31. Bölüm
Hande Simay / KANDELEN / BİR ORTAKLIK MESELESİ

BİR ORTAKLIK MESELESİ

Hande Simay
handsimy

"Ne hakkında konuşacaksın benimle, önümü kesip, arabana takip cihazı takacak kadar mı önemliydi?"

"Aynen öyle. O kadar önemli. Şimdi arabadan inip benim arabama gel, burada konuşamayız."

"Sebep? Ne anlatacaksan anlat işte."

"Arabadan iniyor musun yoksa zorla mı indireyim?"

"Zaten arabandayım farkındaysan. Arabaları çek de geçeyim işte."

"Cık, ya peşimden gel ya da adamlarım inmene yardımcı olsunlar." Sanırım başka seçeneğim yokmuş gibi göründüğü için zorlamamaya karar verdim ve arabadan indim. Kayra geçmem için arabayı işaret etti. "Nereye gideceğiz, yine mi kaçırıyorsun yoksa beni?"

"Bir nevi evet ama konuşma bitince salacağıma emin olabilirsin."

"Arabada mı konuşacağız, nereye gidiyoruz?"

"Evime gideceğiz. Merak etme arabanı adamlarımdan biri arkamızdan getirecek. İşin bitince binip gidersin istediğin yere." Arabaya bindim. Ardımdan o da binince araba çalıştı ve yol almaya başladık...

 

"Benimle ne konuşacaksın Kayra! Ben burada yokmuşum gibi davranma bana! Ya Allah aşkına nerede bu ev? Sabahtan beri git git bitmedi. Arabaya bindiğimizden beri sessizliğini korumaya devam etti. Kay-" Eliyle ağzımı kapattı.

"Susacak mısın artık, sabahtan beri anlamadın mı? Evde konuşacağız, evde." Elini tutarak sertçe ağzımdan çektim.

"Bir daha buna cesaret etme." Adamakıllı konuşsan bir sıkıntı yoktu. Araba durdu.

"İn aşağıya geldik." Nihayet diyerek arabadan indim. O kadar uzun bir yolculuktu ki bir an arabadan iner inmez yere kapanıp yarabbi şükür kavuşturana diyerek toprağı öpesim geldi ama deli gibi görüneceğimden kendimi durdurdum. Temiz havayı içime çektim.

"Neredeyiz?"

"İstanbul dışında bir yerdeyiz."

"Havasından belli zaten.

"Hoş geldiniz Kayra Bey.

"Masa hazırlandı mı?

"Hazır efendim sizi bekliyorduk."

"İyi, güzel. Sahra orada dikilmeye devam mı edeceksin?"

"Oha... Ne? Bir sarayda yaşadığını bilmiyordum."

"Herkes evime ilk geldiğinde tepkisi böyle olur."

Yürü hadi

"Yürü hadi." Eve bakarak yürümeye devam ettim. Şuan bir beyaz saraya bakıyordum sanki.

"Burada kaybolmadan nasıl yaşıyorsun?"

"Sadece belli odalara girerek." Güldü. "Belki de yapıldığından beri girilmeyen birkaç tane oda kalmıştır."

"Madem belli başlı odaları kullanıyorsun ne diye bu kadar büyük ev yaptırdın?"

"Büyük ev seviyorum."

"Bir saray seviyorsun. Evin holünde durduk."

"Hoş geldiniz Kayra Bey, ceketinizi alayım." Kayra ceketini verirken ben açık bir ağız ve şaşkın gözlerle içinde bulunduğum sarayın yapısını inceliyordum.

 Kayra ceketini verirken ben açık bir ağız ve şaşkın gözlerle içinde bulunduğum sarayın yapısını inceliyordum

Aman Allah'ım merdivenler... "Sakın bana odanın en üst katta olduğunu söyleme." Sanki gayet normal bir şey söylüyormuş gibi "Odam üst katta Sahra" dedi. "Girişte yatardım herhalde ya da rapunzel gibi en üst kata kendimi hapseder bir daha aşağıya inmezdim herhalde. Gerçekten bak yeni aklıma geldi bu evde niye asansör yok?"

"Koymayı unutmuşuz."1

"Kayra Bey yemek hazır dilerseniz masaya geçin."

"Sahra ceketini çıkarda ver."

"Ya kaybolursa?"

"Sahra hanımın ceketine özenle bakın, kaybolmasın. Hizmetli kadın gülerek: Emrederseniz efendim, cekete en iyi şekilde bakacağımıza emin olabilirsiniz deyince kadına bakmamaya çalışarak ceketimi verdim. Hayır ne yapsaydım yani? Ev çok büyüktü yani. Beni takip edin diyen başka kadının peşinden salon olarak düşündüğüm bir odaya girdik. Salon salon değil, stadyumdu mübarek. Birazdan bu salon bir çift futbol takımı ve taraftarlarla dolacak olsa hiç şaşırmazdım.1

Salonda dümdüz yürüdükten sonra sola döndük ve tahminen 12 kişilik bir yemek masasının önünde durduk

Salonda dümdüz yürüdükten sonra sola döndük ve tahminen 12 kişilik bir yemek masasının önünde durduk. Yemek masasında oturan kişiyi görür görmez gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. "Sen..."

"Sürpriz." Kayra'ya döndüm:

"Bir katille aynı evde mi yaşıyorsun?"

"Bir katille aynı evde yaşıyorum ve birazdan 2 katille aynı sofrada yemek yiyeceğim. Mağdur rolünü oynama çünkü buradaki asıl mağdur gördüğün üzere benim Sahra." Kayra masanın en başına giderek oturdu. Bende Azat'ın karşısına oturdum. Kayra eline kaşığı alıp çorbayı içmeye başladı. "Aç değilim" deyip yemek yemeyi reddetmek istesem de şuan gerçekten kurt gibi açtım. Bu yüzden onlara ayak uydurarak elime yemek kaşığını alıp sessizce yemeğimi yemeye başladım. Yemek çatal, bıçak, kaşık sesleri dışında sessiz bir şekilde geçmişti neredeyse. Biten yemekleri kaldıran çalışanlara bakarken Kayra oturduğu sandalyeden kalktı. "Ellerinize sağlık Kübra."

"Afiyet olsun Kayra Bey." Çalışanlarıyla arası gayet iyi gibiydi.

"Bu evde toplam kaç çalışan var?"

"63 tane olması lazım?"

"63 mü, siz ikinizden başka yaşayan var mı ki bu evde?"

"Bizle birlikte 63 hizmetli işte."

"Çok şaşırma Kayra değişik bir insan." Eve geldiğimden beri neredeyse ilk defa konuşan katile baktım. Ona cevap vermeden sustum.

"Salonu mu, bahçeyi mi yoksa terası mı tercih edersiniz?" Azat'a baktım. Sonuçta burada yaşayan ben değil oydu. Bana fark etmez diyerek pası bana atınca "salon" deyiverdim.

"İyi peki madem..."

 

Azat düşündüğüm gibi peşimizden gelip bizimle salona gelmemiş aksine kendi odasına çekilmişti. Sanırım bu ikisi aynı evde yaşayan yabancı gibiydiler. "Evet, benimle ne konuşmak istiyorsun?"

"Sana söylediklerimi düşündün mü?"

"Neyi?"

"Asaf ile ilgili olanları." Bana şirkette dedikleri aklıma geldi bir anda "Sadece kötüleri öldürerek kendini bir kahraman olarak ilan ettirdikten sonra neden kötü adamlarla iş birliği yapmaya karar verdin?"

"Kime göre, neye göre kötü adamlardan bahsediyorsun?"

"Asaf Arşın'dan bahsediyorum. O adamın kim olduğunu biliyor musun gerçekten?"

"Tabii ki de. Sence onu tanımadan onunla çalışabilir miyim?"

"Şuan çalışıyorsun işte."

"Ne demeye çalışıyorsun?"

"Bunu benim demem değil senin kendin bulman gerek sevgili kahraman. Onun kim olduğunu çözdüğün zaman tekrar konuşalım."

"Evet bununla ilgili Asaf ile konuştum."

"Ne karara vardın peki?"

"Neyi bilmek istiyorsun?"

"Asaf sandığın gibi bir adam değil Sahra. O sana kendini iyi biri gibi göstermiş ve seni buna inandırmış olabilir ama o gerçekten şeytandan bile daha fazla şeytan olan bir adam."

"Beni neden ona karşı uyarıyorsun? Eninde sonunda beni öldürmeyecek misin zaten? İyiliğimi istiyormuşsun gibi konuşma."

"Asaf'ı bitirmek istiyorum Sahra. O gerçekten tanıyıp tanıyabileceğin en kötü, en acımasız, vahşi bir adam. Onun peşinden giderek onunla işbirliği yapamazsın."

"Kiminle yapmalıyım peki? Ona ihanet ederek seninle ve deniz katiliyle anlaşıp onu devirmeye mi çalışmalıyım?"

"Aynen öyle."1

"Efendim, anlamadım?"

"Biraz önce kendin söyledin. Senden tam olarak istediğim bu Sahra. Bugün seni buraya bunun için getirdim."

"Ovvv, seni beni gerçekten çok yanlış anlamışsın Kayra. Evet, Asaf belki de bu dünyanın en kötüsü olabilir ama onunla anlaşma yaptım bir kere. Ona ihanet ederek, anlaşmayı bozup sizin tarafınızda olamam."

"Sadakatini takdirle karşılıyorum ama yanılıyorsun Sahra."

"Onun hakkında ne kadarını biliyorsun?"

"Azat ile yaşadıklarını mı? Güldü sahte bir gülüşle."

"Tamda tahmin ettiğim gibi onun hakkında gerçekten de hiçbir şey bilmiyorsun."

"Senin bilip de benim bilmediğim şey ne o zaman bana da söyle."

"Madem Asaf'a bu kadar güveniyorsun neden kendin gidip ona sormuyorsun?"

"Bunu senden duymayı bekliyorum. Madem beni kaçırdın cevabını da sen verirsin elbet." Gözlerime baktı beni gerçekten ikna etmek ister gibi. Derin bir nefes aldı.1

"Bundan 5 sene önce hatırlar mısın terk edilmiş bir hurdalık deposunda üst üste yığılmış insan cesetleri bulunmuştu. Sayısını hatırlamıyorum şuanda. Zaten önemli olan da sayısı değildi. O yığında ölen insanların sadece birinin kimliği tespit edilmişti. Diğerlerinin ise kasıtlı olarak vücutları yakılmış ve elleri kesilip, saçları kazınmıştı. Kimliği tespit edilen daha 11 yaşında bir erkek çocuğuydu. Zaten o yığından canlı kurtulan da olmadı. Hepsi çok feci bir şekilde öldürülmüştü. Gariptir ki sadece o erkek çocuğu karnından bıçaklanıp diğerleriyle birlikte o yığına atılmıştı. Yanarak değil, kan kaybından ve aşırı soğuktan dolayı ölmüştü. Sonradan anlaşıldı ki bu öldürülen insanlar ülkelerindeki savaşlardan kaçıp gelen bir grup mülteciymiş. Normalde bu bir savaş sebebidir bilirsin ama öldürülen insanlar zaten düşmüş ülkelerinden kaçtıkları için kimse onlarla ilgilenmedi. Sadece birkaç gün haber kanalları ve çeşitli muhabir ve gazeteciler tarafından konuşuldu. Sonrada unutuldu işte."

"Bunu biliyorum. Zamanında çok yakından olmasa da bende takip etmiştim olayları."

"Peki üstüne gittin mi hiç? Kim yapmış, nasıl yapmış, niçin yapmış diye?"

"O zamanlar sadece akademide okuyan bir üniversite öğrencisiydim. O yüzden dediğim gibi pek yakından takip etme olanağım olmadı maalesef."

"Ben ettim." Kafamı kaldırdım ve ona doğru baktım:

"Öğrenebildin mi peki bir şeyler?"

"Öğrendim."

"Niye kimseye söylemedin?"

"O dönemler başka işlerle meşguldüm, buna zamanım olmadı."

"Ne gibi işler?"

"Son derece önemli işlerim vardı Sahra emin ol. Bu ülkede yaklaşık 1 yıldır tanınıyorum MXS'in Ceo'su olarak ama ondan öncede boş bir adam değildim. Son derece önemli işlerim vardı."

"Kim yapmış, neden yapmış peki?"

"Bir mazoşist tarafından yapılmış o katliam. Öldürülme sebepleri katilin tatmin olması içinmiş. Hepsi canlı canlı kafa derileri kazınarak ve elleri kesilerek, acımasızca yakılmış. Katilde bunu izlemiş."

"Katilin mazoşist olduğunu düşünmek çok zor değil. Peki her şeyi kendi mi yapmış bu katil?"

"Hayır. Sadece öldürme emrini verip kenardan zevkle izlemiş hepsi ölene kadar."

"Peki o çocuk?"

"O mu? O çocuk sanılanın aksine mülteci kafilesinden biri değildi. O çocuk sadece yanlış zamanda yanlış yerde bulunan masum bir çocuktu. Kim olduğunu biliyor musun o çocuğun?"

"Katilin kendi çocuğu."2

"Ne, nasıl yani?"

"Olay o zamanlarda belirtildiği üzere hurdalıkta gerçekleşmemişti. Ölülerin hepsi sonradan hurdalığa getirilmiş ve bir hurda misali atılmıştı. Olay bir depoda gerçekleşmişti. Deponun yerini katil dışında kimse bilmiyordu."

"Çocuk?"

"Sadece orada olmaması gereken bir zamanda oradaydı ve kendi babasını gördü."

"Bir dakika, bir dakika nasıl yani? Hem sen bu kadar çok bilgiyi nasıl bilebiliyorsun bu olaya dair. Madem biliyorsun, niye kendine saklıyorsun?" Durdum ve korkuyla Kayra'ya baktım. "Sakın bana katilin sen olduğunu söyleme." Sinirli gözlerle bana baktı.

"Benim."

"Ne?"

"Kendimi de gelmiş sana burada ihbar ediyorum ben bir mazoşistim gel beni tutukla diye."

"Kızım manyak mıyım ben? Susta dinle işte."

"Kayra bana bunları niye anlatıyorsun? Konu Asaf iken nereden buraya geldik biz?" Bana baktı. O anda anladım demek istediğini. "A- Asaf... Katil o muydu?" Kafa salladı. "İyi ama neden, neden böyle bir şey yapsın ki? Yalan söylüyorsun." "Yalan söylemiyor diyen Azat'ın gelişiyle ona baktım." Sakince koltuğa oturdu. Yorgun görünüyordu. Kafasını koltuğun başlığına yaslayarak iyice rahat bir pozisyon aldı.

"Hepsi buda değil. Erguvan mafyası adını duymuş muydun hiç?"

"Bir zamanları kasıp kavuran mafya. Nasıl duymam, duymayan mı kaldı onu? İsimsiz birinden alınan bir ihbarla mucizevi bir şekilde iş üzerindeyken basılıp tutuklanmıştı bütün üyeleri." Azat yapay bir şekilde güldü.

"Hepsi mi yakalandı, bütün üyeler?"

"Evet. Tabii sen o sırada Alcatraz hapishanesindeydin."

"Ne zaman yakalandılar?"

"Senden yaklaşık 1 yıl sonra."

"Söyle ona Kayra."

"Neyi?"

"Aslında bütün üyeler yakalanmadı Sahra."

"Ne demek bütün üyeler yakalanmadı, hepsini bizzat polisler tutukladı. Şuan ceza evinde bütün üyeler." Tek bir kişi hariç doğru hepsi ceza evinde diye düzeltti Azat. "Kim?"

"Asaf Arşın namı diğer Erguvan mafyasının asıl lideri. Beynimden vurulmuşa döndüm."

"Yalan söylüyorsunuz aklımı çelmek için. Erguvan mafyasının bütün üyeleri 2020 yılında yakalandılar. 4 yıldır da hapisteler." Kayra yanda duran tabletini eline aldı:

"Bak." Tableti elime alıp duraklatılmış videonun üstüne bastım. Görüş açıma direk Asaf ve adamları olduğunu düşündüğüm kişiler girdi. Asaf'ın elinde bir silah vardı. Depo gibi bir yerdi sanırım burası. Öyle tahmin ediyordum. Ayakta dikilen onlarca insan vardı elleri yukarıya zincirlenmişti. Tahmini 4 yaşlarında olan bir kız çocuğunu görünce içim parçalandı. Annesi olduğunu düşündüğüm kadın cansız gözlerle kızından bakışlarını hiç çekmiyordu. Küçük kız ise hareket etmiyordu. Asaf zincirlenmiş insanların yanına gelmek yerine az uzakta bir köşede durdu. Açın. Tavandan siyah bir sıvı fışkırmaya başladı. Gözlerim videoda olacakları izlemekteydim. İnsanların tenlerine tavandaki siyah sıvı gelince herkes acıyla bağırıp, çığlık atmaya başladılar. Kısa süre içinde insanların tenlerindeki deri kızarmaya, yer yer kanamaya başladı. Gördüklerimle gözlerimi kapattım. Tavandan gelen? Aklıma gelenler ile ağzımı ellerim ile kapattım. Damlatılan... Pirana asidi. Yüzümü buruşturdum. Gözlerim köşede dikilen Asaf'a kaydı. Heyecanlı gözlerle insanların bedenlerinin eriyişini incelemekteydi. Daha fazla izlemeye dayanamayarak tableti Kayra'ya geri verdim. "Bu görüntü nasıl elinize ulaştı?"

"Sadece bende değil, çeşitli kişilerde de bu video mevcut. Asaf bu videoyu çeşitli liderlere göndererek üstünlüğünü gösterdi. O videoda gördüklerin yer altı dünyasındaki en seçkin insanlardan bazıları."

"Çocuklar?"

"Aileleri. Kısa süre içinde bu video tüm yer altında yayılınca herkes Asaf'a boyun eğmek durumunda kaldı."

"Neden, neden kimse intikam almadı? Neden bu video sadece sizde? Hepiniz mi bu kadar vicdansızsınız? Birinizde kalkıp neden bu videoyu polise teslim etmedi?"

"O gördüğün insanlar sıradan birileri değildi, en tepedekilerdi. Onlara bu kadar kolay ulaştıysa herkese aynısını yapabilirdi. Sistem bu şekilde işler. Mafyaların hepsi kafasına göre iş yapmaz. İçlerinde kendilerine, dışta ise en tepeye bağlıdırlar. Asaf bu videoyu göndererek en tepede olduğunu herkese gösterdi. Yıllarca en tepedeki yerini korumaya gayret gösterdi. İnan bana kötü günlerdi Sahra. Kimse bundan memnun değildi fakat bizde işleyiş böyledir. Kurallara sadık kalmamız son derece önemlidir."1

"Kuralsızlıktan doğan bir kural sistemini mi savunuyorsun bana? Onun diğerlerini öldürmesi kural dışı değil miydi? Bu kadar mı korktunuz ondan?"

"Demesi kolay. Tabii ki de Asaf öylece başa geçmedi. Yardım aldı. Güçlü bağlantıları vardı hayal edemeyeceğin türden. Konu hiçbir zaman tek Asaf değildi. Onu karşına alırsan tüm dünyayı karşına almış olurdun o zamanlar. Bu dünyanın gerçekten de sadece devlet başkanları, krallar, kraliçeler ile yürütüldüğünü mü düşünüyorsun? Onlar sadece görünen yüzler. İnan bana görünmeyenler ile tanışmak istemezsin." İçten içe titrediğimi hissettim.

"Peki sonra ne oldu?"

"Bir gün bir anda hepimizi şaşırtarak beklenmedik bir şekilde kayıplara karıştı. Öldürüldü diyenler oldu, kaçırıldığını söyleyenler oldu. Garip bir şekilde geri çekildi. Herkes gidişiyle rahat bir nefes aldı. Onun gidişiyle bir boşluk oluştu. Baş kavgaları patlak verdi. Bu ise her şeyi daha kötü bir hale soktu. Ama şimdi burada. Geri döneli çok olmadı. Hatta Azat ile birlikte ortaya çıktı da denebilir. Şuanda sessiz. Buda beni huzursuz ediyor. Asaf gerçekten bu dünya üzerinde görüp görebileceğin en tehlikeli adamlardan biri Sahra. Onun ölmesi gerekiyor. Bizim dünyamızda bile işkencenin, öldürmenin, racon kesmenin belli bir adabı vardır. Ne olursa olsun bunun dışına çıkmayız. Bu bütün dengeleri alt üst eder çünkü."

Benden istediğin ne peki?"

""Bizim yanımızda olman. Onu birlikte alt edelim Sahra. Bu yüzden sana ihtiyacım var. Benimle iş birliği yap. Onu birlikte alt edelim."2

"Sence böyle bir adamı sadece üçümüz alt edebilir miyiz? Burnunun ucuyla güldü:"

"Bizi hafife alıyorsun kahraman. Tek başıma olursam onu alt edemem ama sizde fena değilsiniz. Sizle birlikte çalışırsak bir şansımız olabilir."

"Ama bunu nasıl yapacağız, anlama olasılığı çok yüksek. Ona ihanet etmek..."

"Ondan korkuyor musun?"

"Bu anlattıklarınızdan sonra korkmadığımı söylesem yalan olur."

"Korkma sana bir şey yapamaz."

"Ben sadece sıradan bir polis memuruyum, senin gibi psikopat bir katil değilim."

"Katil olmadığını söyleyemezsin." Azat'ın konuşmasıyla ona baktım. "Sadece lakaplarımız ve öldürme anlayışlarımız biraz farklı. Bu ikimizi de katil yapar. Şu anki durumda seni ifşa etmek gibi bir şey yapamaz. Çünkü senin de elinde ona karşılık bilgiler olduğunu biliyor. Ona açık açık saldıracağız."

"Nasıl yani?"

"Elinden ona yardım eden bütün ortaklarını alırsak geriye hiçbir şey kalmaz."

"Bunu nasıl yapacağız peki?"

"Yakın zamanda düzenlenecek olan bir açık artırma var. Bu organizasyon sıradan bir açık artırma değil. Çeşitli maddelerin, ünlü kiralık katillerin, organların, mafyalar için çalışan doktorların hatta biraz iğrenç gelecek ama kadınların bile açık artırmaya çıktığı bir sistem."

"Nasıl yani, biraz daha açabilir misin?"

"Hepsi belirli eşyalara bağlı şekilde açık artırmaya çıkıyorlar. Örneğin organ açık artırması tablolardan, kiralık katiller vazolardan, uyuşturucu maddeler halılar aracılığıyla, doktorlar antika saatler ile ve kadınlar mücevherler ile açık artırmaya çıkıyor. Her zaman aynı şekilde mi oluyor? Aslında her açık artırmada bu temsili eşyalar değişir. Bu seferki eşyalar bunlar."

"Ne sıklıkla yapılıyor?"

"Her yılda bir."

"Peki Asaf'ı alt etmemizle bunun ilgisi ne ve sen bu kadar çok şeyi nereden biliyorsun?"

"Açık artırmaya satıcı ya da alıcı olarak katılırsın. Asaf önceden hep satıcı olarak katılırken ilk defa alıcı olarak katılacağını bildirdi. Nereden bildiğimi sorma oralar çok karışık. Hepsini anlatacak kadar vaktim yok maalesef. Yine de şu kadarını söyleyebilirim ki bu açık artırma yapılmadan 2 hafta önce üyelere özel davetler gelir. Bizde 2 gün içinde net bir şekilde katılıp, katılmayacağımız; eğer katılacaksan hangi pozisyon için katılacağımız kararını verip göndeririz. Açık artırmayı düzenleyenler hepsini tek tek kontrol eder ve ürünler ve katılımcı listesini bize açık artırmadan 1 gün önce tekrar gönderir. Bende üyelerden biriyim açık artırmada. Sen sormadan söyleyeyim alıcı ya da satıcı olarak değil bizzat kontrolcü olan bir üyeydim. Benim gibi olan üye olmak isteyen sayısı oldukça az. Bizler açık artırmaya çıkacak ürünleri kontrol ederiz sadece." Anlamamış gibi Kayra'ya baktım.

"Kadınları nasıl kontrol ediyorsunuz peki?" Ne düşündüğümü anlamış gibi güldü.

"Ben o kısımda değilim benim görevim madde kontrolü sadece. İnan bana onu nasıl yaptıklarını bende bilmiyorum. Uzun süredir konuşmayan Azat'ın sorusuyla ona döndük."

"Katılımcı listesi ile artırmaya sunulacak ürünlerin listesinin bir gün önce üyelere ulaştığını söyledin yani bu yarın olacağı anlamına mı geliyor?"

"Aynen öyle. Yarın düzenlenecek."

"Kaç gün sürüyor peki?"

"2 gün. İlk gün organlar, doktorlar ve kiralık katiller açık artırmaya sunulurken ikinci gün kadınlar, maddeler açık artırmaya sunuluyor. Üyelerin 2 gün kalması zorunlu. Onlara özel bir otelde kalıyorlar iki gün boyunca. Açık artırmalar akşam düzenleniyor. Sonrasında da çeşitli partilerle kutlamalar yapılıyor. Yalnız küçük bir sorun var."

"Nedir?"

"Bu açık artırmaya çift olarak katılmak zorunlu."1

"Peki sen nasıl katılıyordun?"

"Eşimle."

"Ne?" Azat ile ikimizde aynı anda şaşırdık.

Azat şaşkın bir sesle sordu. "Sen evli misin?"

"Aşk evliliği değil. Kağıt üzerinde evliyim gerekli olduğu için."2

"Hiç görüşmüyor musunuz, evinde kaldığım süre boyunca eşini hiç görmedim."

"Görüşüyoruz ama evimde değil. Gerekli olduğu zamanlarda dışarıda görüşüyoruz. Sadece bu gibi anlarda birlikte oluyoruz."

"Eee bizden ne yapmamızı istiyorsun peki?"

"Açık artırmaya katılan kişilerin yüzleri maskelerle, sesleri ise ses değiştiriciler ile gizlenir."

"Neden, oradaki herkes birbirini tanımıyor mu zaten?"

"Tanıyor ama açık artırmaya sunulan ürünler kimin kim olduğunu bilmemeli ondan böyle bir uygulama yapılıyor."

"Çok karışık, ürünlerin bununla ne alakası var ki?"

"Ürünler sadece kendisini alanları tanımalı. Bu açık artırmanın en önemli kuralıdır. Katılımcılar ise birbirini kendileriyle özdeşleşmiş maskelerinden tanır." "Bizden ikimizin de senin yerine katılmamızı mı istiyorsun yoksa" diyen Azat ile Kayra'ya döndüm. "Evet, sizden benim ve eşim yerine açık artırmaya katılmanızı istiyorum."1

"İyi de senin eşinle birlikte katılman daha iyi olmaz mıydı? Sonuçta her şeye daha fazla hakimsin."

"Çok isterdim ama daha önemli işlerim var. Bu sene alıcı olarak katılıyorum açık artırmaya. Sizden isteğim Asaf ile aynı ürünü almanız."

"Asaf'ın kim olduğunu nereden bileceğiz?"

"Orasını ikiniz halledeceksiniz artık." Sessizlik oluştu. Kayra bana bakarak cevap bekliyordu. Nefesimi bırakarak cevap verdim:

"Tamam, kabul ediyorum. Sizinle birlikte çalışacağım." Kayra gülümsedi.1

"Güzel, bunu duyduğuma sevindim. Yarın sizi bir arabayla buradan alacaklar."

"Benim eve gitmem lazım o zaman, yanımda hiç kıyafetim yok."

"Gerek yok, burada kalman daha iyi olur. Bavulun hazır zaten."

"Bavulum hazır mı?"

"Bu gece burada kal. Gördüğün gibi evim senin de bizimle kalman için yeterince büyük. Hem zaten istesen de gidemezsin çünkü arabanın gelmesine yetişemezsin. Evinle evim arası 4 saat uzaklıkta."

"Ne, o kadar uzakta mıyız?"

"Şehir pek sevmiyorum diyelim. Kafamı salladım."

"Tamam, öyle olsun."

"Peki o zaman." Azat oturduğu koltuktan kalktı.

"Gidiyor musun?"

"Odama gideceğim."

"İyi o zaman Sahra'yı da al yanına da odasını göster, zaten seninkinin yanında direk." Azat birkaç saniye boş gözlerle Kayra'ya baktı.

"Beni takip et." Koltuktan kalkarak Azat'ın peşinden gittim. Birlikte merdivenleri çıkıp 2. kata geldik. 2. kata çıkmak bile nefes nefese kalmamı sağlamıştı.

"Gerçekten koskoca evde niye bir asansör olmaz ki?" Azat omuz silkti bilmem dercesine. Birlikte koridor boyunca yürüdük ve bir odanın önünde durduk. Azat kapıyı açarak beni beklemeden içeri girdi. Peşinden girerek kapıyı kapattım.

"Odan burası. Bir şey olursa hizmetlilerden birini bulursun zaten evde oldukça fazla sayıda hizmetli var gördüğün üzere." Tam çıkacakken kolundan tuttum.

"Bekle." Bana döndü.

"Ne var?"

"O evde benimle ilgilendiğin için teşekkür ederim."

Yanıma geldi. Bakışlarını bana kilitledi. "Teşekkür edilecek herhangi bir şey yok. Yardımına karşılık yardımım hepsi bu."

"Olsun, bu yine de bütün gece benimle ilgilendiğin gerçeğini değiştirmiyor, sana karşı borçlandım."

"Borçlu olduğun bir durum yok. Dediğim gibi yardımına karşılık yardımım hepsi bu. Şimdi kolumu bırak da odama gideyim." Tuttuğum koluna baktım. "Pardon" diyerek elimi çektim. Tek kelime etmeden odamdan çıkınca yalnız kaldım.

 Geniş odayı inceleyerek yatağa çöktüm ayakkabılarımı çıkartarak

Geniş odayı inceleyerek yatağa çöktüm ayakkabılarımı çıkartarak. Yatak o kadar yumuşaktı ki sanki uykuyla iş birliği yapıp beni içine çekiyordu. Bunu geri çevirmedim ve yatağa yatarak gözlerimi kapattım. Rahat bir yatakta güzel bir uyku çekmek şuan bana iyi gelebilecek en iyi şeydi...

 

Kapımın tıklatılmasıyla gözümü açtım. Yataktan kalarak kapıya doğru gittim ve kapıyı açtım.

"Günaydın, kahvaltı hazır. Kayra Bey sizi uyandırmamı istedi." Kapıdaki kadına gülümsedim.

"Hemen geliyorum." Kadın anlayışla başını sallayarak gitti. Tekrar odanın içine girdim ve odadaki banyoya olduğunu düşündüğüm kapıya doğru ilerledim. Banyoya girerek hızlıca yüzümü yıkadım ve dağılan saçlarımı düzelttim. Banyodan çıkıp odaya girdiğimde köşede duran siyah valiz dikkatimi çekince ona doğru yöneldim. Sanırım Kayra'nın bahsettiği valiz buydu. Valizi açarak içine baktım. Siyah elbiseler, siyah pantolonlar, gömlekler hatta siyah iç çamaşırları. Cenazeye gidiyorduk sanki. Hayır hadi kıyafetleri anladım da iç çamaşırları niye siyahtı yahu? Elime gelen ilk siyah pantolon ve gömleği giydim. Valizi kapatacakken gözüme pırlanta takılar çarptı. Şükür ki siyahtan başka bir renk vardı valizde. Takıları inceledim. Siyah birkaç gözlük, inci ve pırlanta çeşit çeşit kolye, pırlanta saat, yüzükler ve küpeler vardı. Kenarda duran siyah maskeye çarptı gözüm. Sanırım buda kullanacağım maskeydi anlaşılan. Valizi incelemeyi bitirerek kapattım ve telefonumu da alarak odadan çıktım. Merdivenlerden aşağıya inerek merdiven bitiminde durdum. Nereye gideceğimi kestiremeyince dikkatimi çeken kapısı hafif aralıklı duran odaya doğru ilerledim ve etrafımı kontrol ederek içeriye girdim. Burası bir çalışma odasıydı. Masaya doğru ilerledim. Bana dönük olan çerçeveyi elime aldım. Sanırım Kayra'nın ailesiyle olan küçüklük fotoğrafıydı şuanda elimde tuttuğum. Gülümseyerek fotoğrafa baktım. Fotoğrafta bir kadın, adam ve 3 çocuk duruyordu. Kayra'nın annesi ve babası olduğunu düşündüğüm adam ve kadın arkada, çocuklar ise boy sırasıyla önde durup gülümsüyorlardı. Davette öğrendiğim kadarıyla bir abisi vardı zaten. Uzun boylu olan o olmalıydı. Acaba ortada duran mı yoksa en sonda duran mı Kayra'ydı? Fotoğrafı biraz kendime yaklaştırdım. Sanırım ortadaki oydu. Küçük çocuğa baktım. Buda en küçük kardeşleri olmalıydı. Çocuk sanki birine benziyordu ama... Çıkaramadım. Ne mutlu bir aile. "Görünürde mutlu bir aile fotoğrafı" diyen Kayra'nın sesini duyunca fotoğrafı bırakarak hızlıca arkamı döndüm. "Ben..."

"Odaları karıştırdın diye düşünüyorum. Gördüğün gibi burası bir çalışma odası, yemek odası değil." Yemeklerimizi burada yemeyiz Sahra. Kayra beni inceledi. "Çoktan giyinmişsin bile. Sanırım üzerine olmuş görünüyor kıyafetler."

"Oldu, kıyafetler tam benim bedenimde ama valizdeki her şey niye siyah bu o kadar gerekli mi?"

"Bütün üyelerin bir rengi var. Sizinki siyah. Ondan dolayı kıyafetlerin siyah olarak hazırlandı."

"Kıyafetleri anladım da iç çamaşırları niye siyah peki? Bizi soyup onları kontrol edeceklerini söyleme bana lütfen."

"O kadar da değil, korkma. Valizleri kontrol edecekler. Bütün kıyafetlerin aynı olması önemli iç çamaşırların da buna dahil."

"Saçma."

"Belki de, soracak sorun yoksa kahvaltıya geçelim mi? Araba sizi 1 saat içinde almaya gelir." "Olur" diyerek onun peşinden odadan çıktım...

 

"Sahra, hazır mısın?"

"Bir dakika çıkıyorum hemen!" Hızlıca kahvaltımızı edip odalara geçtik Azat'la ve hazırlanmaya başladık. Sabahtan giydiğim gömlek ve pantolon oldukça şık parçalar olduğu için üzerine sadece uzun bir ceket çektim. Kıyafetler böyle çok sönük durduğu için gözlük ve pırlanta saati de koluma taktım ve valize de alarak odadan çıktım. Kapıda Kayra beni bekliyordu.

"Azat nerede?"

"Odasında."

Azat, hadi artık!" Açılan kapıyla odadan çıkan Azat'ı gördük. Siyah takımıyla göz kamaştırıcı görünen adama baktım. Saçları her zamanki gibi değil ilk defa derli topluydu. Davette bile bu şekilde özenli değildi. İlk defa gördüğüm saç modeli onda güzel durmuştu. Onu özenli ve son derece klas gösteriyordu. Onunda gözleri aynı şekilde bendeydi ve beni inceliyordu. Yanımıza gelince bana bakmayı bırakarak Kayra'ya döndü.

"Bir bahane bulursan seni burada parçalarım."1

"Bir şey diyeyim mi? İkiniz de kusursuz görünüyorsunuz. Hatta ne yalan söyleyeyim Ebru ile benden bile daha güzel olmuşsunuz. Ne yapsam, her sene sizi mi göndersem açık artırmaya?"

"Saçmalamaya başladın yine."

"Ha bu arada unutmadan vereyim." Kayra cebinden iki tane yüzük çıkardı. Birini bana, birini de Azat'a verdi. İlk soru Azat'dan geldi.

"Bu ne?"

"Yüzük."

"Yüzük olduğunu görüyorum Kayra, niye?"

"Dün akşam dedim ya bu açık artırmaya çiftler halinde katılınıyor diye, duymadın mı beni? Bunlar da sizin yüzükleriniz. Sakın takmayı unutmayın. Hatta yapabiliyorsanız hiç çıkarmamanızı öneririm." Kayra'nın elinden tek taş yüzüğü aldım.

"Kaderimde evlenmeden tek taş da takmak varmış." "Bir prova olarak düşün" diyen Kayra bana göz kırptı. Ben yüzüğü alınca Azat da homurdanarak düz gümüş yüzüğü aldı ve rastgele sağ elinin işaret parmağına geçirdi. Kayra, Azat'ın elini tuttu.

"Ulan bilgisiz yüzük hiç işaret parmağına mı takılır?" Yüzük parmağını Azat'a doğru gösterdi. "Bak tanıştırayım yüzük parmağı, yüzük parmağı, Azat. Hadi onu da geçtim bide sağ eline takmış. Evlisiniz siz evli. Nişan yüzüğü sağ yüzük parmağına; evlilik yüzüğü sol yüzük parmağına takılır. Te Allah'ım ya." Kayra Azat'ın parmağındaki yüzüğü çıkarıp sol elini tuttu.1

"Tamam, bırak ben takarım." Hallerine kıkırdamadan edemedim.

"Komik mi?"

"Komik." Azat hızlıca sol elinin yüzük parmağına gümüş yüzüğü geçirdi.

"Oldu mu?"

"Sahra seninkine bakayım?" Elimi tutup Kayra'ya doğru kaldırdım. "Güzel. Sahra aman dikkat buna yanlı el ve parmağına takmasın yüzüğü." Kafa salladım.

"Kayra Bey, araba geldi. Tamam geliyoruz hemen, valizleri al sen. Ben dışarı çıkmayayım. Siz Kadir'i takip edin ve arabaya binin. Sahra unutma sen Ebru Karaman'sın, Azat sende Kayra Karaman. Birbirinize kendi isimlerinizle seslenmek yasak duydunuz mu?

"Tamam."

"Azat sen?"

"Çocuk muyum ben sürekli seni onaylıyorum? Duydum işte, sağır değilim herhalde."

"İyi o halde. Gidin şimdi. Araba aşağıda sizi bekliyor zaten. Kayra siyah maskeleri uzattı. Şunları da takın. Verdiği maskeleri yüzümüze geçirdik. Hadi bekletmeyin arabayı da inin aşağıya." Kayra'nın dediği adamı takip ettik ve aşağıya indik. Dışarıda siyah bir araba bizi bekliyordu. Dışarıdaki adam bizi görünce gülümseyerek yanımıza geldi.

"Hoş geldiniz Kayra Bey." Azat ona doğru uzatılan eli sıktı. "Hoş bulduk." Adam bana döndü: "Sizde hoş geldiniz Ebru hanım diyerek elini uzattı tekrardan." Gülümseyerek uzattığı elini sıktım adamın.

"Hoş bulduk."

"Arabaya binin lütfen" diyen adam uyarak ikimizde arabaya bindik. Biz binince kapı kapatıldı ve araba hareket etmeye başladı. Bakalım bu 2 günün üstesinden gelebilecek miydik?

 

Evett, hepinize selam çok bekletmeden hemen yazıp bu bölümü de atayım dedim. Bu arada bir önceki bölümdeki Kaya ve Kayra'nın yemek sahnesini bu bölüme eklemedim. Oradaki olayları bir sonraki bölümde Kayra'nın düşünceleri ile öğreneceksiniz. Bu şekilde Kayra'nın neden Sahra'yla iş birliği yaptığı kafanızda soru işareti olarak kalmayacak bunu da söylemiş olayım. O zaman şimdiden iyi okumalar bir dahaki bölüme dek hoşça kalın...

 

Bölüm : 22.12.2024 22:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...