20. Bölüm

XIX

E
hayalkusu_01

Selaaamm asklarımm

 

Nasııllssınıızz??

 

Umarım iyisinizdir, çayınızı kahvenizi alın gelin

 

Keyifli okumalar

 

EMEK MAHALLESİ

 

19. Bölüm; Tanıdık, ama bambaşka

 

"Ki sen bu isen,

özür dilerim.

Bilmeden sevdim..."

 

Franz Kafka

 

 

MEHİR SAYE SOYKAN

 

Önümdeki tabağı bitirdikten sonra daha bitmemiş olan portakal suyumdan bir yudum daha aldım.

 

Tıka basa yemiştim akşama kadar başka öğün yiyemem gibi hissediyordum.

 

Sinan ise çayını içmiş ve bitirmişti. Oturduğu koltuğa sırtını yaslamış beni izliyordu.

 

Gözlerimi üstünden çekip masanın kenarında duran telefonuma götürdüm. Uzanıp elime aldım ve gelen mesajlara baktım.

 

Babam birkaç kez arayıp yazmıştı, annem de şaşırtıcı şekilde bir kez aramıştı. Abimdense ses yoktu.

 

Annem bile merak edip aramıştı ama abim mesaj bile yazmamıştı.

 

Babama büroda olduğumu söyleyip telefonu kapattım ve masanın bir köşesine koydum.

 

Odada sessizlik hakimdi. Uzun süren sessizliği bozan ses ise Sinan'ın sorduğu soruydu.

 

"Saye sen neden dün gece burada kaldın?"

 

Çok mantıklı bir soruydu. Cevabı neydi peki?

 

Cevabı soru kadar mantıklı değildi. Çünkü abimin yaptığı davranışın bir mantığı yoktu.

 

"Abimle tartıştık." dedim sadece, gözlerinde 'ben biliyordum' dermişcesine bir ifade geçti.

 

"Koray artık ne haltlar yiyiyorsa herkesle tartışıyor."

 

Bir şey söylemedim. Haklıydı saçma sapan davranışları yüzünden aramız bozulmuştu.

 

Evet abimden darbe yemiştim yıllar önce ama ne bileyim tekrardan güvenmiştim. Fakat o yine beni hayal kırıklığına uğraşmıştı.

 

"Ne yaptı peki?"

 

Nisa'yı ve beni yine hayal kırıklığına uğrattı ve bunu en olmayacak kişiyle yaptı.

 

Özel hayatına karışmak istemiyordum ama birine ümit verip başkasıyla aynı yatağa girmek de bence aldatmaktı.

 

"İğrenç bir şey." dedim ve devam ettim. "Konuşmak istemiyorum abimi Nisa anlatmak isterse anlatır bende o yürek yok."

 

"Tamam ısrar etmeyeceğim." dedi. Anlayış göstermesi hoşuma gitmişti. Zorlasaydı döver odadan atardım gereksiz zaman kaybı yaşardık.

 

"Ceren geldi dimi eve?" dedim konuyu değiştirerek

 

Akşam gelip Derin'in eşyalarını alacaktı ama ben evde olmadığım için büyük ihtimal annemler vermişti.

 

"Geldiler ama gidecekler." dedi hafif durgun bir sesle

 

"Ne? Nasıl?" dedim şaşkınlıkla

 

"Taşınacak Ceren, daha fazla size yük olmak istemiyorum dedi."

 

"İzmir'de kalmaya devam edecekler ama değil mi?" dedim beklentiyle

 

"Evet sadece başka bir ilçeye taşınacaklar görüşürsünüz yani."

 

'Ohh' deyip rahatladım. Derin'e o kadar çok bağlanmıştım ki şimdi elimde olsa yanına giderdim.

 

Kapının çalınmasıyla gözlerimi kapıya çevirip 'Gir." dedim.

 

Umay gelmişti.

 

"Mehir?" dedi bir Sinan'a bir bana bakarken

 

"Efendim Umay." dedim normal bir şekilde

 

"Rahatsız etmeyeyim ben sizi." deyip kapıyı örtecekken durdurdum.

 

"Rahatsız edeceğin bir durum yok Umay." dedim tebessüm ederek, o kadar tatlı telaş yapmıştı ki yüzümdeki gülümsemeye engel olamamıştım.

 

"Ben gideyim o zaman görüşürüz Saye." diyerek ayaklandı Sinan.

 

"Görüşürüz." dememle beraber odadan çıkmıştı, hemen ardından da Umay odaya girip kapıyı kapatmıştı.

 

Daha demin Sinan'ın oturduğu koltuğa geçip derin bir nefes aldı.

 

"Mehir ben sana bir şey soracaktım." dedi sakın tutmaya çalıştığı sesiyle

 

"Sakin ol Umay."

 

"Şimdi bizim Emre ile olan ilişkimizi biliyorsun. Emre bana evlenme teklifi etti ama ben düşüneceğimi söyledim. Ne diyeceğim bilmiyorum." dedi hızlı hızlı

 

Söyledikleri karşısında gözlerim şaşkınlıktan açılmıştı. Emre evlenme teklifi mi etmişti? İyi de daha barışalı iki ay olmadı.

 

"Ben ne diyeceğimi bilmiyorum ama Umay evlilik zor bir iş öyle hemen karar veremezsiniz. Bence biraz düşünün."

 

"Bende öyle düşünüyorum, evet çok seviyorum ama çok erken." dedi ve devam etti. "Evlilik demek bir sürü sorumluluk demek. Mehir annemle babamı biliyorsun aşık olup evlenmişler ama evlenince bir anda sanki hiç birbirlerine aşık olmamış gibi davranmaya başladılar. Ben korkuyorum."

 

Elimi elinin üstüne koydum rahatlatmak amacıyla "Umay güzelim evet evlilik için çok erken ama evlilikten korkma eminim senin için en doğru karar Emre. Emre'ye git ve sadece erken olduğunu söyle."

 

Umay dolu dolu gözleriyle gülümsemiş ve "İyi ki hayatımdasın Mehir. İyi ki benim arkadaşımsın." dedi.

 

"Şımartma bak beni." dedim nazlı nazlı

 

"Şımartırım hakediyorsun şımarmayı."

 

"Umaaay." dedim gülerken, "Neyse ben işimin başına döneyim." dedi.

 

"E git bakalım." dedim ve odadan çıkıp kapıyı örtesine kadar arkasından baktım.

 

Odadan çıkmasıyla gözlerimi önümdeki dosyaya çevirdim.

 

Dün gece üstünde uyuyakalmıştım. Ve bazı sayfaları buruşmuştu. Buruşan sayfaları çıktı makinesinden tekrardan çıkartıp dosyanın içine yerleştirdim.

 

Dosyayı alıp kitaplığa kaldırdım. Yapacak başka işim de olmadığı için çantamı alıp bürodan çıktım.

 

Nisa'nın yanına gidecektim. Bürodan çıktıktan sonra arabaya atlayıp hastaneye doğru sürdüm.

 

Elime telefonumu alıp Nisa'ya 15 dakikaya kafeteryaya inmesi gerektiğini söyledim.

 

Hastanenin önüne gelmemle beraber derin bir nefes aldım ve arabayı park edip indim.

 

Nisa'nın tepkisini az çok biliyordum. Ama ne bileyim bir garip hissediyordum.

 

Hastanenin giriş kapısından geçip direkt kafeteryaya ilerledim. Nisa pencerenin kenarındaki masaya oturmuş kolunu masaya başını da koluna yaslamış şekilde dışarıyı izliyordu.

 

Yavaş adımlarla yanına ilerledim. "Nisa." dedim geldiğimi belli etmek adına

 

Yanındaki sandalyeyi çekip oturdum. Gözlerindeki yorgunluk hiç olmadığı kadar belli oluyordu.

 

Aramızdaki sessizlik bir süre devam etti. Gözlerimi kaçırdım ve derin bir nefes aldım.

 

Daha fazla uzatmadan söze girdim. "Sana bir şey söylemem gerekiyor."

 

Nisa başını kaldırıp "E söyle." dedi.

 

Yutkunup sözüme devam ettim. "Abim geldi ya dün hani, yoktu falan ben sordum nerdeydin diye."

 

"Mehir uzatmadan söyler misin ne diyeceksen." dedi sözümü kesip sabırsız bir şekilde

 

"Abim vurulduğu sırada hastanede yatarken bir kız gelmişti yanına kızıl saçlı..."

 

"Melis?"

 

"Evet o, abim 2 gündür onun yanındaymış." dedim ve susup tepkisini izledim.

 

Gözlerinde hiçbir duygu yoktu. İfadesizdi. Büyük ihtimalle duyduğu şeyi sindirmeye çalışıyordu.

 

Gözleri buğulandı hatta bir damla yaş aktı. Eliyle sildi o akan yaşı ardından alçak ama biraz boğuk bir sesle "İki gün..." dedi.

 

Kendimi açıklamak için öne atıldım. "Nisa ben, sadece bilmeni istedim. Abim bunu yapmışken hâlâ ona karşı iyi bir şey hissetme diye söyledim."

 

Başını salladı hafifçe, gözleri pencereye yöneldi.

 

"Biliyordum aslında yani içimde bir ses beni hep uyardı. Yapma dedi. O iyi biri değil dedi. Ama ne bileyim umut ettim. Değişmiştir belki dedim. Değişmemiş."

 

Benden gizlemeye çalışssada gözünden akan yaşları farketmiştim.

 

"Biliyor musun Mehir? Evet ben onu affetmedim ama affetmeye de hazırdım galiba ne bileyim belli etmesem de ben ona gelmeye hazırdım. Ama şimdi galiba herşey bitti."

 

Dolan gözlerim bu sefer kız kardeşim için akıttı yaşlarını, Nisa asla bunları haketmemişti.

 

Mutlu olmayı en çok hak eden oydu. Ama abim resmen Nisa'yı mutlu etmemek için yemin etmişti.

 

"Nisa, güzelim benim. Üzülme lütfen hem bak ben senin yanındayım."

 

Gözlerini bana çevirdi. Elini elimin üstüne yasladı. "İyi ki Mehir iyi ki yanımdasın."

 

(...) 

 

Hani şu Sinan'ın dediği yılbaşı yemeği vardı ya heh o yemek bugün.

 

Nisa ile konuşmamın üstünden 3 gün geçmişti.

 

Hayat normal akışında ilerliyordu. Tabii ki değişen şeyler olmuştu. Mesela abim ile konuşmuyordum, yüz yüze gelmemek için elimden geleni yapıyordum.

 

O benimle ne kadar konuşmak istesede yüz vermiyordum. Evet konuşmak için can atıyordum. Keşke böyle bir şey yapmasaydı diyorum ama abim resmen hem beni hemde Nisa'yı kandırmıştı.

 

Bunun affedilecek hiçbir yanı yoktu.

 

Üstelik bu kadar şeyi benim başımda bir bela varken yapmıştı. O Melis ile gülüp eğlenirken ben burada tek başıma muhtemel katilimin gözlerine bakıyordum.

 

Sinan bile abimden daha fazla ilgileniyordu benimle. Beni her koşulda koruyacağını söyleyen abim beni böyle bir durumda yalnız bırakmıştı.

 

Ya bir kere bile odama girip 'Mehir nasılsın?' diye sormamıştı.

 

Yani bundan bir 4-5 ay öncesine kadar aramızda hiçbir sorun yoktu ama Sinan'ın gelmesiyle resmen aramıza tuğlalardan bir duvar örülmüştü.

 

Garipti.

 

Acaba bir ay önce yaşadığı olayın nedeni olarak beni mi görüyordu.

 

Yani benim sebep olduğumu mu düşünüyordu?

 

Annem gibi.

 

İyi de abim öyle düşünmezdi.

 

Abin seni yalnız da bırakmazdı.

 

Orası öyle de, neyse.

 

Abi meselesini bir kenara atalım. Ceren taşınacağı evi bulmuştu. Yaklaşık 3 gündür durmaksızın ev arıyordu. Sonunda dün kendine uygun bir ev bulduğunu söyledi.

 

Üstelik benim çalıştığım büroya çok yakındı.

 

Yani işimi bitirdikten sonra istersem Derin'i görmeye gidebilecektim.

 

Yani uzaklığı önemli değildi zaten görmeye gidecektim ama mesafenin az olması benim açımdan iyi olmuştu.

 

"Kızım hazırlandın mı? Çıkmamız gerekiyor."

 

Babamın odamın kapısının önünden bana seslenmesiyle gözlerimi daldığım yerden çektim.

 

Hazırdım.

 

Üstüme kırmızı mini bir elbise giymiştim. Artık bir klasikti bu. Mahallede küçüklüğümden beri her yılbaşı güle eğlene kutlanırdı. Ve ben -nasıl denk getirdiğimi bilmiyorum- küçüklüğümden beri her yılbaşı kırmızı giyiyordum.

 

Yani çok şaşırılacak bir şey değildi ama bebekken yılbaşında giydiğim zıbın bile kırmızıydı.

 

O yüzden kendi kendime anlam yüklemiştim.

 

Neyse biraz daha babamı bekletirsem beni bırakıp kendi başına gidecekti.

 

Çantamı alıp kapıyı açtım ve dışarı çıktım.

 

Biraz yürüyüp çıkış kapısına geldim. Bütün ev haklı buradaydı. Annem siyah uzun bir elbise gitmişti. Babam da siyah gömlek ve kumaş pantolon kombini yapmıştı.

 

Abimden yana bakmamıştım ama gördüğüm kadarıyla beyaz gömlek giymişti.

 

Bok gibi olmuş

 

Affedersiniz

 

Babam "Güzeller güzeli kızım da geldiğine göre çıkabiliriz." dedikten sonra evden sırayla çıktık.

 

Yemek genelde sokağın başından biraz ilerisine kadar uzanan masalarda yeniyor ardından biraz uzağındaki boş arazide şarkılarla beraber eğlence başlıyordu.

 

Aslında büroda da yemek düzenlenmişti ama Umay ve Emre gelmeyeceğini söyleyince gitmek için bir neden görememiştim.

 

Bir anda yanımda beliren abim yüreğimin ağzımda atmasına sebep olmuştu.

 

Konuşmuyorduk ve yanıma geleceğini düşünmemiştim. Gerçi benimle konuşmak için gelmediğine emindim.

 

Ne zaman doğru dürüst konuştuğumuzu hatırlamıyorum bile

 

Abim yanımda annem, babam önümde olacak şekilde bir süre yürüdük.

 

Yükselen telefon zil sesiyle elim hemen çantama gitti. Refleks oluşmuş resmen, çalan zil sesi benim telefonumki ile aynı bile değil.

 

Abimin telefonundan gelmişti ses, telefonu açıp kulağına götürdü.

 

"Efendim." dedi normal bir sesle

 

Telefondaki kişi bir şeyler anlattı abimde kendi kendine başını salladı.

 

"Tamam sen bekle orda ben seni almaya geleceğim."

 

Kimi alacaktı?

 

Abimin kurduğu cümle ile kim olduğunu anlamıştım.

 

"Tamam Melis görüşürüz."

 

Melis.

 

Şaka falan mı yapıyordu bu! Aklını mı kaçırmıştı? Nisa ile aynı masaya 2 günlük kızı mı oturtacaktı.

 

Nisa'nın ne hissediği hiç mi umrunda değildi.

 

Hiç mi yani?

 

Birazcık Nisa'yı düşünse böyle mi davranır Mehir?

 

Doğru.

 

Abim kimseye bir şey söylemeden arkasına dönüp ilerlediğimiz yoldan geri dönüyordu.

 

Umursamadan telefonumu çıkartıp Nisa'ya yazdım.

 

Siz Güzelim napiyon?

 

Siz Gittiniz mi yemek alanına

 

Çok geçmeden Nisa'dan cevap gelmişti.

 

Balımm Geldik Sayem

 

Siz Sana bir şey söyleyeceğim

 

Balımm Söyle

 

Siz Abim yanında Melis'i de getiriyor

 

Balımm Aaa

 

Balımm Ne güzel

 

Siz Kötü hissedeceksen biz başka bir yere gidelim

 

Balımm Gidemeyiz

 

Balımm Benim de size bir süprizim var

 

Balımm 😉

 

Siz Ne nasıl

 

Balımm Geldiğinde görürsün

 

Balımm Yalnız abim tas gibi olmuş Mehiiiiiirrr

 

Balımm 🤌🤌

 

Siz Aman banane be

 

Balımm Kuduruyorsun dimi nasıl oldu acaba diye

 

Siz Yooo

 

Balımm Boydan atayım mıı

 

Siz Atsana gizlice 🫣

 

Balımm Atıyorum (18.34)

 

Balımm (18.45)

 

 

 

Siz Bu mu gizli Nisa (18.52)

 

Siz 10 dk poz için uğraşmışsınız birde

 

Balımm Sussana

 

Balımm Taş gibi ama değil mi

 

Siz Yooo

 

Balımm He o yüzden 10 dk inceledin

 

Siz Manzara güzel

 

Balımm İnandım say

 

Siz Okeyyoo

 

Son mesajımı yazıp telefonumu kapattım. Sırıtmaktan yanaklarım ağrımıştı resmen.

 

Yemeği yiyeceğimiz alana çok şükür gelmiştik. Gözlerimi etrafta gezdirerek Nisaları aradım.

 

Ben görmeden Nisa beni görmüş olacaktı ki el sallayarak gelmemizi işaret etti.

 

Adımlarımı onların olduğu tarafa çevirdim.

 

"Bu güzellik ne kırmızı delisi." diyerek sarılan Nisa'ya karşılık verip sarıldım.

 

"Asıl sen çok güzelsin olmuşsun."

 

"Teşekkür ederim."

 

Gözlerimi Nisa'dan çekip etrafıma bakındım.

 

"Abimi arıyorsan burada değil biraz ilerde Barlaslarla oturuyor."

 

"Ay yok abini aramıyorum. Hem banane be ondan." dedim omzumu silkerek

 

"Öyle olsun bakalım." dedi sırıtarak

 

Annemler çoktan Nisa'nın anne-babasıyla konuşmaya başlamıştı.

 

Biz de daha fazla ayakta durmayıp oturmuştuk.

 

"Ee senin süpriz nerde?" dedim konuyu değiştirerek

 

"Benim süprizi birazdan göreceksiniz." dedi sesindeki ufakta olsa heyecan tınısıyla

 

"Nisa." dedim uzatarak "Söylesene hem benden niye saklıyorsun süprizini."

 

"Süpriz olduğu için."

 

Haklı buldum.

 

"Ee senin işler nasıl gidiyor."

 

Benim 

 

İşler

 

 

"İyi gidiyor davadan davaya koşuyorum işte ne olacak başka."

 

Başını sallayarak "Doğru." dedi.

 

"Şu salak sana mesaj falan gönderdi mi hiç? Yani ne bileyim bir tehdit falan var mı?"

 

"En son size geldiğim gün bir şeyler yaşandı başka da bir şey yok."

 

"Fırtına öncesi sessizlik olabilir mi bu?"

 

"Bilmiyorum ama bu sessizlik hayra alâmet değil."

 

"Abim baya birileriyle konuşuyordu. Dün gece bu konuyla ilgilendi. Gece su içmeye kalktım "Nasıl yani." dedi devamını dinlemedim. Umarım bulunur şu salağın kim olduğu."

 

Abimden daha çok uğraşmıştı Sinan resmen

 

"Umarım Nisa umarım."

 

"İyi insan lafının üstüne gelirmiş seninki geliyor." dedi.

 

Bize doğru Sinan, Barlas, Gürkan ve Eymen geliyordu.

 

Gürkan'ın kolu sargılıydı.

 

Bu çocuk beni her defasında şaşırtmamayı nasıl beceriyordu acaba

 

"Gürkan noldu sana yine?" dedi Nisa gülerek

 

O bile hemşire olmasona rağmen artık ciddiye almıyordu.

 

"Ya Nisa hiç sorma, ben yolunda yürüyorum itin biri geldi hayırdır kardeşim dedi bende asıl sana hayırdır dedim sonra böyle işte ama siz birde o adamı görün."

 

"He yani adam durduk yere dövdü seni." dedim tek kaşımı kaldırıp

 

"Sayılır. Yani öncesi de var ama asıl önemli olan kısmı bu."

 

"Öncesini öğrenebilir miyiz lütfen." dedi Nisa

 

"Ya ben instagramdan bir kızla konuşuyordum bu kızla buluşacaktım işte gittim meydana bir baktım sevgilisi gelmiş."

 

"Önemsiz kısmı bu yani?" dedim gülerken

 

"Evet önemsiz ben seninle değil sevgilinle konuştum bilader dedim. O da hayırdır kardeşim dedi işte."

 

Nisa ile tabiri caizse anırarak gülüyorduk.

 

"Gelen geçen yapıştırıyor bari para al da cebine iki kuruş para girsin." dedi Barlas.

 

"Çok haklısın abi bundan sonra öyle yapacağım."

 

Annemlerin bir anda ayaklanmasıyla gözlerimi annemlerin baktığı yöne çevirdim.

 

Abim ve Melis

 

Yan yana

 

Melis abimin koluna girmiş

 

Gözlerimi ordan çekip Nisa'ya çevirdim.

 

Bakışlarında boşluk vardı, hiçbir duygu yoktu.

 

Abime karşı gerçekten duygusuz muydu? Yoksa duygusuz rolü mü oynuyordu?

 

Abim ve Melis beraber yürüyerek yanımıza geldi.

 

Melis geldiği gibi önce anneme sonra bana sarılmaya yeltenmişti ki annemde bende kendimizi bir adım geri atmıştık.

 

Annem ilk defa abimin yanında durmuyordu.

 

Bu beni şaşırtırken bir yandan da sevindirmişti.

 

Çok şükür annem sınırını belli etmişti.

 

Annem sonunda kendi olmuştu.

 

Abimin uyarı yaparcasına dişlerini sıkarak "Anne!" dediğini işittim.

 

Annem önemsemedi.

 

"Koray bu kızı da kendini de alıp git burdan."

 

Oha

 

Yanımda oturan Nisa'ya döndüm. O da benim gibiydi şaşkın ama mutlu.

 

Dudakları gülümsüyor gözleri noluyor diyordu.

 

"Anne saçmalama."

 

"Ne saçmalama Koray, seni hep alttan aldım değer verdim ama bu yaptığını kabul edemem. Sen hiçbir kadını bu şekilde değersizleştiremezsin. Git nerde ne yaparsan yap ama benim karşıma bu kadın ile gelme."

 

Thats my girlll

 

"Anne sen kendinde misin?" dedi abim şaşkın şaşkın

 

"Gayet kendimdeyim."

 

Melis'in gözlerinde ki hayal kırıklığının ardında bir hırs vardı. Resmen nasıl beni kabul etmez kafasındaydı.

 

Kendini nasıl bu kadar küçük düşürebiliyordu.

 

Annem gözlerini abimlerden çekip Nisa'ya çevirdi. İçten bir şekilde gülümsedi.

 

Abim basbaya dumura uğraşmıştı. Başını eğip 10,15 saniye bir şeyler düşündü. Sonra yanındaki Melis'e baktı.

 

Abim tam konuşacakken Nisa'dan bir ses yükseldi.

 

"ALP!"

 

Sandalyesini biraz geri çekip koşar adımlarla girişe doğru ilerledi.

 

Girişte gayet şık giyinmiş, yakışıklı bir adam duruyordu.

 

Adamın yüzünü az çok tanıyor gibiydim. Nereden tanıdığıma dair bir süre düşünsemde çıkaramamıştım.

 

Nisa, Alp dediği çocuğa bir şey söyleyip sarılmıştı. Aynı şekilde Alp de Nisa'ya sarılmıştı.

 

Masadaki gözlerin Nisalarda olduğunu hissediyordum. Özellikle Sinan'ın gözleri baya baya Alp'e odaklanmıştı.

 

Kuuduurrr

 

Alp ve Nisa yanyana bizim masaya doğru ilerledi.

 

Nisa bizlere dönüp yanındaki Alp'i göstererek "Tanıştıyım Alp, hastanede doktor aynı zamanda çok yakın arkadaşım."

 

Sözü bittikten sonra Alp'e dönüp tek tek masadakileri tanıttı.

 

"Mehir Saye, hastaneden tanıyorsundur zaten en yakın arkadaşım hatta kardeşim. Yanındaki de abisi Koray ve sevgilisi. Son olarakta abim Sinan."

 

Abimin donuk bakışlarının yanısıra Melis'in sırıtışı Nisa'yı hiç ilgilendirmemişti.

 

Sinan kendini öne atarak Alp'e yaklaştı ve selamlaştılar.

 

"Memnun oldum Sinan abi." dedi Alp kısık bir sesle

 

"Ben memnun olmadım." dedi gergin gergin

 

"Sinan!"

 

"Abi!"

 

Ben ve Nisa aynı anda Sinan'a bağırmıştık.

 

"Ne? Memnun olmadım siz olabilirsiniz ben olmadım." dedi küçük çocuklar gibi

 

"Sen Sinan'a bakma Alp o öyle biraz... uyuz." dedim samimi bir şekilde

 

Sinan ona uyuz dediğimi duymuş olacak ki tek kaşını kaldırıp "Ben ve uyuzluk." dedi.

 

"Evet sen ve uyuzluğun bir bütünsünüz."

 

"Saçmalama Saye ben ne zaman uyuz oldum."

 

"Bence şuan gayet uyuzsun."

 

"Ne yaptım da uyuz oldum? Tanıştığıma memnun olmadım ne yani olmak mı zorundayım. "

 

"Sırf Nisa'nın arkadaşı diye memnun olmadım diyemezsin Sinan."

 

"Heeey tamam tartışmayın." diyerek araya girdi Barlas.

 

"Sorun yok Mehir." dedi Alp ufak bir gülümsemeyle

 

"Ee neyse hadi oturalım artık." dedi Nisa ortamı sakinleştirmek adına

 

Hayır yani biz tartışmıyoruz ki, bu bizim normal bir diyoloğumuz

 

Benim bir yanımda Nisa diğer yanıma da abim oturmuştu, abimin oturmasına şaşırmıştım çünkü yediği laflardan sonra gideceğini düşünüyordum.

 

Neyse

 

Nisa'nın karşısına Alp, benim karşıma Sinan oturmuştu. Sonrasında sırasıyla Barlas, Eymen, İlay, Gürkan, annemler ve Aysel teyzeler vardı.

 

Masanın ilerisinde de mahalleden birkaç komşu vardı.

 

Yemekler tek tek servis edildikten sonra sohbet ederek yemekleri yedik.

 

Saatler su gibi aktı geçti, biz gençler olarak ateş yakıp etrafına oturduk.

 

Aramızda bir tek abim ve Melis yoktu. İkisi beraber bizden biraz uzakta oturmuş sohbet ediyorlardı.

 

Gözlerimi onlardan çekip Nisa ve Alp'e çevirdim. Gülerek bir şey konuşuyorlardı ama tam duyamıyordum.

 

Ne konuşuyorlarsa Nisa'nın gözlerinin içi gülüyordu.

 

Eymen ve İlay, Gürkan ve Barlas da kendi aralarında konuşuyordu. Konuşmayan iki kişi vardı. Sinan ve ben.

 

Konuşmuyorduk. Tam yanımdaydı. Başımı çevirsem yüzünü detaylıca izleyebilirdim ama yapmıyordum.

 

Neydi beni engelleyen?

 

Sinan evli değildi. Bana karşı çok nazik davranıyordu.

 

Beni seviyordu bunu belli ediyordu ama ne tür bir sevgi olduğuna emin değildim.

 

Her ne kadar Barlas emin olsa da ben emin değildim.

 

Asıl konumuz şu

 

Ben neden Sinan'dan uzak duruyordum?

 

Bundan 2 yıl önce gelirse sıkı sıkı sarılırım, bırakmam dediğim kişiye ne olmuştu da bu kadar uzak düşmüştüm.

 

Hâlâ kırgındım belki de?

 

Belkisi yoktu!

 

Ben Sinan'a hâlâ kırgınım.

 

Çünkü bana hâlen bir açıklama yapmamıştı. Evet inanılmaz güzel davranıyordu. Kendini affettirmeye çalışıyordu.

 

Ama ben hâlâ terk edişinin sebebini bilmiyordum.

 

Hangi sebep bizim aramıza 10 yıllık bir mesafe koydu?

 

Koskoca 10 yıl ben Sinan'ı neden göremedim?

 

Bunların cevabını hâlâ bilmiyordum.

 

Belki bilmemen senin için daha iyidir.

 

Bu bir seçenekti.

 

Ben Sinan'ı affetmek istiyordum. Çok istiyordum hemde. Bir adım atsa da koşsam diyordum.

 

Hâlâ istiyorum.

 

Ama ya gitme sebebi mantıksızsa?

 

O zaman ben onu nasıl affedecektim. Affedemezdim ki.

 

Bilmemem daha mı iyiydi gerçekten? Ama bu seferde aklımdaki soruların cevapları olmayacaktı ve ben Sinanla geçirdiğim her an bu soruların cevabını düşünecektim.

 

Bunı istemiyordum.

 

Sinan'ı affetmek istiyorum.

 

Umarım Sinan, umarım beni yine yüzüstü bırakmazsın.

 

"Saye."

 

Koluma dokunan elle kendime geldim. Dalmış gitmiştim.

 

"Hı." diye mırıldandım.

 

"Bir saattir sana sesleniyorum. Neyi düşünüyorsun bu kadar? Benim sesimi bile duymadın."

 

Seni desem şaşırır mıydı?

 

Eminim şaşırırdı.

 

"Hiç, öyle dalmış gitmişim ne oldu ki?" diyerek geçiştirdim.

 

Gözlerini kısıp yüzüme yaklaştı ve bir süre inceledi. Yalan söylediğimi anlamış olamazdı.

 

"Emin misin Saye? Sanki düşündüğün şey 'hiç' değilmiş gibi de."

 

Ayrıca çok yakındık.

 

Ben unuturum ki

 

Heeey Saye kendine gel aklını başına topla kızım

 

"Ne."

 

Saçmalıyorsun.

 

"Ne düşündün diyorum?"

 

"Düşündüm, ne düşündüm? Hiç dedim ya." dedim huysuz bir çocuk edasıyla

 

Biraz daha yaklaştı, burunlarımız birbirine değiyordu.

 

O derece yakındık.

 

"Emin misin?" dedi sırıtarak

 

"He."

 

He ne kızım ya?

 

"He." dedi ve güldü.

 

O gülüş çok başka bir şeye sebep oldu.

 

Yakınlığımızı unutup güldüğü için dudaklarımız birbirine değmişti.

 

Bir, iki saniye boş boş birbirimize baktık. Konuşmadık, konuşamadık.

 

Ardından kendime gelip geri çekildim.

 

Yalancı bir öksürük ile kendimi sandalyeye yasladım.

 

Bir garip hissetmiştim, etkilenmiş miydim?

 

Yok be o kadar da değil

 

Gel külahıma anlat bunları Mehir Saye!

 

Aramızda geçen sessizliği bozan şey yine Sinan'ın sesi olmuştu.

 

"Kırmızı." dedi ve sustu. Anlamadığımı belirterek baktım.

 

"Yanakların diyorum elbisenle aynı renk, kırmızı."

 

He

 

"Yok." dedim, nefesim titriyordu.

 

Ya alt tarafı dudaklarınız çarpıştı öpse ne bok yiyeceksin acaba

 

"Allıktan oldu o, birde hava soğuk öyle işte."

 

Bir kahkaha daha patlattı beyefendi.

 

Çok komikmiş gibi

 

Çarpacaktım bir tane o olacaktı.

 

Allah'ım sen bana biraz akıl biraz sabır ver lütfen

 

"Ben bir şu içip geleceğim." dedim ayağa kalkıp

 

"Bende geleyim istersen?" dedi Sinan.

 

"Gerek yok bir su içip geleceğim." dedim rahat bir tavırla

 

Sinan'ın bir şey söylemesine fırsat vermeden içeceklerin bulunduğu masaya ilerledim.

 

Bir bardak alıp su doldurdum. Suyu içtikten sonra masanın ucunda meyveli sodalardan olduğunu gördüm.

 

Hemde kırmızı meyveliydi.

 

Bir tane sodayı alıp açacak ile açtım.

 

Arkamda birinin belirmesiyle elim kolum birbirine dolaştı.

 

Hiç düşünmeden arkama dönüp elimdeki sodayı yüzüne fırlattım.

 

"Ahh gözüm."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 17.06.2025 20:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...