44. Bölüm

Chapter Two : Land Of The Griffin

Harmony Series
harmonyseries


Violet'ın Gözünden ;

Son yaşananların ışığında yol alırken bu yolculuğun hepimize bir şeyler öğrettiğini anladım. Bağlılık , sadakat , güven , dostluk ve saf sevgi gibi şeyler. Sirenia'nın bir çok kez yansımasını görmüştüm yani içinde tam olarak bulunmamıştım ama oranın içerisinde var olan mekanlarla dünyanın içine geçmiş paralel mekanlarda evet çok kez bulundum. Bu yüzden Griffin'lerin diyarına gitmek bu sularda yol almak beni çok heyecanlandırıyordu. Sadece beni de değil diğerleri de bu durumdan baya hoşnuttu. Özellikle Merlin Alpha'ya kaptanlık kosunda Alvin , Aiden ile kaynarken çok eğleniyorlardı.

Magnus ise daha çok spirutuel olarak takılıyordu çokça meditasyon yapıyor kendi ile alakalı çözemediği şeylerin cevabını Luna'ya soruyordu oda ona Griffin'lerin tarihini anlatıyor ve krallığın mirası'nın nasıl onlara kaldığı hakkında bilgi veriyordu. Veronica ve ben ise daha çok Sirenia'yı merak ediyor orası hakkında çok şey soruyorduk. Neredeyse gemide olduğumuz her gece boyunca uyumadan önce Luna bize büyükannesi Penny ve kardeşlerinin başlarından geçen efsaneleri anlatıyordu.

İlk gün gökyüzü berraktı, güneşin ışınları suyun yüzeyinde dans ediyordu. Yolculuk sırasında, devasa bir balina sürüsü geminin etrafında yüzmeye başladı. Mavi devler gibi suyun altından çıkıp göz kırparcasına tekrar derinlere dalıyorlardı. Magnus, ruhani bir anlam arayarak meditasyonuna devam ederken, Luna onlara Griffin'lerin soy ağacı hakkında bilgiler vermeye devam etti. Veronica ve ben Sirenia'ya dair daha fazla şey öğrenmek için ona sorular soruyorduk. Ancak bu huzurlu atmosfer uzun sürmedi.

İkinci gün hava değişmeye başladı. Alvin ve Aiden, gemiyi yönetirken aniden suyun altından gelen büyük bir hareketlenme fark ettiler. "Siz de gördünüz mü?" diye bağırdı Aiden. Daha gemidekiler ne olduğunu anlayamadan, bir grup kılıç burunlu köpekbalığı suyun yüzeyine sıçrayarak geminin etrafında dönmeye başladı. Bunlar sıradan yaratıklar değildi; gözleri garip bir kırmızı renkte parlıyordu ve sanki gemiyi bilinçli bir şekilde kuşatmışlardı. Gemiyi korumak için herkes harekete geçti. Alvin, geminin hızını artırmaya çalışırken Magnus ve Luna, köpekbalıklarını uzaklaştırmak için büyüsel bir bariyer oluşturmaya çalıştılar. Kısa süren bir mücadeleden sonra, aniden geri çekildiler Ama bu sadece bir uyarıydı. Bermuda şeytan üçgenine bu kadar kolay gidilemeyeceğini hepimiz biliyorduk. Orada Sirenia'ya geçebilmemiz için bir portal bulunuyordu.

Üçüncü gün, deniz adeta öfkelenmişti. Kara bulutlar ufukta belirirken, rüzgar geminin yelkenlerini delice sarsıyordu. "Fırtına yaklaşıyor!" diye bağırdı Veronica, saçları rüzgarla dans ederken. Gemi dev dalgalarla sarsılmaya başladı. Yağmur, okyanusla birleşerek herkesi sırılsıklam etti. Aiden ve Alvin direksiyonun başında gemiyi rotada tutmaya çalışırken, Magnus ve Luna, doğanın öfkesine karşı Merlin'den yardım alarak koruma büyüleri yapmaya çalışıyordu. Ancak fırtına çok güçlüydü. Bir an gemi neredeyse yan yatacak gibi oldu, Veronica ve ben birbirimize tutunarak güverteye düşmekten son anda kurtulduk. Gökyüzü bir an için açıldığında, uzakta, denizin ortasında parlak bir mavi ışık göze çarptı.

Dördüncü ve son gün, fırtına yavaş yavaş dinmeye başladı. Şeytan Üçgeni'nin tam ortasına geldiğimizde, etrafı sis kapladı. Herkes nefesini tutmuştu. Sislerin arasında, suyun yüzeyinde devasa bir döngü beliriyordu. Burası portalın olduğu yerdi. Mavi ışık titreşerek yayılıyor, denizin yüzeyinde yıldızlar gibi parlayan parçacıklar oluşturuyordu. Luna, "İşte burası!" diye fısıldadı. Gemiyi dikkatlice döngünün ortasına yönlendirdiklerinde, suyun içinde bir girdap oluşmaya başladı. Aniden, geminin altındaki su yok oldu ve portalın içerisine çekildi.

Bir anda, her şey değişti. Hava yeniden durgunlaşırken, gökyüzü parlak, morumsu bir tona büründü. Artık Sirenia'ya adım atmıştık. Burası Tersine bir dünya olarak nitelendiriliyordu. Portalın içerisinden geçtiğimizde üzerimizde uçan bir takım canlıları görünce nutkum tutulmuştu.

Alpha : Ah Ignatius aşkına burayı çok özlemişim

Luna : Bir de bana sor çürüyen denizin kokusunu uzun zamandır burnumda hissetmemiştim

Alvin : Sudan nefret ediyorum

Violet : Demek burası Sirenia

Merlin : Burası atalarının diyarı ve henüz çeyreğini bile görmedin

Aiden : Çürüyor derken ne demek istedin Luna?

Luna : Sirenia'nın denizinde de yaşayan bir çok ırk var özellikle sirenler ve diğer deniz canlıları , birbirleri ile pek iyi anlaşamazlar bir taraf yönetmek isterken bir taraf besin zincirinde ki son halka olmak istemiyor

Veronica : Desenize kaosun tam ortası

Alpha : Eh öyle de denir tabi neyse ki bizim işimiz göklerde

Merlin : Orayı çok seveceksiniz savaşın ardından bazı şeyler değişti

Luna : O kadar emin değilim Phoenix'leri oradan kovduk ama kardeşim Dean ile yönetmem gereken ve kaçtığım bir krallık var malesef

Violet : Ne? İnanamıyorum Ayın Kızı sen bir varis misin?

Alpha : Daha da iyisi o kraliçe olmak için tahta oturacak

Magnus : Ama neden bundan kaçtın ki çok havalı gibi

Luna : Sorun şu ki tek yönetmek isteyen biz değiliz ve size anlattığım şeylerin hepsi gerçek o yüzden bir taht kavgası daha olmadan ben vazgeçtim

Merlin : Dean buna ne dedi?

Luna : İşin kötü yanı sekiz yıldır görüşmedik ve şuan körlemesine bir ziyaret yapıyoruz

Violet : Aman tanrım Luna!

Alvin : Hey korkulacak bir şey yok sadece orada ki herkes birer soylu sayılır ve saygı çok önemlidir buna dikkat edin yeter

Alpha : Bundan çok daha önemli bir sorunumuz var ama

Aiden : Neymiş o?

Veronica : Bundan kötüsü olabilir mi diye sorgulamalı mıyım?

Luna : Deneme bile *güler*

Merlin : Artık Sirenia'dayız yani bu canavarlar denizini geçmemiz demek oluyor

Violet : Bir kez olsun normal bir şeyler yaşayamaz mıyız sadece bir kez

Alpha : Bak küçüğüm sana bunun bazı sorumlulukları getireceğini söylemiştim artık normal insan alışkanlıklarının yerini kendi habitatına bırakman gerekiyor

Veronica : Bazen bir yetim olduğum günleri çok özlüyorum

Magnus : Bende öyle

Aiden : Ama hey defolup gitmeseydik şuan bu özgürlüğümüz olamazdı değil mi?

Veronica : *Aiden'a sarılır* Evet öyle

Violet : Bilmemiz gereken başka bir bilgi ?

Merlin : Sirenler'in koyuna yaklaştığımızda iradenize sahip çıkmanız gerek bazen çok ikna edici olabiliyorlar

Magnus : Alpha oranın yukarı da olduğunu söyledin neden denizin üzerinden gidiyoruz ki?

Alpha : Sirenia'nın en meşhur seyahat aracı portallardır ve yukarı çıkabilmek için aşağı ve aşağı inebilmek için yukarı çıkman gerekir

Magnus : Temelde tersine bir dünya demiştin değil mi?

Alpha : Evet

Aiden : O zaman bu demektir ki portalın içinden geçince suyun dibine batacağız ve manyetizma ters işleyerek bizi bulutların içinden kalelere götürecek öyle mi?

Alpha : Bu öylesine bir tahmin miydi?

Veronica : Bu yeri daha çok sevmeye başladım

Merlin : İstersen yaşayabilirsin her yer denizden ibaret değil

Magnus : Kara da ne var?

Merlin haritayı getirir

Merlin : Aslında temel olarak şöyle diyebiliriz

Violet : Yasak bölgede ne var?

Alvin : Sirenler

Luna : O konuya geçecek olursak aldanmayın dinlemeyin ve görmeyin

Magnus : Peki bunu nasıl yapıyoruz?

Aiden : sadece zihnimizden iletişim kurarak olmalı bilin bakalım kimler gerçek birer Heiliant değil

Veronica : Buradan geçmek zorunda mıyız? Başka bir portal yok mu?

Alpha : Hiç sanmıyorum ama sizin için bir çözüm üretmeliyiz

Merlin : Sanırım büyü kitabımı biraz karıştırabilirim

Veronica : İyi olur

Merlin, kamarasına geçtiğinde içeri loş bir ışık yayılıyordu. Masasının üzerinde açılmış bir büyü kitabı, birkaç cam şişe ve kaynamakta olan morumsu bir sıvı vardı. Parmaklarını şişelerden birinin üzerinde gezdirirken, hafifçe mırıldandı: "Eğer doğru bileşimi yakalarsam, sirenler için panzehir bile bulabilirim ah hadi koca kafa biraz kafayı çalıştır"

Veronica ve Luna, güvertenin kenarında balık avlamaya başlamıştı. Luna, Sirenia'nın denizinde hangi balıkların yenip yenmeyeceğini anlatıyordu. Veronica oltayı suya attığında, Luna birden onu durdurdu.

Luna: _"O kadar kolay değil, Veronica. Buradaki balıklar sıradan değil. Şu an avlamaya çalıştığın şey bir 'Gölge Pullu'. Zehirlidir ve gece parladığı için dikkat çeker. Eğer yersen, birkaç saat içinde halüsinasyon görmeye başlarsın."

Veronica: Yani bana diyorsun ki, yanlış balığı seçersem ya delireceğim ya da öleceğim? Çok motive edici.

Luna: Aynen öyle. Ama şu ilerde gördüğün 'Mavi Kanatlı'lar güvenlidir. Eti hafif tuzlu olur ama pişirince çok lezzetlidir.

Veronica:Sence yemek işini Magnus'a mı bırakmalıyız? Benim becerilerim... sınırlı.

Luna gülerek başını salladı. En azından Magnus'un yemekleri ölümcül değil.

Bu sırada, Alpha ve Alvin kaptan köşkünde didişmeye başlamıştı. Alvin'in gevşek ve umursamaz tavırları, Alpha'yı çileden çıkarıyordu.

Alvin:Bak Alpha, kabul et. Benden daha iyi kaptan yok. Doğuştan yetenekliyim, suyla aramda özel bir bağ var.

Alpha:Suya düştüğünde de böyle mi düşünüyorsun? Hem sen sudan nefret edersin

Alvin:O bir defa oldu! Üstelik bilerek yaptım, balıklarla konuşmak için ayrıca kaptanlık gemide yapılıyor suda değil.

Alpha:Evet, tabi ki... Balıklar seni anladı ve suyun dibinde boğulmanı izlediler, değil mi?

Alvin:Aslında, evet! Ama detaylara takılma. Ciddiyetsizliğin de bir büyüsü var, sevgili Alpha.

Alpha:Senin büyün varsa, benim de sabrım var Alvin. Ama ikimiz de biliyoruz ki benim sabrım sonsuz değil.

Alvin kıkırdayarak Alpha'nın omzuna hafifçe vurdu.

Rahatla dostum, çok geriliyorsun. Bence biraz Alvin taktiği denemelisin. Hayatı fazla ciddiye alma, çünkü o zaten seni ciddiye almıyor!

Alpha derin bir iç çekti : Bazen seni denize atmayı düşünüyorum.

Alvin:Ama yapmıyorsun, çünkü aslında beni seviyorsun!

Alpha, Alvin'e yan gözle baktı ve başını iki yana salladı : İgnatius aşkına ya

Aiden'ın sırtı dimdikti, her zamanki gibi. Güçlü, kararlı, ama bir o kadar da mesafeli. Ellerini dümenin kenarına sıkıca bastırmıştı, sanki yalnızca gemiyi değil, kendi düşüncelerini de kontrol etmeye çalışıyordu. Gözleri ufka odaklanmıştı ama onun aslında çok daha derinlerde bir yerde olduğunu hissediyordum. Sessizce yanına yaklaşıp duraksadım. Aiden, varlığımı fark etti ama bakışlarını çevirmedi.

Aiden : Eğer burada olmanın garip hissettirdiğini düşünüyorsan, yalnız değilsin.

Bu sözleri duyunca hafifçe gülümsedim ama içimde beliren o tuhaf hissi bastıramadım. Gerçekten de, bunca şeyden sonra burada olmak... O kadar çok savaştılar, o kadar çok kaybettiler ki... Şimdi bir anda her şeyin bittiğini kabullenmek zor geliyordu.

Violet : Sadece. Onca şey yaşandıktan sonra burada olmak tuhaf hissettiriyor,Sirenia'ya adım attık ve hala gerçek olduğuna inanamıyorum.

Aiden başını hafifçe salladı, hala ufka bakıyordu.

Aiden : Gerçeklik, alışkanlık meselesidir," dedi, sesi her zamanki gibi sakin ama derindi. Eğer yeterince uzun süre burada kalırsan, burası da gerçek gibi hissettirmeye başlar.

Gözlerimi ona diktim. Aiden, bazen her şeyi fazla mantıklı açıklıyordu. Sanki içinde hiçbir duygu yokmuş gibi... Ama biliyordum. Onun buz gibi görünen dışının altında fırtınalar kopuyordu. Sadece, kimseye göstermemekte ustaydı. Bir an sustu, sonra cesaretini toplayıp sordum: Sana bir şey sorabilir miyim?

Aiden kaşlarını hafifçe kaldırdı ama cevap vermedi. Onun bu tavrı her zaman aynıydı. Birini gerçekten dinlerken sessiz kalırdı.

Violet : Bir kurt melezi olmak sana ne kattı? Yani... bu özelliğin olmasaydı, hala aynı kişi olur muydun?

Aiden, anında cevap vermedi. Gözlerini ufka dikmiş, bir şeyleri tartıyordu. O sessizlik anı, bana uzun geldi ama sabırla bekledim. Çünkü biliyordum ki Aiden'ın sessizliği, sıradan bir suskunluk değildi. O, doğru kelimeleri seçiyordu. Sonunda yavaşça konuştu:

Aiden : Bunu düşündüğüm çok oldu. Ama cevabı bilmiyorum. Hayatta bazı şeyler bizim kontrolümüzde değil, Violet. Seçme şansım olsaydı... bilmiyorum. Belki de sıradan biri olmayı seçerdim. Ama o zaman kim olurdum bunu bilmezdim, değil mi?

Onu gerçekten anlamaya çalışıyordum. Aiden hiçbir zaman 'kolay' biri olmamıştı. Onun dünyasında her şey ya siyahtı ya beyaz. Duygularını nadiren açıkça gösterirdi, ama bu anların değerini biliyordum.

Violet : Sence bu iyi mi kötü mü?

sesim fısıltı kadar hafifti. Aiden, hafifçe gülümsedi ama bu gülümsemenin içindeki ağırlığı hissedebiliyordum.

Aiden : Bu, bazen iyi, bazen kötü. Ama her şeyden önce, gerçek. Ve gerçekler, tercih meselesi değildir.

Farkında olmadan bir adım daha ona yaklaştım. Aiden'ın varlığı, soğuk bir rüzgar gibi tenine çarpıyordu. Ama bu soğukluk ürpertici değildi, aksine bir tür güven veriyordu. Onunla konuşurken her zaman garip bir huzur hissediyordu, ama aynı zamanda içini kemiren bir merak da vardı.

Violet : O zaman, gerçeklerimizle yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor.

Aiden, ilk kez gözlerini bana çevirdi. Gözlerinde o tanıdık ciddiyet vardı ama bu kez farklı bir şey daha saklıydı. Bir tür kabul ediş, belki de içinde çok derinlere gömdüğü bir duygu.

Aiden : Evet, Ve belki de birlikte öğrenmeliyiz.

Gözlerimi onunkilerden kaçırmadan ona baktım. Bir an için zaman durdu sanki. Dalgalanan deniz, rüzgarın uğultusu, arka plandaki kıkırdamalar ve tartışmalar... Her şey silinip gitmişti. Sadece ben ve Aiden kalmıştık. Ve sadece o an, ilk defa gerçekten burada olmaktan korkmadığımı fark ettim. Güvertenin ortasında büyük bir masa kurulmuştu. Veronica ve Luna, avladıkları balıkları temizleyip yanına çeşit çeşit garnitürler ekleyerek harika bir sofra hazırlıyorlardı. Masanın üzerine gemide bulunan en iyi tabaklar konmuş, mumlar yakılmıştı. Hafif rüzgar, yemek kokularıyla karışarak gemide dolaşıyordu.

Bu sırada, Alvin ve Alpha, balıkları pişirme görevini üstlenmişti. Tabii ki bu iş, sakin bir şekilde yürümüyordu. Alvin, büyük bir heyecanla mangalın başında durmuş, elindeki spatulayı savurarak balıkları çeviriyordu. **Alpha**, kollarını kavuşturmuş, tipik ciddi bakışıyla Alvin'in yanında dikiliyordu.

Alvin: Bak, dostum, balık pişirmek bir sanattır! Bunu bir müzisyen gibi yapmalısın, hissetmelisin! Dokunmalısın! SEVMELİSİN!

Alpha: (Kaşlarını kaldırarak)_ "Sen balıkları pişiriyorsun, onlara serenat yapmıyorsun.

Alvin: Ah, işte tam da bu yüzden mutfak işlerini bana bırakmalısın! Senin yüzünden bunları lezzetsiz birer lastik parçasına çevirmeyeceğiz.(Balığı ters çevirirken, ateş birden yükselir.)

Alpha: (Geri çekilir ve kaşlarını çatıp gözlerini devirir.)Mangalın üzerine benzin döktüğünü bilmiyordum.

Alvin:(Umursamaz bir şekilde gülümseyerek)Tutkularımın ateşi dostum, kontrol edilemez.

Alpha: Evet, sanırım birazdan gemiyi de yakacağız.(Mangalın üzerine biraz su döküp alevleri kontrol altına alır.)

Alvin: (Alaycı bir ifadeyle)Vay canına! O kadar ciddi bir adamsın ki, gülüşlerin bile gri renkte olmalı.

Alpha: Senin ciddiyetin kadar bir şeyi doğru yapma ihtimalin de sıfır.

Alvin: (Göz kırpar.)Yanılıyorsun dostum. Bak şimdi!(Balığı havaya fırlatır, döndürerek yakalamaya çalışır ama balık kayıp yere düşer.)

Alpha: (Alaycı bir şekilde bakar.)Evet, gerçekten de bir sanat eseri

Alvin: (Yerden balığı alarak hafifçe üfler.)Hadi ama, toprak mineralleri iyidir.

Alpha: (Gözlerini devirmeye devam ederken başını iki yana sallar.)Bir gün birimizin sabrı taşacak Alvin ve bu ben olacağım.

Alvin: (Kendi kendine mırıldanarak balıkları çevirir.)Tüm hayranlarımın önünde dayak yiyeceğim günü sabırsızlıkla bekliyorum.

Alpha derin bir nefes alıp gözlerini devirdi ama bir şey demedi. Alvin'in ciddiye alınamayacak kadar eğlenceli biri olduğunu kabul etmişti artık. Aiden ve ben, güvertenin en yüksek kısmına çıkmış, aşağıdaki hareketliliği izliyorduk. Aiden'ın kolları hala dümenin üzerindeydi ama gözleri hafifçe aşağı kaymıştı. Onun yanına yaklaşarak rüzgarı içine çektim.

Violet: (Sessizliği bozarak)Aiden... Veronica ile geçmişin hakkında hiç konuşmadık.

Aiden: (Başını hafifçe çevirip ona bakmadan konuşur.)Çünkü geçmişi konuşmak istemedim.

Violet: (İç çekerek başını eğip tekrar kaldırır.)Biliyorum. Ama... sizin hikayenizi hep merak ettim. Nasıl oldu? Birbirinizi nasıl sevdiniz?

Aiden, gözlerini bir an kapattı. Hafif bir rüzgar saçlarını savurdu. Sonra yavaşça konuşmaya başladı.

Aiden: Yetimhanede büyüdük. İkimiz de kaybolmuş gibiydik. Birlikte büyüdüğümüz için her zaman birbirimize güvendik. Onu korudum, o da beni. Bir noktada, birbirimizden başka kimsemiz olmadığını düşündük. Ve bu da aşk zannetmemize neden oldu.

Violet: (Başını hafifçe yana eğer.)Ama şimdi böyle düşünmüyorsun.

Aiden: (İç geçirerek hafifçe başını sallar.)Hayır. O zamanlar bir çocukken aşk sandığım şey, aslında dostlukmuş. Bağlılık... alışkanlık... Ama şimdi baktığımda, onun benim için her zaman kardeşim gibi olduğunu fark ediyorum.

Bir süre sadece onun iç çekerek Veronica'ya bakışını izledim. Aiden, nadiren bu kadar içten konuşurdu.

Violet: (Yavaşça konuşur.)Ve şimdi, kalbin sadece dostların için var sanırım

Aiden bana baktı. Gözlerindeki karanlık biraz dağılmıştı, ama cevap vermedi.Tam o anda, Merlin, güverteye çıkmıştı. Merlin, elinde karışık renkte parlayan bir şişeyle yukarı çıkarken, Aiden ve beni fark etti. Kaşlarını kaldırıp hafifçe sinsice gülümsedi. Sessizce yanımıza yaklaştı ve benim belime sarılarak kendine çekti.

Merlin: (Sözde umursamaz bir şekilde gülümseyerek) Ne yapıyorsunuz burada, aşk kuşları?

Aşk kuşları mı? ne saçmalıyordu bu şimdi? hafifçe irkildim ama Merlin'in kollarının sıcaklığını hissedince rahatladım. Aiden, her zamanki gibi yüzünü ifadesiz tuttu ama gözleri hafifçe daralmıştı.

Violet: (Kaşlarını çatarak)Sadece konuşuyorduk.

Merlin: (Göz kırparak)_ "Elbette... Ben de sadece şaka yapıyordum.

Merlin, belimi biraz daha sıktı ve Aiden'a göz kırpar gibi baktı. Aiden gözlerini devirdi ama hiçbir şey söylemedi. Alpha ve Alvin, büyük bir tantanayla balıkları getirdiler.

Alvin: (Kollarını açarak)İşte sanat eseri! Şimdiye kadar yediğiniz en iyi balık!

Alpha: Bu adamın eli değdiği için yemeğinize ne olacağını garanti edemem.

Herkes gülerek sofraya oturdu. Tam ilk lokmalar alınıyordu ki, geminin alt tarafında aniden bir çığlık yankılandı

Magnus : (Aşağıdan, paniğe kapılmış bir sesle bağırır.)AAAHHH! BU NE LAN BÖYLE?!

Sofra bir anda sessizleşti. Herkes birbirine baktı. Ve sonra, anında harekete geçtiler.

Bölüm : 24.03.2025 04:50 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...