Birde Minho’nun Tarafından Bakalım
----
Marketin önünden bisikletimle ağır ağır ilerlerken, bankta oturan iki kişiyi gördüm. İkisi de ıslanmıştı; biri başını önüne eğmişti — tanıdık bir siluet. Jisung. Ve yanında...
Kalbim tek bir anlığına durdu. Yanlış mı gördüm? Hayır, doğruydu. O gün, bisikletten düştüğümde yardım eden çocuktu bu. Sunghoon. Ama şimdi... Şimdi Jisung’un yanında, ona sırtını dayamış, ona sarılır gibi bir haldeydi.
Bisikletim elimden kaydı yere. Poşetler dağıldı, dondurma yere düştü — hiçbirini umursamadım. Gözümde sadece tek bir şey vardı: Jisung'un başka birine yaslandığı gerçeği.
Sunghoon’un Jisung’a baktığı o şefkat dolu gözler. Jisung'un kendini bırakmış hali. Yanaklarındaki yaş izleri. Ve benim orada oluşumun hiçbir şey değiştirmemesi.
"İyi biri gibi görünüyordu..."
"Ama neden şimdi yanında o var?!"
Kıskançlık iliklerime kadar işledi. Bedenim titremeye başladı. Yutkundum ama boğazımda koca bir düğüm vardı. Beni fark etmişlerdi. Jisung başını kaldırdı, bakışlarımız buluştu.
Bir anlık sessizlik. Bir anlık felç. Gözlerinde o kadar çok şey vardı ki... Suçluluk, korku, mahcubiyet... ama en çok da karışıklık.
"Ben sana her şeyimi verirken, sen..."
O an adım atacak gücüm yoktu. Öfkeyle doluydum. Kırılmıştım. Kendimi küçük düşmüş hissetmiştim. Arkamı döndüm. Toprağa bulaşmış dondurmaya bile bakmadan bisikletimi yerden aldım. Ayaklarım sarsılıyordu, ama binip sürdüm. Sanki kaçıyordum. Gerçekten kaçıyordum.
"Ben seni dünyamın merkezine koyarken... Sen beni hayatının neresine koyuyorsun, Jisung."
Bu bakış açısı olduğu için sekinci bölümü en yakın zamanda atacağım
Okur Yorumları | Yorum Ekle |