

Keyifli Okumalar dilerimm. 🩵🩵 ( Not: bölümden önce peçetelerinizi hazırlayın derim canlarım. 🥺😭😽)
Karakoldaki masamda oturmuş işlerimle ilgileniyordum. Herhangi olay yada cinayet çıkmamıştı. Pedagog ile görüşmemizin üzerinden ise 2 hafta geçmişti.
Hayat ile Demir sık sık bir araya geliyorlardı ve Hayat'ın ona bayıldığını söyleyebilirim.
Bir an gözlerim duvardaki televizyonda yayınlanan habere takıldı. Canlı yayınlıyorlardı.
Kaç kişi olduğu bilinmeyen zanlı veya terörist zanlılar sokakta insanları korkutmaya çalışıyorlardı. Spiker bir tanesinde canlı bomba olduğunu söyledi.
En kötüsü ise bir ilkokulun önünde olmalarıydı.
Gözlerim okulun tabelasına takılırken kaşlarım çatıldı ve bir an gözlerim korkuyla büyüdü.
"Demir " Çığlığımla Demir bana dönerken kaşları çatıldı.
"Güneş ne oldu? "
Dehşetle ona baktım. "Demir Hayat, Hayat'ın okulunun oradalar "
"Kimler orada Güneş? "
Gözleri televizyona takılırken diğerleride ekrana baktı. Sergen küfür mırıldanırken ayağa fırladı.
Demir son hızıyla arabasına koşarken bende arkasından koşmaya başladım.
Arabaya bindiğimizde bakışları bana çevrilirken kaşları daha çok çatıldı. "Sen burada kalıyorsun Güneş "
"Kalmıyorum Demir ben kızımı göreceğim "
"Seni tehlikeye atamam "
"Sözümü ikiletmeyeceğim Demir ya şu lanet arabayı sürersin ya da ben başka bir şekilde giderim "
Demir sinirle gaza yüklenirken arabayı sürmeye başladı. İçinden saydırdığına o kadar emindim ki.
Yaklaşık 6 dakika sonra okula vardığımızda ortalığın karıştığını gördüm.
Veliler oradan oraya saklanacak bir yer arıyordu. Dışarıda canlı bomba ve başka bir adam vardı. Diğeri ise içerideki kişileri dışarıya çıkarıyordu.
Şehrin ortasında bunu yapmaları...
Demir hızla arabadan inip beni kilitledi ve okula ilerledi. Adımları hızlı ve temkinliydi.
Gözlerim bahçeye takılınca beynimden vurulmuşa döndüm.
Hayat bahçede o adamların yanındaydı.
"Hayat"
"Demir, Demiir aç şu kapıyı "
Kapıyı zorlayıp cama vurmaya başladım. Belki bir umut biri beni duyardı.
O anda büyük bir ses duydum. Gözlerim kızımla buluştuğunda bana gülümsedi sanki bu bir veda gülümsemesiydi.
"HAYAT! "
O an, yer sanki altımdan kaydı. Kulaklarımda uğultu yükseldi, görüntü bulanıklaştı. Yere düşüyormuş gibi bir hisle gözlerimi sımsıkı kapattım.
Ve…
Gözlerim açıldığında sert rüzgâr yüzümü yalayıp geçti. Dizlerimin altındaki toprak nemliydi.
Karşımda uçurum, ayaklarımın ucunda dalgaların sesi… ve yanı başımda Demir.
Nefes nefeseydim, kalbim çok hızlı atıyordu ve az önce gördüklerim o kadar gerçekti ki… elim hâlâ titriyordu.
Derin bir nefes aldığımda burnuma denizin tuzlu kokusu doldu.
Gözlerim önüme dönerken Demir'in eğilmiş bir şekilde endişeyle bana baktığını gördüm.
"Güneş iyimisin? Sorun ne? "
Gözlerimi Demir’den ayırmadan derin bir nefes aldım. Kalbim hâlâ göğsümde deli gibi atıyordu. “Çok… çok gerçekti…” diyebildim sadece, sesim titriyordu.
Demir bana doğru dönüp ellerimi tuttu, gözlerinde endişe vardı. Sert, soğuk kabuğundan bir an sıyrılmış benim için endişeleniyor gibiydi.
“Ne çok gerçekti Güneş? Ne gördün?”
Sadece başımı sallayabildim, kelimeler boğazımda düğümlenmişti. O an, az önceki kabusun etkisi hâlâ üzerimdeydi.
Hayat’ı kaybetmiş, yanımda Demir yokmuş gibi hissetmiştim. Ve aynı anda… gerçeğin ağırlığı, henüz Demir’e söyleyemediğim sırla birleşiyordu.
Ne diyecektim? Bir an dalıp tüm bunları hayal ettim, senden yıllarca sakladığım kızımızın öldüğünü gördüğümü mü söyleyecektim?.
Yutkundum.
Demir hafifçe titreyen ellerimi sımsıkı tuttu. “Söyle bana… ne oldu?”
Ellerimi kurtarıp kendime sarıldım.
Oysaki ben bu zamana kadar ondan ellerimi hiç çekmemiştim.
Bir şey itiraf etmek üzere dilim kıpırdadı ama kelimeler boğazımda takıldı. Ben ona karşı ne hissedeceğimi bilmiyordum. Sanki içimde kocaman bir boşluk vardı.
Sadece derin bir nefes daha aldım, gözlerim denize çevrildi. Dalgaların hırçın sesi, az önceki hayali bir nebze olsun bastırıyordu.
Demir hâlâ sessizdi ama gözlerindeki merak ve hafif korku bana her şeyi anlatıyordu.
Gözümden damlayan yaşları sildim ve duruşumu dikleştirdim.
Gözlerimiz birbirine çevrilirken sahte bir sakinlikle sordum. Oysa içimde fırtınalar kopuyordu.
"Neden?" Yutkunmaya çalıştım ama başarılı olamadım.
"Neden biz bunları yaşamak zorundaydık Demir? Sahi beni hiç sevdin mi ? Gitmeme neden engel olmadın? Neden bize bunu yaptın? Biz niye bu haldeyiz? "
Belki o gün gelip elimden tutsaydı herşey farklı olabilirdi.
Boğazım sızlarken gözlerimi kapattım. Hayır, sızlayan boğazım değildi sızlayan, parçalanan ruhumdu.
Bir an Demir'in gözleri donuklaştı. Daha sonra ifadesini düzeltip bana döndü.
Dudaklarının kenarında acı dolu bir gülümseme vardı. "Sevdim Güneş, hemde herşeyden çok"
Sözleriyle yutkunurken alayla güldüm. Bunu öyle söylemişti ki sanki aramızda duvarlar yokmuş gibi.
Sanki, sanki benim Demir'im miş gibi...
Gözlerimi araladım, yüzüne baktım. Sözleri havada asılı kalmış gibiydi, içime işliyor ama zihnim onları kabul etmek istemiyordu. “Sevdim…” demesi, yılların acısını bir anda dindirebilir miydi gerçekten?
“Biz evliydik Demir, eğer sevdiysen…” dedim, sesim titreyerek, “neden o gün arkamdan koşmadın? Neden ‘gitme’ demedin? Neden tek başıma, her şeyin yükünü sırtımda taşımak zorunda kaldım?”
Ve daha nice soramadığım sorular...
Ben lanet olası akıl hastanesine kapatılırken nerdeydin? Ben yaşamım için mücadele ederken neredeydin? Ben ölürken neredeydin?
Sözlerim dalgaların uğultusuna karıştı, ama gözlerim gözlerinden kaçmıyordu. Onun yüzünde pişmanlığın ve acının gölgesini görmek canımı daha da acıttı.
Bu saatten sonra canım neden acıyordu onun için? Belkide kendim için.
Demir başını eğdi, çenesindeki kaslar gerildi. “Çünkü…” dedi, sesi kısık ve kırık. “Sana verecek bir geleceğim yoktu. Bunu biliyordum. Yanımda kalsaydın… sen de benim gibi karanlığa gömülecektin. Sen yok olacaktın”
O an içimde bir şeyler koptu. Dudaklarımı araladım ama kelime çıkmadı. O sustukça ben daha çok boğuluyordum.
Ruhsuz bir şekilde alayla kıkırdadım.
"SEN BENİ KORUDUĞUNU MU SANIYORSUN? BENİ BİR NOTLA TERK EDEREK KORUDUĞUNU MU DÜŞÜNÜYORSUN? ” diye bağırdım aniden içimden taşanlarla . “Oysa en büyük zararı sen verdin Demir. Susarak, sessiz kalarak, beni yalnız ve aciz bırakarak… sen beni yok ettin.”
Demir'in gözleri bana dönerken o da taşma noktasına geldi. "GELEMEDİM "
Yüzünü ellerinin arasına aldı. Sesi sakinleşirken boğuk çıkmaya başladı.
İkimizde ayaklanırken ona vurmaya başladım. "Kahretsin! "
"Benim ne yaşadığımı biliyormusun sen? BEN NELER YAŞADIM HABERİN VAR MI? "
Dudaklarımdan bir hıçkırık koptu. "Sen gittin, sustun, sessiz kaldın! Ben tek başıma savaştım Demir! Her gece senin yokluğunla, senin sessizliğinle, senin ihanetinle yüzleştim! Ben seni bu dünyadaki herşeyden kendimden bile çok sevdim. Sen ise benim küllerimi dahi savurdun."
"MECBURDUM !"
"NEYE MECBURDUN ALLAHIN CEZASI? NEYE MECBURDUN? "
Başıma giren ağrıyla birlikte yere çöktüm vücudum titriyordu.
"Kahretsin! " diye haykırdım.
Aklıma gelenle canım daha çok yanarken bir kez daha hıçkırdım. Ağzımdan çıkanlarla sanki ortam daha çok buz kesti. "Benim bebeğim... benim karnımda öldü! "
Demir bir an donarken şok ve dehşet karışımı ifadeyle bana baktı. Sanki olanları idrak edemiyordu. "Ne! "
Aklıma bebeğimin cansız, minik vücudu ve hiç açamadığı, ne renk olduğunu bile bilmediğim gözleri geldi.
Oysa ben bebek kokusuyla karşılaşmayı beklemiştim. Toprak ve ölü değil.
"Bizim bebeğimiz olacaktı" Boğazım düğümlenirken nefesim tıkandı. "Öldü, daha dünyaya gelemeden karnımda can verdi Demir"
Bu doğruydu eğer yaşasaydı bir bebeğim daha olacaktı. Hayat'ın ise ikizi... ama malesef dayanamamıştı benim miniğim... Almışlardı onu benden.
Ölü ve önde olduğu için Hayat doğmadan aylar önce onu almışlardı.
Demir bembeyaz kesilirken titremeye başladı. Gözleri dolmuştu.
Ama o an benim hissettiklerimin yarısını bile hissetmediğine emindim.
Gözlerim yaşlarla parlarken delirmiş gibi ona döndüm. "BENİM BEBEĞİM DAYANAMADI. Acıma, bedenime güçsüzlüğüme, sana VE EN ÇOKTA SENİN BENDE BIRAKTIKLARINA DAYANAMADI. O da herkes gibi beni terk etti. "
Demir bir adım geri çekildi, yüzü bembeyazdı. Dudakları aralandı ama kelime çıkmadı. Elleri titreyerek havada kaldı, sonra çaresizce yanlarına düştü.
“Güneş…” dedi, sesi neredeyse duyulmaz bir fısıltıydı. “Ben… ben bilmiyordum…”
Bir hıçkırıkla güldüm, gözyaşlarım yanaklarımı yakarak süzüldü.
“Elbette bilmiyordun! Hiç bilmedin. Hiç sormadın. Hiç dönmedin! Ben tek başıma o cenazeyi taşıdım Demir. Karnımda haftalarca bir cenazeyle dolaştım! ”
Demir dizlerinin üzerine çöktü, elleri saçlarına gitti, gözleri bana kenetlendi.
Histerik bir gülüş dudaklarında peydah oldu. "Nasıldı biliyormusun? "
Gözlerim ona kilitlendi. "Normal doğum olduğu için herşeyin farkındaydım ve tabi birşeylerin ters gittiğininde onu bir şekilde benden almaları lazımdı. Bebeğim Doktor'un kollarındayken çıt çıkmadı. Ne bir ağlama, ne bir nefes, ne de bir konuşma... Sonra kara haberle birlikte onu kollarıma verdiler. "
Gözyaşlarım hızını arttırırken hıçkırıp yutkundum ama gözlerimi ondan çekemedim. "O kadar güzeldi ki Demir. Hayatımda gördüğüm en güzel şeydi. Minicik bedeni iki avcum kadardı ama buz gibiydi. Bebeklerde olduğu gibi mis gibi değil, ölü ve toprak kokuyordu. "
"Saatlerce öyle kaldım. Nasıl aylarca karnım mezarı olduysa kollarım onun için bir veda olmuştu." Güzel, masum yüzü aklıma gelince istemsizce gülümsedim. "Ama gözünden akan bir damla yaş. Yemin ederim Demir, o yaşı gördüm sanki... Sanki annesine veda ediyordu meleğim"
"Güneş" diye fısıldadı boğulurcasına.
Onu umursamadan devam ettim. "O sırada bir akıl hastanesinde olduğumu söylemişmiydim? " Göz yaşları içinde kıkırdadım. "Eski Güneş o zaman, delirmişti tabi ama merak etme uzun sürmedi ve o da bebeğimle birlikte mezara girdi. Artık Güneş yoktu artık sadece karanlık vardı."
Derin bir nefes almaya çalıştım. Anlatmak iyi geliyordu. Sanki yüklerimden arınıyordum. Ama hayır bu yükler ömür boyu beni bırakmayacaktı.
"Onunla orada ne kadar kaldım bilmiyorum. Belki dakikalar, belki de saatler... Gözlerimi açtığımda ise koca bir boşluk vardı ve artık o da yoktu. Herşey gibi... "
Acımasızca ona baktım. "Ölmek istedim. Hemde defalarca ve denemediğim şey kalmadı. "
Ama Hayat, Benim güzelim, nefesim, yaşama sebebim, Hayatım. İşte ona bunu yapamazdım.
Onu öğrendiğim anda bundan vazgeçmiştim.
Demir'in nefesi kesilmiş gibiydi. Ne bir tepki verebiliyor ne de konuşabiliyordu.
Acı acı gülümsedim. "Ne oldu? nefesin mi kesildi?" "Ben o gün uçağa bindiğimden beri nefessiz yaşıyorum ve bunlar yaşadıklarımın, baş etmek zorunda kaldıklarımın yarısı bile değil. Anlattıklarım senin için iki dakikalık bir nefes kesilmesi ama benim için 6 koca yıllık bir kabus "
Gözyaşlarımı silip ayağa kalkmaya çalıştığımda vücudum beni taşımadı. Acıyla yere çöktüm. Hıçkırıklar ardı ardına firar etti. "Ve sen artık hayatımda yokluğunla bile var olma, çünkü hiçbir anlamı kalmadı. "
Kafamı ona çevirdiğimde dizlerinin üstündeydi ve gözlerinden akan yaşlar yanağına doğru süzülüyordu. Ne düşündüğü hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Canım çok yanıyordu.
Kahretsin ki onu böyle görmek canımı daha çok yakıyordu.
“Sen benden nefessiz kaldığını söylüyorsun ya…”
Demir başını kaldırdı, gözlerinden yaşlar süzülürken fısıldadı: “Ben o gün… kalbimi mezara gömdüm Güneş.”
Ve o an ilk kez… o da ağladı. Hemde hıçkıra hıçkıra Küçük bir çocuk gibi...
Hellooo
Nasıl ama bir şok geldi beklemiyordunuz değil mi? Hk hjhhhkjkj😁
Bölümü nasıl buldunuz? Peki bundan sonra ne olacak?
Demir ve Güneş?
Ah ve Güneşim ne acılar çektin.
Yeni bölümden görüşmek üzere. Oy ve yorumlarınız benim için çok önemli. Desteklerinizi bekliyorum. Seviliyorsunuz. 💖💞
Senin gibi parlak bir yıldız bu kitabın yıldızına basıp onu da parlatırsa çok sevinirim. ✨✨
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |