12. Bölüm

9🍎

Handelendin
handelendin

Uyan, Melodi… Uyan!"Tanıdık olmayan bir ses, sanki derin uykumun içinde yankılandı. İçimdeki ürpertiyle gözlerimi araladım; taşın soğuk yüzeyinden başımı kaldırırken etrafımda garip bir boşluk hissi vardı. Sesin nereden geldiğini öğrenmek istedim, ama sadece bir yalnızlık yankılandı ormanda. Gözlerimi daha da büyüterek çevreme baktım; kimse yoktu. "Beni uyandıran bu ses… gerçekten bir yardım mıydı? Yoksa yalnızca bir oyun mu?" diye düşündüm.

 

Bu uğultulu sessizlik, düşüncelerimin içine sızıyor gibiydi. Keşke, dedim kendi kendime. "Keşke tüm bunlar yalnızca kötü bir rüya olarak kalsa. Eğer her şey bir rüya olsaydı, anlatıcı tekrar yardıma gelir miydi?"Ama derin bir nefes alıp bu düşüncemi kenara ittim. Hiç sanmıyorum. Anlatıcının şu an Yunoya mahkum olduğunu biliyordum. Onun zincirlenmiş varlığı, benim için bir kurtuluş sağlamayacak.

 

Gözlerimi kapattım; bu rüya devam ediyordu, ama gerçek mi yoksa kurgu mu, emin değildim. "Yine de... Eğer uyansam... Eğer tüm bu kabustan kurtulup yatağımda gözlerimi açabilsem, bu beni değiştiren karanlık ardımda mı kalırdı, yoksa peşimde mi sürüklenirdi?" dediğimde, taşların arasından süzülen hafif bir rüzgar bana sessizce cevap verdi—sessizlik korkutucuydu, ama aynı zamanda bir davetti. Yanıtı alamayacağımı biliyordum, ama yine de içinde olduğum bu masalın ormanından kaçışı bulmalıydım.

 

Ayağa kalktım, ama içimdeki korkunun ağırlığı hala omuzlarımı bastırıyordu. Kuru toprağın eteğime bulaşan parçalarını çırpmaya çalıştım, ama sanki o toprak benimle birlikte nereye gitsem peşimi bırakmayacaktı. Etrafıma bakındım; her şey aynı görünüyordu. Bu ormanda hangi yol benim için güvenli olurdu? Tek bir çıkış noktası, bir umuda bağlanmak istiyordum, ama adımımı nereye atmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yoktu.

 

Melodi’nin aradığı güvenli yol, aslında hiçbir zaman var olmamıştı. Çünkü Linlin Perileri, onun zihninde zaten başka bir yolun tohumlarını ekmişti. Bu ormanın her bir köşesi onun için bir tuzaktı. Yaprakların arasında saklanan vahşi bir figür—olmayan bir varlık, ama onun korkuları kadar gerçek—yavaşça şekilleniyordu. Perilerin ilk büyüsü başlamak üzereydi: en derin korkularını açığa çıkarmak. Melodi’nin bilmediği şey, bu ormanda var olan her yolun onu kendi karanlığında kaybolmaya sürükleyecekti.

 

Yuno, bu sefer hareketsiz bir güç gibi koltuğuna kurulmuştu. Çılgın ve kötü niyetli perilerin ormanı sarmasını izlerken hiçbir şey yapma gereği hissetmiyordu. Onlara bu zevki vermek, onun için kendi hükümranlığını hissettirdiği bir zaferdi. Önünde duran aynaya yöneldi ve orada kendi halinde takılan zavallı elma şekerini izlemeye başladı. Ayna, yalnızlık ve basitlik içinde süzülen bu görüntüyü ona sunarken, Yuno elindeki kırılmış fındıkları birer birer ağzına atıyor, bu sahnenin tadını çıkarıyordu. Her çatırtıda bir keyif, her anda bir zafer buluyordu.

 

Ama ormanın öteki ucunda Melodi, güvenli bir yol bulmayı umut ederek ilerliyordu. Kendine seçtiği yolda adım adım ilerlerken, bu yolun gerçekten ne kadar güvenli olduğunu sorgulamak aklına gelmemişti;

 

 

Bir an durup nefesimi düzenledim, titreyen ellerimle sarıldım kendime. Üşümek… bu kadar keskin ve zalim bir soğukla daha ne kadar baş edebilirdim? Elbisemin yırtıkları arasından geçen rüzgar, bir hançer gibi tenime dokunuyordu. Her yerim acıyordu, ama soğuğa teslim olmak istemiyordum. Açlık midemde bir ateş gibi yanıyordu, ama zihnimde yanan bir ateş daha vardı—hayatta kalma arzusu.

 

“Burada vahşi bir hayvan var mıdır?” diye düşündüm. Belki de bu acımasız ormanda, benim kadar çaresiz bir yaratık daha dolaşıyordur. Ama düşüncelerimi bir kenara bırakıp harekete geçtim. Kuru ağaçlara doğru yürümeye başladım. Avuçlarım, dikenli dalların arasında çizikler içinde kaldı, ama acıyı umursamadım. Çiziklerin sızısını içime hapsettikçe, bu acıya daha fazla esir olmadığımı hissettim. Küçük bir ateş yakmaya kararlıydım. Eğer bu karanlıkta kendime bir ışık yaratamazsam, kimse benim için bunu yapmayacaktı.

 

Bir avuç kuru dalı toparlayıp bulunduğum alana geri döndüm. Küçük bir çukur hazırlayıp topladığım dalları dikkatlice yerleştirdim. İki sert taş ararken içime dolan bir huzursuzluk, rüzgarın taşıdığı fısıltılarda yankılandı.

 

*“Melodi, bir ateşi yakamazsın, çünkü çaresiz bir kızsın! Çaresiz ve korkak!”

 

Bir an için kulaklarımı kapatmak istedim, ama bu mümkün değildi. Fısıltılar zihnime doluyor, içimde bir yankıya dönüşüyordu. *“Onları dinleme,”* dedim kendime. *“Ben çaresiz ya da korkak değilim!”*

 

Ama sesler peşimi bırakmadı. **“Bir ateşi bile yakamazsın! Beceriksiz prenses, yüz karası!”** Bu sözler her şeyi daha da zorlaştırıyordu. Kendime moral vermeye çalıştım, güç toplamaya çalıştım. “Onları dinleme… Dinleme, Melodi. Kendine güven!” Ama ne kadar dayanabileceğimi bilmiyordum.

 

Taşları alıp birbirine vurarak kıvılcım yaratmayı denedim. Ellerim titriyor, her darbede içime bir umutsuzluk serpiliyordu. Fısıltılar yine başladı.

 

**“Melodi, masalın rezaleti! Kibritçi kız senden daha güzel bir ateş yakar.”**

 

Bu sözler ağırdı, ama o hikayeyi biliyordum. Kibritçi kızın hikayesini, onun kızını ve onların masalını biliyordum. Nasıl başladığını ve nasıl bittiğini hatırlıyordum. Ben ve o kızla yapılan bu kıyaslama beni rahatsız ediyordu, ama yine de kulağımı bu sözlere kapatmaya çalıştım.

 

Son darbeyi vurduğumda kıvılcım parladı. Fısıltılar hâlâ peşimi bırakmıyordu.

 

**“Bu ormanda bir kurt tarafından öleceksin. Ne aileni üzeceksin ne de seni arayan olacak.”**

 

Bu son sözler, içimi bir bıçak gibi deldi. Ama hayır, burada teslim olamazdım. Ateşin ilk alevleri küçük ama güçlü bir umut gibi kıvılcımlanıyordu. Fısıltıların yalan olup olmadığını, masalın bir oyun mu gerçek mi olduğunu bilmiyordum, ama bir şeyden emindim: Kendi ateşimi yakmalıydım. Kendi ışığımı yaratmalıydım.

 

Ateşin yakınına tutmuş biraz olsun ısınmış ve başarmıştım ateşi yakmayı onları dinlemeden pes etmeden yapmıştım.

Ağaçların dallarında sallanan elmaları gördüm acaba elmayı ateşe tutup karnımı biraz doyursam sonra bu ormandan çıkışı bulma işini dönsem diye düşünmüştüm.

Ateşin yanından uzaklaşıp dalda duran elmalardan üç tanesini koparmayı çalışırken avuçlarım isyan ettiler.

Geri ateşin yanına gidip bir kuru ağaç dalını yıkadığım kendi elbisemle kuruladığım ve dala taktığım elmayı ateşe tutarak yanık elma yemek istedim. Elmayı sade yemeği sevmezdim bu gidişle ne pişmiş ne bunun çeşitlerini sevmeyen bir pamuk prenses olarak geri döneceğim.

Leziz bir koku gelince ateşten çekip sıcak dalı dikkatli tutarak üfleyerek bir ısırık aldığımda hiç fena değil valla bir ısırık daha aldığımda en azından bugünlük bunları yiyebilirim ve birazcık ısınabildiğimi seviniyordum.

 

Yuno aynada ateşin etrafında oturan Elma yiyen Melodinin rahat tavrını rahatsız yapmak için elinden geleni yapmıştı.

“ Bu kadar rahat olman iyi hoşta elma şekeri ama benim için hiç iyi olmadı. Yağmur mu yağdırsam ne dersin bence de biraz yağmur yağdırayım dolu şekilde,”

Kraliçe Zara oğlunun bu tavrını keyifle izlemişti.

“ Senle gurur duyuyorum oğlum bir pamuk prenses masalının devamı hiç olmayacak sanırım.”

“ Biraz eğlence biraz dengeyi bozmak!” Yuno ormanın hava durumunu fırtına şeklinde yağmur emri vermişti havaya ve yavaş yavaş soğuk kesiklerin var oluşunu arkasını yaslayarak seyretti.

 

Ateşin başında biraz olsun ısınmayı başarmıştım. Elleri soğuktan uyuşmuş, nefesim rüzgarın keskinliğiyle kesiliyordu. Ateşin sıcaklığını hissetmek, içimde az da olsa bir rahatlık sağlamıştı. Ama bu rahatlık kısa sürdü. Tenime değen ince bir serinliği fark ettim; ardından yüzüme düşen birkaç damla… Yağmur mu yağıyordu? Elimi açıp gökyüzüne uzattım ve test ettim. İnce ince yağan damlalar bir anda şiddetini artırdı. Sanki yerle gök, bu küçük ateşi benim elimden almak için birleşmişti. Alevler söndü, huzurlu bekleyiş sona erdi.

 

Duyduğum sesler, yağmurun şiddetiyle birlikte kafamda yankılanmaya başladı. Onlardan kaçmaya çalıştım, ama nafileydi. Her fısıltı bir hançer gibi zihnime işliyordu.

"Melodi... Kendi masalın bile senden bıktı. Bu düşman masalı da senden bıkmış durumda. Sen bir hiçsin, Pamuk Prenses!"

 

Kendi kendime defalarca tekrar ettim: "Onları dinleme. Onlara karşılık verme."Ama bu sözler içimdeki korkuyu bastırmaya yetmiyordu. Yağmurun altında ıslandıkça daha da çaresiz hissetmeye başladım. Sonunda ayağa kalktım ve bu kasvetli ormanın karanlık yollarında yürümeye başladım. Güneş ışığının ulaşmadığı bu yollar, sanki beni sonsuza dek içine çekmek üzereydi.

 

Hava yeniden durulmuş gibiydi, ama içimde bir şey bu sakinliğin geçici olduğunu söylüyordu. Gökyüzünde fırtına yaratabilecek bir güç olmalıydı, biri bu kaosu kontrol ediyordu. Aklımda tek bir isim belirdi: *"Yuno..."* Fısıltılar yerini çılgın bir kahkahaya bırakırken, bu oyunun arkasında onun olduğunu biliyordum.

“Yuno, benimle oynamanın bedelini ağır ödeteceğim!" dedim, ama bu tehdit sadece boşlukta yankılandı.

 

Kahkaha devam etti. Kafamın içindeki ses mi, yoksa onun sesi mi? Ayırt edemiyordum. Bu kahkahalar beni delirtmeye yetmişti. Tüm ormanda yankılanan o ses sonunda konuştu:

"Bekliyor olacağım, elma şekeri… Ama bu fırtınadan kaçıp bana gelirsen!"

 

Bu kadar kendinden emin konuşması, içimdeki öfkeyi körüklüyordu. Ama aynı zamanda bir korku… Onun kontrol ettiği bu fırtına beni daha fazla zorlamadan bir çıkış bulmalıydım.

 

Yine o deli beni çukura atan sözler kafamda yankı yapmıştı “ Kendini gör Melodi, asla bu ormandan çıkamayacaksın bu ormanda masalın ve kendini kaybedeceksin.” Dinlememeliyim.

 

“ Kendini düşürdüğün duruma bak. Elmayı yemeseydin masalın devam edecekti aynaya kırmasaydın burada olmayacaktın. Her şeyin suçlusu sensin!” Ağır sözlere maruz kalmıştım. Beni suçlayan o ağır sözlerin altında kalmak yürümemi ve sağlığımı bozacaktı ama dayanmak zorundaydım.

 

Ormanın derinliklerine doğru adımlarımı atarken, her geçen dakika yolumu kaybettiğimi daha da hissediyordum. Ağaçların gölgeleri birbirine karışmış, nereye döndüğümü anlamama engel olmuştu. Fısıltılar zihnimde yankılanmaya devam ediyordu; bazen yakınlaşan bazen uzaklaşan bir yankı gibi. Bu sesler… neden sadece benim peşimdeydi? Sanki ne kadar kaçmaya çalışırsam çalışayım, onlar beni kendilerine doğru çekiyordu.

 

"Melodi, özgürsün. Kendi masalında değilsin artık. Kimse sana karışmıyor,"* diyorlardı. Ama özgürlük bu muydu? Kendi masalımın dışına sürülmek mi? Hayır, ben böyle olsun istememiştim. Ben kendim gibi kabul edilmek istemiştim; masal kimliğimle değil, sadece Melodi olarak görülmek istemiştim.

 

Ağaçların arasında yürürken bacaklarım yoruldu, kalbim hızla çarpmaya başladı. İlerlemekten başka çarem yoktu; bu fısıltılar bir yandan beni tehdit ediyor, bir yandan da yol göstermeye çalışıyor gibiydi. Zihnimin derinliklerinde bir korku büyüyordu—ya onların dedikleri doğruysa? Ya gerçekten bir hiçsem? Bu düşünceler beni daha da çaresiz kılarken, fısıltılar birden kesildi. Fısıltıların yerini derin bir sessizlik aldı. Bu sessizlik, gerginliğimi daha da artırdı.

 

Adımlarımı dikkatlice atmaya çalışırken karşıma bir açıklık olduğunu farkında bile değildim ayağım ıslak zemine takılıp popomun üstüne düşmüştüm. Yine kafamı ağrıtan o sesleri duyuyordum. Sanki yürüdükçe o sesler daha da yakından geliyor gibiydi. “ Beni çıkar Melodi seni özgürlüğünü vereyim.” Bu sesi duyduğum an yerimde donakaldım. O sesti beni rahat vermeyen olumsuzluklarını üstüme yollayan benim karanlık kopyam olan yansıma nın sesi.

 

Kollarımı sıvazlayarak açılmış ışıklı yol beni o aynanın karşısına götürdüğü bir gerçekti. Duymayıp geri adım atabilirdim ama “ Aynada masalını ne hale getirdiğini görmek istemez misin Melodi, ailenin ve arkadaşlarına nasıl zorluk çıkardığını!” Korkmaya başlamıştım. Bu gerçek değildi.

Gözlerimi yumdum bu şeyleri dıymazlıktan geldiğimde kafamdaki sesler daha belirginleşti.

 

“ Kendinden korkuyorsun, korkak ve beceriksiz bir prensessin, kendi masalını görmeye bile tenezzül etmiyorsun”

 

“ Kaybolacaksın ve yok olacaksın bu ormanda, cesaretin yok aynaya gitmeye kaçıyorsun kendinden!”

 

Melodi kafasında bitmeyen o sesler karşısında dik durmayı duymamazlıktan gelmeyi çalışmıştı. Ama ne çare o kadar gurur kırıcı sözler ki onların dilini düşmemek için gözlerini ışıklı yola dikti ve yutkundu. Burun çekerek aynaya götüren ışıklı yola, ağaçların arasından geçti çalıların içinden çıkarken zarar gördü. Kabuk bağlamış yaralar açılıp kanamıştı. Yolun sonunda ağacın gövdesine yaslı duran sihirli büyük ayna ile karşı karşıya geldi.

 

Bir an başımda ani bir ağrı patladı. Dizlerim titredi, yere çöktüm. Kalbim delicesine çarpıyor, ama bir yandan nefes almakta zorlanıyordum. Kendi aklıma bile güvenemiyordum artık. Gerçek ve hayal birbirine geçmişti.

 

Sonra, alçak bir ses tekrar kulağımda yankılandı: *“Aynaya bak, Melodi. Gerçek seni göreceksin.”*

 

Bu sözler beni istemsizce ayağa kaldırdı. Daha ne olduğunu anlayamadan adımlarım beni bir sisin içine sürükledi. Sis dağıldığında karşıma dev bir ayna çıktı. Dalgalanan yüzeyi, sanki beni çağırıyordu. Kendimi aynada görmek için yaklaştım… Ama bu ben değildim. Yansımada yalnızca karanlık vardı. Yüzler gördüm—ailem, arkadaşlarım… ama onlar tehditkâr figürlere dönüşmüşlerdi. Sanki bana doğru hareket ediyorlardı.

 

“Bu bir oyun… ya gerçekse? Onlar mı bana bunu yaptı? Yoksa… ben mi bunu onlara yaptım?” Yansımayı izledikçe kendi hatıralarıma bile şüpheyle bakmaya başladım. Neler doğruydu, neydi gerçek? Bir adım geri attım, ama yansıma aynanın içinden çıkmak istiyordu.

 

“ Melodi tüm bunlardan kurtulmanın bir yolu var. Aynayı kır ve beni rahat bırak! Seni bu ormandan çıkarmamı ister misin ?” Bu soruyu farklı şekilde sarayda ayna mı kırma mı sağlamak için söylemişti. Yine aynı soruyu bunu bir daha yapmayacaktım.

 

Kulaklarımı kapatıp duymazlıktan geldim.

“ Eğer yapmazsan sonsuza kadar beni duymak zorunda kalacaksın Melodi.”

 

Senin rahatsız edici sesini duymak istemiyorum. Kafamın içindeki sesleri susturamıyorum bir de sen ekleme lütfen.

 

Melodi kararsız kalmıştı. Ya gerçekte o aynada olan yansımasının teklifini kanacaktı ya da kaçıp gidecekti. Gözüyle bir taş aradı toprakta, eliyle taradı, avucuna batanları umursamadan taşı hissederek avuçladı ve elinde tutup aynaya dikti bakışlarını aynadaki yansıması büyük zevkle kırmasını beklemişti ki artık Melodi için kurtuluş yoktu. İnanmıştı o yansımanın çağrısına ve sözlerine ya da inanmamıştı. Taşı uzağa atacaktı ve kaçacaktı.

 

Linlin perileri Melodinin gözlerine gelecekte olacaklarını çarpıtarak kandırmıştı. Melodi aynayı kırdığında yansımasından kurtulacağını gösterdi aslı öyle değildi. Peşine takılacaktı yansıması kendinden çelişki içinde olması için şüphe edip ormanda çıkamazsın ve kendinden şüphe duyması için korkmasını sağlayıp deliye döndürecekti.

 

Karanlık yansıma “ Kır Melodi ve benden kurtul!”

 

Melodi artık taşı tutamıyordu ve bu ağırlığı bir son vermek için; bir aynaya bir taşa bakış attı. Doğru mu yoksa hata mı yaptığını karar veremedi ama bir karar vermişti ve kararından dönmedi. Boşta kalan kolunu yüzünü tuttu bir kaç adım geriye giderek ağır taşı cama doğru fırlattı. Cam parçaları her yere sıçramıştı. Melodinin kollarına bile gelmişti ve ufak bir sıyrıkla kurtarmıştı.

 

Yansımanın ayak seslerini duyduğunda gözlerinin önünde kapattığı kolunu çekerek karşısına baktı ‘ Benden kaçısın olmayacak bundan sonra Melodi, beni serbest bıraktın!”

 

Hayır bunu yapmış olamam. Beni yine kandırmasını izin mi verdim. Ben gerçekten kötü biri miyim ? Başarısız, beceriksiz ve korkak bir prenses miyim ?

Kendimle çelişmeye başladım. Korkuyorum kendimden, onlardan, hepsinden kaçmak istiyorum. Kulaklarımı ellerimle kapattım ve daha fazla duymak istemiyorum.

 

“ Elma şekeri, ne kadar kulaklarını ört ama kaçamazsın kendinden, bundan sonrası sadece izleyeceğim çaresizliğini!”

 

Yunonun sesi her yerde yankı yaptı. Kulaklarım kapalı iken bile onun sinir edici sesini duymak zorunda kalmıştım.

 

“ Ben o zevkle izlediğin çaresizliğimi tersine çevireceğim bilmeni isterim.”

 

“ Görelim Elma şekeri, kanıtla ve kazan! Oyunu unutmadın değil mi sarayıma kadar deli olmadan gel masalına geri yollayım yoksa bu masalda benim emrimde bir hizmetçi olursun!”

 

Ne saçmalıyor bu ne hizmetçisi asla senin emrinde çalışmayacağımı bilmelisin.

 

“ Melodi kötü kalpli prensin teklifi aslında güzel değil mi ? En azından bir işe yaramış olmaz mısın, masalın başarısız oldu. Beceriksiz prenses olmaktan daha iyi değil mi ?” Yeter seni duymak bile istemiyorum. Beni kandırdın ve sonra kafamı gereksiz şeylerle doldurmanı izin vermeyeceğim.

 


 

Ben neyden kimden korkuyordum bilmiyorum. Gözlerimi açarak karşımda duran kırık aynaya diktim çatlak parçalardan kendimi baktığımda içimden şu kelime geçti “ Özgürüm bu ormanda kimsenin istediklerini yapmak zorunda değilim. Ne bir prense ihtiyacım var uyanmak için! Bir nevi benim gözlerimi açtığın için teşekkür ederim Yuno.” Düşmanıma teşekkür ettim çok delice bir şey. Kaçmaktan bıktım duymak istemediklerimi duymaktan ve usanmaktan gerçekten bıktım. Halkın benim hakkımda atıp tutmasından iyi bir prenses olmayı çalışmaktan gerçekten usandım.

Çöktüğüm yerden kalkmadan kulaklarımı açtım.

Yansımam beni deli etsin sözleriyle umurumda bile değil.

Kaç gündür ben bu ormanda mahsur kaldım direk korku seviyem azalması lazım.

Kendimim ne birinin hizmetçisi olacağım ne de prenses ben benim.

 

“ Kulaklarını açtın sanırım korkak prenses!”

 

Yine atıp tuttu ve tek bir cevap söyledim “ Korkak olabilirim ama artık değilim.”

 

“ Nasıl yani Melodi?”

 

Güldüm bu meraklı yansımanımın sorusuna gerçekten komikti. Nasıl mı alıştım artık bu ormana “ Kaçmak yok bundan sonra beni kışkırtıp istediğini yaptırabilirsin ama senin üstünden gelip galip çıkacağım.”

 

“ Yapamazsın korkak ve başarısız prensessin !” Tekrar güldüm cidden gerçekten güldüm “ Prenses olmayım olmayı kim ister ki değil mi ?”

Bir adım attım. Sonra bir adım daha. Artık korkmuyordum. Artık kendim gibiydim.

 

“ Melodi kimi kandırıyorsun, şimdi korkusuz olursun ama korkmaya başladığında eski haline dönersin. Onu bile beceremezsin.”

 

Melodi kendini toparla ve kimsenin sözünü kanma bir daha, ne derlerse desinler. Ben Melodiyim sadece genç bir sade bir kız olan masalını yıkıp özgürleşen bir Melodiyim.

İçimdeki cesaret asla sönmeyecek, böyle kırık aynaya bakarak bir yere varamam değil mi ? Aynaya arkamda bırakmıştım. Geldiğim yoldan geri dönmek yerine başka tarafa doğru ilerlemeye başladım.

 

Rüzgarların melodisini duymuştum belki şarkı söyleyerek yolu yarılama şansım olabilirdi. Hemde korkmamı yalnız hissetmeme sağlardı.

 

“ Yine başlayacaksın şarkı söylemeyi bırak artık Melodi, sesin güzel değil!”

 

Melodi karanlık yansımasının dediklerine karşılığını rüzgarın eşliğiyle özgürlüğünü kanıtlamak için ormanda ilerlerken mırıldanarak şarkıyı devam ettirdi. Karanlık yansıma sürekli Melodinin başarısız ve aşağılayıcı sözlerini devam ettirdi.

 

“ Şarkı bu cesaretini kanıtlamaz hala korkak ve başarısız ve işe yaramazsın, bakalım bu korkun buradaki vahşi yaratıklarında işe yarayacak mı ?”

"Beni kimseye bağlamayın, zincirler kopmuş,

Kendi hikayem var, masalların ötesinde bir sonsuz.

Prensin adı yok artık, yollarım yalnızlıkta,

Ama bu yalnızlık güçlü, düşlerimi hayatta tutmakta.

Özgürüm, hiçbir sarayda, hiçbir prenseslikte değilim,

Karanlık yollar benim, masalın kahramanı değilim.

Cesaretle bağlandım, kendi hikayeme,

Kendim gibi olmaktan, başka bir şey istemem."

Melodi baykuş sesini duyduğunda koca bir günün yerinde saydığını görüyordu

 

Akşam olmuştu. Gökyüzü kararmış, yıldızlar bile ormanın içinde kaybolmuştu. Hava ağır ve kasvetliydi, ama bu durmaya bahane olamazdı. Yine olduğum yerde sessizce oturuyordum. Devam etmeliyim. Kendi kendime konuştum, kim duyacaksa artık… Belki de yalnız olduğumu kanıtlamaya çalışıyordum, kendime bile.

 

Pes etmek, bir ağacın dibine çökmek, soğuğun beni sarmasına izin vermek kolay olurdu. Ama ben kolay olanı seçmeyecektim. Yansımanın sözleri zihnimde yankılanıyordu, ama artık onları umursamıyordum. Bir kez kandım—bak neye düştüm. İkinci kez kandım—gidecek sandığım yansıma peşimi bile bırakmadı.

Üçüncü kez kanarsam… Ağlamaya başlarsam… O zaman gerçekten zayıf bir kahraman olurum. Ama ben kendi hikayemi yazmaya kararlıyım. Pamuk Prenses'in masalı bozuldu—artık ormanda yürüyen sadece cesur bir kızdı. Bu hikayede ne prens var, ne kurtarıcı.

Elmayı yedim, ama uyandırılmadım. Laneti yapan, kötü kalpli prens, masalı tersine çevirdi. Yakışıklı mı, çirkin mi, kötü mü? Artık bu benim için bir anlam taşımıyordu. Hepsi böcekten farksızdı. Kim söylemiş prenseslerin prensler tarafından kurtulması gerektiğini? Hayır. Bu sefer masalı ben yazacağım.

 

Kendi kendime konuştum, ama sesim ormanda yankılandı. Belki Yuno'nun planı buydu? Hem intikam almak hem gözlerimi açmak? Bilmiyorum. Tek bildiğim şu: Gözlerimi açtı. Ama ona minnet etmeyeceğim.

 

Eğer bu düzeni bana gösterme amacıyla bozmasaydı, gerçekten gerçekleri anlatmayı deneseydi—belki ona teşekkür ederdim. Belki sarayına gider, daha da öfkelenmiş bir halde ondan beni masalımı vermesini istemezdim. Ama olmadı. Oyun oynadı. Ve ben bu oyunun bir parçası olmayacağım.

 

“Düşüncelerini okuyabiliyorum, Melodi. Kötü kalpli prens sırf senden intikam almak için oynuyor, başka bir neden arama!"

 

Yansımanın sesi karanlık içinde yankılandı. Alaycıydı, keskin ve sertti. Ama eskisi gibi içime işleyemedi.

 

"Başka bir neden aramayayım mı?"diye fısıldadım. "Düşüncelerimi okuyabiliyorsun, onu anladım. Ama sen, yansımam... Eğer bunu da oku o zaman: 'Oku ve çarpıt düşüncelerimi. Ama yaptığın çok nafile. Çünkü dinleyen kim? Hiç kimse.' "

 

Sessizlik.

 

Orman bir an için nefesini tuttu gibi geldi bana. Yansımam cevap vermedi. İlk kez onu susturmuştum.

 

Tam o anda, önümdeki dal parçasını elimle kopardım. Bunu kendimi korumak için kullanacaktım. Ormanda sessizliğin içinden ürpertici baykuş sesleri yükseliyordu. Çalılardan gelen hışırtılara karşı temkinli davrandım. Dalu sağa sola salladım. Korkmuyordum. Ama bu, dikkatsiz olacağım anlamına gelmezdi.

 

Ayna olan bölgeden tamemen uzaklaşmış bilmediğim farklı taraflara yürürken uzaktan gelen bir hayvanın sesini duyduğum an yutkundum. Artık hangi hayvansa bu dalla kalbini saplayıp öldürecektim. Belki ateş yakar o hayvanın etini yemek olarak kullanıldım. Bir elma ile akşamda yürüyüş yapmak zor. Burnumu çektim sanırım masal kahramanları bile soğukta kalıp hasta olurlar.

Derin bir nefes aldım. Tam bir adım daha attığımda, keskin bir uluma sesi havayı yırttı.

Duraksadım.

Ses uzaktan mıydı? Yakından mı?

Bir adım daha attım, sonra bir adım daha.

Yapraklar ayaklarımın altında ezilirken ormanın içi karanlık bir perde gibi önümde açılıyordu. Gözlerimi sıkıca tuttum. Dalı daha da sağlam kavradım.

Ama o anda...

Gözlerim vahşi kurtla buluştu.

Önümde, ormanın gölgelerinden sıyrılan karanlık bir siluet vardı. Gözleri bana kilitlenmişti, dişleri hafifçe açılmıştı.

İllüzyon mu? Gerçek mi?

DEVAM EDECEK

YENİ BÖLÜM TARİHİ : 26.04.2025

🤔 Acaba Melodi kaçacak mı yoksa kaçmayıp savaşacak mı vahşi kurtla ? Yorumda belirtin ?


 

 

Bölüm : 19.04.2025 09:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...