

Şarkı söyleyecek hâlim yoktu. Ama içimde birikmiş duyguları dışarı atmak istedim—bir nevi yükten kurtulmak gibi. Ruhumun terazisi bozulmuş gibiydi; ne ağırdım ne hafif. Sanki dengede kalmaya çalışan bir soytarıydım. Bu dengesizliği ancak şarkılarla dengeleyebileceğimi düşündüm.
Her zaman şarkı bulan biri değilim. Ama bazen içimde dinmek bilmeyen sözler olurdu ve onları anlamlı olmasa da duygulu bir şekilde dışarı bırakırdım. Şimdi de öyleydi. Anlamı belli olmayan ama hissettiklerimi taşıyan kelimeleri karıştırıp öylesine mırıldanmaya başladım. Farkında bile olmadan, ağzımdan rastgele sözler döküldü:
“Bir adım ileri, bir düş geri,
Gölgem mi yürür, ben miyim geri?
Zaman eğilmiş, aynalar kırık,
İçimde biri var, adı yok artık.”
Bazen kelimeler bir anlam taşımaz. Ama o kelimelerin içinde, anlatamadığım duygular gizlidir. Az önce söylediğim o kısa dörtlükte olduğu gibi.
Melodi, üst kattaki odasının balkonunda şarkı mırıldanıyordu. O sırada Yuno dışarı çıkmıştı. Bahçeye biraz temiz hava almak için inmişti. Karanlık bir gecede neden böyle bir şey yapmak istediğini ben bile tam anlayamamıştım ama… masala geri dönüyorum, masal perilerim.
Bahçede dolaşırken, kulağına tatlı ama bir o kadar da saçma gelen bir melodi çalındı. Sesin yakından geldiğini fark etti. Başını kaldırıp durduğu yerin yukarısına baktığında, Melodi’nin balkonunda olduğunu gördü. Ve o an, sesine hayran kalmaya başladı.
Kraliçe, oğlunun kıza âşık olmaya başladığını söyleyip duruyordu ama Yuno buna pek kulak asmamıştı. Hatta inkâr etmiş, yalanlamıştı. Aynada onun şarkılarına denk geldiğinde bu kadar etkilenmediğini hatırlıyordu. Ama şimdi, canlı canlı duyduğunda… neden bu kadar tatlı geldiğini kendisi de anlayamıyordu.
“Prensese eşlik mi etsem şarkısına? Herhalde ayak uydururum,” diye geçti aklından.
Sanki oralı değilmiş gibi yıldızlara bakarak, sesi hafifçe onun melodisine karıştı:

“Bir sağa, bir sola, sen dönüyorsun,
Ama bu sarayda ipler bende.
Yıldızlar mı? Onlar seni kandırır,
Benim gölgemden kaçamazsın, elma şekeri.”
Prens sanırım şarkı söylediğimi duymuş gibi bana eşlik etmeye çalıştı. Yıldızlar beni mi kandırır saçmalama. Yıldızları hükmeden bir masalın parçasıyım ve bana ihanet etmezler. Senin gölgende öyle kaçacağım ki bilemezsin. İyi maden eşlik ediyorsun.
“Bir elma ısırıldı, masal değişti,
Ayna kırıldı, içim sessizleşti.
Ormanda bir kuş sustu o gün,
Adımı unuttu rüzgârın yönü.”
Birden benimle dengeli sözler bulmayı çalıştığını anlamaya başladım. Bozmamak için ben ne dersem onu çarpıştırıp kendi dilinde söyledi.
Bu beni güldürdü bu kadar zorlanıp çaba göstermesini.
“Elmayı ben sundum, sen yuttun,
Masalın yönünü sen kaybettin.
Aynayı kıran bendim belki,
Ama yansıyan sendin, unutma.”
Ne komik ama haklı bir yanı var. Keşke farklı diye o elmayı alıp ısırmasaydım. Masalım bozulmazdı.
Aynayı kıran bendim diyor aynayı kıran bendim sen değilsin. Zorlanıyor ve saçmalıyor, benim gibi.
“Cüceler sustu, kuşlar kaçtı,”
Bir zamanlar bana şarkı söyleyenler…
Şimdi adımı fısıldamıyor bile,
Masalımda yankı yok, sadece boşluk.”
Bakalım buna ne gibi şeyler bulacaksın! Prens Yuno, dedim ve ona uyumlu kelimeler çıkarmıştı ama uykum gelmişti. Ağzımı kapatarak esnedim.
“Cüceler seni affetmez, biliyorum,
Ama ben seni izlerken… susamıyorum.
Adını fısıldayan yoksa, ben bağırırım,
Çünkü bu masalda seni en çok ben duyarım.”
“ Gerçekten şarkımı eşlik etmek istediğini düşünmezdim. Yuno! Ama bu gecelik benden bu kadar uykum geldi.”
“ Ne demek elma şekeri! Bir sonraki sefer daha güzel şarkıları eşlik etmek isterim.” Bir sonraki sefer diyor ama olacağı ne malum. Belki asla karşılaşmayacağız bir ortamda oluruz. Belki imzalamayı seçerim. Seni yine kötü sonuna bırakırım.
Balkondan ayrıldım. Kapıyı kapatarak yatağa ilerlerken keşke kendi odamda olsam ve ailemin yanında diye onlara doya doya sarılmak istiyordum. Annem, benden utanıyor olsa bile istediği gibi prenses olamadığım için ama ben yine de annemi seviyordum. Amelia, bensiz hayatın iyi geçiyor mu ? Ya da beni özledin mi ? Benim yokluğumda neler geldi başına,merak ediyorum. Çünkü sen benim tek kader arkadaşımsın. İkimizde masalımızdan çıkmak istiyoruz sonuçta. Sen pek çıkmak istemiyorsun. Bana uyumak istediğini söylemiştin, biliyorum. Ve senin sevdiğin prens tabii ki kurbağa prens.
Bir gün ikinize birleştirecek bir güç var mıdır bu diyarda ?
Yorganı açarak içine sokuldum. Gece lambasının düğmesini kapatarak başımı yastığa koyarken gözümün önünden geçen masalımın kötü sahnelerini izlemiştim. Gerçekten bunları yaşamak zorunda kaldığımı kınarken uyudum.
Gözlerini kapadığında yıldızlar oradaydı.
Hiçbir zaman ihanet etmeyeceklerdi.
Yuno’nun aşk oyununda hangi sahnede ne hissedeceğini çoktan göstermişlerdi ona.
Rol yapacaktı.
Ama bu rolün içinde kaybolma ihtimali vardı.
Ve bunu biliyordu.
Uykusunda gülümsedi.
Artık prensin oyunlarına karnı toktu.
Ama bir şey vardı…
Gerçekten âşık olma riskini göze almıştı.
🍎
Bana verilen odada gözlerimi açmıştım ve kendimi o aynanın odasında kendimi bunları söylerken buldum.
“Ne olursa olsun…
Kendiliğinden gerçekleşen olaylara el sürmeyeceğim.
Ama onun sahte ilizyonuna karşı elim boş duramaz.”
Kapıyı tıklatan Avoranın kibar sesini işittim.
“ Prenses hazretleri benim prens sizi kahvaltıya çağırıyor.”
Kahvaltıdan sonra bir planım yoktu ve canım sıkılacaktı “ Avora kahvaltıdan sonra kütüphaneye kadar bana eşlik edebilir misin ?”
“ Size eşlik edebilirim ama prensesim, kitabın yanında size içecek ikram edebilir miyim ?” Diye teklifte bulundu ben şaşırdım. İlk esir sonrada konuk gibiydim bu sarayda ve bana sanki saygıdeğer ev sahibi ve konuk muamelesi yapılıyordu.
“ Kitap okurken bir şey içemiyorum. Dalıp gittiğim için.” Odadan çıkarken uzun koridordan ilerleyip alt kattan inerek yemek odasına yürüdüm. Arkamda eşlikçim Avora takip ediyordu.
Kapıyı görmüştüm. Hızlıca girmek falan isteğim yoktu. Ağır adımlarla ilerleyip kapıdan geçtiğimde Yunonun benden beklediği aşk büyüsünün etkisini görmek istediğini emindim.
Yıldızlar ne iyi ki bana ne zaman rol yapacağımı rüyamda geleceği gösterdi için büyülenme hilesini o zaman kullanacaktım ve bu hile o son verene dek devam edecekti. Belki huyu değişirse ne diyorum ben ya. Düşmanım o benim ve ne olursa olsun ona aşık falan olmayacağım.
“ Elma şekeri, güzel uyudun mu yatakta?”
“ Bana elma şekeri diye hitap etme ve hiç rahat edemedim. Her masal kahramanı,ancak kendi yastığında rüya görür.”.
“ Haklısın tabii kendi yatağın ve odan dışındasın rahat uyuyamazsın. Birkaç gün konuğum olacaksın sonra seni rahat bırakacağım.”
“ Kader gününe kadar mı burada kalacağım.”
“ Çok zekisin elma şeker- pardon Prenses Melodi.”
Tahmin etmiştim. Ama dudaklarındaki rüzgarı kelimeleri değiştirdi bana öyle gelmişti.
Kahvaltımı birkaç gündür doğru düzgün yapamamıştım. Sarayın sahibine söylemem gerekir düşündüm “ Kahvaltıdan sonra kütüphaneye gideceğim eşlikçim Avora ile durumun farkında ol!” Demiştim çatalla tabaktan bir şeyler ağzıma atarken “ Bir uğraş bulduğun için mutluyum. Hatta birlikte kitap okuyalım mı ben seni bahçede bekliyor olacağım.”
“ Ama ben yalnız okumak istiyorum -” bana çok üzgün üzgün bakınca kabul etmek zorunda kaldım.
“ Peki melodi hangi kitaplar ilgini çekiyor ?” Konu açmak bu kadar mı kolay senin için.
“ İlgimi çekecek kitaplardan hoşlanırım.”
“ Hayır yani eğer renkli kitaplar hoşlanıyorsun yuki kütüphaneden olmayan renkli kitaplar diyardan alıp getirir.”
“ Eğer kitaplar hoşuma gitmezse senden rica edebilirim.”
“ Hayır diyeceğini düşünüyordum.”
Gülümseyerek cevap verdim “ Yuno, mutfakta çalışırken bulaşıkların çokluğunu sorduğumda yalnız veya annen olduğunu söyledi mutfakta çalışan biri.”
“ Annemin nerede olduğunu soruyorsun. O şu an tatile çıktı. Emekli oldu.” Bu çok tuhafıma gitti. Benim annem ülkeye bana teslim etmezken Yunonun annesi tatile çıkması.
“ Ne güzel, annen sana huzur verebiliyor. Benim annem gibi huzursuzluk vermiyor. Şunun gibi ol bunu yapma, benim ne istediğimi sormaz ve bilmez.”
Yuno sessiz kaldı. Eğer konuşsa iyiliğini düşünüyor diyecek ve bunu diyecek kalpli biri değil. O yüzden sessiz kalmıştı.
Melodi kahvaltıyı sessizce yapmıştı ve ellerini ve ağzını silerek masadan kalktı. Avora kütüphanenin yolunu göstererek eşlik etmişti. Kütüphaneye doğru ilerlediler. Ortancı katta çıktıklarında bir kapalı odayı fark etmişti. Kapısı aralıklı olan odanın içinde yarısı görünen aynaya fark etti.
“ Avora bu neyin odası, aynalı ?”
“ Oraya girmeyin hiçbir zaman Prenses Melodi, prens Yuno hariç kimse odaya girme yasağı var.”
Tuhafıma gitti. Bu kadar yasaklı oda neden kapısı aralıklı ve neden sadece Yuno odaya girme izni olabiliyor.
Ama burada fazla kalmayacağım için başımı belaya sokmamak en iyisi diye beni götürdüğü kocaman kapıda durmuştu. Bir anahtarla kapıyı açarak kenara çekildiğinde “ Ben kapıdayım Prenses Melodi.” Dedi kapıda nöbet tutmayı başlamıştı. Benim sarayda bu kadar çok kitaplık ve raflar yoktu. Alacağım kitaplar bilgi olabilir ve okuyabileceğim roman tarzda bir şeyler.
Tek tek rafları gezmiştim. Türlere göre ayrılmış konuları olan raflara göz attım. İlgimi çeken daha çok kız gücü, prenslere değersiz yapan kitapları aradım. Üst kata bakmak için merdivenden dikkatlice çıkıp isimleri ilginç olan kitapları yıldızların gücüyle taşıyıp aşağıya inip bir masaya bırakmıştım.
Başka kitapları ararken gözüme o raftaki kitap patlamıştı. Meraklı değilim ama bu kadar parlaması normal olamazdı.
O kitabı uzanamazdım ama yıldızlar benim yerime kitabı elime vermişti. İsmi çok tuhaftı “ Denge bozucu hileler,” tam bir Yuki, karakterine anımsattı.
Kapağını açtığımda garip kelimeler ortaya çıkmıştı. Bir bilmece gibiydi “ Saklanan gölgeyi çağır seni bulsun mu ?” Çok tuhaftı bir şey anlamadım. Etrafıma yayılan mor enerjiyi fark edip kitabı kapattığım bir oldu. Yıldızlar yerine koymuştu o kitabı.
Melodi, kendisinde bir fark olmadığını söylüyordu ama o kitabı açıp o kelimeleri söylediğinde altın renkte gözlerine mor ışık parlayarak içine işlemişti. Gölgede olan sessiz kalan yansımasını çağırmıştı hatta kalbine o tohumu ekti.
Ellerimde bir dolu kitapla kapıdan çıkarken “ Prenses hazretleri prens hazretleri sizi büyülü bahçede bekliyor. Bir kitap seçin diğer kitapları odanıza kadar çıkarayım.” Hiçbir kitabı tanımadım etmedim rastgele öndeki kitabı seçecerek uşağı takip ettim. Avora kitapları hepsini odaya kadar taşımıştı.
Büyülü bahçeye çıktığımda ise karanlık bir bahçe olacağını düşünüyordum. Dışarısı ürpertici bir atmosferi sahipti. Koltuğa oturmuş elinde kitap tutan prensi gördüğümde şaşırdım.
Yanına yürümeye başladığımda bakışlarını kitaptan çekmiş bana gülümsüyordu.
“ Bahçe hoşuna gitti mi?” konuşmadım bile bu sırada başıma sancı girecek ve bana iyi misin diyeceğini gördüm. O sırada rol yapacağım.
Yanına oturdum ve elime aldığım farklı bir kitabın kapağını açarak dikkatimi kitaba yönelttim. Ona ne baktım ne de konuştum. O bana ne zaman aşk büyüsünün etkisi kontrol etmek için yan gözle bana doğru bakışlarına rahatsız oluyorum.
Rahatsız olma,rahatsız olma, şimdi değil. Kitabı okumaya odaklandım. Beyaz ejderha isimli kitabı okuyordum. Küçük bir ejderin yaşam hayatını anlatan bir kitap böyle kitaplar bulacağıma inanmazdım.
Biraz sayfa okumuştum tüm dikkatimi onda değildi.
Kitaba dalmışım ki yıldızlar patlayarak baş dönmesini gerçekleşmişti. Elimi başımı tutarak kaşlarım çatıldı ve oflayarak söylendim. Benle konuştuğunu farkında bile değildim.
“ İyi misin Melodi ?” İyimser gibi sorması seninde rol yaptığın oyunun değil mi ?
“ İyiyim hafif bir baş ağrısı ve içimde tuhaf bir his var. Anlamadığım bir duyguya kapılmak gibi.”
“ Bana dön bir bakayım gözlerini.” Sana bakıp gözlerinde büyülendiğim bölüm mü bu.
Dediğini yaptım ve gözlerini takılmış gibi baktım “ Melodi gözlerimde ne görüyorsun ?”
“ Mosmor gözlerinin parladığını.” Güldü ve söylediğimin arkasından “ Öp beni Melodi, gözlerimin içine bakarak beni öp !” Demişti bu öpücük mevzusu üçüncü kez benden öpücüğümü aldığını farkında mı acaba.
Dudaklarım onun dudaklarına yaklaşmıştı ve tam değdirecektim ki gözümün önünde iki kez yaşadığım olay gelmişti. Enzanın yanında beni öptüğü sahne ve uyandırma öpücüğüne bile hologramını yollamıştı.
Kontrol edemediğim bir gülme dürtüsüyle Yunonun yüzüne doğru gülerken “ Yüzüme doğru gülmenin sebebi ?”
Hala ona yakındım “ Beni öptüğün komik anlar geçti önümden onu gülüyorum.”
“ Prensin önünde seni öptüğüm o sıra eğlendirdi.”
“ Seni öpmemi bu kadar mı istiyorsun. Dudaklarımı bu kadar istediğini bilmiyordum.”
“ Dudaklarına karşı açlığım olabilir mi ?”
Ne saçma bir soruydu. Ben bu işten kurtulamayacağı mı çok iyi farkında olmaktan bir öpüp çıkacağımı söyleyebilirim.
Dudakları dudaklarıma dokundu. Küçük neredeyse bir anlık bir öpücük bırakmıştım. Ama o yanağıma usulca elleriyle beni tuttu. Öpücüğümü bırakmama izin vermedi. Küçük bir dokunuştan yavaş yavaş derinleşti.
Nefesimi tuttum öperken beni fal gibi açılmış gözlerimle bakıyordum.
Onun çirkin nefesi, parlak uçlarının yanağımda bıraktığı sertlik, sahiplenici tutuşu öfke besleyen hislerimle.
İşi bitince dudaklarını dudaklarımdan çekip memnun olmuş surat ifadesiyle gözlerime bakarken hiç utanması yoktu. Aksine parmağıyla dudağına dokunarak “ Dudakların tadı leziz,” cümlesiyle öfkemi bin kat beslemişti.
Önüme döndüm. Kitabı elime alarak öpücüğün etkisinden kurtulmak istemiştim. O günün gelmesini bekliyordum. Büyünün etkisini bozduğunda aslında ben rol yaptığımı söyleyecektim.
Neyse neyse önüne dön ve kitabını odaklan. Bir yan gözle Yunoya bakarken gülümsüyordu kitabını odaklanmış şekilde. Neye bu kadar gülüyorsa bilmiyorum ama böyle sessiz sessiz duruyor ki yan profilden hiç kötü değildi.
Ne diyorum ya ben. Önüne dön ve kitaba odaklan. Onu öpmemi neden istedi ki ? Dur bir dakika yoksa dudaklarına da mı büyüledin temin etmek için. Bunu yapabilir, ondan bu beklenirdi. Bunun büyüsü yarın çıkacak ve ona aşık olmuş gibi davranmak yerine cidden büyüleneceğim di mi ?
Ya benden yararlanırsa, odasına çağırıp ne düşünüyorum ben böyle. Sıkıldım yapacak bir şey de yok. Tek oyun arkadaşımda o prens, kitap okumaktan bunaldım.
İçimden bir of çekip kitabı kapattığımda ilgisi bana dönen Yuno “ Sıkıldın mı oyun oynayalım mı?”
“ Bu sarayda oyunlar bile mi var ? Ne oyunu oynatmayı düşünüyorsun Yuno ?”
Yuno’nun aklında gizli bir oyun vardı. Bu oyun, duyguların gerçek mi yoksa sahte mi olduğunu ortaya çıkarmayı amaçlıyordu. Bunun için normalde ortalıkta pek görünmeyen kedisi Yuki’yi çağırdı.
“Yuki! Büyülü bahçeye ‘Yansıma’ oyununu getir!” diye seslendi.
Ayağa kalktı. Melodi de onu takip etti. Birlikte masaya doğru yürüdüler. Melodi merakla sordu:
“Oyunun kuralları ne?”
Yuno kısaca yanıtladı:
“Yirmi duygu kartı var. Ayrıca birer tane de maske kartı. İlk on kart sahte, yani yansıma duyguları temsil ediyor. Diğer on kart ise gerçek duyguları.
Mesela ben korku kartını seçtim, sen de aşk kartını diyelim. Eğer senin kartın sahteyse kaybedersin. Benimki gerçekse kazanırım. Kısaca böyle. Ama oyun başlayınca daha detaylı anlatırım.”
Melodi kaşlarını çattı.
“Pek bir şey anlamadım açıkçası,” dedi ve sandalyeyi çekip masaya oturdu.
Yuno da karşısına geçti. İki rakip gibi karşılıklı yerlerini aldılar.
Yuki, kocaman bir gülümsemeyle içeri girdi. Elinde kart destesi vardı. Kartları karıştırdı ve masaya dizmeye başladı.
“Bu oyunun adı Yansıma,” dedi.
“Her kart bir duyguyu temsil ediyor: aşk, korku, özlem… Ama her duygunun iki hali var: gerçek ve yansıma.”
Kartları dizmeye devam ederken heyecanla ekledi:
“Bu oyunu biraz daha eğlenceli hale getirelim. Bahisli oynayalım. Ben dağıtıcı olacağım. Ortaya beş kart koyacağım . Siz de karttaki duygunun gerçek mi yoksa yansıma mı olduğunu tahmin edeceksiniz. Doğru tahmin bir puan kazandırır. Ne dersiniz?”
Melodi’nin ilgisini çekmişti. Yuno ise iddiayı büyüttü:
“Beş tur oynayalım. Beş puan alan kazanır. Kazanan, kaybedene istediği bir şeyi yaptırır. Var mısın
Melodi?”
Melodi bir an düşündü. Buraya gelene kadar pek çok zorluk atlatmıştı. Artık korkaklık yapmayacaktı.
“Korkmuyorum. Varım! Başlat Yuki!” dedi kararlılıkla.
Yuki kartları karıştırdı ve ortaya beş kapalı kart koydu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |