

Keyifli okumalar dilerimm.🩵🩵
Adımlarım önümdeki binaya ilerlerken güneş gözlüğümü çıkartıp çantama attım.
Otopsi için hastaneye gelmiştim. Burnuma steril klasik hastane kokusu dolarken koridorda ilerledim. Kapının hemen yanında iki adam duruyordu.
Demir ve Toprak
Yanlarına vardığımda her ikisininde pür dikkat, ciddi bir şekilde camdan içeriye baktığını gördüm. "Günaydın "
"Günaydın komiserim "
"Günaydın "
Yaklaşık yarım saat sonra doktor içeriden çıktı. "Yüzünde darbeler var ama vücudun kolları dışında herhangi bir yerinde darbe yada ize rastlamadım. Ama kafasından darbe almışa benziyordu büyük ihtimalle hayatına son veren hamle oydu. Kolunun kenarında küçük bir iğne izine rastladım"
Kadın Doktor'un gözleri bana döndü. "Birde ilettiğiniz gibi tırnak arasındaki kalıntıları teste gönderdim. "
Kafamı sallayıp onayladım. "Elinize sağlık"
"Sizinde elinize sağlık komiserim. Ceseti çukurdan sizin çıkardığınızı duydum artık sizin gibi cesaretli komiserler kalmadı özellikle bir kadın olarak sizinle gurur duyuyorum "
İçime gereksiz bir neşe dolarken gülümsedim. Kız neşesiydi işte. Kadınların birbirini desteklediğini görmek beni mutlu ediyordu. "Teşekkür ederim artık sizin gibi cesur,güven veren adli tıp uzmanları da kalmadı bütün adli tıp uzmanlarının çoğu erkek "
Bana gülümseyip diğerlerinden izin istedi ve dna testini götürmeye gitti. Gözlerim camdan sonsuz uykusuna yatan kıza takıldı.
Benimle yaşıt, 25 yaşında genç bir kadındı. Yaşayacak daha çok uzun yılları vardı ama katledilmişti ve ben olan ne olduğunu bulacaktım.
Bir anda ileriden bağrış sesi gelirken bakışlarımız oraya döndü. Bir kadın ağlayarak feryat ediyordu yanındaki adam ise ifadesizce yanında duruyordu.
"Sedefim daha çok gençti benim yavrum. Kıydılar, kıydılar "
Kendimi kadının yerine koyduğumda tüylerim ürperdi. Korkunç ve değer verici birşeydi. Hayat'a birşey olduğunu düşünmek bile istemiyordum.
Kadının yanına ilerleyip önünde eğildim. "Merhaba ben Güneş, Sedef'in dosyasına bakan komiserlerden biriyim. Sizin isminiz nedir? "
Kadının yaşlı gözleri bana dönerken ellerimi kavradı. "Meltem benim ismim. Benim yavruma kıydılar kızım ne olur bul onları. Onları bul ve cezalarını ver. "
"Hiç merak etmeyin bulacağım ve cezalarını en ağır şekilde çektiklerinden emin olacağım "
"Allah senden razı olsun onları bul dile benden ne dilersen"
"Estağfurullah birşey yapmanıza gerek yok ben sadece görevimi yapacağım ayrıca bir komiser olarak bu ülkede öldürülen bir kadının rahat uyuması için elimden geleni yapmak benim boynumun borcu"
Gözlerim eşine kaydı. Çatık kaşlarıyla ters ters bana bakıyordu. Ne bakışları ne tavırları hiç hoşuma gitmemişti.
Kızı ölmüştü ve adamda en ufak üzüntü belirtisi yoktu tam tersi sanki sanki bana zarar verecekmiş gibi bakıyordu.
Bir anda gözlerini aceleyle benden kaçırınca Demir'e döndüm. Adama karşı ters, öldürücü bakışlarını atıyordu.
Çantamdan kartımı çıkartıp kadına uzattım. "Bu benim kartım istediğiniz zaman ne olursa olsun beni arayabilirsiniz elimden geleni yaparım"
"Teşekkür ederim "
"Rica ederim ne demek "
Kadın kartı avuçlarının içinde sıkıca tutarken ben yavaşça ayağa kalktım. Adam hâlâ bakışlarını kaçırıyordu. Elini cebine götürdü, bir sigara çıkardı. Ama yakmadı. Sadece parmakları arasında çevirdi. Sanki elleri bir şeyle meşgul olmazsa saldıracak gibiydi.
Toprak ilerde not alıyordu. Demir'in ise gözleri adama kilitlenmişti hiç çekinmeden adamı süzüyordu.
"İsminiz nedir?" diye sordum adama hitaben.
"Gürkan," dedi kısa ve soğuk bir sesle. O kadar soğuktu ki, koridordaki steril hava bile o anda bana daha sıcak geldi.
"Sedef’in babası mısınız?" diye sordum bu sefer.
"Üvey babasıyım." Gözlerime bile bakmadan verdi cevabı.
"Ne zamandır annesiyle birliktesiniz?"
"14 sene oldu." Cevap hazır gibiydi ama içi boştu.
Bende bu cevabı beklemiştim. Not defterimi açıp o yılları Sedef’in yaşına oranladım. Demek ki kız 11 yaşından beri bu adamla yaşıyordu. Çocukluk, ergenlik, gençlik... Hepsi bu adamın gölgesinde geçmişti.
Annesi ağlamaya devam ederken araya girdi: "Sedef onu pek sevemezdi zaten. Ama hiç de açık etmezdi. Hiç kimseyi öz babası gibi sevmezdi. Bana bir şey demesin, üzülmeyeyim diye susardı yavrum."
Demir usulca yaklaşıp kulağıma "Bunun ifadesini soğumadan hemen almalıyız" diye fısıldadı.
Başımı sallayıp onayladım.
"Size birkaç sorum olacak," dedim Gürkan’a. "Buyrun karakola geçip orada ifadenizi alalım çünkü Meltem hanım ifade verecek durumda gözükmüyor"
"Şimdi mi?" Ses tonu ilk kez çatallandı. İlk kez içinde bir şey oynadı. Oynayan şey korku muydu, panik mi, yoksa hesap mı?
"Evet. Ne kadar erken, o kadar iyi."
Sigarayı yere attı, ezmedi. Çakmağı cebine geri koydu. Ardından sert bir adımla yürümeye başladı. Kadın arkasından çaresizce baktı. "Yalnız bırakmayın beni," dedi bana.
"Merak etmeyin çok uzun sürmez "
Demir, Gürkan’ı göz ucuyla süzerken "Bu adam hiç hoşuma gitmedi ve bir şey saklıyor" diye mırıldandı.
"Ben de aynı fikirdeyim ama önce oynayacağı tüm rolleri izleyelim."
✨✨
Sorgu odasına geçtiğimizde sandalyelerden birine oturup oturması için Gürkan bey'e sandalyeyi işaret ettim.
"Buyrun oturun lütfen, rahat olun klasik bir prosedür önce makdülün yakınlarının ifadesini alırız"
Demir kameranın çalıştığından emin olup arkamdaki duvara yaslandı.
"Sedef ile en son ne zaman görüştünüz? "
"Kaybolmadan önce işe gidiyorum diye çıkmıştı"
"O gün işe gitmemiş haberiniz varmıydı? "
"Hayır yoktu "
Bir andan önümdeki deftere not alıp yandaki dosyayı açtım.
"Sedef ile yakınlığınız nasıldı? Size yaşadıklarından ,arkadaşlarından bahseder miydi?"
"Her baba kız gibiydi "
"Her baba kız ilişkisi aynı değildir Gürkan bey kimisi soğuktur, kimisi yakın "
"Mesela Sedef size kendini açabiliyormuydu? Arkadaşlarından bahsedermiydi? Yada paraya sıkıştığında, birşey istediğinde söylermiydi? "
Gürkan'ın gerilmeye başladığını buradan hissediyordum. "Evet hepsini yapardı "
Demirle göz göze geldik çatlamaya başlamıştı.
"Anlıyorum, yanlış hatırlamıyorsam Meltem hanım aranızın iyi olmadığını söylemişti "
"Siz yanlış hatırlıyorsunuz"
Adamda mimik bile belli olmuyordu. Profesyonel bir yalancıydı ama neden dilini gizleyemiyordu.
"Peki ben yanlış hatırlamışım o zaman"
"Ne işle meşgulsünüz?
"Mobilyacıyım ben atölyem var "
"Ne güzel, peki atölyenizin sınırları içerisinde yaklaşık 600 metre ilerisinde bir çukur olduğunu biliyor muydunuz? "
"Evet biliyordum "
Demir gözlerini kısmış dikkatle adamı izlerken elimdeki çukur'un fotoğrafını gösterdim. Çukurda bir küpe bulunmuştu.
"Çukurun içinde küpe bulundu acaba Sedef'e ait olma ihtimali nedir? Onu hiç böyle bir küpe takarken gördünüz mü?"
"Hayır görmedim o küpe herkesin olabilir "
"Herkesin olacağını sanmıyorum çünkü özellikle o semtte yaşayan yada dolaşan bir erkeğin küpe takacağını düşünmüyorum. Gerçi siz oraları benden iyi bilirsiniz. Sahi o çukur neden yapılmış? "
Gürkan sinirlenirken gözlerimi ona kilitledim. "Kazı çalışması için yapılmış benim bir ilgim yoktu"
Demir dudaklarını kıvırmış bizi izliyordu. Hoşuna gitmişti.
"O çukurda ceset veya cesetin eşyaları yada delil saklansaydı haberiniz olurmuydu? "
"Diyorum ya benim bir ilgim yoktu "
"Geçmiş zamanda sizin bir ilginiz yoktu evet ama orası artık size ait ve kazı çalışması yapıldığını bildiğinize göre ilgilenmişsiniz"
Gürkan iyice sinirlenirken masaya vurdu. "Kız ölmüş işte benim bir alakam yok"
Benimde sinirlerim gerilmeye başlıyordu.
"Birincisi burası karakol kendinize gelin lütfen, ikincisi ortada bir cinayet var ve bu sizin üvey bile olsa kızınız. Normal baba kız ilişkimiz var diyorsunuz ardından ondan sanki bir pislikmiş ve kurtulmuşsunuz gibi bahsediyorsunuz"
"Ben öyle birşey demedim "
Arkama yaslanıp kollarımı göğsümde kavuşturdum. "Öyle birşey demediniz ama tavırlarınız aynen o şekildeydi"
"Değildi "
"Ben sizi görebiliyorum ama siz kendinizi göremiyorsunuz o yüzden tavırlarınızı net bir şekilde görebildiğim için öyleydi. "
"Ayrıca öfke kontrol probleminiz var bir psikiyatriste görünen derim. Sorgu bitmişti gidebilirsiniz yurtdışına ve şehir dışına çıkamayın her an ifade ve bilgi için tekrar çağrılabilirsiniz"
Gürkan sinirle soluyarak ayrılırken Demir ile göz göze geldik. "Kesinlikle bu işte parmağı var "
"Kesinlikle "
Dışarıya çıktığımızda Toprak'ın orada olduğunu gördüm. Yanımıza geldi.
" Takibe aldıralım mı? "
"Detaylı takibe aldıralım evi, aracı, bankası, atölyesi, gittiği yerler, konuştukları, akrabaları "
Demir araya girip üstüne ekledi. "Anne ve komşularda önemli belki geçmişte yaşanan bir şeyler buluruz adam uzun yıllardır onlarla "
Karakoldan çıktıktan sonra Derin bir nefes aldım. Gözüm gökyüzüne kaydı, gri bulutların arasından güneş ışığı zorla sızıyordu. Tıpkı içimdeki hisler gibi... Bulanık ama hâlâ umut taşıyan.
Demir yanıma yürüyüp sustu bir süre. İkimiz de aynı yorgunlukla sarmalanmış gibiydik. Sonra o klasik sakin sesiyle konuştu.
“İyi misin?”
Başımı yana çevirip gülümsedim. “İyiyim. Sadece bir kadının ölümü... bir annenin feryadı... ister istemez etkiliyor.”
Demir başını salladı. “Öyle ama sende başka bir şey var.”
Bir an sustum ne diyebilirdim ki? Sonra gözlerimi yere indirdim.
“Ben de anneyim Demir,” dedim sessizce. “Hayat’a bir şey olabileceğini düşünmek bile... o kadının gözyaşlarında kendi korkumu gördüm.”
Demir bana biraz daha yaklaştı. "Annelik seni güçlü yapıyor Güneş herşeyin üstesinden gelmeni sağlıyor"
O an bakışlarımız buluştu. Bir şey vardı orada. Sessiz ama yoğun. Kısa bir an. Belki birkaç saniyelik. Ama zihnime kazınan bir an.
"Hayat nasıl bir çocuk?"
Bir an kalbim duraksadı.
Hayat gözümün önüne gelirken gülümsedim.
"Çok iyi bir çocuk, tatlı, hayalperest, güçlü biraz da asi ve inatçı" Kıkırdadım "sanırım bana çekmiş "
"Peki babası?"
"Onu hiç tanımadı kendim büyütüyorum"
Demir’in yüzü o an anlaması zor bir ifadeyle dondu. Gözlerini kısıp uzak bir noktaya baktı. Sanki kelimeler boğazına düğümlenmişti.
“Zor olmalı,” dedi sonunda, sesi kısık ama içten. “Yalnız bir anne olmak.”
Başımı hafifçe salladım. “Kolay değil. Ama onun gözleri... her şeye değer. Bazen, sırf o gülsün diye koca dünyayı omuzlarımda taşıyabilirim gibi hissediyorum.”
Demir bir süre sessiz kaldı. Sanki zihninde bir hesaplaşma yaşanıyordu. Ardından, neredeyse duyulmayacak bir tonda konuştu:
“Bazen hayat, bizden çok fazla şey ister. Kimi zaman farkında olmadan elimizden alınanları geri koyamayız yerine.”
Gözlerimi ona çevirdim. Bir şey mi ima ediyordu? Yoksa sadece geçmişin yorgunluğuyla mı konuşuyordu?
“Sen de elinden alınanları düşünüyor musun?” dedim sessizce.
Demir bana döndü. Gözleri gri bulutlar gibiydi. Tıpkı Fırtına öncesi sessizliğe benziyordu…
“Her gün.”
Sözleri havada asılı kalırken içimden birşeyler koptu. Göz göze geldik bir kez daha. Belki başka bir hayat olsaydı, başka bir zaman...
Eve geçmek için arabama bindiğimde Demir'de kendi arabasına bindi.
Arabamı çalıştırmamla marşın basmaması bir oldu. Hayır hayır şimdi olamazdı.
Çalış.
Tekrar ve tekrar denedim ama sonuç hüsrandı. Bir anda camım'ın tıklatılmasıyla gözlerimi şaşkınlıkla Demir'e çevirdim.
"Ne oldu? "
"Asıl benim sana onu sormam lazım Güneş, 5 dakikadır kaşlarını çatıp birşeylerle uğraşıyorsun"
Kapıyı araladım, sinirli ama çaresizce bir iç çekişle.
“Çalışmıyor,” dedim. “Sanırım akü bitti ya da başka bir şey… Bugün de bu eksikti.”
Demir, klasik o sakin ama çözüm odaklı tavrıyla başını salladı. “Kaputu açıp bakalım.”
O motorun başına geçerken ben direksiyon başında, ellerim hâlâ direksiyonu sıkarken kalakaldım. O anlarda, bir arabanın çalışmaması bile insana dünyanın yükü gibi gelir ya... işte öyle hissediyordum.
Demir başını uzatıp baktı, sonra hafifçe mırıldandı. “Evet, aküde sorun var. Yardım çağırmamız gerekecek ya da...”
Bakışları bana döndü.
“Ya da benimle gelirsin. Seni bırakayım.”
Duraksadım. Kısa bir sessizlik olurken gözlerim saatime döndü.“Tamam. Hayat'ın çıkış saati onu almam lazım geç kalamam.”
Demir başını sallarken kaputu kapattı. "Tamamdır, ben sizi eve bırakırım"
Hayat'ın okuluna vardığımızda arabadan inip okula girdim.
"Anneee"
"Minik sincap "
Gülümseyerek kollarımı ona açtığımda koşarak geldi. Ona kocaman sarılıp yanağını öptüm.
"Nasıl geçti okulun?"
"Çok güzeldi bir sürü resim yaptım "
"Aferin benim bebeğime "
"Hayat'cığım bugün arabamız bozuldu o yüzden bizi eve geçen tanıştığın arkadaşlarımdan birisi bırakacak "
"Kim? " diye sordu merakla, başını kaldırarak.
Hayat'ın sorusuyla birlikte aklına bir fikir gelmiş olacak ki gözleri parıldadı ve kıkırdadı.
"Yoksa o en son tanıştığım yakışıklı olan mı? "
Sorusuyla birlikte kahkaha attım. "Ta kendisi "
Hayat neşeyle el çırparken okulun çıkışına gelmiştik. "Yaşasın yaşasın"
Yüzümdeki gülümsemeyle arabaya ilerlerken Demir ile göz göze geldik.
Sanki saniyelik olarak gülümsediğini görmüştüm. O kadar kısaydı ki hayal ettiğimi düşündüm.
Belki...
Belki günün birinde bir şansımız olurdu.
Helloo
Nasılsınız canlarım? Umarım iyisinizdir.
Demir? Hayat? Güneş?
Uzun zaman sonra yeni bölüm geldi ve gelmeye devam edecek. Demir ve Güneş'i yazmayı özlemişim.
Oy ve yorumlarınız benim için çok önemli. Desteklerinizi bekliyorum. Sizleri seviyorum tesadüflerin. 💖💖
Senin gibi parlak bir yıldız bu kitabın yıldızına basıp onu da parlatırsa çok sevinirim. ✨✨
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |