
BEŞİNCİ BÖLÜM
Arkadaşlar bu bölüm barkını ağzından umarım beğenirsiniz. bana destek olmak için beğenirseniz çok sevinirim.
“BU GÖREVİN BU KADAR ZOR OLMASINI BEKLEMİYORDUM.”
“BARKIN”
Bu görevin kabul ettiğimde bu kadar zorlanacağımı hiç düşünmemiştim. Sekiz yıllık polislik hayatımda en zorlandığım görev ne diye sorsalar hiç şüphesiz bu deli kadın derdim. Mafya çetelerine suikastçı olarak sızdığımda bile bu kadar zorlanmamıştım.
Evet, ben bir polisim. Gizli görevlere katılan canını devletin yaralını için hiç düşünmeden vermeye hazır bir polisim. Tıpkı diğer meslektaşlarım gibi.
İsrafil yakalandığında çetenin devamını öğrenebilmek için kurulan bir planın parçası olarak hapishaneye yerleştirildim. Görevim İsrafil’e yakın olup ondan hırsızlık çetesinin isimlerini öğrenmekti.
Üvey babasını öldürmekten hapishaneye girmiş gibi kendimi gösterip İsrafil’le yaklaşacağım. Böyle hikayeler her zaman tutar sorgulanmaz.
Görevi kolaylaştırmak için ben İsrafil’in olduğu bölüme gelmeden emniyetteki arkadaşlar mahkûmlardan birkaçıyla İsrafil’e saldırmaları için onlara görüşmeye başlamıştı. Bazen içerideki mahkûmları kullanarak yaklaşmak istediğimiz hedefe daha rahat yaklaşmamızı sağlarız. Hapishanede bazı mahkumlar ceza halinde indirim olması için böyle görüşmelere sıcak bakarlar.
Emniyetteki arkadaşlarımız içerideki mahkûmları ayarladığında içeri gireceğim tarih kesinleşmişti. Ben içeri girdiğimde planladığımız gibi İsrafil yalnız olduğu bir anda ona saldıracaklar ben de araya girip İsrafil’i kurtaracağım. Bu sayede İsrafil’in bana can borcu olacak ve ona yaklaşmama izin verecek. Bu çok klasik bir plandır ama her zaman işe yarar. Böyle yerlerde can borcu namus borcudur asla unutulmaz.
İsrafil’in kaldığı koğuşa girdikten iki gün sonra emniyetteki arkadaşların ayarladığı adamlar sıradan kavga çıkarıp banyoda İsrafil’e saldırdılar. Ben de planlığımız gibi saldırı anında İsrafil’e yardım ederek adamları etkisiz hale getirdim. Böylece planımızın ilk bölümünü tamamlamış olmuştuk. Geriye sadece İsrafil’e yakın olup isimleri öğrenmek kalmıştı. Onu da en yakın zaman da halledip burada çok zaman geçirmeden kurtulmayı planlıyordum.
Kavgadan sonra emniyetteki arkadaşlar anlaştığı adamları aynı gün kaldığımız koğuştan aldırdı. Çünkü adamların biri boş boğaz edip ağzından bir şeyler kaçırabilirdi. Bu da planımız için hiç iyi olmaz. Böyle bir riske girmeden onlardan kurtulmak en iyi seçenekti.
Hapishaneye gireli bir aydan fazla zaman olmuştu. Bu zaman içinde İsrafil’le yakın olmaya başlamış, bulduğum her fırsatta ağzından bir laf almaya çalışıyordum. İsrafil ona sorduğum bütün soruları geçiştiriyor. Bana çeteleri hakkında bir şey anlatmıyordu. Bu da planı zora sokuyordu. Şimdiki zamana kadar çeteleri hakkında bildiğimiz tek şey çetenin başındaki kişinin İsrafil olmamasıydı.
İsrafil’le geçirdiğim bir ayda onu gözlemleme fırsatım olmuştu. Yaptıkları soygunlar zekice düşünülmüş, üstünde çalışılmış bir planlardı. İsrafil böyle ayrıntılı bir soygunu hazırlayacak biri değildi. İsrafil bu tarz planlarda el çabukluğu ve güç dışında bir şey işe yaramaz.
İsrafil’i bazı konularda taktir ediyordum. Zeki biri olmasa da ağzı sıkıydı. Arkadaşlarını tehlikeye sokacak hiçbir şey demiyordu. Bütün suçu tek başına üstlendi. Ama keşke böyle bir şey yapmasaydı. Bu yaptığı bizi çok uğraştırıyordu.
Ata Erdem’in oğlunun anlattıklarına göre soygun akşamı İsrafil’in yanında iki kişi daha varmış. Bunlardan biri de onu yaralayan kızıl kadınmış. Cenk’in işgalini verdiği kadına dair hiçbir şey çıkmamıştı. Hiçbir şey çıkmadığı gibi hiçbir yerde parmak izi ya da DNA da bulamadık. Yanlarındaki diğer erkek hakkında da elimizde somut hiçbir kanıt yoktu.
Üstümdeki baskıdan kurtulmak için İsrafil’i şüphelendirmeden her gün daha çok soru sormaya başladım. İsrafil ona ne kadar yaklaşırsam yaklaşayım hırsızlık çetesiyle ilgili sorularımı yok sayıyordu. Bu konu onun kırmızı çizgisiydi. Çetenin geri kalanı hakkında asla bir şey demiyordu.
Belki bir şeyler öğrenebilirim diye İsrafil’e bu işte para varsa çıkınca beni de aranıza alın. Annemle görüşmüyorum gidecek yerim yok gibi şeyler dedim. İsrafil bana net bir cevap vermedi.
Bu da bize artık İsrafil’in ağzından bilgi alamayacağımızı bir kanıtıydı. Çetenin geri kalanını bulmak için başka yollar denememizin zamanı gelmişti. Bunu da İsrafil’in hayatını daha dikkatli inceleyerek başlamıştık. Yoksa bu siktiğimin hapishanesinden çıkabileceğim yoktu. Hapishanede suçsuz yere olmak zaten kötüyken istediğim zaman gökyüzüne bakamamak daha kötüydü.
Burada geçirdiğim sürenin uzayacağını müdürlerim de sonunda anlamaya başladığı için bana ayda bir dışarı çıkma izini verdiler. İçeride birileriyle göstermelik kavga ediyormuş gibi yapıyorum. Hapishane müdürü de beni hücre cezası almış gibi gösteriyordu. Bu sayede bir hafta dışarı çıkabiliyorum.
Bu bir haftalık süre de dışarıda halletmem gereken işleri halledip annemle zaman geçirebiliyorum. Altı aydır hapishanede olduğum için annem artık çok endişelenmeye başlamıştı. Görev gizliliğinden dolayı bilgi de veremediğim için aklından kötü şeyler geçiyordu.
Bir haftalık izinde annemin yanına gitmeden önce ekipteki diğer arkadaşların İsrafil hakkında bulduklarını görmek için emniyete gelirdim.
Emniyetteki İpucu dosyalarına göz gezdirmeye başladım. Diğer arkadaşlardan dikkat oranım daha yüksekti. Diğerlerinin gözden kaçırdığı şeyleri ben daha kolay fark ediyorum. O yüzden önümdeki dosyalardan bir şeyler bulacağıma neredeyse emindim.
İlk dosyayı incelemeye başladım. İsrafil’in geçmişiyle ilgiliydi. Dosyada bilmediğim hiçbir şey yoktu. İsrafil çetesi hakkında bir şey anlatmasa da bana hapishanedeyken annesinin onu doğduğu gece tren raylarına bırakıp kaçtığını o yüzden yetimhanede büyüdüğünü anlatmıştı.
O yüzden biz de İsrafil’in ailesini değil de yetimhanedeki arkadaşlarını incelemeye başlamıştık. Hırsızlık çeteleri yetimhaneden arkadaşları olabilirdi. Yetimhanede büyüyenler iş ya da kalacak ev bulmakta zorlandıkları için suça kolay bulaşabiliyorlardı.
İsrafil’in yetimhanede yakın olduğu arkadaşlarının listesine göz gezdiriyordum. Listede yirmi kişiden fazla kişi vardı. Listedekileri tek tek incelemeye devam ettim. Listedekilerin yarısından çoğu belli bir süredir hapishanede başka suçlardan yatan kişilerdi. Bu da onları İsrafil’in hırsızlık çetesinin bir parçası yapmıyordu. Çünkü İsrafil hapse girdikten sonra da hırsızlıklar devam ediyordu. Bu da çetenin geri kalanının işlere devam ettiğini gösteriyordu.
Geriye yedi kişi kalıyordu. O yedi kişiden ikisi askerdi. Şu an sınır gölgesinde görev yapıyorlardı. Bu da onları listeden çıkarmamız için yeterli bir nedendi. Geriye sadece beş kişi kalıyordu.
Hırsızlık çetesinin kaç kişilik olduğunu bile bilmiyorduk. Çete hakkında bildiğimiz tek şey Cenk’in anlattıklarıydı. Bu da bizi bir adım bile ileri getirmiyor. O geri zekalı adam daha dikkatli olsaydı belki bu kadar uğraşmazdık.
Aras Gül
Karsu Eren
Işıl Güven
Asya ASİL.
Vedat Güngör,
Vedat Güngör’ün bu işlerde ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Çünkü kendisi şu an yurt dışında tam burslu bir şekilde üniversite okuyor. Kendine yurt dışında temiz bir hayat kurmuşken bu işlere bulaşacak birine benzemiyordu.
Geriye sadece dört kişi kalıyordu. Bunların da çeteyle bir ilgileri olduğuna dair hiçbir şey yoktu. Ama ben bu dört kişiden bir şeyler çıkacağını biliyordum. Bir arkadaşlık grubunda biri bataklığa battıysa o tek olmazdı. Hele ki onlar gibi yetimhanede büyüyenler.
Boşuna atalarımız dememiş. Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim diye.
Tek sorun Cenk ifadesinde üç kişi oldukları söylemişti. İsrafil yakalandığı için geriye iki kişi kalıyor. Ya çete bizim düşündüğümüzden daha kalabalıktı diğerleri başka işler yapıyordu, ya da önümdeki listedeki iki kişi masumdu.
İçimdeki dürtüler bana diğerlerinin de işin içinde olduğunu söylüyordu. İçimdeki dürtü bana bir şey söylerse genelde doğru çıkar. Bu mesleğimin benden aldıklarına karşı getirdiği tek güzel şeydi. Hayatta kalmak için kendine ve duygularına güvenmem gerektiğini öğrenecek kadar tehlikeli görevlere katıldım.
Dosyada şüpheli olan dört kişinin hayatlarını ayrıntılı bir şekilde incelemeye başladım. İşime yarayacak bir bilgi öğrenmek için iyice araştırdım. Diğerlerinin hayatı İsrafil’in hayatına benziyordu. Hayat tıpkı bana adaletsiz olduğu gibi onlara da adaletsiz davranış. Hepsinin hayatı benim hayatım gibi acılarla doluydu. Acılar insanı olgunlaştırmıyor, onun yerine kalbine sonu olmayan bir kasırga bırakıyor. Önüne çıkan her şeyi herkesi parçalayan bir kasırga. Duru durağı olmayan bir kasırga, insanın içinde güzel duygu bırakmayan bir kasırga.
Bunu tutukladığım suçlulardan değil kendi yaşadıklarımdan biliyorum. Hayat bana da adil davranmadı.
Elimde tuttuğum hayatlardan daha çok acı çektim. Tek çocuk olmama rağmen alkol bağımlısı bir baba yüzüne çocukluğumdan hatırladığım tek güzel anı yoktu.
Ne zaman içse akşamında annemle beni döveceğini bilirdim. Annem içtiği akşamlar beni dövmesini engellemek için kaldığımız odadan dışarı çıkmamı yasaklardı. Babam beni görüp kızmasın diye akşamları hep yatağımın altına saklanırdım. Bunun kulağa kötü geldiğinin farkındayım ama asıl kötü olan şey babamın beni yakalayıp işkence etmesiydi.
Kendimi bildim bileli babam bana işkence yapmasını çok severdi. Hatta bundan Ekstra bir zevk alırdı. En sevdiği işkencelerse İçtiği sigaraları sırtımda söndürmek, ya da beni gardropa kilitleyip saatlerce hatta bazen günlerce orada aç susuz bırakmaktı. Bu kulağı ne kadar canice geliyor değil mi? Asıl canice olan bunu bir babanın kendi evladına yapmasıydı.
O yüzden hapishaneye ilk girdiğimde İsrafil’e hapiste olma nedenimi kız kardeşime tecavüz etmeye çalışan üvey babamı öldürmek olduğunu söylemiştim. Bu hikâye yalan da olsa kendi hikayeme çok benziyor. Tek farkı bana o eziyetleri edenin başkası değil de benim öz babam olması.
Çocukken çok ağlardım, babam beni sevmiyor diye. Kendimi hayatta korumasız hissederdim. Yedi yaşındaki bir çocuğu babası korumuyorsa hayat onun için çok tehlikeli oluyordu. Bazı çocukların bu hayattaki ilk imtihanı ailesi oluyordu. Benim de en büyük imtihanım babam oldu. Hayatımın hiçbir dönemimde çocukken yaşadığım sevgisizliği atlatamadım.
O yüzden hayatımda hiç ciddi bir ilişkim olmadı. Birkaç kişiden öteye arkadaşım da olmadı. Çünkü nasıl seveceğimi bilemedim. Sevilmeyi bilmeyen sevmenin de ne demek olduğunu bilmiyor.
Şu an yaptığım işi diğer insanlar çok kalpsiz bir şey olarak görebilirler ama benim için öyle değildi. Benim için bu meslek bir kurtuluş. Beni çocukken alıp yetiştirmeye başlamasalardı şuan çoktan ben de hayat yolunda kaybolmuş o çocuklardan biri olurdum.
Göreve başladıktan sonra annemi yanıma aldım. Artık babamdan daha fazla zulüm görmesini istemiyordum.
İsrafil’le hayatlarımız bu yönlerden birbirine benziyordu. Aramızdaki tek fark o içindeki öfkeyi suç işlemeye kullanırken ben öfkemi suçluları ortadan kaldırmaya kullandım. İsrafil’le bir yolun iki uçundayız. O suçlu, bense onun sonunu getirecek kişi.
Hayat insanların verdikleri kararlardan ibarettir. Ben gördüğüm o kadar şiddette rağmen suç batağına düşmediysem İsrafil ya da çetesindekiler de düşmeyebilirlerdi.
Çetenin geri kalanı dışarıda özgürce dolaşmayı hak etmiyor. Bu karanlık yolu seçebilecekken seçmeyip temiz kalan insanlara haksızlık. Sırtımdaki sigara izlerine haksızlık.
İçimdeki öfkeyle Elimde tuttuğum raporları incelemeye devam ettim. Gözüme raporun sonundaki liste katıldı. Bu liste İsrafil ve çetesinin yaptığı soygunlara benzeyen listeydi. Bu listedeki soygunların da onlar tarafından gerçekleştirildiğinden şüpheleniyorlardı.
Elimdeki kâğıt yığınını geri kalanına şöyle bir baktığımda hepsinin soygun listesi olduğu gördüm. Listesin başı vardı sonu yok. Buna liste denmez, tuğla desem daha doğru olur. Bu dosyalarının hepsini üst üste koysam bir ev inşa edebilirim.
Şimdi neden beni bu göreve seçtiklerini daha iyi anlıyorum. Bu iş normal bir polisin işin içinden çıkabileceği bir iş değildi.
Elimdeki kâğıt yığınını incelemeye devam ettim. Dikkatimi ilk çeken şey soygunlar farklı yöntemlerle işlense bile mekanlar hep karanlık işler yapan iş adamlarına aitti. Bu istemsiz bir şekilde dudaklarımın yukarı kıvrılmasına neden oldu. Ya karanlık tiplerden korkmayacak kadar cesurlar ya da ölüme kafa tutacak kadar aptallardı.
Yaptıkları her soygunla dünyaya bir şeyleri kanıtlamaya çalışıyorlar gibiler. Ne kadar korkusuz olduklarını mı yoksa ne kadar deli oldukları mı onu anlayamadım. Belki de sadece ellerinden alınan hayatı geri kazanmaya çalışıyorlar.
Belki amaçları doğruydu ama bunu yanlış yoldan yapıyorlardı. Hiç kimse hayattan kaybettiklerini çalarak yerine koyamaz. Bu sadece insanı daha fazla karanlığa çekmekten başka bir şey yapmaz.
Demin İncelediğim raporla İsrafil’in çetesini yakalamaya yaklaştığımı düşünmüştüm. Diğer dosyayı elime almamla böyle olmadığını anlamıştım. Dosyaya bakılırsa yetimhaneden yakın olduğu söylenen dört arkadaşı da şu an ayrı yerlerde birbirinden bağımsız bir hayat yaşıyorlardı. Bu da onların çetenin bir parçası yapma ihtimalini yok ediyordu.
Sokayım ben böyle işe! Aklımı da sikeyim. Böyle bir görevi neden kabul etmiştim ki. Şimdi daha önemli bir görevde devletimize milletimize alçaklık yapan adamları temizliyor olabilirdim.
İçimden küfrede ede dosyanın kalanına bakmaya devam ettim.
Işıl Güven: Yirmi yaşında kızıl saçlı neşeli birine benziyordu. İsrafil yakalandıktan kısa bir süre içinde yurt dışına gitmiş. Şu an yapılan soygunlara hiçbir bağlantısı yok anlamına geliyordu.
Karsu Eren: Yirmi bir yaşında esmer, gözü kara birine benziyordu. Bende uyandırdığı ilk izlenim bu kızın belaya hiç düşünmeden girecek gibi görünmeseydi. Ama şu an çalıştığı düzenli bir işi varmış. Rapora bakılırsa hırsızlık çetesiyle bir alakası yoktu. Bir barda garsonluk yapıyormuş.
Soygunların hala devam ettiğini düşünürsek Karsu’nun soygun saatlerinde bir barda onlarca insanın içinde olması onu şüpheli listesinden çıkarıyordu mantıken.
Aras Gül: Yirmi beş yaşında, kumral, hafif şişman bir görüşü vardı. Uzaktan bakılırsa sessiz sakin biri dersin ama adamdaki suç kaydında yok yok. Adam suç makinesi gibi. İsrafil soygun yaptıysa bu adamın işin içinde olmaması mümkün değildi. Ama bu adam da o kadar zeki birine benzemiyordu. Soygun çetesinin bir parçasıysa bile lideri olmadığı kesin.
Bu kadar suç kaydına ve şu an belli bir işi olmamasına bakırsa Cenk’in anlattığı diğer erkek Aras olabilirdi.
Yakın olduğu arkadaşlarının sonuncusu Asya Asil. Yirmi üç yaşında, sarışın, çok masum bir yüzü var. İnsanı kendine bakışlarıyla bile çekebiliyor. Açık mavi gözleri bu masumluğu destekliyor.
Akıl da kalıcı bir yüzü var. Gözleri bir kere gördün mü bir daha unutulmayacak türdendi. Bir süredir sosyal medyadan makyaj videoları çekiyormuş. Ama öncesinde İsrafil’le birlikte yakalandığı bir suç kaydı var.
Bu onun da hırsızlık çetesinin bir parçası olma ihtimalini destekliyordu. Düşündüğüm gibi Cenk’in anlattığı kadınla erkek Asya’yla Aras olabilirdi. Tabi çetenin içinde başkalarının da olma ihtimali hala vardı. Bu ihtimali göz ardı etmek aptallık olur.
Asya’yla Aras çetenin bir parçasıysa soygunları devam ettiren onlar olmalı. Ama kayıtlara bakılırsa ikisi de uzun zamandır görüşmüyorlar. Bu da bizi tekrardan başladığımız noktaya geri getiriyor.
Hay ben böyle işin ecdadını sikeyim!
Başladığım noktaya geri dönmek istemediğim için Aras’la Asya’yı daha yakın takibe almalarını söyledim. Umarım bunlardan bir şey çıkardı. Hapishanede geçirecek daha fazla zamanım yoktu. Benim gibi kapalı yerlerde kalmaktan hoşlanmayan biri için hapishanede kalmak ıstırap gibi.
Asya’nın bilgilerinin olduğu sayfaya geri döndüm. Masum yüzüne tezat olarak gözlerinde kendini beğenmiş bir ifade vardı. Yangına düşse yangından yanmadan çıkacak kadar kurnaz, onu yangının içine atanlardan intikamını almak için ateşi yanında getirecek kadar kinci birine benziyordu. Kısaca bu kadın belanın vücut bulmuş hali gibiydi.
Uzaktan bakılınca mükemmel bir hayatı varmış gibi görünüyordu. Ama bunu şaşırtmaca olarak kullanıyor da olabilirdi. Netice de Kim sosyal medyada makyaj videoları çeken bir kadından ülkenin en karanlık adamlarını soyan bir çetenin parçası olmasını bekler ki. Hele ki bu kadın ortalıkta dünya barışı diye dolaşıyorsa.
Göreve ilk başladığım zaman en tehlikeli suçluların şüphe çekmeyenler olduğunu bizzat gördüm. En iyi katillerin uzaktan bakılınca kurallara en çok uyanlar olduğunu görürsünüz. Bir çoğunun trafik cezası bile yoktur. Tıpkı elimdeki bu kadının hiçbir cezası olmadığı gibi. Vergilerini ödeyen düzenli işi olan biriydi.
Ceketimin cebinden telefonumu çıkardım. Neredeyse Birlikte her göreve katıldığım arkadaşım Teoman’ı ismini buldum.
Telefon ilk çalışta açıldı. Bütün görevlere birlikte katılsak da birbirimizi önemli bir şey olmadan aramazdık.
“Ne oluyor lan, hayatın mı tehlikede?” Sorduğu soruya istemsizce gözlerimi devirdim.
“Saçma sapan konuşmayı bırak da senden isteyeceğimi yap.” Teoman’ın daha fazla saçmalamasını beklemeden.” Hırsızlık çetesi için birini araştırmanı istiyorum. İsrafil’in yetimhaneden arkadaşı. Asya Asil, Aras Gül onları daha yakından araştırmanı istiyorum.
“Hangi hırsızlık çetesi bu, iki güne biter bu iş deyip altı aydır bir bok bulamadığın çetemi mi?” İnsanlar böyle arkadaş katili oluyor. Söylediklerinde haklı olması da ayrı canımı sıkıyordu.
“O siktiğimin çenesini kendin mi kapatırsın yoksa gelip ben mi kapatayım.” Telefondan bir kıkırdama sesi duyurdu.
“Gelip kapatsana hadi seni bekliyorum.” Ulan bana verdikleri ekip arkadaşına ben… Hayat bir insanın yüzüne hiç mi gülmez.
“Ulan gelirsem seni boğaz köprüsünün ta ortasında sikerim. Hem Asya izler hem Avrupa.”
“Bence Asya izlemesin. Anlaşılan çok beğenmişsin daha şimdiden fantezilerine katıldığına göre.” Teoman’ın saçmalıklarını daha fazla duymamak için telefonu yüzüne kapattım.
Biraz sakinleşmek ve annemle zaman geçirmek için onun kaldığı eve doğru yola çıktım. Yol boyunca sinirim geçmediği için Teoman’a sövmeye devam ettim.
Arabamı annemin kaldığı evin önüne park ederken. Gözlerim evin bahçesinde annemi arıyordu. Annem ben olmadığım zamanlar evimizin önündeki bahçesinin serasıyla ilgilenir bir şeyler dikerdi. Ya da mahalleden arkadaşlarıyla otururlardı.
Bahçe kapısını açtığımda annem kapının sesinden benim geldiğimi anlamıştı. Bunu nasıl anlıyor bilmiyorum ama kapıyı açmamdan benim geldiğimi anlıyordu. Ben daha kapıyı kapatmadan kollarını açmış beni beklemeye başladı.
Ben birkaç gün annemle vakit geçirirken Teoman da bu sürede Asya Asil’le Aras Gül’ü araştırmaya devam etti. İkisinin birlikte çalıştığı ihtimalini destekleyecek hiçbir kanıt ya da ip ucu bulamamıştı.
İkisinin birlikte çalıştığına dair bir kanıt bulamadığı gibi Aras Gül’ün soygunlar olduğu zamanlar da başka yerlerde olduğuna dair kanıtlar bulmuştu. Bu da Aras Gül’ün soygun çetesinin bir parçası olma olasılığını düşürüyordu.
Oysa ben onun bu çetenin bir parçası olduğuna neredeyse emin gibiydim. Bu siktiğimin görevinde neye ak desem kara çıkıyordu. Altıncı his diye bir şey kalmamıştı.
Elimizdeki bilgilere göre geriye sadece Asya kalıyordu. Ama onun bu kadar çok soygunu tek başına yapmasına imkân vermiyordum. Asya ufacık tefecik bir kadındı bu kadar işin içinden tek başına çıkabilir miydi?
Çetenin bizim bilmediğimiz üyeleri olmalıydı. Yoksa ufacık bir kadının bu kadar soygunu tek başına yapması imkânsız.
Soygunlar ilk zamanlarda evdeki değerli eşyalar üzerine olsa da son zamanlarda takas yapılacak mekanlarda oluyordu. Özellikle de uyuşturucu takası. Para çantalarını alıyorlar, uyuşturucuları ortadan kaldırıyorlar. Böyle tehlikeli bir işi Asya’nın tek başına yapması imkânsız.
Bu soygunlarda iki tarafta zarar gördüğü için çetenin peşine sadece biz değil. En tehlikeli uyuşturucu satıcıları da peşlerine düşmüş. Anasını satayım bu iş iyice boka sarmaya başlamıştı. İşin içinden kim bilir daha neler çıkacak.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |