
Keşke birbirimizin kalbini açıp bakabilseydik. Birbirimizi daha iyi anlardık. İnsan cümlelerle her şeyi anlatamıyor bazen.
BARLAS'TAN
Gözlerimden akan yaşlarla silahı çektim başımdan. Yavaşça onun yatağına uzandım. Yastığını kokladım, öylece ağladım.
Hava kararmaya başlamıştı. Yataktan doğruldum. Yatağın üzerindeki silahı elime alıp aşağı indim. Arabama binip Adalı'ın evine doğru sürmeye başladım. Kardeşimi onun öldürdüğüne emindim. Bunu onun yanına bırakmayacaktım. Ben Barlas'tım, öfkemle hareket ederdim her zaman. Hesaptan kitaptan anlamazdım. Başından direkt sıkmalıydım o şerefsiz pisliğin kafasına.
Adalı'nın evine vardığımda. Bahçe kapısının yanına gelip havaya ateş edip bağırdım.
"Adalııııı!"
Art arda havaya ateş ediyordum. Korumaların hepsi yanıma gelip silahlarını bana doğrulttular. Edis ve Açelya evin kapısından çıkıp bana doğru yürüyorlardı. Edis korumalara el işareti yaptı. Hepsi silahlarını indirdiler.
"Napıyorsun gece gece?"
"Adalı nerde?"
"Oğlum kafayı mı yedin indir şu silahınıda"
"Nerdeeee!"
"Napacaksın amcamı?"
"Öldüreceğim"
"Noldu yine? Böyle elini kolunu sallaya sallaya gelip onu öldürüp gidebileceğini mi sanıyorsun. Burdan nasıl sağ çıkacaksın?"
"Gerekirse ölürüm. Benim kardeşim öldü. Anladın mı? Onu Adalı öldürdü. Bu saatten sonra onun yaşamasına izin verir miyim sanıyorsun"
"Ne? Nasıl öldü?"
"Biri vurdu onu. Gözümün önünde düşüp öldü."
"Amcam olduğunu nerden biliyorsun?....yürü"
Kolumdan tutup beni evden uzaklaştırıp konuşmaya başladı. Açelya uzaktan bizi izliyordu.
"Bak gerçekten çok üzüldüm başın sağolsun. Ama bunu kimin yaptığını bile bilmiyorsun. Acını anlayabiliyorum zaten mantıklı hareket etmeni bekleyemem ama buraya gelip ev basman, heleki tek başına hiçbir işine yaramaz sadece sen ölürsün"
"Umrumda mı sanıyorsun"
"Ondan böyle intikam alamazsın. Annen, baban hala yaşıyor onları düşün"
"Adalı nerde?"
"Bilmiyorum. Bilsemde söylemezdim zaten. O burda olsa çoktan delik deşik olmuştun."
Alçak bir sesle
"Olsaydım belki acım dinerdi"
"Bana neden haber vermedin?" Buna cevap vermemiştim. Edis yüzeme bakıp konuşmasına devam etti. "Dinmezdi. Kardeşinin kanıda yerde kalırdı. Amcamın canı yanar mı sanıyorsun."
"Silahımı salladım yanacak"
Dedikten sonra arabama yöneldim, arabama binip evime doğru gittim. Adalının canını öyle bir yakacaktım ki. Onu her gün yaşadığına pişman edecektim. Eve gidip sadece bunu düşündüm.
Gün aydınlanmaya başlamıştı. Ben hala bir dakika olsun gözümü bile kırpmamıştım. Sabah olduğunda Açelya'yı aradım
"Alo"
"Bak şimdi benim evime gelmek için yarım saatin var. Eğer gelmezsen cehennemin dibine de gitsen. Seni bulur bu eve getiririm."
"Ne! Ne diyorsun ruh hastası"
"Yarım saatin var. O çeneni kapalı tut ve hemen buraya gel"
Diyip telefonu kapattım. Çok geçmeden kapı çaldı. Kapıyı açtığımda göz göze geldik.Açelya yine o muhteşem güzelliğiyle karşımdaydı.
"Noldu?"
"Seni özledimde güzel yüzünü görmek için çağırdım"
"Canım ya inan seninle şakalaşamayacak kadar iğreniyorum senden"
"İçeri gel"
Yüzüme baktı
"Gel dedim" tereddütle ve korkuyla içeri doğru adım attı, beraber salona geçtik. Ona koltuğu işaret ettim.
"Seninle oturup muhabbet edecek vaktim yok. Ne olduysa söyle okula gideceğim"
"Maalesef bugün okula gidemeyeceksin"
Kolumdaki saati gösterdim
"Yarım saat sonra nikah memuru gelecek"
"Ne? Bak ne saçmalıyorsun bilmiyorum umurumda da değil. Git başımdan senin saçmalıklarını dinleyecek vaktim yok gidiyorum ben"
Hızla kolundan tutup kendime doğru çevirdim. Yüzlerimiz birbirine çok yakındı. Sinirle gözlerimin içine baktı. Bende aynı şekilde ona bakıyordum.
"Şaka yapar gibi bir halim var mı? Baban şu an nerede biliyor musun?" Tek kaşımı kaldırıp biraz duraksadıktan sonra konuşmaya devam ettim.
"Lokantada hoş bir hanımla beraber yemek yiyorlar. Bizim elemanlarda karşı binanın çatısında onu izliyorlar. Birazdan bum."
Kolunu bıraktım. Dehşete düşmüş gibi bana bakıyordu.
"Sen" duraksadı.
"Peki annen nerde biliyor musun? Imm dur ben söyleyeyim. Hatta dur göstereyim."
Masada duran laptopu elime alıp ekranı Açelya'ya doğru çevirdim.
"Bak yine bahçede oturuyor. Aa bak şurdada bizim elemanlar varmış."
Gözlerinden akan yaşlarla bana baktı. Buz gibi bir sesle
"Ne bu bundan sonra bana yaptırmak istediğin her şey için bu yolu mu kullanacaksın. Bu kadar mı aşağılıksın."
Söyledikleri beni öfkelendirmişti. Ama ona kızmak için haksız olduğumu biliyordum. Adalı'nın canını yeterince yakmak için, onu yok etmek için sadece Açelya'yı almış olmanın yetersiz olduğunu biliyordum. Daha fazlasını yapacaktım. Ama bir yerden başlamak gerekiyordu. Bende Açelya'yla başlamayı seçmiştim.
"Birazdan nikah memuru gelecek ve sen benimle evleneceksin. Bunca insanın hayatı senin ağzından çıkacak bir kelimeye bağlı. Ve sen eğer yanlış bir şey yaparsan olacaklardan ben sorumlu değilim."
Güçlü bir çığlık atıp elimdeki laptopu alıp yere fırlattı. Üzerime doğru gelip iki eliyle beni göğsümden vura vura arkaya doğru itiyordu.
"Allah belanı versin senin. Allah seni kahretsin. Pislik adam Allah seni kahretsin"
"Şimdi on dakika bağır çağır ağla napıyorsan yap. Sonra o çeneni kapat yüzünü gözünü temizle yukarı gel"
"Babam bunu yanına bırakmayacak ve ben mutlaka en kısa zamanda gideceğim bu evden"
"Uu çok korktum"
"Seninle bir gün geçirmektense ölmeyi tercih ederim anladın mı?"
Kolundan tutup sinirle baktım yüzüne. O da öfke ve korkuyla bakıyordu gözlerime. Yüzlerimiz oldukça yakındı "merak etme çok yaşatmam seni"
Kolunu bıraktım. Ona arkamı dönüp yukarı çıktım. Odama gidip üzerime takım elbisemi giydim. Hizmetçiye Açelya için aldırttığım gelinliği verdim.
"Ver bunu giysin hemen yukarı çıksın"
"Peki efendim"
Bende üzerime takım elbise giyip çıktım odamdan. Nikah memuru gelmişti. Açelya gelinlikle çıkıyordu merdivenleri. Onu öyle görünce yutkunup başımı çevirdim. Öylesine güzeldiki. Yanıma geldiğinde ona kolumu uzattım. Gözlerime baktı
"Sana dokunmaktansa ölmeyi tercih ederim"
Sinirle baktım yüzüne. Nikah memuru bir terslik olduğunu anlamasın diye evdeki hizmetçilere abiye ve birkaç adamıma takım elbise giyip salonda bulunmalarını söylemiştim. Onlar ve nikah memuru salondalardı.
Nikah memuru konuşmaya başlamıştı. Açelya'ya sorulan soruyla duraksadı. Sanki başka bir seçeneği varmış gibi
"İyi günde, kötü günde; hastalıkta ve sağlıkta ölüm sizi ayırıncaya dek Barlas Faysal'ı eşin olarak kabul ediyor musun?"
Duraksadı ve gözlerimin içine baktı. Hüznü gözlerinden okunuyordu. Tek kaşımı kaldırıp baktım ona. Çok kısık bir sesle
"Evet" dedi.
"Peki sen damat bey İyi günde, kötü günde; hastalıkta ve sağlıkta Açelya Adalıyı eşin olarak kabul ediyor musun?"
Alaylı bir sesle yanıtladım
"Sonsuza dek evet"
Söylediğim cümleyle Açelya tiksinircesine yüzüme baktı. Bende ona alaycı bir şekilde hafifçe gülümsedim.
"Bende belediye başkanının bana verdiği yetkiye dayanarak sizi karı koca ilan ediyorum. Gelini öpebilirsiniz"
Bu sözle Açelya'nın gözlerine baktım ve hafifçe alnından öptüm.
"Buyrun gelin hanım"
Diyerek nikah memuru evlilik cüzdanını Açelya'ya verdi.
Nikah memuru yanımızdan ayrılınca Açelya evlilik cüzdanını aldı ve suratıma fırlattı.
"Mutlu musun?"
Hizmetçiye baktım
"Elimden bir kaza çıkmadan şunu odasına götür"
Diyip çıkışa doğru yürüdüm. Açelya arkamdan bağırdı
"Bir insanın hayatını mahvedip öylece çekip gidemezsin anladın mı!"
Hiç arkama bakmadan aşağı inip çıktım evden.
...................
AÇELYA'DAN
Artık duygularımı tarif edecek bir cümle bulamıyordum. İstanbul'a geldiğim andan beri yaşadıklarım öylesine ağırdı ki. Artık bunun ağırlığını kaldıramıyordum. Öylece beni getirdikleri odadaki yatakta oturmuş, dizlerimi karnıma çekmiş duvara bakıyordum. Ne zaman Barlas'la karşılaşsak bir şekilde hüzün kaplıyordu bedenimi. Mutlaka kötü bir şeyler oluyordu. Şimdide benden hayallerimi çalmıştı. Oysaki ben daha okuyacaktım. Ünlü bir tasarımcı olacaktım. Birgün biriyle karşılaşacaktık. Belki çarpışacaktık elimizdeki kitaplar yere düşecekti. Belki bir okul kantininde tanışacaktık. Belki bir konferansta. Belki o da bir tasarımcı olacaktı. Sonra sade bir aşk yaşayıp evlenecektik. Huzurlu bir hayatım olacaktı benim. Sabahları uyanıp eşime, çocuklarıma kahvaltı hazırlayacaktım. Geceleri öperek uyutacaktım onları. Çok mu şey istemiştim acaba anlayamıyordum. Barlas pisliği mezara kadar nefretle anacaktım onu. Telefonuma gelen aramayla çantama uzandım. Üzerimde hala gelinlik vardı. Telefonumu elime aldığımda ekranda gördüğüm isimle gözyaşlarıma hakim olamadım. Arayan Edis'ti.
"Alo"
"Küçük hanım dersiniz bittiyse kapının önünde siyah bir jeep göreceksiniz. Önünde yakışıklı bir bey sizi akşam yemeğine götürmek için bekliyor olacak"
Ağlayarak cevapladım "Edis"
"Sen ağlıyor musun? Noldu sınıfta mısın? Bekle geliyorum yanına"
"Okula gitmedim. Ben.....ben"
"Açelya nerdesin?"
Artık sesli bir şekilde ağlamaya başlamıştım
"Barlas'ın evinde"
"Ne işin var orda. Bekle hemen geliyorum"
Diyip kapattı telefonu. Sanki nereye gidebilirdim ki. Aradan 1 saat geçmişti. Hava kararmaya başlamıştı. Pencereden gelen ışıkla aydınlanıyordu içerisi. Kapının hızla açılmasıyla başımı o yöne çevirdim. Edis bana şok olmuş bir şekilde bakıyordu. Onu görünce bende ayağa kalktım.
"Bu üzerindekide ne ? Bu ne demek oluyor?"
Artık hüngür hüngür ağlamaya başlamıştım. Beni kolumdan tutup kendine çekti ve sarıldı. Başımı kaldırdığımda ellerini yanağıma götürdü ve gözyaşlarımı sildi. Çok sakin bir şekilde
"Açelya cevap ver bana noldu?"
"Biz evlendik"
"Ne! Kimle Barlas'la mı?"
"Evet"
Yanaklarımı iki elinin arasına aldı
"Sana bir şey yapmadı değil mi?"
"Hayır"
"Noldu nasıl böyle bir şeyi kabul ettin?"
Sadece ağlıyordum. Artık kelimeler çıkmıyordu ağzımdan. İçeri Barlas girdi. Edis'in arkasını dönüp ona bakmasıyla ona yumruk atması bir oldu. Onun attığı yumrukla beraber gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Ardından Barlas'ta ona bir yumruk attı.
Ardından Edis tekrar attı. Barlas'ın yere düşmesiyle iyice birbirini hırpalamaya başladılar. Olayın şokuyla napacağımı bilemedim. Büyük bir öfkeyle
"Böyle mi intikamını alıyorsun şerefsiz"
"Evet böyle alıyorum"
"Hemen gidip şu işi sonlandırıyorsun. Kaedeşin ölmüşse ee bunda Açelya'nın ne suçu var."
"Onu kaçırdığımızda ne suçu vardı? Sanane ha sanane şimdi mi aklına geldi. Niye onu koruyorsun?"
Edis bağırarak
"Çünkü ona aşığım!"
Çiçek açmazdı ağaçlar bahar görmeden. Ölürdü kuşlar soğuk kış gecelerinde. Yakılmazdı ateş eğer güneş varsa tepede. Hissetmezdi kalp her bedeni dokunduğunda tenine. Her ruhun notası bile farklıydı. Çalınmazdı farklı notalarla aynı şarkı. Her insana toprak bile nasip olmazdı bazısının külü savrulurdu rüzgarda. Bir tende kaybolurdu bazen yağmur yeryüzünü göremeden. Hissetmediğin her şey yoktu aslında. Bazı gerçekler değişmezdi ne kadar çabalasanda.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 8.54k Okunma |
341 Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |