17. Bölüm
Handelendin / Bozuk elma Paradoksu TAMAMLANDI / 14🍎

14🍎

Handelendin
handelendin

Akşam akşam bu ormandan çıkmak delilikti. Ama o kulübede kalıp kabusların içinde kıvranmaktansa, cücenin son sözleri ve yazdığı işaretleri izleyerek, onların kullandığı tünele gitmeye karar verdim. Yıldızlar bana yolu göstermeye başladığında, yalnız olmadığımı hissettim.

 

Melodi, karanlık ormanın çıkışına yaklaşmıştı. Sessizliğin içinde dikkatle ilerledi. Ormandan çıkarken taşlı yollar boyunca yürümüş, sonunda tüneli gösteren patikaya ulaşmıştı. Tabelayı takip ederek ilerlediğinde tüneli gördü ve o an, bugüne dek hiç hissetmediği bir sevinçle doldu. İçeri adım attı. Cücelerin maden ocağının ışıklarla parlayan taşlı yoluna baktı ve son kez arkasına döndü.

 

"Bir daha buraya girmemek üzere!" dedi kararlı bir sesle. Ardından koşar adımlarla açıklığa doğru ilerledi.

 

Gün ışığını görmek üzereydim. Görünmeyen bir yerden çıkıp güneşi yeniden görmek, içimde tuhaf bir umut uyandırmıştı. Az kalmıştı. Yıldızlar artık görünmüyordu; gökyüzü aydınlanmıştı. Gece benimle gelmemişti. Ama bu yalnızlık, geceye ait bir yalnızlık değildi. Gün ışığı altında hissettiğim, geçici bir yalnızlıktı.

 

“Peki, şimdi ne yapacağım?” diye içimden geçirdim.

 

Açıklığın ortasında bir kurt arabası gördüm. Nereye gittiğini düşünmeden önce, sürenin bir orman bekçisi mi yoksa bir işçi korkuluk mu olduğunu anlamaya çalıştım. Ama o an başka bir şey fark ettim. Bir korkuluk, yolun kenarında duruyordu — sanki başka bir boyuttan çıkıp buraya konmuş gibiydi.

 

Tam arabaya atlayacaktım ki kokusu beni durdurdu. Leş gibi kokuyordu. İçinde ne olduğunu düşünmek bile istemedim. Hemen çalıların arkasına sığındım. Kurumuş ağaçların gölgesinde sessizce ilerledim. Arabayı takip ederken, gökyüzünde süzülen bir ejderha dikkatimi çekti. Aşağıya doğru iniyordu. İlk kez bir ejderhayı gözlerimle görüyordum. Konuşmalarına kulak misafiri olmak istemiyordum ama elimden bir şey gelmiyor oluşu içimi kemiriyordu.

 

Bu sırada Yuno, aynada son kez Melodi'nin nerede olduğunu izliyordu.

 

“Anne, sence bir iki gün aç susuz zindanda bekletsek kötü mü olurdu?” dedi sırıtarak.

 

Kötü Kraliçe Zaya alayla gülümsedi. “Beni buraya hapsettin. Ne zaman çıkaracaksın beni oğlum?”

 

“Zamanı gelecek, anne. Ama şimdi değil. Beklemekten sıkıldım. Keşke Harikalar Diyarı’ndaki gibi bir tavşan deliği çıksa da doğrudan kapıma gelse. Ya da şehrimi biraz izlese…”

 

“Yuki’ye emret. Ona yol göstersin, gizlice. Yıldızlar şu an onunla değil.”

 

Yuki, annesinin sözünü mü dinleyecekti yoksa kendi bildiğini mi yapacaktı? Tereddüt içindeydi. Her iki seçenek de mantıklıydı ama öylece sakin bir şekilde mi gelecekti buraya? Hiç sanmam. Belki de doğrudan bir arama emri çıkarıp Melodi’yi esir gibi getirtmek daha kolay olurdu.

 

Yuno, sarayda cücelere ve emrindeki yaratıklara seslendi:

“Pamuk Prenses’i buraya kadar getirene ödül var!”

 

Cücelerden biri sordu:

“Nasıl getirelim? Özgür müyüz bu konuda?”

 

Yuno parmaklarıyla oynadığı altın parayı havada döndürerek gülümsedi.

“İster bağlayın, ister sürükleyin... size kalmış. Orman bekçilerini katlettiyse, cezasını buraya geldiğinde ben vereceğim.”

 

Emri alanlar harekete geçti. Bazıları kurtların, bazıları ise ejderhaların sırtına binerek yola koyuldu.

 

Yuno, annesinin sözlerini düşündü. Gözleri aynaya kaydı. Melodi'nin saraya doğru olan yolculuğunu izlemek ona keyif veriyordu.

“Seni bekliyorum... Elma Şekeri,” dedi.

 

Melodi ise kendisine bir çıkış yolu arıyordu.

“Beni aratmak tam ona göre bir hareket… Acaba doğrudan ortaya çıkıp ‘Ben buradayım!’ mı desem? Hayır! Saçmalama. O kadar kolay teslim olmak yok. Beni saraya nasıl götüreceklerini bile bilmiyorum. Kim bilir ne gibi zorluklarla dolu?”

 

Cücelerden başka türler de vardı. Ejderha sırtında giden korkuluklar... Deliceydi. Ama artık yansımanın üzerimdeki etkisi kalkmıştı. Bu deliliğin içinde bir başıma değildim.

 

Ejderha havalanmış, kurt arabası ilerliyordu. Korkuluklar her yerdeydi. Bu masal artık daha da garipleşiyordu. Ben şimdi bu sarayı nasıl bulacaktım? Hayvanlar yardım eder mi, diye düşündüm. Ama burada hayvan denecek bir varlık bile yoktu. Kuşlar bile Yuno’dan korkup kaçıyordu. Ve ben yardım isteyecek birini arıyordum.

 

“Düşüncelerin doğru, Melodi. Seni izliyorum. Emrimdeki kötüler seni bulmasın istiyorsan, sarayın yolunu sen bulmalısın!”

 

Şimdi izliyordu… Ve bana yerimi söylemeden, sadece bir kafa ödülü koyarak peşimden onları salmıştı.

Nasıl bir psikopat masal kahramanı böyle yapar?

 

“Benim gibi bir intikam kahramanı yapar bunu, Elma Şekeri. Oyunun sonuna kadar iyi dayandın… Şimdi gel yanıma. Biraz misafirim ol. Sonra ne istersen söyle.”

 

Ben asla senin oyununun bir parçası olmadım. Delirmiş, yalnız kalmış olabilirim ama bu senin masalın değil.

 

“Senin kendi masalına bile ait olamadığın gibi…”

 

Yuno’nun yansıması kaybolmuş, şimdi sesi doğrudan geliyordu.

“Ben kendi masalımı yazacağım! Kimse bana ne yapacağımı söyleyemez. Sen bile, düşman prens!”

 

“Sed biraz daha bağır istersen,” dedi Yuno, sesi alaycıydı.

“Kötüler seni daha kolay bulsun.”

 

Beni bilerek konuşturuyordu. Bağırmamı istiyordu. Etrafıma bakındım, kimse yoktu. Ama yine de dikkatli olmak zorundaydım.

 

Melodi, kasabaya giden orman yolunu bulmaya çalışıyordu. Ağaçların arasında, hangi kimlikle giderse dikkat çekmeyeceğini düşündü. Masum görünmek şüphe uyandırırdı. Rol yapmalıydı.

 

Yıldızlara baktı. Elinde, yokluktan beliren kanlı bir hançer vardı. Bu hançer hakkında okuduğu eski bir bilgi aklına geldi:

“Bu hançeri tutan birine kimse yaklaşamaz.”

Deli gibi görünmesi gerekecekti.

 

Derin bir nefes aldı. Elindeki hançeri arkasına sakladı. Deli deli sırıtarak, saçı başı dağınık, gözleri korkutucu bir şekilde etrafa bakarak kasabanın girişine ilerledi. Kötülerin arasında ağır ve emin adımlarla yürüdü.

 

Sarayın yolunu korkusunu yutarak ürpertici görünen bir bayana sormuştum “ Hey sen bana sarayın yolunu nasıl gideceğimi göster !” Onlar gibi sert olmaya çalıştım.

 

Benim gibi sert ve tiksindirici konuşarak “ Şu yoldan ilerle ve düz git sonra sola dön!” Demişti samimi gülümsememek için sinsi sinsi sırıttım. Elinde benim resmim vardı herkese yollamış olmalı kötü yardımcıları ama elimde kanlı hançeri görünce yutkundu ve kağıdı kenara atarak kendi işini bakmadan “ O hançeri öyle böyle kullanma biz korkuyoruz ama korkmayanlar seni o hançerle öldürüp keserler.” Kimden bahsettiğini emin değildim ve yola devam ettim.

 

Şu yoldan ilerle dedi gösterdiği yoldan ilerledim sonra düz evlerin içinden bana öldürücü gibi bakıp resme bakanlar elimde parlayan hançeri görüp önlerini döndüler. Havanın kararmasıyla mı bana yardımcı olmuştur, bilmiyorum. Bir şey oldu elimdeki hançeri görüp benden korkmayan kötü birileri çıkmıştı ki sanırım onları kitapta resimleri görmüştüm. İsimleri ne bilmiyorum ve nasıl bu masala gelebildiler onu bile tahmin edemiyorum ama bir hareketleri beni ele geçirmişti. Elimde ki hançer birden yanmaya başlayınca bırakmak zorunda kalmıştım.

 

“ Onu tutmayı beceremeyene gelmiş hançer ama ne yazık ki küçük kız kötü prens seni saraya getirmemizi istiyor.”

 

“ Ne güzel ki beyefendiler bende oraya gidiyordum ama yalnız.” Demiştim yüzlerine doğru kuru toprağın tozunu atarken kaçmayı hedef etmiştim ama kaçma düşüncem suya düştü.

 

İşe yarar sanmıştım ama tozun arasından biri koluma öyle sert tutmuş ve çekmişti ki iyileşmeyen yaralarımı baskı uygulayıp daha da yanmasını sebep oldu. “ Delilik gittiğini biliyorum küçük kız ve prens seni sarayda istiyor ve yalnız gitmeyeceksin.” Kolumu ellerinden kurtarmaya çalıştıkça yaranın derinliği verdiği hisle dudağımı ısırdım.

 

Beni bir daha sürüklemeyeceklerdi. Gözüm hançeri takılmıştı ve hançeri toz hala havada iken boşta kalan elimle yanan hançeri elime tekrar alıp dayanmaya çalıştım ve gülümseyerek “ Üzgünüm efendiler ama ben tek başıma gideceğim dedi isem sizsiz olacak.” Dedim ve beni tutan elinin bileğine batırdım ve kolumu kurtarmış oldum ve onlardan ne kadar uzaklaşırsam o kadar iyi olurdu.

Sarayın karanlık atmosferi görüne kadar koşmuştum onlardan uzaklaştığımda yürümeye başladım ve tepede kara bulutları fark ettiğimde duraksadım.

 

“ Sonunda hesaplaşma vakti gelmişti Yuno, artık oyunun sonu ve ben kazandım.”

 

 

Melodi, karanlık sarayın devasa kapısının önünde durdu. Derin bir nefes aldı, kalbindeki tedirginliği bastırarak ellerini ağır kanatlara uzattı. Kapıyı tüm gücüyle ittiğinde, içeriye adım atarken oranın en az kapı kadar büyük, soğuk ve ürpertici olacağını bilmiyordu.

 

Ve o anda bir ses yankılandı, sarayın taş duvarlarından sekerek zihnine çarptı:

“Benim sana koyduğum tüm engelleri aşmayı başardın. Gönderdiğim kötüler, seni durduramadı. Hatta cücelerimi bile alt ettin.”

 

Melodi, yankılanan sese karşılık verdi, sesi kadar düşünceleri de netti:

“Senin masalın bu, Yuno. Onları yeniden canlandırabilecek kadar gücün var. Belki de hiç gerçek değillerdi, sadece senin bir illüzyonundu. O zaman ne olacak?”

 

Yuno’nun sesi daha da soğuyarak yanıtladı:

“Hayal et, elma şekeri... Bu gece sana bir karşılama töreni hazırlamadım. Bu gece, zindanımda misafirimsin. Yarın... göz göze konuşuruz.”

 

Sözleri havada asılı kaldı. Ardından Yuki ortaya çıktı.

 

Melodi, gördüğüne inanamadı. Bu masalda daha kaç masalın kötüsü yer alacaktı? Harikalar Diyarının meşhur kedisi bile buradaydı ve şimdi onu zindana kadar eşlik ediyordu.

 

Melodi dayanamayıp sordu:

“Chelsea’nin kedisi... Senin burada ne işin var? Harikalar Diyarında olman gerekmiyor muydu?”

 

Yuki göz kırpar gibi bir ifadeyle cevapladı:

“Artık orada değilim. Ben, tıpkı prens gibi annesinin soyundan gitmeyen bir kahramanım.”

 

Melodi başını salladı, sanki yıllardır içini kemiren bir sır ilk kez paylaşılmıştı.

“Biliyor musun,” dedi usulca, “ben de annemin masal yolunu takip etmek istemiyorum. Ama gözüne girebilmek için katlanıyorum her şeye...”

 

Ve o an fark etti; Yuno da, Yuki de tıpkı kendisi gibi eski masalın zincirlerini kırmak istiyordu. Hiçbiri yazılı kaderlerine boyun eğmeyi seçmemişti.

 

Zindanın karanlığına doğru yürürken Yuki son bir cümle fısıldadı:

“Bu gece burada misafirsiniz, prenses. Ama yarın… yeni odanız ve yemekleriniz hazır olacak.”

Melodi, Yuno’nun kendisi için bir oda hazırlattığını duyduğunda olduğu yerde durakladı.

“Kim,” diye fısıldadı kendi kendine, “düşmanını bir gece zindana atıp ertesi gün ona bir oda sunar?”

İçine bir şüphe düşmüştü. Bu saray, sadece karanlık değildi… karmaşıktı.

 

Bölüm : 15.06.2025 12:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...