45. Bölüm
Hande Simay / KANDELEN / SOKAKLAR ÇOCUKLARA AİTTİR

SOKAKLAR ÇOCUKLARA AİTTİR

Hande Simay
handsimy

Birkaç gün sonra:

Sıcak bir yaz akşamında terk edilmiş bir inşaatın en kuytu köşelerinden birinde oturduğu yerden İstanbul'u izleyen çocuk uykulu bir şekilde gözlerini kırpıştırıyordu. Düşünülecek çok şeyi olsa da kafasını bir süre hiçbir şeyle meşgul etmemeye karar veren çocuk yeni hayatının 3. gününü deviriyordu.

İlk gün ağaçların gizlediği bir çocuk parkında sabaha kadar oturmuştu. Gözüne nasıl uyku girebilirdi ki? Ertesi sabah ilk işi tanınmadığı İstanbul sokaklarında babasıyla ilgili bir haber öğrenmek amacıyla gezip durmuştu sokaklarda. Tahmin ettiği gibi babasının bedeni annesininki gibi uzun süre aranamadan daha ilk günden denizin dibinde bulunmuştu arama kurtarma ekipleri tarafından. Babası sudan çıkartıldığında çoktan son nefesini boğulduğu o derin deniz sularında vermişti. Bölgeye gelen sağlık ekipleri babasına herhangi bir müdahale yapmadan direk ceset torbasına koymuşlardı bedenini.

Azat bunları çevreden dinlerken bile biraz olsun üzülmemişti babası için. Sadece korkuyordu. Bulunacağından, zarar göreceğinden ve nefret edilen olacağından. Gazetelerin ilk sayfası çoktan Azat'dan ve babası Alihan Erdemir'den bahsetmeye başlamıştı bile. Anlaşılan gazeteciler bu nadide fırsatı kaçırmamaya karar vermişlerdi öğrendikleri ilk anda. Azat'dan kayıp çocuk olarak bahsediliyordu. Arama kurtarma ekipleri onu şimdilik denizde arıyordu. Bu ona az da olsa zaman kazandırmıştı ve bundan son derece memnundu. Şans yüzüne gülmüştü uzun süre sonra Azat'ın. Daha 2. günden kalacak bir yer bulmuştu ve şimdilik elinde sınırlı da olsa yiyecek almak için parası vardı. Giydiği pantolonun cebindeki okulda harcamadan biriktirdiği harçlıklar yaşam güvencesi oluvermişti bir anda. Elindeki son model telefonunu da satmıştı zor da olsa. Yaşından ötürü ilk başta ona hırsız muamelesi ile davranan telefoncu Azat'ın kendini kanıtlamasıyla telefonu almayı kabul etmişti. Sonuçta daha yeni üretilen bir telefondu iphone 4. Adam Azat'a inandıktan sonra almaktan geri durmamıştı telefonu. Şimdilik durum böyleydi. Gerisini parası bittiğinde düşünmeye karar vermişti Azat.

 

 

 

Tam gözlerini kapatıp nihayet biraz olsun uyuyabilecekken gelen adım sesleri ile gözlerini hızlı bir şekilde açmıştı Azat. Ayağa kalkarak gelen kişiyi görmeye çalıştı kendince. Hava gece karanlığından ötürü karanlık olsa da ay ışığının vuran cılız ışığı ile sonunda gelen kişiyi görmüştü.

"Sende kimsin" diyen karşıdaki genç Azat'ı görünce epey şaşırmıştı. Azat o an yabancıya tam ismini söylememeye karar vererek Rabia halasının onun için kullandığı adı söylemeye karar verdi.

"Deniz ben, sen kimsin?"

"Deniz mi? Yeni misin sen buralarda?" Azat bu sefer gerçeği söylemeye karar verdi.

"Yeniyim." Azat önünde duran genci süzdü gözleriyle. Kendisinden büyük olan bu kişi taş çatlasa 16/ 17 yaşından büyük değildi tahminince. Genç hızlıca etrafı inceledikten sonra gözünü tekrar Azat'a dikti.

"Senden başka kimse var mı burada?"

"Bazen gece alt katlara birileri geliyor. Bu kata gece gelen olmuyor."

"Gelmezler tabii bizim gibi kaç tane enayi merdivenle 10 kat yukarı çıkar ki?" Azat karşısındaki gencin konuşma üslubunu sevmese de ses etmedi. Onun yerine bu sefer o bir soru yöneltti.

"Sen kimsin? Neden geldin buraya?"

"Allah Allah bücüre bak sen. Kimin yerinde kime artistlik taslıyor. Yeni olan sensin oğlum. Yine de tanıştırayım. İzer ben, buranın asıl sahibi."

"Nasıl inanacağım sana, belki de beni kandırıyorsun şu anda?"

"Tövbe yarabbim, çattık yine bücürün tekine. Oğlum benim kim olduğumu bilmemen bile yeterli buranın sahibi olanın ben olduğumu anlaman için."

"Ne alaka?"

"Yarın çık dışarıya sor bakalım kimmişim ben herkese. Onlar sana cevabını verir. Hem daha demin söylediğim yalandı. Bu kata sen, ben çıktıysak herkes çıkar bücür. Çıkamama nedenleri bizzat benim buradaki varlığım da ondan." Azat kaşlarını çattı.

"Nesin sen bu inşaatın ergen eşkiyası mı? Senin ne özelliğin varda burası sana ait oluyor? Terk edilmiş değil mi sonuçta, halka açık yani bu inşaat. Öyle kafana göre sahiplenemezsin burayı." İzer yüzünü buruşturdu.

"En nefret ettiğim tipler susmayan zekiler. Neyse sende tanımış oldun artık beni. Hadi iyisin burada kalmana izin veriyorum ama sadece 1 bilemedin 1.5 ay kadar. Sonra kendine daha güvenli ve kapalı bir yer bul. İstanbul'un kışları soğuk geçer. Ölüp, kalma soğuktan benim başıma." Azat düşünmeden kabul etti.

"Tamam, 1.5 ay sonra giderimi buradan."

"Aferin bücür, şimdi az kay kenara da bende oturayım şuraya." Azat kenara çekilerek İzer'e yer açtı oturması için. İzer kafasını çevirerek Azat'ı inceledi. "Pek de zayıf bir şeymişsin sen. Yemek yedin mi bugün bücür?"

"Yedim tabii, sokaklarda kalmış olsam da aç kalmam ben."

"Hadi ya, nasıl oluyormuş o iş?" Azat sustu. İzer iyi birisine de benzese parasının olduğunu herkese söylememeliydi. Azat kulaklarına gelen poşet hışırtısı sesiyle önüne döndü. Akşamüzeri bir şeyler atıştırsa da 4.5 saat olmuştu yemek yemeyeli. İzer'in onu dürtmesiyle ona doğru baktı. "Al şunu, canın çeker ben yerken şimdi." Azat, İzer'in elindeki çiğköfte dürümüne baktı. "Al işte çekinme bücür hem Türk değil misin sen?"

"Türk'üm."

"Türk'ün özel ilgi alanıdır çiğköfte. Her an, her saat, her dakika, her saniye karnın patlayacak dahi olsan çiğköfteye hayır diyemezsin. Bu ona karşı bir hakarettir." Azat istemsizce kıkırdadı ve İzer'in elindeki çiğköfte dürümü aldı. "Hah şöyle ye de gözün gönlün açılsın. Hem bizim İbrahim Usta'nın dürümüdür bu İstanbul'un en iyilerinden. Karnın falan acıkırsa bir mahalle ötede küçük bir dükkanı var git ye karnını doyurana kadar. Bide selamımı söyledin mi kafan rahat gir çık istediğin gibi." Azat merakla sordu.

"Zengin misin sen, neden buralarda kalıyorsun?"

"Tabii zenginim, gönlüm zengin oğlum benim gerisi de fasa fiso zaten. Aha bak 3 gün önce gördük gazetelerde olanları. Zenginmiş, götüm. Ölümden kurtulabildi mi?" Azat, İzer'in babasından bahsettiğini anladı anında. Yine de sorgulamadan edemedi.

"Alihan Erdemir'den mi bahsediyorsun?"

"Başka kim olacak? Sözde Türkiye'nin en zengin ailelerindendi ama görünüşe göre çabuk bitti. Bide çocuğu varmış sanırım onu da mı arıyorlardı ne." "Öldüğünü mü düşünüyorsun" diye sordu Azat. "Ölmüştür be çoktan, onlar sen ben gibi değiller bücür. Bir zengin bebesinden ne beklersin ki? Denizde ölmediyse bile sokaklarda halletmişlerdir onu."

"Nereden biliyorsun, belki kendi başının çaresine bakmıştır bir şekilde olamaz mı?"

"Cık, düşük bir ihtimal. Bir kere zengin oğlum. Giyinişi, görünüşünden belli olur. O cebindeki telefon için bile bırak bizim gibileri ne çeteler düşer o çocuğun peşine." İzer haklıydı haklı olmasına ama Azat tam da yanında otururken içten içe bütün tezlerini çürüten canlı bir örnek gibiydi. Yine de eğlendiğini inkar edemezdi Azat. "Anaa, vermeyi unuttum hiç söylemiyorsun da ayranı unuttuk ya!"

"Sıkıntı değil bitirdim zaten neredeyse."

"Hadi be, hızlı tüketici bücür. Bide aç değilim diyorsun. Aç olmayan adam bu kadar hızlı yer mi be?" Azat konuştu.

"Sen çok fazla konuşuyorsun yerken de o yüzden. Yoksa ben hızlı yemedim."

"Haklı olabilirsin bücür." İzer dürümünü bitirene kadar konuşmadı ikisi de. En sonunda uykuya yenik düşen Azat, İzer'in varlığıyla rahat bir şekilde uykuya daldığını hissetti…

 

 

"Bücür, kalk lan! Hey, bücür! Kime diyorum ben!" Gelen sesler ile yüzünü buruşturarak kalktı Azat. Gözlerini kırpıştırarak üstünde dikilen İzer'e baktı. "Sonunda uyanabildin, hadi kalk gidiyoruz." "Nereye" diye sorabildi Azat esnerken. "Amma uykucuymuşsun sende bi uyanamadın iki saattir."

"Sen kaçta kalktın ki ayrıca hava daha yeni aydınlanıyor bilmem farkında mısın?"

"Allah Allah görende doğma büyüme konakta yaşamış da beni değil kendisini kahvaltıdan 20 dakika önce uyandıran kapısının arkasındaki hizmetliyi azarlayan biri sanacak seni."

"Ben çalışanlarımızı azarlamazdım."

"Ne?" Azat ağzından kaçırdığı cümle yüzünden kendine kızarken İzer tekrar sordu. "Ne dedin sen az önce?" Azat toparlamaya çalışarak bilmezlikten geldi.

"Rüyamda diyorum aynen dediğin gibi bir şey görüyordum. Yeni uyanınca ağzımdan kaçıvermiş işte."

"Neyse gece uyuduğunda devam edersin rüyana kalk şimdi işimiz var seninle."

"Ne oldu, bir yere mi gideceğiz?"

"Sen yenisin buralarda bilmezsin. Seni sokak hayatıyla tanıştıracağım bugün bücür." Azat anlamayarak sordu.

"Nasıl yani?"

"Hala konuşuyorsun, ne uyuşuk bir şeymişsin sende yahu. Kalk işte geç kalıyoruz kahvaltıya bak. Sonra dükkan dolarsa kahvaltıyı anca yarına görürsün. İşimiz çok bugün yürü hadi." Azat ayağa kalkarak dikildi. "Beni takip et bakalım bücür…"

 

 

"Usta kolay gelsin!"

"Ooo İzer hoş geldin aslanım."

"Hoş bulduk abi."

"Erkencisin bugün."

"He aslanım ya uyku tutmadı bende erken gelip açayım dedim bugün dükkanı. Gel oturun şöyle çayı yeni demledim, birde ekmek arası yapayım size müşteriler gelmeden."

"Valla çok iyi olur abi." Azat ve İzer masalardan birine geçerek adamı beklemeye başladı. Biraz sonra adam elindeki gümüş çay tepsisini masaya koydu.

"Eee İzer, kim bu yanındaki delikanlı?"

"Tanıştırayım Usta, Deniz. Aramıza yeni katıldı o da."

"Kaç yaşındasın delikanlı?" Azat, İzer'e baktı.

"Konuş bücür, ustadan kötülük gelmez sana." Azat kafasını sallayarak konuştu.

"10 yaşındayım."

"E, biraz küçükmüş ama olsun bakalım. Garsonluk yapabilir misin sen bakalım delikanlı?" İzer, Azat'ın konuşmasına fırsat vermeden konuştu.

"Yapar usta yapar tabii değil mi Deniz?"

"Yaparım."

"İyi madem bugünün şanslı kişisi sensin o zaman. İzer her gün birini getirir yanında. Şimdi saat 7 gibi başlarsınız servise öğlen 1 gibi bitirirsiniz tamam mı?" Azat kafa salladı adama. "Ben Yasin ustan bana bundan sonra öyle seslenirsin bir şey olursa. Afiyet olsun o zaman bitirince başlarsınız oldu mu İzer?"

"Tamamdır usta." Azat ve İzer hızlıca yemeklerini bitirerek Yasin ustanın dediği gibi işe başladılar. Dükkan küçük olsa da müşterisi Azat'ın beklediği kadar küçük değildi. Hatta İzer'le birlikte siparişlere zaman zaman yetişemedikleri bile olmuştu. Saat öğlen bire geldiğinde ikisi de son derece yorulmuşlardı…

 

"Şimdi nereye gidiyoruz" diye sordu Azat.

"Yoruldun mu hemen ya?" "Sen de benden farklı görünmüyorsun" dedi Azat.

"Sana öyle gelmiştir, benim günlük rutinler bunlar. Senin de artık günlük rutinin olacağı için alışmaya başlasan iyi olur. Seni tek başına bırakmayı düşünmüyorum. Bundan sonra yanımdan ayrılma. Ayrılırsan senin gibi bir çocuk için sokaklar kabusa dönüşebilir." Azat karşı çıkmadı. Gerçekten de parası bitene kadar dayanabilirdi anca. Ondan sonrası içinse onun için bir kabustan farksız olmazdı…

 

 

"Evet sıradaki işimiz Mahalle ablalarının verdiği işleri yapmak." "Ne gibi işler" diye sordu Azat.

"Ne verirlerse, günlük değişiyor. Ayın kaçı bugün?" "Ayın 8'i" diye cevap verdi Azat. "O zaman şansına küs. İnşaata gidene kadar haşatını çıkarır bunlar."

"Niye ki?"

"Mahallede halı yıkama günü bugünde ondan. Sırayla Allah bilir kaç saat halı yıkayacağız kadınlarla birlikte şimdi." İzer Azat'a baktı şüpheyle. "Sakın bana daha önce halı yıkamadığını söyleme bücür?" Azat ne cevap vereceğini bilemeden İzer'in yüzüne baktı. "Yapmadın değil mi?" Azat olumsuz bir şekilde kafa salladı. "Neyse akşam direk gidince uyuruz merak etme."

"O kadar mı kötü halı yıkamak?"

"Kendin karar versen daha iyi sanki…"

 

 

"İzer ne biçim halı yıkıyor bu yerden bitme, ne diye yanında getirdin bu çocuğu? Annen halı yıkamaz mıydı oğlum senin mahallede bu ne beceriksizlik böyle?"

"O biraz içine kapanık Gülsüm abla sonradan açılıyor yoksa canavar gibidir değil mi Deniz?" İzer'in attığı uyarıcı bakışlar Azat için doping etkisi niteliğindeydi. İzer'e kafa sallayarak elindeki fırçayı köpüklerin üzerinde daha hızlı hareket ettirdi.

"Hah işte böyle aferin durma devam et bakalım yerden bitme…"

 

 

Azat ve İzer birbirlerine yaslanarak inşaatın önüne kadar gelmeyi başarmışlardı sonunda. Gün sonunda ikisinin de aldığı 5'er lira akşamki yemek paralarıydı. Mahalledeki pilav arabasından birer tabak pilav alan bu ikili zor da olsa inşaatın tepesine çıkarak pilavlarını yemeye başlamışlardı iştahla. "Yalnız aferin hırslı ve hızlı bir çocukmuşsun. Onca halıyı yıkarken bana mısın demedin be bücür." Azat konuşmadan pilav tabağına gömüldü. İzer, Azat'ın kafasını okşadı. "Ye ye hak ettin ne de olsa." Azat kafasını kaldırarak İzer'e baktı ve günler sonra sanki annesine gülümsüyormuş gibi gülümsedi İzer'e.

"Pilav güzelmiş." İzer güldü.

"Pilav güzel güzel olmasına da o kadar yorulduktan sonra önüne küflü ekmek konulsa dahi emin ol afiyetle yerdin hepsini. Çalışmak zor."

"Ne zamandır bu işleri yapıyorsun ki?" Derin bir nefes aldı İzer.

"2 senedir falan herhalde."

"İstanbullu musun?"

"Yok, Urfa'dan geldik annemle İstanbul'a."

"Neden?"

"Uzun hikaye bücür belki sonra anlatırım ha." Azat üstelemedi, ne de olsa herkesin kendine göre katlanılamaz yaşanmışlıkları vardı.

"Kardeşin var mı bücür yoksa tek çocuk muydun?"

"Tek çocuktum."

"Vay be ne büyük şans demek bütün ilgi senin üzerindeydi ha?" Azat gülümsedi.

"Sanırım öyleydi."

"E, ne diye geldin bu sokaklara oğlum, rahat mı battı götüne?"

"Belki bende sonra anlatırım."

"O benim lafım bir kere."

"Tapuladın da üstüne benim mi haberim yok?"

"Aman, her şeye de bir cevap ver zaten bücür."

"Bana neden bücür diyorsun sen?"

"Bücür değil misin?"

"Aramızda 7 yaş fark var tabii ki de senden küçük olmam gayet de normal." İzer, Azat'ın kafasına bir fiske vurdu.

"Senin yaşın küçük bücür; aklın değil." İkisi de sustu. "Bitirdin mi yemeğini?" Azat boş plastik tabağı uzattı. İzer tabakları kenara koyarak sırtını duvara yasladı. Cebinden çıkardığı sigara paketinden bir dal alıp dudaklarının arasına koydu.

"Sigara içmek için bücür değil misin?"

"Sen, ben olmaya mı çalışıyorsun benim laflarımı kullanarak bücür? Tamam biliyorum çok yakışıklıyım, kaslıyım, güçlüyüm, kuvvetliyim. E, maşallah boyum posum desen kendimi övmek gibi olmasın ama o da yerinde. Şöyle bir düşündüm de hakikaten ne kadar harika bir şeyim ben böyle yahu." Azat anlamayarak bakmaya devam etti İzer'e. "Ne diye öyle bakıyorsun, yanlış mıyım?" Azat bakmaya devam etti. "Sende bak sadece öyle aman. Dediklerim onaylanmasa da bu öyle olduğumu değiştirmez. Hem sende bendensin oğlum. Bak demedi deme ileride fena bir şey olursun sen."

"Ne anlamda?" İzer bakışlarıyla Azat'ı süzdü.

"Valla her anlamda fena olacak potansiyel var sende." Azat gülümsedi. İzer ağzındaki dumanı havaya bıraktı. "Gün sonunda şunun gibisi yok vallahi."

"Bir tane de bana versene."

"Hop, yavaş gel bücür o kadar da değil. Sen dediklerimi yap; yaptıklarımı değil. Ha illa bir şeyler içeceksen kola aldıydım sana vereyim mi?"

"Kola mı, hangi ara aldın be?"

"Pilavcıdayken aldıydım görmedin herhalde. Neyse vereyim mi?"

"Olur." İzer kırmızı teneke kutuyu alarak Azat'a verdi.

"Çok içme ha, yarıya kadar hakkın var diğer yarısı da benim ona göre."

"Niye iki tane almadın?"

"Allah Allah, para sıçıyoruz sanki. Gördün işte ne kadar kazandığımızı gün sonunda." Azat ayağa kalktı. "Ne oldu nereye, tuvaletin mi geldi yoksa? Eğer öyleyse valla sabah yap inme aşağıda kalırsın gelemezsin geri."

"O niye?"

"La oğlum hani bizimki de bacak ya motor değil ki sonsuza kadar çalışsın. Aşağıya ineceğin bile meçhul taşımaz o bacaklar seni bir on kat daha."

"Tuvalete gitmiyorum zaten."

"Nereye gidiyorsun ya?" Azat taşın altına koyduğu yüklü miktardaki parayı aldı. "Ne o elindeki?" Azat parayı yere bırakarak tekrar oturdu. "Oha lan o ne? Nerden buldun bu kadar parayı?"

"Biriktirmiştim."

"Hadi lan oradan bücür ne demek biriktirdin?"

"Ailem yani babam ben okula giderken verirdi bana. Bende bugüne kadar hiç harcamadım verdiklerini."

"Bana bak bücür senin ailen kim?"

"Ailem yok."

"Nasıl lan daha demin babam verdi demedin mi?"

"Vardı ama şimdi yok."

"Kaçıp ailesiz kalmandan bahsetmiyorum ben oğlum. Doğruyu söyle Deniz nereden buldun bu parayı?"

"Biriktirdim dedim ya." İzer, Azat'tan bir cevap beklercesine yüzüne baktı ama Azat konuşmamayı tercih ederek sustu. "Çalışmak zorunda değiliz. Bu parayı ikimiz kullanabiliriz." İzer endişeyle Azat'a baktı.

"Bana söz ver."

"Ne için?"

"Sana şimdi tek bir soru soracağım ve tek bir cevap vereceksin tamam mı bu konu hakkında." Azat kafa salladı. "Bu parayı herhangi birinden mi çaldın, peşinde birileri mi var?"

"Parayı birinden çalmadım. Peşimde biri var mı onu bende bilmiyorum ama peşimdekilerin amacı bu para değil." İzer düşündü.

"Tamam, sana inanıyorum ve bir daha bu para mevzusunu açmayacağım. Çalışmama konusuna gelirsek de bunu tamamen bırakamayız bücür. Bu para senle bana en fazla 2 ay yeter. 2 ay sonra kış iyice bastırdı mı yine ortalarda kalırız seninle. Ama yine de paranın bulunması iyi yanında. Bu işimizi epey bir kolaylaştırır."

"Nasıl yani?"

"Şöyle ki bugün sabah da dediğim gibi seni bundan sonra yanımdan ayırmam bücür. Bundan sonra ben nereye, sen oraya anlaşıldı mı?" "Anlaşıldı" dedi Azat. "Güzel şimdi bu paraya gelecek olursak parayı benimle paylaşmak istediğine emin misin sen?"

"Evet. Madem bundan sonra ikimiz beraber yaşayacağız o zaman ikimizin kullanması daha iyi." İzer sıcak bir şekilde gülümsedi.

"Sağ ol bücür. O zaman çalışmayı tamamen kesmesek de indirebildiğimiz kadar aza indireceğiz bir süre."

"O niye?"

"Seni bizimkilerle tanıştırmak için zamana ihtiyacım var da ondan."

"Benim gibi başka tanıdıklarında mı var?"

"Sen nesin ki. Onların çoğu senin yanında daha bücür kalır. Tabii aramızda senin ve benim gibilerde var."

"Sen neden burada tek başınasın o zaman?"

"Senin gibileri yalnız bırakmamak için. Sokaklar çocuklara aittir. Biz ise sokaklara yardım ediyoruz sadece daha iyi yaşamanız için."

"Bu hala neden tek başına yaşadığını açıklamıyor."

"Bizimkiler dediysem biz bir arada duran bir topluluk değiliz canım. Hepimiz İstanbul sokaklarındayız."

"Nasıl görüşüyorsunuz peki?"

"Habercilerimiz var. Toplanmamız gereken bir durum olduğunda haberciler bize gelip yeri söyler bizde gideriz."

"İlginç bir sitemmiş."

"Öyle deme. Oldukça yaralı bir sistem."

"En son ne zaman toplandınız peki?"

"Bundan 2 ay önce."

"Neden?"

"Bir adam var. Yeni dadandı İstanbul'a. Önceden adını duyuyorduk ama İstanbul'da değildi kendisi."

"Onun da mı çetesi var?"

"Var var ama bizim gibi değil. Onun çetesi bizimki kadar masumane değil."

"Adı ne bu adamın?"

"Mehmet'ti galiba. Bizim gibi çocukları sokaklardan toplayıp satıyor o adam."1

"Satıyor mu, nereye?"

"Nereye denk gelirse. Aman bücür benli bensiz dikkatli ol. Şuan bizim mıntıkada değil ama bu gelmeyeceği anlamına gelmez. Çok güçlü bir ikna kabiliyetinin olduğunu söylüyor herkes."

"Tehlikeli bir adam yani?"

"O adam tehlikenin ta kendisi bücür. Tehlike bizzat o adamdan türeme bir terim. Neyse bunu da söylediğime göre gelelim asıl mevzuya bücür. Bundan sonra İstanbul'a iyice kış bastırıncaya kadar öğlene kadar çalışacağız seninle sadece. Kendimizi pek fazla yormamamız lazım, özellikle senin."

"Neden?"

"Dinle anlatıyorum işte. Senin belli başlı konularda eğitilmen lazım. Tamam sokak çocuğuyuz dedikte hiçbir sike yaramıyoruz da demedik. Her sokak çocuğunun alışık olması gerektiği durumlar vardır. Mesela bunlardan biri okuma yazma. Gerçi sen biliyorsun gibi ama?"

"Biliyorum."

"İyi güzel. Sonrasında 4 işlem geliyor."

"Onu da biliyorum da bunlar ne alaka sokak çocuğu olmakla?"

"Hiç bu mahalleden çıktın mı bücür?"

"Hayır."

"Sokak hayatı bizim bugünkü yaşadığımız gibi toz pembe olmuyor maalesef her zaman. Pembeye siyah karışıyor bir zamandan sonra. Pembeyi siyaha döndürürsün ama siyaha bir döndün mü bir daha pembeyi bırak hiçbir renge dönüşün olmaz. Bu sebeple seni eğitmemiz lazım. Okuma yazma, 4 işlem tamam. Dikiş nakış var mı sende?" "Yok" diyerek kafa salladı Azat. "Tamam onu bizimkilerden biri öğretir artık sana. Yemek yapmayı biliyor musun?"

"Cık."

"Tamam onu da ayarlarız birinden. Araba yıkama, garsonluk, seyyar satıcılık, çeşitli ev işleri?"

"Hiçbiri yok."

"E, yuh ama sende bücür. Bu zamana kadar ne halt yedin sen?"

"Bu işleri bizim için yapan birileri vardı etrafımda her zaman."

"Aman iyi tamam. İşimiz uzun ama öğrenemezsin diye bir şey yok. Yeri gelecek inşaatta da çalışacağız oğlum hazırlıklı olman lazım her şeye. Hızlı koşabilir misin?"

"Sanırım."

"Gel gelelim en önemli şeye. Dövüşmeyi bilir misin?"

"Hayır."

Bir kerede şaşırt beni oğlum ya. Okulda hiç yumrukta mı çakmadın birinin yüzüne?"

"Cık."

"Ayağa çelme takma?"

"Cık."

"Tuvalette sıkıştırma? E, birinin üstüne de yürümüşsündür haksız mıyım?"

"Haksızsın." İzer başını kaldırarak Azat'a baktı.

"Durum o kadar kötü diyorsun ha?"

"Sanırım öyle."

"Dövüş konusunda seni bizzat ben eğiteceğim. Son olarak İstanbullu değilsin değil mi bücür?"

"Değilim."

"Tek tek olmasa da ilk etapta belli başlı sokakları öğrenmen lazım senin de. Bunu sana ayarladığımız kişiyle koşarken öğrenirsin artık."

"Sen neden öğretmiyorsun?"

"Biz hepimiz her şeyi bilsek bile her şeyde uzman değiliz düşündüğün gibi. O yüzden aramızdaki uzman seçtiğimiz kişiler yenilere öğretir bildiklerini. Sen bugüne kadar kaç kişiye öğrettin ki dövüşmeyi?"

"Ooo, onlarca kişi geçti elimden bücür."

"O kadar iyi misin?"

"Yarın kendi gözünle görüp karar verirsin. Şimdi kaldır şu paraları da yatalım artık. Her tarafım ağrıyor zaten. Yarına dinç olmamız lazım." İkisi de etrafı toplayarak uyumak için hazırlandılar. Yarın ve bundan sonraki günler ikisi içinde zorlu ve yoğun tempolu geçecekti artık. İkisi de içten içe bunları hissetse de tek kelime etmeden uyumaya karar verdiler…

 

 

Günler böyle geçip giderken Azat sırasıyla İzer'in dediği gibi ona denilen her şeyi öğrenmeye başlamıştı. Sabahları erken saatte kalkıp işe gidiyorlar ardından ise Azat kendi derslerini almaya gidiyordu. Şuanda olduğu mıntıkanın içini dışını avucunun içi gibi ezberlemişti çoktan. Dikiş yapmayı da çözmüştü iyi kötü. Araba yıkamayı, garsonluğu da İzer'le çalıştıkları zaman öğreniyordu. İçlerinden en iyi olarak dövüşmeyi kavramıştı. Attığı yumruklar kısa sürede o kadar güçlenmişti ki İzer'in burnuna yanlışlıkla attığı yumruk bile günlerce ara ara kanamasına neden olmuştu. Neyse ki attığı yumruğun hızını azaltıp kırmaktan kurtulmuştu. Her zaman ders öğrenmiyordu elbette. O da okuma yazma bilmeyenlere, hiç okula gitmemiş kişilere dört işlem ve okuma yazma öğretiyordu. İzer sayesinde çetenin çoğuyla tanışmıştı. Hepsi iyi çocuklardı ve son derece yardım severlerdi. Bazıları Azat'a kendi hayat hikayelerini bile anlatmıştı. Azat ise henüz kendini buna hazır hissetmiyordu. İzer'le bu konuyu konuşmak için kendine ne kadar zorlamış olsa da son anda söylemekten vazgeçip konuyu açmamıştı bile. Mahalledeki herkes onu "Deniz" adıyla biliyordu. Böylesinin onu için daha güvenli olduğuna karar vermişti kendince. Artık 11 yaşındaydı.

Babasının ölümünün üzerinden çoktan 1 ay geçmişti bile. Halaları tam beklediği gibi yapıp Azat'ı aramayı çoktan bırakmışlardı bile. Azat hiçbir zaman onlar için önemli olmamıştı ki şimdi olsun. Halaları ona annesi gibi 2 hafta süre tanımıştı. 2 hafta sonunda babası ve annesinin yanına gömülmüştü boş tabut eşliğinde. Aslında tabut boş değildi Azat'a göre. O gerçekten içindeki çoktan ölü olan Azat'ı o tabuta gömmüştü. Onun gömülmesiyle canlı olan Azat gün yüzeyine çıkmıştı. Bazı geceler aklına babasını öldürdüğü an geliyordu ama pişman olamıyordu bir türlü. Biliyordu pişman olsa da olmasa da o bir katildi, babasının katiliydi. Ama yine de kendini suçlu hissetmiyordu bunun için…

 

 

"Yavaş ol bücür yavaş. Daha geçen burnumdan oluyordum senin yüzünden. Şu yumruklarının hızını iyi ayarlamamız lazım." "Tekmelerim nasıl" diye sordu Azat. "Onlar benimkilerde iyi. Tahmin ettiğimden de iyi bir gelişim gösterdin. Meğer içinde bir canavar varmış uyanmayı bekleyen. Bu gidişle olur senden, önün açık."

"İyi de hiçbir kavgaya karışmadım ki bugüne kadar. Bu becerilerim bana ne zaman lazım olacak?"

"Gün gelir hiç beklemediğin bir anda kullanırsın merak etme. Hem ne kadar iyi dövüşsen de kavga iyi bir şey değildir hiçbir zaman bunu unutma. İnsanoğlu tehlikelidir bücür bunu aklına iyi kazı. Kavga anında o anki sinirin sana her şeyi yaptırabilir. Bir anda karşındaki kişiye bıçağı takabilirsin ya da attığın bir yumruğun şiddetiyle karşındakinin kalbini durdurursun ya da ne bileyim attığın bir tekme, kafa karşı tarafın vücudunda iç kanamaya sebep olursa o kişiyi öldürebilirsin. Bunları yapacağın için söylemiyorum elbette. Bunlar senin başına da gelebilir. Dikkatli ol diye söylüyorum. Aksi takdirde insan öldürmek göründüğünden daha kolay. Bu yüzden iş zorunlu olmadıkça biz hiçbir zaman kavgaya karışmayız."

"Bu daha önce oldu mu peki? Ne? Birinin ölümünü gördün mü karıştığın bir kavgada." İzer nefes nefese durdu.

"Neden sordun?"

"Çok deneyimli konuşuyorsun da ondan."

"Bir kere, sadece bir kere bizimkilerden biri ağır bir bıçak yarasıyla yaralandı. Karşı taraf kaçmayı başarınca polisler bizden birkaçını tutukladı."

"Çocuk, çocuğa ne oldu peki?"

"Ölmedi, korkma. Sadece 3 hafta yoğun bakımda kaldı."

"Sonra?"

"Devlet korumaya aldı bir daha göremedim çocuğu."

"Neyse çok konuştuk öğreneceğini öğrendin işte. Devam ediyoruz kaytarmak yok…"

 

 

"İyi yorulduk ha?"

"Eskisi kadar yorulmuyorum artık."

"Alıştı tabii vücut bu tempoya."

"Sanırım."

"Bücür azcık oturalım mı şu banka, valla iki adım atacak mecalim bile kalmadı benim."

"Bende para var otobüse binelim istersen?"

"Dursun paran sende. Azcık oturalım sonra gideriz. Çok uzakta değil inşaat zaten." İzer'in yönlendirmesiyle iki çocukta banka oturdu. "Off off her yerim ağrıyor yeminle. Cidden yorulmadın mı sen hiç lan?"

"Yoruldum."

"Hiç de öyle durmuyorsun ama?"

"Sadece seninki kadar mızmızlanmıyorum o kadar." İzer şakacı bir şekilde Azat'ı ittirdi.

"Hadi lan öyle, erkek adam mızıldanmaz yanlış anlamışsındır sen." İkisi de sessizce oturdu bankta ta ki İzer konuşuncaya kadar. "Bana kendinden bahsetsene bücür."

"Neyden?"

"Kendinden diyorum, önceki senden. Nasıl sokağa düştün, daha önce neredeydin, hangi şehirde, annen babana ne oldu hiç anlatmadın bugüne kadar." Azat bugünün geleceğini biliyordu. Daha fazla kaçamazdı. "Anlatmayacak mısın yine? Abinim lan ben senim her ne kadar öz olmasam da. Sende benim kardeşimsin artık. Sana seni bulduğumda da dedim. Bundan sonra seni bırakmam. Kaçma geçmişinden bak ileride döner dolaşır bulur seni. Anlat da hafifle biraz."

"Geçmişim hakkında endişelendiğimi nereden biliyorsun?"

"Hal ve hareketlerinden. Bilmem farkında mısın ama dövüşürken kendini kaybediyorsun be oğlum. Hem sokak çocuğuyuz biz. Hepimiz aynıyız. Kimin geçmişi, yaşanmışlıkları düzgün ki. Hepimiz onlardan kaçtığımız için buralarda değil miyiz?" İkisi de sustu tekrardan ve Azat konuşmaya başladı. Vakit bu vakitti. Geçmişini İzer'den başkasına anlatamazdı. "Yalan söyledim" diyerek başladı konuşmasına.

"Ne yalanı?"

"Geçmişim hakkında... sana yalan söyledim İzer." İzer tepki vermeyerek Azat'ın devam etmesini bekledi. Ben senin küçümsediğim o zengin ailelerden birinin tek çocuğuydum aslında.

"Zengin miydin, niye kaçtın o zaman?"

"Zengindim dedim bir ailem vardı demedim."

"Nasıl yani?"

"Kocaman bir konakta oturuyorduk. Konakta iki halam ben, babam birde annem vardı. Mutlu bir aile olduğumuz söylenemezdi hatta direk bir aile olduğumuz söylenemezdi. Bizim aileyi yöneten iki kadından başkası değildi."

"Halaların mı?" Azat başını salladı.

"Annem 6 ay önce öldü."

"Neden öldü?"

"İntihar etti. Giderken kardeşimi de götürdü kendiyle beraber."

"Başın sağ olsun."

"Annemin cesedi denizde bulunamadı. Sonunda halamların kararı ile annem hakkında sahte bir cenaze düzenlendi. İzer, Azat'ın kimden bahsettiğini, kim olduğunu anlamıştı bile çoktan. Yine de sustu ve dinledi. Ondan sonrası daha kötüydü benim için. O kadar şeyin içinde birde anneannemi kaybettim annemin ardından. Yeni tanışmıştım kendisiyle. Çok görüşemedik o yüzden. Sonrasında ise babam ve halalarım eve gelmemeye başladılar. Halalarım ülke ülke gezmeye adamışlardı kendilerini. Babam ise işine. Ben ise tek başımaydım koca evde. Sonra babam geldi bir gün. Gidiyoruz dedi. Kabullenmek istemedim ilk başta. Fakat en sonunda o gemideydim işte. Gemide babamla tartışma yaşadık. Kendime hakim olamadım o an. Onu... onu... onu ittirdim. Bilerek yaptığım bir şey değildi ama dengesini sağlayamadı, üştü denize. Battı battıkça. Deniz çekti onu ve bir daha yüzeye çıkamadı. Korktum, çok korktum. Sonra da kaçtım. Bir gün sonra öğrendim ki babamı öldürmüşüm ben. Onun ölümüyle halalarımın benimle olan işi bitti ve beni bir daha aramadılar. Onlar hayatlarına devam ettiler hepimizi öldürerek. İşte böyle. Ben Azat Deniz Erdemir bu da benim hikayem." İzer tek kelime dahi etmeden Azat'a sarıldı. Azat'ın uzun süredir tuttuğu gözyaşları gözlerinden süzüldü bir bir. Anlatınca rahatlamıştı ama bir o kadarda üzülmüştü işte. Sonuçta kötü de olsa ne annesinin ne de babasının ölmesini istemezdi. Hele babasını öldürmeyi asla istemezdi. "Bir katilim diye beni terk edeceksen anlarım."

"Kes sesini bücür. Senin benden başka kimin var lan? Sen benim kardeşimsin oğlum. Abiler kardeşlerini terk etmez. Kendine bu zamana kadar işkence etmişsin zaten yeterince. Ben sana inanıyorum ve güveniyorum. Bundan sonra önce Allah'a; sonra bana emanetsin sen bücür." Bir ağlama sesi duymalarıyla arkalarını döndü iki çocukta. İlk önce Azat konuştu.1

"Bebek sesi miydi o?" İzer ayağa kalktı.

"Bende öyle duydum." İkisi de banktan kalkarak ağlama sesinin geldiği yöne doğru gittiler. Sonunda Azat bir çöp konteynırının yanında durdu soluğunu tutarak.

"İzer, ses çöpün yanındaki siyah poşetten geliyor." İzer koşarak poşeti dikkatli bir şekilde açtı ve ağzını açtı. Azat ile ikisi ağlamaktan kıpkırmızı kesilen bu bembeyaz çocuğa bakıyorlardı. Lafın gelişi değil, bebek gerçekten beyazdı. Saçları giydiği şapkadan görünmese bile kirpikleri ve normalden beyaz olan teni her şeyi gösteriyordu.1

"Bebek lan bu! Gerçek bebek lan!"

"Melek" dedi Azat kendine hakim olamayarak.

"Onu bana ver."

"Ne yapacaksın, tek çocuk değil miydin sen?"

"Ver bebeği bana." İzer bebeği Azat'a verdi. Bebek, Azat'ın kucağına geçer geçmez sustu mucizevi bir şekilde.

"Ne yaptın lan öyle?"

"Kucağıma aldım sadece."

"Kimin ki bu bebek?"

"Melek kız" dedi Azat.

"Melek kız mı? Ne saçmalıyorsun bücür?" Arkalarından bir ses duyuldu.

"Kucağınızdaki bebe bizim onu bize verin." Hızlıca arkalarını dönen Azar ve İzer karşılarında gördüğü 5 çocukla neye uğradıklarını şaşırdılar. 14/15 yaşlarındaki çocukların hepsi Azat ve İzer'e bakıyordu.

"Niye size verecekmişiz bebeği lan? Madem sizin ne diye bıraktınız bu sabiyi buraya?"

"Bebek bizim dedik; bırakan biziz demedik ki size." İzer, Azat'ın önüne geçti ve kısık sesle konuşmaya başladı.

"Bizim inşaatın solundaki yolun sonunda eski karavanda kalan bir kadın var. Adı Cansu. Sen bebeği ona götür İzer gönderdi beni de. Ben burayı hallederim." Hemen karşı çıktı Azat.

"Olmaz, seni burada tek bırakmam ben."

"Bücür karşı çıkma işte de dediğimi yap oğlum. Ben burayı hallederim dedim ya." Azat itiraz etti.

"Senden iyi dövüştüğümü söylememiş miydin? Bebeği sen al burayı bana bırak."

"Olmaz dedim git işte."

"Ne fısıldaşıyonuz lan aranızda? Verin şu bebeyi de herkes işine baksın."

"Kime götüreceksin bebeği?"

"Sahibi kimse ona götürecem. Ne yapayım yeni doğmuş bebeyi ben lan?"

"Bücür bak son uyarım git buradan." Azat gitmek ile kalmak arasında kalmışken çocuklar bir anda İzer'in üstüne gelmeye başladı. "Deniz sana git dedim!" Her şey bir anda oldu. Azat içlerinden birinin gizlice bıçak çıkardığını görünce bebeği İzer'in eline tutuşturarak İzer'in önüne geçti. Delirdin mi Deniz ne yapıyorsun sen?

Bıçaklı olan Azat'a doğru gelince Azat kuvvetli bir tekme savurdu çocuğa doğru. Bıçağı savrulan çocuk yere düştü. Diğerleri de sırasıyla Azat'ın üstüne gelmeye başlayınca Azat kaşla göz arasında savrulan bıçağı alarak önündeki çocuğa sert bir kafa attı. Kafasını tutarak sendeleyen çocuk geriye gidince onun önündeki çocuk Azat'ın çenesine bir yumruk yapıştırdı. Geriye doğru sendeleyen Azat hızlıca toparlanıp önündeki çocuğun burnuna sağ eliyle bir yumruk yapıştırdı. Burnunu tutarak yere yığılan çocukla önünde 2 kişi kalmıştı.

"Azat dikkat et" demeye kalmadan elmacık kemiğine yumruk yiyen Azat yüzünü buruşturarak oğlanın bacak arasına vurunca o oğlan da yere serildi. Önündeki kişi açıkça bıçak sallarken çevik bir şekilde Azat'a hamle yapınca Azat son anda sıyrıldı karnına gelecek bıçak darbesinden. Birkaç kez daha boğuşma gerçekleştikten sonra Azat refleksle kendini korumak için bıçağı savurdu ve karşısındaki çocuk bağırarak karnının üst kısmını tuttu.

"Deniz! Deniz ne yaptın sen!" Kulaklarına gelen siren sesleri ile yerdeki 4 çocuk kaçmaya başladı. Azat ve İzer bıçaklanan çocuğun başında donmuş vaziyette kalmışlardı. İzer hızlıca Azat'ın itiraz etmesine fırsat vermeden bebeği Azat'ın eline tutuşurdu.

"Git." Azat korkuyla İzer'e baktı. "Deniz kıt mısın git diyorum ya! Yakalanırsan bir daha çıkamazsın oğlum! Babanı senin öldürdüğünü anlarlar git buradan."

"Ama-"

"Deniz git dedim! Suçu ben üstleneceğim git bebeği Cansu ablaya götür derhal!" Azat zor da olsa adımlarını ters yöne çevirdi. Arkasını dönerek son kez İzer'e baktı.

"Özür dilerim abi." İzer gülümsedi.

"Git hadi kardeşim burası bende." Azat koşarak uzaklaşmaya başladı. Gözünden akan yaşlar önünü körleştirse de durdurmadı yaşları. Hayatına iyi kim girse onu mahvediyordu Azat. Şimdi bile küçük yaşına rağmen ikinci cinayetini işlemişti çoktan. Potansiyel bir seri katildi artık o. İstemeden yapmadı bir şeyi değiştirmezdi. O bir katile dönüşmüştü çoktan. Yeterince uzaklaştığını hissedince bir ağacın altına çöktü çocuk.

Kucağındaki bebek ağlamaya başlamıştı. O an herkesten, her şeyden nefret etti Azat. Hayatından, kendinden, halalarından, bu şehirden, babasından ve en sonda annesinden. En çok bunlardan nefret etti gece karanlığında ağlayan bir bebekle ağacın altında otururken. Herkes onu terk etmişti o ise onu terk etmeyecek tek kişinin hayatını karartmıştı bugün.

Lanetliydi o. Annesi o yüzden istememişti onu. Yine de o gün içinde ailesine karşı her şeyin koptuğunu hissetti. Bu bir patlayıştı. Hayatındaki herkes onun hayatını mahvetmişti. O yüzden o gece oturduğu ağacın altında yemin etti Azat. Bir daha onu üzen, onun hayatını mahveden kimseye acımayacaktı. İzer için bunu yapmak zorundaydı. Hem kendini hem de bebeği abisi İzer için korumak zorundaydı. İzer sırf o ikisi için yakmıştı kendini. Azat da bunun için elinden gelen her şeyi yapacaktı bundan sonra...

 

Evett, hepinize selam. Azat'ın geçmişi ile ilgili 3. bölüm olan "Sokaklar Çocuklara Aittir" bölümünü de düzenleyip bitirdim.

Bu bölümde Azat'ın sokaklara uyum sürecini okumuş olduk. Azat'a tıpkı bir kardeş gibi sahip çıkan İzer'le de tanışmış oldunuz. İzer bu süreçte Azat'a çok yardım etti ve en sonunda ise Azat'ı korumak için kendinden vazgeçti.

Bu bölümle birlikte Asaf'tan da ufak bir bahsetmiş oldum. ( Unutanlar için Azat onu ilk olarak Mehmet adında tanımıştı. )

Sonrasında ise Melek'in bulunuşu ve Azat'ın, Meleği bulduğundaki tepkilerini okumuş oldunuz.

En sonunda ise Azat'ın çöküşü ve herkesten, her şeyden nefret edip yavaş yavaş bugünkü haline nasıl geldiğinin ilk kırıntılarını okumuş oldunuz.

Gelecek bölüm umarım çok uzun olmaz ve tek partta bitirebilirim yani en azından öyle umuyorum. Bir dahaki bölümle ilgili küçük bir bilgilendirme de vereyim buradan sizlere hatırlarsanız Azat'ın geçmişte bundan sonra yaşadıklarıyla ilgili küçük bir bölümü ilk kitapta "Silik Kalıntılar " bölümünün içinde vermiştim zaten. O yüzden oraları tekrar anlatma gereği duymadan zaman atlaması yaparak anlatmayı düşünüyorum çünkü eğer öyle yapmazsam tek bölümde bitirmem zor olur ve Azat'ın geçmişi için 4 bölüm ayırdım sadece.

Kalan tek bir bölümde hem Cansu'nun Azat'la tanışıp, ölümünün nasıl gerçekleştiği hakkında yazmam;

Asaf'ın nasıl Azat ile tanışıp onu kendi tarafına çektiği hakkında bahsetmem;

Hem de Azat ve Meleğin, Asaf'ın yanındaki hayatlarından bahsedip Azat'ın nasıl "Deniz katili" olduğu hakkında yazıp bitirmem gerekiyor.

Bunları böyle yazınca kısa gibi görünse de yazmaya arta vakit bulup bölümü yazmam 2 günümü alıyor.

Şimdilik durum böyle size de gidişat hakkında nasıl ilerleyeceğinden bahsetmek istedim kısaca. O zaman bir dahaki bölüme dek hoşça kalın...

 

İzer'in modeli. ( Bu arada Azat'ın bıçakladığı çocuk ölmedi buradan küçük bir spoiler olsun :) )1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 21.03.2025 15:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...