18. Bölüm

XVII

E
hayalkusu_01

Selaamm aşklarımm

 

Nasılsınıızz

 

Umarım iyisinizdir

 

Çayınızı kahvenizi alın gelin

 

Keyifli okumalar

 

EMEK MAHALLESİ

 

17. Bölüm; Nişan

 

Seni yalnız ben tanırım demedim mi?

bir gün kızsan bana alsan başını

yüz bin yıllık yere gitsen

dönüp kavuşacağın yer benim demedim mi?

 

 

Sinan Demir & Mehir Saye Soykan

 

Nişan Günü

 

"Derin, gel bakalım şu tokayı da takalım." dedim elimdeki kurdele şeklindeki tokayı Derin'e gösterirken

 

Derin yanıma pıtı pıtı yürüyüp gelmişti.

 

Daha yeni yeni yürüyordu ve bu yüzden de yürüyüşü çok komikti.

 

"Taaak." dedi heyecanlı tatlı sesiyle

 

Tokaları sırasıyla saçına taktım. Elinden tutup bir kez kendi etrafında döndürdüm.

 

"Çok güzel oldun Derin." dedim büyülenmiş bir ifadeyle

 

"Yaaa." dedi nazlanarak

 

Diz çöktüğüm yerden kalkıp aynadan son bir kez kendime baktım. Gayet şık olmuştum. Parfümümü de sıkıp çantamı aldım.

 

Derin'i kucaklayıp odadan çıktım. Ceren hâlâ gelmemişti. Bu durum beni biraz endişelendirse de Sinan iyi olduğunu falan söyleyince rahatlamıştım.

 

"Kızım hazırsanız çıkalım."

 

Babama dönüp hazır olduğumu söyledim. Gözümün ucuyla anneme baktım.

 

Uzun zümrüt yeşili bir elbise giymişti. Her zamanki gibi takılarını da takmış çatık kaşlarıyla telefonuna bakıyordu.

 

"Derin kız sen pek tatlı olmuşsun." dedi babam kucağımdaki Derin'e bakarken

 

Derin gülümsemiş ve yüzünü göğsüme yaslamıştı.

 

Yanaklarının pembeleştiğinden emindim.

 

"Koray hadi oğlum çıkacağız."

 

"Tamam anne geliyorum." diye bağırdı odasından abim.

 

"Koray çabuk ol kadın mısın sen 1 saatte hazırlanıyorsun?" dedi baban bağırarak

 

"Alt tarafı bir takım elbise geçireceksin üstüne aptal herif." diye de mırıldandı ama bunu sadece ben duymuş ve gülmüştüm.

 

"Geldim baba."

 

Abim, üstüne siyah bir gömlek ve siyah kumaş pantolon geçirmişti.

 

"Bir saattir uğraştığı kombine bak." dedi babam burun kıvırarak

 

"Baba." dedi abim, ama sus dercesine bir babaydı bu.

 

"Karışma oğluma Oğuz, gayette yakışıklı olmuş."

 

"Tamam tamam hadi, geç kaldık." diye geçiştirdi babam annemi

 

Girişten Derin'in ve benim ayakkabılarımı alıp köşeye çekildim. Babamlar kendi aralarında atışırken bende Derin'in ayakkabılarını daha doğrusu babetlerini giydirdim.

 

Kendi topuklu ayakkabılarımı da giydikten sonra annemleri beklemeye başladım.

 

Hepsi ayakkabılarını giyindiğinde annem babamın koluna girmiş ve bahçe kapısını kapatmıştı.

 

Nisaların evine küçük bir göz atmıştım, bahçelerinin kapısı kilitlenmişti.

 

Gittiklerini varsayarak beklemedik ve İlayların evlerine doğru ilerledik.

 

Nişan İlayların evinin bahçesinde olacaktı. Bahçeleri oldukça büyüktü ve bence nişan için en uygun yerdi.

 

"Ya yerler hep çamur ayakkabılarım kirlendi."

 

"Senin ayakkabıların temiz kalsın diye çamur kendini mi kurutsun it herif kenardan yürü."

 

"Ben sana ıslak mendil veririm silersin oğlum dert etme."

 

"Etsin biraz bir şeyleri dert, etmeye etmeye geldiği hâle bak."

 

Kendimi tutamamış ve kahkahalarla gülmüştüm.

 

Babam gerçekten favori zorbamdı.

 

"Oğuz!"

 

Annemin sinyal veren sesiyle birlikte babam kendi köşesine çekilmişti.

 

Abim ise babamı ve annemi takmayıp yoluna devam ediyordu.

 

Umursamazlık konusunda bir numaraydı.

 

Yolun geri kalanında kimseden çıt çıkmamıştı.

 

Birazcık eğilerek Derin ile aynı boya gelmeye çalıştım.

 

"Derin yorulduysan seni kucağıma alabilirim."

 

Derin bir şey söylememiş sadece kollarını bana uzatmıştı. Bu yoruldum al demek gibi bir şeydi.

 

Çantamı abimin eline tutuşturup Derin'i kucağıma aldım.

 

"Çoo güjel kokusun."

 

"Ya, yerim seni güzelim benim." dedim.

 

Bir şey söylememiş sadece kolarını daha da sıkarak, sıkıca bana sarılmıştı.

 

İlayların evinin önüne geldiğimizde yoğun bir kalabalık bizi karşılamıştı.

 

Mahallenin neredeyse hepsi buradaydı.

 

Birkaç kişi hariç, mesela Ceren ve Rümeysa cadısı yoktu.

 

Uzun zamandır mahalledekileri görmüyordum. Dava, duruşma, abimin vurulması derken kendime çok vakit ayıramamıştım.

 

Hale ve Ayliz girişte gelenleri karşılıyordu.

 

"Ooo avukat hanım yüzünüzü gören cennetlik, hangi rüzgar attı sizi buraya." dedi Hâle, şaka yaptığını belli eden bir ses tonuyla demişti tabii ki bunları

 

"Öyle bir uğrayayım dedim."

 

"İyi yaptın özlemişiz seni." dedi Ayliz.

 

"Birazdan görüşürüz, gelenlerle ilgilenmemiz gerekiyor da." dedi Hâle

 

Anlayışla başımı salladım ve İlay'ın yanına gittim.

 

Kardeşi Gürkan ile atışıyorlardı.

 

"Ye ye anca ye zaten bitirmişsin bütün ikramları." diye sinirle konuştu İlay.

 

Gürkan ablasını çok da takmadığını belli eden bir rahatlıkla "Ay abla ne olacak alt tarafı bir iki tane şey yedim."

 

İlay göz devirip Gürkan'ın önündeki tabağı çekti.

 

"Yeme işte sen onu da yeme."

 

"Dayak yiyince de kızıyorsun yemek yiyince de ne yapsın bu Gürkan."

 

"Git misafirlerle ilgilen bir şey yap."

 

"Abla bir sakin olur musun? Misafirlerle Hâle ablam ve Ayliz ablam ilgileniyor zaten."

 

"Ay Gürkan çok biliyorsun sen, bir kere de tamam abla de git."

 

"Tamam abla."

 

"Mehir seni de beklettim burada ama işte her zamanki Gürkan." dedi İlay mahçup bir şekilde

 

"Abim sağolsun biliyorum ben bu tavırları sorun değil yani." dedim gülerek

 

Elimi koluna destek vermek amacıyla koydum.

 

"Ayrıca biraz sakin ol, her şey çok güzel sende çok güzelsin, stres yaparsan gel bana çat sorun değil benim için ben anlarım seni."

 

Dediklerimden sonra sulanan gözleriyle "Mehir, çok teşekkür ederim." dedi.

 

"Teşekkür etmene gerek yok, ben senin arkadaşınım ve yapman gereken bu. Sen şimdi rahat ol her şey bizde tamam mı?"

 

"Tamam." dedi hafif bir tebessümle

 

Kucağımdaki varlığını unuttuğum Derin'in bir şeyler mırıldanmasıyla bakışlarımı ona çevirdim.

 

"Şu."

 

"Ben Derin'e su vereceğim eğer ihtiyacın olursa ararsın hemen gelirim yanına."

 

Arkama dönüp evin yolunu tutacakken aklıma Eymen'in nerede olduğu geldi. Tekrardan İlay'a dönüp "Eymen nerede?" diyerek aklımdaki soruyu sordum.

 

"Aksilikler bitmiyor bugün, pasta da sorun çıkmış onu halletmeye gitti."

 

"Anladım." dedim ve neredeyse ağlamak üzere olacak Derin'e su vermek için aceleyle mutfağa girdim.

 

İlayların bardaklarının yerini bilmiyordum, birkaç dolap açıp kapattıktan sonra bulmuştum bardakları

 

Hemen su doldurup Derin'e verdim. İçtikten sonra bardağı tezgaha koydum ve geri bahçeye çıktım.

 

Bahçede uzun zamandır görmediğim Akay, Ömer, abim, Barlas, Ayliz ve Hâle hep beraber sohbet ediyordu.

 

"Selaam." dedim enerjik bir sesle

 

"Selam." dedi Ömer, Akay da baş selamı verdi.

 

Akay Ömer'e nazaran daha ağır başlı biriydi. Çok konuşmazdı.

 

Ömer ise tam tersi çok konuşurdu.

 

Akay abim ve Barlas gibi polisti. Ömer ise ilkokul öğretmeniydi.

 

Hâle, mimar Ayliz ise doktordu. Ama Nisa ile aynı hastanede değil yine İzmir'de olan farklı bir hastanede görev yapıyordu.

 

Akay da öyle abimlerle aynı karakolda değil farklı bir karakolda görev yapıyordu. Belki de bu yüzdendi çok sık görüşmememizin sebebi, mesai saatleri, nöbet saatleri farklı olunca biraz sıkıntı yaşanabiliyordu.

 

"Ceren'in kızı Derin bu güzellik mi?" dedi Ömer kucağımdaki Derin'i işaret ederek

 

"Evet." dedim.

 

"Ceren nerede bu arada?" dedi Ayliz.

 

"Görevde, asker kendisi." dedim sadece

 

Her ne kadar iyi olduğunu bilsemde içimde bir endişe vardı.

 

"Öyle mi? Hiç haberim yoktu." dedi şaşkınlıkla

 

"Ben bile geçenlerde öğrendim. Öyle herkese söylemiyor ya da konusunu çok açmıyor bilmiyorum."

 

"Derin'i sana emanet etti yani?" dedi Hâle

 

"Öyle oldu."

 

"Sinan? Nisa? falan niye bakmadı acaba?" diyerek sesli düşündü Hâle

 

"Sinan Ankara'daydı 3 gün önce geldi. Nisa da nöbetten nöbete koşuyor. Geriye bir ben kaldım."

 

"Anladım. Zor mu bari geçici anne olmak?" dedi Ayliz gülerek

 

"Hiç değil, Derin inanılmaz sakin bir bebek birde çok tatlı."

 

"Ee Barlas sende ne var ne yok?" dedi Ömer Barlas'a dönerek

 

"Öyle iş güç işte kardeşim ne olsun."

 

"Bizdede öyle."

 

Sıkıldım.

 

Etrafıma kısa bir göz gezdirdim ve Nisa'nın kendi başına oturduğunu gördüm.

 

Adımlarımı ondan tarafa yönelttim.

 

"Niis."

 

Küçük parmağı ile Nisa'yı gösteren Derin'in sesiyle Nisa bizden tarafa döndü.

 

"Deriin." diyerek oturduğu sandalyeden kalkıp bize yaklaştı.

 

Derin'i kucağımdan indirdim ve yere bıraktım. Benim bırakmam ile Nisa kucaklayıp sulu sulu öpmeye başlamıştı bile

 

"Yaaa." diyerek her zamanki gibi mızmızlanan Derin ve Nisa'yı kalpler çıkan gözlerimle izledim.

 

Nisa, Derin'i kucağından indirdi ve kendi etrafında döndürdü.

 

"Sen ne kadar güzel olmuşsun böyle."

 

"Sende çok güjelsin Nis."

 

"Teşekkür ederim bebeğim."

 

"Mehir biz biraz Derin ile dolaşalım sende dinlenmiş olursun."

 

"Tamam tamam dikkatli olun ama tamam mı?"

 

Başıyla beni onayladı ve çömeldiği yerden kalktı.

 

"Gel bakalım Derin kuşum beraber mahalle turuna çıkalım."

 

"Çıkak."

 

"Çıkak." dedi Nisa da Derin'i taklit ederek

 

Bende daha fazla burada durmayıp İlay'ın yanına ilerleyecektim ki Eymen'in geldiğini gördüm.

 

Elinde pasta kutusu ile beraber ikramlıkların olduğu alana ilerledi. Bende peşine takılıp yanına gittim.

 

"Eymen, nasılsın?"

 

"İyiyim Mehir."

 

"O anlamda sormadım Eymen, heyecanlı mısın maksadında sordum."

 

"He, heyecanlıyım birde biraz stresliyim."

 

"Normaldir, çok telaş yapma İlay zaten yeterince stresli sen bari sakin ol."

 

"Maşallah Mehir kaç kez nişanlandın doğru söyle." dedi gülerek

 

"Saymadım bereketi kaçmasın diye."

 

Küçük bir kahkaha attı, onunla beraber bende güldüm.

 

"Neyse sen koş müstakbel nişanlının yanına bende buralar."

 

"Teşekkür ederim şimdiden." dedi ve gitti.

 

İkramlıkları son bir kez düzenledim ve alandan uzaklaştım. Bahçe çitlerinin olduğu yere gidip kendimi çitlere yasladım.

 

Yapacak hiçbir şey yoktu.

 

En iyisi de buydu zaten, yapacak işinin olması demek stres, kaygı, endişe demekti.

 

Ama canım sıkılıyordu.

 

"Saye iki dakika gelir misin rica etsem?"

 

Heh bende Sinan ne zaman yanıma gelecek acaba diye düşünüyordum.

 

Nereden çıktı bu ya

 

"Niye? Ne oldu yine?"

 

Üstten üstten bana baktı ve "Önemli bir şey olmasa çağırmazdım." dedi.

 

"Aynen öyledir artık." dedim alayla

 

Ayrıca bunun boyu niye bu kadar uzamış, bu kadar zaman hiç dikkat etmemiştim ama bu baya uzamış.

 

Kendimi yer cücesi gibi hissettim.

 

190 kesin vardı. Belki daha fazla bile olabilirdi.

 

"Hadi Saye." dedi bıkkın bir ifadeyle, ne oldu buna ya? İstediği oyuncak alınmayınca da böyleydi bu zaten. İstediği bir şey mi olmadı acaba

 

"Aman tamam be geliyoruz."

 

Aferin dermişçesine başını sallayıp bahçenin arka tarafına yöneldi. Bende peşinden ilerledim.

 

"Hayırdır devlet sırrı falan mı vereceksin? Ha öyle bir şey varsa bana söyleme ağzımın yayı yoktur benim söylerim birine."

 

"Bir insan hiç mi değişmez." dedi kendi kendine

 

Bana mı demişti onu

 

"Efendim duyamadım?"

 

"Yok bir şey Saye." diyerek geçiştirdi.

 

Arka bahçenin en kuytu köşesine götürdü beni

 

Salak

 

Bir şey söyleyeceksen buraya niye geldik biz orada söyleseydin.

 

"Şimdi söyleyeceğim şeyden sonra sakin oluyorsun." dedi oldukça sakin bir sesle

 

"Sırf böyle dediğin için bile sakin kalamam biliyor musun Sinan."

 

"Yok, kalacaksın." dedi net bir şekilde

 

"He he aynen." dedim alayla

 

Birkaç saniye gözlerime baktı. "Saye çok güzelsin." dedi bir anda

 

Ne

 

Bir anda söylediği şeyle bir adım geri gittim. "Ne."

 

Baktı.

 

Evet sadece baktı ama öyle bir baktı ki ben onu anladım.

 

"Yarından itibaren güvenliğinden sorumluyum."

 

İkinci bir ne

 

Ne saçmalıyordu bu

 

Delirdi herhalde

 

"Ne." dedim ikinci kez

 

Rahat bir tavırla "Sabaha kadar ne mi diyeceksin Saye?" dedi.

 

"Sinan sen aklını kaçırdın herhalde. Evet bir korumaya ihtiyacım olabilir ama bu sen değilsin."

 

"Yok tam olarak benim. İtiraz istemiyorum. Barlas ile ortak kararımız."

 

Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Ortak kararınız öyle mi?" dedim ciddiye almadığımı belli eden bir ifadeyle

 

"Tam olarak öyle."

 

Kaşlarımı kaldırdım ve başımı hafifçe onaylar gibi salladım.

 

"Hm Barlas'ın haberi var mı peki bu ortak karardan?"

 

"Tabii ki."

 

Fazla rahat davranıyordu. Ayrıca eminim ortak karar falan değildi. Olacak demişti ve oldurmuştu. Barlas'ın fikrini sormamış bile olabilirdi.

 

"Sinan bak sakin kalmaya çalışıyorum ama sen benim sinirlerimi hoplatıyorsun. Ya sen delirdin mi aptal. Savcısın sen savcı koruma falan değilsin. O kadar işinin arasında bana nasıl vakit ayıracaksın!"

 

"Konu sensen ben bütün vaktimi feda ederim Saye."

 

İçimdeki kız çocuğu yani Saye sevinçten çığlık atarken yetişkin Mehir'in yüzünde mimik bile oynamamıştı.

 

"Sinan lütfen." dedim ve devam ettim. "Lütfen mantıklı düşün."

 

Derin bir nefes aldı. Gözlerini bir süreliğine gözlerimden çekti sonra tekrar baktı içli içli

 

"Ben gayet mantıklı düşünüyorum Saye. Senin güvenliğin benim için herşeyden önemli. Canın canım."

 

Dayanamadım.

 

Yüzümdeki o aptal sırıtışa engel olamadım.

 

Görmemesi için arkama döndüm. Derin derin nefesler aldım ve tekrar Sinan'a döndüm.

 

"Sinan bak anlıyorum. Bunca yıl arayıp sormadın suçlu hissediyorsun kendini affettirmeye çalışıyorsun belki de ama olmaz. Olmaz Sinan ben her gittiğim yere Sinan gel diyemem yapamam bunu, ya mesleğini yok sayalım. Sinan senin bakman gereken sorumluluğunda olan bir kadın ve bir bebek var."

 

"Saye, Saye'm bu söylediğin nedenler önemsiz. Ceren ayrı eve çıkacak çoktan hazırlıklara başladı. Onlar benim sorumluluğumda değil. Evet belki Murat'tan kalan emanet ama ilerisi değil."

 

Murat'tan kalan emanet

 

"Murat kim Sinan?"

 

"Ceren'in eşi, Derin'in babası. 3 yıl önce görev esnasında şehit düştü."

 

"Ne."

 

"Düşündüğünün aksine karım veya kızım değil onlar benim. Kız kardeşim ve yeğenim."

 

"Sinan." dedim ve sustum. Ne söyleyebilirdim ki? Ne söylenirdi.

 

"Murat." dedim ve sustum. Devam etmek için yutkundum. "Kızını göremeden mi şehit düştü?"

 

"Evet." dedi kısık çıkan sesiyle

 

"Başınız sağ olsun." diyebildim sadece

 

"Vatan sağ olsun." dedi.

 

"Söyleyecek başka bir şeyin yoksa geri dönmemiz lazım nişan başlayacak."

 

"Yok dönebiliriz." dedi.

 

Bir şey söylemedim Sinan'ı arkamda bırakıp geri nişanın yapılacağı yere döndüm.

 

Bütün hazırlıklar tamamlanmış, misafirler yerlerine geçmiş Eymen, İlay ve babam yüzükler için tam karşımızdaydı.

 

Tabi birde Hâle, yüzük tepsisini tutmak için oradaydı.

 

Daha fazla ayakta beklememek adına boş kalan sandelyelerden birine geçip oturdum.

 

Benden hemen sonra yanına Sinan oturdu.

 

Başka yer yoktu sanki diye geçirdim içimden

 

"Benim yerim senin yanın Saye."

 

Ha? 

 

Ne

 

"Sesli konuşuyorsun Saye, küçükken de böyleydin."

 

"Tamam sus dön önüne." dedim tersleyerek

 

Zaten 20 dakika içinde söylemediği söz kalmamıştı.

 

Senin güvenliğin benim için herşeyden önemli. Canın canım."

 

"Konu sensen ben bütün vaktimi feda ederim Saye."

 

"Benim yerim senin yanın Saye."

 

İlan-ı aşk diye yorumladım

 

Sus bi' sende ortalık karışık zaten

 

Sustum sustum

 

Hayırdır yani ne ara bu kadar samimileştik biz?

 

Evlenmemişsin çocuğun falan da olmamış diye yelkenleri suya mı indireyim.

 

İndirirsin diye yorumladım

 

Dııtt yanlış cevap

 

Kime göre neye göre

 

Bana göre

 

Şahsen ben okeyledim

 

Hemen yanımdan gelen soru ile iç sesimle olan atışmama son verdim.

 

"Yılbaşı yemeğine gelecek misin?"

 

"Ne?"

 

"Anlaşılan sen sabaha kadar ne diyeceksin. Yılbaşı yemeği olacak ya büroda gelecek misin diyorum."

 

Salağa anlatır gibi anlattığın için teşekkür ederim.

 

"Bilmiyorum gelirim herhalde." dedim ve devam ettim. "Mahallede de oluyor. Belki ona katılırım sen?"

 

"Bilmiyorum."

 

"Anladım." dedim ve önüme döndüm. Gözlerimi heyecandan elleri titreyen çifte çevirdim.

 

Çok tatlılardı.

 

"Kıymetli misafirler, bugün burada Eymen ve İlay’ın sevgiyle çıktıkları yolda, ilk adımlarına şahitlik ediyoruz. Bu yüzükler, sadece parmaklarında değil, kalplerinde taşıyacakları sevginin ve bağlılığın simgesi olsun. Allah, muhabbetlerini daim, yollarını açık eylesin. Hayırlı olsun."

 

Babamın bir anda söze girmesiyle şaşırmıştım. Baba söze başlamadan önce bir öksür bir şey yap bir anda konuşunca değişik hissettim.

 

Çok şey istiyorsun sende

 

Önce İlay'ın sonra Eymen'in yüzükleri takıldı ve ardından babam makasla kurdeleyi kesecekti ki o meşhur ses duyuldu.

 

"Makas kesmiyor Eymen." diyerek araya girdi Gürkan. Yüzündeki sinsi ifade Eymen'in cebinde ki bütün paralara konacağını belli ediyordu.

 

Eymen birkaç saniye dümdüz yere baktı. Ardından ceketinin iç cebinden bir makas çıkardı ve babama uzattı.

 

"Bu kesecektir Oğuz amca." dedi.1

 

Allah'ın cimrisi

 

"Cimri, kız mız yok sana." dedi Gürkan kaşlarını çatarak

 

"Susar mısın ablacığım." dedi İlay, ses tonu gayet netti. Nazik olmak için öyle dediğine emindim. Aksi takdirde söve söve sustururdu.

 

Babam daha fazla beklemeden kurdeleyi kesti. Ardından bir şeyler söyledi ama alkış seslerinden duyamamıştım.

 

"Hayırlı olsun." sesleri kulağımı doldurdu.

 

İlay'ın yanına gitmek için ayağa kalktığım esnada bir şeyi ezdiğimi hissettim.

 

"Ah."

 

Sinan'dan gelen acı dolu ses, topuklularım ile Sinan'ın ayağını ezdiğimi kanıtlamıştı.

 

Telaşla ne diyeceğimi bilemedim ve özür diledim.

 

"Sorun değil çok acımadı zaten." dedi ama sesinden ayağının acıdığını anlayabiliyordum.

 

Tabi acırdı. 5-6 santimetre topukla ayağını deldim resmen.

 

"Gerçekten çok özür dilerim göremedim ben."

 

"Tamam Saye, problem yok sakin ol." dedi rahat bir tavırla

 

"Ben sana krem falan vereyim eve gidince sürersin yoksa içim rahat etmez benim."

 

Çantamdan işe yarayacağı konusunda şüpheli olduğum bir kremi çıkardım. Vücudumu sürekli bir yerlere çarpıp mosmor yaptığım için çok ihtiyacım oluyor diye çantama attığım bir kremdi. Kremi Sinan'a uzattım.

 

"Gerek yok Saye." dedi kremi almayarak

 

"Alır mısın Sinan şu kremi delirtme insanı."

 

"Gere-

 

Elini alıp kremi eline tutuşturdum. "Uzatma Sinan." dedim ve İlay'ın yanına gitmek için arkama döndüm.

 

"Teşekkür ederim." dediğini duydum. Bir şey söylemedim.

 

Rica ederim.

 

(...)

 

Nisa Demir'in ağzından

 

"Allah aşkına Koray küçücük çocuk niye sarılmamızı istesin." dedim sinirle

 

Biraz bağırmış olabilirdim.

 

"Nisa anlamak istemiyor musun? Ben Derin'e hiçbir şey söylemedim. Kafanda kurup kurup yanıma gelme."

 

Derin bir nefes aldım sakinleşmek adına ama olmuyordu.

 

Derin ile oyun oynamak istemiştim. Ama Derin Koray'ın da bizimle oynamasını istemişti. Kabul etmiştim ve bir anda Kori Nis sarılın demişti.

 

Koray kesin gidip bir şey söylemişti çocuğa

 

"Koray ne verdin Derin'e." dedim gayet sakin bir dille

 

Gözlerini kapatıp açtı. Dişlerini sıktığı kasılan çenesinden belli oluyordu.

 

"Nisa ben neden sana sarılmak isteyeyim." dedi hiç düşünmeden,

 

Afallamıştım.

 

Gözlerinin içine baktım. Yalan söylüyordu. Allah'ın belası yalan söylüyordu hep yaptığı gibi

 

Sen öyle istiyorsun Nisa. Koray gayet ciddi.

 

O değil miydi sarılmak için can atan, iki dakika sarılayım geri eve dönersin diyen o değil miydi?

 

"Koray yalan söyleme bana, bari şimdi söyleme."

 

"Ya niye yalan söyleyeyim ben sana Nisa. Kendi kafanda kurup geliyorsun bana bağırıp çağıyorsun."

 

Niye bu kadar kırıcı konuşuyordu.

 

"Senden nefret ediyorum Koray Soykan. Anladın mı beni senden nefret ediyorum ve bu hiç değişmeyecek."

 

"Hâlâ nefret ediyorum diyor ya! Ben, benden bu kadar nefret etmeni sağlayacak hiçbir şey yapmadım Nisa. Evlenmem görev icabıydı. İtalya da kalıp kalmamam da benim meselemdi. Biz seninle senin yüzünden ayrıldık. Zor muydu ya ben seninle herşeye varım demek. Demedin ama, olmaz dedin ayrıldın. Ben yine bir şey söylemedim sana ama sen benden nefret ediyorsun hemde saçma sapan bir sebep yüzünden."

 

"Neresi saçma Allah'ın belası neresi saçma ulan yalan söylemeni geçtim sen hastanede yatarken senin sevgilin geldi hastaneye Koray! Ben senin için savaşırken beni nasıl harcadığının farkında bile olmadım.

Evet ben belki çabuk bitirdim ilişkimizi ama çabalamayan sendin. Bekle dedin bekledim. Beklemedim mi? Aramız düzelir diye umut ederken senin sevgilin çıkıp geliyor. Sen hâlâ beni suçluyorsun. Evet belki suçlu var ama bu ne sensin ne de benim, ikimizde suçluyuz." dedim ve akan gözyaşlarımı sildim.

 

Yutkunup karşımda sadece hayal kırıklığı içinde bana bakan Koray'a baktım.

 

"Üstelik Koray artık ne ben seni tekrar sevebilirim ne sen beni. Biz bittik Koray." dedim ve gözlerimi gözlerinden çekip oradan ayrıldım.

 

Ayliz'in yanıma gidip Derin'i aldım. "Derin gel ikimiz oyuna devam edelim."

 

"Kori."

 

"Koray yok, gitti." dedim yüzüne gelen saçlarını arkaya atıp

 

"Giti mi?"

 

"Gitti."

 

Nişandan iki gün sonra

 

"Güler bana ağladığım gece yarısı insanlığın garip sancısı belki de biz öğrenmeliyiz. Belki de biz sevmemeliyiz."

 

Telefonumdan yükselen aynı zamanda da mırıldandığım şarkı eşliğinde kurabiye yapıyordum.

 

Bir anda kendimi mutfakta bulmuştum.

 

Kurabiye hamuruna tek tek şekil verdim. Ve ısınan fırına attım.

 

Kurabiyeler pişerken bende mutfağı toplamaya koyuldum.

 

"Abim?"

 

Ne zaman geldiğini farketmediğim abimden gelen sesle şarkıyı kapatıp ona döndüm.

 

"Efendim abi."

 

"Ben çıkıyorum demek için gelmiştim."

 

Başımla onayladım. "Tamam." dedim ve önüme döndüm.

 

"Sen iyi misin?" dedi bir anda

 

"İyiyim neden ki?" dedim ona dönmeden.

 

"Nisa." dedi inanmadığını belli eden bir tınıyla

 

"Efendim abi."

 

"Abim, seni tanıyorum ben bir şey olmuş işte söyle."

 

Elimdeki mutfak bezini sudan geçirip sıktım.

 

"Peki, cevap vermek istemiyorsun anladım. Ama Nisa senin böyle olmana sebep olan kişiyi dövmeme çok az kaldı haberin olsun." dedi ve mutfaktan çıkıp gitti.

 

Arkasından bakakaldım. Abimin yokluğuna o kadar çok alışmıştım ki varlığı garip geliyordu.

 

Geçen 2 günde Koray ile yüz yüze gelmemiştik. Zaten Mehir de Koray'ın eve gelmediğini söylemişti.

 

Yasemin teyze kesin çıldırmıştı.

 

O gün orada aramızda ki bütün bağları koparmıştık.

 

Buruk hissetmiştim evet ama içime bir rahatlık hissi çökmüştü.

 

Sanki bütün dertlerimden sorunlarımdan arınmıştım.

 

Geçen iki günde evde kalmak için izin almıştım. Odamdan çıkmayıp bütün olan biteni düşünmüştüm. Kimseyle de konuşmamıştım. Alp ve Mehir hariç.

 

Alp sürekli nasıl oldun, Koray ile mi tartıştınız gibi sorular sormuştu.

 

Sayemde Koray'dan nefret eden bir kişi daha vardı.

 

Mehir ise Koray yüzünden kendimi üzmememi, her zamanki gibi mallık yaptığını söylemişti.

 

Odamdan ilk defa bugün çıkmıştım. O da kurabiye yapıp kafamı dağıtmak içindi zaten.

 

Daha iyiydim ve yarın tekrar hastaneye dönecektim.

 

Ben bir yere dalmış düşünürken kurabiyeler çoktan pişmişti. Bir bez alıp fırından tepsiyi çıkaracağım sırada sıcak tepsi elime değmişti ve doğal olarak elim yanmıştı.

 

"Ay." dedim ve elimi hemen geri çekip soğuk suyun altına tuttum.

 

"Of ya! Mal gibi ne diye öyle tutuyorsun ki sen bezi."

 

"Nisa." diyip yanıma gelen abimle şaşırmıştım.

 

"Abi? Sen gitmedin mi?" dedim şaşkınlıkla

 

"Hayır gitmedim. Elini mi yaktın." dedi elime bakarken

 

"Hıhı." dedim ve suyu kapattım. "Ama çok önemli değil."

 

"Saçmalama Nisa kıpkırmızı olmuş elin bekle krem getirip geliyorum." dedi ve mutfaktan çıktı. Bende o sırada tepsiyi fırından dikkatlice çıkardım.

 

Abim elinde yanık kremi ile mutfağa girdi ve ufak bir parça kremi yanan elime yaydı.

 

"Dikkatli ol biraz abim. Saçma sapan insanlar yüzünden canını sıkıp kendine zarar verme."

 

"Ondan olmadı. Ben." dedim ve sustum.

 

Kremi iyice sürdükten sonra kapağını kapattı ve masanın üstüne koydu.

 

Sandalyelerden birini oturmam için çekti.

 

"Geç otur bakalım."

 

Uzatmadan çektiği sandalyeye oturdum. O da tam karşıma bir sandalye çekip oturdu.

 

"Nisa, canını sıkan kişi Koray mı?" dedi direkt

 

Ellerine diktiğim gözlerimi abimin gözlerine çıkardım.

 

"Evet." dedim ve devam ettim. "Ama uzatmalık bir mevzu değil. Tartıştık ve bitti."

 

"O yüzden mi iki gündür odandan çıkmıyorsun?" dedi tek kaşını kaldırıp

 

"Abi, uzatmasak."

 

"Nisa, abim. Bak iki gündür odandan çıkmıyorsun. Yüzünden bile belli ne kadar mutsuz olduğun. Evet belki bunca zaman yanında olamadım ama şuan yanındayım. Derdin varsa gel anlat dermanın olurum."

 

"Abi." dedim sulanan gözlerimle, ayağa kalktım ve tek kolumla sarıldım.

 

"Nisa, istersen bir süreliğine gidelim. 1 hafta 2 hafta ne kadar istersen uzaklaşalım buradan."

 

Başımı iki yana salladım. "Olmaz, gitmem."

 

"Peki sen nasıl istersen." dedi anlayışla

 

Çalan kapı ziliyle önce abim arkasından da ben kapıya ilerledik.

 

Abim kapıyı açtı, Mehir gelmişti.

 

"Sinan." dedi ve bir anda abime sarıldı.

 

Yüzündeki korkulu ifade ise hem abimi hemde beni afallattı.

 

Mehir'e ne olmuştu? Veya ne görmüştü?1

 

Bölüm Sonu

 

Bölüm nasıldıııı

Mehir sizce ne gördü? Veya ne yaşadı

Diğer bölüm görüşmek üzere

Bu arada hepinizin bayramı mübarek olsunn 🤍

 

Bölüm : 30.03.2025 00:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...