Dikkatini dağıttığım adam şükür ki silahı kalbimden kaydırarak omuzuma ateşlemişti.1
Omuzuma giren kurşun ile dişlerimi sıkarak adamın elinden çevik bir hareketle silahı aldım ve gözümü bile kırpmadan alnının ortasına sıktım.
Adamın yere yığılmasıyla kendimi duvara yasladım. Nefes nefese kalmıştım. Silahı tekrar belime koymaya çalıştım ama kurşun giren omzum bana hiç yardımcı olmuyordu.
Silahı sol elime aldım ve belimdeki kemer ile sıkıştırdım. Hastaneye gidemezdim. Kapının açılmasıyla son anda kendimi kapının arkasına attım.
"Aynen, öyle. Şimdi- Siktir! Ne olmuş burada?"
Gelen kişilerin sesini duyunca sessizce içimden bir küfür savurdum. Gerçekten gelenler onlar mı olmak zorundaydı?
Gelen telefon çağrı sesiyle gözlerimi yumdum. Büyük ihtimalle karakolu arıyordu.
"Komiserim, size atacağım konuma gelmeniz lazım burada bir cinayet işlenmiş." Telefonu hoparlöre aldığı için ne konuştuklarını gayet net bir şekilde duyabiliyordum.
"Bekle beni burada geliyorum hemen."
"Ölü bir adamla yalnız duramam burada! Katili buralarda olabilir bende geliyorum seninle."
İkisinin de içeriye girmesiyle kontrollü bir şekilde öne çıktım. Sokağın başında bana doğru gelen Azat'ı görünce rahat bir nefes aldım.
"Hallettin mi?" Kolundan tuttum.
"Yürü çabuk gitmemiz lazım adamın öldüğünü fark ettiler." Birkaç saniye beni inceledi ve vurulduğumu gördü.
" Ölmediğime dua et. Sen içeride öpüşürken ben az daha ölüyordum burada." Kolumdan tuttu.
Hızlıca arabasına bindik. "Hastaneye gidemeyiz, o yüzden evime sür arabayı. "Arabayı çalıştırdı.
"Eve kadar dayanabilir misin?"
" Bilmiyorum, ölmem herhalde. Gidebileceğimiz başka yer mi var sence?"
" Eski evime işte. Şu anda yaralısın, araba süremezsin. Yol boyunca herhangi bir çevirmeye takılırsak beni görmeseler bile yaralı olduklarını fark ettiklerinde işler büyür. Beni gördüklerinde ise ikimizin de kurtulma şansı sıfır zaten. O yüzden tek seçenek bana gidiyoruz."
" Öyle olmasını ummaktan başka çaremiz yok şu anda." Çok düşünmeyerek kafa salladım...
Dakikalar geçtikçe halsizleşiyordum. Omuzumdan akan kan beni öldürmezdi ama yine de acı çekiyordum. Nefeslerim düzensizleşmişti. Git gide uykum geliyordu. Arabanın durmasıyla başımı dayadığım koltuktan kaldırıp Azat'a baktım: "Geldik mi?"
" Az kaldı, markete uğramam lazım." Elini tuttum:
"Bu tehlikeli fark edilebilirsin."
" Merak etme dikkatli olurum." Elimi elinin üstünden çekerek arabadan indi...
Biraz sonra kapının açılmasıyla geldiğini anladım. Sürücü koltuğuna geçerek arabayı yeniden çalıştırdı. Kafamı yasladığım camdan kaldıramayacak gibi hissediyordum. O yüzden sessiz durarak yolun bitmesini bekledim...
"Sahra, Sahra? Sahra?" Yorgunca gözlerimi açtım. "Yürüyebilir misin?" Yüzüne baktım. Emniyet kemerimi çözerek arabadan indim.
Karşımda gördüğüm tanıdık ev geldiğimizi gösteriyordu. Yavaş adımlarla yürüyerek girişteki merdivenlere kadar geldim. Merdivenleri çıkarken ayağımı boşa atmamla tökezledim buna karşılık Azat düşmeme izin vermeden beni kucağına aldı.
"Yürüyemeyeceğini söyleseydin seni taşırdım Sahra." Cevap vermeyerek beni taşımasına izin verdim. Cebinden bir anahtar çıkartarak kapıyı açtı ve içeriye girdik. İçerisi beklediğimin aksine temizdi. Kendimi konuşmaya zorladım:
"Bu evin kullanılmadığını sanıyordum?"
"Birkaç gün öncesine kadar öyleydi."
" Ne değişti?" Merdivenleri çıkarken bana cevap verdi.
"Kayra'dan rica ettim. O da beni kırmadı."
"Bahçeyi görmedin mi? Uzun süredir kullanılmamış durumda. Polis şeritleri hala duruyor. Evin dışı desen öyle. Fark edilmeyiz merak etme."
"Garajımın bahçede olduğunu kim söyledi?"
" Gizli garaj bölmem var yer altına açılan. Orada kimse fark etmez merak etme." Kapısı açık bir odanın içine girdik.
"Peki bunları bir polise söylemen ne kadar doğru?"
" Ne o, beni ispitler misin yoksa?" Yorgunca gülümseyerek sustum. Beni dikkatlice yatağa koydu.
" Beni burada bekle, hemen gelirim" diyerek beni odada yalnız bıraktı. Bu oda? Sanırım daha önce evine gizlice girerken ona yakalandığım odaydı. Gerçekten o gün ki dağınık halinden eser yoktu. Etraf gayet temizlenmişti. Açılan kapıyla ona baktım. Elinde bir çanta tutuyordu." O nedir?"
"Şimdi birazcık doktorculuk oynayacağız seninle. Oyunu biliyor musun yoksa anlatmama gerek var mı?"
"Şu an gerçekten bir çocuk oyununu kaldıracak halim yok." Beni dinlemeden yatağa bıraktığı çantayı açmaya başladı. "Bir dakika, bir dakika? Sen..."
"Çakma doktor da diyebilirsin."
"Lise mezunu değil miydin sen?"
"Aynı zamanda da çok yakından tanıdığın bir katilim değil mi?"
"Bunun katil olmanla ne alakası var?"
"Liseyi bitirdikten sonra 3 yıl boyunca bir tıp fakültesine gittiğimi söylesem sana?"
" Derslerim kötüydü biyoloji ve kimya dışında. Ha bir de tarih vardı işte iyi olduğum. Onlar da beni bir tıp fakültesi kazandırmaya yetmedi."
"Üniversite sınavına çalıştın mı?"
"Çok olmasa da evet. O dönemler çalışıyordum."
"Kaç bin yaptın?" Güldü:1
"Bunu mu merak ettin cidden? Kalk bakalım." Eli sırtıma gitti ve yavaşça beni kaldırdı.
"Sıralamamı sormamış mıydın? Durum böyle olunca da haliyle bir tıp fakültesi kazanamadım."
"Eee, nasıl gittin peki?" Elleri üstümdeki ceketi çıkardı sonrada tek eli elbisemin askısına gitti. "Bunu kessem olur mu? Çıkarırken yarana deyip acıtabilme imkanı var." "Kes" diyerek onayladım. Gözlerimin içine baktı. "Sanki bir tıp fakültesinde öğrenciymişim gibi gözükerek."
"Gizli girdiğin belli. Oraya kim soktu seni onu soruyorum."
"İnanmayacaksın ama Asaf soktu beni üniversiteye."1
"Ciddiyim. O şekilde 3 senelik bir tıp fakültesi maceram oldu. Şayet bitirseydim bile diplomam sahte ve geçersiz olacaktı."
"Gitme amacın bir hayalini gerçekleştirmek için miydi?"
"Hem evet hem hayır. Giderek hem hayalimi gerçekleştirmiş oldum hem de bu eğitimlerin bazılarına ihtiyacım vardı. Yatağa geri yatar mısın?" Bana yardım etmesiyle tekrar yatağa uzandım.
"Derslere nasıl vakit ayırabiliyordun?"
"Adam öldürmediğim her dakika neredeyse çalışıyordum. Üniversitede açılan bir öğrenciydim anlayacağın. Bence bunda sevdiğim ve merak ettiğim dersleri görmemin de etkisi büyük." Koluma bir iğne vurdu. "Derine enjekte ettiğim şey bölgesel bir lokal anestezi. Kurşunu çıkartırken acı hissetmemen için."
"Ne kadar süre uyuşuk kalacak?"
"Peki sonra tutuklandığın için mi devam edemedin üniversiteye?"
"Öyle oldu. Ama yine de bir fırsatım olsa devam etmeyi çok isterdim. Sanırım artık bu imkansız gibi bir şey." Umursamaz bir şekilde anlatmaya çalışıyordu ama sesinden anladığım kadarıyla bu onu üzen bir durumdu. Kurşunlu olan bölgeye gerekli işlemleri yapıp oraya hazırladıktan sonra bana baktı. "Bölgeyi uyuşturdum büyük ihtimalle acı hissetmeyeceksin. Hazırsan şimdi kurşunu çıkarmaya başlıyorum." Derin bir nefes aldım.
"Karşında sahte de olsa gerçekten bir tıp öğrencisi var Sahra. Merak etme canını yakmamaya çalışacağım sadece rahat dur yeter."
"Daha önce hiç başkasına böyle bir müdahalede bulundun mu?"
"Anlaşılan sadece bir katil değildin eskiden?"
"Nadir de olsa Asaf'ın adamlarıyla görevlere katılıyordum bazen. O zamanlarda vurulan olursa hallediyordum bir şekilde işte." Benimle konuşurken çoktan neşterle o bölgeyi kesip kurşuna ulaşmıştı bile.
"Peki tutuklanmadan önceki hayatın nasıldı?"
"Normal, sıradan bir hayat işte. Ben bir yaratık değilim Sahra tutuklanmadan önce de sonra da. Gördüğün gibi bende bir insanım. Benimde arkadaşlarım, ailem, gezecek, gidecek yerlerim hatta sevgililerim de oldu."
"Zor değil miydi senin için hepsini idare etmek?"
"Bazen ama yine de hayatımdan mutluydum bir zamanlar." "İşte bitti." Çıkardığı kurşunu küçük demir bir tabağa koydu.1
"Kayra'dan rica ettim. Gerçi bu kadar çabuk kullanacağımı düşünmemiştim ama. Şimdi izninle yarana dikiş atacağım."
"Başlayabilirsin. Anladığım kadarıyla Asaf'tan ayrı yaşıyordunuz değil mi?"
"Kız kardeşimle birlikte bu evde yaşıyorduk. Hep benden konuştuk. Az da senden konuşalım bakalım. Şimdi soru sorma sırası bende."
"İtiraz edemem sonuçta ne sorduysam cevapladın o yüzden istediğini sorabilirsin."
"Neden katil olduğunu biliyorum ama neden polis olduğunu değil. Ne zaman sana neden polis olduğunu sorsam bir şekilde cevaplamamayı başardın. Şimdi tekrar soruyorum neden polis oldun Sahra?" Gözüm dikiş atılan koluma kaydı. "Hey, cevaplayacağını söylemiştin. Kolunla ben ilgilenirim sen soruma cevap ver."
"Öyle aniden oldu aslında. Üniversite sınavına bende tıp fakültesi için çalışıyordum aslında."
"Tıp fakültesi mi?" Güldü. "Şayet kazansaydın hangi şehirde okuyacaktın yine mi İstanbul düşünüyordun?"
"Üniversiteyi okuyacağım şehir hep belliydi aslında. Ne kazanırsam kazanayım İstanbul'da okuyacaktım."
"Belki de seninle o zamanlar karşılaşabilirmişiz ha? 2 katil yerine 2 doktor olarak."1
"Üniversite sınavına gireceğim son gün değiştirdim fikrimi."
"Ömrü hayatım boyunca hep tıp okuyacak bu kız diye damgalanarak yaşadım ben hep. Bana ne istediğim hiç sorulmadı. Kafama o kadar yerleştirilmişti ki tıp okuyacağım bir zamandan sonra ben bile ne istediğimi unuttum. Özel hocalar, derhsaneler, sayısız test kitapları, sonsuz gibi gelen saatler boyunca ders çalışmak..."
"Zeki kız rolünü oynuyordun yani?" Koluma attığı dikişleri bitirmişti. Eli çantadaki beyaz sargı bezine gitti.
"Derslerim hep çok iyiydi. Ortaokulu 1.'likle; liseyi ise 3.'lükle bitirdim. Tıp kazanacağım kesin gözüyle bakardı herkes bana. Bunun dışında boş bulduğum vakitlerde genellikle evde annem ve babam olmadığı zaman ya da geceleri gizlice nefessiz kalacak şekilde yorganın altında hep kitap okurdum ben. Gerçek hayatın karmaşasından,, gürültüsünden anca o şekilde kaçıyordum işte. Sonra YKS'den bir gün önce bitirdiğim kitapla birlikte aslında polis olmak istediğimi fark ettim ve sınava kimseye haber vermeden sadece polislik için girdim."
"Çözmedim. Sınavın başlangıcından bitişine dek uyudum. Sınav açıklandığında ev mahşer yerine dönmüştü. Küfürler, hakaretler, ağlamalar havada uçuşuyordu. "
Şuanda polis olduğuna göre kazanmış olmalısın sınavı?"
İlk girdiğim sınav bayağı bir yüksek geldi zaten. O yüzden direk yerleştim. Ailem mezuna kalıp tekrar tıp okuyacaksın diye beni baskılasa da kulak asmadım. İlk defa istediğim bir şeyi yaptım anlayacağın.
"İşte bu kadar." Çantadan çıkardığı bir lolipopu bana uzattı. "Al bakalım bu uslu durduğun için."1
"Teşekkür ederim doktor bey" diye gülerek elinden lolipopu aldım. Yatağın üstündeki eşyaları toplayarak yataktan kalktı.
"Dolapta fazla kıyafet yok ama sana uyana bir bakayım. Bu kanlı elbiseyle oturmandan daha iyidir." Gardıroba doğru ilerleyip içinden benim için uygun kıyafetler seçmeye çalıştı. Kısa süre sonra elinde bir sıfır kol tişört ve eşofmanla yanıma geldi. "Kazak verirdim ama yaran taze o yüzden bunu giysen şimdilik daha iyi gibi. Kolunu hafifçe kaldırır mısın?"
Dediğini uygulayarak yavaşça kolumu kaldırdım. Elbisenin sağlam askısını omzumdan indirip elbiseyi belime kadar indirdi. Bana bakmamaya çalışıyordu. Hızlıca tişörtü giyinmeme yardım ettikten sonra geri çekildi. "Eşofmanı kendin halledersin diye düşünüyorum". Kafa salladım.
" Şimdi hastamın biraz dinlenmesi gerekiyor. Uyumaya çalış."
"Bunları yerine koyup geleceğim. Uyurken dönersen dikişlerini açabilirsin. Odadayım yani bir yere gittiğim yok." Kafa salladım. Odadan çıktıktan sonra elbisemin geri kalanını çıkartıp Azat'ın bana verdiği eşofmanı giydim. Sonrada yatağa geçip düz bir şekilde yattım. Yorgun bedenim uykuya hiç hayır demedi ve kendimi karanlığa bıraktım...
Gözlerimi yavaşça açtım. Etraf hala karanlıktı. Saat kaçtı ki? Gözlerim karanlığa alışır alışmaz odayı incelemeye başladım.
Hala üzerimde belli bir halsizlik vardı. Kolumda uyuşma ve ağrı vardı. Anlaşılan 4 saatten fazladır uyuyordum. Gözlerim sol tarafımdaki koltukta uyuyan adama kaydı.
Söylediği gibi başımda beklemişti. Dirseğini koltuğun kenarına yaslamış ve öylece uyuyakalmıştı.
Yataktan kalkarak sağ taraftaki komodinin üstünden ince bir pikeyi aldım ve yanına gittim. Pikeyi yavaşça omuzumun izin verdiği kadarıyla örterek onu uyandırmamaya dikkat ettim.
Boğazım kurumuştu. Mutfak sanırım alt kattaydı. Yavaşça odanın kapısını aralayarak odadan çıktım ve merdivenlerden aşağı inerek mutfağı aramaya başladım. Birkaç odaya girip çıkıp sonunda mutfağı bulmamla ışığı açtım ve dolaplardan bir bardak bulup suyu açtım ve içmek için doldurdum.
Sandalyeye oturarak bardaktaki suyu içtim. Yeterli gelmeyince tekrar bardağa su doldurup içtim ve boşalan bardağı tezgaha koydum. Işığı geri kapatıp mutfaktan çıktım.
Yukarı çıkamazdım çünkü uykum yoktu. Azat da yukarıda uyuduğuna göre odaya çıkıp onu uyandırmasam daha iyiydi muhtemelen. Salona giderek koltuğa oturdum ve yanımda duran televizyon kumandasını görünce televizyon izlemeye karar verdim. Kumanda ile televizyonu açtım. Karşıma bir haber kanalı çıkmıştı.
"Evet sayın seyirciler bugün akşam saat 9'da İstanbul Beyoğlu'nda bir gece kulübünün arka tarafında cinayet işlendi. Olay yerine gelen ekipler bölgeyi araştırma altına alarak incelemeye koyuldu. Olay saatleri sırasında devre dışı edilen kameralar bu cinayetin araştırılmasını zorlaştırsa da ekipler oldukça karalı bir şekilde suçluyu bulacaklarını belirttiler." Kapanan televizyon ile arkamı döndüm.
"Bildiğimiz bir şeyi tekrardan izlemeye gerek var mı sence? Sen ve ben buradaysak katil hala yakalanamamış demektir değil mi?"
"Uyandım." Arkadan dolanarak koltuğa oturdu. "Yaran nasıl?"
"Kolumda uyuşma ve ağrı var normal mi?"
"Anestezinin etkileri yeni yeni geçiyor."
"Ben çoktan geçtiğini düşünmüştüm saat kaç ki?"
"Televizyonu neden kapattın? Sadece kanalı değiştirebilirdin."
"Öteki kanalın haber kanalı olmayacağı ne malum? Kökten sorunu hallettim işte."
"Eee, ne yapacağız şimdi o zaman?"
"Yok." Oturduğu koltukta bacaklarını bağdaştırarak oturdu bana dönerek:
"Televizyonu aç o zaman." Televizyonu açarak Netflixe girdi. "Ne izleyeceğiz?"2
"İstediğin bir şey varsa onu açayım?"
"O zaman rastgele tek bölümlü bir şeye tıklıyorum." Biraz gezindikten sonra bir filmde durdu ve açtı. Film bir polisiye filmiydi.
"Gerçekten polisiye olmak zorunda mıydı?"
"Sende gördün özetini bile okumadan açtım." Saat daha erken olduğundan mı bilinmez film ilerledikçe uyku tekrar bedenimi ele geçirdi çok geçmeden başım onun omzuna düştü. Kaldırmaya çalıştım ama bedenimin kontrolünü çoktan kaybetmiştim. Bunun için yarın ondan özür dilerdim. Şuan gerçekten çok fazla uykum vardı...
Gözlerimi açtım. Koltukta yatıyordum. Üzerimdeki örtülen pikeye baktım. En son? En son film izliyorduk. Sanırım uyuyakalmıştım. Yavaşça kalkarak etrafa baktım. Mutfaktan sesler geliyordu. Ayağa kalkarak mutfağa gittim. "Günaydın."
"Uyandım. Kahvaltı mı hazırlıyorsun?"
"Hazırlıyordum ama bitti." Eliyle yemek masasını gösterdi. "Sen masaya geç geliyorum bende hemen." Yanına ilerledim.
"Tek elle mi? Ben bütün geceyi sen kendini zorlayıp dikişlerini patlat diye ayakta geçirmedim Sahra."
"İtiraz istemiyorum uzatmada geç masaya işte."
"Tamam elimi yüzümü yıkayıp geliyorum hemen." Tam kapıdan çıkarken ona doğru döndüm: "Bu arada tuvalet neredeydi?"
"Tamam." Dediğini yaparak sola döndüm ve ilk kapıyı açarak tuvaleti buldum. Hızlıca işlerimi hallederek tuvaletten çıktım ve doğruca mutfağa gittim. Azat sandalyesine oturmuş beni bekliyordu.
"Gel otur şöyle acıkmışsındır." Sandalyeyi kendime doğru çekerek oturdum.
"Hadi be! Uyumuş muyum o kadar?"
"Yorgun olunca kaldırmayayım dedim."
"Bu arada dün gece omzunda uyuyakalmışım kusura bakma."
"Sorun değil. Uyuduğunu fark ettim."
"Bitirdim ve üstüne diğer bölümlerini de izledim."
"Kaç bölümdü ki?" Ekmeğimi alıp üzerine tereyağı sürdükten sonra ısırdım.
"Hepsi bir oturuşta mı izledin?"
"Oldukça boş vaktim ve uyumamak için sebebim vardı diyelim."
"Güzeldi. Devamını izlemeni tavsiye ederim." Gülümsedim:
"Eline sağlık, doydum elbette."
"Afiyet olsun. Sen otur ben toplayadurayım sofrayı. Çay ister misin bu arada?" Sandalyemden kalktım:1
"Olur mu öyle şey? Sofrayı sen kurdun zaten bırak da toplamana bari yardım edeyim."
"Otur ben hallederim." Elime bal kasesini ve zeytin kasesini alıp tezgaha doğru yürüdüm. "Yardım et bana da birlikte toparlayalım şuraları."
"Şimdi de ev sahibi mi kesildin başıma?"
"Estağfurullah, sen varken bana düşer mi?" Kahkaha attı. Elinde domates salatalık tabağı ve peynir kasesini tutuyordu. Elindekileri tezgaha koydu.
"Yardımlarınız için çok teşekkür ederim Sahra hanım ama yine de bundan sonrasını ben yaparım teşekkür ederim."1
"Ya amma abarttın. Sana evini komple temizleyeceğim demiyorum ki sadece masayı toplamanda yardım edeceğim."
"Etmeyeceksin." Onu dinlemeyerek masaya doğru yürümeye başladım. Birden önüme geçti ve beni belimden tutarak havaya kaldırdı. Ufak bir çığlık attım:
"Azat ne yapıyorsun, indirsene beni yere!" Yere değil. Düşme korkusuyla kollarımı boynuna doladım. Birkaç adım ilerleyerek beni mutfaktaki adanın üstüne oturttu. İnmemem için de ellerini bacaklarımın iki yanına koydu.
"Burada uslu uslu oturup sadece beni izleyeceksin anladın mı kış çiçeği?"
"Yine başlamışsın bakıyorum kış çiçeği demeye bende ne güzel unuttu diyordum."
"Ufak bir unutmuş olabilirim şimdi kaldığımız yerden devam ama."
"Uslu kız olacak mısın kış çiçeği? Yoksa seni odaya mı kilitleyeyim ben bulaşıkları halledinceye kadar?"
"Aman o kadarına gerek yok. Ne kadar istekliymişsin mutfak toplamaya git de topla bari."
"Güzel sende burada otur ben toplayıncaya kadar anlaştık mı?" Kaşımı kaldırdım:
"Anlaştık." İki yanıma koyduğu ellerini geri çekti ve bana baktı.
"Ellerim?" Boynuna doladığım ellerimi çektim aceleyle. Ellerimi çekince benden uzaklaştı ve masaya doğru gitti. Elindeki bulaşıkları tezgaha yerleştirerek masada kalanları toplamaya gitti...1
"O öyle koyulmaz makinaya Azat, bir sabunla onu öyle at yoksa yağı çıkmaz."1
"Bulaşık makinesi zaten yıkamıyor mu, niye yağlı kalsın ki?"2
"Kalır, kalır sen dediğime bak."
"Yemin ederim tam bir ergen kızına mutfakta iş öğretme ayağına bütün işleri kızına kitleyen Türk annesi rolündesin şuanda." Küçük bir kahkaha attım. Azıcık haklı olabilirdi bu benzetmesinde ama ne yapayım annem de bana böyle öğretmişti işte. Kafasını sağa sola çevirerek tavayı eline aldı ve sabunlu olan süngerle ovalamaya başladı.1
"Hah, aferin işte öyle." Suyu açarak tavayı yıkamaya başlayınca bağırdım. "Azat ne yapıyorsun ya? Bir sürü su boşa verdin bir tava için."
"Bulaşık makinesinde boşa giden sabunu gözün görmüyor da bunu mu görüyor gözün?"
"Bulaşık makinesi misin sen? İsraf bunlar hep israf."
"Parası benden mi çıkıyor kızım, Kayra ödüyor hepsini."
"Ohh, bulmuşsun bir zengin geçin tabii."
"Ayıpsın, onu batırmazsam şerefsizim."1
"Yaparsın sen onu da bu gidişle. Buna inancım tam. Zaten adam bir halıya 45 milyon verdiğimizi duyunca ufak çaplı bir baygınlık geçirdi bizim yüzümüzden. Daha fazlasını kaldıramaz o şirket." Bulaşık makinesine sabun atarak çalıştırdı. "Pervanesini kontrol etmiş miydin?" Bezmiş bir şekilde bana baktı:
"Tamamdır o halde. Bu arada beni kim bırakacak eve?"
"Aslında şuan bir işim yok ama yine de akşama doğru kendi evime geçsem daha iyi."
"Kayra'yı ararım senin için bir adam gönderir şoför olarak. O bırakır seni evine." Kafa salladım. Ellerini kurulayarak yanıma geldi ve belimin her iki yanından da tutarak beni tekrar yere indirdi.
"Hadi bakalım pansuman zamanı..."
Birlikte odaya çıktık. Ben yatağa otururken o ise pansuman için birkaç tıbbi malzeme almaya gidip geldi. "Üzerindeki tişörtü çıkarmam lazım." Onayımı beklediği için hemen kafa sallayarak onu onayladım. "Kolunu hafifçe kaldır." Dediği gibi yaparak kolumu hafifçe kaldırdım. Üzerimdeki tişörtün eteklerinden tutarak sıyırdı ve sadece sağ omzumu açıkta bırakarak durdu. "Sabah sormayı unuttum herhalde kolun nasıl?"
" Ağrısı devam ediyor. Onun dışında iyi."
"Evet, herhangi bir uyuşukluk yok."
"Güzel." Kolumdaki sargıyı dikkatlice açarak yaralı omzumu açıkta bıraktı.
"Büyük ihtimalle. Yine de yaran iltihap kapmamış kurşunu çıkartırken bu iyi bir şey." Çantadan çıkardığı bir pamuğa batikon dökerek adını bilmediğim metal maşaya benzeyen ince bir nesnenin ucuna pamuğu yerleştirdi ve omzuma doğru pamuğu hafifçe bastırdı. Yüzümü buruşturdum:
"Bu biraz canını acıtabilir, yaran taze çünkü dayanmaya çalış."
"Sen devam et ben dayanırım." Pamuğu dikkatlice yaralı omzumda gezdirdi ve pansumanımı yaptı. Eline yeni bir sargı bezi alarak omuzumu sardı.
"Şey, bugün yanımdasın ve pansumanımı sen yaptın ama yarın ne yapmam gerekiyor?"
"Evine yakın bir sağlık ocağı var mı?"
"Oraya git ve polis olduğunu söyle. Yaranın nasıl olduğunu sorarlarsa da bir zanlının omzuna sıktığını söylersin. Eminim ki seni sorgulamayacaklardır."
"Yine de herhangi bir durum olursa beni ararsın."
"Tamam gitmeden kaydedersin o zaman."
"Ha, Azat bu arada Kayra'yı aramamız lazım."
"Tamam ben ararım." Tişörtümü giymeme yardım etti ve çantasını toparlayıp odadan çıktı. Yumuşak yatakta oturunca bir anda üstüme uyku çöktü. Gece uyumuştum aslında. Kapıya baktım. Sırtımı iyice yastığa; başımı ise yatak başlığına yasladım. Sanırım üzerimde hala bir yorgunluk vardı. Kapıyı izlerken kapanan gözlerime direnmedim...
Bir uçurumun tepesindeydim. Gökyüzünden bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Kendi bedenimi inceledim. Üzerimde beyaz bir tuluma benzer kıyafet vardı. Hangi ara üzerimi değiştirmiştim ki?
Yavaşça önümdeki uçuruma doğru sarsakça birkaç adım attım. O kadar sallanıyordum ki yürürken sarhoş gibiydim sanki.
Birkaç adım daha attım bacaklarımdaki sorunu kontrol edebilmek için.
"Bana ne oluyor?" Arkamda hissettiğim karanlık bir ruhun baskısı üzerime çöktü. Ardından bir ses yükseldi çok yakından.
"Vücudun seni dinlemiyor Sahra."
"Azat?" Arkamı dönmeye çalıştım.
"Uğraşma dönemezsin." Önümde belirmesiyle geriye doğru birkaç adım attım.
"Neler oluyor?" Benim üstümdekinin aksine giydiği kıyafetler son derece sıradandı.
"Neyi hatırlamıyor muyum?" Sinirlenerek bağırdım. "Azat ne saçmalıyorsun, sen!"
"Durumun gittikçe kötüye gidiyor Sahra. Benim hazırladığım sona görüyorum ki kendi kendine varmışsın zaten." Önümdeki uçuruma baktım korkuyla.
"Ne yani beni öldürecek misin? O yüzden mi getirdin beni buraya!"
"Ben değil, sen kendin geldin."
"Yalan söylüyorsun deli miyim ben üstümdeki bu paçavrayla böyle bir yağmur yağarken uçurumun kenarına geleyim? "
"Evet, delisin Sahra. Tekrar üstümdeki kıyafetlere baktım." Akıl hastanesinden kaçmış kaçık bir deliye benziyordum cidden.
"O zaman sorularıma cevap ver bana ne oldu, neden hareket edemiyorum?"
"Vücudun senin kontrolünde değil de ondan."
"Benim vücudum kimin kontrolünde olabilir ki?" Önümdeki adam biraz daha bana yaklaşarak çenemi ona daha iyi bakmak için sert bir şekilde kaldırdı.
"Şuan benim kontrolümdesin kahraman."
"Bir katil değil misin sende aynı benim gibi lakabı kahraman olan? "
"Öyleyim ama sen bana hiç kahraman diye seslenmedin ki bugüne kadar."
"Doğru çünkü bugüne kadar hiç gerçek bir katil olmadın." Yağmurdan dolayı yüzüme ve boynuma yapışan saçlarımı çekmek için kolumu kaldırmaya çalıştım ama kalkmadı. "Rahatsız mı oldun" diyerek yüzüme yapışan saçları arkamda toplayarak eline doladı ve çekiştirdi. "Sanırım böyle daha rahat."
"Kimi öldürdüm ben Azat?" Saçlarımı daha sert çekiştirmesiyle inledim. "Ne yapıyorsun bırak saçlarımı!" Kafasını eğerek yüzüme yaklaştı.
"Sen benim kontrolümdesin Sahra, bu her zaman böyleydi."
"Söyle o zaman kimi öldürdüm ben! Neden bana böyle davranıyorsun?" Saçlarımı bırakarak beni ters çevirdi ve sırtımı göğsüne bastırıp uçurumun kenarına doğru yürümeye zorladı. Vücudumda tek kontrol ettiğim yer bacaklarım olduğu için ona direnmeye çalıştım. Arkamdaki şaşkın sesini duydum.
"Demek hala bana direnmeye çalışıyorsun ha?"
"Azat, bırak beni!" Uçurumdan düşmeme bir adım kala durdurdu beni. Başını omzuma yaslayınca derin bir acı hissederek çığlık attım.
"Acıyor mu?" Başını biraz daha bastırdı omzuma doğru. Beyaz tulumun sol omuz kısmı kırmızıya boyandı. "Bu acı sadece başlangıç Sahra." Boğazımda bir bıçak hissettim.
"Soruma cevap ver Sahra ne görüyorsun?" Sıktığım dişlerimin arasından konuştum.
"Denizi görüyorum manyak herif ne göreceğim başka!"
"O gördüğün deniz şu anda benden bir kurban bekliyor Sahra." Boğazımdaki bıçak biraz daha baskı uyguladı.
Gözümden tek damla yaş düştü. "Öldürecek misin beni? "
"Bir deniz katili olarak üzerime düşen görevi yerine getirmeliyim değil mi kahraman?" Bıçak boğazımda kayınca bugüne kadar hissettiğim en büyük acıyı hissettim ve çığlık attım. Birkaç saniye sonra bedenimin uçurumdan aşağı itildiğini hissettim hayal meyal.
"Sahra!" Çığlık atarak uyandım. Üstümde onu görmek kesinlikle beklediğim bir şey değildi. Gözlerim doldu.
"Niye öldürdün beni, kimi öldürdüm ben!"
"Beni mi gördün?" Ellerimle göğsünden tutarak ittim.
"Çekil üstümden!" Nefes alamıyordum, boğuluyor gibiydim. Omzuma giren acı dalgasıyla inledim.
"Sakin ol, sana zarar vermem."
"Yalan söylüyorsun, sadece anını bekliyorsun."
"Sahra nefes al." Ağzımı açtım nefes almak için ama işe yaramadı. "Sahra sakin ol ve nefes almaya çalış." Tıkanarak tek kolumu göğsümün üstüne bastırdım. Vücudumun doğrultulmasıyla oturdum. "Bana bak ve nefes almaya çalış. Bu gidişle bayılacaksın." Ciğerlerim acıyordu.
"Beni öldürmeye geldin, biliyorum. Beni uykumda öldürecektin! Sen bir-"Kollarımdan tutarak bedenimi bedenine yaklaştırdı.
"Katil miyim?" Nefes almaya çalışarak başımı çevirdim. Tek eli çenemi tuttu.
"Bana bak Sahra. Parmaklarının çenemi yönlendirmesine izin verdim. Sadece kabus gördün tamam mı? Şu an uyandın ve bitti, gerçek dünyadayız. Ölmüyorsun, sadece nefes almaya çalış tamam mı?"
Vücudumdan bir sıcaklık dalgası dolanıyordu, aşırı terlemiştim. "Güzel, dediklerimi uygula ve sadece nefes almaya odaklan." Hızlı şekilde alamadığım nefesleri almaya çalıştım. İki eli de yüzümün yanına yerleşti.
"Hızlı hızlı değil; yavaş yavaş ve sakin bir şekilde. Yeterince oksijenimiz var rahat ol."
Başım dönüyordu, gözlerim kayıyordu.
"Sahra, bana bak, buraya odaklan." Gözlerimi zorlukla ona çevirdim.
Kafamı sabit tutmakta zorlanıyordum. Bunu fark etmiş olacak ki tek eli kafamın arkasına gitti ve kafamı nazikçe omzuna bastırdı. "Evet, aynen böyle devam et." Nefeslerimi düzene koymaya çalıştım. "Bu hep yaşadığın bir şey mi?"
"Hayır, sen ne arıyorsun burada?"
"Çantayı yerine koyup kahve yapmaya inmiştim mutfağa geldiğimde uyuya kalmışsın." Doğru onu beklerken bir anda bastıran uykuyla uyuyakalmıştım.
"Uyurken seni bekleyeceğimi söylemiştim ya omzun için." Kafamı kaldırıp çok yakınımda duran gözlerinin içine baktım. Karanlıkta gölgeli olarak görünen yüzüne, ben buradayım diyerek parlayan parlak kahverengi gözlerine. Nefes almaya devam ettim. Akşam olmuştu çoktan, odanın içi kapkaranlıktı. "Kayra, gelmedi mi daha?"
"Yok gelmedi daha evi buraya uzak ya geç gelir büyük ihtimalle." Kafamı salladım.
"Her şey için." Eli yüzüme yapışmış saçlarıma gitti.
"Çok terlemişsin, saçların yüzüne yapışmış" diyerek tek tek yüzüme yapışan saçlarımı çekti. "Daha iyi misin?"
"Sanırım." Sustuk ve birbirimizi izledik.
"Seni ve beni gördüm bir uçurumun kenarındaydık. Üstümde akıl hastanesinden kaçmışım gibi bir beyaz tulum vardı."
"Ne yapıyorduk, seni mi öldürdüm?" Kaşlarımı çattım.
"Vücudumu kontrol edemiyordum. Sen vücudumun kontrolünün sende olduğunu söyledin bana. Sonra da beni uçuruma doğru sürükleyerek boğazımı kestin ve denizin bir kurban beklediğini söyleyerek beni denize attın." Bir şey demek istedi ama diyemedi. Tekrardan sustuk. Sonra aklıma gelen bir soruyu sordum ona.
"Kulüpte niye kızı öptün?"1
"Gördün mü, ne kadarını gördün?"
"Rastgele birini öpecek birine benzemiyorsun çünkü."
"Hepsi bu mu, bunu mu merak ettin?" Kafa salladım.
"Evet, rastgele birini öpecek biri değilim ve öpmedim de zaten."
"Kızı öpen ben değildim, kız beni gelip öptü."
"Geri çekilmedin ama?" Gözlerini kıstı ve biraz daha yüzüme yaklaştı.
"Seni değil, etrafı izledim ben."
"Ama beni gördüğünü söylüyorsun, demek ki gözlerini benden ayıramamışsın."
"Mekana bakıyordum ve mekanın içinde de sen olduğuna göre bir ara gözüm takıldı işte."
"Sahra birazcık olsun beni kıskanmış olabilir misin?"2
"Ne kıskanması, sevgilin miyim ben senin?" Eli belime doğru kaydı ve beni biraz daha kendisine yaklaştırdı.
"Kıza neden karşılık verdiğimi mi soruyorsun sen şimdi?"
"Dürüst davranmamı ister misin?"
"Bir zahmet." Kulağımın arkasına sıkıştırdığı saçlarım tekrar yüzüme düştü.
"Açıkçası harekete geçmen için öyle bir şey yaptım."1
"Anlamadım?" Yüzüme düşen saçlarımı tekrar kulağımın arkasına sıkıştırdı. Bu dokunuşuyla ürperdim ama belli etmedim.
"Adamın yanına gidip sadece oturarak mı onu etkilemeye çalışıyordun, planın bu muydu?"
"Ne yapsaydım, senin gibi adama mı yapışsaydım?" Tehlikeli bir yakınlıkla kafasını eğdi. "Ne yapıyorsun" diye fısıldadım.
"Henüz bir şey yapmadım, sence yapmalı mıyım?" Cevabımı beklerken durdu. "Açıkçası o kızın beni öpmesi o an zerre umurumda olmadı. Dediğin gibi geri çekilebilirdim ama gör istedim. Kabul et adama yapışmasan da net bu konu hakkında konuşmuşsunuzdur." Dünkü öldürdüğüm adamla olan konuşmalarım geldi aklıma:
"İlgini çeken kişinin ben olduğumu söyledin ama bakışlarını ondan alamıyorsun."
"Adamı mı yoksa kendi vereceğin tepkileri mi?" Haklıydı onun böyle bir şey yapması adamla konuşmamı sağlamıştı. "Yani sadece harekete geçmem için mi yaptığını söylüyorsun?"
"Kızıl sevmem, tarzım değil." Üzerime eğilerek dudaklarımın çok yakınında durdu. "Öpüşmek senin için bu kadar önemli mi Sahra?" Vereceğim cevaba göre harekete geçeceğini hissediyordum.
"Bence sadece benim için değil herkes için önemli olmalı. Öylesine bir yakınlaşma objesi olarak gösterilmemeli öpüşmek." Alnını alnıma yasladı.
"Yani şuan seni öpsem bana kızar mısın?" Konuşamadım, konuşsam sanki dudaklarım dudaklarına değecekti. Geri çekilmem gerekiyordu ama çekilemedim, kaldım öylece. Belimin üstündeki eli sanki mümkünmüş gibi biraz daha beni kendine yakınlaştırdı. Bu hareketiyle bir saniyeden kısa bir şekilde de olsa alt dudağı üst dudağıma değdi. Kendimi ona bırakmalı mıydım? Tehlikenin kucağına ölüm olduğunu bile bile atlamalı mıydım? Bunu göze alabilir miydim?2
"Azat..." Aniden geri çekildi.
"Özür dilerim haddimi aştım. Ben, istediğini düşünmüştüm." Utançla gözlerimi kaçırdım. Ona bunu garip bir şekilde istediğimi ama utandığımı söyleyemezdim. Yataktan kalkmak için benden uzaklaşırken kolunu tuttum. Eli ilk önce tuttuğum koluna daha sonra ise bana kaydı. "Bir şey mi diyeceksin?"1
"Asıl ben özür dilerim. Sana öyle bir soru sormamalıydım. Haddini aşan kişi benim asıl." Yorgunca nefesini dışarıya bıraktı.
"Hislerin konusunda." Dedikleriyle nefesimi tuttum. Onu öpmek istediğimi anlamış mıydı yoksa? Tuttuğum kolunu bıraktım.
"Hayır, kafam gayet iyi durumda."
"O gün seni öptüğüm günden beri garip davranıyorsun." Şüpheyle gözlerini kıstı. "Doğruyu söyle o gece gerçekten sarhoş muydun?"
"Elbette öyleydim ne saçmalıyorsun?"
"O gün olanlar yaşanmamalıydı. Üzgünüm benim hatam." Kalbimde bir acı hissettim.
"Seni kötü bir şekilde etkiledim, özür dilerim. Yine de karışıklıkları çözmek amacıyla şunu söyleyebilirim. Korkma bana aşık değilsin, ya da olmuyorsun. Sadece ne yaptığını hatırlayamadığın için garip duygulara kapılıyorsun." Yataktan kalktı. "Kayra gelene kadar biraz daha uyuyabilirsin, o gelince kaldırırım seni." Kapıya doğru giderken ani bir cesaretle ayağa kalktım. Tekrardan kolunu tutarak onun bana dönmesini sağladım.
"O zaman bunu tekrar denemeliyim."
"Neyi?" Ayak ucumda yükselerek yaralı olmayan kolumu boynuna doladım ve itiraz etmesine fırsat vermeden onu kendime çektim.2
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
4.86k Okunma |
375 Oy |
0 Takip |
47 Bölümlü Kitap |