19. Bölüm

XVIII

E
hayalkusu_01


Sellaaammm aşkllarrımmm
Nasılsınııızz
Umarım iyisinizdir
Çayınızı kahvenizi kapın gelin1

Keyifli Okumalar efenim 🙏🏻1


Ay asklarıımm normalde sınır koymam ama nedense kitabın hayalet okuyucusu fazla

Bu yüzden azıcık bir sınır koyacağım.

45 oy 40 yorum

Yaparsınız inanıyorum.

"Seni görmek gibi bir kaygım var.

Görsem sevgimden öleceğim'

Görmesem hasretinden..."

Cahit Zarifoğlu

EMEK MAHALLESİ

18. Bölüm; Külden Doğan Ateşe Aittir

Mehir Saye Soykan'ın ağzından

🌑

1 saat önce

"Sen şöyle otur bakalım Derin, bende bulaşıkları yerleştireyim." dedim Derin'i oturağına oturtururken

Ağzından anlamadığım birkaç ses çıkarıp elindeki oyuncağı ile oynamaya başladı.

Bende derin bir nefes alıp bulaşık makinesinin kapağını açtım. Bulaşıkları yerleştirirken kendimi bir anda birçok düşüncenin ortasında buldum.

Abim 2 gündür eve gelmiyordu. Garipti. Çünkü genelde haber verirdi. Endişeleniyordum evet ama en son Nisa ile tartıştıklarını bildiğim için kafasını dinlemek için bir yere gittiğini düşünüyordum.

Tabii annem benimle aynı fikirde değildi. "Abine bir şey mi oldu Mehir?" "Bak yine oğlumun başına senin yüzünden bir şey gelirse bu evin önünden geçemezsin Mehir!" "Mehir abini ara." gibi gibi şeylerle başımı ağrıtıyordu kaç gündür.1

Abim iyi anne diyip geçiştiriyordum. Ne diyebilirdim ki zaten? Bende bilmiyorum. Ama annem bunu anlamıyordu işte

Neyse iki gündür böyleydik işte, anneme çok takılmadan Derin ile ilgileniyordum.

Ceren ile çok şükür dün konuşmuştuk. Birazdan gelirdi büyük ihtimal. İyi olduğunu duyduğum için daha iyi hissetmiştim.

Bulaşıklar da ben beynimde savaş verirken çoktan bitmişti bile, buradaki işimi bitirdiğim gibi çamaşırları çıkarıp sermek için bahçeye ilerledim.

"Derin kuşum bugün anne geliyor." dedim elime aldığım pantolonu asarken

"Muyyuuyum."

"Yaa."

Eline aldığım rastgele bir pantolunu ipe asarken ziilin sesi kulaklarımı doldurdu.

"Aa iyi insan da lafının üstüne gelirmiş, güzelim anne geldi galiba."

Derin'i de kucağıma alıp kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda karşımda Ceren'i görmemle birlikte gülümsedim.

"Ceren hoş geldin." dedim sevecen bir tavırla

"Hoş buldum Mehir." dedi benim gibi

Gözlerindeki pırıltılarla kollarını Ceren'e doğru uzatan Derin ile gülümsemem arttı.

"Aneee."

Ceren, Derin'i kucağımdan alıp sıkıca sarıldı ve kokusunu içine çekti.

"Annem." dedi duygu dolu bir sesle

Uzun süren sarılmanın sonunda birbirlerinden ayrıldılar.

"Ben Derin ile biraz vakit geçireyim. Akşam eşyalarını almaya gelirim."

Anlayışla başımı salladım. "Tamam, görüşürüz o zaman."

"Görüşürüz." dedi ve Derin ile beraber uzaklaşıp arabaya bindiler.

Bende arkalarından kapıyı kapatıp geri bahçeye döndüm. Çamaşırları tek tek serdikten sonra kendime kahve hazırlayıp salona geçtim.

Telefonu elime aldım ve tekrardan abımı aradım. Telefon uzun uzun çalmış fakat açan olmamıştı.

"Of abi ya! Nerdesin sen?"

Telefonuma başka bildirim falan da gelmemişti. Son zamanlarda izlediğim dizinin kaldığım bölümünü açtım ve onu izlemeye başladım.

Dizideki erkek karakterden nefret ediyordum. Yani gerçekten bu kadar aptal bir karakter olabilirdi. Sevdiğin kadını dinlemeden sormadan ne diye başka bir kadına ümit veriyorsun aptal herif.

"Ay üzüldüm kıza ya."

Gözlerim çoktan dolmuştu. Neredeyse ağlayacaktım.

Bu kadar sulu göz olmamam gerekiyordu. Üstelik ben avukattım. Duruşmada ağladığımı düşünsenize, rezillik.

"İnsan bir üzülür kıza, insanın canı acır gerizekalı mal. Duygusuz."

Diziyi durdurup tuvalete gittim. İşimi halledip çıktım. Geri salona dönecekken çalan kapı ziliyle adımlarımı kapıya yönelttim.

Abim gelmiş miydi? Yani büyük ihtimal o gelmişti.

Daha fazla beklemeden kapıyı açtım.

"Abi nerdesin sen kaç gündür? Ha!"

Karşımda abim yoktu. Evet evet abim değildi. Yani abim yüzüne siyah kar maskesi takıp eve gelmeyeceğine göre.

Kapıyı kapatmaya yeltendiğim anda karşımda ki kişi ayağını kapının arasına koydu. Böylece kapıyı kapatmamı engelledi.

Benim gücümden kat kat fazlasını uygulayarak kapıyı araladı ve bir anda boğazıma yapıştı.

Gözlerim far görmüş tavşan gibi açılmıştı. Karşımdaki insanın gözlerine bakıp çırpınmaktan başka hiçbir şey yapamıyordum.

"Saaye." dedi alay dolu bir sesle, gözlerime baktı benden iğreniyormuş gibi.

Kimdi bu? Gözlerinden çıkarabilirdim belki ama hayır benim çevrende bu şekilde masmavi gözleri olan kimse yoktu.

Lens kullanıyordu.

"Bırak beni." dedim zar zor, nefesim tükenmek üzereydi. Düşüp bayılacaktım.

Ama o acımadan boğazımı sıkmaya devam ediyordu.

Konuşmuyordu susuyordu. Bence ellerimle ellerini boğazımdan çekmek için çabalıyordum.

Tırnaklarımı eline sert bir şekilde batırmama rağmen gözlerinde hiçbir duygu yoktu.

"Çok salaksın Saye. Bu kadar salak olmana rağmen çevrende seni seven o kadar çok insan var ki! Salaklar. Hepiniz salağın tekisiniz." dedi nefretle

Gözlerinden okunuyordu nefreti, ses tonu da öyleydi. Nefret edıyordu benden.

Yüzümün kızardığını hatta morarmaya başladığını hissediyordum.

Ellerimi ellerinin üstünden çekip onu iteklemeye çalıştım ama hiçbir işe yaramamıştı.

Bir anda kendi kendine ellerini çekti. Arkasına dönüp gidecekken bana döndü. "Şimdi değil şimdi değil o salak beynini sonra deleceğim." dedi ve gitti.

Söylediklerinin şokunu bir kenara bırakıp derin derin nefesler aldım. Ellerimi boynuma götürdüm. Çok fazla acıyordu.

Bir süre nefes alıp verdikten sonra açık kalan kapıdan çıkıp Nisaların evine ilerledim.

Hızlı hızlı kapıya vurup zile bastım. Çok geçmeden Sinan açmıştı kapıyı anın şoku ve endişesiyle kollarımo beline doladım ve hıçkırarak ağlamaya başladım.

Sinan bir süre hiçbir tepki vermemişti. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu galiba

Ardından onun kolları da benim belime dolandı ve sıkıca sarıldı.

"Saye ne oldu güzelim." dedi şefkat dolu bir sesle

Kollarımı bedeninden çektim ve kızarmış gözlerim ve boynumla yüzüne baktım.

Gözleri önce yüzüme sonra da boynuma kaydı. "Saye?" dedi endişeyle

"Mehir ne oldu sana?" diyerek yanıma gelip boynuma bakan Nisa'nın varlığını bile yeni farketmiştim.

"Siz salona geçin ben su getirip geliyorum." dedi Nisa Sinan'a dönerek

Sinan anlayışla başını salladı ve belimden tutup beni salona kadar ilerletti.

Koltuğa geçip oturdum. Biraz rahatlamaya çalışıyordum ama ellerim ve nefeslerim hâlâ tir tir titriyordu.

Sinan hiçbir şey söylemiyor sadece yüzüme bakıyordu. Bakışlarından anladığım tek şey kendini suçladığıydı.

Senin bir suçun yok diyemedim. Konuşacak hâlim bile yoktu ki. Nefesim bile titriyordu.

Duyduğum adım sesleriyle başımı kaldırdım. Nisa elinde bir bardak su ile yanıma gelmişti.

"Al bakalım." dedi elindeki suyu elime uzatırken

Suyu elinden aldım ve bir iki yudumda bitirdim. Bardağı orta sehpanın üzerine bıraktım ve derin derin nefesler almaya devam ettim.

İkisinin de meraklı bakışlarını üstümde hissediyordum.

"Anlatmak ister misin?" diye sordu Sinan bir süre sonra

"Ben evde dizi izliyordum sonra kapı çaldı." dedim ve durdum. Yutkunup devam ettim. "Abim sandım kapıyı açtım ama abim değildi. O gelmişti." dedim ve gözlerimden akan yaşlarını sildim.

"Bir anda boğazıma yapıştı salaksın dedi salak olmana rağmen herkes seni seviyor dedi sonra."

"Sonra o beynini şimdi değil sonra dağıtacağım dedi ve gitti."

Ayağımın ucuna kadar gelip diz çöken Sinan'a baktım. Ellerime uzanıp tuttu.

"Saye'm ben çok özür dilerim. Senin yanında olmam gerekirdi ben nasıl böyle bir aptallık ya-

"Sinan kendini suçlama lütfen. Senin bir suçun yok. Sabahın köründe yanıma gelmek zorunda değilsin."

Sustu bir şey söylemedi. Ellerimi tuttu sıkıca, ben burdayım demek ister gibi

"Evin bahçesinde güvenlik kamerası var. Görüntülerden bir şey çıkar mı abi?" diyerek bir soru yöneltti Nisa.

Sinan konuşacakken ben öne atılıp cevap verdim. "Gelen kişinin yüzünde maske vardı. Yüzüne görmemiz imkansız. Gözleri maviydi. Ama böyle masmaviydi."

"Fiziksel özellikleri nasıldı peki?" dedi Sinan gözlerini bana çevirerek

"170-175 boylarındaydı benden kat kat uzundu yani, ortalama bir bedene sahipti yani ne kiloluydu ne de zayıf. Zaten pek dikkat edemedim."

Sinan anladığını belirterek başını salladı.

Bir süre salonda çıt çıkmadı. Herkes sustu bende biraz daha rahatladım.

"Derin peki o nerede?" dedi Nisa merakla

"Derin'i Ceren aldı. Dışarı çıkacaklarını söyledi ve gittiler. Olaylar da sonrasında yaşandı zaten."

"Ay iyi ki gelmiş Ceren, Derin görseydi travma kalırdı çocukta."

"Sen bugün dışarı çıkma, burada kal. Bende bir karakola Barlas'ın yanına gideceğim."

"Tamam." dedim sadece, itiraz edemezdim. Eve tekrar dönersem tekrar gelebilirdi. Akşam annemler gelince geçerdim.

Sanki peşindeki annenlerden korkup eve gelemeyecekti.

Sinan son kez bana bakıp evden çıkıp gitti. Salonda ben ve Nisa kalmıştık. "Abin gelmedi mi daha? Kardeşi ölümden dönüyor beyfendinin haberi yok." diyerek söylendi.

"Dur ben bir abimi arayayım." dedim elimi cebime götürdüğüm esnada telefonumu evde bıraktığım aklıma geldi.

"Ben telefonumu yanıma almadım ki."

Nasıl arayacaktım. Nisa'dan da arayamazdım.

Of 

Neyse merak ederse illaki bir şekilde bana ulaşırdı zaten.1

Nisa oturduğu yerden ayaklandı ve mutfağa ilerledi.

Çok geçmeden elinde tepsiyle yanıma geldi. "Kurabiye yapmıştım. Al ye bakalım afiyet olsun." dedi tepsiyi ellerime bırakırken

"Yanında da sıkma portakal suyu var iç onuda."

"Tamam anne." dedim gülerek

"Aferin böyle bir çocuk ol işte." dedi Nisa gururla

Önümdeki tepsiden bir tane kurabiye alıp ağzıma attım. İnanılmaz lezzetli olmuştu. Tabi güzel olacaktı. Bu aşçıyı ben yetiştirdim.

Portakal suyundan da bir yudum alıp tabaktaki kurabiyeden birini Nisa'ya uzattım.

Uzattığım kurabiyeyi alıp yavaş yavaş yedi. Hafifçe kafasına vurup "Düzgün ye şunu sanki bilmiyoruz küçükken eline makarna yediğini." dedim.

"Hiçte bile ben öyle bir şey yapmam." dedi.

"He he aynen." dedim alayla

"Mehir!" dedi sahte bir sinirle

"Efendim aşkıımm." dedim tatlı tatlı bakarak

"Canımı sıkma benim kurabiyelerini ye."

(...) 

Abim çok şükür beni merak edip aramıştı.

Yaşadığım kabus gibi olayın ardından 6-7 saat geçmişti. Sinan işlerini halledip eve gelmiş ve abimin aradığını söylemişti.

Bende şimdi kendi evine gidiyordum. Evde bildiğim kadarıyla abim vardı. Babamların gelip gelmediğini bilmiyordum.

Ana kapının önüne geldiğimde birkaç defa zile bastım. Çok geçmeden abim kapıyı açtı. Yüzünü görünce bana bir gerilme geldi.

Yalan olmasın yani şuan kendisini cimcikleyebilirdim.

"Ne o öyle çatmışsın kaşlarını bana bakıyorsun?"

Ay kaşlarımı çattığımı bile abim demese farketmeyecektim.

"Evde biri var mı?" dedim gözlerimle içeriyi kolaçan ederken

"E ben varım." dedi sırıtarak

Çok komik ahshhahahsh

"Başka biri var mı abi!" dedim bütün gerginliğimle

"Hayır yok, annemler daha gelmedi."

Heh şimdi sıçtım ağzına, ayakkabılarımı dolaba koyup kapıyı kapattım.

"Geç içeriye." dedim elimle salonu işaret ederek

Sorgulamadan (çok şükür ki) içeriye geçti.

İki elimi de belime yaslayıp abime baktım. "Nerdeydin sen?" dedim oldukça sakin bir şekilde

"Ne nerdeydim?" dedi anlamazlıktan gelerek

"Abi sen 2 gündür nerdeydin? Neden telefonlarımı açmadın?"

"Bir arkadaşımın yanındaydım Mehir. Telefonlarını da bilerek açmadım." dedi rahatça

"Abi beni delirtme ya sen öyle kafana esince kimseye haber vermeden hiçbir yerde kalamazsın. Bir haber et ya! Ben arkadaşımda kalacağım Mehir de, telefonlarınızı açamam de, gideceğin arkadaşının adını söyle bir şey yap!"

"Ben ne sana ne de size hesap vermek zorunda değilim Mehir, 27 yaşındayım ben. Ne zaman nerede kalacağım beni ilgilendirir." dedi hafifçe bağırarak

"Öyle mi abi? Peki tamam." dedim sadece, koltuğun üstünde kalan telefonumu da alıp odama gittim.

Madem kendi umursanmamak istiyordu bende umursamazdım.

Elime telefonu almış açacakken telefonun bana ait olmadığı farkettim. Duvar kağıdından da belliydi ki abimin telefonunu almıştım.

Ekrana düşen bildirimle gözlerimi ekrandan hiç çekmeyip mesajı okudum.

Melis Erten
Tekrar gelip kalabilirsin Koray
Hem belki dün gece hakkında konuşuruz.

Ne

Abim bu kadının yanında mı kalmıştı. Kalmakla da kalmayıp

Abi sen nasıl yaptın böyle bir şeyi abi sen Nisa'yı nasıl görmezden gelirsin.

Kapattığım kapıyı tekrardan açıp abimin yanına ilerledim. Koltuğa oturmuş televizyon izliyordu.

Tam karşısına geçip zerre uzatmadan sorumu sordum.

"Abi sen iki gündür Melis'in yanında mıydın?"

Gözlerinin içinde oluşan şaşkınlık duygusunu öyle bir hissettim ki, sözleri değil gözleri bana söylemişti cevabı

"Abi sen nasıl yaparsın böyle bir şey sen delirdin mi! Ya Nisa iki gündür odasından çıkmadı sen nasıl yine üzersin bu kızı."

"Mehir bilmediğin şeyler var." dedi toparlamaya çalışarak

Ellerimi saç diplerime götürdüm. Sakinleşmek için derin bir nefes aldım.

"Benim bilmediğim hiçbir şey yok abi." dedim ve işaret parmağımı göğsüne saplarcasına dokundurdum. "Sen iğrenç birisin." dedim ve telefonunu koltuğa fırlatıp kendi telefonumu aldım.1

Girişteki dolaptan ayakkabılarımı alıp ayağıma geçirdim ve evden çıktım.

Anlam veremiyordum. Gerçekten.

Nasıl, ne zaman bu kadar duyarsız iğrenç biri olmuştu abim? Özel hayatı deyip önemsememek istiyorum ama yok olmuyor.

Ya bu 2 ay öncesine kadar Nisa'ya yalvarıyordu beni affet diye o dillere destan aşkı 2 aylık mıydı? Nisa haklıydı abim değişmeyecekti.

Ne söylersem söyleyeyim artık Nisa abimin gözlerine bile bakmazdı. Bakmasındı da

Ben bile bakmak istemiyorum. Sokaktaki bankın olduğu yere ilerleyip oturdum.

İllaki soracaktı Nisa, abin neredeymiş diye, ne diyecektim. Zaten kız daha yeni çıktı odasından iki gündür ilk defa güldü. Abim Melis'in yanındaymış desem bir hafta daha kalır o odada

Ya da mantıklı davranıp umursamazdı. Umarım umursamazdı.

Yanımda hissettiğim hareketlilikle gözlerimi oraya çevirdim. Barlas gelmişti.

"Barlas?"

"Mehir?" dedi eğlenerek, "Neden geldin?" dedim gayet normal bir şekilde

"Gideyim istersen."

"Yok hayır o anlamda demedim. Karakolda olurdun normalde bu saatte."

Cebinden çıkardığı sigara paketinden bir dal alıp dudaklarının arasına götürdü ve ucunu yaktı.

"Erken çıktım." dedi sadece

Başımla onaylayıp önüme döndüm. Bir süre ikimizde konuşmadık. Öylece sustuk.

"Abin gelmiş." dedi sessizliği bozarak,

"Evet geldi."

"Pek mutlu değilsin gibi." dedi gözlerime bakmaya çalışırken,

"Değilim." dedim dürüst olarak, öyleydim.

Başını hafifçe aşağı yukarı oynattı anladım der gibi "Neden peki öğrenebilir miyim?"

Vücudumu tamamen ondan yana çevirdim ve gözlerimi yüzüne çıkardım. "Melis'in yanındaymış."

Gözlerini kısıp Melis'in kim olduğunu düşündü. Hatırlamasını kolaylaştırmak adına "Hastaneye gelen kızıl saçlı olan kız." dedim.

"Ha o mu? O ne alaka?" dedi şaşkınlığını belli ederek

"Bende anlamadım ki? 2 gündür onun yanındaymış."

"Nisa öğrendi mi peki?"

Başımı onaylamazcasına salladım. "Hayır söylemedim."

"Söyleyecek misin?"

Hiç düşünmedim. Tabi ki söyleyecektim neden söylemeyeyim ki

"Söyleyeceğim, abimin gerçek yüzünü görmesi gerekiyor. Gerçi zaten az çok biliyor ama olsun. Abim de ne yaparsa yapsın artık. Ben burada o kadar şey yaşadım. Sinan bırakıp gitti sonra abim gitti kaldım Nisa ile, Barlas ben anne olamayacağımı öğrendim. Aradım gel dedim abime gelmedi. Ama Nisa hep yanımdaydı. O abimden hep bir tık önde olacak benim için."

"Haklısın." dedi sadece, ne diyebilirdi ki zaten

"Öyle işte." dedim derin bir nefes alıp verdikten sonra

"Sinan ile nasıl gidiyor?" dedi durduk yere

"O ne alaka şimdi Barlas?" dedim kaşlarımı çatıp

"Mehir ben seni tanıyorum. Kendini kandırma sen onu seviyorsun hep onu sevdin." dedi ve devam etti. "Ki bence o da sana karşı boş değil."

"Yok öyle bir şey."

"Düşün biraz Mehir, sana karşı bir şey hissetmeyen biri sana öyle bakar mı?" dedi beni iknâ etmeye çalışırken

"Nasıl bakıyormuş?" dedim.

"İçi gider gibi. dedi tebessüm ederek

"Bakıyorum da baya iyi biliyorsun bu bakışları falan? Hayırdır Barlas efendi bilmediğim biri mi var?"

"Yok." dedi ama sedi titriyordu. "Var yani." dedim sırıtarak

"Ne alaka Mehir şimdi." dedi telaşla, "Baaarlaaas yakaladım semi." dedim gülerken

"Hadi Mehir hadi uğraşma benimle."

"Yok uğraşacağım. Kiim kiim?" dedim gözlerinin içine bakarak

"Söylemem Mehir işine bak."

"He var yani?"

"Belki var belki de yok Allah Allah." dedi gergin gergin

Oturduğum yerden kalktım ve eğlenerek "Anladım ben seni anladım." dedim. Arkama dönmeden önce göz kırptım ve eve doğru ilerledim.

Sinan gerçekten bana öyle mi bakıyordu? Ben nasıl farketmemiştim peki

"Saçmalama Mehir." dedim kendi kendime

Barlas şakasına öyle diyordur, öyle midir acaba

Heyecanlanma hemen sende ya of, neden kalbim hızlandı ki benim, Barlas Allah belanı vermesin senin ya aklıma ne diye olur olmadık şeyleri sokuyorsun ki!

(...) 

Eve geri dönüp birkaç eşyamı alıp büroya gitmiştim. Burada sabahlamayı planlıyordum. Evet abimlere falan haber vermemiştim. Bir tek Nisa biliyordu. O da kimseye söylemeyeceğine söz vermişti.

Telefonumu uçak moduna alıp önümdeki dosyaya odaklandım.1

Kolay bir davaydı ve bir duruşmada biterdi. Zeynep'in davasına kıyasla kat be kat daha kolaydı.

Birkaç mesajlaşma, otel görüntüleri gibi kanıtları birleştirip duruşmaya hazır hâle getirmem gerekiyordu.

O işi de bu gece yapacaktım. Kanıtları tek tek bir dosyanın içine yerleştirmek ile başladım.

🌑

Kolumun dürtülmesiyle gözlerimi kırpıştırdım.

"Saye uyan sabah oldu."

Kolumun üstüne kafamı yaslayıp uyuduğum için kolum fena uyuşmuştu.

Başımı kolumdan kaldırıp karşımdaki kişiye baktım. Elinde bir tepsi ile Sinan karşımdaydı.

Ne alaka sabah sabah

"Günaydın avukat hanım." dedi ve elindeki tepsiyi masamın üstüne bıraktı.

Daha tam ayılamamadım ama önüme koyduğu tepsinin üstünde bir kahvaltı tabağı gördüm.

"Bu ne?" dedim kaşlarımla tepsiyi işaret edip

Kollarını göğsünde birleştirip duvara yaslandı.

"Kahvaltı tabağı."

Gözlerimi birkaç defa kırpıştırdım tekrardan, "Ne alaka diyorum Sinan."

"İçimden geldi." dedi rahatça

"İçinden geldi?" dedim sorgularcasına bakıp

Başıyla onayladı beni "Git yüzünü yıka gel."

Sen demesen yapmazdım. Çok sağ ol.

Bir şey söylemeden koltuktan kalktım, odadan çıkıp kadın tuvaletine girdim. Elimi yüzümü yıkayıp peçete ile kuruttum ve geri odama döndüm.

Koltuğuma oturdum ve Sinan'ın önüme koyduğu tabağı inceledim. Gayet özenle hazırlanmış bir kahvaltı tabağıydı.

Yanına da bir bardak çay ve portakal suyu koymuştu.

Tabaktan bir tane salatalık alıp ağzıma attım.

Ben kahvaltıya odaklandığım için Sinan'ın da burada olduğunu unutmuştum.

"Sinan, gelsene beraber yiyelim." dedim ufak bir tebessümle

"Yok ben tokum yedim sen ye."

"Sinan otur dedim hem içim rahat etmez benim."

1 saattir gayet rahattı aslında da neyse nazik olalım.

Sinan çok uzatmak istememiş olacaktı ki karşımdaki koltuğa oturdu.

"Ben portakal suyu içeceğim sen çayı iç ama ufak bir sorun var başka çatal yok." dedim dudaklarımı büküp

"Tokum zaten sıkıntı yok." dedi çaydan bir yudum aldıktan sonra

Ayağa kalkıp kapının olduğu tarafa yöneldim.

"Sinan olmaz öyle bekl-"

Sözümün kesilmesine sebep olan şey Sinan'ın belime dolanan kollarıydı. "Gerek yok dedim Saye geç otur hadi." dedi sakin bir şekilde.

Bense tam aksine sakin falan değildim. Kalbim resmen halay çekiyordu içeride, ellerimin terlediğini hatta bacaklarımın titrediğini bile hissediyordum.

Bir adım atıp ondan uzaklaşınca kolları belimden kaydı. "Bekle bir dakika." dedim ve odadan hızla çıktım.

Mutfaktağa ilerledim, dolaptan bir tane bardak alıp soğuk su doldurdum. İki yudumda suyu bitirdim ve biraz rahatladım. Çekmeceden çatal alıp geri odama döndüm.

Çatalı Sinan'a uzatıp "Al bakalım." dedim ve geri koltuğuma geçtim. Sanki daha demin kalbim ağzımda atmıyormuş gibi kahvaltıma devam ettim.

Bence hiç belli etmedim. Çok profesyonel ilerledim. Aferin kız Saye yapıyorsun bu sporu

Nisa Demir'in ağzından

Bugün hastaneye geri dönmüştüm. Yani artık o gerizekalı için kendimi harap etmeyi bırakıp işimin başına geçmiştim.

Bana bu aklı veren Alp'e teşekkürlerimi sunuyorum. Yoksa o gerizekalı yüzünden 1 hafta daha kalırdım o odada ben

Hayır yani bir akılanamadım gitti. Bu aptal sana bilmem kaç sene önce de aynı şeyleri yaşatmadı mı yaşattı. Bağışıklık kazanmam gerekiyordu ama işte becerememişim.

"Hemşire hanım?"

Duyduğum enerji dolu sesle başımı kan tüplerinin bulunduğu raftan çekip sesin geldiği yere çevirdim.

Alp'ti tabii ki, sabah sabah bu enerji başka kimsede olmazdı.

"Günaydın Alp." dedim durgun bir sesle

"Ne bu yorgunluk Nisa hemşire sorabilir miyim?"

"Sence?"

"O konuları konuşup hallettik diye düşünüyordum ama?" dedi bir kaşını kaldırıp

"O konulları hallettik Alp bey, saat sabahın yedisi yedisi ne enerjisi." dedim tatlı bir sinirle

"Hastanede enerjik olmaktan başka çaren yok be Nisa hemşire." dedi bir kolunu yanındaki dolaba yaslayıp

"Diyorsun?" dedim tek kaşımk kaldırmaya çalışırken

Pek becerememiş olacaktım ki Alp küçük bir kahkaha atmıştı.1

"Bence ben sana bir kahve ısmarlayayım sen kendine gel bir enerji yüklensin sana."

"Valla hayır diyemeyeceğim." dedim daha demin yaşanan olaydan dolayı yüzümde küçük bir tebessüm kalmıştı.

Beraber odadan çıkıp kafeteryanın olduğu kata indik.

Bu kez bir sorun yaşamadan rahat rahat sohbet edip kahvemizi içtik ve gerçekten bu bana iyi geldi.1

(...) 

Bölüm Sonu

Bölüm nasılddıııı????

Diğer bölüm görüşmek üzere1

Sevgiyle kalın

🤍

 

 

Bölüm : 19.04.2025 11:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...