27. Bölüm
Hande Simay / KANDELEN / ESARET ALTINDAKİ KUKLA

ESARET ALTINDAKİ KUKLA

Hande Simay
handsimy

Kayra Karaman'ın anlatımıyla:

"Kayra Bey! Kayra Bey!"

"Efendim Selma?"

"Efendim bu akşam Oğuz Bey ile bir yemeğiniz var, geleceksiniz değil mi?"

"Yemeği iptal et Selma bu akşam önemli işlerim var."

"Ama Kayra Bey-"

"Selma yemeği iptal et şuan yemek yemekten daha önemli işlerim var."

"Peki efendim o zaman ne zamana erteleyeyim Oğuz Bey ile yiyeceğiniz yemeği?"

"Bu hafta olmaz hele şu 3 gün çok doluyum sen onu haftaya pazartesiye al."

"Tamamdır, ben bu akşam gelemeyeceğinizi Oğuz Bey'e iletiyorum efendim." Hızlı hızlı yürüyerek sonunda odama geldim ve kendimi koltuğuma bıraktım. Her şey niye bu kadar üst üste gelmek zorundaydı ki? Boğazımı sıkan kravatımı gevşettim. Bazen hiç kimseye haber vermeden buralardan kaçıp gitmek ve bir daha geri dönmeden sakin, huzurlu bir hayata başlamamak için kendimi zor tutuyordum. 3 gün sonra düzenlediğim lansman partisi vardı ve ben doğru düzgün hazırlıklarıyla ilgilenememiştim bile. Bu davet çok önemliydi. Çıkacak en ufak bir pürüz her şeyi mahvederdi. Parmaklarımla zonklayan şakaklarıma masaj yaptım. Günlerdir gözümü bile kırpmıyordum neredeyse. Şirketin işleri, üstlendiğim birtakım görevler, Azat Deniz Erdemir, Kardelen Sahra Aktaş, lansman derken birde polisle uğraşmam gerekecekti galiba. Gittiğinden beri kafam altüst olmuştu. Basına sızacak en ufak bir tutuklanma haberim her şeyi berbat ederdi ve şuanda bunu göze alamazdım. Derin bir nefes alıp dışarıya verdim. Çalan telefonumla göz ucuyla masadaki telefonuma baktım. Kendime çeki düzen vererek boğazımı temizledim ve telefonu açtım.

"Efendim abi, beni aramışsın, bir sorun yoktur umarım?"1

"Bu akşam bana gel, seni yemeğe bekliyor olacağım sakın geç kalma."

"Tamamdır abi gelirim bu akş-" Yüzüme kapanan telefon ile telefonu sertçe masaya bıraktım. Zaten bir bu eksikti. Yaklaşık 1 aydır abimle yüz yüze görüşmüyordum. Kahramanın kim olduğunu bile söylemeye fırsatım olmamıştı henüz. Hala kahramanın peşinde olduğumu sanıyordu. Açıkçası ilk defa ona anlatıp anlatmamakta kararsızdım olanları. Onun gibi bende abimin intikamını almak istiyordum elbette. O kadının kurtuluşu yoktu. Gerekirse daha önce kimseyi öldürmemiş olduğum ellerimle onu ben öldürecektim Azat'a bırakmadan. O kadının bize bir can borcu vardı ve bunu da kendi canıyla ödeyecekti ama henüz değil. Daha zamanı vardı. Mesele artık sadece kahramanı öldürmek değildi. Arkasındaki şerefsiz daha büyük tehlike teşkil ediyordu. Kahramandan önce onu öldürmeliydim asıl.

Hatırladıklarımla yüzümü buruşturdum. İlk defa bir tuzağa bile bile çekilmiştim ve yakalanmamak için hiçbir şey yapmamıştım. O gün o depoda ilk defa bir yenilgi içinde bırakılmıştım. Asaf Arşın bana o depoda çok büyük bir ders vermişti kendince. Dikkat edilmesi gereken bir adamdı. Eskilerin kök söktüren mafya babası Asaf Arşın kesinlikle hafife alınacak kolay bir lokma değildi. Bunu bildiğimden ötürü Azat'ı karşıma çekip konuşmuştum. Şimdilik güvenli bir şekilde ağırdan almak en iyisiydi. Gözlemleyecektik bir süre. Sonra da yakaladığımız en ufak açıklıktan içeri sızıp hem Asaf'ı hem de kahramanı bitirecektik. Kapımın çalmasıyla gel diye seslendim.

"Kayra Bey-" Asistanımın arkasındaki polisler odaya girince ayağa kalktım aceleyle.

"Kayra Karaman?"

"Buyurun benim."

"Hakkınızda ihbar var bizimle karakola kadar gelip ifade vermeniz gerekiyor." Asistanım Selma mahcup bir tavırda konuştu.1

"Kayra Bey, özür dilerim efendim, onları durduramadım."

"Tamam Selma sorun değil. Avukatım Levent Bey'e haber ver lütfen."

"Tabii efendim, siz nasıl isterseniz."

"Çıkabilirsin." Selma kapıyı kapatıp çıktı. Anlaşılan polisin beni almaya geleceği ile ilgili savurduğu tehditler boş değildi. Lanet olsun! Panik olduğumu belli etmeden soğukkanlılıkla gülümseyerek konuştum. "Tam olarak sizinle ne için gelmem gerekiyor memur bey?"

"Şuanda bunu söyleyemeyiz. Dediğim gibi hakkınızda şikayet var. Bizimle karakola kadar gelmeniz gerekiyor daha fazlasını karakolda öğrenirsiniz."

"Beni tutukluyor musunuz?"

"Hayır, sadece ifade vermeniz için bizimle karakola kadar gelmeniz gerekiyor."

"Hemen mi?"

"Evet." Sakin adımlarla yürüyerek polislerin yanına ilerledim. "Peki, gidelim o halde, önden buyurun lütfen." Odadan çıkıp asansöre bindim polislerle. Beni gören çalışanlarım şakın gözlerle bir bana bir polislere bakıyordu. Ben ise sorun olmadığını söyleyip gülümseyerek onları geçiştiriyordum. Eminim hepsi ben daha şirketimden çıkmadan önce hakkımda ileri geri dedikodular üretmeye başlayacaklardı. Şirketten çıkarak ekip otosuna bindim zorluk çıkarmadan. Yol boyu ne polisler benimle konuşmuş ne de ben onlara bir soru sormuştum. Cevap vermeyip beni yine geçiştireceklerini biliyordum çünkü. Muhtemelen sadece ifade verip çıkacaktım karakoldan. Çünkü ellerinde beni tutuklayabilecekleri bir kanıtları yoktu. O gün kahramanın gözündeki lensleri ve kulağındaki dinleme cihazlı olan küpeleri kırmıştım. Hoş zaten onları polise kanıt olarak sunamazlardı çünkü öyle bir durumda Sahra Aktaş'ın da gizli kimliği açığa çıkardı. Şuan bunu göze alamazdı. O da biliyordu açığa çıktığı an saniyesinde onu tutuklarlardı. Karakola varınca polisler eşliğinde aradan inip binaya doğru ilerlerken etraf çoktan gözaltına alındığımı öğrenen muhabirlerle doluydu.

- "Kayra Bey! Kayra Bey! Sizi apar topar niye gözaltına aldılar? Şirketinizde ürettiğiniz ilaçlarda uyuşturucu çıktığı iddialarına bir cevap verebilir misiniz?"

"Öyle bir şey yok. Bunlar hakkımda atılan yalan iftaralar."

- "Peki piyasaya sürdüğünüz ilaçlar dışında gizlice şirketinizde doping ürettiğiniz doğru mudur?"

"Arkadaşlar bunları nereden uyduruyorsunuz? Bunların hepsi beni ve şirketimi karalamak için ortaya atılan saçma sapan iddialar." Polisin birinin koluma dokunmasıyla sustum. Sorulara sonra cevap verirsiniz. "Şuan gitmemiz gerekiyor." Yüzümdeki gülümsememi silmeden bozuntuya vermedim.

"Tabii, sizde haklısınız kusuruma bakmayın lütfen. Arkadaşlar sorduğunuz sorular emin olun cevapsız kalmayacaktır. Buradan çıkar çıkmaz en kısa sürede şirketimde isteyen muhabirle basın toplantısı düzenleyeceğiz. Şimdilik izninizle gitmem gerekiyor." Arkamda hala bana seslenen ve sorular soran muhabir ordusunu bırakıp karakoldan içeri girdim. Beni bir sorgu odasına götürdüler. İçeride beni sorgulayacak olan polis benim gelmemle gözlerini bana dikti. Şuradaki boş sandalyeye oturun diyen polise uyarak benim için ayrılan boş sandalyeye oturdum. Karşımdaki beni sorgulayacak polis memuru odadaki diğer polislere çıkabilirsiniz diye komut verince odada sadece ikimiz kaldık. Karşımdaki polis memuru odaya bıkkın nefesini bırakıp üzerime diktiği gözlerle konuşmaya başladı.

- "Kayra Karaman. Ben polis memuru Nihat Toprak. Şuanda seni sorgulamak için burada bulunuyorum. Verdiğim soruları yanıtlarsan sevinirim. Başlayalım mı?"

- "Tabi lütfen Nihat Bey."

- "Güzel, dediğim gibi zorluk çıkarmadan sadece sorduğum sorulara cevap verecek şekilde bana soru sormadan cevaplamanız gerekecek."

- "Size neden soru soramıyorum Nihat Bey?"

- "Gülümseyerek: Bilmem farkında mısın Kayra Karaman ama şuanda bir sorgu odasında bulunuyorsun. Burada soruları sadece polis sorar ve sende cevap verirsin."

- "Anlıyorum, ama en azından sadece buraya neden geldiğimi bana söyleyin. Şirketimde iş başındayken bir anda polisler tarafından apar topar karakola getirildim. Bunu merak etmek benim en büyük hakkım." Karşımdaki adama masumu oynamak zorundaydım.

- "Eminim ki seni sorguladıkça neden buraya geldiğini hatırlayacaksındır Kayra Karaman."

- "Pardon, neyi hatırlayacağım acaba?"

- "Kaçırdığın ve darp ettiğin kişiyi ve iş birliği yaptığın ünlü deniz katili Azat Deniz Erdemir'i elbette. Tabii eğer başka sakladığın bir şey yoksa. Varsa seve seve onu da dinlerim elbette."

- "Kaçırdığım kişi mi? İş birliği yaptığım katil Azat Deniz Erdemir mi? Bunlar hakkımda ortaya atılan asılsız büyük suçlamalar Nihat Bey."

- "Hakkında suç duyurusu var buna ne diyeceksiniz o zaman?"

- "Bakın beni kim ihbar etti bilmiyorum ama anlaşılan büyük bir yalan söylemiş size. Farkındaysanız ben MXS şirketinin sahibi Kayra Karaman'ım. Dostum, sevenlerimin çok olduğu gibi aynı zamanda düşmanlarım da mevcut. Bunu hiç düşünmediniz mi gerçekten?"

- "Bize ihbar geldiği an senin konumunu pek göze almıyoruz Kayra Karaman. Evet ünlü bir şirketin Ceosu olabilirsin ama biz şuan burada bununla ilgilenmiyoruz gördüğünüz üzere."

- "O zaman hakkımda ihbar edilen suçlara itiraz etmek durumundayım Nihat Bey. Ben ne bir kişiyi kaçırdım ne de deniz katili olarak bilinen Azat Deniz Erdemir adlı şahısla iş birliği yaptım. Bir katille iş birliği yapmak için herhangi bir nedenim yok. Hele de Türkiye'nin en azılı katillerinden biri olan deniz katiliyle asla işim olmaz."

- "Yani hakkınızdaki suçlamaları kabul etmeyip itiraz mı ediyorsun?"

- "Tabii ki de itiraz ediyorum. Hem elinizde bir kanıt var mı ki beni burada sorgulayabiliyorsunuz siz?"

- "Şuan tarafıma bir soru yöneltmiş bulunuyorsun. Bana soru soramayacağınızı seni sorgulamadan önce belirtmiştim Kayra Karaman."

- "İyi ama bunu bilmem gerekiyor. Hakkımda yaptığınız suç bildirisi öyle ufak bir suç değil gördüğünüz üzere."

- "O yüzden şuan buradasın ya Kayra Karaman."

Şuan masum bir insanı canlandırdığım için duygularımı iyi yansıtmalıydım. Soğukkanlı, cesur bir tepki verirsem bu oldukça göze batabilirdi. O yüzden sinirimi yansıtmaktan geri durmadım.

- "Beni üzerime atılan iftiralardan dolayı tutuklayacağınızı mı söylüyorsunuz yani?"

- "Sesini yükseltme Kayra Karaman. Karşında bir polis memuru var. Üslubuna dikkat edin."

- "Bakın her ne kadar sizin için konumum önemli olmasa da benim için büyük önem teşkil ediyor. Şuanda bir muhabir ordusu beni karakolun bahçesinde beklerken sakin olmamı beklemeyin benden. Bu basına duyulduğu anda imajıma büyük bir darbe indirilecektir muhtemelen. Şirketim öyle küçük bir şirket değil. Dünya çapında tanınan ve iş yapan bir şirkete sahibim ben. Beni bu şekilde elinizde delil olmadan karakola getirmeniz işlerimi sekteye uğratacaktır ve bunu kesinlikle isteyen biri değilim."

- "Elimizde delil olmadığını nereden biliyorsun?"

- "Elinizde bir delil olsa beni gözaltına almak yerine anında tutuklardınız yanlış mıyım?"

- "Bulduğumuz delilin seni tutuklatacak kadar önem teşkil ettiğini mi ima ediyorsun?"

- "Hakkımda bulunan bir delil olmadığını söylüyorum çünkü benim bu suçlamalardaki hiçbir olayla işim yok."

- "Seninle açık konuşayım o zaman Kayra Karaman. İhbarı eden kişi bizzat bir polis memuru. Bizzat ben ve ekibim bulduk seni ihbar eden kişiyi. Onu bulduğumuzda durumu pek de iç açıcı değildi. Onu da bizzat ben sorguladım. Ona kendisini kimin bu hale getirdiğimi sorduğumda bana senin ve deniz katili olarak bilinen Azat Deniz Erdemir'in adını verdi. Elbette direk ona inanmayıp bu olayı derinlemesine araştırdık. Belki biliyorsundur. Deniz katili cinayetlerine kaldığı yerden tekrar devam etmeye başladı. Artık eskisi gibi bir kişi öldürmek gibi bir kuralı da yok maalesef. Maalesef diyorum çünkü geçtiğimiz günde tam 32 gencin katliamını gerçekleştirdi. Şuanda ise her gün çeşit çeşit kurbanlar sunmaya devam ediyor denize. Öldürdüğü kurbanları üzerinde mide bulandırılacak bir şifre bırakmaya başladı artık. Üstüne üstlük deniz katili artık kesinlikle tek de çalışmıyor ve bunu açık açık bildiriyor bize. Ama ben arkasında tek bir kişinin olduğunu düşünmüyorum. Hapishaneden kaçması da bu teorimi doğruluyor zaten. Bu kadar büyük bir soruşturmayı incelerken bir kişi buluyoruz ve o kişi bize senin ve deniz katilinin birlikte çalıştığını ve kendisine işkence ettiğini söylüyor. Sense karşıma geçmiş hakkındaki suç iddialarını yalanlıyorsun. Sence de garip değil mi?"

- "Bakın, sizi anlıyorum. Bu soruşturmayı elbette herkes gibi bende yakından takip ediyorum. Deniz katilinin kesinlikle kolay lokma ya da zararsız biri olduğunu ima etmiyorum. O bugüne kadar Türkiye'de görülen en tehlikeli katil. 1 yıl boyunca düzenli bir şekilde insanları öldürüp siz onu yakalamadan kendisinin teslim olması ve hapishaneden kaçıp cinayetlerine daha da acımasızca devam etmesi de bunu kanıtlıyor zaten. İşte bu yüzden suçlamalara şiddetle karşı çıkmak durumundayım. Bu şekilde tehlikeli bir katille asla işim olmaz benim." Seslice nefes alıp verdi karşımdaki polis.

"Peki, anlaşılan seninle konuşarak bir yere varamayacağız. Sessiz kalma ya da avukat tutma hakkına sahipsin Kayra Karaman. Bize yeterli bir kanıt sunmadığın sürece seni öylece salamayız buradan."

- "Beni tutukluyor musunuz?"

- Henüz değil. Avukatını da dinledikten sonra buna karar vereceğiz.

Bunları dedikten sonra çıktı ve beni odada yalnız bıraktı. Anladığım kadarıyla ellerinde benim suçlu olduğumu bildirecek kanıtları yoktu. Yine de şuanda bulunduğum yerin ağırlığını hafife almamalıydım. Buradan çıkardım elbet. Sadece şimdilik avukatımı bekleyen masum Kayra Karaman' oynamalıydım...

Kayra Bey! Kayra Bey! Kayra Bey gördüğümüz üzere karakoldan çıkmış bulunuyorsunuz efendim geçmiş olsun

- "Kayra Bey! Kayra Bey! Kayra Bey gördüğümüz üzere karakoldan çıkmış bulunuyorsunuz efendim geçmiş olsun. Efendim sözünü ettiğiniz basın toplantısını ne zaman gerçekleştireceksiniz? Neden tutuklandığınız hakkında detaylı bir açıklamayı siz mi yapacaksınız? Hakkınızdaki söylemleri biliyor musunuz? Bunların hepsine cevap verecek misiniz acaba?" Durdum ve muhabirlere döndüm.

"Hepinize teşekkür ederim. Korkulacak, önemli bir şey yok. Gerekli açıklamaları bizzat yarın sabah ben yapacağım tekrardan teşekkürler."

- "Kayra Bey! Kayra Bey!" Arkamdan seslenen muhabir ordusunu tekrardan arkamda bırakarak avukatımla arabaya bindim.

"Hoş geldiniz efendim geçmiş olsun" diyen şoföre nezaketen gülümsedim.

"Sağ ol Kudret. Önce avukatımı gideceğe yere bırakıp sonra da abime geçiyoruz."

"Tabii efendim."

"Kayra Bey, ben kendim giderdim gerek yoktu, zahmet olmasın size."

"Bugün iyi iş çıkardın Umut. Bırak da gideceğin yere bırakalım seni."

"Peki efendim."

"Nereye gideceğiz Umut Bey?"

"Evime bırakırsanız çok memnun kalırım. Araba harekete geçince ağrıyan kafama rağmen konuşmaya başladım."

"Bir daha beni çağırmazlar ya da şirketime beni götürmek için baskın yapmazlar değil mi Umut?"

"Şüpheniz olmasın Kayra Bey. Ellerinde sizin aleyhinize herhangi bir kanıt yok zaten bu durumda içiniz rahat olsun size dokunamazlar. Kayra Bey?"

"Söyle Umut."

"Efendim, sorduğum soru için beni bağışlayın fakat hakkınızda ortaya ayılan suç beyanı öyle hafife alınacak bir beyan değil. Eğer böyle bir şey varsa yani olay gerçekten doğruysa bunu bilmem ve bunun için her ihtimale karşı hazırlıklı olmam sizin için iyi olur."

"Yoksa sende mi benden şüpheleniyorsun Umut?"

"Öyle demek istemedim Kayra Bey. Lütfen beni yanlış anlamayın. Sadece dediğim gibi eğer böyle bir şey varsa tekrar tutuklanmanıza karşı hazırlıklı olmakta fayda var efendim." Umut, güvendiğim adamlardan biri olsa da sadece avukatım rolünde olduğu için ona söylememek en iyisiydi.

"Hayır, böyle bir şey yok. Ne bir kadını kaçırıp darp ettim ne de deniz katiliyle iş birliği yaptım. Bunların hepsi hakkımdaki asılsız suç ihbarları sadece."

"Kadın mı? Kaçırılıp, darp edilen şahsın kadın olduğunu bilmiyordum." Ahhh, lanet olsun pot kırmıştım. Bir şey belli etmemeye çalışarak konuştum.

"Sorgu sırasında beni sorgulayan polis memuru fark etmeden ağzından kaçırdı oradan duydum." "Anlıyorum" diyerek başını salladı. Daha fazla konuşmayarak sessiz kaldım avukatın evine gelene dek. Şoför arabayı durdurduğu an geldiğimizi anlayan avukat çantasını alarak arabadan indi.

"Tekrardan geçmiş olsun Kayra Bey iyi akşamlar."

"İyi akşamlar Umut." Avukatın kapıyı kapatmasıyla şoför tekrar arabayı çalıştırdı.

"Abinizin evine değil mi Kayra Bey?

"Abimin evine gidiyoruz Kudret..."

 

"Hoş geldiniz Kayra Bey. Kaya Bey'de sizi bekliyordu. Ben geldiğinizi haber edeyim izninizle."

"Tamam git de haber ver sen abime evi biliyorum zaten yabancısı değilim." Korumanın yanımdan gitmesiyle yemek odasına geçip sandalyeye oturdum.

"Hoş geldiniz Kayra Bey. Olanları duyduk çok geçmiş olsun."

"Sağ ol Kıymet hanım." Önümdeki kaseye çorba dolduran kadını izledim dalgın gözlerle.

"Kıymet hanım bana bir ağrı kesici getirtir misin?"

"Tabii Kayra Bey."

"Kadife! Kadife!"

"Efendim anne?"

"Hah gel kızım buraya. Kayra Bey için mutfaktan bir ağrı kesici getiriver yavrum."

"Tamadır, hemen getiriyorum anne." Ağrıyan başımın etkisiyle gözlerimi kapattım ilaç getirilinceye kadar. Masaya bir su ve ağrı kesici olduğunu düşündüğüm bir hap bırakılınca gözlerimi açıp hapı ağzıma aldım ve suyla içtim.

"Başını ağrıtan olaylar vardı galiba bugün canım kardeşim?" Abimin sesini duymamla ayağa kalktım aceleyle.

"Geldiğini görmedim abi kusuruma bakma." Bana sarılan abime sarılıp geri çekildim. Benden ayrılınca baş köşedeki yerine oturdu.

"Otur Kayra." Biraz önce kalktığım sandalyeye tekrar oturdum. "Kıymet hanım daha servis bitmedi mi? Sizi bunu daha hızlı yapmanız için daha öncede uyardığımı hatırlıyorum. Evde şuan bir misafir var. Misafirimin önünde beni bu şekilde küçük düşürmemenin önemini anlayamamışsın anlaşılan." Belindeki silahı çekip kadının alnının ortasından vurdu bir anda. Yüzümü buruşturarak gözlerimi kapadım acıyla. Silah sesini duymuş olan biraz önce bana ilaç getiren kız elleriyle ağzını kapatarak annesinin yanına çöktü.1

"Annenin başından kalk Kadife ve yarım kalan servise devam et." Elleri titreyen genç kız ağlayarak annesinin cesedini bırakarak kalktı. Kız abimin söylediği gibi kalan servisi tamamlarken titreyen eli benim bardağıma çarpıp yere düşürünce abim sert bir nefes vererek masaya koyduğu silahını aldı ve genç kızı da göğsünün ortasından vurdu.

"Ne yapmaya çalışıyorsun abi? Sinirini insanları vurarak çıkartamazsın.

"Ne zamandan beri yaptığım işleri sorgular oldun Kayra? Dön önüne ve yemeğini ye. Bana karşı yapılan bir yanlışın asla tekrarlanmaması gerektiğini en iyi sen bilirsin ağabeyciğim yanılıyor muyum?"

"Kızı niye vurdun?"

"Misafirime saygısızlık etti. İşini dikkatsiz bir şekilde özenmeden yaptı. Bende gereken cezasını kestim. Senin için bir mahsuru mu var canım kardeşim?"

"Yemekte yapmasan iyi olurdu."

"Aman Kayra. Seni tanımasam bana alışık olmadığını falan düşüneceğim canım kardeşim. Benim yaptıklarım bugüne kadar seni rahatsız etmedi. Bundan sonra da etmesin. Şimdi yemeğini soğutma. Misafirimin soğuk yemek yemesini istemem. Beni bilirsin evime gelen her misafire karşı özenliyimdir. Bilirim bilmez olur muyum. İyi öyleyse yemeğini ye sonra konuşuruz seninle. Daha konuşacak çok şeyimiz var seninle nasıl olsa..."

 

"Elinize sağlık Kainat. Sofrayı toplayabilirsin."

"Tabii efendim, afiyet olsun." Abim ağzını masadaki peçeteye silip ayağa kalktı.

"Kainat bizim çocuklara söyle de şu yerdekileri de kaldırsınlar işin bitince de bahçeye iki Türk kahvesi getir acı olsun."2

"Tamamdır Kaya Bey. Siz geçin ben hemen getiriyorum kahvelerinizi." Abim yanıma gelerek kolunu omzuma atı.

"Gel bakalım canım kardeşim seninle bir bahçeye çıkalım bakalım..."

 

"Geç otur bakalım canım kardeşim." Birkaç adım ilerideki çardağa oturdum. "Eee, ne zamandır görüşemiyoruz seninle. Ne yaptın, nasıl gidiyor, ben yokken ne gibi gelişmeler oldu benim bilmediğim hepsini anlat bakalım abine." Masaya Türk kahvelerinin gelmesiyle fincanı tabağıyla birlikte elime alıp bir yudum içtim.

"Her şey aynı bildiğin gibi, sorunsuz ilerliyor. Azat ile anlaştım, yeni ilacımız 3 gün sonra piyasaya sürülecek. Lansman partisini isteğin üzere organize ediyorum. Kahramanın peşindeyim öyle işte."

"Bugün ne iş peki her şey yolundaysa? Nasıl oldu da polislere bulaştın?" Kahvemden bir yudum daha alıp tabağına geri koydum.

"Polisler saat 4 gibi şirkete geldiler. Hakkımda ihbar olduğunu falan söyleyip göz altına aldılar. Sonra Umut'u çağırdım halletti bir şekilde."

"Niye almışlar seni karakola?"

"Birinin üstüme attığı, adımı karalamaya çalıştığı boş bir konu işte çok da önemli değil."

"Öyle mi? Benim kulağıma pek öyle gelmedi canım kardeşim. Bilirsin kulağım deliktir benim. Sen şu işi geçiştirme de baştan bir anlat bakayım abine. Ne diye aldılar seni karakola?"

"Bir kadını kaçırıp işkence etmişim sözde. Kadın da benim bir katil olduğumu düşünüp deniz katiliyle çalıştığımı söylemiş polislere. Bizim ülkeyi biliyorsun. Onun adı geçti mi bir işkillenir herkes."

"Ama sen gerçekten de deniz katili ile çalışıyordun Kayra bu çok gerçekçi bir iddia kimmiş bu kadın?"

"Bilmiyorum adını sanını söylemediler sadece bununla ilgili birkaç soru sordular işte sonra da yeterli kanıt bulunamayınca Umut'un yardımıyla çıktım işte."

"Bu kadar diyorsun yani? Eminsin, başka bir şey yok?"

"Yok abim ne olacak? Umut'u arada sor istersen yanımda."

"İyi arayayım bakalım Umut'u." Boş gözlerle abimi izledim. Abim telefonundan Umut'u aradı ve hoparlöre kulağına dayadı telefonu.

"Alo, iyi akşamlar Umut'um." Karşı taraftan Umut'un sesi duyuldu.

"İyi akşamlar Kaya Bey, bir sorun mu vardı?"

"Yok yok ne sorunu. Ben bir şey sormak için rahatsız ettim seni kusura kalma."

"Estağfurullah olur mu öyle şey Kaya Bey istediğinizi sorun lütfen." Gözlerimin içine baktı.

Bizim bu Kayra'nın polislik bir işi olmuş sanırım sen halletmişsin sağ olasın."

"Ne demek görevimi yaptım Kaya Bey."

"Hah, sana bir şey soracağım Umut'um. Bu bizim Kayra'yla polislerin ne sorunu varmış öğrenebildin mi sen?"

"Önemli bir şey değil Kaya Bey içiniz rahat olsun hallettim ben zaten."

"Sağ ol sağ ol da merak ettim işte neden almış bunu polisler?"

"Bir kadını kaçırıp sözde işkence etmiş ve bunu da yaparken ünlü katil Azat Deniz Erdemir'den yardım almış. Kadın sıkıntı değil de işin içine Azat Deniz Erdemir karışınca polisler o yüzden almış Kayra Bey'i. Zaten ellerinde de herhangi bir kanıt yoktu. O yüzden pek zorlanmadan kapattık olayı."

"Ha, öyle mi? İyi o zaman merak ettiğimden bir sorayım dedim Umut'um."

"Cevabını verebildiysem ne mutlu bana iyi akşamlar Kaya Bey."

"İyi akşamlar Umut'um." Telefonu kapatıp masanın üstüne koydu. "Bakma bana öyle sen dedin sor diye neyse dikkatli ol sen yine de. Azat ne yapıyor?"

"Bildiğin gibi cinayetlerine kaldığı yerden devam ediyor. Yalnız gerçekten adının hakkını veriyor. İşlediği bütün cinayetleri yakından takip ediyorum. Psikopatça gülümsedi: Hayran kalmamak elde değil. Gerçekten onunla tanışma isteği uyandırıyor bende.

"Onunla tanışmak mı istiyorsun?"

"İstemekle yapmak aynı şey değil canım kardeşim bırak beni sen sansın. Vakti gelince tanışmam gerekirse tanışırım elbet. Kahraman? Onu ne yaptın? Bulamadın mı hala?" Çaktırmamaya çalışarak konuştum.

"Yok, peşindeyim hala merak etme çok yaklaştım bulacağım onu."

"Öyle olsun bakalım. Kahramanın ölüm haberini verdiğin telefonunu bekliyorum bilesin."

"En kısa sürede bunu sana mutlulukla bildireceğim abi. Abimizin intikamını birlikte alacağız merak etme."

"Alacağız elbet. Lansman partisi? Hazırlıklar ne durumda?"

"Yakından ilgileniyorum. Bir sıkıntı olmadan 3 gün sonra yapılacak inşallah."

"Gelen davetli listesine baktım. Asaf Arşın? Bildiğimiz Erguvan mafyasının sahibi Asaf Arşın mı?"

"Bende görünce şaşırdım ve adını 2 kere kontrol ettirdim bizzat o." Yüzünde bir sırıtma belirdi.

"Vay be, Asaf Arşın ha? Demek sahalara geri dönüyor? Özellikle ilgilen davette onunla benim için önemli biridir kendisi."

"Tabii merak etme abi. Asaf Arşın ile çok yakından ilgileneceğim."

"İyi iyi her şey yolunda gidiyor gibi Aferin Kayra abin seninle gurur duyuyor canım kardeşim bu şekilde devam et. Bu arada Azat'ı da davette görmek istiyorum onu da getirmeyi unutma."

"Azat'ı mı getireyim? Emin misin?"

"Partilerimizde her dönem bir konsept olur Kayra unuttun herhalde. Partiyi düzenleyen ev sahibi seçtiği konsepti son 1 gün kala açıklar. Daha lansmana da 3 gün olduğuna göre konsepti açıklamadığını düşünüyorum canım kardeşim."

"Henüz açıklamadım."

"İyi ne güzel işte. Bu dönemin konsepti de maskeli balo olsun. Azat'a da maske takarsın gelirken bu şekilde dikkat çekmez zaten. Herkes onun yüzünü biliyor sesini değil sonuçta yanılıyor muyum?"

"Mantıklı, peki öyle yaparım o halde." Çoktan biten kahvemi masaya koydum. "O halde ben müsaadeni istesem iyi olacak sanırım abi."

"Tamamdır, gidebilirsin canım kardeşim." Ayağa kalkıp bana doğru geldi ve sarıldı. "Dikkat et kendine abin seni seviyor ve sana değer veriyor. O yüzden sende onu memnun etmeye bu şekilde devam et canım kardeşim." Gülümsedim.

"Bende seni seviyorum abi o halde lansman partisinde görüşürüz."

"Görüşürüz canım kardeşim." Evden ayrılarak arabama bindim.

 

"Eve sür arabayı."

"Peki efendim."

Boynumdaki kravatı gevşetip başımı arabanın koltuğuna yasladım. Son derece psikopat bir abim ve psikopat bir katil ile iş yapıyordum. Akıl sağlığımı korumak her geçen gün gittikçe daha zor bir hal almaya başlıyordu ve ben gerçekten ne yapacağımı bilemiyordum artık. Abim abim bile değildi üstelik. Biz 3 oğlan kardeştik. Cihat abim ben ve Kaya. Bizdeki abilik yaşa göre değil; statümüze, konumumuza, baskınlık durumumuza göreydi. Cihat abim ölmeden önce ailemizde onun sözü geçerdi. Gariptir ki Kaya bile asla Cihat abimin sözünden çıkmazdı. Benim için durum hep aynıydı. Ailemizin en sessiz, sakin, uysal çocuk görevini ben üstlenmiştim. Ailemiz 3 kişiden oluşuyordu. Annem biz küçükken babamın düşmanlarınca kurban edilmiş; babam ise bizi Türkiye'de bırakıp asıl merkez olan Rusya'da işlerini sürdürmeye devam etmişti annem ölünce. Onu Türkiye'de tutan tek sebep annemdi. Annem de ölünce Rusya'ya gitmemesi için önünde hiçbir engel kalmamıştı. Kaya ve beni Cihat abime emanet edip çekip gitmişti ve bir daha gelmemişti. Cihat abimi ölmeden önce haftada bir arar ve genel durumu sorarak kapatırdı telefonu. Abim ölünce evdeki reislik görevi otomatik olarak Kaya'ya geçmişti. Babama haber verme görevi Kaya'ya devredilmişti artık. Kaya'nın babamla konuştuğunu biliyordum ama ne zaman aradığını, ne konuştuğunu hiç sormamıştım. Kaya ailemizin en küçüğü olmasına rağmen Cihat abimden kalır yanı yoktu. Hatta bazı konularda Cihat abimi bile sollardı. Kaya abim öldüğü anda içindeki insanlığı bir kenara bırakıp bir şeytana dönüşmüştü. Evdeki liderliği o aldığı için işlerin başına da o geçer diye düşünürken kendisi arka planda kalmayı tercih etmiş ve işlerin hepsini bana devretmişti. Görünürde abim öldükten sonra başa ben geçmiştim, her şeyi ben devralmıştım. Abim ise geri planda kalmış gibi görünmeyi seçmişti ama bütün işleri arka plandan hayalet misali halletmişti bugüne kadar. Kendisi o kadar iyi saklanmıştı ki her ne yaptıysa ben yapmışım gibi görünmüştü her zaman. Kaya acımasızdı, psikopattı, duygusuzdu. O kadar çok adam öldürmüştü ki yer altında K olarak anılmaya başlamıştı. Ben sadece şirketin yönetimini ele alacağımı düşünürken o yer altındaki yürüttüğü işleri de bana devretmişti. O yüzden bir nevi yer altının görünen K'sı ben olmuştum. Bu şekilde her şeyin başına geçmiştim bir anda. Memnun muydum? Hayır. Mutlu muydum? Asla. Yalnız mıydım? Hem de çok. Seviliyor muydum? Hiç. Ben her zaman kullanılan olmuştum bu hayatta. Benim rolüm kullanılandı. Bir süre sonra bende itiraz etmeyi bırakıp akışına bıraktım her şeyi. Bakalım daha ne kadar sürdürebilecektim bu kuklalığı? İplerimi ne zaman kendi elime alacaktım bende merak ediyordum açıkçası...

 

Evett, aslında daha bu bölümün sonuna gelmemiştim ama aklımdakileri de tamamı ile yazarsam 1 saat gibi süreceğini düşündüğüm için burada bırakıyorum şimdilik. Bir dahaki bölüm lansmanı okuruz herhalde. Neyse ben vakit kaybetmeden hazır boş kalabilmişken yazmaya devam edeyim diğer bölümü. O zaman bir dahaki bölüme dek hoşça kalın...

Bölüm : 04.12.2024 21:08 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...