6. Bölüm

6. Bölüm

Hatice görgülü
haticegorgulu

    

6 BÖLÜM

" BARKININ AĞZINDAN "

ARKADAŞLAR KİTABIMA DESTEK OLURSANIZI ÇOK SEVİNİRİM. YORUMLARINIZI VE BEĞENİLERİNİZİ BEKLİYORUM.

Hapishanede geçirdiğim bir yılın artından İsrafil’e aramızdaki arkadaşlığı daha çok ilerletmeye başladım. Bu süre zarfı içinde birkaç kere daha hayatını kurtardım artık bana daha çok güveniyordu.

Yetimhanede birlikte büyüdüğü arkadaşlarını daha sık anlatmaya başlamıştı. Ama onların hırsızlık çetesiyle ilgili olup olmasıyla ilgili hala net bir şey söylemekten kaçınıyordu.

Bu da aklımdaki acabaları güçlendiriyordu. Teoman arkadaşları hakkında net bir kanıt bulamamış olsa bile ben artık onların olduğundan eminim.

Çünkü İsrafil’in anlattıklarına bakılırsa yetimhanedeki arkadaşları dışında bir hayatı yokmuş bu adamın. Aralarındaki bağ zaman içinde arkadaştan çok kardeşliğe dönüşmüş. Özellikle de Asya’yla arasındaki bağ.

İlk başlarda aralarında özel bir şey olduğunu düşünmedim değil. Bu düşüncem çok uzun sürmedi. Çok geçmeden İsrafil Asya’dan her zaman Asya gibi kardeşim olmasını çok isterdim diye bahsetmeye başladı.

Her zaman grubun en zekisi olduğunu o imkansızlığa rağmen boğaz içi üniversitesinde tarih bölümü kazandığından bahsediyordu. Her fırsatta insanları bir kitap gibi okuduğunu söylüyor.

Elimizde hırsızlık çetesiyle ilgili ne kadar kanıt olmasa da bu bize çetenin liderinin kim olduğunu gösteriyordu. Tek sorunumuz Asya ya da diğerlerini yakalayabilecek kanıtımızın olmamasıydı. Yaptıkları soygunlarda arkalarında kimliklerini belli edecek tek bir delil bırakmıyorlardı.

Üstüne peşlerine düştüğümüzü anladıkları için emniyettekilerle kedinin fareyle onaması gibi oynuyorlardı. Soygunlardan saatler önce sahte bir hesaptan e-posta atıyorlar. Soyacakları mekânın sahibiyle ilgili bilgi veriyorlardı.

Emniyettekiler soyacakları adamla iletişime geçerken bir yandan da kayıtlı mekanlarını araştırmaya başlıyordu. Arkadaşlar mekân sahibinin bütün mekanlarını araştırmaya başladıkları zaman kayıtlı olmayan mekânda bir takası patlatıyorlar.

Bu işin iyi yanları olmadığını söylesem yalan olur. Emniyetteki arkadaşların demesine göre şehirdeki uyuşturucu satışı ciddi ölçüde düşmüş. Yeraltı dünyasındaki adamlar bizim de takasımızı patladır diye şehre uyuşturucu sokmuyorlarmış. Yeraltı dünyasının devletten kanundan değil de bir hırsızlık çetesinden korkmaları da ayrı bir şeydi.

Bu zaman içinde İsrafil’in arkadaşlarını yakın takibe almamamıza rağmen soygunlarla ilgili bir kanıt bulamadık. Nasıl yapıyorlar bilmiyorum ama hepsi soygunların olduğu zamanda kendilerini başka yerlerde göstermeyi başarıyor.

Attıkları e postadan da bir şey çıkmıyordu. Kullandıkları sahte hesaplar dünyanın her yerinden sinyal veriyordu. Bilişimci arkadaşlar bunun üst düzey bir güvenlik sistemi olduğunu söylüyordu.

Artık bu siktiğimin görevinden sıkılmaya başlamıştım. Bu işten bir şey çıkmayacağını belliydi. Zaman içinde ne halleri varsa görsünler moduna geçmiştim.

Göreve ilk başladığımda çetenin devamı bulup öldürmek gerektiğini düşüyordum. Ama artık masum insanları soymuyorlardı. Devlete millete zarar vermiyorlar hatta vatandaşa zarar verilmesini önlüyorlardı. O yüzden de artık ne halleri varsa görsünler moduna girdim.

Bu ülkede uyuşturucu satıcılarını soyan hırsızlık çetelerinden daha önemli sorunlar vardı. Onlarla ilgilenmek en mantıklı seçenekti.

Müdürlerime her hafta İsrafil’le ilgili rapor verirken onlara bu işten bir şey çıkmayacağını artık daha ciddi konulara ilgilenmeye başlayabileceğimizi söylüyordum. Ama hiçbiri beni dinlemiyordu.

Üstlerinden gelen baskılar yüzünden dosyayı kapatmak yerine bana daha çok baskı yapmaya devam ediyorlardı. Beni burada dört duvar arasında sıkıştırdıkları yetmiyor muş gibi bir de bir şey bulamamalarının suçunu bana yüklemeleri damarımdaki kanı kaynatıyordu.

Teoman belki Asya’dan bir şey çıkar diye onu bir yıl boyunca gece gündüz takip etti. Asya bu süre boyunca sosyal medyada daha çok ünlendi. Daha büyük işlerde rol almaya başlamıştı. Bu kadar ünlü olan birinin hırsızlık yapmaya devam etmesi hiç mantıklı gelmiyordu artık. Zaten reklam çekimlerinden çok fazla para kazanıyor. O kadar fazla ki kendine Belgrad Ormanı’nda bir malikane yaptırdı.

Gece olunca herkes uyuduğunda banyoya telefonumu kontrol etmek için gittim. Telefonu botumun içinden çıkarıp hızlıca mesajları kontrol etmeye başladım.

Teoman’ın attığı on iki mesajı gördüğüm an bir sonunda bir şey yakaladığını anladım. Hiç zaman kaybetmede mesajların üstüne tıkladım. Bir yıldır aradığımız ipucunu bulmuş olmalıydı. Hak ettikleri gibi onlar hapse girerken ben özgürlüğüme kavuşmuş olacağım.

İlk mesajda Asya’nın düzenli aralıklarda yurt dışına çıkma bilgileri vardı. Bu da neydi böyle? İkinci mesajlı açtığımda yurt dışına çıktığında neler yaptığının bilgileri vardı.

“Bu siktiğimin mesajları da ne demek oluyor?”

Ne olduğunu anlamak için vakit kaybetmeden üçüncü mesajı açtım.

Araştırdığı şeyler hakkında bilgi vermeyi akıl edebilmişti. Bizans dönemlerinden kalma tarihi eserlerin peşine düşmüş. Peşine düştüğü tarihi eserlerden birinin bütün Hristiyanların peşinde olduğu Azize Helena’nın Kutsal Haç’ı olduğu yazıyordu.

İçimden “Ben demiştim bu iş boka saracak demiştim.” diye kendi kendime kızıyordum. Bütün Hristiyanların peşinde olduğu Kutsal Haçın peşine Asya’dan başka biri düşmezdi zaten.

Dördüncü mesajda konuyu biraz daha açıklamış. İngiltere’de ve Yunanistan’da ünlü tarihçilere eserler hakkında sorular soruyor bilgiler topluyormuş.

Okuduğum mesajlarla aklıma ilk Asya’nın yurt içindeki soygunlarını yurt dışına taşıyacağı oldu. Yurt dışında önemli bir yeri soyup başımıza devletler arası bela açacağını düşündüm.

İstanbul’da soyacak mafya kalmamış olmalı ki Asya hedefini mafyalardan tarihi eser hırsızlığına çevirmiş olmalı.

Beşinci mesajı açtığımda ilk düşüncemin boşuna olduğunu anladım. Asya’nın araştırdığı bu tarihi eserler kayıp eserlermiş. Yüzyıllardır aranmasına rağmen yerini bulabilen çıkmamış. Bütün Hristiyan ülkeler bu tarihi eserlerin peşindeymiş. Aziz Helena’nın hacı onlar için çok önemliymiş. O hac Mesih’in dünyaya gelirken kullanacağı haçmış. O yüzden hayatı önem taşıyormuş. İşin tuhaf yanı bu tarihi eserlerin Eski Bizans İmparatorluğu’nun baş kentinde olduğuna inanıyorlarmış.

Bu lanet kadın bu kadar bilgiyi nereden biliyordu. Böyle bir konuyu sıradan birinin bilmesi imkânsız gibi bir şey. Bu bir yıl içinde Asya’nın cesur biri olduğunu anlamıştım. Ama sınırım Asya’da cesaretten daha fazlası vardı.

Asya’nın makyaj videolarını izleyen biri Asya’nın bırak zeki biri olduğunu aptal olduğunu bile düşünebilirdi. Ben de onlardan biriyim. Kadın Titanik’i batıran buz dağı gibi. Görünenden çok daha fazlası var.

Altıncı mesajda işin sonunun bana bir kere daha dokunacağını anlamıştım. Şu an bütün Emniyet ve Milli İstihbarat diken üstündeymiş. Herkes Asya’nın bu ilgilere nereden uğraştığını öğrenmeye çalışıyorlarmış. Mesajın devamı daha da boka sarıyordu.

Tarihi eserlerin onun tarafından bulunmasından korkuluyorlarmış. O yüzden planlar değişmiş. Yeni hedefimiz Asya Asil olmuş. O yüzden acilen beni Emniyet’e çağırıyorlardı. Orada MİT ve Emniyet Teşkilatı yeni plan için toplantı yapacaklarmış.

Sonunda hayatıma biraz da olsa aksiyon girmişti. En son burada can sıkıntısından öleceğimi sanmıştım.

Sabah uyanınca ilk işim koğuşta kavga çıkarmak oldu. Gardiyanlar bizi ayırmak için geldiklerinde bana hücre cezası veriyorlarmış gibi beni dışarı çıkardılar.

Hapishaneden dışarı çıkışımla Teoman’ı aradım detaylı bilgi almak için. Dün gece koğuşta arayamamıştım.

Telefon ilk çalıştı açıldı. Teoman ağzına motor takılmış gibi konuşmaya başladı. “Barkın lan bu Asya neymiş böyle. Onu gören de masum saf salak sanır.” Bir ara ben de aptal olduğunu düşünmüştüm. Ama masum olduğunu hiçbir zaman düşünmedim. Bu kadın cehennemin içindeki ateşin ta kendisiydi. Kendi de yanıyor içine aldıklarını da yakıyordu.

Teoman konuşmaya devam etti. “Asya’nın peşinde olduğu tarihi eserler çok değerliymiş. Hele içlerinden bir tanesinin Truvalı Helene’nin elması olduğu söyleniyor. Kaşıkçı elmasından bile daha büyükmüş.” Teoman’ın dediğiyle bir saniye donup kaldım. Bu kadın kaç elmasın peşine düşmüş böyle.

“Sen neden bahsediyorsun lan. Bu kadın haçın peşine düşmemiş mi?”

“Kayıp tarihi eserlerin içinde sadece haç yok muş. Bir sürü değerli eşya varmış. “

“Haberin doğru olduğundan eminin misin yalan haber olmasın.”

“Yok ya Asya bu ara sık yurt dışına çıkmaya başlayınca adamlarımız şüphelenmişler. Önce nereye gittiğini öğrenmişler. Ardından da gittiği yerdeki MİT deki arkadaşlardan yardım istemişler. İngiltere’deki tarih alanın da önemli hocaların yanına gidiyormuş. Onlardan bu konu hakkında bilgi ve kaynak topluyormuş. Adamlarımız Elinde olmaması gereken bir şey olduğunu görmüşler.” Teoman’ın söylediklerine kaşlarım hızla kalktı.

“Şu siktiğimin konusunu düzgün anlatacak mısın? Dediklerinden hiçbir şey anlamadım elinde ne varmış?”

“Tarihi eserlere ait bir parşömen varmış. Şu an herkes bu parşömenin Asya’nın eline nasıl geçtiğini öğrenmeye çalışıyor.” Demek ki tarihi eserler gerçekten vardı.

“Başka ne konuşuluyor? “Diye sordum. Yeni planın ne olduğunu öğrenmek için.

“Türk kaynaklarına göre Asya’nın elinde böyle bir şey olması imkânsız olduğu için herkes Asya’nın yurt dışından bir yerden yardım aldığını konuşuyorlar.” İşler bokun da bokuna sarıyordu.

Telefonun ucundan bir kahkaha sesi yükseldi. “Bir de herkes şaşkın Asya’nın hırsızlık çetesiyle bağlantısını kanıtlayamadan böyle bir şey olduğu için. “

Teoman bir kere daha kahkaha atıp “Hırsızlık çetesiyle ilgisi yoksa bile artık hırsızlıkla ya da vatana ihanetle ilgisi olduğu kesin gibi bir şey. “

Başka hükûmetler için o tarihi eserlerin peşine düştüyse bu onu vatan haini yapardı. Başka hükümetlerle bağlantısı yoksa tarihi eserlere ilgili kanıtları nereden bulmuştu?

“Emniyet Müdürü, Milli İstihbarattan başka, İç İşleri Bakanının Asistanı da burada. Hepsi burada üç buçuk oğlum. Herkesin aklında tek soru bu kadın bu tarihi eserlerin yerini bizden önce bulursa?”

Tarihi eserler bu kadar değerliyse hükümet eserlerin bizde kalmasını ister. Bir de o kadar ülkenin peşinde olduğu eserleri kendi ülkemizden göz göre göre çaldırmak diğer ülkelerin gözünde bizi salak konumuna düşür.

“Tarihi eserlerin varlığını ülkemizde gizli tutuyorlarmış. Çalınma durumuna karşı üst düzey yetkililer dışında hiç kimse bilmiyormuş. “

Yani Asya kesinlikte yurt dışından birinden ya da birilerinden yardım alıyordu. Teoman’ın dalga geçerek söyledikleri şeyler beni düşündürmüştü. Bu kadın gerçekten vatana ihanet eder miydi?

Asya’yı uzaktan takip ettiğim kadarıyla birinden emir almayı guruna yediremeyecek kadar dik başlı birine benziyordu. İsrafil’in Asya hakkında anlattıkları da bunu destekliyordu. Ama gene de başka hükümetler için çalışma ihtimalini de boş geçemezdik.

Asya bir tsunami gibiydi önüne çıkan engelleri yakıp yıkmadan durmayacak bir tsunami. Ondan çalınan hayatı geri almadan durmayacak. O yüzden her şeyi yapıyor olabilir.

“Lan sabah sabah beynimi siktin. Müdür ne diyor bu işe, eski plan tamamen bitti mi?”

“Oğlum, senin beynini benim sikmeme gerek yok, Zaten çalışmıyor. Ben sana kutsal haç diyorum. Kaşıkçı elmasından bile daha büyük elmas diyorum. Sen plan diyorsun. Olay artık bir hırsızlık çetesi değil. Herkes kayıp tarihi eserlerin peşinde.”

Bu benim için iyi bir şeydi. Hedef değiştiğine göre artık hapishanede kalmama gerek yoktu.

“Artık beni rahat bıraksınlar da ne yapıyorlarsa yapsınlar.” Buna ihtimal bile vermiyordum.

Sen o işi unut senin artık Asya’ya yakın olup ağzından bilgi öğrenmen gerekebilir.” Bana Asya’yı çek vur deseler daha kolay olurdu.

“Benim yerime başkasını bulsunlar. Ayrıca Asya’yı sen de benim kadar tanıdın. O kadın beni evinin bahçesine bile sokmaz. Nasıl yakın olup laf alacağım ağzından.” Ben İsrafil’in ağzından bile laf almayı başaramadım. Asya’dan laf almak imkânsız gibi bir şey.

“Asya sokmaz ama İsrafil sokar. Hele ki sana can borcu varken. İçeri girdikten sonra Asya’ya yaklaşmak da artık senin işin.” Teoman dudaklarından dökülen her kelimede o kadar keyif alıyordu ki bu sesine yansımıştı.

Allah beni daha ne kadar düşürecek derken Teoman’ın ağzına kadar düşürmüştü. Bunun bir tık ötesi kafama göktaşı düşmesiydi.

“Asya’ya kendini kanıtlamak zorundasın.” Ben neden o kadına kendimi kanıtlamak zorundayım. Ben infazcıyım benim bu işlerde ne işim var.

Teoman siktiğimin çenesini tekrardan açtı. “Ondan eserlerin yerini öğrenmen gerekiyor. Bizimkiler tarihi eserlerin varlığını biliyor ama yerini bulamamışlar. İşin daha da garip yanı Asya’nın elinde olan bilgiler bizimkilerin elinde bile yokmuş. İşler çok karışık anlayacağın.”

Bu nasıl saçma bir iş böyle anasını satayım. Asya’nın elinde olan bilgiler nasıl bizim elimizde olmaz. Bu kadın bu bilgileri kimden öğreniyordu. Bu kadını ilk gördüğüm an başıma bela olacağını anlamıştım. Kara bulut gibi çöktü üstüme. Kasvetinden öleceğim.

Ben bu kadına nasıl yaklaşacağım. Bir yıldır onun peşindeyiz ve özel hayatıyla ilgili hiçbir şey bilmiyoruz neredeyse. Sosyal medya hesabından paylaşım yaptığı kadar bilgiye sahibiz. Paylaştığı şeyler de genelde reklamlar. Sevgilisi var mı? Onu bile bilmiyoruz. Asya sınırlarını korumasını bilen bir kadın.

“Ağzından bir iyi haber çıkmıyor. Şu lanet telefonu kapat.”

Telefonu kapatıp hemen yola çıktım. Emniyetin otoparkına geldiğim de otopark resmi araçlarla doluydu. Bu da hiç iyiye işaret değildi.

Organize suçlara çıktığımda bölümdeki panik dalgası büyüdü. Fatih Başkomiser geldiğimi fark ettiğinde eliyle gelmemi işaret etti.

Yanındaki takım elbiseli adama “Beklediğimiz adamımız geldi.” Derince bir yutkunup “Tanıştırayım bu arkadaş organize suçlardan Komiser Barkın Baykurt. Barkın, Hakan Bey de iç içleri bakanımızın yardımcısı.”

Fatih başkomiser elini sırtıma sertçe koydu. “İşler çok değişti Barkın. MİT ile yeni plan yaptık sana onu anlatayım. “Hemen yanımızdaki toplandı odasına doğru yürümeye başladık.

Siktir, Teoman’la varsaydığımız her şey gerçek oluyordu. Başım gerçekten beladaydı.

Toplantı odasında açık olan slaytta Asya’nın görüntüleri vardı. Birileriyle konuşurken elindeki parşömenden bir şeyler gösteriyordu.

Fatih Başkomiser önüme bir dosya koyarken konuşmaya başladı. “Barkın işler değişti. Artık İsrafil’e değil Asya’ya yakın olman gerekiyor. “Fatih baş komiserin önüme koyduğu dosyayı incelemeye başladığımda konuşmaya devam etti.

“Asya’ya yakın olup ne kadar bilgi sahibi olduğunu öğrenmemiz gerekiyor. Kimlerle iş birliği yaptığını da tabi. “Benim konuşmama izin vermeden üst üstte cümleler kuruyordu. Panik hali içindeydi köşeye sıkışmış görünüyordu.

“Başkomiserim ben o melek görünümlü şeytanla nasıl bir anda yakın olayım.” Hiç kimse bana bunu açıklamıyordu.

“İsrafil sayesinde Asya’ya yaklaşacaksın. İsrafil’i dikkat çekmeden yakın zamanda serbest bırakacağız. Sen de Asya ile aranda duygusal bağ kuracaksın. Sana tamamen güvenmesini sağlayacaksın. Eserlerin yerini öğrenince de bize haber uçuracaksın. Bizde bu işi bitireceğiz.

Şeytanın vücut bulmuş hali olan o kadın, kendisine yaklaşmama izin verir miydi? Hadi güç bela eve sızdım diyelim aramızda duygusal bağ olmasına katiyen izin vermezdi.

“Başkomiserim bu kadın bir anda bana güvenir mi sizce?”

“Sana güvenmez ama İsrafil’e güvenir. İsrafil’in sana güvendiğinden emin ol. Çetenin içine sızdığında planı uygulamaya başlayıp Asya’ya yaklaşmaya çalış. “

Masanın üzerindeki fotoğraflardan melek gibi masum görünen yüze baktım. Bu yüz benim Polis olduğumu öğrenirse beni öldürecek yüzdü.

Bölüm : 04.12.2024 14:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...