahşi mi?

Evet.

Ama başka bir çıkış yolu yok.

Bu bir masal değil artık.

 

“Melodi… Biliyorum. Bizim kanımızda asilik var. Ve çılgınlık.”

İçimdeki ses fısıldıyordu.

“Neden beni kabullenmiyorsun? Ben senin bu masaldan çıkış yolunum.”

 

Gülümsedim.

Çünkü haklıydı.

Bu masalda artık bir kahraman yoktu.

 

Kulübenin kapısından önünde paslı bir kafes duruyordu. İçinde bir zamanlar ormanın en vahşi hayvanı olan kurtlardan biri vardı. Şimdi ise Melodinin bir sonraki avı ve gözlerinde belirlenen çılgın ve aç bakışları, yaydığı ölümcül havayı hissetmiş yavru bir köpek gibi pısmış, titreyerek kafesin köşesine sinmişti.

 

Melodi, kafesin önüne geldi. Paslanmış kilide göz attı. Önce nazikçe yokladı sonra parmaklarıyla çevirip açmanın yolunu bulmayı çalıştı ama bulamadı en sonunda kilidi sıkıca tutarak çekip koparmayı denedi ama kilit inatçıydı ve kopmamıştı. Melodi sinirlenip elindeki bıcağın kabzasını kaldırdı, kilidi sert darbeler indirdi; bir, iki, üç.

 

Son darbeyle kilit bükülmüş ve gevşeyerek yere düştüğünde tınlayan bir ses ormanın içinde yankı yaptı.

 

Gözlerimi kurda dikerek “ Önceden beni korkutuyordun.” deli bir kahkaha atarak konuşmamı devam ettirdim “ Şimdi yavru bir köpek gibi benden korkuyorsun. Ana menüde sen varsın bu akşam ziyafetinde ilk seni kesip pişireceğim sonra cüceler için kanlı ziyafet hazırlayıp buradan bu ormandan kurtaracağım.”

 

Kafesin kapısından içeriye doğru yavaş yavaş ilerledim.

 

Kurt benden o kadar çok korkuyordu ki çılgınlık hissi korkusunun kokusunu almıştı “ Melodi kurt senden korkuyor bak görmüyor musun ?” bunu bende farkındayım benden korktuğunu, korkunun üstüne daha da yaklaştım ki çılgın, aç gibi dudağımı yalayarak bıçağı kurdun kalın kürkün ile derisinin arasına sertçe batırıp çıkardım.

Keskin metal, etini yararken kurt karşımda inleyerek can çekmesi çok hoşuma gitmişti aksine zevk vermişti.

Gözümde acıma yoktu aklım kendinde değildi. Kafamın içinde yankılanan o dürtü yansımanın sesini kesmişti, delilik ve ya çılgınlık dürtüsü benimle konuştu; daha fazlasını istiyordu. İstemsizce daha fazla can çekmesini sebep olmuştum.

 

Zemine doğru akan kırmızı sıvıyı fark ettim. Ellerime kurdun kanı boyamıştı ve can vermişti ellerimde.

 

Kurdu kısa boyuyla kulübenin içerisine doğru sürükleye sürükleye taşımış ve yemek masasını koymadan dilimlemek için hazırlık yapmıştı. Tahta masanın üstüne örtü sererek kurdun ölü bedenini masaya taşıyarak ilk kalın kürkünü deriden ayırdı sonra avını dikkatlice parçalara ayırmaya başladı.

İç organlar bir kenara, yenilebilir et bir kenara kondu.

Her şeyi sistematik, dikkatli ve neredeyse törensel bir biçimde yaptı.Ateşi yaktı.
Duman, ormanda yükselmeye başladı.
Kurt eti ağır ağır pişerken, Melodi dışarı çıktı.

Şimdi sırada son hazırlıklar vardı.
Ormanda ilerledi. Adımları sessiz, gözleri dikkatliydi.
Zehirli mantarları tanıyordu…
Kırmızı şapkası olanlar, kenarları beyaz benekli olanlar…
Bir avuç kadar yeterdi.
Topladı, dikkatlice cebine koydu.

Yolda kırık cam parçaları da buldu. Eski bir şişeden kalanlar.
Onları da aldı.
Küçük küçük kırdı, un gibi ufaladı.

Geri döndüğünde akşam yavaşça yaklaşıyordu.
Masayı kurdu.
Her cüce için bir tabak.
Üzerine özenle yerleştirilmiş kurt etleri.
Ve içine gizlenmiş ölüm.
Zehirli mantar tozu…
Cam kırığı…
Sessiz, acılı bir ölümün tarifi.

Melodi arkasına yaslandı.
Gözleri sofraya takıldı.
Bir tablo gibiydi ama Melodinin kanlı ziyafet toblasuydu.

                                               🍎

 

Gün yavaşça battı. Orman sustu, gecenin sessizliği kulübenin üstüne çöktü.

 

Sofra hazırlığına bitirmiş baş köşeye geçip ev sahiplerini bekledim. Yanımda ölü bedeni duran kaslı cüce duruyordu. Bir tuzak hazırlamıştım. Biri kafesin içine esir düştü. Sofrada ne eksik ne fazla herkesin tabağına cam kırıkları ve zehri eşit koymuştum.

Tam vaktinde geldiler. Kulübenin kapısı açıldığında ziyafet sofrasında onları bekleyen beni buldular. Günün yorgunluğu ve kafaları ve kalplerinde aptallıkla doluydu.

 

Sanki savunmasız bir kızmışım gibi bakışları gördüğümde kahkaha attım. Yanımda oturan arkadaşlarını fark ettiğinde gülümsedim. Sofraya gelmelerini ricada bulundum. Çünkü onlar için son yiyecekleri ve görecekleri yemekte ve yüzde benim çılgına dönmüş halim olmak üzere.

 

Bana kabaca tasvirde bulundular “ Sen o iplerden nasıl kurtuldun.” Bu akıllarına öyle bir darbe yaptı ki aslında basit ama size anlatacak kadar vaktiniz olmayacak.

 

Hepsi kendilerini çok bilmiş ve akıllı zannediyor ki yemeğin içindeki zehri fark etmeden midesini indirdi.

 

“ Bugünkü menümüzde vahşi kurt etinde yapılma bir yemek. Sizin esir tuttuğunuz hayvan midenize inecek. Zaten etini yiyeceksiniz değil mi o yüzden boş verin. Afiyet olsun.” Onlara menüde ne olduğunu söylediğimde kurt etinin bu kadar leziz olacağını bilmeyerek ağızlarını atmalarını seyrettim.

 

İşte son perde şimdi başlıyordu.

 

İlk ısırığı alan cüce eti tabağa bırakarak yutkunduğunda kaşlarını çatarak konuştu “ Midem… Bir garip -” son sözü demeden masaya yayıldı. Sonra arkasından gelen diğer cüce ise öksürdü ve kan tükürerek nefesini kesmişti. Camlardan biri boğazına gitmiş gibiydi. “ Ne oluyor bana!” Dedikten sonra küt diye düştü.

 

Ben bıçakla oyun oynamaya devam ediyordum. Bir gözüm perdenin sonunu bekliyor gibiydim.

 

Bedenler kıvranmaya başladı. Cam parçaları içlerinden geçip organlarını batarak can çekişlerini Melodinin çılgınlığı zevke getirdi.

 

Masadakileri döndüm ve bıçağı cücelere doğru tuttum “ İkinci perde başlıyor cüceler için kanlı ziyafetin.” Deli gibi kahkaha attım.

 

Biri can verirken son cümlesini söyledi ve sonsuz uykuya daldığını izledim “ Bizsiz buradan çıkamazsın.” Demişti ama ben zaten sizlerden birini kafes tuzağın içine hapsettim.

 

“ Merak etmeyin siz, sizlerden biri tuzağımın içinde kafeste duruyor. Onla işim biter bitmez sizin gibi ölecek.” Masadan kalkıp aklımın bir köşesinde bu sahneyi hatırlamak için kaydettim ve tuzağa düşen cüceye doğru yürüdüm yürüdüm ve tuzağıma düşen cüceye başım eğerek dudaklarımı kocaman genişleterek açmış benden korkan cüceye daha da korkuttum “ Arkadaşların sensiz son akşam yemeklerini yediler cücecik sende onlara katılmak istiyorsun değil mi ? O zaman sana bir iyilik yapacağım ne dersin bana buradan çıkışı söylersen seni serbest bırakacağım.”

 

Cüce, diğerleri gibi ölmek istememişti ve Melodinin istediği çıkış yolunu vermişti ama bilmediği bir şey vardı. Melodi öyle bir söz verdiyse onu yöneten dürtüden dolayı öldürecekti.

 

Korkarak yolu parmağı ile haritayı toprağın üstünden çizerek anlattı “ Bizim orada tünelin içinden gidersen saraya ulaşabilirsin. Lütfen beni serbest bırak öldürme.” Diye yalvarışları nafileydi.

 

Kafesi açmıştı. Özgür olduğunu düşünüyordu ama tam cüce koşarak kaçarken Melodi bıçağı öyle isabetli atmıştı ki cüce küt diye yere yapıştı.

Cücenin yanına giderek sapladığı bıçağı çıkarıp bir daha sapladı cücenin sırtına..

Yüzüne ve elbisesine yeni kan lekesi belirdi.

 

“ Üzgünüm benlik bir durum değil.”

 

Yuno aynada son durumları bakarken Melodinin elindeki kanlı bıçağı ve cücelerin yerde ölü şekilde yattığını görünce masum olan elma şekerinin çılgınlığı bu kadar dehşet verici olduğunu düşünmezdi. Bir canavar yarattığını şimdi bu canavarı daha fazla beslememek için üstünde linlin perilerin delilik ilizyonu ile büyüsünü kaldırmıştı.

 

“ Bakalım sadece yaptığın sahneyi gerçekliğini gör ve kendinle savaş melodi. Benim seviyeme düşmemek için yaptığın savaşı kaybettin.”

Yuno Melodi için hazırlıkları başlatmıştı “ Masalımın kötü cüceleri öldürdüğü için buraya adım attığında direk zindandaki odasına kadar götürün ilk gün orada aç kalsın.”

Kötü hizmetkarlar prensin emrini almıştı ve izinsiz giriş yapan misafir için bekleyiş başlamıştı.

 


 

Bölüm : 31.05.2025 10:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...