

Jisung gitmesinden sonra hâlâ Sunghoon’un adımlarının yankılarını duyuyor gibiydi. Sessizdi. Minho ise hâlâ yerdeydi, dizleri acıyordu ama o acı, göğsündekiyle kıyas bile edilemezdi.
"Niye hiçbir şey söylemiyorsun?" diye sordu Minho.
"Bakışlarınla bile savunmadın. Gözlerinde bir şey vardı Jisung ve o bana ait değildi."
Jisung, dudaklarını ısırdı. Boğazı düğüm düğümdü. Oysa anlatmak istiyordu, her şeyi… Ama Minho’nun yargılayan bakışları, sorgulayan ses tonu, onun içindeki tüm kelimeleri kilitliyordu.
"Benden bir şey mi saklıyorsun?"
"Hayır."
"Sadece hayır mı?"
"Minho… ben… bilmiyorum."
"Ne bilmiyorsun?!" Minho'nun sesi yükselmişti artık. "Ben burada canımı dişime takıp seni sevmeye çalışırken sen… bilmiyorum mu diyorsun?!"
"Ben sadece…"
Minho hızla ayağa kalktı. Göz göze geldiklerinde, Jisung bir adım geri çekildi. Minho bunu fark etti.
"Çekindin benden. Gözlerin kaçtı benden, farkındayım."
"Minho… lütfen…"
"Sen ondan etkileniyor musun?"
"Buna nasıl cevap vereyim? O benim arkadaşım"
"Demek ki etkileniyorsun!"
"Hayır, ben onu asla öyle görmedim! Minho... onu sadece arkadaş olarak görüyorum."
Minho güldü, ama sesi acıyla karışıktı.
"Senin arkadaş dediğin herkes sana göz koyuyor Jisung. Sen farkında değilsin ama ben görüyorum. Sunghoon da Eunkwang da... Hepsi aynı!"
"Ben… ben sadece..." Jisung konuşmak istiyor ama cümleleri birbirine dolanıyordu. Minho bir adım daha yaklaştı.
"Seninle kim konuşursa içim yanıyor Jisung. Göz göze geldiklerinde bile içimde bir şeyler çığlık atıyor. Çünkü... ben seni sadece sevmiyorum. Ben seni sahipleniyorum."
"Minho…" dedi Jisung, sesi boğuktu.
"Bakma onlara o gözle, ne olur. Sadece bana bak. Yalvarıyorum. Benim gözümde sen... yıldızsın. Ama herkes sana bakıyor. Herkes seni istiyor. Bu nasıl olur, nasıl kıskanmayayım?"
Jisung'un gözleri dolmuştu, O da seviyordu Minho'yu. Ama ne dese boş gibiydi. Çünkü her kelimesi, Minho’nun içindeki yangını ya harlıyor ya da küllere karışıyordu.
"Ben sadece seni istiyorum Minho… ama bazen... bazen bu sevgi beni boğuyor."
Minho'nun sesi çatallaştı. "Ben ne yapayım Jisung? Sevmeden duramıyorum ki. Kıskanmadan duramıyorum. Sen benim nefesimsin, biri seninle konuşunca sanki ciğerime biri dokunuyor gibi hissediyorum."
Jisung başını önüne eğdi. Gözyaşı yanağından süzüldü.
"Ne olur... beni anlamaya çalış..."
Minho, Jisung’un elini tuttu. Sıcak, titreyen parmaklarını hissettiğinde kalbi biraz olsun yumuşadı ama içinde kıskançlığın gölgesi hâlâ yankılanıyordu.
"Anlamaya çalışırım… ama bir şartla."
Jisung başını kaldırdı.
"Nedir?"
"Sadece benim ol."
Islak taşların arasında, sarı yapraklar ağır ağır yere düşüyordu. Hava hâlâ yağmur sonrası serinliğini taşıyordu. Çevre sessizdi. Kuşlar bile sustu sanki bu iki kalbin gürültüsünü duymamak için.
Minho hâlâ Jisung’un elini tutuyordu. Parmaklarını bırakmaya korkar gibiydi.
"Sadece benim ol," demişti. Sesindeki çaresizlik, talepkâr bir şiddete dönüşmüştü.
Jisung bir an gözlerini Minho’ya dikti. Derin, suskun ama net bir bakıştı.
Sonra çok yavaş, çok sessiz bir sesle söyledi:
"Ben zaten seninim Minho."
Bu cümle Minho’nun kalbine bir hançer gibi saplandı ama acıdan çok kırgınlıktı hissettiği. O kadar çok kıskanmış, o kadar çok üzerine gitmişti ki… Jisung'un onu zaten seçmiş olduğunu görememişti. Tam o anda… birkaç metre ötede, Hyunjin ve Changbin yürürken onları gördüler.
Changbin eğildi Hyunjin’in kulağına:
"Minho'nun bisikleti bu... burada demek."
Hyunjin gözlerini kısıp baktı.
"Evet… oradalar."
Jisung’un gözyaşlarını, Minho’nun gerilmiş omuzlarını gördüler. İkisinin de yüzü hüzünle bulanmıştı. Changbin bir adım atacak gibi oldu, Hyunjin kolundan tuttu.
"Hayır. Karışma. Bu onların hikâyesi."
Minho, Jisung’un o kelimelerini işitmişti ama onun için hâlâ yetmemişti.
"Seninim diyorsun ama… neden hâlâ uzak gibisin?"
Jisung gözlerini kapadı.
"Çünkü... senin yanında nefes almak bile suç gibi geliyor bazen. Çok seviyorum seni ama kendim olmama izin vermiyorsun."
Minho’nun gözleri büyüdü. "Ben seni değiştirmeye çalışmıyorum, sadece korumaya—"
"Koruma değil bu. Bu hapis gibi."
Minho başını önüne eğdi. Parktaki sessizlik o anda bile kulaklarında uğulduyordu. Kendi kıskançlığının, sevgisinin kabına sığmadığını ilk defa bu kadar net görüyordu. Jisung’un sesi yine titreyerek geldi
"Bazen… sevdiğin birini uzak tutmak istersin ya, hem onu hem kendini korumak için... işte ben de öyle hissediyorum."
Minho, Jisung’un söylediklerini sindiremiyordu. Sadece ona ait olduğunu duymak yetmemişti, çünkü sevgiye sahiplik katınca işler değişiyordu.
Uzaktan hâlâ onları izleyen Hyunjin ve Changbin, göz göze geldiler.
"Minho... gerçekten seviyor ama o sevgi değil... hasta gibi artık," dedi Hyunjin.
Changbin başını salladı.
"Ve Jisung... o sevginin içinde boğuluyor."
----------
Teşekkürlerr
Oy ve yorum atın çabukk
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |