9. Bölüm
Hayaliyazar22 / Hayat Tesadüfleri Sever / 9. Bölüm : Doğru zaman

9. Bölüm : Doğru zaman

Hayaliyazar22
hayaliyazar22

Keyifli okumalar dilerimmm. 🩵🩵

Gözlerimi araladığımda koltukta uyuyakaldığımızı farkettim. Gün yeni doğmuş gibiydi. Üstümüzde battaniye vardı. Gözlerim Demir'e çevrildi.

Gözleri kapalıydı ama kaşları hafiften çatılmıştı. Temkinliydi, sanki uykusunda bile düşünüyordu. İpek gibi kirpikleri, burnu, elmacık kemikleri, alnına düşen saç tutamları , esmere yakın teni ve pembe dolgun dudakları hepsi kaşlarına tezat bir şekilde duruyordu.

Sanki bedeni huzurla dinleniyordu ama zihni koca bir savaş içindeydi. Bir an, sadece ona baktım. Yıllar sonra ilk kez bu kadar yakından. O kadar savunmasız ve masum duruyordu ki.

Derin bir iç çekip yutkundum. Elim istemsizce alnına düşen saçlarını kenara çekti.

Kaşlarım çatılırken elimi çektim. O sadece Hayat'ın babası ve benim eski kocamdı. Bundan daha fazlası olamaz.

Koltuğa geri yaslandığımda saatin erken olmasıyla tekrar uykuya daldım.

Demir'in ağzından

Göz kapaklarım ağırdı ama içeriden gelen ışıkla birlikte hafifçe aralandı. İlk fark ettiğim şey, sessizlikti. Uzun zamandır böyle bir huzura uyanmamıştım. Başımı hafifçe çevirdiğimde, yanı başımda Güneş’i gördüm.

Mışıl mışıl uyuyordu. Kıvırcığa yakın koyu kumral saçları koltuğa dağılmıştı. Yüzüne gelen saçları geriye aldım. Uyurken yüzüne saçlarının gelmesinden hoşlanmazdı.

İstemsizce gülümsedim. Kedi gibiydi ve saçıyla oynanmasını seviyordu. Çıkardığı mırıltılarla, uykunun etkisiyle hafifçe kızarmış yanaklarıyla çok tatlı ve güzel gözüküyordu.

Uzun zaman sonra onu izlemek garip hissettirmişti. Neden onu izlediğimi bile bilmiyordum. Sanki birşey beni ona çekiyordu.

Sakin, huzurlu görünüyordu. Yüzündeki çizgiler zamanla derinleşmişti ama hâlâ o tanıdık kadındı. Hayat için savaşmış, kendini yok saymış, bir mucize büyütmüştü.

Ona yıllar önce veda etmek zorunda kaldığımda her şeyin bittiğini düşünmüştüm. Ama şimdi… Şimdi yanımdaydı. Nefesini duyuyordum. Varlığı bile içimi hafifletiyordu.

Derin bir nefes alıp yavaşça ayağa kalktım ve battaniyeyi üzerine örttüm. Sessizce salondan çıkarken içimde huzur vardı. Belki de ilk defa birşeyi doğru yapıyordum.

Mutfaktan gelen minik ayak sesleriyle adımlarım oraya yöneldi.

Hayat gözlerini ovuşturarak mutfağın ortasında dikiliyordu. Beni görünce şaşkınlıkla gözleri açıldı.

"Yakışıklı polis, sen gitmedin mi? "

Gülümseyip eğildim. "Hayır gitmedim, sana söz vermiştim "

Koşarak yanıma geldi ve minik kollarını boynuma doladı. Bende sıkıca ve rahatsız etmeyecek şekilde kocaman sarıldım.

O benim kızımdı, Hayat benim kızımdı...

Küçük başını omzuma yaslamıştı. Sıcacıktı, güven doluydu. O an, dünyadaki hiçbir şey bu anın önüne geçemezdi.

Sanki kalbimde yerini bulmuş bir gerçekti ve ben o gerçeği sonsuza kadar koruyacaktım.

Başını kaldırıp gözlerini bana çevirdi ve tatlı tatlı gülümsedi. "Bizimle kahvaltı yap, yapacaksın değil mi? "

"Tabiki istemen yeter"

"O zaman kahvaltı hazırlayıp anneme sürpriz yapalım mı? "

Elimi havaya kaldırdım. Hayat anında anladığında minik elini kaldırıp çak yaparken ona göz kırptım. "Harika fikir, peki ne yapmak istersin? "

Elini indirirken 'ne sandın benim fikrim' der gibi sırıttı. Bu tavrı bana tanıdık gelmişti. Sırıtırken, Hayat "bulduum " dedi neşeyle.

"Ne buldun bakalım? "

"Pankek, hemde yüz şekilli olanlardan "

"Tamamdır ama tarifi sen biliyorsun "

"Merak etme o iş bende. Önce yumurta ve şekerleri çırpacağız daha sonra süt, azıcık yağ, şeker vanilinin ve un ve birazcıkta sevgi ekleyeceğiz hepsi bu "

"Ve bolca kahkaha olsun mu? "

"Tabiki bolca kahkaha " Hayat kahkaha atarak iki tane önlüğün olduğu yerde durdu ve ciddi bir şekilde önlüğünü taktı diğerini de bana taktırdı.

Yaklaşık 15 dakikadır yumurta ve şekeri çırpıyordum. "Oldu mu? " Hayat ciddi bir şekilde kabın içine bakıp yüzünü buruşturdu. "Hayır daha erimeyen şekerler var "

"Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım"

"Anlaşıldı şefim çırpmaya devam" Kollarımı sıvayıp çırpmaya devam ettim.

"Şimdi süt ve biraz yağ ekleyeceğiz "

Hayat yağ ve sütü kabın içine atınca biraz daha karıştırdık. "Tamaam şimdi kabartan tozu, vanilin ve un ekleyeceğiz"

Unu koyarken parmağına birazcık alıp bana attı. Hafifçe kaşlarımı çattım, ama gülümsemem saklanamıyordu.

“Demek savaş istiyorsun ha?” dedim tehditkâr bir ses tonuyla ama göz kırparak.

“Un savaşıı!” diye bağırdı Hayat ve bu kez iki parmağını una batırıp hızlıca yanağıma sürdü.

Bende birazcık alıp burnuna ve yanağına bulaştırdım.

Hayat kahkaha atıp bana daha çok fırlattı.

Gülerek ellerimi havaya kaldırdım. “Pes ediyorum! Şef Hayat çok güçlüymüş, karşı koyamıyorum!”

Kahkahası mutfağı doldurdu. O kadar neşeli ve tatlıydı ki sadece sesi bile insanın içine güneş gibi işliyordu.

"Ne oluyor mutfağımda? "

İkimizinde gözü arkaya dönünce Güneş'in kapıda dikildiğini gördük. Yüzünde sahte bir kızgınlık ifadesi vardı ama gülmemek için mücadele verdiği çok belliydi.

"Teslim ol anne yakışıklı polis ile birlikteyiz ve çok güçlüyüz "

"Demek birliktesiniz ha beni ne çabuk sattın minik sincap " dedi ciddi bir ifadeyle.

Hayat kahkahasını bastıramadı. “Savaşta taraf seçmek zorundaydım!” diye cevap verdi, sonra bana dönüp alçak sesle, “Merak etme, kazanan taraftayım,” dedi.

“Ah öyle mi?” Güneş yavaşça mutfağa girdi. “O zaman ben de kazanan tarafa katılıyorum.”

Tam o sırada, elini tezgâhtaki una batırıp Hayat’ın burnuna hafifçe dokundu.

Hayat şaşkınlıkla annesine baktı, ardından kahkahasını iki katına çıkararak bana döndü. “Tamam yakışıklı polis, artık üç kişilik bir ordu olduk!”

“Mutfakta bu kadar güç toplanırsa… bence bu pankek efsane olacak.”

“Olmazsa da un savaşında rekor kırmış oluruz,” diye ekledi Güneş, bana bakarak.

O an fark ettim… yıllardır eksik hissettiğim bir sahneydi bu. Kahkahalar, un kokusu ve sıcacık bir sabah… Sadece onlarla olmak, bütün geçmişin ağırlığını hafifletiyordu.

Güneş Akyel

Mutfağın kapısında durduğumda gördüğüm manzara karşısında içim ısındı. Hayat’ın kahkahaları Demir’in gülüşüne karışıyor, un taneleri havada küçük beyaz kelebekler gibi uçuşuyordu. Onları izlerken, sanki evin duvarları bile gülüyordu.

Sabah öyle huzurlu hissetmiştim ki oysa şuanda pedagog'un karşısında otururken ne hissettiğimi bile bilmiyordum.

Hayat ile pedagog içeride konuşuyordu.

Dakikalar ağır ağır geçerken, koridordan gelen hafif tıkırtılar ve arada yükselen gülüşler kalbime minik iğneler gibi batıyordu.

Bir an gülüşünü duydum. O kadar masumdu ki, içimde hem rahatlama hem de tarifsiz bir hüzün yarattı.

Ellerimin üstünde Demir'in elini hissettiğimde gözlerim ona döndü. Bakışları sessiz ve güven vericiydi. 'Merak etme' diyordu 'herşey güzel olacak'

Kapı açılırken pedagog içeriye girdi. Hayat halen yandaki odadaydı ve birşeylerle uğraşıyordu.

Kadın masasına oturup bize döndü. "Merhaba, ben İrem Güran" Sesi yumuşak ama aynı zamanda profesyoneldi.

Gözlerim istemsizce yüzünü inceledi; bakışlarında yargı yoktu, ama ne sorduğunu iyi bilen biriyle karşı karşıya olduğum belliydi.

30,lu yaşlarında, buğday tenli, kumral ve yeşil gözlü tatlı bir kadındı.

Demir hafifçe başını sallayarak selam verdi. Ben de gülümsedim ama dudaklarımın arasındaki gülümseme, kalbimdeki sıkışmayı örtmeye yetmedi.

“Öncelikle ikinize de teşekkür ederim, Hayat’la gayet güzel vakit geçirdik.”

Cümlesi beni biraz rahatlattı ama ses tonunda, konuşmanın daha yeni başladığını hissettiren bir ağırlık vardı.

Elindeki dosyayı açtı, birkaç sayfayı sessizce çevirdi.

“Size biraz gözlemlerimden bahsetmek istiyorum…” dedi. Sandalyesinde hafifçe öne eğildi, kalemi parmaklarının arasında yavaşça çeviriyordu.

“Hayat oldukça zeki ve gözlemci bir çocuk. Kendini ifade etme becerisi yaşına göre iyi, ancak bazı konularda temkinli davrandığını fark ettim.”

Yutkundum. “Temkinli derken?”

İrem, gözlerimin içine bakarak devam etti. “Bazı sorulara doğrudan cevap vermek yerine konuyu değiştiriyor ya da oyun aracılığıyla yanıtlıyor. Bu, çocuklarda genelde güveni tamamen oturtma sürecinde gördüğümüz bir durum. Sizi sevdiği ve güvendiği belli, ama bazı şeyleri kendi içinde saklıyor olabilir.”

Demir kollarını göğsünde kavuşturdu. “Bu kötü bir şey mi?”

İrem başını iki yana salladı. “Hayır, kesinlikle değil. Sadece bu, onun dünyasına adım adım girmemiz gerektiğini gösteriyor.”

Kalbimde hafif bir sızı hissettim. “Yani… bazı şeyleri bize anlatmıyor olabilir.”

“Belki de. Ama önemli olan, sizin varlığınızla kendini güvende hissetmesini sağlamak. Bugünkü gözlemim, onun sevgiye ve ilgiye açık olduğu yönünde. Yalnızca, bazı kırılma noktaları var.”

Demir’le kısa bir bakıştık. Onun da yüzündeki ciddiyet, benim hislerimi yansıtıyordu.

"İrem hanım aslında size danışmak istediğimiz başka bir konu var. Buraya gelmemizin asıl nedeni"

İrem'in gözleri bana çevrildi. "Buyrun sizi dinliyorum "

"Hayat Demir'in babası olduğunu bilmiyor ve onunla yeni tanıştı "

"Uzun süre önce ayrıldık ve yeni karşılaştık, aynı yerde çalışıyoruz. Hayat daha çok küçük 6 yaşında ve diğer çocuklar gibi babasını tanıyıp onunla vakit geçirmesinin iyi olacağını düşündük ama ona nasıl açıklayacağımızı bilmiyoruz"

İrem’in yüzündeki ifade yumuşadı ama bakışları bir o kadar da dikkat kesildi. Kalemini masaya bıraktı.

“Anladım… Bu çok önemli bir bilgi.”

Demir hafifçe başını salladı. “Onunla bağ kurmaya çalışıyorum ama bu süreçte doğru adımı atmak istiyoruz. Ne zaman ve nasıl söylemeliyiz… ya da şimdilik söylememeli miyiz?”

İrem derin bir nefes aldı, ellerini birleştirerek masanın üzerinde tuttu.

“Baba figürünün hayatına girişi, özellikle bu yaşta çok hassas bir süreçtir. Bir anda ‘Ben senin babanım’ demek, hem onu hem de sizin aranızdaki bağı zorlayabilir. Bu yüzden adım adım ilerlemek en iyisidir.”

“Yani…” dedim tereddütle, “şimdilik normal bir tanışıklık gibi mi sürdürmeliyiz?”

“Evet, ama bunun altını doğru şekilde doldurarak. Güven ve aidiyet duygusunu önce davranışlarınızla hissettirebilirsiniz. Zamanla o bağ zaten kendi adını koyar. Doğru an geldiğinde de açıklamayı yaparız.”

Demir’in çenesindeki kaslar gerildi, bakışlarını yere indirdi. Onun için ne kadar zor olduğunu hissedebiliyordum.

İrem tekrar not aldı, sonra başını kaldırdı.

“En önemlisi, Hayat’ın bu süreçte istikrarlı ve güvenilir bir ortamda olduğunu hissetmesi. Sizin aranızdaki uyum, onun için en büyük işaret olacak.”

Demir’le birbirimize kısa bir bakış attık. Onun gözlerinde hem kararlılık hem de sabırsızlık vardı.

“Peki… bu bağı güçlendirmek için neler yapmalıyız?” diye sordu.

İrem, masasındaki defteri kapattı ve hafifçe gülümsedi.

“Hayat’ın dünyasına dahil olun. Onun ilgi alanlarını keşfedin. Küçük rutinler oluşturun; mesela hafta sonu birlikte kahvaltı etmek, okuldan dönüşünde karşılamak, ya da onun sevdiği bir oyunu oynamak. Çocuklar için tekrar eden ve güven veren anlar, bağ kurmanın en sağlam yoludur.”

Başımı salladım. “Biz bir araya gelmesek bile bunu yapabiliriz.”

Demir ise gözlerini İrem’den ayırmadan, sanki kendi kendine söz veriyormuş gibi konuştu:

“Onun hayatında eksik kaldığım yılları telafi edemem ama bundan sonrasını dolu dolu yaşayabilirim.”

İrem yumuşak bir ses tonuyla, “Ve unutmayın,” dedi, “Hayat, sevildiğini hissettiğinde ve güvendiğinde, gerçeği öğrenmeye de hazır olur. O gün geldiğinde, onu hazırlayan şey zaten sizin varlığınız olacak.”

Sözleri, içimde hem umut hem de korku uyandırdı. Ama Demir’in yanımda olduğunu bilmek, en azından bu yolda yalnız olmadığımı hissettiriyordu.

Demir’le göz göze geldik. O an anladım ki, bu yolun sonunda ne olursa olsun, artık geri dönüş yoktu ve biz Hayat için ne gerekiyorsa yapacaktık.

Hellooo

Nasılsınız canlarımm? Umarım iyisinizdir.

Biz 200 okunma olmuşuz daha yolun başındayız ve çoook bölümlerimiz olacak ama çok mutlu oldum. Destekleriniz için hepinize teşekkür ederimm.

Bölümü nasıl buldunuz? Hayat ve Demir?

Yeni bölümde görüşmek üzere. Oy verip yorum yapmayı unutmayın. Desteklerinizi bekliyorum. Seviliyorsunuz. 💖😘

Senin gibi parlak bir yıldız bu kitabın yıldızına basıp onu da parlatırsa çok sevinirim. ✨✨

Bölüm : 08.08.2025 16:47 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...