
Bizi sonsuzluğa inandıran denizinde sonu yok muydu zaten? O denize baktığındaki boşluk, seni kendinle yüzleştiriyor. O maviye gizlenmiş gecenin siyahı. Ona bakınca kendini düşünüyorsun. Yaptıklarını, yapamadıklarını, günahlarını, sevaplarını. Ama yalnız olacaksın ona bakarken. Kendinle konuşmak için. Çünkü gerçek cevaplar yalnızken bulunur. Çünkü yalnızken sadece kendini dinleyebilir insan.
BARLAS'TAN
Adamlarımla beraber arabalara bindik. Hamza şoför koltuğuna oturdu bende yanına. Arabada bizden başka kimse yoktu. Bana bakıp
"Abi şimdi ne yapacağız?"
"Bilmiyorum Hamza"
"Abi onları bulmaya çalışmayacak mıyız?"
"Onlar bizi bulurlar zaten"
"Abi biz bunu yaptık ama yengeye bir şey yaparlarsa"
Başımı kaldırıp ona baktım.
"Ya onlar ölür ya ben"
"Abi yanlış anlama ama sen onu öldürmeyecek miydin zaten şimdi neden?"
Attığım bakışla önüne döndü
"Nereye süreyim abi?"
"Eve"
...........................
ZAFER'DEN
Adamlarımın içeri girmesiyle onlara baktım
"Abi Barlas sizin depoları patlattı"
"Ne demek patlattı"
"Yaktı abi"
Yakasını tuttup
"Nasıl yaktı lan? Siz neredeydiniz?"
"Abi biz gittiğimizde yanıyordu zaten. Sanada dediki sizi bulunca sizi yakacakmış" Söyledikleriyle elimin tersiyle bir tane geçirdim suratına
"Demek bizi yakacakmış. O kim lan dünkü çocuk" Belimdeki silahı çıkarıp bodrum kata indim. Adnan'da arkamdan geldi. Kızın yanına gittim sandalyeye bağlı şekilde öyle baygın duruyordu. Başı önündeydi. Saçları yüzünü kapatıyordu. Silahımı kıza doğrultup tetiği çektim. Adnan'ın kolumdan tutmasıyla kurşunu havaya sıktım.
"Dur. Adamdaki korkusuzluğu görmüyor musun? Kız yaşıyorken bunu yapan, kız ölse ne yapmaz"
"Ben Zafer bir çocuktan korktu dedirtmen Adnaann"
"Onun yaptığını yapmaya sen bile cesaret edemezdin." Bu söylediğiyle susup ona baktım. Haklıydı çünkü. "Hem bu kız kimin kızı biliyor musun?"
"Kimin kızıymış?"
"Adalı'nın"
"Ne? Adalı'nın kızı Cahit'in gelini öyle mi?"
"Evet. Bırakalım kızı başımıza bela almayalım"
"Olmaz"
.........................
BARLAS'TAN
Evin bahçesine girdiğimizde arabaları durdurduk. Babam bahçede durmuş bizi bekliyordu. Arabamdan indim. Babam yanıma gelip
"Sen ne yaptığını sanıyorsun?"
"Napmışım"
"Depo patlatmak ne demek. Sen o adamların kim olduğunu biliyor musun?"
"Biliyorum"
"Sen bu işleri çocuk oyuncağımı sandın? Şimdi ne seni sağ bırakırlar ne o kızı"
"Ben o kızı tanıyana kadar yaşamıyordum zaten" biraz duraksadıktan sonra "baba"
"İstiyorsan o kızı sana bulabilirim. Ama bir şartım var"
"Neymiş?"
"Onu bırakacaksın"
Sustum gözlerinin içine bakıyordum. Kalbin kurduğu bağı kesmeye kimsenin gücü yetemezdi ki. Benim bile.
"Bırakmam. Ben kendim bulurum"
Tekrar arabama yönelip bindim. Arabayı çalıştırdım. Nereye gidiyordum bilmiyorum. Ne yapmam gerekiyor? Bilmiyorum. İçimde bir yerlerde bir şey var dinmiyor, susmuyor. Evden biraz uzaklaştıktan sonra telefonumu elime alıp Hamza'yı aradım.
"Hamza Zafer'in evini bekleyen adamlardan bir ses var mı?"
"Yok abi eve giren çıkan olmamış. Zaferleride görmemişler hiç."
"Peki başka bir yerleri yok muymuş"
"Oradanda henüz bir şey çıkmadı abi"
"Tamam Hamza"
Telefonu kapatıp öylece sürdüm arabayı. Hava kararmaya başlamıştı. Bağ evine doğru sürdüm arabayı. Kendimi sürekli burada buluyordum. Ne kadar kötü günler yaşatmıştım Açelya'ya burada. Elim kolum bağlanmıştı sanki. Bağ evinden içeri girdim. Bir kadeh doldurup oturdum. Cebimden sigaramı çıkarıp bir dal alıp ağzıma götürdüm. Sigaramı yakıp derince içime çektim dumanını. Elimdeki kadehi diktim. Bir daha doldurdum. Açelya'nın yüzü bir türlü gitmiyordu gözlerimin önünden. Ona bir şey olursa dayanamayacağımı şimdi anlamıştım. Hep öyle olurdu ya zaten. Bir insanın aslında bizim için ne kadar önemli olduğunu,onun yokluğunda anlardık. Bazen hayat bizden onları "bak bu aslında senin için ne kadar önemli" demek için alırdı. Bazense geri vermemek üzere alırdı. Al böyle yaşayabilecek misin dercesine, acımasızca birde geriye anıları bırakırdı.
Yokluğunun penceresi nereye açılır bilmem. Ben senden önce hiç kadın tanımamışım meğer.
Aradan geçen 20 dk nın ardından. Bahçeden gelen tıkırtıyla belimdeki silaha uzandım. Elime alıp tetiği çektim. Kapıya doğru tutuyordum silahı. Kapının açılmasıyla Hamza elleri havada içeri girdi
"Benim abi"
Hamzayı görmemle elimdeki silahı indirdim.
"Sen miydin?"
Koltuğa oturdum. Mutfağa gidip bir bardakta ona aldım. Getirdim bir kadeh doldurdum.
"Ayıp olmasın abi"
"İç Hamza"
Eline alıp başına dikti kadehi.
"Ee Hamza yok mu bizim yengemiz"
Biraz düşündükten sonra iç çekip
"Yok abi"
"Olmuş belli"
"Vardı aslında. Bizim köyden Zehra"
"Ee gidip alalım sana Hamza"
"1 ay önce 2. çocuğu olmuş"
"Sen niye almadın kızı? Söylemedin mi ben seviyorum diye"
"Söyledim abi söylemez olur muyum?" Elindeki kadehi doldurup dikti bardağı "Annesi kovmaktan beter etti beni. Neyin var ki senin kızıma talip oluyorsun dedi. E haklı abi. Neyim varki benim. Anam yok, babam yok. Bir işim bile yoktu. Zehra'yı da görsen abi. Simsiyah gözleri vardı. Kıvırcık uzun saçları. Bir yürürdü köyde herkes hayran hayran bakardı. Benimde gönlüm küçükken kaymıştı ona. Sonra baktılar Zehra'nında bende gönlü var. Apar topar zengin bir ailenin oğluyla evlendirdiler. Bende duramadım oralarda. Geldim buraya işte. Sağolasın sen bana sahip çıktın, iş verdin, ev verdin"
Elimideki kadehi havaya kaldırdım
"Bak bunun en büyük özelliği ne biliyor musun Hamza?"
"Ne abi"
"Bütün bayiyi satın alsan. Tek kadehine dahi farklı bir insan sığdıramazsın"
elimdeki kadehi alıp diktim
"Bizim sevmek neyimize lan zaten. Baksana ellerimiz kırk kere yıkasan bile kan kokuyor. Hayatımdaki hiçbir insana zarardan başka bir şey veremedim ben"
Telefonumun çalmasıyla elimdeki kadehi bırakıp cebimdeki telefona uzandım. Ekrana baktım arayan Edis'ti
"Efendim"
"Açelya'ya ulaşamadım söylesene bi aşağı insin"
Biraz sinir, biraz kıskançlık vardı sanırım içimde. Derin bir nefes aldım.
"Açelya yok"
"Nerde?"
"Bende bilmiyorum"
"Nasıl bilmiyorsun"
"Kaçırdılar"
"Kim kaçırdı?"
"Zaferler"
"Ne oldu? Nasıl oldu? Adam akıllı anlatsana"
.......................
FUAT ADALI'DAN
Ne yapsam ne etsem olmuyordu. Ne zaman nefes almak istesem kendimi bu evde buluyordum. Sibel'in odasına girdim. Yatağa oturmuş öylece duruyordu. Masanın üzerinde duran tarağı elime alıp yanına oturdum. Saçlarını taradım.
.........
26 YIL ÖNCE.....
Kardeşimle yaptığımız anlaşmadan sonra Ali Sibel'le konuşmuş. Sibel'le yolda karşılaşmıştık. Onu görmemle gözlerimi kaçırıp karşıya baktım. Yanından geçip giderken bana seslendi
"Beni sevdiğini sanıyordum"
Olduğum yerde kaldım. Sustum cevap veremedim. Seviyorum zaten diyemedim. Ne diyecektim ki. Kardeşim sevmiş seni. Ben seni nasıl alayım.
"Ali'yle evleneceğim çünkü neden biliyor musun? Çünkü sen bir korkaksın. Ve benim korkaklarla işim olmaz."
Ona yüzümü döndüm. Gözleri dolu dolu bana bakıyordu. Cümlesine devam etti
"Beni sevmiyor musun gerçekten?"
Sustum cevap veremedim. Gözlerinden bir damla yaş süzüldü. Yutkunup gözlerimin içine içine baktı
"Herkes sustuğu kadar acı çekecek. Bu hikayede en çok sen yanacaksın"
.........
Saçlarını taradım
"Yandım be Sibelim. Kendimide yaktım, senide yaktım, herkesi yaktım"
Pişmanlığı hissetmeye başladığında iliklerinde. Bir şeyler için geç kalmışsın demektir . Ve hayat, geç kalmışlığın bedelini çok ağır ödetir.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 8.54k Okunma |
341 Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |