17. Bölüm

XVI

E
hayalkusu_01

Selaammm aşklarımm

 

Nasılsınıızz?

 

Umarım iyisinizdiirr

 

Kahvenizi çayınızı kapın gelin

 

EMEK MAHALLESİ

 

16. Bölüm; Mezarlık

 

Her zaman bir yolu vardı,

bu kez yol yok.

İnanılmaz Mehir Sinan vibe...

 

 

 

 

🌑

 

NİSA DEMİR

 

"İyisin işte Koray! Mızmızlanıp durma benim de canımı sıkma."

 

"Anlamıyorsun herhalde ağrım var işim gücüm yok sana yalan mı söyleyeceğim."

 

"Sanki hiç yapmadığın şey." dedim sessizce

 

"Senin derdin ne? Sürekli laf atmalar falan. Tamm haklısın ama sana kaç kez söyledim evlilik sahteydi. Oradaki görevimdi diye. Anlamıyor musun anlamak mı istemiyorsun?"

 

"Yok bir şey Koray dön önüne."

 

"Var bir şey işte söyle derdin ne senin."

 

"Benim seninle ne derdim olabilir Koray? Benim seninle bir derdim olabilmesi için bende bir yerin olması lazım. Ama yok."

 

"Yalan söyleme."

 

"Senin gibi mi?"

 

"Ben sana yalan söylemedim."

 

"Ben miydim lan 3 yıl sonra gelirim diyip 6 yıl sonra gelen ha ben miydim? Orada evlenen ben miydim? Ben burada ölüp ölüp direliyorken orada eğlenen sendin Koray anladın mı beni sendin! Ya sanki hiçbir şey yapmamış gibi karşıma geçip konuşman sinirlerimi bozuyor."

 

"Sana görev icabı evlendim dedim."

 

"Delirdin mi ya sen? Kafayı mı yedin? Mantıklı düşün bir empati yap. Evlenmeni affettim. Hadi görev icabı dedim ama sen bana yalan söyledin. 3 YILA GELİRİM DEDİN. Bekledim ya ben seni beklemem dedim bekledim sevmem dedim sevdim. Ben seni sana rağmen sevdim."

 

"Özür dilerim."

 

"Hiç özür dileme gerek yok. Çünkü sayende sana hiç güvenmemem gerektiğini öğrendim."

 

"Nisa."

 

Böyle susarsın işte.

 

"Onu da geçtim lan sen peşine Melis diye bir kızı taktın. O İtalya'da ki evlendiğin kızı saymıyorum bile. Sen bana bize ihanet eden kişiydin Koray. Sakın ama sakın bir daha benden özür dileme. Sen o hakka bile sahip değilsin." dedim ve derin bir nefes alıp devam ettim.

 

"Şimdi sus konuşma iğneni yapıp gideceğim."

 

Bir şey söylemedi. Başıyla onayladı ve önüne döndü.

 

Bende hızlıca koluna iğneyi vurup odadan çıkmak için toparlandım.

 

Odanın kapısının açılmasıyla başımı o tarafa çevirdim.

 

Alp gelmişti.

 

"Nisa, işin bittiyse kahve içelim mi diye soracaktım."

 

"Bitti bitti geliyorum." dedim tebessüm ederek

 

Önümdeki Koray'ın dosyasına son bir kez bakıp Koray'a döndüm. Gözlerini dikmiş Alp'e bakıyordu.

 

"Bugün çıkış yaparsın herhalde." dedim ama kesin bilgi vermek için Alp'e döndüm.

 

"Evet evet bugün çıkarsın." dedi.

 

"Tamam." dedi sadece

 

Koray'ı arkamda bırakıp Alp ile beraber kafeteryaya indik.

 

Alp ikimiz içinde kahve alıp masaya geri döndü.

 

"Koray ile tartıştınız mı? Sınırlı gibiydi."

 

"Siniri kendine onun." dedim umursamadığımı belli ederek

 

"Ne dedi de tartıştınız?"

 

"Saçmaladı işte her zamanki Koray."

 

"Anladım." dedi sadece

 

"Ee senden ne haber annenler gelecekti en son geldiler mi?"

 

"Geldiler geldiler."

 

"Nasıllar?"

 

"İyiler çok şükür."

 

Kahvemden bir yudum alıp başımı sağa sola çevirdim.

 

Lan

 

Koray?

 

Elini vurulduğu yere bastırmış buraya doğru ya da arkamızdaki yere gidiyordu.

 

Ne diye ayağa kalkıyordu ki bu

 

Hayır yani umrumda olduğundan değil yine bir şey olacak sonra dırdır bunu çekeceğiz yine

 

"Koray değil mi o ya." dedi Alp baktığım yere bakarak

 

"Evet, o."

 

"Ayağa kalkması sakıncalı."

 

"Öyle de işte kıçında kurt var duramıyor yerinde."

 

Yanımızdan geçip kendine bir şeyler aldı. Sonra da bize bir bakış atıp çıkıp gitmişti.

 

Huysuz

 

Sırf ne yapıyoruz diye bakmaya gelmediyse benim de adım Nisa değil.

 

"Seni kıskanmış olabilir mi?"

 

"Hayır, yok öyle bir şey" dedim itiraz ederek

 

"Bence var öyle bir şey." dedi imayla

 

"Alp!"

 

"Tamam tamam demedim bir şey." dedi.

 

Ama hâlâ pis pis sırıtarak bana bakıyordu.

 

Allah'ım sabır ver.

 

Amin

 

🌘

 

MEHİR SAYE SOYKAN

 

"Derin gel sana pamuk şeker alayım."

 

Derin'in elinden tutup pamuk şekercinin yanına ilerledim.

 

"Abi bana iki tane pamuk şeker verir misin?"

 

Abi iki tane pamuk şekeri alıp uzattı. "Ne kadar?"

 

"40 TL ablacım."

 

Çantamdan iki tane yirmilik çıkarıp uzattım ve banklara ilerledim.

 

Derin'i banka oturtturup pamuk şekerin paketini açtım.

 

Küçük parçalara ayırıp Derin'e verdim.

 

"Çook güzel." dedi sevimli bir sesle

 

"Yerim bak seni." dedim yanaklarımı öperken

 

"Pamuk yee."

 

"Hım pamuk mu yiyeyim?"

 

Başıyla beni onayladı ve gülümsedi. Gülerek yanaklarını hafifçe ıssırdım.

 

"Yaa."

 

"Pamuuk."

 

Derin'i yiyesim geliyordu. Gerçekten çok tatlıydı.

 

Gülümseyerek pamuk şekeri yiyişini izledim.

 

"Kalkalım mı?" dedim.

 

"Hıhı."

 

"E hadi bakalım." dedim ayaklanırken, Derin'in elinden tutup geri oyun alanına götürdüm.

 

Ceren gece iyi uyuması için çok yorulması gerektiğini söylemişti. Çok kıyamasamda bol bol oynamasına izin veriyordum.

 

Aslında Barlas'ı da aramıştım gelmesi için ama çok işi olduğunu bugün bir operasyon düzenleyeceklerini söylediği için vazgeçmiştim.

 

"Mehiy abla sanca sanca."

 

Salıncaktan bahsediyordu.

 

Salıncakların olduğu yere baktığımda hepsinin dolu olduğunu gördüm. Başlarında dikilip psikolojik baskı uygularsam illaki biri kalkacaktı. Bu yüzden rahatça salıncakların olduğu yere gittim.

 

Bir çocuğun tabi çok çocuk denemez çünkü en az 16 17 vardı. Başında dikildim.

 

Bir süre yerinden kalkmayınca "Kalkacak mısın artık?" dedim.

 

Yani evet belki huysuz bir davranıştı ama çocuk parkıydı burası, nasıl çocuklar gençlerin eğlendiği alanda rahatsızlık çıkarmaması gerekiyorsa gençler de çocukların oyun alanını işgal etmemeliydi.

 

"Yoo."

 

"Ablacım bak kaç yaşına gelmişsin git parkta otur çekirdek çitle falan ne işin var salıncakta."

 

"Sana mı soracağım nerede ne yapacağımı."

 

"Ablacım istediğini istediğin yerde yapamazsın evet özgürsün bana bir şey sormana gerek yok ama insanların özel alanlarını işgal edemezsin ve burası da çocukların özel alanı."

 

"Tamam be ne edebiyat yaptın." dedi ve sallandığı salıncaktan atlayarak indi.

 

Allah'ın salağı

 

Edebiyat yapmaymış. Biraz derslerini dinleyip kitap falan okuysaydın da bir şeyler öğrenseydin.

 

Mal

 

"Gel Derin seni biraz sallayalım." dedim ve salıncağa otutturdum.

 

"Buvuutlara dokumak istiyoyum."

 

"Hım bulutlara mı dokunmak istiyorsun?"

 

"Hıhı." dedi gülerek

 

"Dokun bakalım." dedim bütün gücümle salıncağı sallarken

 

"Dokunuyor musun bakalım?"

 

"Dokuyorum."

 

Gülerek kenara çekildim. Salıncak fazla salladığım için kendi kendine sallanıyordu.

 

Bende ellerini uzatmış bulutlara dokunmaya çalışan Derin'i izledim.

 

Çok tatlıydı.

 

Salıncak yavaşladı ve durdu. Derin inmek istediğini söyleyince kucağıma alıp oturduğu yerden onu aldım.

 

"Şimdi ne yapalım?" dedim ve kendi soruma kendim cevap verdim. "Kaydıraklara gidelim mi?"

 

"Gidelim." dedi ve kucağımdan inerek koştu.

 

Kaydırakların olduğu alana gittiğimizde dikkatlice kaydırdım Derin'i.

 

Hızlı kayıp yere düşerse diye kaydırağın ucunda bekliyordum.

 

Nazlanarak kaymayı reddedince istemsiz gülmüştüm.

 

"Kız nazlı kay artık bak giderim." dedim gülerek

 

"Gime, Mehiy sen gime."

 

Ağlama kıvamına gelmişti. "Şaka yaptım Derin. Gitmeyeceğim kay hadi."

 

Nedensizce içim burkulmuştu. Derin daha fazla nazlanmayıp kaydıraktan kaymıştı.

 

Kaymasıyla Derin'i tuttum ve yanaklarını defalarca öptüm. "Senin nazını yerim zilli." dedim ve tekrar öptüm.

 

"Yaa mehiiy." dedi tekrar nazlanarak,

 

"Senin adın Nazlı olmalıymış." dedim. Gerçekten ilk defa bu kadar nazlı bir bebek görüyordum.

 

"Olmaaz çünküü ismimi baam koymuş." dedi başını sallayarak

 

"Baban mı koymuş ismini?" dedim merak ederek

 

"Hıhı." dedi sadece, şuan sadece saçlarımla oynamakla meşguldü.

 

Bir şey söylemedim. Söylemek de istemedim.

 

Havanın soğumaya başlamasıyla Derin'in montunun kapşonunu kafasına geçirdim.

 

"Gidelim mi artık eve Derin."

 

"Gidelim. Üşüdüm." dedi bana sırnaşarak

 

Arabayı park ettiğim yere ilerledim. Arabanın arkasına Derin'in bebek koltuğunu koymuştum. Derin'i koltuğuna oturtturup öne geçtim.

 

Arabayı çalıştırıp evin yolunu tuttum.

 

Eve yaklaşmışken telefonumun çalmasıyla çantamdan telefonumu çıkardım.

 

Savcı SD arıyor...

 

Derin bir iç çekip telefonu açtım.

 

"Efendim Sinan?"

 

"Saye nasılsın?" dedi önce

 

"İyiyim Sinan? Noldu niye aradın?"

 

"Hee şey için aradım ben ya."

 

"Ne için?" dedim.

 

Bir süre cevap gelmedi. Ardından "Şey için Derin için aradım. Derin nasıl?"

 

"İyi Sinan, parktan dönüyoruz şimdi."

 

"İyi iyi sevdi baya seni."

 

"Sevdi tabii sevilmeyecek insan mıyım?" dedim alayla

 

"Yok hayır. Sevilecek insansın da ne bileyim Derin çok sevmez yeni tandığı insanları."

 

"Beni sevdi ama." dedim ve devam ettim "Başka bir şey yoksa kapatıyorum."

 

"Koray iyi mi? Geldi mi eve?"

 

"Gelecek akşama doğru gelir herhalde. Ay bana ne soruyorsun ya ara sor."

 

"Seninle konuşmak istiyorum demekki." dedi ciddi bir şekilde

 

Gerçekten saçmalıyordu. Saçmalaması sırıtmama sebep oluyordu.

 

"İyi ne güzel. Ama ben istemiyorum." dedim ve kapattım.

 

Sürüm sürüm sürünmeden sen benimle bok konuşursun Sinan Demir.

 

"Sina ne diyo Mehiy."

 

Sina mı?

 

Derin çocuğum doğru düzgün konuşsana ya! Sina mı ba ba mı?

 

"Seni sordu güzelim." dedim sadece

 

Bir şey söylemedi geri kafasını çevirip yolu izlemeye koyuldu.

 

🌗

 

"Abi anladık yaraladın da yeter artık ya! Git kendin al çilekli sütünü." dedim sinirle, bağıracaktım ama Derin'in uyuduğu aklıma gelince kendimi durdurmuştum.

 

"Bir şey istedik alt tarafı ne abarttın."

 

Koltukta uzanmış eli yarasında uzanıyordu. Ve sürekli bir şeyler istiyordu.

 

Maymun

 

"Bir şey mi istiyorsun sence abi! Zaten yorgunum sussana biraz."

 

"Öyle olsun Mehir sen benden bir şey istersin." dedi bok alırım dermişçesine

 

Sinirle ayağa kalktım ve mutfağa gidip buzdolabından bir tane de değil en az 8 tane çilekli sütü alıp yanındaki sehpaya fırlatırcasına bıraktım.

 

"Sakin ol ne bu gerginlik." dedi alayla.

 

"Abi al şu sütleri ne yaparsan yap. Bir şey isteme benden." dedim ve salondan çıkıp kendi odama girdim.

 

Ceren ile konuşmuyorduk. Görevde olduğu içindi tabii ki

 

Onun dışında geçen 2 günde değişik olan tek şey abimin evde olması ve sürekli bir şeyler istemesiydi.

 

Eymen ile İlay'ın nişanı için alışverişe çıkacaktım bugün.

 

Derin ile kendimize elbise bakacaktık sonra da eve dönerdik.

 

Yarın da zaten muşmula suratlı Sinan geliyordu. Ve Derin ile ilgileneceğini düşünüyordum. Gerçi ilgilenmese de ben bakardım prensesime

 

Derin uyanasına kadar hazırlanacaktım.

 

Dolabımdan siyah boğazlı badi, mavi renk kot pantolon ve siyah bir kaban alıp üstüme geçirmiştim.

 

Takılarımı da takıp makyaj masama oturdum ve makyaj ve saç işini de halledip parfümümü sıktım.

 

Sıra Derin'i hazırlamaktaydı. Derin'in yanına gidip onu uyandıracakken çoktan uyandığını ve beni izlediğini farkettim.

 

"Derin uyandın mı sen ablacım?" dedim sevimli bir ifadeyle

 

"Uyanım." dedi oldukça enerjik bir sesle

 

"Keyfin baya yerinde gibi." dedim gülümserken

 

Dediğimi anlamamış olacaktı ki bir şey dememişti.

 

"Seni giyindireyim. Sonra dışarı çıkacağız." dedim ve yattığı yerden kaldırıp kucağıma aldım.

 

Kıyafetleri arasından krem rengi bir kazak ve açık kahve tonlarında tulum alıp giydirdim.

 

Hep basite kaçıyordum galiba

 

Ama ne giydireceğimi bilmiyordum. Zaten bebek olduğu için seçenekler azdı. Yani bebek olup büyük kadın gibi giydirmek istemeyenler için azdı. Bu yüzden yapabileceğim en tatlı kombini yapıp saçlarını bağlamıştım.

 

Üstüne montunu da geçirdikten sonra çantama klasik eşyalarımı koydum ve oradan çıktım.

 

"Ben çıkıyorum abi. Bir şey olursa anneme söylersin."

 

"Nereye?"

 

"Alışveriş yapmaya, nişan için." dedim.

 

"Tamam tamam görüşürüz." dedi ve izlediği dizisine geri döndü.

 

Kapının önündeki bebek arabasını katlanabilir olduğu için rahatça arabanın bagajına yerleştirmiştim.

 

Derin'i de bebek koltuğuna oturtturup ön koltuğa geçtim.

 

Yolculuk başlasın o zaman

 

🌖

 

"Derin bak bu elbise çok tatlı bence kesinlikle bunu giymelisin." dedim elimdeki beyaz hafif kabarık balon kollu elbiseyi Derin'e gösterirken

 

"Çoook güjeeel." dedi harfleri uzatarak

 

"Alalım o zaman bunu." dedim ve Derin'in yaşına uygun olanı aldım ve kasaya ilerledim.

 

Elbisenin ücretini ödeyip mağazadan çıktım. Derin'in elbisesi tamamdı. Şimdi kendim için bir elbiseye bakmam gerekiyordu.

 

Rastgele bir mağazaya girip elbiselere baktım ama hepsi çok abartıydı.

 

2-3 tane mağaza gezdikten sonra sonunda çok şükür Allah'ıma güzel bir elbsie bulmuştuk.

 

Siyah madonna yaka midi bir elbiseydi. Ve benim inanılmaz hoşuma gitmişti.

 

Kendi bedenime göre olanı alıp deneme kabininin olduğu tarafa ilerledim.

 

Derin'i giyindiğim kabinin önüne koydum. Arasıra perdenin arasından bakıyordum.

 

Üstümü değiştirip elbisenin tam olduğunu gördüğümde elbiseyi çıkardım ve kendi kıyafetlerimi giyindim.

 

"Mehiiy." diye bir ses duymamla perdeyi aralayıp kabinden çıktım.

 

Derin'in üstünde bir not kağıdı vardı.

 

"Yerinde olsam bu kadar rahat davranmazdım."

 

Nefes alış verişlerim sıklaşmıştı ve çoktan ellerim titriyordu.

 

İşleri pek ciddiye almasam da artık bir şeylerin farkına varmam gerektiğini anladım.

 

Çünkü peşimdeki kişi beni kalabalık bir mağaza da bile bulup küçücük bir bebeğin üstüne not bırakıp gidebilecek kadar şerefsizdi.

 

Derin neredeyse ağlayacaktı. Korkmuş olmalıydı. Çünkü kameralara yüzünü göstermemek için bir maske ya da benzeri bir şey ile içeri girip notu bırakmıştı ve Derin de doğal olarak korkmuştu.

 

Eğer yüzünde maske veya benzeri bir şey varsa nasıl içeriye girip kabinlere kadar gelebiliyordu.

 

Daha fazla düşünmeden apar topar elbisenin ücretini ödeyip mağazadan çıktım.

 

Daha fazla burada bulunmamak için arabama bindim.

 

Ve Derin'i kucağıma aldım.

 

"Güzelim, korkma tamam mı? Biri bana şaka yapmış." dedim sakinleşmesi adına

 

"Kokunçtu." dedi ağlamaklı bir sesle

 

"Bebeğim benim, korkulacak bir şey yok sakin ol tamam mı ben yanındayım." dedim ve alnından öptüm.

 

"Mehiy şaka yap o?" (Mehir o sana şaka mı yaptı?)

 

"Evet güzelim şaka yapmış." dedim oldukça sakin bir şekilde

 

Güldü.

 

İçim az da olsa rahatlamıştı. Derin'i geri koltuğuna oturtturup arabayı çalıştırdım ve hızla arabayı bulunduğumuz yerden uzaklaştırdım.

 

Ne kadar belli etmesem de korkuyordum.

 

Dikiz aynasından Derin'e baktım. Kendi hâlinde dışarıyı izliyordu.

 

Barlas' aradım fakat açan olmamıştı. Hemen sesli mesaj attım.

 

"Barlas bugün ben dışarıdayken bu manyak yine not bırakıp gitmiş. Gerçekten artık işler ciddiye bindi." dedim ve notun fotoğrafını ona attım.

 

1 hafta sonra

 

CEREN YILMAZER

 

Uzun zaman sonra ayaklarım beni o'nun yanına götürmüştü.

 

Görevden döndükten sonra hemen İzmir'e dönmemiştim. Dönememiştim.

 

Sanki beni yanına çağırmıştı. Görevdeyken az kalsın kalbimden vuruluyordum. Onun gibi.

 

Gecesinde rüyama girdi. Öptü, sarıldı. Çok sarıldı. Geçen yılların özlemini gidermek için sarılıyordu sanki

 

Şimdi değil dedi ve gitti.

 

Gitme dedim. O gün gibi.

 

Dinlemedi. Gitti.

 

Gözlerimden akan yaşlarla beraber taşların üzerinden geçerek yanına geldim.

 

Mezarlığa geldim.

 

Onun yanına geldiğimde içim burkuldu, boğazım düğümlendi, ellerim titredi.

 

Mezar taşının üstündeki ismine dokundum.

 

ŞEHİT

 

MURAT YILMAZER

 

Gözlerimden yaşlar durmak bilmeden aktı.

 

Ağlamamı sevmiyordu.

 

Ağlama demesini istedim. Göz yaşlarımı silip sarılmasını istedim. "Ben burdayım sevgilim. Dökme o kurban olduğum göz yaşlarını." diyişi canlandı kulağımda

 

Hemen yüzümdeki yaşları sildim. Sessizce titrek bir nefes aldım. Ve hissettiğim güçsüzlükle yanına çömeldim.

 

"Sana anlatacak o kadar çok şey var ki sevgilim..." dedim, sesim çatallı çıkmıştı.

 

"Taşındık biz. Biliyorum, kızıyorsundur bana. ‘Beni burada bırakıp nereye?’ diyorsundur belki. Ama buraya her gelişimde içimden bir şeyler eksiliyor. O yüzden gittim. Ama ne fayda… Gittiğim her yerde seni de götürdüm yanımda."

 

"Biliyorum, uzun zamandır gelemedim. Ama ne olur bunu yanlış anlama. Seni unuttuğumu sanma sakın. Seni unutmam mümkün mü? Her gün, her saniye aklımdasın. Sadece… Sadece gelmeye cesaret edemedim. Seni o toprağın altına görmeye alışamadım."

 

"Kızımız büyüdü Murat. O kadar güzel, o kadar güçlü ki… Senin gibi. Gözleri tıpkı senin gibi bakıyor. Onu gördüğümde seni görüyorum. ‘Baba’ kelimesini öğrendiğinde yüreğim nasıl sızladı, anlatamam. Seni ona hep anlatıyorum. ‘Baban kahramandı’ diyorum. ‘Baban seni çok seviyor’ diyorum."

 

Gözlerimden yaşlar tekrardan akmaya başladı.

 

"Sen gittiğinden beri dünya hep biraz eksik. Bazen çok yoruluyorum, biliyor musun? Ama dayanıyorum çünkü senden bana kalan birisi var. Ve ona en iyi şekilde anne olmak zorundayım. Bazen affalıyorum."

 

Sesim titriyordu. Kendimi güçlü tutmaya çalışıyordum.

 

"Seninle beraber büyütmek istediğim kızımız senin yüzünü sadece fotoğraflardan biliyor. Keşke gitmeseydin sevdiğim. Kızımızın ilk adımlarını, ilk yaş gününü, doğumunu, ilk baba deyişini duyup görseydin."

 

Gülümsedim. "Gerçi sen eminim bizi izliyorsundur."

 

Elimi toprağın üstünde gezdirdim. Gözlerimi kapattım bir süre yanında huzur buldum. Rüzgar saçlarımda dolaştı. Bende kıpırdamadım. Durdum.

 

Sonra burnumu çekip toparlandım. "Şimdi gidiyorum ama biliyorsun, ben aslında hiçbir zaman gitmiyorum. Hoşça kal, sevgilim seni seviyorum. Hep seveceğim..." dedim ve mezarlıktan ayrıldım.

 

🌕

 

SİNAN DEMİR

 

"Bu kadar sessiz kalması garip gerçekten." dedim gerginlikle

 

"Bir saattir sana bunu anlatıyorum. Sinan evet Mehir çok ciddiye almıyor ama baştan savılacak bir konu değil bu. Ayrıca Mehir'in bulunduğu mağazaya kadar gelip not bırakıp rahatça geri çıkıyor. " dedi Barlas oldukça kararlı bir ifadeyle

 

Haklıydı.

 

Haklı olması canımı ne kadar sıksa da haklıydı.

 

Saye'nin canına göz dikmiş biri vardı. Ve biz bunun kim olduğunu bile bilmiyorduk.

 

"Sinan Mehir'in peşinde gerçekten bir manyak var artık peşine güvenliği açısından bir koruma ayarlamalıyız."

 

Hiç düşünmeden "Ben olurum." dedim.

 

Hiç kimseye güvenemezdim. Söz konusu Saye ise kimseye güvenmezdim.

 

"Saçmalama Sinan." dedi Barlas.

 

"Saçmalamıyorum. Gayet ciddiyim Saye'nin koruması ben olacağım."

 

"Senin işin başından aşkın, nasıl bütün zamanını Mehir'e ayıracaksın?"

 

"Söz konusu Saye ise bütün zamanım boş. Ondan, onun güvenliğinden daha önemli hiçbir işim yok." dedim.

 

İtiraz etmedi. Anlamıştı ne kadar ciddi olduğumu, bir süre sustu ve beklemediğim bir soru sordu.

 

"Sinan Mehir'e bu kadar çok önem veriyorken neden onu bir başına bırakıp gittin?"

 

Neden gitmiştim? Mantıklı bir açıklaması bana göre vardı. Yani o zamanki bana göre gitme sebebim mantıklıydı.

 

"Ben ondan gitmedim Barlas." dedim ve devam ettim. "O öyle bilse de gitmedim. Gitmek zorundaydım evet ama ben Saye'den asla gitmedim."

 

"Niye Sinan? 10 yıl boyunca senin şehri terk etmene sebep olan neydi?"

 

"Niye bu kadar çok merak ediyorsun Barlas. Gitmem gerekiyordu gittim."

 

"Niye mi merak ediyorum?" Samimi olmayan bir kahkaha atıp devam etti sözüne "Benim gözünden yaş akmasın diye çırpındığım kızın ağlamasına sebep olan sendin çünkü."

 

Dediği sözler karşısında afallamıştım. Saye'nin ağlamasına sebep olan bendim.1

 

O üzülmesin diye canını yakmamak için giden, susan bendim. Ama aynı zamanda ağlamasına, üzülmesine, gülerken bile canının yanmasına sebep olanda bendim.

 

Saye'nin hem yüzündeki gülümsemesi olmuştum. Hemde gözlerindeki hüzün.

 

"Ben böyle olsun istemezdim. İnan ki istemezdim ama mecburdum. Barlas benim burda kalmam herkes için zarardı."

 

"Ya söyle o zaman söyle bileyim. Bileyim ki hak vereyim."

 

"Boşver Barlas. Bilmen gereken tek şey herşey Saye'nin iyiliği içindi."

 

Daha fazla bir şey söylemeden odasından çıkıp gittim.

 

🎭

 

NİSA DEMİR

 

Mehir'in yanına gideceğimi anneme söyledikten sonra evden çıktım.

 

Üstümü değiştirme zahmetine bile girmemiştim. Civcivli pijamamla beraber Mehir'lerin evinin önüne geldim.

 

Mehir bahçede Derin ile oyun oynuyordu.

 

İkiside çimlerin üstüne oturmuş Derin'in yaptığı çayı içiyorlardı.

 

Mehir'in yüzünde son bir haftadır sönmeyen bir gülümseme vardı.

 

Belli etmesem de bu beni çok mutlu ediyordu.

 

Mehir çocuk sahibi olabilseydi. Kesinlikle çok güzel bir anne olurdu.

 

Daha fazla burada bekleyip onları izlemek isterdim ama yanlarına gidip oyunlarına katılmak daha eğlenceliydi.

 

Neşeli bir sesle "Beeen geldim." dedim.

 

Mehir'in ve Derin'in bakışları beni buldu.

 

"Nişaa." dedi heyecanla Derin.

 

"Efendim güzellik." dedim yanlarına otururken

 

"Çaa iç." dedi elindeki oyuncak fincanı elime tutuşturuken

 

Gerçekten Mehir mutlu olmakta haklıydı.

 

Derin çok tatlı bir çocuktu ve ben onu yememek için zor dayanıyordum.

 

"Tamam içeyim." dedim ve fincanı dudaklarıma götürdüm ve içiyormuş gibi yapıp "Imm çok güzel olmuş ellerine sağlık." dedim.

 

"Be yaptı." dedi övünerek (Ben yaptım.)

 

Mehir'le beraber gülüp Derin'in yanaklarını öptük.

 

Uzun zaman sonra ikimizde mutluyduk.

 

Ve bu paha biçilemez bir şeydi.

 

-BÖLÜM SONU-

 

BÖLÜÜMM NASILDDII BAKEEMM1

 

 

Bölüm : 25.02.2025 23:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş