2. Bölüm

BEN BİTTİ DEMEDEN BİTMEZ

Hatice görgülü
haticegorgulu

 

İKİNCİ BÖLÜM

“BEN BİTTİ DEMEDEN BİTMEZ.”

ARKADAŞLAR BÖLÜME BAŞLAMADAN ÖNCE BELİRTMEK İSTERİM Kİ SİZİN DESTEĞİNİZ BENİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ. BEĞENİRSENİZ ÇOK MUTLU OLURUM.

Kafamın üstünden son beş dakikadır hiç durmadan kurşunlar geçerken içimden kocaman bir siktir çektim. Lanet olsun şu an aklımdan tek bir şey geçiyordu. Bu kadar basit bir hatayı ben nasıl yapabildim. Hâlbuki her şeyi en ince ayrıntısına kadar hesaplamıştım.

 

Adamlarım ben depoya girmeden önce uzaktan kumandalı bomba yüklü dronları ayarlamıştı. Ben içeri girdiğimde Halit’le Orhan deponun çevresine dronlardan bomba atmaya başlayacaklardı. Depodaki adamlar daha ne olduğunu anlamadan köşeye sıkışacaklardı. Ben de bu sürede içerideki para çantalarını alıp dışarı çıkacaktım. İlk başta her şey yolunda gitmeye başladı.

 

Ama daha sonra işler bir anda karıştı. Atılan bombalarla birlikte çevrede hazırda bekleyen yedek korumalar gelince para çantalarıyla birlikte depoda o kadar adamın içinde sıkışıp kaldım.

 

Kafamın üzerinden geçen kurşunlar aklıma İsrafil tutuklandıktan sonra tek başıma yaptığım ilk soygunu getirdi. O zamanlar bu kadar tecrübeli değildim. Tek olduğum için de hedeflerimi şu an seçtiğim hedefler kadar büyük seçmezdim. Ama buna rağmen İsrail’in hapse girmesinden sonra yaptığım İlk soygunum da kasayı patlatırken arkamda parmak izi bırakmışım. Soygundan bir hafta sonra, soyduğum mekânın sahibi kimliğimi tespit etmiş. Ben daha ne olduğunu bile anlamadan bir deponun içinde bir sandalyeye elim ayağım bağlı bir şekilde buldum kendimi.

 

O deponun içinde ellerim ayaklarım bağlı tam on bir gün kaldım. O on bir gün boyunca Aç susuz işkence gördüm. Bir gün içinde bana bir çay bardağı su vermezlerdi. Üstüne her gün üzerimde yeni bir işkence yöntemi deniyorlardı. Canım o kadar çok acıyordu ki beni bırakmaları karşılığında paralarını geri vermeyi teklif ettim. Soyduğum adam teklife sadece gülmüştü. Kimin için çalıştığımı söylemeden depodan çıkamayacağımı söylemişti.

 

Adamları Soygunları tek başıma yaptığıma inanmamışlardı. Birileri için çaldığımı düşündükleri için beni bırakmayı reddediyordu.

 

Benden bir isim alamadıkları zaman şiddetin dozunu arttırdılar. Artık beni demir çubuklarıyla dövmeye başlamışlardı. Kemiklerimin kırıldığını hissediyordum.

 

Beşinci günden sonra içlerinden biri beni taciz etmeye çalıştı. Hayat bana o anları tekrardan yaşatacak kadar zalimdi. Bu sefer tek fark vardı. Kendimi savunamayacak kadar kötü haldeydim. Diğer korumlar iri, yapılı korumanın bana yaptıklarını izleyerek eğleniyorlardı.

 

Ben var gücümle direnmeye çalıştıkça onun üstümde uyguladığı kuvvet arttı. Beni direnemeyecek noktaya getirmek için işkencelerinin pozunu yükseltti.

 

Bütün vücudum morluk ve kırık içindeydi. Dudaklarım dayak yemekten patlamış burnum aldığım darbelerden kırılmıştı. O an bu halimi İsrafil görmüş olsaydı tanıyamazdı.

 

Ben O depoda on bir gün boyunca kan kusarak bayıldım.

 

On birinci gün beni öyle şiddetli dövmüşlerdi ki öleceğimi düşünmüştüm. Sadece ben değil diğerleri de öyle düşünmüş olmalı ki on birinci günün akşamında beni depodan bir ormanlık alana attılar.

 

Sabah gözlerimi açtığımda bir hastanedeydim. Koşuya çıkan bir kadın beni ormanda bulmuş. Yaşadığımı anlayınca ambulansı çağırmış. Sonrasındaysa bir hastane odasında başımda bir sürü polis vardı.

 

Üstümde kimlik olmadığı için kimliğimi tespit edememişler. O zamanlar fenomenlik mesleğinde adım yeni yeni duyulduğu için kimliğimi söylememek için hafıza kaybı numarası yapmak zorunda kaldım. böyle bir şey duyursaydı fenomenlik kariyerim başlamadan biterdi.

 

Hayatım boyunca çok kötü şeyler yaşadım. Ama hiçbiri ruhumu parçalamamıştı. O depoda kaldığım on bir gün boyunca ruhum bin bir parçaya bölündü. Ben o zamana kadar kızgın bir demir gibiydim. Onlar beni döverek taciz ederek keskin bir hançere dönüştürdüler.

 

Bunu yaparken dönüştürdükleri hançerle ilk onların canını alacağımı düşünmediler. Gücümü topladığımda ilk yaptığım şey bana işkence eden o dört adamı ve sahiplerini bulmak oldu.

 

Hepsini dünya üzerinde bilinen en acı yollara öldürdüm. Bana dokunmaya çalışan beni taciz eden iti ise canlı canlı asit içinde erittim.

 

O depo da çektiğim acılar beni şu an da bulunduğum kişiye dönüştürdü. Ne kadar çok acı çekersen dönüşümün o kadar öldürücü oluyor.

 

Kulağımdaki kulaklıktan Orhan’ın sesi geldi. “Patron iyi misiniz? İçeri Gelelim mi?” Orhan, Halit, kazım onları ilk bir çöplükte yüksek toz uyuşturucudan bayılmış halde buldum. Hayat onlara da çok acımasız olmuş. Sonra onlar mı benim elimden tuttu ben mi onların elinden tuttum bilmiyorum. Ama o günden sonra hiç ayrılmadık.

 

“Yok biraz daha bekleyin. Ben bir yolunu bulup çıkacağım.”

 

“Emin misiniz Asya Hanım? Kazım bizim adamlara haber uçurdu. Her an buraya gelebilirler. İsterseniz içeri dalıp sizi oradan alabiliriz.”

 

O kadar koruma içeri dalarsa kimliğimi öğrenme şansları artar. Şu an benim yüzüm görünmese de gelecek olan adamlarımın yüzünün görüneceğini biliyorum. Daha sonra adamlarımdan bana ulaşması hiç zor olmaz Selami Demirkan için.

 

“Eminim, siz dışarıda bekleyin.”

 

Bu işe ilk nasıl bulaştığım aklıma gelince kendime kızmadan edemedim. Bilişimci adamlarım yeraltı dünyasının bilinen isimlerini takip altına aldığında Selami Demirkan’ın bir hafta içinde silah sevkiyatı yapacağını öğrendim.

 

Kendimi tutamayıp bir haftalık süre içinde plan yapmaya başladım. Gürcü mafyasına iki tır silah satışı için anlaşmıştı. Bu da benim için milyonlar değil trilyonlar anlamına geliyordu. Böyle bir işi kaçırmak istemedim. Böylesi sevkiyatlar her zaman olmuyordu

 

Yaptığım soygunlar sayesinde artık mafya dünyasının büyüklerini öğrenmiştim. Bir seferde ne kadar mal kaçırdıklarını, sattıklarını biliyorum. Mafya dünyasında bir seferde en çok silah satan kişi Selami Demirkan’dı. Benim gibi bir hırsız için böyle bir akşamı kaçırmak aptallık olurdu.

 

Açık konuşmak gerekirse şu an buraya tek başıma geldiğim için pişmanım. Yanıma Orhan’ı alabilirdim. Belki o zaman bir arabanın arkasında saklanmış bir şekilde kalmazdım. Tepemden geçen kurşunları saymıyorum bile.

 

Burada daha fazla kalamayacağımın farkında olduğum için. Saklandığım yerden acilen çıkmam gerekiyordu. Mümkünse canlı!

 

Arkasında saklandığım arabaya çok fazla kurşun isabet ettiği için daha fazla dayanamazdı. Patlaması ya da yanmaya başlaması an meselesiydi.

 

Elimdeki para çantalarının deri askısını omzumdan aşağı geçirdim biri sağımda biri de solumda kalacak şekilde.

 

Sağ elimde tuttuğum SAR9 SP silahımın şarjörünü çıkardım durumun ne kadar kötü olduğunu öğrenmek için. Şarjörde son beş kurşunu görmek beni üzdü. Son yedek şarjörü de sayarsak toplam yirmi beş kurşunum kalmıştı. Bu da aklımı kullanıp bir plan yapmazsam buradan çıkmama yetmeyeceğini gösteriyordu.

 

Adamlarım dışarıdaki korumaların içeri girmesini engellemek için dronlarla deponun bahçesini bombalamaya devam ediyorlardı. Dışarıdan peş peşe alevler yükseliyordu. Ama bu benim dışarı çıkmam için kâfi değildi. Çünkü Birkaç dakika içinde ek takviye geleceğini biliyorum. Buradan sağ çıkmam için sadece birkaç dakikam var.

 

Arabanın arkasından adamların bana ne kadar yaklaştığını görmek için kafamı dışarı uzattığım an burnumun tam ucundan bir kurşun geçti. Bir santim daha kafamı uzatmış olsaydım. Muhtemelen o kurşun burnumu delip geçerdi.

 

“Ben böyle işin ecdadını sikeyim.” Diye bağırdım. Hemen ardından “Siz biliyor musunuz? Burnumu doğal gösterecek doktoru buluncaya kadar kaç estetik merkezi dolaştım. Burnuma bir şey olursa hepinizi öldürmekle kalmam kalıntılarınızı bile bırakmam.” Silah seslerinin ve boğazımdaki sesimi değiştirmek için kullandığım cihazın bağırmamı bastırdığını biliyorum. Ama gene de öfkemi içimde tutmadım.

 

“Patron izin ver içeri girelim. Bu böyle olmayacak. Her an orada ölebilirsiniz.” Orhan’ın söylediklerine gözlerimi devirmeden edemedim.

 

“Silahla vurulunca ölünüyor muymuş? Ben bunu hiç bilmiyordum. Bilseydim bu işe hiç girmezdim.”

 

“Patron şu an bile dalga geçiyorsunuz ama bir şey yapmazsak ölebilirsiniz içeride.”

 

“İçeri gelmeyin beni dışarıda bekleyin. Depoya daha fazla adam girmesine engel olun yeter. Gerisini ben bir şekilde halledeceğim.”

 

Arabanın arkasından başka saklanabileceğim bir yer var mı diye etrafa göz gezdirmeye başladım. Yirmi metre ilerimdeki güçlendirme kolonu gözüme çarptı. Bir yolunu bulup oraya gitmem gerekiyordu. Çünkü artık korumalar arabanın etrafını sarmaya başlamıştı.

 

Başımın üstünden saniyeler içinde sayısız kurşun geçtiği için koşarak kaçmak bir seçenek değildi.

 

“Ulan bu adamların hiç kurşunu da mı bitmiyor.” Yerler boş kurşun kovanıyla doluydu.

 

Duvarın Arkasına geçmek için yere yatıp sürünmeye başladım. Tamam çevik biri olsam bile kurşundan hızlı koşacak kadar da değilim.

 

Kollarımın üzerinde sürünürken para çantalarına zarar vermemeye özen gösteriyordum. Elimdeki SAR9 SP silahımı sürünürken düşürmemek için daha güçlü kavradım.

 

Sonunda duvarın arkasına vardığımda gözüme ilk olarak otuz beş metre ilerimde duran araba çarpmıştı. Oraya varabilirsem dışarıdaki adamlarımın yanına gidebilirdim.

 

“Çıkış yoluna bomba atmayı kesin iki dakika içinde buradan çıkmış olacağım.” Diye Orhan’ı uyardım. Kaçarken arabamın üstüne el yapımı bomba düşmesi şu an için isteyeceğim en son şey bile değil.

 

Arabanın yanına giderken diğerlerin dikkatlerini dağıtmak için etrafta bir şeyler aramaya başladım. Aklıma ilk arkasına saklandığım araba geldi.

 

Şu an beni beynimdeki hücreler değil de hayatta kalma becerilerim yönetiyordu. Onlar da detaylı plan yapma yerine serbest stil önüne ne gelirse kullanıyordu.

 

Tekrardan yere yatıp silahımla arabanın benzin deposuna nişan aldım. Bu patlama bana zaman kazandırmakla kalmayacak aynı zamanda etraftaki korumaların birazını etkisiz hale getirecekti.

 

Silahımdan çıkan kurşun benzin deposuna isabet etmeden hemen önce ellerimi kafamın üstünde birleştirerek kendimi koruma altına almaya çalıştım. Kurşun benzin deposuna geldiği an etraf bir anda cehennemden bir sahne gibi yanmaya başladı. Sanki cehennemin kapısı bu depodan açılmış gibiydi her yeri alevler sardı. Bu alevler o kadar kuvvetliydi. Selami Demirkan’ın adamlarının acı içinde yanmalarına neden oluyordu. Depo yardım feryatlarıyla dolmuştu.

 

Alevlere yanık et kokusu karışmaya başladığı an ellerimi kafamın üstünden indirip para çantalarının askılarına getirdim. Her yer alevlerden dolayı kara sis altındaydı. Nefes aldıkça ciğerlerim yanmaya başlamıştı. Burada biraz daha kalırsam oksijensizlikten öleceğim. Koşarken nefessizlikten bayılmamak için tişörtümü yukarı çekerek burnuma getirdim.

 

Yerden doğrulup duvarın arkasından olabildiğince hızlı bir şekilde koşmaya başladım. Arabanın önüne geldiğim de hiç zaman kaybetmeden kapısını açmaya çalıştım.

 

Ben arabanın kapısını açmaya çalışırken tekrardan silah sesleri yükselmeye başlamıştı. Arabanın kapısını açamayacağımı anladığım an elimdeki silahla arabanın camına nişan aldım. Patlayan cam sesine boş kovan sesleri karışıyordu.

 

Kapıyı kırdığım camdan kolumu uzatarak arabanın kapısını içeriden açtım. Arabaya biner binmez omuzlarımdaki para çantalarını çıkarıp yanımdaki boş koltuğa attım.

 

Arabayı çalıştırmak için direksiyonun hemen altında bulunan kabloları dışarı çıkardım. Bir an önce düz kontak yaparak arabayı çalıştırmam gerekiyordu. İlk denememde olmayınca öfkeyle denemeye devam ettim. Bundan başka çarem yoktu.

 

Arabanın arka camına kurşun geldiğinde öfkeyle bağırdım. “Çalışsana lanet olası araba.” Arabaya peş peşe kurşunlar isabet etmeye başlamıştı. Biraz daha olmazsa bu arabada diğeri gibi olacaktı.

 

Son denemem de çalıştırmayı başarmıştım. Derin bir nefes alıp elimi el frenini indirdim. El frenini indirirken hemen yanımda duran para çantalarına gözüm takıldı.

 

O kadar zahmetin hepsi bu çantalar içindi. Bu delilik, bu iki çanta için kaç tane can almıştım. Ya da kaç tane kurşunun arasında kaldım. Hepsi bu çantalar içindi. Para güce, güç dünyaya hükmediyordu.

 

El frenini indirdiğim an yan koltuğun kapısı açıldı. Takım elbiseli bir adam elindeki silahı bana doğrulttu.

 

“Ellerini kaldır hemen. Yoksa gözümü bile kıpmadan seni öldürürüm. Bu iş burada bitti. Ya teslim olursun ya da seni öldürürüm.” Arabanın içinde beni gelişi güzel süzdü. “Milyon dolarlık kasaları patlatan bir kadın mıymış? İşte patron buna çok şaşıracak.” Yaptığım soygunlar sayesinde mafya dünyasında belli bir şöhretim vardı. Ama arkamda beni gören kimseyi canlı bırakmadığım için kadın mı erkek mi olduğumu bilmiyordu.

 

Kadın olduğum için buna neden bu kadar şaşırmıştı ki. Bence bunda şaşıracak hiçbir şey yoktu. Kadın olmasaydım bu kadar süre yakalanmadan soygun yapmaya devam edemezdim. Erkekler her şeyi kas gücü sandıkları için hemen yakalanırdı. Ben her şeyin kas gücü olmadığını bildiğim için iki yıldır soymaya devam ediyorum.

 

Ayrıca teslim olmam onları durdurmayacaktı. Kimliğimi öğrendikleri an beni öldüreceklerini biliyorum. Selami Demirkan’ın malına dokunan bir daha hiçbir şeye dokunamaz. Çünkü dokunacak elleri kalmaz. Yakaladıkları adamların ilk önce kollarını keser. Sonra da kafalarını.

 

Ayağımı gazın üstüne koydum. “Ben bitti demeden bitmez.” Dedikten sonra hızla gaza bastım. Arabanın tekerleklerinden dumanlar yükselmeye başladı. Takım elbiseli adam ne yapacağımı anladığı için para çantasına uzanmayı denedi. Buna izin vermeden araba hareket etmeye başladı. Koruma son hamleyle arabanın kapısına sıkıca tutundu.

 

Koruma bu işin peşini kolay bırakacak gibi görünmüyordu. Ben hızlandıkça arabayla sürüklenmeye başladığı halde kapıyı bırakmadı.

 

“Bırak şunu yoksa öleceksin.” Diye bağırsam da beni dinlemedi. İki eliyle arabanın kapısına daha sıkı tutundu. Canının çok yandığı yüzünden belli oluyordu.

 

Arabanın kapısını bırakmayacağını anladığım için direksiyonu demin patlattığım arabanın yanındaki duvara doğru sürmeye başladım. Ya o kapıyı bırakacaktı. Ya da duvarla araba arasında kalıp ölecekti. Koruma ona saygı duyacağım hareketi yaparak kapıyı bırakmadı. Bu ona saygı duymamı sağlasa da gerçeği değiştirmiyordu. Bilerek ölmeyi seçecek kadar aptaldı.

 

“Bunu yaparsan arabayı durduramadan duvara çarparak ölürüz.” Duvara sadece kapıyı çarpacağım için bana bir şey olmazdı. Arabanın hızını düşürmeden duvara doğru sürmeye devam ettim.

 

Alevlerin önüne gelmeden önce demin sakladığım duvara arabanın kapısı denk gelecek şekilde çarptım. Arabanın kapısı arabadan ayrılırken kapıyı tutan adamda kapıyla birlikte arabadan ayrılmak zorunda kaldı. Dikiz aynasından adam yaşıyor mu diye baktım. Adam ölmemişti. Ama durumu da iyi değildi. Büyük ihtimal bunu atlatamazdı.

 

Direksiyonu kırarak siyah sislerin içinde deponun gri demir kapısına doğru arabayı sürmeye devam ettim. Peşimden koşan korumalar silahlarıyla arabaya ateş etmeye devam ettiler.

 

Kapıya iki yüz kilometre hızla çarptığımda kapı yerinden koptu. Kapı yere devrilirken arabanın önünden parçalar dökülüyordu. Kapının üstünden geçerken arabanın tekerine isabet eden kurşunla araba bir an şaşırsa da durmadım. Adamlarımın olduğu yere doğru arabayı son sürat sürmeye devam ettim.

 

Deponun olduğu arazinden arabayla çıkarken sonunda derin bir nefes almıştım. İçimdeki rahatlamayla yüksek sesle kahkaha attım. İşte bu adrenalin yaşadığım bütün zorluklara değmişti. Kulağa delice gelse de kendimi bir tek soygun sırasında canlı hissediyordum. Sırf bunun için bile soygunlara devam edebilirdim. Edeceğim de bu ne ki öyle soygunlar yapacağım ki sadece Türkiye değil dünya beni konuşacak.

Bölüm : 26.11.2024 20:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...