
Alnımda bir el hissetmemle birlikte gözlerimi aralamaya çalıştım. Kolumu kaldırmayı denedim fakat yapamıyordum. Birisi kafama bir şey koydu ama ne olduğunu anlayamadım. "Merak etme Laura, şifacıyı çağıracağım." Sesinden anladığım kadarıyla endişeliydi ama hala kim olduğunu anlayamamıştım. Ben ona cevap veremeden tekrar uykuya daldım.
🌸🌸🌸
"Verdiğim ilaç onu birazdan kendine getirir, endişelenmeyin Prenses." Kapının açılıp kapanma sesini duydum. Brenda olmasını umarak yavaşça gözlerimi araladım. Fakat karşılaştığım kişi, keloğlandaki cadı gibi biriydi. Yani o kadar kötü değildi ama benziyordu! "Ah, uyanmışsın güzel kız." Kaşlarım çatıldı. "Sen kimsin?" Cadı kılıklı gülümsedi. "Şifacıyım güzel kız. Biraz kötü olmuşsun. Dün en son ne oldu? Ne yedin?” Arkasını dönerek bir şeyler karıştırmaya başladı. Ve benim ise götüm tutuşmuştu. Ormanda değilmiydim ben? Beni nerede bulmuşlardı? Beni ormanda bulsalar söylerdi. Rüya mı görmüştüm? Ama dün gece ormanda olduğuma eminim. Bekle siktir! Elim hemen saçımı buldu. Oh aman tanrım.. ama bekle kim taktı bunu? Brenda mı? Yoksa zaten çıkarmadım mı?Neyse ne daha sonra bunu daha sonra da düşünürdüm. ”En son Brenda ile kralın yanındaydık sonra ben odama gittim ve uyudum, bu kadar." Şifacı kadın alaylı olduğunu düşündüğüm şekilde gülümsedi. "Ah küçük Selene, Ormandayken nasıl parladığının farkında bile değilsin." Gözlerim büyüdü, adeta göt olmuştum. "Af buyur hanım teyze?" Deli taklidi şuan ki en mantıklı seçimdi sanırım. Ama şifacı deli demek yerine, bana döndü ve gözlerini kısarak süzmeye başladı. "Her neyse seni birine benzettim heralde. Boşver beni, ben hep deli deli konuşurum." Yani teyzecim tek değilsin bu konuda, üzülme. Masadan içinde beyaz bir sıvı olan şişeyi alarak bana uzattı. Rakı mı veriyorsun be teyzecim? "Bunu iç, kısa sürede iyileşirsin." Zorlukla gülümsedim. "Teşekkür ederim." Yaşlı kadın, gülümsedi ve elini omzuma koydu. Gözlerinin yeşile dönmesini izlerken dehşetle ona bakmaya başladım. Şimdi de Malefiz mi olacaktı! Geri çekilmeye çalıştım ama omzumu daha sıkı tuttu. "Herşeyi biliyorsun ama hiç bir şey bilmiyorsun. Almışlar, senin olanı senden almışlar. Onlardan geri al. Ama sakın intikam gözünü boyamasın, yoksa yine zararlı çıkan sen olursun. Saklama, sakladığın şey senin kurtuluşun, belki de ölümün. İki yolun var. Dikkatli seç, üçüncü şansın olmayacak. Ya yıkan yada onaran olacaksın." Transa geçmiş gibiydi. Hareket edemiyordum ve panikten ölmek üzereydim. Tam o esna da içeriye biri girdi ve kadın normale döndü. Kafamı çevirerek kimin geldiğine baktım. Tanrıya şükür! "Uyanmışsın! İyimisin?" Brenda endişeyle bana doğru koştu. Ben ise hala sersem gibiydim. "İyiyim, sakin ol." Brenda aniden bana sarıldı, bende ona sarıldım. Bu samimiyet nerden geliyordu bir anda? "Ölümden döndüm de haberim mi yok?" Gülerek bana baktı. "Komik kız seni. Odana gitmek istermisin?" O an aklıma şifacı kadın geldi. Brenda'nın arkasına baktım fakat göremedim. Çok kafaya takmayı düşünmüyordum, buradaki herkes biraz deliydi galiba. Yinede dediklerini kesinlikle gözden geçirecektim. ”Olur, gidelim hadi." Hızlıca şişeyi cebime sıkıştırdım ve Brenda ile koridora çıktık. "Brenda sana bir şey sorabilirmiyim?" Brenda her zamanki gibi sımsıcak bir şekilde gülümsedi. "Tabiki!" Selene ne demekti merak ediyordum ve başka bunu sorabileceğim biri yoktu. Ayrıca beyaz saçlarımı sormadığına göre Brenda hala bilmiyordu. Yani gecenin körü kafama biri peruğumu takmıştı. Hala o kişinin Brenda olma ihtimali vardı. Belki söylemiyordu, kimseye güvenemezdim. "Selene ne demek biliyormusun?" Selene neydi Tanrı aşkına! Yok selena. Brenda kaşlarını çattı ve büyük ihtimal şuan düşünüyordu. "Ay tanrıçası demek. Gelmiş geçmiş bütün tanrıçalar kitabında okumuştum. Neden sordun? Ve nerden öğrendin?” Ne diyecektim? Ya içerideki manyak yaşlı kadın bana selene dedi mi? "Buraya ilk geldiğim gün hizmetçiler konuşurken duymuştum. Merak ettim o yüzden. Şu kitabı bana verebilirmisin acaba? Merak ediyorum da." Brenda kolumu tuttu ve beni çekmeye başladı. ”Bu dediğine pek inanmadım.Ama bunu daha sonra kurcalayacağım.” Bana bakmasa da gözlerimi kaçırdım. En sonunda siyah bir kapının önüne geldik. Avcunu kapıya yasladı ve gözünü kapatarak bir şeyler mırıldandı. Kapı bir kaç saniye sonra açıldı. İçeriye bakarken ağzım açık kalmıştı. "Aman Tanrım burası bir kütüphane!" Brenda geçmem için önümden çekildi. "İstediğin kadar bakabilirsin." Hızlıca içeriye girdim. "Teşekkür ederim!" Adeta koşarak raflara ilerledim. "Ben çıkıyorum, sen istediğin gibi bak. Bir kaç sıkıcı prenseslik işlerim var. Ve unutmadan Laura. Burada kimse Ay tanrıçasının dedikodusunu yapmaz.”
Ben adeta donup kalmışken o kütüphaneden çıktı ve kapıyı kapattı. Sertçe yutkundum, düşünememeye çalışarak kitaplara yöneldim. Tanrıçalar ve Tanrılar tarihi yazan bir kitap dolusu raf görmemle duraksadım ve Brenda’nın söylediği kitabı aramaya başladım. En sonunda dediği kitabı buldum. Hemen rafından alarak ortadaki masaya koydum. "İnceleme zamanı."
Yavaşça sayfaları çevirdim. Ve Selene'yi aradım. Uzun uğraşlar sonucunda onun adının yazılı olduğu sayfayı buldum.
Ay Tanrıçası Selene; altın bir tacı ve uzun kanatları olan güzel bir kadın olarak bilinirdi. Onun tacı gecenin karanlığında hafif bir ışık saçardı. Aynı kapkaranlık gökyüzündeki parlak ay gibi.
"Aman tanrım!" Şifacı bana resmen Ay Tanrıçası demişti! Ama küçük selene demişti. Büyük olanı da mı vardı yahu.
"Sen kimsin?" Başka bir ses duymamla birlikte yerimden sıçradım. Ve kitabı kapattım. Karanlığa doğru, sesin geldiği yere baktım. "Asıl sen kimsin değişik?” Klişe film sahnesi. Karanlıktan simsiyah saçlı, aralarında kızıllar olan, gri gözlü bir adam çıktı. Adamla göz göze gelir gelmez kim olduğunu anlamam uzun sürmedi. Gözlerim dehşetle büyüdü. ”Değişik mi?” Hafifçe güldü. Kaşlarım çatıldı, beni korkutmuştu. Eğer bu adam cadıysa birazdan diyeceklerim yüzünden beni en fazla kurbağaya çevirirdi, umarım. "Ne diye beni korkutuyorsun manyakmısın sen? Zaten az ışık var. Faturalarımı ödeyemiyor kral anlamıyorum ki! Çok yazıyor heralde! Sende gelmişsin dabbe gibi karşıma çıkıyorsun! Sal be kardeşim, araştırmamı yapayım! İki dakika rahat yok yemin ediyorum ya!" Beni kurbağaya çevirmesini bekledim ama o kahkaha atmaya başladı, bende melül melül ona baktım. Bu diyarda sadece bir gün kalmıştım ve ormanda bayılmıştım! Yani hala ormana gittim mi hatırlamıyorum.
“Ne gülüyorsun be!?" Kafasını iki yana salladı. "Bana manyak diyen kadına bak." Af buyur paşam? Seni salatalık diye kahvaltıda yerim ben. Kabadayılığım tutuyor yeminle ha! "Sen bana manyak mı dedin?" Deli taklidi vol 2. Bu sefer sırıttı ve bana doğru bir adım attı. Gelme üzerime katil! "He, dedim." Adamın içinden birazdan mağara adamı çıkmaz umarım. "He mi?" Birazdan umarım şiveye başlamazdık. Kollarını göğsünde birleştirerek raflardan birine yaslandı. ”He." Gözlerimi devirerek kitaba geri döndüm. "Beni yalnız bırak." Fakat saniyesinde yanımda bitti. Ya sabır dercesine ellerimle yüzümü kapattım.
"Gitsene yanımdan sapıkmısın? Hem kimsin sen?" Aniden ciddileşti ve kaşları çatıldı. "Asıl soru sen kimsin?" Beni kahvaltıda yer. Derin bir nefes alarak ona döndüm. "Laura benim ismim." Kaşları hala çatıktı. Az önceki gibi eğleniyor gibi görünmüyordu. "Kimsin ve bu kitaba neden bakıyorsun Laura?" Öyle geçerken uğradım ya. Aniden sanki hava onun yüzünden soğumuştu. Belki de o çok soğuktu, bilemiyorum. "Seni ilgilendirmez. Bir yabancıya bunun sebebini anlatmayacağım." Gözlerini kıstı, kafasını ağır ağır salladı. "Haklısın, ben sadece senin için bir yabancıyım." Arkasını dönerek kapıya ilerledi ama tam çıkacakken, bana doğru dönmeden konuştu. "Ama sende yabancısın Laura. Ne demek istediğimi anladığını sanıyorum." Ve kütüphaneden çıktı.
***
instagram: hayaldenyazarr
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |