36. Bölüm

SENİN İÇİN

Hatice Barış
haticebariss

Hüzün nasıl dile getirilir bilmiyorum. Hissetmek yaşamaktan öte bir şey değil midir?

 

 

BARLAS'TAN

 

"Yalnız kalmaya hiç cesaretim yok biliyor musun Hamza. Çünkü düşünmeye cesaretim yok."

 

"Bilmez miyim abi. Hani bazı insanlar acılarımdan güç alıyorum diyor ya. Yalan. Aşırı sıcaktan sonra çarpan soğuk rüzgar gibi. Hasta olmak kaçınılmaz oluyor. Hastalığın geçince iyi oluyorsun evet ama. Bu hastalanmadan önceki halinden iyi değil. Sadece sıcaktan sonra çarpan soğuğun seni hasta edeceğini öğrenmiş oluyorsun. Bu da seni daha temkinli biri yapıyor"

 

Biraz duraksadıktan sonra "Kalk Hamza böyle hiçbir şey yapmadan daha fazla oturamayacağım"

 

"Olur abi" dedi ve ayağa kalktı "ne yapacağız peki"

 

"Bilmiyorum"

 

Elime telefonu alıp Edis'i aradım.

 

"Alo"

 

"Edis şu Zaferlerin yok mu bir şeyleri?"

 

"Bende senin bildiklerini biliyorum"

 

"İyi çok güzel. Daha fazlasını öğren o zaman"

 

Diyip kapıya doğru bir adım attım. Elinde silahını bize tutarak içeri Adalı girdi. Hamza'da silahını belinden çıkarıp ona doğrulttu. Bana doğru birkaç adım attı. Ona bakıp göz devirdim

 

"Hamza buraya ipini koparan gelir oldu. Napsak biz bu mekanı yıksak mı?"

 

Edis'in konuşmasıyla dışarı hafif bir ses geldi "ne diyorsun anlamıyorum"

 

Adalı elimdeki telefona baktı. Telefonumun ekranında Edis'in ismini görmesiyle duraksadı. Anlamayan gözlerle bana bakıyordu. Umarım çakmamıştır. Telefonun ekranını kapatıp ona baktım

 

"Eceline mi susadın? Celladının ayağına gelir olmuşsun. Hemde arkanda köpeklerinde yok."

 

"Ben senin gibi büyük konuşanları çok gördüm bu alemde şimdi hepsi bastığım yerdeler. Toprağın altında"

 

"Ölüm hak be Adalı. Birgün sende gireceksin o toprağın altına. Mezarınıda ben kazacağım söz."

 

"Bırak bu boş laflarıda kızım nerde onu söyle"

 

"Sevgili karım şu an gördüğün gibi yanımda değil. Ama en kısa zamanda tekrar kollarımda olacağından emin olabilirsin"

 

Bu sözlerime karşılık sinirle alnıma doğru tuttu silahını

 

"Kızımı Zaferler almış doğru mu?"

 

"Demek benim sözüme bu kadar itibar ediyorsun. Onaylamak için yanıma kadar gelmişsin"

 

"Kızımı ne onların ne senin eline bırakmayacağım"

 

"Bende bırakmayacağım. Şimdi canın sende kalsın istiyorsan çekil git" diyip geçtim yanından. Kapıdan çıkmak üzereyken

 

"Kardeşinin kanı karşılığında kızımın kanını istedin. Onu benden aldın, dokunmadın. Şimdide kanı yere düşmesin diye mi uğraşıyorsun ha Barlas?"

 

Hafifçe başımı arkaya çevirip

"Evet. Çünkü kanı yere düşecekse onu ben düşüreceğim"

 

Evden çıkıp arabaya doğru ilerledim. Hamza'da benimle geldi. Ben şoför koltuğuna oturdum. Hamzada yan koltuğuma geçip oturdu.

 

Ormandan çıkıp şehir merkezine doğru ilerlerken telefonum çaldı. Ekranda Edis'in ismini görmemle açıp hoparlöre verdim.

 

"Alo"

 

"Barlas. 1 saat sonra sevkiyat var. Adam yola çıkmış. Zafer elinde kalan son silahları kamyonetle taşıtacak. Dikkat çekmemek için kamyonette sadece 1 kişi var galiba. Şile üzerinden geçecek. Ragıp diye birine satacaklar. Başkada bir şey öğrenemedim"

 

"Tamamdır." Diyip kapattım telefonu. Hamzaya baktım.

 

 

................

 

1 SAAT ÖNCE....

 

EDİS'TEN

 

Barlas'la konuşmamızın ardından amcamı aradım. Zafer'in Açelya'yı kaçırdığını söyledim. Evde deliye dönmüştüm. Aşağı inip Asım'ı aradım Zaferin telefonunu dinlemesini istedim. 1 saat sonra bana bu sevkiyat olayını söyledi. Hemen Barlas'ı arayıp söyledim. Daha fazla evde duramadım. Belki amcamdaki dosyalardan bir şeyler bulabilirim diye kalkıp şirkete gittim. Bir elim masanın üzerinde bir elim farede öylece bilgisayardaki dosyalara bakıyordum. Saat gece yarısını geçmek üzereydi. Masadaki kolumun üzerine başımı koydum. Bir anda orta parmağımla, işaret parmağım arasından, sert bir şekilde masaya saplanan bıçakla hızla açtım gözümü. Başımı kaldırdığımda bana bakan amcama çevirdim gözlerimi.

 

"Korkma bilirsin ben ıskalamam" biraz duraksadıktan sonra bastırarak "oğlum"

 

 

.............

 

BARLAS'TAN

 

Kamyonet şile yoluna girdiğinde arabaya selektör yapıp yaklaştık. Hamza adama bakıp

 

"Abi plaka düşmek üzere."

 

"Ne"

 

"Kamyonetin plakasının bir tane vidası kalmış. Düşmek üzere"

 

"Aa sağolasın" diyip durdurdu kamyoneti. Adamın kamyonetten inmesiyle Hamza hızla arabadan inip kamyonete bindi. Kapağını kapatıp hızla sürdü kamyoneti. Bende arabayı hızla sürdüm. Adam arkamızdan bağırıp birkaç el ateş etti.

 

 

 

Ormanın derinliklerine girip arabayı ve kamyoneti park ettik. Hamza kamyonetten inip yanıma, arabaya geldi. Zafer'i aradım

 

"Alo"

 

"Duydukki sevkiyat varmış Ragıp'a. Ee benimde silahlara olan ilgimi bilirsin. Dayanamadım aldım bende."

 

Sesinden öfkesi anlaşılıyordu "Ateşle oynuyorsun"

 

"Hayatım boyunca hiç normal bir şeyle oynamadım zaten. Bak şimdi elinde kalan son mallara karşılık, Açelya"

 

-sessizlik

 

"Ragıp'ı sinirlendirmeden bir an önce cevabını verirsin bana" diyip kapattım telefonu. Çok geçeden Zafer aradı.

 

"Tamam malları getir al kızı. Adalı'nın eski deposunun oraya gel. Ama, sen artık bir ölüsün bunu bil"

 

"Yaşıyorda sayılmayız zaten"

 

Telefonu kapattım. Zafer'in söylediği yere doğru sürdüm arabayı. Bu Edis'le patlattığımız ilk deponun yeriydi. Açelya'yı riske atamazdım. Adamlarımı aradım yolu yarıladığımızda onlarda arabanın arkasına takıldılar. Yaklaşık on araba Zaferin söylediği yere doğru gittik. Zafer ve Adnan önde arkalarında yığınla adam silahlarını bize doğrultmuş bekliyorlardı. Sağ yoldan bizim arabalar kadar araba geldi. Sol taraftanda aynı şekilde. Sağdaki ilk arabadan babam indi. Arkasından adamları inip silahlarını Zaferlere doğru doğrulttular. Soldaki arabalardan yine en az benim adamların sayısınca adam indi. Silahlarını Zaferlere doğru doğrulttular. Arkadaki arabaların birinden Adalı inip bize doğru yürüdü. Şu an sayıca Zaferler'den oldukça fazlaydık. Kaçabileceği bir yeri olmadığını anlayınca adamlarına silahları indirin anlamında el işareti yaptı. Ardından Adalı, babam ve bende yaptık. Zafer bana bakıp

 

"Mallar nerde?"

 

"Bıraktığın yerdeler birkaç kilometre ileride ormanın içinde. Oradaki adamın yürüyerek bile bulabilir. Açelya nerede?"

 

"Önce mallar. Birkaç adamımı oraya doğru göndermiştim dediğin doğruysa alırsın kızı"

 

Dedi ve elindeki telefonu çıkarıp birini aradı.

"Adem'in olduğu yerin yakınlarına bakın kamyoneti görürseniz arayın"

 

Dedi ve kapattı telefonu. Birkaç dakika içinde telefon çaldı. Bir adamına başıyla içeriyi gösterdi. Açelya eli, kolu bağlı arkasında başına silahı doğrultmuş adamla beraber deponun arkasındaki bir arabadan inip bize doğru geldiler.

 

Açelya direk bana doğru geldi. Ona sarılmamak için kendime hakim olmaya çalıştım . Hamza direk arabanın arka kapısını açtı. Açelya içeri girdiğinde kapattı. Zafer başını kaldırıp gözlerimin içine baktı

 

"Bu iş burada bitmez"

 

Adalı araya girdi

 

"Bitmeyecek Zafer. Çok yanlış yaptın"

 

Herkes arabalarına bindi. Bende Açelya'nın yanına arka koltuğa oturdum. Oradan biraz uzaklaştığımızda sıkıca sarıldım ona. O da bana sarıldı.

 

İhtiyacımız olan tek şey. İstediğimiz insandan gelen gerçek bir sevgi. Çünkü güzel sevilen insanlar daha neşeli, daha iyi insanlar olurlar. Sevgisizlik insanı katılaştırır.

 

Eve geldiğimizde Açelya direk odasına geçip uzandı. Oldukça halsiz, bitkin görünüyordu. Mutfağa geçip ona bir şeyler hazırladım. Hepsini tepsiye koyup yukarı çıktım. Benim odaya çıkmamla gözünü açtı. Ona baktım.

 

"Iı açsındır diye düşündüm" bana gülümsemeyle karşılık verdi.

 

"Doğru düşünmüşsün"

 

Yatakta doğruldu. Elimdeki tepsiyi kucağına bıraktım. Hiç çekmek istemiyordum gözlerimi yüzünden. Öylesine bir özlem vardı ki içimde. Yıllarca baksam bu yüze sıkılmazmışım gibi.

 

Çorbasından birkaç kaşık aldıktan sonra bana baktı

 

"Sahi beni nasıl size verdiler"

 

"Imm" diyip duraksadım. Kısa bir süreliğine havaya baktım. Aklımdan depoları patlatışım, kamyoneti kaçırışımız geldi. Sonra tekrar Açelya'nın gözlerine baktım

 

"Rica ettim. O sizin başınıza bela olur dedim. Verdiler."

 

Bana bakıp alaycı bir gülümseme attı. Bende gülümsemesine gülümsemeyle karşılık verdim.

 

Bir anda ciddileşti. Gözlerimin içine bakıp. Yumuşak bir tonla "Beni orada bırakmayacağını biliyordum."

 

Bu cümlesine ne diyeceğimi bilemedim. Tabiki bırakmazdım diyemedim. Hafif bir gülümsemeyle karşılık verdim. Kapıyı işaret edip.

 

"Ben gideyim o zaman. Bir şeye ihtiyacın olursa seslenirsin"

 

Gözlerime baktı "olur"

 

Bu sözüyle çıktım odadan oldukça yorgundum odama geçip. Üzerimdekileri çıkarttım. Altıma eşofmanımı giyip uzandım yatağa. Açelya'yı düşünmeden duramıyordum tavana bakıp

 

"çık aklımdan" birkaç kere yatağın içinde döndükten sonra. Doğruldum. Yataktan çıkıp Açelya'nın odasına doğru yürüdüm. Işığı kapalıydı. Uyumuş olmalıydı. Kapının kulbunu çevirip içeri girdim. Pencereden gelen ışıkla aydınlanıyordu odası. Gözlerini aralayıp alçak bir tonla "Barlas" dedi

 

"Şey bende korkuyorumda biraz. Yanında uyumamın bir sakıncası var mı?"

 

"Ama sen korkmazsın ki." Biraz duraksadıktan sonra doğruldu "Neyden korktun?"

 

Kısık bir sesle "Olabilecek her kötü ihtimalden korktum." Biraz duraksadıktan sonra "Seni benden alacaklar diye korktum. Senide kaybedeceğim diye korktum." Biraz duraksadıktan sonra " Sarılsam sana, geçer mi bu his?"

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 09.05.2025 13:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...