Yazarın Anlatımıyla:1
Kamelya daha 17 yaşında lise son sınıf öğrencisi olan bir kızdı. Çevresindekiler onu hayat dolu, neşeli bir kız olarak tanımlardı. Öğretmenleriyle arkadaşlarıyla ailesiyle arası son derece iyi bir kızdı. Çok da zekiydi. Okuldan eve geldi mi hemen kitaplarını açar dersinin başına otururdu. Hayali üniversiteye gidip botanikçi olmaktı. Adı gibi çiçeklerle daha fazla ilgilenip onlarla doyasıya vakit geçirmek onun en büyük hayaliydi. Arada evlerinin arkasındaki küçük bahçeye inip çok da olmasa yetiştirdiği çiçeklerle ilgilenirdi Kamelya. En sevdiği çiçekse elbette ki adını aldığı Kamelya'ydı. Yaşadığı yerin ılıman hava şartlarından ötürü yetiştirebildiği bir çiçekti Kamelya. Esrarengiz de bir çiçekti aslında. Anlamı kış çiçeği olmasına karşın yetiştiği ortamlar pek de kış şartları olmaması gerekirdi yoksa solardı kamelyalar. Zehirli olarak bilindikleri için pek kimse tercih etmezdi evlerinde kamelya yetiştirmeyi ama bilinenin aksine öyle güçlü bir zehirleri de yoktu aslında. Onlar da normal, sıradan bir çiçekten farksızlardı nihayetinde…1
"Kamelya abla, Kamelya abla!" Gelen ses ile başını arkaya çevirdi Kamelya.
"Efendim Mustafa?" Mustafa bu mahallenin haberci çocuğuydu. Mahallenin büyükleri ne zaman bir haber iletilecek olsa başka birine Mustafa bunu herkes için yapardı. Kamelya cevap verdi. "Söyle ablam bir şey mi oldu?"
"Abla Hatice teyze eve gitmesin temizlik yaptığım eve gelsin de oradan birlikte eve geçelim diyor."
"Allah, Allah? Neredeymiş ki bu temizlik yaptığı ev annemin ki?"
"Çok uzak değil abla, buraya hemen yakın zaten. Yol üstü olunca Hatice teyzem bi yanıma uğrasın çağır benim kızı da dedi." Kamelya yanındaki çocuğu da alarak çocuğun götürdüğü eve doğru yürümeye başladı…
Kamelya'nın önünde durduğu büyük konak bir sarayı andırıyordu adeta. Okulları denize yakın olduğundan arada kaçamaklar yapıyordu ders çıkışı ya da yemek aralarında. Her zaman ileride büyüdüğünde yaşadığı bu şehirde deniz kenarında aynı böyle kocaman bir evde yaşamayı isterdi Kamelya. Kapının önünde duran iri adamlardan korkmamaya çalışarak diyeceklerini toparlamaya çalıştı Kamelya.
"Merhaba, hayırlı günler ben anneme bakmıştım ama yanına çağırmış beni, kendisi şu an bu evin temizliğini yapıyor." Kamelya'nın iri olarak nitelendirdiği bir adam konuştu kalın bir sesle.
"Adın ne senin küçük?" Küçük mü? Kamelya istemsizce kendini inceledi. 17 yaşında lise son sınıf öğrencisiydi, ayrıca boyu da okuldaki kızlara bakış kısa da değildi ki. En sonunda düşüncelerini bir kenara koydu.
"Kamelya benim adım." Adamlar birbirlerine baktılar.
"İyi geç bakalım küçük ama etrafta pek dolaşmamaya dikkat et olur mu, doğru annenin yanına git bakalım."
"Emriniz olur" diye geveleyerek açılan kapıdan içeri girdi Kamelya. Aynı ev gibi kocaman bir bahçesi vardı bu konağın. Yanda gördüğü sera dikkatini çekmişti bir anda. Nasıl ya, bir çiçek serası mı yoksa? Adımlarına hakim olamayarak seraya doğru hızlı adımlarla ilerledi kız. Girişte uyarılmıştı bunun için ama hemen hızlıca bakıp çıksa ne olurdu ki? Seranın önüne gelince durdu. Tamda tahmin ettiği üzere bu sera bir çiçek serasıydı. Aralık kapıdan içeri sızarak kapıyı eski haline getirdi. Girişte beyaz güller karşılamıştı onu. Yere eğilerek narin çiçeğin yapraklarında ince parmaklarını gezdirdi Kamelya sonra da burnunu yaklaştırarak mis gibi çiçek kokusunu içine çekti öylece. Sonra ayağa kalkarak gezmeye devam etti bu devasa çiçek serasını. Türlü türlü çiçekler vardı içeride. Rengarenk çiçeklerle gözleri bayram etmişti adeta. En sonunda gözleri kamelyalara çarptı. Yok artık kendisinin yetiştirdiği kamelyalar ve daha güzelleri tam önünde duruyordu şu anda daha ne isteyebilirdi ki? Ne kadar zaman kamelyaların önünde durdu bilmiyordu ama arkasından gelen ses ile anın büyüsü bozulunca hızlıca arkasını döndü.
"Demek bu kadar ilgini çeken şey kamelyalarımdı ha?" Kamelya önünde duran genç adamı inceledi. Koyu kahve saçlı, epey uzun boylu ve dikkat çekici mavi gözleriyle şu anda hemen onun gözlerinin içine bakıyordu. Kız utancından kekeleyerek cevap verdi.
"B- ben çok özür dilerim, niyetim sizin seranıza gizlice girmek değildi." Adam birkaç adım daha kıza yaklaştı.
"Hımmm, öyle mi? Amacın neydi o zaman?" Durdu adam. Kız adamın ne istediğini anlayınca ismini bahşetti.
"Vay canına, demek adını taşıdığı için o çiçeğe bu kadar takıntılı kaldın."
"Adımın da katkısı var elbette ama onlara olan bütün ilgimi adımla bağdaşlaştırmamak gerek." Adam kızın ayak ucuna gelerek konuştu.
"Öyle mi? Nedir o zaman bu çiçeğe ve bahçeme seni bu kadar çeken sebep Kamelya?"
"Kimsesiz, terk edilmiş olmaları, sevilmeyen olmaları."
"Kamelyalar diğer çiçeklere bakış gölgede kalırlar. Bir kere çoğu çiçekte olan özellikten muzdariptirler."
"Kokularından mı bahsediyorsun?" Kız adamın bu bilgiyi bilmesine hafifçe şaşırarak konuştu.
"Zehirli olarak bilinirler ve diğer bir adları da kış çiçeğidir haksız mıyım? Bu saydığım ve saydığın bütün sebepler Kamelyaları dışlanmış yapar diğer çiçekler karşısında." Kız ağzı açık bir şekilde onayladı karşısındaki bu genç adamı. "Bahçemi yeterince incelediysen Kamelya şimdi çıkmaya ne dersin, malum annen seni dışarıda bekliyor hala."
"Sen Kamelyalarımla zaman geçirirken annen çoktandır bahçede oturmuş seni bekliyordu zaten."
"Ben çok özür dilerim, fark etmemişim, kusura bakmayın lütfen." Adam kızın önünden çekilerek Kamelya'ya yolu gösterdi nazikçe. Tam kapıdayken adam elini uzatınca kız durmak zorunda kaldı.
"Adım diyorum, Alihan."1
"Haa, çok pardon elinizi uzattığınız anda anlamam gerekirdi." Kız genç adamın uzattığı eli sıktı. "Memnun oldum Alihan Bey. Bende Kamelya…"
"Evet gençler sayfa 49'dan 59'a Cumaya kadar ödeviniz yapın da gelin, kontrol edeceğim ona göre. Şimdi çıkabilirsiniz." Çalan zil sesiyle çantasını hızlıca toplayan Kamelya okulun çıkışına doğru ilerledi. Kamelya, Kamelya! Arkasından gelen arkadaşının sesi ile Kamelya arkasını döndü.
"Dur yavaş, ne oldu Gizem?" Birkaç saniye soluklanan kız konuştu.
"Ya müsaitsen şu matematik ödevini bugün birlikte yapalım mı diyecektim?" Durdu ve düşündü kız.
"Aslında görünürde bir işim de yok, olur yapabiliri-"
"Kamelya abla!" Duyduğu sesle gözlerini kapattı Kamelya. O sırada haberci Mustafa çoktan dibinde bitivermişti kızın.
"Söyle bakalım Mustafa annem beni yine nereye çağırıyor?"
"Hımm, bir düşün bakalım Mustafa, annem seni her zaman ne diye gönderir benim yanıma?"
"Seni yanına çağırmaya abla. Aa, hakikaten sen deyince fark ettim bak abla."
"Nereye gideceğiz bakalım bugün yine seninle?"
"Geçen ki konağa abla. Hatice ablanın işi az kalmış bitirince beraber dönecekmişsiniz eve."
"Yine mi?" Kamelya yanında duran kız arkadaşına baktı. "Sanırım bugün gelemem Gizem."
"Neyse sıkıntı değil git sen, yarın boşsan o zamanda çalışırız fark etmez bana. Hem ödevin teslim süresine daha 2 gün var zaten."
"Öyle yaparız o zaman, yine de tekrardan kusura bakma sen."
"Yok canım estağfurullah Hatice teyzeme selam söyle sen."
"Aleykümselam. Düş önüme bakayım Mustafa…"
Kamelya evin önüne gelip tanıdık iki adamı görünce durdu yine. Merhabalar, kolay gelsin. Annem burada temizlik için gelmişti de beni de yanına çağırdı. Soldaki koruma konuştu kalın sesiyle.
Sen geçen seferki küçük değil miydin? Kamelya göz devirmemek için kendini zor tuttu.
Oyum.
Geç bakalım ama orada burada çok fazla oyalanma olur mu?
Tabii diyerek korumaların arkalarına geçer geçmez göz devirdi kız. Koca konağın bahçesinden içeri girer girmez yine o devasa çiçek serası çekti dikkatini ama geçen sefer yaşadıkları aklına gelince bütün hevesine rağmen gitmemeye karar verdi Kamelya. Onun yerine doğrucu konağa, annesinin yanına gitti.
Geldim anne. Sen ne yaptın, yardım edilecek bir şeyler var mı?
Yok kızım, yok. Az bir işim kaldı benimde sen git istersen bahçedeki çardakta otur. Ben tek eve gitmeyelim diye çağırdım seni. Malum birazdan hava kararır kızım.
Tamamdır anne, ben dışarıdayım o zaman.
Kamelya konaktan dışarıya çıkıp annesinin dediği gibi bahçede bir çardağın üstüne oturup annesini beklemeye başladı.
Sen? Geçen serama giren kız sen değil miydin? Yanından gelen ses ile kafasını çevirdi kız.
Siz?
Serada tanıştığın kişiyim, Alihan. Ayağa kalktı Kamelya.
Kusura bakmayın Alihan Bey, bir an unutmuşum sizi. Kız adamı inceledi göz ucuyla. Üstünde geçen ki takım elbisesinin şıklığından son derece uzak bir bahçıvan tulumu ve sarı botları vardı. Üstü, başı toprak içinde kalmıştı. Yardım ister misiniz diye sordu kız.
Aslında fena olmazdı ama üstün kirlenmesin sonra. Okul forması değil mi o üstündeki?
"Evet de yedeği var sıkıntı etmeyin, ne taşınacaksa söyleyin beraber taşıyalım.
"Çok teşekkür ederim. Adam durunca ismini söyledi kız.
"Evet, doğru kusura bakmayın lütfen."
"Sorun değil, insanlık hali. Neler taşınacak gösterin siz Alihan Bey."
"Şu elimdekileri alsan pek fena olmazdı." Kız, adama doğru yönelerek elindeki saksıları aldı.
"Seraya, seranın girişine dizilecek."
"Tamamdır." Kız elindeki saksıları alıp seraya girince ufak çaplı bir şok yaşadı. Gerçi neden şaşırdıysa. Geniş bir çiçek serasında elbette ki bu kadar fazla saksı olacaktı. Kızın arkasından çok geçmeden adam girdi.
"Kamelya şunları da alır mısın rica etsem?" Kamelya adamın kollarında tuttukları saksıları alıp yere koydu.
"Bunların hepsini siz mi getirdiniz?"
"Evet, 3 saattir o yerde gördüğün saksıları getirmeye çalışıyorum."
"Bunların yerleştirmesini de mi siz yapacaksınız?"
"Tabii ki. Bahçeme benden başka kimsenin girmesini pek istemem, sonuçta burası benim özel alanım." Kız utandığını hissetti.
"Ben… Adam kızın derdini anlayınca itiraz etti."
"Hayır canım, öyle değil, yanlış anladın. Senin serama girmen beni hiç rahatsız etmedi açıkçası. Hatta sana bir teklif vermeyi bile düşündüm geçen seferden bu yana."
"İşlerim dolayısıyla gördüğün seramla artık pek de fazla ilgilenemeyeceğim sanırım. Bu da beni endişelendiriyor son zamanlarda." Adam birkaç adım giderek ilerideki kadife çiçeklerinin önünde durdu. "Gördün mü? Sulayamadığım için teker teker solmaya başlamışlar." Kamelya yere eğilerek sarı, turuncu renkli kadife çiçeklerine yakından baktı.
"Kadife çiçekleri; mart ayında açan çiçeklerdir ve oldukça da fazla suyu severler fakat aşırı sulama da onların çürümesine neden olur. Susuzluk ise onları öldürebilir. Gerçekten yazık olmuş." Kamelya kalkarken bir anda kaybettiği dengesiyle yalpaladı. Bunu fark eden Alihan kızın kolunu tuttu.
"Dengemi sağlayamadım bir anda, kusura bakmayın." Alihan kızın kolunu bıraktı.
"Teklifinizi kabul ediyorum Alihan Bey."
"Kabul mu ediyorsun? Bu beni çok mutlu eder Kamelya."
"Tabii, annemde uygun görürse okuldan sonra 2 saatliğine çiçeklerinize bakmayı çok isterim."
"O halde geriye bir tek anneni ikna etmek kalıyor anladığım kadarıyla?"
"Peki sorun buysa halledeceğimden emin olabilirsin Kamelya." Kız gülümsedi.
"Bir şey sorabilir miyim Alihan Bey?"
"Alihan. Düşündüğün kadar aramızda bir yaş farkı olduğunu sanmıyorum Kamelya."
"Öyle mi, kaç yaşındasınız ki?"
"Pardon, bundan sonra daha dikkatli olurum o zaman. Bir şey sorabilir miyim Alihan."
"Tabii Kamelya, bana ne istersen sorabilirsin."
"Yüzün dikkatimi çekti, acaba yabancı mısın?"
"Öyleyim. Ama doğduğumdan kısa bir süre sonra Türkiye'ye temelli dönüş yapmış ailem. Biz 3 kardeşiz; iki ablam bir de ben varım anlayacağın." Kamelya gülümsedi.
"Bizde 3 kardeşiz. Bir abim bir de kardeşim var."
"Ne güzel, en azından ortancasın, benim gibi en küçük değilsin."
"Niye ya çok mu zorbalıyorlar?" Adam gülümsedi.
"Anlatsam, inanmazsın Kamelya."
"Başka taşınacak bir eşya var mı, yardım edeyim."
"Ha yok bitti, teşekkür ederim yardımların için."
"O zaman ben gitsem iyi olur, annemi bekletmeyeyim."
"Bekle seninle geleyim, annenle şu sera işini konuşmuş olurum hem…"
Günler böyle geçip giderken Kamelya'nın serada çalışmasından bu yana çoktan 2.5 ay geçmişti bile. Anlaştıkları gibi hafta içi her gün okuldan çıkar çıkmaz buraya geliyor ve seradaki rutin işleri yapıp geri gidiyordu. Bu süreçte her gün olmasa da Çoğu zaman Alihan'ı da görüyor ve muhabbet ediyorlardı. Alihan onun için sevdiği bir arkadaşı oluvermişti. İyi de anlaşıyorlardı ve ikisi de konuştukça aralarında tek ortak noktanın çiçek serası olmadığını görmüşlerdi. Alihan da mesela satrancı çok severdi aynı Kamelya gibi. Hatta birkaç kere birlikte satranç bile oynamışlardı. Tabii bu oyunların hepsinde Kamelya yenmişti Alihan'ı. Alihan, Kamelya'ya fazla kıyamıyor gibiydi. Henüz Kamelya'ya söyleyemiyordu ama Alihan'ın, Kamelya'ya karşı bariz hisleri var gibiydi.
Kamelya her zamanki gibi okuldan çıkar çıkmaz yine Alihan'ın çiçek serasına gitmişti. Bu onun için bulunmaz bir nimetti. O kadar çok çiçek arasında günlük 2 saat vakit geçirmek bütün hayalleriydi sanki. Yakında okul kapanacaktı. Bu da gireceği üniversite sınavının 1.5 ay gibi bir süre sonra yapılacağı anlamına geliyordu. Bu hafta Alihan'ın çiçek serasına son gelişiydi Kamelya'nın. Üniversite sınavından çıkar çıkmaz yine ilk durağı burası olacaktı o kesindi ama. Sınava bu kadar az bir zaman kalmışken derslerine daha fazla önem göstermeliydi. Kız tanıdık sesi duyunca önüne döndü.
"Yine başlamışsın mesaiye bakıyorum, kolay gelsin."
"Kolaysa başına gelsin diyeceğim ama o zamanda bana ihtiyacın kalmaz." Adam güldü.
"Sana her zaman ihtiyacım var Kamelya biliyorsun. Ayrıca bir gün ola ki sana ihtiyacım olmazsa bile sen yine gel, kapım sana her zaman açık."
"Eee, ne yaptın işlerini halledebildin mi?"
"Yok ya daha birazı duruyor. Hava almaya diye çıktım konaktan, o sırada da senin yanına uğrayayım dedim."
"İyi yapmışsın, Yorgun görünüyorsun dinlenmek iyi gelir. Haa, Alihan bu arada sana bir şey söylemem gerek benim."
"Biliyorsun üniversite sınavı yaklaşıyor ve benim de artık kalan bu sürede derslerime önem vermem gerekiyor. Sakıncası yoksa bu haftadan sonra şöyle bir ay bir ara versem ben seraya bakmaya olur mu?"
"Olur, olur dert etme sen. Zaten benim işlerimin de rahata geçtiği dönem şu önümüzdeki ay. Sınavdan sonra ne yapacaksın peki?"
"Eğer izin verirsen tekrar gelirim serana. Hem sınavdan çıktıktan sonra daha fazla vaktim olur serayla ilgilenecek."
"Buna memnun olurum. Adam heyecanını belli etmeden sordu. Kamelya?
"Eğer işin bittiyse rica etsem benimle piknik yapar mısın?" Kız duydukları karşısında şaşırmıştı.
"Piknik mi, nerede serada mı?" Adam güldü.
"Hayır canım, evin önündeki denizde."
"Denizde mi? Ama şimdi bir sürü insan olur ki orada, rahat edemeyiz hem."
"Sen orasını dert etme kimse olmaz oralarda şimdi. Nereden biliyorsun?"
"Aaa, aşk olsun Kamelya inanmıyor musun yoksa bana?" Kız kolundaki saate baktı.
"1 saatim var eve gitmek için."
"Tamam o halde ellerini yıka da gel. Bahçede bekliyorum seni." Kız heyecanla ellerini yıkayıp, üstüne çeki düzen verdikten sonra çiçek serasından çıktı. Alihan'la vakit geçirmeyi seviyordu, Alihan onu mutlu ediyordu.
"Sana demiştim değil mi kimse olmaz bu vakit buralarda."
"Bir şey yaptın değil mi?" Alihan sırıttı.
"Ne bileyim ben canım, onu soruyorum ya işte bende."
"Giriş kapılarına birkaç tabela uyarı asmış olabilirim bizim için?"
"Bildiğin. Sevdiğim biriyle piknik yapacağım bugünlük sahil kapalıdır diye tabela astım giriş kapılarına."1
"Hadi canım, hayatta inanmam."
"Sana bugüne kadar hiç yalan söyledim mi?" Kız düşündü. Gerçekten bugüne kadar Alihan hiç Kamelya'ya yalan söylememişti. "Söylemedin" dedi. "Gel otur bakalım şöyle."
"Bunları ne ara hazırladın?" Kamelya şüpheyle kaşlarını kaldırdı. "Hani sen harıl harıl çalışıyordun Alihan?"
"Bizim için ufak bir yardım almış olabilirim sevgili Kamelya." Kızın kalbi tekledi.
"Ne dedin az önce?" Adam güldü.
"Dinleseydin. Söz ağızdan bir çıkar."
Yemeklerini bitiren 2 genç yediklerini kaldırdıktan sonra Alihan'ın teklifiyle sahilde küçük bir gezintiye çıktılar gün batımında. İkisi de son derece sessizlerdi. Sesi duyulan tek şey sahile vuran dalgalardan başkası değildi. Adam kalbindekileri diline dökemiyordu; kız ise ondan bir soru bekliyordu cevabı hazır olan. İlk önce konuşmaya adam başladı.
"Bugün ekstra bir sessizsin Kamelya."
"Bazen susmak ve dinlemek gerekir Alihan. Bence tamda şuan o anlardan birinin içindeyiz."
"Ne yani, benim konuşmamı mı isterdin?"
"Konuşursan dinlerim, susarsan onu da dinlerim."
"Bazen anlatacaklarını kelimelere dökemezsin yanlış mıyım?" Adam gülümsedi.
"Haklısın." Bir süre yürüdüler ta ki kız yüzünde bir serinlik hisseden kadar.
"Ne yapıyorsun?" Adam konuşmadan tekrar elini hafice ıslatarak kızın yüzüne doğru su attı.
"Demek savaş ha?" Kız tekrar yüzünde suyu hissedince bu sefer oda adama su attı.
"İntikamım sert olur diyorsun yani?"
"Başlatan sensin cezanı-" Kız kalkmaya çalışırken bozulan dengesi üzerine Alihan kızı belinden yakaladı.
"Dikkat et düşeceksin." Bu ani yakınlığı ikisi de beklemiyordu.
Alihan kızın yüzüne yapışmış ıslak saçları çekti. Kız ise sadece adama bakınmakla yetindi. Adam kızın yüzüne biraz daha yaklaşarak durdu ve kızı izledi. Kız ise sessizdi. "Bazen anlatacaklarımı kelimelere dökemem gerçekten de." Bu ikisinin arasındaki son duyulan söz oldu ve adam kızı kendine çekerek aradaki mesafeyi kapattı…
Günler böyle geçip gitti. Günler günleri, aylar ise ayları kovaladı ve sonunda Alihan, Kamelya'ya evlilik teklifi etti. Kamelya ise teklifi kabul ettikten kısa bir süre sonra düğünleri gerçekleşti. Düğün konağın han gibi salonunda kıyılmıştı. Düğünde Kamelya'nın sadece annesi, abisi ve kız kardeşi gelirken; Alihan'ın ise yakın arkadaşları, akrabaları, iş ortakları gelmişti. Salon diğer gelemeyen misafirlerin çelenkleriyle doluydu. Kamelya sınava girmişti fakat üniversiteye gidememişti. Alihan onu ikna etmişti. Onun ayağına bütün fırsatları sererek onu dünyanın en şanslı kadını yapacağına inandırmıştı. Kamelya da buna inanmıştı çünkü Alihan'a olan sevgisi hayallerinden bile üstün gelmişti. Ama bir sorunları vardı. Alihan'ın, akrabaları kendisi gibi değildi. Alihan ile tamamen zıt özelliktelerdi Özellikle o iki ablası… Şimdiden belli olmuştu. Kamelya'yı bundan sonra çok zorlu günler bekliyordu.
Düğünden sonra başlarda her şey normal gitmişti aslında. Kamelya gerçekten dendiği gibi vaktinin çoğunu çiçek serasında geçiriyordu. Alihan ise eve pek uğrayamıyordu işleri yüzünden. O da olmayınca Kamelya tek başına kalıyordu bu kocaman konakta. Dert değildi aslında onun için. En azından çiçekleri vardı ya o yeterdi ona.
Aslında her şey Alihan'ın yokluğunu fırsat bilerek; gelin kısmı boş bırakılmaz, mazallah gözü dışarıya kayar kaçar gider sonra düşüncesini erkek kardeşlerinin beynine bir şekilde kazıyarak konakta kendilerine yer edinen iki kız kardeşin konağa taşınmasıyla başlamıştı. Onlar geldikten kısa bir süre sonra Kamelya, Alihan'dan hamile kalmıştı. Sonrasında ise sırasıyla ilk önce Kamelya'nın arkadaşlarıyla görüşmesi yasaklanmış daha sonra çarşıya tek başına gitmesi, telefonu ile konuşmasına sınır getirilmesi, giyimi, kuşamı derken en sonunda kısıtlama çiçek serasına gelince Kamelya buna bütünüyle karşı çıkmıştı. Görümceleri ise sanki bunu bekliyormuşlarcasına erkek kardeşlerini doldurup kızın üzerine salarak onun hayatını zehir etmeye başlamışlardı. Sonunda ise Kamelya bir erkek çocuğu dünyaya getirmişti. Şans yüzüne gülmüştü. Onun için fark etmezdi aslında bebeğinin cinsiyeti. Kızda olsa erkek de olsa çocuk onun çocuğuydu sonuçta. Adını koyma hakkı vermemişlerdi görümceleri. İki görümcede bir isim söyleyerek öyle koymuşlardı doğan çocuğun ismini. Büyük olan görümcesi Azat olsun adı demişti. Komikti. Kamelya'nın hayatını zindana çeviren bu iki kız kardeşten biri Azat ismini uygun görmüştü çocuğuna. Oysa Kamelya'yı esir eden kendileriydi. Küçük görümcesi ise Deniz olsun demişti. Kamelya bu ismi ilkine nazaran daha çok sevmişti. İki kız kardeş bir şekilde erkek kardeşlerini ikna ederek bu iki ismi koydular çocuğa. "Azat Deniz Erdemir…"2
"Azat, Paşam neredesin! Hülya halan geldi! Gel bakalım yanıma!" Merdivenlerden yavaşça inen çocuk yüzündeki somurtmayla halasını karşıladı. "Paşam ben geldim, sarılmayacak mısın bana, bak sana Fransalardan ne getirdim." Azat isteksizce kollarını eğilen halasının boynuna doladı.
"Hoş geldin Hülya hala."1
"Hoş bulduk paşam." Kadın elindeki torbaları çocuğa uzattı. "Al bakalım, bunlar sana halandan hediye." Azat nezaket gereği gülümsedi yapay bir şekilde. Annesi böyle öğretmişti çünkü ona.
"Bir şey değil paşam, güle güle oyna oyuncaklarınla." Annesi bu haldeyken oyuncak falan oynayamazdı Azat. Yine de üslubunu bozmayıp ona düşen kısmı yerine getirdi. Kadın elindeki sayısız torbayı kapıdaki hizmetliye vererek salona geçti. "Rabia halan nerede paşam?"
"Rabia halam babam ile alışverişe çıktı hala."
"Öyle mi? Ahh şu kız! Alihan bu kızı bir Avm'ye yerleştirmeli derhal. Konaktan çok Avm'lerde geçiyor ömrü. Öldüğünde falan Avm'nin ortasına gömüp yatır diye tanıtmak lazım senin bu halanı bütün Antalya'ya." Azat gülmesini tutamayarak kıkırdadı. Bu iki kadın asla birbiriyle anlaşamazdı zaten. Azat'ın evdeki en sevdiği aktivitelerden biriyse bu iki halasının kavgalarını izlemek olurdu. Gelirler birazdan, bayağı oldu zaten ikisi gideli. "İyi bakalım. Zümre bana bir buzlu ayran getirin kızım valla tansiyonum düştü." Azat halasının yanındaki tekli koltuğa oturdu. Halası ona doğru dönerek konuştu. "Bu arada annen nerde paşam? Hiç göründüğü yok ortalarda yine." Azat sinirlerine hakim olarak halasına cevap verdi.
"Uyuyor mu?" Kadın elindeki pahalı altın saate baktı. "Saat 5'e geliyor yahu ne uyuması?"
"Başka bir isteğiniz var mı hanımım?"
"Çık yukarı da kaldır şu Kamelya'yı. Yeter bu kadar uyuduğu gece uyusun biraz da." Azat diline hakim olamadan konuştu.
"Hala, annemin doğumu yaklaştı ya kardeşim uyutmadı gece ondan uyuyor."
"Aa, sen nerden biliyorsun paşam yoksa senide mi uyutmadı o annen?"
"Yok, gece su içmeye mutfağa kalktığımda annemi salonda gördüm balkonda oturuyordu."
"Öyle mi? İşte karnındaki çocuk uyumasın istiyor ya işte. Cık cık cık. Olmaz öyle şey. Yeter bu kadar uyuduğu canım. Zümre çabuk kaldır onu, ben geldim yahu, ben! Görümcesi taaa Fransalardan gelmiş arabanın önünde karşılaması gerekirken şunun yaptığına bak. Zümre!" Azat tam yeter diye bağıracaktı ki zilin çalmasıyla ikisinin kafası da kapıya döndü. "Hah, sonunda gelebildiler." Kapıyı açan hizmetlinin ardından babası ve diğer halası göründü girişte.1
"Tabi geldim Rabia. Ben kalkıp taa Fransalardan geliyorum ama sizi karşılayan yine ben oluyorum."
"Şunları al Esma." Kadın elindeki alışveriş torbalarını hizmetliye verip salona geldi. "Deniz varmış ya işte evde abla." Azat üstüne düşen görev icabı halasına zoraki tebessüm ederek konuştu.
"Hoş buldum Deniz. Annen nerde?" Azat gözlerini devirmemek için kendini zor tuttu.
"Uyuyormuş Kamelya hanım yukarıda düşünebiliyor musun Rabia?"
"Ne demek uyuyor, daha kalkmamış mı? Görüyorsun değil mi Alihan karını ne kadar uyuşuk. Şurada ablası kalkıp Fransalardan geliyor o yukarıda anca uyusun zaten." Adam konuştu.1
"Doğum yaklaştı ya abla ondandır herhalde."
"Hayır canım, annemi hatırlıyorum ben seni ve Rabia'yı doğururken hiç öyle değildi. Hepimizden önce kalkıp dikilirdi sabahın köründe. Senin bu karında var bir sorun benden demesi." Odaya giren kadın ile bütün gözler ona çevrildi. "Ooo Kamelya hanım hoş geldiniz, sefalar getirdiniz konağımıza. Kırmızı halı da serelim mi ayaklarınızın altına?"
"Kusura bakma Hülya abla uyuya kalmışım koltukta. Malum Melek geceleri hiç uyutmuyor şu sıralar."
"Yalan söyleme bari Meleği öne sürüp. Son derece uyuşuksun da ondan bu olanlar. Neyse çok üzerinde durmuyorum bu sefer, bir daha olmasın."
"Hasta mısın sen?" Adamın konuşmasıyla Kamelya ona döndü.
"İyiyim bir şeyim yok benim." Kadın boş kalan koltuklardan birine oturdu. Azat bunu fırsat bilerek hemen oturduğu koltuklardan kalkarak annesinin yanına gitti. Annesi Azat'ı daha yeni görmüşçesine gülümsedi.
"Azat Deniz, annem sende mi buradaydın?" Azat Elini annesinin karnına koydu. Kardeşi Melek neredeyse 9 aylıktı. Artık attığı bütün tekmeleri avucumun içiyle hissediyordu Azat. Çocuk sordu:
"Görmedin mi beni anne, hemen karşındaki tekli koltukta oturuyordum ya." Kadın dolu gözlerle gülümsedi.
"Görmemişim annem, özür dilerim." Kadının yanında oturan adam endişeyle kadına baktı.
"Sen iyi olduğuna emin misin Kamelya? Sancın falan mı var yoksa?" Kadının eli oğlunun minik elinin üzerine kapandı.
"İyiyim ben, Melek de öyle, bir sıkıntımız yok çok şükür." Hülya konuştu.
"Kız, yoksa sen benim laflarıma falan mı alındın?" Kamelya cevap vermedi. Kadın bir kahkaha patlattı. "İlahi Kamelya, bunlar sana her zaman ettiğimiz laflar alış artık canım sende değil mi Rabia?"1
"Kafana takarsan genç yaşta ölür kalırsın başımıza vallahi Kamelya. Ablam haklı, sadece herkes sorumluluğunu bilse endişelenmeye gerek kalmaz."
"Neyse akşama davet var değil mi abi konakta?" Alihan konuştu.
"Öyle abla, bugün alışverişe gittik ya beraber onun için."
"Nerden hatırlasın ne için alışverişe gittiğini bu kız Alihan? Her Allah'ın günü orada zaten. Patronlar bu kadar işe gelmiyor vallahi." Rabia kalktı.
"Geç dalganı sen geç abla. Yeni döndün Fransa'dan o yüzden bir şey demeyeceğim bugünlük."
"Hayret alttan mı alıyorsun Rabia?"
"Alttan alma demeyelim de nezaketen diyelim. Ama yine de haftaya bende İtalya'ya gidiyorum zaten işte bu performansımın aynısını döndüğümde ikinizden de bekliyorum ona göre. Özellikle sen Kamelya. Eğer Hülya ablam gibi beni kapıda karşılamazsan yemin ediyorum büyük olay çıkarırım ona göre. Hatta bak ne yapalım biliyor musun? Abi?" Adam kendine seslenilmesiyle ablasına döndü. "Bir seferlik izin ver de Kamelya beni karşılamaya Deniz ile havaalanına gelsin nasıl olur?" Azat konuştu.1
"Hala ama o zamana kardeşim doğmuş olur. Ha aklınla bin yaşa Deniz, doğru ya Meleği de alın gelin havaalanına işte. Sende ne zamandır dışarı çıkmıyorsun zaten değil mi Kamelya?" Kamelya kocasına baktı.1
"Alihan izin verirse neden olmasın abla?"
"Olmaz, yeni doğum yapmış olacaksın o zaman Kamelya. Bu hem senin hem de Melek için son derece riskli olur. O gün bir gelsin de gerekirse, müsait olursam Azat Deniz'i de alır gelirim yanına."
"Aa, abi o nasıl söz ben hiç Meleği düşünmez miyim? Sadece annesi gibi külkedisi olmasın istiyorum ben Meleğin. Gezsin, dolaşsın bir dünya yüzü görsün değil mi ama? Zaten o bir büyüsün ben daha nerelere götüreceğim onu bekleyin siz." Hülya konuştu.
"Nereye, alışveriş merkezine mi götüreceksin çocuğu Rabia. Bir kere sen çocuk mocuk bakamazsın bilirim ben seni."
"Niye öyle dedin ki abla durduk yere şimdi, kalbimi kırıyorsun ya. Alihan bir şey söylesene Hülya ablama." Alihan gülümsedi.
"Eee, haklı değil mi abla? İşin gücün ora senin bura benim Avm gezmek."
"Aşk olsun size ya. Ama görürsünüz siz o çocuk bir doğsun dünyaları fethedeceğim onunla."
"Avm'leri diyecektin herhalde canım kardeşim?"
"Neyse yeter bu kadar boş boğazlık. Rabia kalk sende Fransa'dan birkaç parça getirdim sana onu göstereyim sana, gerçi sen alışverişini tamamlamışsın yine ama."
"Yaaa, abla gerçekten bana kıyafet mi aldın sen?"
"Tabii sırf senin için çıktım çarşıya. Alihan senin ve Melek için aldıklarımı da odalarına koydurdum bakarsınız."
"Sağ ol abla, düşünmen yeter." İki kadın da odadan çıkar çıkmaz annesi ve Azat rahat bir şekilde nefes aldılar. Birkaç dakika sonra adam da kalktı oturduğu koltuktan.
"Kamelya senin için de bir şeyler aldım, Azat Deniz aynı şekilde sana da oğlum. Geç olmadan sizde giyinin bir an önce üstünüzü. Malum davet bu akşam bizim evde olacak. Kadın kafa salladı. Azat Deniz gel oğlum odana bırakayım seni de Sevim ablan hazırlasın seni akşama." Azat annesine bakarak kalktı koltuktan.
Kamelya son derece sade beyaz bir gece elbise giyerek hazırlığını tamamlamıştı. Saçlarına fazla özen göstermeden sadece tarayarak bırakmıştı omuzlarına. Son günlerde o kadar çok bıkmıştı ki hayattan. Bir boş vermişlik hissi vardı içinde. Oğlu Azat doğduğundan bu yana bırakın arkadaşı ailesinden biriyle bile hiç konuşmamıştı neredeyse. Annesini ise en son Azat Deniz'in 1 yaş partisinde görmüştü. Yaşadıkları, yaşanmışlıkları ve daha da yaşayacakları çok ağır geliyordu ona artık, kaldıramıyordu. Üstüne tekrar hamile kalarak bir kız çocuğu taşıyordu karnında. Sadece kızının ismini bu kez kendisi koydu diye iki görümcesi de aşağılamalarını daha da artırmıştı ona karşı. Artık onunla doğru düzgün bile konuşmuyorlardı. Onunla doğru düzgün konuşan, onu seven bir tek oğlu kalmıştı etrafta. O küçücük kalbiyle annesini nasıl da düşünürdü. Kamelya'ya göre o harika bir çocuktu. En azından ona karşı kötü davranmıyorlardı halaları. Bu yönden içi çok rahattı işte. Kocası makyaj yapmasına kızdığı için masanın üzerinde süs misali duran kozmetik malzemelerini es geçti. Makyaj yapsa çok abartı kime gösteriyorsun böyle kendini diyen iki görümcesi kocasını doldurup Kamelya'nın üzerine salardı hep. Bu sefer yapmasa da bizi herkesin içinde rezil ettin sen Kamelya diyerek kocasının yanında aşağılarlardı onu. Ama artık Kamelya'nın canına tak etmişti onların yaptıkları. Bu gece herkesi bu dertten kurtaracaktı. Sadece bunu nasıl oğluna açıklayacaktı bilmiyordu.
Giydiği hafif topuklu ayakkabıların tıkırtısını konaktan gelen müzik bastırmaktaydı. Kalbi hıphızlı atıyordu her bir adımıyla. Ama kararlıydı bu gece o çok özlediği serasına dönecekti tekrardan son kez de olsa. Kamelya kapının önüne gelince durdu. Elini seranın demir kapısına atmasıyla gıcırtıyla kapı açıldı. Kilitlemeye bile uğraşmamışlardı. Kamelya kızı Melek'e hamile olduğundan bu yana o kadar çok boş vermişti ki her şeyi 9 yıldır kitlenen bu sera kapısı son bir senedir kilitlenmiyordu tahminince. Tam içeri adım atacakken kasıklarına giren sancıyla durmak zorunda kaldı. Elini bebeğine güven verircesine karnına koydu. Biliyordu o hissediyordu annesini. Azat Deniz'den sonra da en çok onun için üzülecekti bu gece. Daha hayata gözlerini açmadan annesiyle birlikte göçecekti bu dünyadan. Çok düşünmüştü bunu Kamelya. Aklındaki planını bebeğini doğurduktan sonra da hayata geçirebilirdi ama o Meleğinin bu adaletsiz dünyayla savaşmasını ve kendi gibi yorulmasını istemiyordu. Çünkü oğlu Azat Deniz'de görüyordu. O hiç yaşıtları gibi değildi. Son derece mutsuz bir çocuktu. Zayıf, sıska ve mutsuz bir çocuktu o, aynı annesi gibi. Ama hayır Kamelya bu sefer evladını koruyacaktı. Bir kez daha evladının doğduğu ev kaderi olmayacaktı. Hem bebeğini hem de kendisini mutlu olabilecekleri bir yere götürecekti bu akşam ama ondan önce son bir yere veda etmeliydi…
Kızı sanki onu duymuş ve annesinin kararını kabullenmiş gibi acıyı dindirdi. "Teşekkür ederim Meleğim." Kadın sancısının geçtiğini hissedince çok sevdiği serasına doğru bir adım attı. Işık yoktu, ışığı yakacak gücü de yoktu. Aslımda şu anda kendisini bıraksa kafasındaki plana da gerek yoktu istediğini başarırdı ama şu an değil. Kendisini henüz bırakmamalıydı. Bir süre çiçek serasının içinde yürüyerek gözlerinin karanlığa alışmasını bekledi kadın. En sonunda evde bulduğu küçük feneri cebinden çıkararak serayı küçük de olsa aydınlattı. Şu anda buna bile o kadar sevinebilirdi ki ama sevinci yine her zamanki gibi yarıda kaldı çünkü serası artık ölü çiçeklerle doluydu. Aynı içi gibi ölmüştü çiçekleri. Zamanında lisedeki biyoloji öğretmeninin söyledikleri aklına geldi o an.
"Bir kadın çiçek gibidir; narin, kırılgan, ilgi çekici ve son derece güzeldir. Kadını yaşatmak için çiçekleri yaşatın, çünkü her çiçek bir kadındır. Çiçeği öldürürseniz kadını da öldürürsünüz." Şimdi çiçekleri ölmüştü artık yaşaması için kadının da bir sebebi yoktu.1
Gözünden bir damla yaş düştü uzun süre sonra. Gözleri oğlunun dediği gibi hep dolu doluydu ama ağlayamıyordu işte. Ağlayabildiği kadar ağladı kadın. Sonra teker teker ölmüş çiçeklerini uğurladı. En son kamelyalarının yanında durdu. Buraya ilk geldiğinde de kamelyalarının önünde böyle durmuştu uzun uzun tek fark geçen sefer ikisi de canlıyken şimdi ikisi de ölüydü bu sefer. Kadın gülümsedi. Uzun uzun kamelyalara baktı.
"Demek hala bu kadar ilgini çeken kamelyalarımdı ha?" Bu sefer arkasında duyduğu sesle geri dönmedi.
"Her zaman ilgimi cezbeden son çiçek kamelyalar olacak." Arkasında adım sesleri duydu ve adam hemen yanında bitti.
"Vay canına demek o çiçeğe hala bu kadar takıntılısın, ilginç." Sahte bir şekilde güldü kadın.
"Nedenini önceden sana söylemiştim Alihan."
"Hala aynı şekilde mi düşünüyorsun öyleyse?"
"Sence düşüncemi değiştirecek farklı bir şey yaşandı mı ki o zamandan bu yana?" Adam sustu ve düşündü.
"Haklısın kamelyalar gerçekten de sana benziyor Kamelya." Adam tek bir adımla kadının önüne geçti. "Şimdi söyle bakalım nedir seni bu bitik seraya getiren?" Gülümsedi kadın.
"Ahh, şu lanet hamilelik hormonları ama bu sefer farklı sanki yanılıyor muyum?"1
"Oğlumuz Azat Deniz'e hamileyken böyle değildin Kamelya daha hayat dolu ve cıvıl cıvıldın. Şimdi ise gerçekten bitip, tükenmiş görünüyorsun. Makyaj yapmamışsın."1
"Ne zamandan beri beni dinler oldun?"
"Boş ver hadi gidelim, herkes bizi bekliyor değil mi?" Adam güldü.
"Nereden bildin bunun için geldiğimi?"
"Sen başka ne için gelebilirdin ki Alihan?" Adam sustu.
"Bir daha tek başına gelme buraya. Baksana çöp olmuş bunların hepsi. Bebeğimiz için zararlı bunları tez zamanda temizletmem gerek."
"Çiçekler diyorum, kalsın böyle."
"Ne demek kalsın, ne yapacaksın bu ölü çiçekleri?"
"Bakar bakar beni hatırlarsın."1
Saatler bir bir diğer sayılara devrediyordu işini. Saat akşam ona gelirken Kamelya ayağa kalktı son kez.
"Aa, nereye gidiyor bu? Rabia sor bakayım şuna?"
"Kamelya nereye gidiyorsun, yine mi tuvaletin geldi, kız bu da iyice tutamaz oldu ya?" Kamelya adını seslenenleri duymayarak salonun ortasına gelip kürsüde duran mikrofonu aldı ve balkona doğru gitti. Bir elin kolunu tutmasıyla durdu.
"Ne yapıyorsun?" Gelen görümcesi Hülya'ydı. Kolunu sertçe çekerek kurtuldu.
"Çekil." Balkona doğru giderek tam parmaklıkların arkasında durdu. Eliyle mikrofona birkaç kez pat pat yaptıktan sonra konuşmaya başladı. "Herkes birkaç dakikalığına buraya bakabilir mi lütfen?" Sesinin salonda yankı yapmasıyla salondaki bütün gözler kadına döndü. Görümcesi Hülya, Kamelya'nın elinden mikrofonu almaya çalıştı.
"Kusura bakmayın, bizim gelin biraz sarhoş oldu sanırım saçmalayıp duruyor." Kamelya bir kez daha kadının kolundan kurtuldu.
"Sana çekil dedim değil mi, geç yerine otur Hülya diyeceklerim bitmedi." Herkesin içinde aşağılanana kadın bunu hazmedemeyince kardeşi Alihan'a bağırdı.
"Alihan söyle şu karına çabuk herkesin içinde benden özür dilesin, içip içip gelmiş ne dediğini bilmiyor rezil!" Alihan ayağa kalkarak karısının yanına geldi.
"Kamelya ne yapmaya çalışıyorsun sen? Herkesin içinde ablamı küçük düşürmekle iyi bir şey yaptığını mı zannediyorsun?"
"Ablan da karışmasın o zaman Alihan. Daha fazla rezil olmak istemiyorsanız ikiniz de gidip yerinize oturun derhal."
"Şuna bak bir de emir veriyor bize. Kızım senin bizimle derdin ne?"
"Geç yerine de derdim neymiş öğren herkesle."
"Abla en iyisi oturalım biz böyle daha fazla dikkat çekiyoruz bak."
"Alihan şimdi elimden bir kaza çıkacak. Asıl sen bi şu karına oturt."
"Kes sesini Hülya ve geç yerine bu sana son uyarım." Hülya, Kamelya'nın üzerine yürüdü.
"Ne yaparsın ha, söyle be yaparsın?" Rabia ve Alihan ablalarının kollarından tutarak tekrar masalarına geçtiler zorla da olsa. Kamelya tekrar konuşmaya başladı.
"Kusura bakmayın Hülya'nın her zamanki gibi boş boğazlığı tuttu. O şimdi özür dilemeyi bilmez ben onun yerine özür dilerim hepinizden."
"Bak ya hala ne diyor terbiyesiz!"
"Ben Kamelya Baldıran." Salonda fısıltılar oluşmaya başladı Kamelya'nın söyledikleriyle. "Şimdi siz bu kadın nasıl olur da kocasının soyadını söylemedi diyorsunuz hemen açıklayayım izninizle. Dediğim gibi ben Kamelya Baldıran'ım; Kamelya Erdemir değilim. Hiçbir zaman da bir Erdemir olmadım zaten. Evet, Erdemir'lerin konağında yaşıyorum, Alihan Erdemir'in karısı ve çocuklarının annesiyim. Sözde Erdemir'lerin bütün imkanlarına sahibim ama durum öyle değil maalesef."
Alihan, Kamelya'nın söylediklerine dayanamayarak ayağa kalktı. "Dur ve otur yerine sevgili kocacığım, bugün gördüğün üzere mikrofon bende. Biraz da ben konuşayım değil mi malum 10 senedir susuyorum zaten!" Alihan karısından böyle bir çıkış beklemediğinden ötürü şaşkınlıkla kalakaldı.1
"Şimdi evet, nerede kalmıştık? Neyse. Bu konağa 18 yaşımda gelin geldim ben. Hayallerim vardı benim adım gibi çiçeklere bakıp, çiçek doktoru olacaktım ben ama sevgim daha ağır bastı. Alihan Erdemir'e aşık olmuştum. Hayatında hiç yalan söylemeyen kocam ilk yalanını o zaman söyledi ve bende buna saf gibi inandım. Onun için hayallerimden vazgeçtim ben! Fakat nereden bilebilirdim ki bu eve gelip zorla hayattan koparılacağımı. Ama hakkını yememek lazım ilk başta her şey güzeldi, iyiydi. Hayalimdeki gibi bir çiçek doktoru olamamıştım ben ama bu evin kocaman serası da hayallerimdeki gibiydi en azından. Sıkıntı değil diye düşündüm ilk başta ama maalesef böyle olmadı. Hayatımı istila eden iki tane kadın bir anda evime eşek arısı gibi dadandılar ve hüküm sürmeye başladılar. Bugüne kadar ses etmedim, başımı eğdim, boyun eğdim ama daha da üste çıktılar. Her gün aşağılamalar, hakaretler, dalga geçmeler had safaya yükseldi. Bir süre sonra bende alıştım artık. Her şeyimi kısıtladılar. İlk önce arkadaşlarımı, sonra gezip dolaşmamı, sonra ailemi sonra telefonumu sonra kıyafetlerimi ve en sonda seramı aldılar elimden. Biliyor musunuz ben bugün ilk defa serama gittim 10 yılın ardından. Eskisi gibi rengarenk ve canlı olmasa da hala benimleydi ve bana benziyordu seram. Uzun süre sonra ilk defa ölmüş çiçeklerimi görünce ağladım ben. Peki bugüne kadar niye durdun, niye çektin bu işkenceleri diyeceksiniz haklı olarak. Onu da açıklayayım hemen."
"Ben bir Kamelyayım yalnız olan, ben bir kamelyayım etrafına zehir saçan, ben bir kamelyayım sevilmeyen, dışlanan ve ben bir kamelyayım bahçemde ölü olan."
Kadının gözleri ağlayan oğluyla göz göze geldi. Kadın içinden çok şey dese de dışarı dökemedi. Dedim ya en çok da oğlu için üzüldü kadın. Son kez yüzüne baktı ve içinden sonsuz kez özür diledi onun için. Sonra elini karnına koydu.
"Hazır mısın Meleğim artık gidiyoruz, terk ediyoruz bu duvarları. Biz unutulmuş kamelyalarız bir tanem şimdi hatırlanmaya gidiyoruz."1
Kadının kendine bile son sözleriydi bu sözler. Son kez oğlunun gözlerine bakarken oğlunun koşan bedeni kendisine ulaşamadan serbest bıraktı bedenini ve uzun süre sonra kendini özgür hissetti. Eli karnında havada süzülürken kayalıklara çarpan bedeni acımadı bile çünkü o çoktan kabul etmişti her şeyi. Sonrasında ise serin suyun kollarına doğru çekilerek bu dünyaya veda etti Kamelya Baldıran. Arkasında ise minik ellerini uzatmış imkansız olduğunu bilse bile annesini yakalamaya çalışan çaresiz bir çocuk bıraktı.
O günden sonra Azat, Deniz'i adı gibi Azat edemedi; Azat o günden sonra denize mahkum oldu…1
Evett, uzun bir bölümle karşınızdayım tekrardan. Çok uzun kalma gibi bir şansım yok maalesef sadece 4 bölümcük yine buralardayım. Bölüm aslında daha uzundu ama kısalttım. Bu yayınlanacak 4 bölümde sadece Azat'ın geçmişini okuyacaksınız. İlk bölüm "Ölüler Konuşmaz" bölümünde Azat'ın ailesini tanıdık. Aslında hem annesi hem de babası severek evlendikleri halde birbirleriyle sonradan araya giren 2 görümceyle araları açılmış ve birbirlerinden kopmuşlar. Bu bölümle Azat'ın yaşadığı evi ve aile çevresini okumuş oldunuz. Bu bölümdeki bazı anlamanızı istediğim detaylar da var. İlki ilk kitapta Azat'ın tam adı söylendiği zaman oldukça fazla sinirlenmesiydi. Bunu hepiniz fark etmişsinizdir.
Azat'ın tam adını annesi ve babası kullanıyordu. Annesinin ölümüyle büyük bir şok yaşayan ve bu şoku içinde annesine karşı nefrete dönüştüren Azat, annesi ve babasının her şeyinden nefret etti içten içe ve zamanla annesi, babasının ona hitap etme şekillerini hiç kullanmamaya başladı. 1
İkincisi ise Azat'ın, Meleğe neden Melek ismini verdiğiyle alakalı. Annesinin intiharı üzerine annesiyle birlikte karnında ölen öz kardeşinin adı da Melek'ti. Azat bu yüzden çöplükte bulduğu o bebeğe doğmamış kardeşinin ölen ismini vermişti ve Meleğe de bu yüzden bu kadar takıntılı bir abiydi. 1
Üçüncüsü ise Azat'ın denize olan takıntılılığı ile alakalıydı. Annesinin gözleri önünde kendini balkonlarından aşağı denize bırakmasıyla sondada belirtiğim üzere denizin içinde hala annesi varmış gibi davranıyor. ( 2. bölümle ilgili ufak bir spoiler olsun annesinin cesedi denizde bulunamadı. ) Azat, denize bu yüzden bu kadar takıntılı. Aslında içten içe annesinden nefret etse de yine de onu seviyor oluşundan kaynaklı. Bu da Azat'da kendisine karşı beslediği bir öfkeye dönüşüyor.
Sonuncusu ise kış çiçeği detayıydı. Azat'ın annesinin adı Kamelya. Kamelyalar kış çiçeği olarak bilinir. Yani kış çiçeği eki aslında kardelenlere değil kamelyalara verilen bir addır. Azat'ın, Sahra'ya kış çiçeği demesinin bir nedeni de annesi aslında. Çünkü Sahra'nın benliğinde ufak da olsa annesinden bir parça görüyor. 1
Şimdilik aklıma gelen verdiğim detaylar bunlar. İkinci bölümde Azat'ın ailesinden çok kendisini okuyacağız haberiniz ola. 1
O zaman bir dahaki bölüme dek hepiniz hoşça kalın... 2
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
4.86k Okunma |
375 Oy |
0 Takip |
47 Bölümlü Kitap |