76. Bölüm

75. Bölüm

Hatice Sare Tanır
haticemsare

Herkese merhaba fıstıklar, bu hafta sadece bir bölüm olacak. Eskisi gibi vaktim olmadığı ve aynı zamanda tıkandığım için yazamıyorum. Bu konuda umarım beni anlarsınız. Diğer bölümün ne zaman geleceğini bende bilmiyorum. Bu bölümü de bitirdiğim gibi paylaştım. İyi okumalar.

 

 

Kendine geldiğimde herkesi ona baktım. Alparslan ayaklarıma masaj yapıyor ve aynı zamanda ise Mavi ile ilgileniyordu.

Bu hali aşırı tatlı olabilirdi ama birazdan olacak olan patlamaya engel değildi. Nişan bittikten sonra Alparslan, Ceylan'ı orada bıraktı.

Orhan'a kardeşini getirmesini söyledi. Biz gittikten sonra Ceylan da Orhan ile gelecekti.

Henüz gelmemişti ama birazdan gelirdi. Birazdan yaşanılacak şey için ne yapabilirdim bilmiyorum.

Kapı açıldığında bunun Ceylan olduğunu anladı. Duruşunu hiç bozmadı.

"Kızım hemen odana" Mavi beni dinleyerek odasına gittiğinde nefesimi verdim. Başlıyoruz!

Ceylan yanımıza geldiğinde hemen odasına gidecekti ki Alparslan buna izin vermedi.

"Nereye?" Ceylan durmak zorunda kaldı. Abisine baktı tereddütle.

"Odama" demesi ile Alparslan kardeşini süzdü.

"Önce seninle bir konuşalım" dediğinde Ceylan tereddütle yanımıza geldi.

Oturmak istemişti ki Alparslan izin vermedi. "Anlat bakalım, ne zamandır birliktesiniz?" Dediğinde Ceylan nefesini verdi.

"Konuşmak zorunda mıyım?" Dediğinde Alparslan kaşlarını çattı. "Zorundasın ki konuşuyorum Ceylan" dediğinde Ceylan yutkundu.

"Bugünden beri birlikteyiz." Dediğinde Alparslan kaşlarını çattı. "Bugün öyle mi?" Dediğinde Ceylan başını salladı.

"Peki ne zamandan beri konuşuyorsunuz?" Dediğinde Ceylan bıkkınca nefesini verdi.

"Abi bilmek istediğine emin misin?" Diye sorduğunda Alparslan kısa bir süre düşündü. "Haklısın, bilmesem daha iyi" bu haline güldüm.

Etrafta sessizlik hakim iken Ceylan gitmek üzereydi ki Alparslan onu yine durdurdu. "Hiçbir yere kaçma, Koray ile ilişkini keseceksin." Dediğinde bıkkınca nefesimi verdim.

Ceylan bunu bekliyormuş gibi baktı. Abisine cevap vermek için nefesini verdi. "Hayır" buna gülebilirdim.

Alparslan kardeşine kızgınca baktı. Derin bir nefes verdi. Kendine gelmek istediği için. "Ne demek hayır!" Dediğinde kendini frenleyemedi.

"Duydun abi, ben Koray'ı seviyorum ve Koray da beni seviyor. Sen istesen de istemesen de biz birlikteyiz." Ceylan abisinin başka bir şey söylemesine izin vermeden kendi odasına gitti.

Alparslan kendi halinde öylece kaldı. "İyi tarafından bak, kayınço oldun." Dediğimde bana baktı.

Nefesini verdikten sonra ayağıma masaj yapmaya devam etti. Bunu yaparken o kadar ciddiydi ki bu haline gülmemek için zor tuttum kendimi.

"Yalnız ben bunu hep isterim." Dediğimde bana baktı. "Sen yeter ki iste, kocan emrine amade" tebessüm ettim.

O ayaklarıma masaj yapmaya devam ederken beni gevşettiği gibi kendini de gevşetmeye çalışıyordu.

"Yalnız ben yine aşerdim." Dediğimde Alparslan güldü. "Bu sefer ne aşerdin."

"Domates çorbası." Dediğimde başını salladı. "Ben sana hemen yapıp geliyorum." Diyerek mutfağa gitti.

Ben ise arkaya yaslandım. Benim çok da uykum gelmişti. Uyumak da istiyordum.

Alparslan gelmeden gözlerimi yumdum ve uykunun içine çekildim.

(...)

"Sonunda nişanlanmayı da başardık." Defne bu duruma güldü.

"Aynen öyle." Dediğinde arkasına yaslandı.

"Gerçekten nişanlandık Tuna" dediğinde Tuna kendini geriye çekti.

"Zor oldu ama başardık." İkisi de nişan yüzüklerine baktı. "Ailen bir sıkıntı çıkaracak diye çok korktum." Diye itiraf ettiğinde Tuna gülümsedi.

Defne başını arkaya doğru salladı. "Bende öyle düşünüyordum ama baban onlar ile nasıl konuştuysa hiçbir sıkıntı çıkarmadılar."

Tuna nefesini verdi. "Babamı benden daha iyi tanıyorsun," dediğinde Defne başını salladı.

Defne'ye arkasından sıkıca sarıldı Tuna. "Yakında karım oluyorsunuz hanımefendi, duygularınızı alalım." Dediğinde Defne kısa bir süre düşünür gibi yaptı.

"Bunun için bir şey diyemeyeceğim beyefendi. Çünkü karın olmanın keyfini çıkaramadan üç tane ufaklık hayatımıza girecek." Defne karnına dokundu.

Çocuklarını hissetmeye çalıştı. Tuna da Defne'nin karnına dokundu. "Ben daha önce baba olmayı düşünmeyen adamdım, bir anda üç tane çocuk..." Kısa bir süre düşündü. Gözü korktu.

"Ev anasınıfına dönecek." Dediğinde güldü. "Evin anasını ağlatacaklar." Dediğinde Defne karnına dokundu.

"Ama bize de mutluluk getirecekler, her şeyimiz olacaklar." Dediğinde Defne başını Tuna'nın göğsüne yasladı.

"Sen yanımda ol yeter ki ben her şey ile savaşırım Tuna." Dediğinde Tuna gülümsedi.

"Benim içinde her şey geçerli yalnız"

Tuna Defne'ye sarıldı. Defne de karşılık verdi. "Sana böyle sarılmak için bile her şeyi veririm."

"Birkaç ay sonra bu da mümkün olmayacak ama" dediğinde Tuna'ya baktı.

Tuna burukça bir nefes verdi. "Her güzelliğin kötü bir sonucu olur."

(...)

Burada ne işimiz olduğunu cidden merak ediyorum. Biz en son ne zaman yüzmüştük.

Onu bile unuttum, ama en azından yüzme biliyorum. Karan, Elif, ben, Alparslan, Tuna, Defne, Orhan, Zerrin Ceylan ve çocuklar. Hep beraber yüzmeye gelmiştik.

Hepimiz havuzun yanında oturmak ile meşguldük. Arkama yaslanıp rahat bir nefes verdim.

Herkes gülüp eğlenmek ile meşguldü. Alparslan'ın yanında oturuyor ve sohbete dahil olup eğleniyordum.

Mavi ve Ege ise birbirleri ile oyun oynamak ile meşguldü.

Arkama yaslanıp anın tadını çıkardım. "Umarım bu gün daha katlanabilir bir gün geçirilir." Diye içimden geçirmeden edemedim.

"Abi benim gerçekten burada ne işim var. Yüzme bile bilmiyorum." Diyen Ceylan'a baktı Alparslan.

"Seni bırakalım da o gevşek ağızlı ile buluş öyle mi?" Dediğinde Ceylan nefesini bıkkınlıkla verdi.

"Komutanım şu Koray'ı bırakın Allah aşkına, ona ne yapacağınızı, nasıl cezalandıracağınızı karargahta yaparsınız." Dediğinde Ceylan elini sinirle yüzüne attı.

"O gevşek ağızlı görsün bakalım, kardeşimi sevmek ne demek?" Bıkkınca nefesimi verdim.

"Alparslan gerçekten abartıyorsun, ne bekliyordun acaba? Ceylan hayatının sonuna kadar yalnız mı kalacaktı? Hayatına illa biri girecekti. Dua et en azından senin tanıdığın biri girdi. Sen kendin söyledin timindeki herkesin en güvenilir, en şerefli insanlar olduğunu söyledin. Koray da senin timinde olduğu için o da bu saydıklarının arasına giriyor. Kardeşinin güvenilir ve şerefli bir insan ile birlikte olmasını mı yoksa tanımadığın ne olduğu belirsiz biri ile mi olmasını isterdin?" Dediğimde yutkundu.

"Bizim için şerefli ve güvenilir mi dedi? Komutanım onur duydum." Orhan bir araya girme be

Ceylan abisine baktı. "Yengem haklı, ikimizin de senden bir şey gizlediği olmayacak abi ama izin vermezsen seni kandırmak zorunda kalabiliriz." Dediğinde Alparslan bıkkınca nefesini verdi.

"Bana bakmayın" dediğinde göz devirdim.

O sırada yanımıza gelen Mavi hemen babasının kollarına atladı. Alparslan kızına sıkıca sarıldı.

"Baba ben bir şey öğrendim." Diyen Mavi ile ona baktık. Allah bilir ne öğrenmişti?

"Ne öğrendin bakalım sen?" Dediğinde Alparslan kızına gülümsedi.

"Ege dedi bana da," dediğinde başımı sağa sola umutsuzca salladım.

Orhan da o sırada içeceğinden bir yudum aldı.

"Ege benimle büyüdüğünde evlenecekmiş." Yuh. Orhan içeceğini püskürttü.

Kızıma şaşkınlıkla baktım. Ne demek evlenmek, daha kaç yaşındasınız. "Ne?" Bu sefer şaşkın olan bendim. Daha kaç yaşındalar.

"Ege!" Alparslan hemen kızını bırakıp sudan çıktı. Ege'nin yanına ilerledi. "Eyvah gebertecek oğlumu!" Orhan da peşinden ilerledi.

Ceylan umutsuzca yeğenine baktı. "Sen bu gidişle ikimizi de dul bırakacaksın" bende sudan çıkıp hemen onların yanına koştum. Alparslan Ege'yi öldürecek gibi bakıyordu.

"Alparslan bırak çocuğu" diyerek yanına gittim. Ege annesinin arkasına saklanmıştı. "Anne Alparslan amca beni öldürecek" Zerrin bize bakıyor ve nefesini veriyordu.

"Sen kızımla evleneceğini mi söyledin Ege?" Dediğinde Ege korktu.

"İstersen de demiştim." Alparslan nefesini verdi. "Oğlum seni-" bir anda Zerrin in çığlığı hepimizi susturdu. "Doğruyorum!" Bir dakika ne?

Orhan hemen karısının yanına koştu. Zerrin'i kucaklayarak ilerledi. Hepimiz de peşinden koştuk.

Defne ve Elif, Zerrin ile ilgileniyordu. "Suyu gelmiş vakit yok." Diyen Elif ile herkes yutkundu.

Yanımıza gelen görevli oldukça korkmuş görünüyordu. "Doğumu yapabileceğiniz temiz bir yerimiz var." Orhan hemen Zerrin'i oraya doğru taşıdı.

 

Hiçbir şey hazır değildi. Ne biz, ne Zerrin, ne de oda. Ama hayat beklemiyordu. O her zaman olduğu gibi, en kontrolsüz anlarda başlıyordu.

 

hemen perdeler çekildi, etraf boşaltıldı. Defne görevliyi yönlendirdi:

 

“Steril eldiven, serum, oksijen maskesi ve acil doğum kiti. Şu an!”

 

Görevlinin panikle koşturmasına bakınca, Defne’nin ne kadar kontrol sahibi olduğunu bir kez daha anladım. Ceylan çantasını açmış, ellerini titreyerek eldivenlerine uzanıyordu. Elif, Zerrin’in başucunda sakinleştirici cümleler mırıldanıyordu.

 

Tam kapıdan çıkmak üzereydim ki, Defne bana bakmadan ama beni hedef alarak konuştu.

“Hazal kalıyor.”

 

Ne olduğunu anlamadım. Kalakaldım. Kaldım çünkü... çıkarsam sanki bir şey eksik kalacak gibiydi.

Elif gözümün içine baktı. “Yanımızda ol. Gerektiğinde destek lazım olabilir.”

 

İçimde bir düğüm vardı. Oturdum. Ellerimi birbirine kenetledim. Kalbim boğazımda atıyordu.

 

Dışarıdan ayak sesleri, fısıltılar duyuluyordu. Alparslan içeride kalmak için kapının önünde direnmişti ama sonunda çıkmıştı. Tuna sessizdi. Orhan ise… sadece bekliyordu.

Camdan görebiliyordum. Ellerini dizlerine bastırmış, başını yere eğmişti.

Gözleri kapıya kilitlenmişti.

Baba olmak bu muydu? Elinle tutamadığın ama yüreğinle parçaladığın bir süreç mi?

 

İçeride Defne komut veriyordu.

“Pozisyon tamam. Zerrin, beni dinle. Kasılma gelince beni izle, ne zaman ittireceğini ben söyleyeceğim.”

 

Zerrin gözlerini açamıyordu. Terler şakaklarından süzülüyordu. Elif başucunda sürekli konuşuyordu:

“Sakin, Zerrin. Bebeğin geliyor. Az kaldı.”

 

Ceylan stetoskopla kalp atışlarını kontrol ediyordu. “Bebek iyi durumda ama fazla stres yapmamalıyız. Doğumu hızlandırmamız gerekebilir.”

 

“Hayır,” dedi Defne, net bir sesle. “Zerrin yapabilecek durumda. Müdahalesiz devam.”

 

İçimde bir ürperti vardı. Ne zaman biri acı çekse, ben de içten daralırım. Ama bu farklıydı.

Zerrin’in gözleri bir an bana döndü. Islak, korkmuş ama kararlıydı.

 

O an içimden gelen tek şey fısıltıyla oldu:

“Başaracaksın…”

 

Ve o an geldi. Zerrin’in sesi bir çığlığa dönüştü.

“Geliyor! Ah Tanrım geliyor!”

 

Defne anında pozisyon aldı.

“Elif, gazlı bez! Ceylan, oksijen maskesi hazırda tut.”

 

Her yer bir anda hareketlendi. Zerrin kendini kasarken, dışarının sessizliği içerinin uğultusuyla birleşti. Kapının önünde ayakta bekleyen Orhan’ın gölgesi cama vuruyordu.

O gölge bile titriyordu.

 

Ve sonra…

 

Bebek ağladı.

 

İlk, çok kısa… sonra bir nefes aldı ve tekrar.

 

O incecik ses, tüm odanın içine sızdı. Gözlerime yaş doldu.

Zerrin’in dudakları kıpırdadı ama sesi çıkmadı. Gözyaşları yanaklarından süzülüyordu.

 

“Elif,” dedi Ceylan, sarmaladığı battaniyeyi uzatırken, “Oğlan. Sağlıklı. İyi durumda.”

 

Defne hafifçe gülümsedi. Elif gözyaşlarıyla bebeği annesinin göğsüne koydu.

Zerrin kollarını açtı, titreyerek sardı.

 

Kapının hemen dışından boğuk bir ses geldi.

“İyi mi?!”

Orhan’dı. Artık sabrı kalmamıştı.

 

Defne gözümün içine baktı.

“Hazal, git. Onlara haber ver.”

 

Ayağa kalktım. Bacaklarım hâlâ titriyordu ama yürüdüm. Kapıyı açtım.

Orhan gözlerini hemen bana dikti.

 

“İyi mi? O... O iyi mi?”

Sesi çatlamıştı. Dudakları solmuştu.

 

Gülümsedim. Başımı salladım.

“Oğlunuz var…”

 

Orhan gözlerini kapattı. Yavaşça başını eğdi.

Ve sonra… ilk kez gözyaşlarını serbest bıraktı.

Ona gülümsedim. Orhan hemen içeri girdiğinde yatan Zerrin ve oğluna baktı.

Orhan oğlunu kucağına aldı. "Hoş geldin Sarp" dediğinde nefesimi verdim.

Bu an öyle güzeldi ki, her şeyden daha güzel. Etkilenmemek elde değildi.

(...)

Hazırlıklar son gaz devam ederken bende kendimi son kez kontrol ettim.

Büyük gün gelmişti sonunda bugün nikah vardı.

Elif ile Karan ve Defne ile Tuna evlenecekti. Bugün büyük gündü.

"Nasıl hissediyorsun?" Diye sordum Elif'e.

Bana bakarak gülümsedi. "Çok heyecanlıyım Hazal" dediğinde bende gülümsedim.

"Çok normal, bugün hayatının aşkıyla evleniyorsun." Bana karşı gülümsedi.

Üstünü tamamen düzelttikten sonra ayağa kalkıp karşımda durdu.

"Hazal" dediğinde ona baktım. "Şu zamana kadar kan bağımız olmamasına rağmen bana harika bir kardeş oldun. Her zor anımda sen vardın. Bana hep destek olsun, iyiki varsın." Ağlamayacaktı değil mi?

"Elif" diyerek konuştum. "Sakın böyle konuşma, sen benim kardeşimsin. Biz seninle hayatın zor zamanlarında hep beraberdik. Hep beraber olduk. Asla ayrılmadık. Sen benim zor zamanlarımda yanındaydın. Bende senin. Kardeşler zaten birbirlerinin zor zamanlarında yanında olmaz mı?"

Başını salladı. "Olur" gülümsedim. "O zaman birbirimize bir daha böyle şeyler söylemek yok." Ona sıkıca sarıldım.

"Bugün senin günün, bugün senin en mutlu günün Elif. Bu anın tadını çıkar."

Ondan ayrıldığımda bana gülümsedi.

Odadan çıktım. Aşağı indiğimde telefonuma bakıp saati kontrol ettim. "Hazal!'' duyduğum ses ile kaşlarımı çattım.

Başımı telefondan kaldırıp gördüğüm kişi ile donakaldım. "Serhat" şaşkındım. Ne tepki vereceğimi ne yapacağımı bilemiyordum. Silahını bana kaldırdı.

"Bakıyorum da hamilesin." Dediğinde hareket dahi edemiyordum. Bunu yapamazdı değil mi? Kimi kandırıyorum hamile olmama bakmaz hiç acımadan vururdu beni.

"Sonunda mutlu olmuşsunuz. Annen, baban ikizin, sevdiğin adam." Konuşamadım. Çantamda silahım vardı ama onu almak için bir hamle yapamazdım. Bu beni riske sokardı.

"Sen ölmüştün." Diye fısıldadım. Güldü, öyle bir alayla güldü ki.

"Nasıl hayattasın?" Diye sordum.

"Yaptığım zor bir şey değildi. Kalbimin birkaç dakikalığına durmuştu. Gözlerimi bir açtım. Morgdayım, kendi ölümü başkasının yerine koyup kaçtım." Yutkundum.

Silahın namlusunu çekti. "Yapma" dedim. Normalde kendi canım için asla yalvarmazdım. Ama çocuklarım için yapardım.

"Senin gözlerinde gördüm ben, bu işlere bulaşmak istemediğini gördüm. Mecbur olduğunu anladım. Pişmansın bırak artık daha fazla insanın hayatını mahvetme, daha fazla bebeğin ölümüne sebep olma." Alayla güldü.

"Siz burada mutlu bir şekilde duracaksınız ve ben hiç bir şey yapamayacağım öyle mi? Pişman olmak sizin için bir şey değiştirmiyor Hazal. Abinizi bile düzgünce kabul etmediniz. Tamamen sizin tarafınızda olduğu halde, sadece babasına baktınız." Hayır doğru değildi. Annem için yaklaşmamıştık ona.

"Yanılıyorsun Serhat." Dedim. Kesinlikle yanılıyordu. "Bırak o silahı, çocuklarım için yapma bunu, sana yalvarıyorum." Serhat kısa bir süre ne yapması gerektiğini düşündü.

"Serhat" bizi gören abim şaşkındı. Yanıma geldi hemen, "Serhat bırak şu silahı."

Serhat o silahı bırakmadı. "Oo abimiz de gelmiş." İkisinin kardeş olması imkansızdı. O sadece bizim abimizdi.

"Serhat o silahı hemen yere bırak." Abimi dinleme gibi bir zahmete girmedi. "Sonu senin için hiç iyi olmayacak." Dedim.

"Zaten ben batmışım battığım kadar" dedi. Hiçbir şey diyemedim.

Abime baktı. "Neden ya? İkimiz de aynı adamın oğluyuz ama neden sen iyi ben kötüyüm." Dedi. Bu bildiğin sitemdi.

Kimse konuşamadı. "Serhat o silahı bırak, kendin için yap bunu ve ilk adımını at, hadi abicim" Serhat alayla güldü.

"Senin annen her şeye rağmen seni o bataklıktan kurtardı peki ya ben?" Şu zamana kadar yaşadıklarını sorguluyordu. "Benim annem ise ancak o bataklığa daha da batmama neden oldu." Abime baktım.

"Öyle olabilir ama sen o bataklıktan kurtulmak için hiçbir şey yapmadın. Kaderine razı geldin, diz çöktün. Bunun suçlusu biz değiliz."

Bana tiksintiyle baktı. "Neden?" Dedi ama anlamadım. "Bunca zaman yaşadıklarından beni de suçlu tutuyor musun?" Dediğinde başımı olumsuz anlamda salladım.

"Suçlu olduğun çok yer var ama bazı konularda değil." Başını salladı.

"Ben kadere boyun eğdim." Dedi. "Bugün de uyuyorum, ben babamın oğluyum ve onun intikamını alırım." Silahın namlusu bana denk geldi.

"Serhat bırak o silahı!" Bırakmadı.

"Babama intikamını aldığımı söyle Hazal" korktum. Elim karnıma gitti. Silahımı çıkartmak için de hamle yapıyordum ama gözü sürekli benim üzerimdeydi.

O anda bir ateş sesi. Önüme siper olan abim. Kısa bir an yerinde durdu ama benim üzerime doğru düştü. "Abi!" Hayır hayır hayır yapamazdı.

Silahımı çıkarıp Serhat'ı tam kalbinden vurdum. "Abi gitme abi!" Abi beni bırakma, abi bizi bırakma.

Abim son nefeslerini veriyordu. "Abi" gözümden akan yaş yüzüne geldi.

"Kardeşim, çocuklarım size emanet, karım size emanet."

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Abi yapma, gitme" sesim yalvarır gibi çıkmıştı.

Bunu bize yapamazdı, abim bizi bırakamazdı. Yanıma gelen insanlara bakamıyordum bile.

Abim gözlerini usulca yavaş yavaş kapattı. "Hasan!" Diye bağıran kadına baktım. Karısıydı.

Abim gözlerini sonsuzluğa kapatmıştı. Benim elimden ise hiçbir şey gelmemişti. Abim ben ve bebeklerim için canını vermişti. Ben ise hiçbir şey yapamamıştım.

 

 

 

Evet Hasan'ın ölmesini bekliyor muydunuz?

Peki ya Zerrin'in doğumu?

 

 

Bölüm : 23.07.2025 11:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...