24. Bölüm

KUSURSUZ PLAN

Handelendin
handelendin


Perşembe öğleni, herkesi evine bıraktıktan sonra üçümüz Çınar Bey'le görüşmeyi ayarladığımız bara gidiyorduk. Merve'ye üzülüyordum. Onun sevgilisi köydeyken nasıl şehre ışınlandı ya da Berk yanlış mı gördü? Onun huyudur ama emin değildim, görmeden emin olamazdım. Derin bir nefes alıp mekanın park yerine park ettim, kontağı kapatıp arabadan çıktık. Barın kapısından bizi almadılar. Öne çıktım, kodumu söylediğimde içeri sokmak zorunda kaldılar. Gözüm Çınar'ı arıyordu. Bugün başladı kum saati, o güne kadar akmaya devam edecek. O günler arası yaşama izni verdim ona. Sonunda onu bulmuştum. Masasına yürüdüm. "Çınar Bey, siz misiniz?" diye sorduğumda bana baktı, sonra gözleri büyüdü. Ayağa kalkıp elimi sıktı. "Sizinle canlı canlı tanışmak büyük zevk, kraliçe hazretleri. Lütfen oturun," dedi. Oturduk. Çınar garsonu çağırdı. "Bir şey içer misiniz?" diye sorduğunda su dedik, su istedi. Yerine geçip oturdu. "Kızımız bu, Çınar Bey. Dört ya da beş gün size emanet. Salı günü geri alacağım arkadaşımı," dedim. "Neden ilk verdiğimiz toplanma gününü erkene çektiniz?"

"İşim vardı, sizinle görüşemezdim. O yüzden kalksın istedim." Bir nedeni senden o kadar çabuk kurtulma isteğim var ki. "Tamam, anladım. Salı gününe kadar bende, merak etmeyin. Kızınızla iyi ilgileneceğim," dedi. Gülümsedim. Merve'ye peçeteden adres yazıp verdi. "Evim burada. Kraliçe, ne zaman gelirseniz hizmet veririm. İnşallah bir sonraki işlere." Hiç sanmam ama el tokalaştık. Biraz oturduk, gözü sevgilimin üstündeydi. "Sizinle ilk konuştuğumda demiştim, yakınızda olanı güvenmeyin pek." Bunu ikinci kez duyuyor olduğuma inanamıyorum. Buradan çıktığımda maçımı hazırlanmam lazım.

Çınar elinde belge çıkardı. Öncesi iyiydi, konuşarak anlatma meselesi işte. Neden böyle oldu bilmiyorum. Güvence almak için mi yapıyor anlamadım. Sonra bana şartları sundu tekrardan.

İlk şartı: Kızımız onu iyice coşturması (çok iğrenç bir şart).
İkinci şartı: Eğer beğenirse vermeyecek olması (o güne kadar ölü bir adam olacağını akıl et).
Ve son şartı ise: Alışverişi tamamlaması için imza atmam gerek.

Ben imza atacaktım, yok canım daha neler. Ayağa sıçradım, elimi masaya koyup ona, "Ben imza falan atmam Çınar," dedim. Sert ses tonumla devam ettim. "Bir değeri ben sana dört ve beş gün emanet ediyorum, sürekli değil. O kız benim dostum, ona senin ellerine bırakmam. O zaman benim de bir şart koyuyorum. Merve'yi almak için beni geçmen gerek ama anca geçersin," demiştim. Dışarıya sinirli çıkmıştım. Arkamdan sadece Demir geldi çünkü Merve'yi ona emanet ettim. Görevi bu günden başlıyor. İçim hiç rahat değildi ama olsun. Sonra o tanıdık sesi duydum. Listemde en başında duran o kişi, benimle oynayanı köyde görüyorum, şimdi de şehre gelmişti ve bu tesadüf olabilir diye merak ediyorum.

"Miray, bu sen misin?" Evet, benim. Ne olmuş? Onu duymazlıktan geldim. Sonra Demir yanımda yoktu. Arkamı dönmemle o ikisi ne konuşuyorlardı emin değildim ama arabaya binerken biri lakabımı ezberliyor gibi bağırdı. Arabadan çıkmak zorunda kaldım. İnşallah Merve duymamıştır diye dua ediyordum. Görüp de üzülmesini istemiyordum. Etrafa bakındım, ilk Merve daha çıkmamıştı. Sonra Demir buraya bakıp yanıma geldi. Ne olduğunu anlamadığım bir şey olmuştu. En son baktığımda eli havada gördüm, Demir elini tutmuştu. Sonra sertçe bıraktı. Bana, "Sen kim oluyorsun, işimi bozuyorsun?" Ne işi, sen de kimsin diye sorduğumda bana, "Ben Merve'nin sevgilisi oluyorum. Sen Merve'nin nesi oluyorsun?" demişti. Tam Demir ağzını açmıştı ki durdurdum. "Bak Bulut Bey, Merve'ye bir görev verdim. Bunu verirken canım acıdı ama ona sordum, kabul etti. Ama unutma, sakın kızı üzme, peşinden gitme. Seviyorum Merve'yi, üzülmesini istemiyorum."

"Bu nasıl sevgi? Kim dostunu kendi çıkarları için kullanır? Bir de sormuş, sen tam..." O lafı diyemeden ben söze girdim. "Bak Bulut, senin ekibinin başkanı bilmem ama eğer karışırsan kara listeme eklenmiş olursun. O listedeki yarısı ölü bulundu," dedim. Yutkundu, "Peki," deyip arkasını dönüp gitti. Ben de rahat bir şekilde arabaya bindim.

Küçük bir uyarıdan sonra eve gelmiş, ayaklarımı uzatıp "Oh," dedim. İçim of çekiyordu, arkadaşımı kötü ellere verdiğim için içim hiç iyi değil. Ama bir yandan bu pazar onunla görüşecektim. Cuma günü saati ne zaman olduğunu bilmiyorum. Bana mesaj atar saatini ve mekanını umuyorum.

Babamın mektubu, sonra o kara soylu kimse, onu bulup sonunu verdirecektim. Emindim bu konuda.

Ben boksu unuttum, yarın giderim. Bir mesaj gelse ona göre gidelim dedim ve mesaj geldi Pelin'den. İyi, saat uygun. Bir iki saat çalışıp yıkanıp hazırlanır mekana giderdim. Şimdi biraz uyku, yarın önemli bir işim yok sonuçta. Aç da pek değilim, biraz uyumak istedim. Demir benimle kalmaya başlamıştı artık. Evi erkeği gibi benimle yattı, beni sarmaladı. Onun sayesinde rahat uyudum.

 

 

Demir'in okulu vardı bugün, onu evden okula kadar eşlik ettim. Mert ağabeyinin salonuna gittim. Bayağı paslanmış olabilirim ya da hamlanmış. Birkaç gündür hiç yapmadım, o yüzden Mert ağabeyden üç tane adam istedim ki hepsini bir anda devirmek için. Arabayla gitmedim, yürüyüş temiz havaya çıktım.

Geldiğimde nefes nefese kaldım. Doğrulduğumda gözlerim o üç kas yığınına çarptı. Buldukları taş gibi ama kendileri ne gibi bilmem. Kaya parçası kaslarla dolu, bana bak. Kassız olsam bile yine kendimi dinç hissediyorum.

"Mert ağabey, bu üçü mü?" diye sordum. Başını salladı. Gülümsedim. Üçü bana döndü. "Bizimle çalışacak kişi geç kaldı," dedi adamlarından biri. Konuşmadan Mert ağabeyin yanına gittim. "Bu öğleden sonra kardeşimin gösterisi ve pazar günü benimle buluşmaya geliyor. Sonunda yüce Tanrı bizi buluşturdu, Mert ağabey."

"Sevindim kızım, sizin için. Kendini fazla zorlama, onları fazla harcama," dedi. Biri lafa girdi. "Onlar derken kimden bahsettin sen?" Güldüm ama konuşmadım. Mert ağabey, "Sizi harcayacak kişi aranızda. Birkaç gün sonra onun maçı olacak ve açılması için sizi seçtim çocuklar. Onu da fazla yormayın," dedi. Kıkırdadım. Etrafa bakındıklarını söyleyince Mert ağabeye görüşürüz dedim. Odaya girip çantadan su ile havlu alıp askıda asılı bezleri elime sarıp onun üstüne eldiven taktım. Nadir görünür takmam çünkü hiç gerek duymazdım ama üçü kaslı ve ellerimle çok iş yapacağım için takma isteği uyandırdı.

Dolabı kapatıp odadan çıktım. Ringe atlamadan önce gevşeyip açıldım, ısındım. Yürüdüm, yürüdüm ve ringe girip, "Sizi harcayacak olan benim," dedim. Üçü aynı anda dönüp baktılar, süzdüler, sırıtıyorlardı. Arkasından kahkaha attılar, benimle alay geçtiler. Birinin yüzüne tükürdüm. "Afiyet olsun," deyip sırıttım. Sinirlenmiş gibiydi, üstüme üstüme geldi. Kenara çekildim. Kaçtığımı sanıyorlardı ama kaçmaktan ziyade hazırlanıyordum. Bir hamleye kestirdiğim anda yere sermek için yumruklamak için içimdeki stresi böyle atmak istedim. Hem maçım için iyi olur dedim.

Üçü aynı anda geldi üstüme. Eğildim, kenara kaydım. Bana döndüğü an yumruğumu yedi. Yumrukları yememek için kendimi korumaya aldım. Boş bulduğum anda çenesine isabet edecektim. Yumruk çeneye girer, eğil, tekmele. Diğerini boynundan tut, aşağı eğ ve düşür. Biri kaldı, kollarından tut, arkadan isabet et ve ilk raund galibiyet bendim. Bana baktılar. "Sen canavarın tekisin, bir kız bunları yapamaz."

"Her kız aynı değildir koçum. Ben o kızların hiçbirine benzemem. Ben benzersiz bir kızım. Ben eşsiz bir katilim. Ben kraliçeyim. Kas yığını, bir tur daha," dedim. Peki dediler. Değişen bir şey oldu mu? Ben eğilince üçü kendiliğinden kaybetti. Gülerek inişlerini izledim. Kendiliğinden olup bitti. Arkalarından, "Sağ ol beyler, stres bırakmadınız," dedim. Acı içinde kapıdan çıktılar.

Su içme molası verdim. Şişenin kapağını açıp besmeleyle bir yudum alıp yarısına kadar içtim. Ağzımı silip kapattım. Telefonumun ekranını açıp havluyu esneme koyup mesajları okuyunca Berk yine saçmalamış olmalıydı. Gülerek okuyup mesaj yazdım. Yine bir Berk sorunu.

**Wp.grubu: Kraliçe**

**Berk:** Kraliçe toplansın… (11.03)
**Gül:** Yuh Berk, ne oldu? Acil durum mu var! (11.04)
**Merve:** Beni sarmayın. (11.05)
**Kraliçe:** Anlat, moladayım. (11.07)
**Berk:** Konu şu, aşka yakalandım. (11.10)

Yazmadan önce kahkaha attım. Mert ağabey bana baktı, telefonu gösterdim, işine döndü.

**Kraliçe:** Kim o kız? (11.20)
**Gül:** Söyle, Selma'ya söyledin ama sen de öylesin. (11.22)
**Berk:** Tamam, sanırım Melek'e tutuldum. (11.28)
**Gül:** Ne diyorsun Berk, pes artık. (11.29)
**Berk:** Şaka şaka, İğde'ye tutuldum. (11.30)
**Kraliçe:** Ah, senin şu İğde merakın. Fotosu ya da numarası varsa at. (11.30)
**Berk:** Tamam, attım. 053******* (11.31)
**Kraliçe:** Vay aşık çocuk, numarasını nasıl aldın? 😀 (11.32)
**Berk:** Tabi ki bir arkadaşımdan. Anca sen bunu yaparsın, yap benim için. (11.34)

Son mesajımla kapattım. "Tamam, kapatmam lazım, geri dönüyorum antrenmana," yazıp bayladım grubu.

Ayağa kalktım, kum torbasının karşısında durup pozisyon aldım, yumrukları sıraladım. Saati gelince bana söyleyecekti. Öğleden sonra iki gibi gösterisi vardı, zamanı ya da tarihi değişmediyse tabi. Devam ettim. Mert ağabey, "Telefonun," dedi, eliyle gösterdi. Durdum, oturağın önüne ilerledim, elimi alıp Pelin'den mesaj gelmişti. Az önce içimden ne düşünüyordum, ertelenmiş. Tarihi haftaya cumaya olduğunu söyledi. Bir de okulların kapanmasına iki hafta kalmıştı.

Tamam dedim, en azından iyi bir haberdi. Hep beraber gidebilirdik gösteriye. Ona boks maçıma davet ettim. Yanında misafir getirebilirsin demiştim. Tarihi sordu, belli değil. Belirlenirse söyler ya da yazarım yazmıştım. Kabul etti.

Geri döndüm, yumrukladım. En azından biraz dinlenme fırsatım olacaktı, bilemedim. Bu perşembe maçım var, cuma günü de gösteri desek, pazar günü ziyaret. Yarın bir ölüm daha var.

Öksürme sesi ile arkamı döndüm. Kapıda beni bekleyen kral vardı. Doğrulup gülümsedim. "Geldin, okul nasıldı?" dedim. Bana doğru yürüyor. "İyi geçti, seni özlemekle geçti. Aynı bölümde olsak bile senin günlerin ile benim günlerim farklı," dedi. Karşımda durdu, eli yanağıma gidip alnımı öptü. "Hadi, geç kalacağız."

 

"Ertelenmiş haftaya cuma, hem iyi oldu. İki ölümden sonra olması iyi olmadı mı?"

"Sen merak etme kraliçem, seni çağırdığımda gel, adresi yollayacağım olmaz mı?" dedi. Başımı salladım, avucunu öptüm. "Eşyalarımı alıp geliyorum," dedim. Gülüşünü gösterdi, tebessümle içeriye gidip çantamı alıp çıktım, salgıyı dolaba koyup çıktım.

Oturaktan telefon ile havluyla suyumu alıp çantanın içine koyup yanına gittim. "Görüşürüz," dedim. "Tarihi belirlendi, maçın Perşembe akşamı saat... bu mekanda... olacak. Bir maçın çıktı, sahalara çıkma vakti," asker selamı verip çıktık.

Yanıma yaklaştı, kokladı, geri çekilmedi. Beni böyle seven birini bulmak zor ama bir duş almam lazım, bunu biliyorum. Arabayla kendi arabasıyla geldi. "Seninle kalmayı karar verdim, evde tek olduğunu sanıyorum, o yüzden seninle yaşıyorum," dedi. Peki deyip evin önünde indirdi, arabayı dışarıda park etti. Arabam yoktu, anahtarı açacak anahtarım evde kaldı. Küçük demir kapıdan girip yokuştan çıkıp ana kapıya geldik, açıp içeri girdik.

Ben banyoya koştum, arkamdan gelip kapıyı arkamdan kapattı. Hızlı soluklandım, elleri belime sardı, onun ellerine dokundum. Boynumda ıslak nefesini hissettim.

Kulağımın içine üfledi, huylandım. "Olmaz Demir, sürekli yapamayız, biraz sabretsen diyorum." Hayal kırıklığına uğradın biliyorum ama benim için sabret, olmaz mı, ne olur. Kollarını çekmedi, ensemi öptü. Yürüdüm, ilk ben, arkamdan o girdi. Çeşmeyi açtı ve duş başlığını yukarıdan tuttu, üstüme bocaladı. "Seni yıkamama iznin var mı kraliçem?" dedi. Bunu izin verdim, yıkaması için başımı salladım.

Başlığı elime verdi, şampuan alıp avucuna sıktı. "Başını arkaya eğ," dedi. Eğdim, saçıma masaj yapıyordu, rahatladım. İşi bitince kollarımdan kayıp elime ulaştı, tuttu, bırakıp başlığı aldı. Gözlerimi yumdum.

Serinlik geldi, tekrar elime tutuşturdu. Bu sefer ne yapıyor diye döndüm, lifi almış sabunluyordu. Üstü ıslanmıştı. "Üzerini çıkarmamı ister misin merakımdan?" dedim. Olur, hiç fırsatı kaçırmaz. Ona döndüm, üstündeki bluzun eteklerinden tutup yukarı kaldırıp üstünden çıkardım, yere attım. Kaslarına dokundum, huylandı. Arkama dönmemi söyledi, döndüm. Sırtımı sabunlarken bana, "Beni yıkar mısın? Kendimi hiç iyi yıkayamıyorum," dedi. Fırsatçı diyorum, inanmıyorlar. "Neyin peşinde olduğunu biliyorum Demir," güldü. Neyin peşindeyim diye sordu. "Açık açık sapıklık," dedim. Tekrar güldü, boynumdan öptü, içimde sıcaklık belirdi. Göğsümü sabunluyordu, bedenimi. Sonra alta geldiğinde, "Ah," diye ses çıktı. Demir ne olduğunu anlamak için baktı, eli tam oramda duruyordu. Ben çekmeye çalışsam da sabit kalmıştı, yumuşadı. Nefesim kesik kesik aldım.

Elini çekti, bacaklarıma geldi. Narin ve hassas bir şekilde işini bitirdi, tekrar üstüme suladı. Bana verdi, ben yıkadım. Sıra bendeydi, o bir güzel yıkayıp çıktık.

Beni kucağında taşıyıp odama kadar götürdü, yavaşça yatağa bırakıp üstüme abandı. Elleri ellerimi kenetleyip başımın üstüne çıkardı ve çok nazik şekilde öptü.

Merve 

 

Miray bu görevi bana verirken çektiği vicdan azabını hissettim. O benim can yoldaşım, onun acı çektirenlerine ben de acımayacağım. O yüzden dün bana dediği yere gidiyorum. Şirketine gelmemi söyledi, adresi bile evin altına yazdı. İlk listede sen varsın Çınar Bey, senden kurtulmaya başlayalım.

Önündeyim, buraya bayağı para harcamış olmalı. Kendini gösteriş diye sunan binaya bakıyorum. İçeri girdim, içerisi de öyle. Neyse, danışmadaki kıza gidip Çınar Bey'in odasını sordum. Tarif etti, gülümseyerek yürüdüm, teşekkür ettim. Unutma, birkaç günlüksün zaten, kalmak bile istemem.

Miray için bilgi toplamam lazım. Yukarı çıktım, kız sesleri geliyordu. Kızlar onun hakkında atıp tutuyorlar, erkekliğini beğendiklerini söylüyorlar. Midem bulandı, kusacaktım, tuttum. İnsanda utanma olur değil mi? Bence de utanın. Tamam, bizim aşk kuşları öyle olsa da açıklamaz ne yaşadıklarını, o yüzden biz saygılıyız.

Kapıyı çaldığımda tok bir kalın sesle "Gir," dedi. Yutkundum. İçeri geçip girdim. "Otur Merve Hanım, işle biraz konuşup sonra da işimize dönelim," yutkundum. Bunu Miray için kabul ettim, sordu ve sen kabul ettin.

Anlattı anlattı. Anlatırken yanıma gelip saçımdan tuttu ve öptü. Frenle, sakın hata yapma.

"Vay, senin bu kadar güzel olduğunu bilmezdim güz-" O lafını geri al, ben burada birkaç günlüğüm yani misafirim. Neden tutamadım bilemedim kendimi. Sadece itiraf ediyordu, onu itiraf etmesini istemezdim. Onun tek isteyeceğim bir an salı günü gelse de ölümü olsa, seve seve izlerim. Tüh be, Alperen yarın Demir öldürecekti, keşke ben de orada olsam diye düşünüyorum, izlesem nasıl öldüreceğini baksam. Miray kesinlikle çeker, ben de öyle izlerim.

Bardak sesi duydum, kafamı çevirdiğimde bardağa içecek doldurup bana doğru geliyordu. Birini uzatırken içmedim, şüphelendim içine bir şey kattığı diye. Ona nazikçe içmem dedim, doğru, bu şeyler bana göre değildi. "Bu kadar aceleci misin?" diye sordum. Yanıma oturdu, hafif hafif yanaştı, dudaklarıma değecekti, tuttum. "Burada olmaz, senin evinde gören olacak." Bu ne, sanki o benim bir şeyim gibi konuştum ama evde onu uyutup bilgi toplamalıydım. Burada gören olur diye düşündüm, şüphelenebilir. Üstüme şüphe düşmesini istemem, her şey kusursuz olmalıydı. Adı üstünde kusursuz plandı.

 

Bölüm : 27.11.2024 21:33 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...