7. Bölüm
Hayaliyazar22 / Tesadüf Eseri (Savcı) / 6. Bölüm : Ay ışığı

6. Bölüm : Ay ışığı

Hayaliyazar22
hayaliyazar22

Keyifli okumalar dilerimm.💜💜

 

Kafamı bana seslenen sesin sahibine çevirdiğimde bakışlarım arkamdaki adamı buldu.

Gözlerim şaşkınlıkla irileştiğinde aynı ifadeyle bana baktığını fark ettim.

"Sinan?"

İsmini söylediğimde ışıl ışıl gülümseyip gamzelerini ortaya çıkardı. Halen değişmemişti 9 yıl önceki haliyle aynı görünüyordu.

"istersen arkadaşı uzaklaştırabiliriz" diyen Barlas binbaşı'nın sesi doldu kulaklarıma. "teşekkür ederim, sorun teşkil etmiyor" diye fısıldadım karşılık olarak kısık bir sesle.

Sinan'ın gözleri Melis ve Meriç'e takıldı. "Melis, Meriç?"

"kuzen" diyerek karşılık veren Melis ile ikinci şokumu geçirdim. İkisi kuzen miydi?

Görev için geldiğim ülkede eski sevgilim ile karşılaşmış o da yetmiyormuş gibi Melis'in akrabası çıkmıştı.

Çok güzel, tam da benim başıma gelebilecek türden bir olaydı zaten.

"Sinan benim kuzenim bu gece buluşacaktık sizide davet etmek istedim umarım bir sakıncası yoktur" diyerek durumu açıkladı Melis.

Melis'in gözleri Sinan ile benim aramda gezinirken sırıttı "siz ikiniz nerden tanışıyorsunuz?"

"lisede sınıf arkadaşıydık" diyerek cevap verdim rahat bir tavırla. Sinan ise "evet liseyi birlikte okuduk" diyerek destekledi beni.

Öyleydi. Liseyi birlikte okumuş ve sevgili olmaya karar vermiştik. O dönem iki yıllık bir ilişkimiz olmuştu ve bitmişti.

Lisede Hilal ismini kullandığım için Sinan'ın bana böyle hitap etmesi görev için iyi olmuştu.

"ahh" diyerek şakıdı Melis farkındalık ve heyecanla "yıllar sonra bir araya gelen iki arkadaş ne kadar güzel?" sözlerinin altındaki imayı sezmemek için salak olman gerekiyordu.

Yanımdaki Karam'ın hafiften gerildiğini hissettim. Sanırım ondan hoşlanmamıştı. Elimi rahatlatmak için elinin üstüne koydum ve uzun ince parmaklarımla elini kavrayıp elinin üstünü yavaş yavaş okşadım.

Sinan'ı gözleri hareketimle Karam'a dönerken yüzündeki gülümseme hafiften silindi ama sonra toparladı ve elini Karam'a uzattı.

"merhaba ben Sinan"

Karam kafasını sallayarak Sinan'ın selamına karşılık verdi ve ona uzatılan eli tuttu. "Ateş"

Ona taktığım ismini söylerken gözlerini saniyelik olarak sadece benim anlayabileceğim bir ima ile bana çevirmişti.

Sırıtmamı içime atıp gözlerimi kaldırdım. Sinan Melis ve Meriç'in yanına geçmişti. Sohbet ederken uzun zamandır diğer elimde tuttuğumu fark etmediğim buz dolu kokteyl bardağı elimi dondurmuştu.

Elim soğuktan cayır cayır yanıyordu.

Bardağı önümdeki var tezgahına bırakacakken bir anda bardak elimden çekildi. Karam bardağı bırakırken elimi ellerinin arasına alıp çatık kaşlarıyla donan parmaklarımı ısıtmaya başladı.

Parmaklarımı kızarıklığı geçip normale döndüğü zamanda kalkmaya karar verdik.

Sol tarafta biz olduğumuz ve sol taraf çıkışa yakın olduğu için önde biz arkadan diğerleri geliyordu.

Karam uzun parmaklarını parmaklarımın arasından geçirdi ve ellerimizi sabitledi. Üstümüzde diğerlerinin bakışlarını hissediyordum.

Çıkışa vardığımızda yan yana park halinde olan arabalarımızın yanına gittik.

"sizi tanıdığıma memnun oldum. Çok keyifli bir akşamdı" diyerek bana sarılan Melis'e aynı şekilde sarıldım. "bizde öyle gerçekten çok keyifli bir akşamdı."

Çantamdan telefonumu çıkartıp nazikçe gülümseyerek Melis'e uzattım. "numaranı yazsana yarın haberleşelim"

"olur vallahi çok iyi aklı ettin" diyerek telefonumu aldı ve numarasını yazdı. "Buradasınız değilmi daha Türkiye'ye dönmüyorsunuz?"

"hayır bir süre daha buradayız" diyerek ona istediği cevabı verdim.

"çok güzel, o zaman yarın seni ararım iyi geceler"

"olur, iyi geceler "

Karam ile vedalaşan Meriç bana elini uzatıp gülümsedi. Aynı şekilde karşılık verip elimi sıktım. "tanıştığıma memnun oldum Hilal"

"bende öyle"

Meriç Melis'in yanına arabasına doğru ilerleyip yanımızdan ayrılırken önümde bir beden belirdi. Kafamı kaldırdığımda Sinan ile karşılaştım.

Ben daha ne olduğunu anlayamadan beni kendisine çekip sarıldı. "seninle yeniden karşılaştığıma çok sevindim Hilal, umarım tekrar görüşürüz"

Sarılışındaki dostane tavrı hissetmiştim.

Sözlerine karşı burukça gülümsedim ve kollarımı dostane bir şekilde ince beline sardım. Her ne olursa olsun o benim için bir arkadaştan fazlası değildi ve olmayacaktı.

Çünkü bir zamanlar çok sevdiğim kişi şuanda benim için hiçbir anlam ifade etmiyordu. Birlikte olan anılarımız zihnimizin tozlu sandığında kilitliydi ve bir daha açılamayacaktı.

Birbirimizde ayrıldığımızda dusaklarını süsleyen buruk bir tebessümle bana son kez bakıp gözden kayboldu.

Birkaç adım atıp arabanın kapısına vardım.

Kafamı Karam'a doğru çevirdiğimde onu olduğu yerde kaşlarını çatmış bana bakarken buldum. İki koca adımda yanıma varıp şoför kapısını açtı ve arabaya bindi. Bende hemen peşinden bindiğimde birşeyler mırıldandığını duydum.

"hayır anlamıyorum o lavuk nasıl sana sarılabiliyor. Hadi sarıldı ki sarılamaz sen nasıl geri çekilmez ve izin verirsin"

Bende en az onun kadar sinirlenmeye başlıyordum. Koltukta ona doğru döndüğümde arabayı çalıştırmış otoparktan çıkmıştık.

Kaşlarım çatıldı.

"birincisi bana hesap soramazsın, ikincisi o benim için arkadaştan fazlası değil, üçüncüsü öyle olmasaydı bile bu seni hiç ilgilendirmezdi Alex Karam Akaydın"

Araba aniden dururken sinirle bana doğru döndü. "eğer sevgili rolü yapıyorsak beni bal gibide ilgilendirir Dolunay Hilal Yıldırım."

Karam'ın tam adımı kullanması bir anlık duraksamama sebep oldu. Gözlerimi kıstım "ne o yoksa kıskandın mı?"

"hayır kıskanmadım" oldukça net bir biçimde söylemişti ama aksine kaşları daha çok çatılmıştı. Kanımda dolaşan alkolünde etkisiyle sırıttım.

Sanırım sarhoş olmak üzereydim ve bunu yeni farketmiştim. İtiraf ediyorum alkole karşı o kadar dayanıklı değildim ve muhtemelen yarın bunların çoğunu bile hatırlamayacaktım.

Gözlerim yağan yağmura değince gülümsedim. Bir anda içimden gelen bir hisle arabanın kapısını açıp dışarıya çıktım.

Oldum olası yağmuru çok sevmişimdir.

Yağmur damlaları beni ıslatırken bu hisle gülüşüm büyüdü. Hemen arkamdan Karam'da arabadan inerken yanıma adımladı. Herhangi birşey dememişti ama kafasını iki yana salladı. Sanırım hasta olmamdan korkuyordu.

Gözlerimi kapatıp etrafımda dönerken bir anda ayağım takıldı ve dengemi kaybettim. Gözlerim irileştiğinde düşmeyi beklerken burnuma dolan erkeksi, hoş koku ve belime dolanan kaslı kollar buna engel oldu.

Gözlerimi araladığımda bir iki saniye kırpıştırdım. Tam dibimde olan Karam delici buz mavisi hareleriyle bana bakıyordu. Siyaha kaçan koyu, dalgalı saçları yağmurun etkisiyle ıslanan bir kısmı alnına yapışmıştı.

Bir kaç damla saçlarından süzülüp bana doğru aktı. Damla çenemden boynuma doğru yol alırken laciverte kaçan gözlerimi gözlerine diktim.

Birbirimize o kadar yakındık ki sıcak nefes alış, verişini hissettiğim burnu neredeyse yanağıma değecekti. Yanaklarımız birbirine yaslanırken ıslak kirpiklerinin kırpışma sesinin kesildiğini hissettim.

Gözlerini kapatmıştı.

Bende ona uydurarak gözlerimi kapattığımda ikimizde bir süre öyle durduk. Ay ve yıldızların aydınlattığı, yağmur ile süslenen Fransa akşamında yalnızca ikimiz vardık.

Bir an ilk defa onu hissettim. Sanki derinlerde bir yerde yarası vardı, kabuk tutmaya başladığında kanayan bir yara.

O an sanki ikimizde birbirimizden güç aldık, birbirimizi şarj ettik. İçim daha önce hiç kimseye karşı hissetmediğim ve anlam veremediğim hisler ile doldu.

Karam geri çekilirken gözlerimiz kesişti. Eli belimden ayrılmamıştı ve bulunduğu yeri yakarcasına sabit duruyordu. Yüzü yanağımdan ayrılmış, tekrar yüzüme yaklaşmıştı.

Burunlarımız birbirine değerken Karam dudağını içimi kıpır kıpır eden bir şekilde dudağımın kenarına değdirdi ve kısa bir süre orada tuttu.

Gözlerim kapanırken içimi bir sıcak hava dalgası kapladı. Karam bunu sanki beni incitmekten korkar biçimde narin ve zarif bir şekilde yapmıştı.

O an sanki mantığıma veda etmiş tüm algılarımı kapatmıştım ve hiçbir şekilde tepki veremiyordum.

Eli boynum ile çenemin arasına yerleşirken baş parmağıyla çene çizgimi okşadı ve kaşlarını çattı. "donuyorsun sen ay ışığı"

Zaten omuzlarımda olan ceketini bana daha çok sararken ikimizi arabaya ilerletti ve beni koltuğa oturttu. İki saniye sonra şoför kapısı açılırken arabaya bindi ve kapıyı kapattı.

Bana doğru yaklaşıp elindeki mor renkli küçük şalı vücuduma sardı ardından uzanıp emniyet kemerimi taktı.

Heyecanla ellerimi çırptım mor benim en sevdiğim renkti. Sonra kaşlarım çatıldı ama benim en sevdiğim renkteki şalı nereden bulmuştu? Ve daha önemlisi arabasında benim en sevdiğim renkteki şalı ne arıyordu?

Sanki içimi okumuş gibi, bana ve dünyadaki en tatlı şeymişim gibi olan hareketlerime gülümsedi. "kardeşimin demir eksikliği var çok çabuk üşür onun için arabanın arkasında bulundururum benim için alışkanlık oldu"

Kaşlarım düzelirken kafamı sallayarak onayladım.

Bir kere daha Karam'ın ne kadar düşünceli ve nazik bir adam olduğu kanatine varmıştım.

Klimayı açıp içeriyi sıcacık yaptığında arabanın ısınmasıyla buz tutan vücudum gevşedi.

Burada kalacağımız eve vardığımızda Karam arabayı durdurup park etti. Birkaç sokak ötede ise diğerleri kalacaktı. Bizim onlardan uzak ve ayrı olmamızın sebebi oyunumuzun daha inandırıcı ve gerçek olmasıydı.

Kemerimi çözüp arabadan indiğimde bir an başıma giren ağrı ile dengemi kaybettim. Sıkıntıyla ofladım büyük ihtimal ile dakikalarca yağmurun altında kalmamdan dolayı migrenim tutacaktı.

Bir anda havalanma ile baygın gözlerim açılırken şaşkınlıkla Karam'a baktım. Kollarım refleks ile boynuna dolanırken bir süre yan profili ile bakıştım.

Göz göze geldiğimizde tek eliyle arabanın kapısını kapatıp yine tek eliyle kilitledi ve anahtarı cebine attı. Bir yandan da diğer eli belime sarılmıştı ve bacaklarım öbür kolundan aşağıya sarkarken beni tutuyordu.

Açıkçası yürüyecek halim yoktu o yüzden itiraz etmedim.

"dengede durmakta zorlanıyordun muhtemelen ikinci adımında yeri boylayacaktın. Ayrıca başın ağrıyormuş gibi yüzünü buruşturmuştun büyük bir ağrın olduğu belliydi. Migrenin mi var? "

Dudaklarım aralanırken şaşkınlıkla ona baktım.

Bazen bir savcıyla karşı karşıya olduğumu unutuyordum. Karam insanı bir bakışta okuyabilen ve aşırı dikkatli biriydi.

Söylediklerini onayladığımda kucağındaki benle birlikte rahatça yürüyüp bahçeden eve ilerlemekte meşguldü.

Evden içeriye girdiğimizde gözlerimi etrafta gezdirdim. 2+1 bir olan, müstakil bir evdi. İki odası, geniş ferah bir salonu, banyosu ve hayal gibi bir mutfağı vardı. Bir çift için gayet ideal güzel ve mütevazıydı.

Gözlerim kapanmaya yer ararken kalçam pufla buluştu ve başım Karam'ın omzundan ayrıldı.

Gözlerim makyaj aynasından kendime dönerken Karam birkaç saniyeliğine ortadan koyboldu. Elinde kurutma makinesiyle geri gelirken makinenin kablosunu prize taktı.

Gözlerim ona çevrilirken saçlarımı kurutmaya itiraz ettim. "istemiyorum"

Buz mavisi bakışları bana değerken tek kaşı kalktı. "neden saçlarını kurutmak istemiyorsun ay ışığı"

Omuz silktim "çünkü sevmiyorum"

Karam elindeki makineyle bana yaklaşırken "olmaz" diye mırıldandı. "sonra hasta olursun"

"olmam"

"olursun"

"olmam"

Saçıma değen sıcak hava ile hafiften yüzümü buruşturdum. Ezelden beri saçlarımı kurutmayı sevmezdim ama babam kurutma makinesini aldığı gibi saçlarımı kuruturdu ve bu iyi gelirdi çünkü o yapıyordu. Eğer kurutmazsa hasta olacağımı düşünürdü.

Tabi bu güzel günler bir rüyaymış gibi geride kalmış ve kabusa uyanmıştık.

Bakışlarım dalgınlaşırken Karam'ın bir eliyle kurutma makinesini tuttuğunu diğer elini saçlarıma geçirdiğini hissettim. Hareketleri nazik ve oldukça zarifti.

Sıcak hava migrenime iyi gelirken eli kurumaya yüz tutmuş saçlarımdan ayrılıp kurutma makinesini makyaj masasına bıraktı ve parmaklarını alnıma ilerletti.

Parmakları alnımda dolanıp hafifçe masaj yaparken gözlerim kapandı.

Boğazımdan bilinçsizce hoşnut mırıltılar dökülürken bir ara Karam'ın "Ty deystvitel'no kot"( sen gerçekten bir kedisin) gibi birşeyler mırıldandığını duydum.

Anlamını bilmediğime emindim çünkü rusça bilmiyordum ama bir yerlerden tanıdık gelmişti. Ayrıca bunu söylerken gülümsediğini hissetmiş gibiydim.

Birkaç dakika sonra elleri kafamdan uzaklaşırken gözlerim aralandı.

"böyle ıslak ıslak oturma ay ışığı üstünü değiştir hasta olursun."

Kaşlarım çatıldı, bu adam hasta olmama ne kadar çok takmıştı.

"olmam"

"olursun"

"olmam"

"olursun"

"biz herşeyde böyle tartışacakmıyız Karam, ayrıca ne kadar taktın hasta olmama"

"üstünü değiştir Dolunay, üstünü değiştir" birşey söylememe izin vermeden odadan çıktı ve kapıyı kapattı.

Paytak adımlar ile odanın köşesinde duran bavuluma ilerledim. İçinden uyumak için şort ve tişört çıkardım. Üstümdeki ıslak kıyafetleri çıkarıp kenara koyarken diğer kuru kıyafetleri kıyafetlerimi giydim.

Yatağıma girdiğimde kapı çalındı. "gir" diye seslendiğimde Karam içeriye girdiğini gördüm. O da kıyafetlerini değiştirmişti.

Üstünde siyah, kısa kollu bir tişört, altında ise aynı renk eşofman vardı. Beyazdan biraz daha koyu olan tenine yakışmıştı.

Yanına adımladığında saçlarının ıslak olduğunu fark ettim. Bana hasta olacaksın diyor ve saçlarımı kurutuyordu ama kendisininde başına gelebilecek birşey için onu engellemeye gayret göstermiyordu.

Kalan son enerjimle yataktan kalktığımda ona ilerledim. Yanına vardığımda elinden tutup makyaj masasının önündeki pufa oturttum.

Bana sorgulayıcı bakışlarını atarken elime kurutma makinesini alıp hemen arkasında durdum. "bana hasta olacağımı söyleyip saçlarımı kurutuyorsun ama kendi saçını ıslak bırakıyorsun."

Cevap vermesine fırsat vermeden kurutma makinesini çalıştırdım ve diğer elimi ıslak saçlarına geçirdim. Elimin altındaki saçlarının verdiği his çok farklı hissettirmişti belki de ilk defa birinin saçını kuruttuğum için öyle hissetmiştim bilmiyordum.

Gözüm aynaya doğru kayarken gözlerini kapattığını gördüğümde yüzümde hafif bir tebessüm oluştu.

Saçı kuruduğunda kurutma makinesini kapatıp yerine koydum. Yatağıma doğru ilerlerken Karam'ın da gözlerini açıp ayaklandığını gördüm.

Ben örtünün altına girerken yanıma ilerleyip sıcak elini alnıma değdirdi. Sanırım ateşimi ölçmek istemişti. Son kalan enerjim biterken adeta birbirine yapışan gözlerim kapandı ve uyku iyice üzerime çöktü.

Alex Karam Akaydın

Gözlerim derin bir uykuya esir olan ay ışığında dolandı. Ateşi yoktu bu iyi birşeydi çünkü en son isteyeceğim şey hasta olmasıydı.

Ayrıca onu kesinlikle kıskanmamıştım. Sadece etrafta bizi izleyebilecek birilerinin olabileceği ihtimaline karşı öyle davranmıştım.

Yüzünün önüne gelen kumral saçlarını elimle geriye ittim. Artık gidip uyusam iyi olacaktı çünkü yarın uzun bir gün olacaktı.

Odama gitmek için hareketlendiğimde bileğime dolanan el ile adımlarım duraksadı. Kafamı çevirip Dolunay'a baktığımda düzenli nefes alışverişinden derin bir uykuda olduğunu anladım.

Bilmem kaçıncı denememde de elimi kurtarmakta başarısız olurken derin bir nefes aldım ve yanına ilerleyip yatağa oturdum. Elim benden bağımsız olarak saçlarına gideken yüzüne düşen tellerini geriye atıp okşadım.

Hoşnut mırıltılar çıkartıp bana daha çok sokulmasıyla gülümsedim. Tam bir kediydi. Naif, hırçın, akıllı, huysuz, uyumlu, kendi bildiğini okuyan, tatlı, güzel.

Gözlerim kapanmaya başlarken huzurla uyuyan yüzünü seyrettim. Birkaç dakika sonra uyku iyice bastırıp gözlerim birbirine yapıştığında direnmeyi bırakıp kendimi uykunun kollarına bıraktım.

Oysa ona daha uzun bakmayı dilerdim. Ne kadar çok özlemiştim o yıllardır görmediğim güzel yüzünü.

Helloo

Bölümü nasıl buldunuz?

Dolunay uyandığında bunları hatırlayacak mı?

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Oy ve yorumlarınız benim için çok önemli desteklerinizi bekliyorum.

Sizi seviyorum tesadüflerim🌠🌟

Senin gibi parlak bir yıldız bu kitabın yıldızına basıp onuda parlatırsa çok sevinirim . ✨✨

Bölüm : 12.10.2024 18:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...