41. Bölüm

SENİ ARARKEN

Hatice Barış
haticebariss

Eğer sen iyi doğmadıysan iyi olamazsın

 

 

 

BARLAS'TAN

 

Edis belimdeki silahı alıp arabanın kapısının kulbuna uzanmasıyla tuttum kolunu.

 

"Şimdi değil"

 

"Bırak" diye savurdu kolumu. Tekrar kapının kulbuna uzandı. Onu tutmaya çalışırken aradaki itiş kalkışla silaha bastı. Benim yanımdaki cama denk gelmişti kurşun. Cam kırıklarıyla kolumu yüzüme götürdüm.

 

"Siktiirr" Adalının bize doğru yürümesiyle hemen arabayı çalıştırıp gaza bastım.

 

Hızla uzaklaşmaya başladık oradan. Arkamızdan birkaç el silah sesi duydum.

 

Edis'in "ah" diye inlemesiyle ona baktım. Kolunu tuttu. Kurşunlardan biri arka camı kırmıştı ve Edis'in koluna denk gelmişti. Şehrin içine girdiğimizde iki ev arasına park ettim arabayı. Edis'e baktım

 

"İyi misin?"

 

"İyiyim. Ufak bir sıyrık sadece." Biraz duraksadıktan sonra "annem yaşıyor" bana döndü "annem yaşıyor Barlas"

 

"Evet. Annen yaşıyor"

 

Elini saçlarına götürdü. Hala olanlara inanamıyor gibi bir hali vardı. "Annem yaşıyor laan" gözünden yaşlar akıyordu. Bana sarıldı. Başı omzumdayken kısık bir sesle "Benim annem yaşıyor" benden ayrılıp "Neden orada bıraktık annemi"

 

"Alacağız merak etme. Önce senin şu omzunu gösterelim bizim doktora."

 

"Gerek yok çok küçük bir şey. Sararım geçer."

 

"Peki sen bilirsin"

 

Arabayı çalıştırıp Edis'in evine doğru sürdüm. Evin yakınlarına geldiğimde arabayı durdurdum. Edis'e baktım

 

"Sakin ol tamam mı"

 

Edis tamam anlamında başını salladı. Arabadan çıkıp evine doğru yürüdü. Gözüm Adalının sokağındaydı. Arabamı çalıştırıp hızla evime doğru sürdüm. Eve gidip odama çıktım. Tişörtümü çıkarıp yere attım ve yatağıma oturdum. Gözüm çöpteydi. Açelyanın tokasının olduğu çöpte. Kapımın iki kere tıklandıktan sonra başımı kapıya çevirdim. Giren Başak'tı. Tek kaşımı kaldırıp ona baktım.

 

"Yaralandın mı diye bakmak istedim. Birde tabi teşekkür etmek."

 

"Gördüğün gibi iyiyim"

 

Yanıma yaklaştı bir elini bacağıma koydu. Diğer elini boynuma götürdü baş parmağıla boynuma dokundu. Dudaklarımız birbirine değmek üzereydi.

 

"Burası yaralanmış gibi"

 

Önce dudağına baktım sonra gözlerine bakıp

 

"Napacaksın teşekkür olarak benimle sevicek misin?"

 

Ellini saçıma götürdü saçlarımı okşayıp

 

"Bilmem sen söyle"

 

Açelya'nın tokasını attığım çöp kutusuna takıldı gözüm. Kolundan tutup indirdim elini ayağa kalkıp kapıyı işaret ettim.

 

"Rica ederim. Şoföre söyle seni bıraksın." Biraz duraksadıktan sonra "kim o adam?"

 

"Behçet Metin Atıcı"

 

"Neden o adamla berabersin?"

 

Olduğu yerde durup hafifçe başını bana çevirdi alçak bir sesle

 

"Annemin borcunu ödüyorum"

 

"Ne kadar borcu?"

 

"Bir milyon"

 

Tamam anlamında başımı salladıktan sonra Başak çıktı odadan. Hamza'yı yanıma çağırdım.

 

"Behçet Metin Atıcı bak bakalım kimmiş"

 

"Tamam abi"

 

Hamzanın çıkmasıyla çöp kutusuna yaklaştım Açelya'nın tokasını elime aldım. Ona ait bir şey bile kalbimin sızlamasına yetiyordu. Tokaya baktım

 

"Birgün senden başka bir kadına dokunursam banada yazıklar olsun"

 

 

...................

 

EDİS'TEN

 

Eve gittiğimde kolumdaki kurşun sıyrığından akan kanlar elimden damlıyordu. Ben hala yaşadıklarımın şokundan çıkmaya çalışıyordum. Annem yaşıyordu hala bir rüya gibi geliyordu. Oysa yıllar önce veda etmiştim ben ona.

 

Üzerimdeki tişörtü çıkarıp duşa doğru gittim. Çeşmeyi açıp duş başlığını elime aldım.

 

Suyu koluma tutuyordum. Canım yanıyordu. İstemsiz buruşturdum yüzümü. Bir elimle kolumdan elime doğru akmış kurumuş kanları çıkarmaya çalıştım.

 

Kolumu yıkadıktan sonra çeşmeyi kapatıp duş başlığını yerine taktım. Havluya uzandım. Havluyla kolumu silip içeri odaya doğru yürüdüm. Çekmeceyi açıp içindeki ilkyardım çantasını çıkardım. İçinden bir sargı bezi alıp kolumdaki yarayı sardım. Öylece durup duvarı seyrediyordum. Aklım, kalbim karmakarışıktı.

 

 

......................

 

BARLAS'TAN

 

Açelya'nın son sözleri geliyordu aklıma. Sonra Edis'in çok mutlu demesi. Ben paramparçayken o mutlu muydu gerçekten. Hiçbir şey olmamış gibi. Yalan mıydı her şey. Tokaya baktım "Ne zaman çıkacaksın aklımdan" gözlerimin dolmasına engel olamıyordum elimdeki tokayı sıkmamla kırıldı elimde. Birkaç parçası batmıştı elime. Yumruğumun arasından kan damlıyordu. Elimle kalbime vurdum "sus artık. Sus!" Komidinin üzerindeki eşyaları tek el hareketiyle yere attım "sus!" Yere çöktüm sırtım yatağa değiyordu. Biraz öylece yere baktım. Sonra ayağa kalktım kapıdan çıkıp hızlı adımlarla indim merdivenleri. Arabama bindim arabamı çalıştırıp İzmir'e doğru hızla sürdüm arabamı. Avucumun içindeki kan direksiyona bulaşıyordu. Deli gibi Açelya'yı görmek istiyordum. Kalbim öylesine acıyorduki başka hiçbir acıyı hissedebilecek bir halde değildim.

 

 

....................

 

 

EDİS'TEN

 

Ayağa kalktım. Üzerime bir sweatshirt giyip çıktım evden. Gidip Açelya'ya sarılmak istiyordum. Annem yaşıyor demek istiyordum. Seni seviyorum demek istiyordum. İkinizide hayatımda kalın yeni bir yol çizelim demek istiyordum. Her şeyi bırakıp gidelim, her şeye yeniden başlayalım demek istiyordum.

 

Masanın üzerindeki anahtarlarımı aldım ve çıktım evden. Arabam binip amcamın evine doğru sürdüm arabamı.

 

Amcamın evine geldiğimde arabamı evin önüne park ettim. Arabadan çıktığımda kapının önünde duran korumalar selam verdiler bana. Bende başımla selamlayıp hızlı adımlarla Açelya'nın odasına doğru yürüdüm. Kapının önüne geldiğimde duraksadım. Onu burada kilitli tutmakta istemiyordum aslında ama Barlas'a gitmesinide istemiyordum. Onu unutsun istiyordum. Bunun için artık onu görmemesi gerekiyordu ve bunun en iyi yolu buydu. Onun başkasını sevdiğini düşünmek canımı yakıyordu. Birşeyler olsun yine beni sevsin istiyordum. Beni sevdiği günlere geri dönmek istiyordum. Ama kim zamanı geriye götürebilmişki ben götüreyim.

 

Kapının kilidini açtım ve kapının kulbunu çevirip girdim içeri. Açelya uzanıyordu. Saat epey geç olmuştu aslında. Dışarıdan gelen ışıkla aydınlanıyordu etraf. Yanına gittim yüzüne gelen saçlarını kulağının arkasına götürdüm. Gözlerini açtı. Uykulu bir sesle

 

"Edis" doğruldu "Bir şey mi oldu?"

 

"Evet.....hemde çok büyük bir şey oldu"

 

Ne oldu anlamında salladı başını.

 

"Annem yaşıyor"

 

"Nasıl yani?"

 

"Baya yaşıyor."

 

Şok olmuş bir şekilde bakıyordu bana

 

"Bir dakika nasıl yaşıyor? Sen emin misin? Bu da nerden çıktı"

 

"Kendi gözlerimle gördüm bugün. Baban onu ormanda bir evde saklıyor"

 

"Ne!"

 

Sessiz ol anlamında bir parmağımı götürdüm dudağıma. Kapıya doğru yaklaştım ve aralık olan kapıyı kapattım.

 

Yataktan çıktı ve doğruldu. Bir eliyle saçlarını diğer yana attı

 

"Bu nasıl olur. Babam böyle bir şeyi nasıl yapmış? Neden yapmış?"

 

"Bilmiyorum"

 

"Peki napacaksın şimdi"

 

"Onuda bilmiyorum. Bildiğim tek bir şey var annemin orada fazladan birgün bile geçirmesine izin vermeyeceğim. Bir şekilde alacağım onu oradan"

 

 

 

................................

 

BARLAS'TAN

 

Sabaha karşı varmıştım İzmir'e. Hava yavaş yavaş aydınlanıyordu. Açelya'nın evine doğru sürdüm arabamı. Evin yakınlarına geldiğimde durdum. Öylece eve baktım. Gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu. Hayali beliriyordu gözlerimin önünde. Mavi gözleri. Rüzgardan uçuşan siyah saçları, beyaz teni. Kendime geldim ve iyice baktım etrafa kapının önünde iki adam vardı. Açelya bu saatte evde olmalıydı. Evin arka tarafına doğru yürüdüm. Arkadaki duvardan tırmanıp evin bahçesine girdim. Eve baktım yukarıda bir açık pencere vardı. Kimseye görünmeden oraya tırmandım. Sonunda evin içindeydim. Açelya'nın şu ana kadar söylediği her şey tek tek geçiyordu zihnimden. Odasından denizi görebildiğini söylemişti. O halde ön taraflarda bir yerlerde olmalıydı. Evde en ufak bir ses dahi yoktu. Herkes uyuyor olmalıydı. Ön taraftaki odaları tek tek açtım. Üçüncü kapıyı açtığımda pembenin hakim olduğu odaya baktım. Burası onun olmalıydı. İçeri girip kapıyı kapattım. Yatak düzenli heryer oldukça düzgündü. Dolabı açtığımda askıya asılı birkaç yazlık elbise vardı. Ama şu an havalar oldukça soğuktu. Ve Açelya'nın bir giydiğini bir daha üzerinde görebileceğimiz biri olduğunu düşünmüyordum. Makyaj masasının üzeride boştu. Kapının altından gelen ışıkla yavaşça dolabın kapağını kapatıp dolabın kenarına geçtim. Bir süre sonra kapanmıştı ışık. Odadan çıktım koridorda yürüyüp geldiğim pencereye doğru ilerledim. Daha fazla evin içinde kalamazdım. Pencereden tekrar aşağı indim. Geldiğim gibi duvara tırmanıp sokağa çıktım. Arabama doğru yürüdüm. Arabama binip evi izlemeye devam ettim. Hava oldukça aydınlanmıştı. Çok yorulmuştum. Gözlerim kapanıyordu.

 

 

Gözlerimi açtığımda evden bir araba çıkıyordu. Dikkatlice baktım arabanın içine sadece şoförle arka koltuktada Açelya'nın annesi vardı. Telefonumun zil sesiyle telefonumu elime aldım. Arayan Edis'ti

 

"Efendim"

 

"Bugün alalım annemi oradan"

 

"Tamam ben o meseleyi hallettim sayılır"

 

"Nasıl?"

 

"Görürsün"

 

Diyip kapattım telefonu. Açelya'yı görememiştim bir türlü. Gerçekten burada mıydı? Tekrar onu aramayı denedim hala ulaşılamıyordu. Telefonu alıp yan koltuğa attıktan sonra arabamı çalıştırdım. Maalesef gitmem gerekiyordu. Buraya neden gelmiştim onu bilmiyordum. Bir şekilde hep onun olduğu yerlerde buluyordum kendimi. Cehennemin dibi bile olsa ona gitmek istiyordum. Başka bir ten, başka bir nefes, başka bir kadın umurumda değildi. Sadece onunla olmak istiyordum. İstanbul'a doğru sürdüm arabamı. 5-6 saat sonra varmıştım evime. Odama çıktığımda yatağımda oturan bir adet Edis'le karşılaştım.

 

"Canın isteyince korkusuzca gelebiliyormuşsun evime darıldım bak"

 

"Dalga geçmeyi bırak ne yaptın? Nasıl alacağız annemi"

 

"Leş gibiyim bir duş alayım."

 

Bayık gözlerle baktı bana.

 

"Merak etmeee sana çok özletmeyeceğim. Zaten beni burada bekliyorken heyecandan pek duşta kalabileceğimi sanmıyorum"

 

Dudağının kenarıyla dalga geçercesine gülümsedi

 

"Hadi git ya"

 

Banyoya doğru yöneldim. Duşumu alıp çıktım. Edis elindeki kahve bardağını ağzına götürmek üzereyken elinden aldım ve içtim. Bana bakıp ağzının kenarıyla gülümsedi. Dolabıma yönelip bir tişört aldım üzerime geçirdim. Altımada bir kot pantolon geçirdim. Elimede ceketimi alıp Edis'e baktım.

 

"Çıkalım" dememle kalktı ayağa. İkimizde benim arabama bindik. Fuat'ın ormandaki evine doğru sürdüm arabayı. Hava yavaş yavaş kararıyordu. Ağaçların içinde bir yerlere park ettim arabayı ve beklemeye başladık.

 

.....................

 

FUAT ADALI'DAN

 

Sibel'i tuttuğum eve doğru sürüyordum arabamı. Onu burada olduğunu bilerek başka bir yerde duramıyordum. Bir mıknatıs gibi sürekli buraya çekildiğimi hissediyordum. Yanından uzaklaşır uzaklaşmaz özlediğim tek insandı. Bir bağımlılık gibiydi benim için. Onu ilk gördüğüm günü hiç unutmazdım. Bizim memlekete geldiği ilk anı. O gün gözlerine nasıl baktığımı. Geçen hiçbir yıl, hiçbir saat, dakika, insan araya ne girerse girsin ona olan bakışımı dahi değiştirememişti. Geçen yıllar sevgimi azaltmak yerine arttırıyordu sanki. O benim tek imkansızım tek imkanımdı. Ve en büyük imtihanım. Çünkü herkes en sevdiğiyle sınanırdı. Ben mağlup girdiğim bir savaşın ortasındaydım. Zaten kazanma ihtimalim yoktu. İkinci bir savaş yoktu. Başka bir şansım yoktu ama olsun ben bu yola kaybetmeyi göze alarak çıkmıştım. Ölüm bizim ilk doğduğumuz andan itibaren en yakınımız değil miydi zaten? Ve doğduğumuz andan itibaren savaşmıyor muyduk zaten?

 

Evin bahçesine girdiğimde arabamı durdurdum. Merdivenlere çıkıp iki kere elimle çaldım kapıyı. Kapı açıldığında gördüğüm manzarayla şok olmuştum. Bana doğrulan silaha baktım. Sonrada kardeşim Ali Adalı'nın gözlerine. Gözlerime baktı. Kelimeleri bastırarak

 

"Hoşgeldin....abi"

 

Bir girdabın içine doğardı herkes. Ve hayat boyu sürüklenip dururduk. Kimisi bir zindandaydı. Kimi tarla başında. Kimi aşının peşinde, kimi aşkının. Bazısına dert değildi dört tekerlek. Bazısı arardı bir kuru ekmek. Arşa bakanda, aşağı bakanda hepsinin yeri bir avuç toprak. Kaç kişiyi birbirine düşürürdü bir aşk. Aynı sevda kaç bedene sığardı? Hayat üzerine kumar olur muydu? Sahi bu neyin kavgasıydı?

 

 

 

 

 

Bölüm : 09.05.2025 13:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...