
Selamlar
______
Gözlerimi açtığımda, odam yabancıydı. Daha doğrusu... benim odam değildi.
Ama kollarımda yatan kişi tüm yabancılığı silmişti.
Jisung sırtını bana dönmüştü, ama vücudu hâlâ benimkine yaslıydı. Omzuna düşen saçları dağınıktı, ensesi ince bir terle parlıyordu. Soluk alıp verişi düzenliydi sakin, huzurlu.
Elim yavaşça onun beline uzandı. Parmağımı hafifçe çizgisinden geçirdim. Tepki vermedi. Belki de uykusunun en derinindeydi, ya da sadece benim dokunuşuma alışmıştı.
Geceden geriye kalan izler hâlâ üzerimizdeydi. Yatağın çarşafları buruşuktu. Ciltlerimizde kırmızıya çalan, utangaç anı parçaları vardı. Ama hiçbir şey rahatsız etmiyordu. Her şey olması gerektiği gibiydi.
Biraz daha yaklaştım ona. Burnumu omzuna yasladım. Isısı hâlâ canlıydı. Hatta o an, kalbimin attığı ritim bile ona uyum sağlamış gibiydi.
Jisung mırıldandı, uyanmadan hemen önceki o yarı bilinç hâliyle döndü. Gözlerini hafifçe araladı. Önce anlamadı nereye baktığını, ama sonra beni gördü.
Gülümsedi. Uykulu, kısık sesiyle:
“Sabah olmuş mu?” diye sordu.
Saçlarını alnından geriye ittirdim. “Biraz.”
“Gitmen gerekiyor mu?”
Başımı salladım. “Hayır. Hiçbir yere gitmek istemiyorum.”
Gözlerini yeniden kapattı ama gülümsemesi kalmıştı. Yorganı biraz daha üzerimize çekti.
“İyi,” dedi sadece. “Ben de.”
Bir süre konuşmadık. Sadece birbirimizi izledik. Sonra parmaklarını göğsüme koydu, nazikçe orada tuttu.
“Sence… artık her şey gerçekten yoluna girer mi?”
Ellerini tuttum, dudaklarıma götürdüm.
“Eğer istersen… biz bunu başarırız.”
Ve o an, güneş odanın perdelerinden sızarken, kalbimde kesin bir şey hissettim: Bu sadece bir gecelik bir yakınlık değil.
Bu, bambaşka bir hayatın başlangıcıydı.
Yorganın altı sıcaktı. Çok sıcaktı. Ama bu sıcaklık battaniyeden değil, onun teninden geliyordu.
Jisung sırt üstü yatarken, başımı yana çevirdim ve o an, boynunun tam altındaki o boşluğu gördüm. Sessizce eğildim. Dudaklarım önce hafifçe değdi. Sanki hâlâ rüyadaymış gibi bir inilti çıktı ağzından.
Sonra biraz daha bastırdım. Öpücüğüm derinleşti. Parmaklarımı onun göğsünde gezdirirken, dudaklarım boynunu arşınlıyordu. Onun teni sıcak, nabzı hızlanmıştı.
Öptükçe öptüm. Aynı noktaya, usanmadan. Sanki bir iz bırakmam gerekiyormuş gibi. Sanki “o benim” demenin başka bir yolu yokmuş gibi.
“Minho…” dedi uyarır gibi ama sesi yumuşaktı, karşı koymuyordu.
“Ne?” dedim öpücükler arasında. “Sana ait olduğumu göstermek istiyorum.”
Jisung hafifçe güldü ama sonra o gülüş bir iç çekişe dönüştü.
“Yarın boynumda bunu nasıl saklayacağım?”
Tam o anda telefon çaldı. İkimiz de yerimizden hafifçe irkildik. Jisung, yanındaki komodinden uzanıp ekranına baktı. Kaşları hafifçe kalktı.
“Hyunjin arıyor.”
İstemeden doğruldu. Ben hâlâ yorganın içinde kalmış, onu izliyordum. Parmak izim hâlâ sırtındaydı sanki. Jisung telefonu açtı
“Heeey,” dedi, sesi anında neşeendi. O tanıdık laballik sanki gecenin bütün ağırlığı silinmişti.
“Yok ya, yeni uyandım. … Evet, evet, geç saatte yattım. … Ha? Bugün mü? Şimdi mi?”
Birkaç saniyelik sessizlik.
“Hmm. Tamam. Tamam olur. Minho’yu da mı? … Evet, yanımda.”
Ben yorganın altında başımı yastığa bastırdım. “Ben daha yeni uyanmıştım,” diye mırıldandım. Jisung telefonu kapattı, başını bana çevirdi.
“Hyunjin dışarıda bir şeyler içelim diyor. Jeongin de geliyor. Seni de çağırdı.”
Kaşlarımı çattım. “Gitmesek?”
Jisung gözlerini devirdi. “Minho…”
Kollarımı yorganın dışına çıkardım. “Daha sabah. Daha kahvaltı yapmadık. Daha tekrar… seni öpmedim.”
Jisung gülümseyerek başımı okşadı. “Mızmızlanma. İkimiz de gitmek zorundayız. Söz, sonra eve erken döneriz.”
Yorganı üstüme çekip yüzümü sakladım. “Söz ver. Ama Jeongin bana ters ters bakarsa onu portakal suyuna boğarım.”
Jisung gülerek yorganı açtı ve beni alnımdan öptü. “Beni portakal suyu gibi sıkma yeter. Hadi kalk.”
Mutfaktan gelen tıkırtılarla gözlerimi araladım. Güneş perdenin arasından süzülmüş, odanın bir köşesine dokunmuştu ama yatak hâlâ sıcaktı.
Jisung gitmişti.
Bir iç çekip yüzümü yastığa bastırdım. Ama sonra onun tıkırtılarını duyunca, tembelliği üstümden attım. Yavaşça kalkıp odadan çıktım.
Mutfada sırtı bana dönüktü, buzdolabının kapağı açıktı. Tişörtü inceydi. Altında o gri şort vardı. Saçları dağınıktı, hâlâ sabahın teninde bıraktığı oğlan.
Sessizce yaklaşıp kollarımı beline doladım. Başımı omzuna yasladım, sonra boynunu buldum. Aynı yere yine dudaklarımı kondurdum. Bissürü kez
"Minho," dedi, bir yandan gülerek, "yine mi?"
"Ne yapayım," dedim, sesi neredeyse boğazına gömülüydü, "daha doymadım."
“Ben yumurta yapıyorum, yeyip doyman gereken şey o.”
Dudaklarımı kulak memesine götürdüm. “Ben başka bir şeyin tadını daha çok sevdim.”
Güldü. Ama elleri tavan dolabında hâlâ bir şeyler arıyordu.
“Ekmek nerede?”
“Öyle saçma bir şey sorarsan öpmeyi bırakırım,” dedim.
“Tehdit bu mu yani?”
“Sence?”
Karnını gıdıkladım. İnce bir sesle “Heey!” dedi. Dirsekleriyle beni dürtmek ister gibi kıpırdandı ama gitmedim. Ellerimi karnının üstünden biraz yukarı kaydırdım. Hâlâ arkadan sarılmıştım.
“Ne kadar zamanımız var?” diye sordum.
“On beş dakika falan. Hyunjin birazdan yazacak.”
Homurdandım. “Hyunjin hep her şeyi bozuyor.”
“Daha sabah... kavga etmeyelim.”
“Ben onunla kavga etmiyorum. Ben sadece seninle vakit geçirmek istiyorum. Mesela şu an burada, bu tezgâhta mesela...”
"Minho!"
“Ne? Öneri sadece.”
Jisung başını hafifçe kaldırdı, yanak yanağa geldik. “Seninle vakit geçirmek istiyorum. Ama dışarı çıkacağız. Ve Jeongin de geliyor.”
Bir an durdum.
"Onun gelmesi şart mıydı?"
"Bilmiyorum, Hyunjin davet etmiş."
“Tam da sürpriz,” dedim, sesimde dokunaklı bir alayla. “O senin eski sevgilini de çağırsaydı, dört dörtlük olurdu.”
“Minho,” dedi uyarır gibi. Ardından gözlerini devirerek ekledi: “Ne olur kıskanma. Jeongin benim arkadaşım, hepsi bu.”
Kollarımı biraz sıkıca sardım. "Ben senin sevgilinim. Hepsi bu."
Bir an sustuk. Jisung’un elindeki bıçak kesmeyi bıraktı. Sonra yavaşça döndü, hâlâ kollarımın arasındaydı.
“Biliyorum,” dedi kısık bir sesle. “ve sadece bu bile bana yetiyor.”
Gözlerime baktı. Sonra yanağıma eğildi, nazikçe öptü. Ama ben hâlâ bırakmak istemiyordum.
“Gidelim o zaman,” dedim, başımı göğsüne yaslayarak. “Ama seni orada da kıskanırsam... uyarıyı şimdi yapayım.”
Jisung, elini saçlarıma attı.
"Tamam. Ama o zaman... sen de beni kıskanırsan hazır ol, ben daha beter kapris yaparım."
_____
Yorum atınnn
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |