22. Bölüm

XXII

E
hayalkusu_01

Selamm aşklarım

Nasılsınız

Ben iyiyim, umarım sizde iyisinizdir.

Sizleri seviyorum keyifli okumalar efenim.

 

 

 

Katilimin gözlerinden öperim

 

Mesela Yani/ Kayra

 

 

EMEK MAHALLESİ

 

21. Bölüm: Ben Senden Vazgeçmem

 

 

🌑

 

 

Fotoğraflara son bir kez göz atıp notu elime aldım.

 

Mutluluk yakışmamış sana

Sinan'a hiç yakışmamış

Ama üzülme biriciğim... ikinizi de siyah beyaz yapacağım.

 

-X3

 

 

Bu neydi şimdi?

 

Peşimdeki psikopat düpedüz beni tehdit ediyordu.

 

Gerçi bunu hep yapıyordu. Ama bu sefer bir fark vardı.

 

Kendinden bir ipucu bırakmıştı.

 

-X3

 

Matematik denklemler gibi ipucu bırakmış, matematiğim çok iyi beni ordan mı bul diyor bu

 

Yoksa isminin baş harfini mı kodluyor?

 

İyi de -x3 den nasıl bir harf çıkabilir? Biraz mantık ya!

 

Peki sakin kalıyoruz.

 

Elindeki notu yatağa bırakıp odadan çıktım. Mutfaktan bir bardak su alıp geri odama döndüm.

 

Sakin kafayla düşünmem gerekiyordu.

 

Nota bir kez daha göz gezdirdim.

 

Ama hiçbir şey yoktu. Yani bana etmiş olduğu tehdit ve -x3 detayı hariç

 

Tehditten de bir şey çıkmıyordu.

 

Mutluluk yakışmamış sana

Sinan'a hiç yakışmamış

Ama üzülme biriciğim... ikinizi de siyah beyaz yapacağım.

 

Sinan ile bir derdi mi vardı bunun acaba? Çünkü basbayağı Sinan'ın mutlu olmasından rahatsız olduğunu dilerim getirmiş.

 

Bana da demiş ama aynısını

 

Sinan'la olan ilişkimden rahatsız biri olabilir miydi?

 

İkinizi de siyah beyaz yapacağım.

 

Öldürecekti.

 

Sadece beni değil Sinan'ı da öldürecekti.

 

İyi de neden?

 

Nedeninden önce kim olduğunu öğrenmen gerekiyor Saye

 

Sinan'a haber vermeliydim. Yaklaşık yirmi dakika önce yatağa fırlattığım telefonu aramaya başladım.

 

Telefonu bulur bulmaz direkt rehberden Sinan'ı aradım.

 

Çok sürmeden açmıştı telefonunu

 

“Efendim Saye.”

 

“Sinan bana bir çiçek geldi. Üstünde bir not var.”

 

“Kim göndermiş?” dedi merakla

 

“Notta ‘Mutluluk yakışmamış sana Sinan'a hiç yakışmamış ama üzülme biriciğim ikinizi de siyah beyaz yapacağım.’ yazıyor ve ikimizin fotoğrafları var. Notun en altında da -X3 yazıyor.”

 

“Anladım. Çiçeği kim getirdi hatırlıyor musun?”

 

“Kargocu getirdi. Genç biriydi. Çok hatırlamıyorum.”

 

“Peki ben 15 dakikaya ordayım. Barlas ile beraber şu notu bir inceleyelim.”

 

“Tamam bekliyorum.” dedim ve telefonu kapattım.

 

Elimdeki notu, fotoğrafları ve çiçeği masama koydum ve odadan çıkıp bahçeye ilerledim.

 

Bahçede ki koltuklara oturup Sinanların gelmesini bekledim.

 

“Kızım iyi misin sen yüzün bir soluklaşmış.” diyerek yanıma oturan annemle şaşırmıştım. Annem iyi misin diye sormuştu.

 

Aslında çok normal bir durumdu. Annelerin kızlarının nasıl olduğunu merak etmeleri ama benim annem için aynı şey geçerli değildi.

 

Ne demeliydim onu bile bilmiyordum.

 

“Mehir Saye, kızım bir sorun mu var?”

 

Çok sorun var anne

 

Çok fazla sorun var, kaldıramayacağım kadar çok sorun var. Ben ne yapacağımı bile bilmiyorum. Herşey üst üste gelirken elim kolum bağlı, hiçbir şey yapamıyorum.

 

“İyiyim anne midem bulanıyor biraz.”

 

“Mehir Saye emin misin sadece midenin bulandığına, kızım ben senin annenim, belli etmesem de önemsiyorum seni. Lütfen varsa bir sorun anlat.”

 

Belli etmesem de önemsiyorum seni

 

Belli etmesem de?

Ne demek belli etmesem de

Annesin sen anne, çocuğuna sevdiğini belli etmeyeceksen ne önemi kaldı anneliğinin.

 

Çocuğunun en ihtiyacı olduğu anda yanında değildin ama seviyorsun.

 

Çocuğunun bir mücadele içinde olduğunun farkındaydın ve destek olmadın ama seviyorsun.

 

Oğlun saldıraya uğramışken sen saldırının sorumlusunu kızın seçtin ama seviyorsun.

 

Çocuğun kendini yetersiz hissederken üstüne birde kendin zorbaladın ama seviyorsun.

 

Çocuğun ağlamaktan nefes bile alamazken, acısını çekip bir yandan da senin baskılarına rağmen hukuk fakültesini bitirmeye çalışırken onu görmedin ama seviyorsun.

 

Gerçekten anne sen beni seviyor musun?

 

Şimdi peşimde delinin biri varken, abimin aptallıklarıyla uğraşırken, Sinan hastayken onun yanında olamadığım için pişmanlık duyarken bana gelip iyi misin diye soruyorsun ve benden gerçek bir cevap bekliyorsun.

 

Evet yüzüm soluk ve iyi değilim ama söylediğimin aksine midem bulandığı için değil, o kadar şeyin üstesinden annem olmadan gelmeye çalıştığım için

 

Neyse bunları yüzüne yüzüne söylemenin pek bir önemi yok. Sen çok düşünme kızını o hep halletti bunu da halledecek.

 

“İyiyim anne gerçekten.”

 

Birkaç saniye yüzüme baktı. Bir şey demek istiyor gibiydi.

 

“Özür dilerim.” dedi pişmanlık barındıran sesiyle,

 

“Özür dilerim Mehir Saye, yanında olamadığım için seni hep suçladığım için özür dilerim. Bana böyle bakmaya dayanamıyorum anneciğim. Lütfen beni affet. Söz veriyorum telafi edeceğim.”

 

Bu neydi şimdi? Biricik oğlu evi terk etti diye bana mı sığınıyordu yoksa gerçekten pişman mıydı?

 

Bu sorunun cevabı ne olursa olsun benim cevabım değişmeyecekti ki. Ben annemi nasıl affederdim. Ya da şöyle söyleyeyim nasıl eskisi gibi samimi olabilirdim.

 

Yalancıktan affettim önemli değil demem her şeyi çözecek miydi? Çözmezdi.

 

“Anne.” dedim derin bir nefes alıp “Ben seni affedemem. Sana tekrar güvenemem. Sana tekrar sıkı sıkıya içten bir şekilde sarılamam çünkü sen beni benim sana olan inanmışlığımdan vurdun. Ben her daim arkamda olan bir annem var sanarken seni beni kapı dışarı ettin. Sırf avukat olmak istediğim için demediğin kalmadı. Seni beni abimin vurulmasındaki sebep bildin. Ya ben düşünüyorum da gelecekte anne olsam ki olamam ama bir mucize oldu ve oldum. Çocuğum yan odada ağlarken içim içimi yerdi. Kötü bir anne mi oldum diye. Neyse işte çok uzatmayacağım. Ben seni affedemem anne bunu bil yeter.”

 

 

Annemin dolan gözlerine azıcık bakıp yüzümü çevirdim. Bu kadar yeterdi. Annem bir şey söylemeden eve girmişti. O sırada da Sinan ve Barlas gelmişti.

 

Kısa bir selamlaşmanın ardından asıl konumuz olan çiçek buketine ve nota yöneldik. Odadan ikisini de alıp getirdim. Sinan ve Barlas bir süre nota baktılar.

 

“Eksi x üç ne demek olabilir ki?” diyerek mırıldandı Barlas. Bizle değilde kendiyle konuşuyor gibiydi.

 

“Bence adında bulunan bir harf.” dedim ve sessizliği bozdum. Şahsen böyle düşünüyordum. Yoksa niye notun altına denklem gibi şeyler yazsın ki?

 

“Olabilir mi acaba?” dedi Sinan nota bir kez daha bakarken

 

“Bizim alfabemiz de x diye bir harf bile yok. Nasıl isminden bir harf olsun.” dedi Barlas.

 

Bir nebze haklıydı ama belki İngiliz alfabesinden yola çıkarak yazmıştı.

 

Aklımdaki düşünceyi Sinan dile getirdi. “Belki de Türk alfabesi kullanmadı bunu yazarken.”

 

“İşimizi zorlaştırmak için yaptı o zaman. İyi de salak mı bu ilkokul çocuğunun çözeceği bulmacalar niye yazıyor. Ya bizi oyuna getiriyorsa, belki başkasından şüphelenmemiz için böyle yazdı.” dedi Barlas. Gayet mantıklı bir düşünceydi.

 

Belki de bizim odağımızı başka birine yönlendirecekti ve biz o kişi ile uğraşırken yapmak istediği ne varsa yapacaktı.

 

Vakit kazanmak için miydi bu not yoksa gerçekten kendini ele mi veriyordu?

 

Bu ikilem bizi bir çıkmaza sokmuştu. Saatlerce bunu konuştuk. Öyle lafın gelişi değildi bu dediğim. Bu ikilem bizi gerçekten bir çıkmaza sokmuştu.

 

O çıkmazdan nasıl çıkacağımızı da henüz hiçbirimiz bilmiyorduk.

 

Ertesi gün sabah

 

Saat 07.19

 

“Efendim Sinan sabah sabah niye arıyorsun?” dedim sesime de yansıyan gerginliğimle

 

“Saye günaydın.”

 

“Günaydın Sinan. Hayırdır rüyanda beni mi gördün?”

 

“He yok. Ben bugün buluşuyor muyuz diye soracaktım.”

 

“Sabahın köründe gerçekten bunu mu merak ettin Sinan.” dedim sesimi hafifçe yükseltip

 

“Ya ne yapayım. Merak ettim işte buluşuyoruz dimi?”

 

“Evet Sinan evet.”

 

“Tamam o zaman iyi uykular.”

 

“Sağ ol.” dedim ve telefonu kapatıp kafamı geri yastığa bıraktım. Çok uykum vardı çok…

 

🎭

 

“Mehir Saye uyan kızım kahvaltı hazırladım.”

 

“Mehir Saye.”

 

“Kızım uyan.”

 

Uyandım anne sağ ol. “Uyandım uyandım.” diye mırıldandım. Kafam yastığa dönük olduğu için ne dediğim anlaşılmıyordu tabii.

 

“Hadi uyan bak su dökerim.”

 

Başımı hafif kaldırıp “Hıhı.” dedim ve başımı geri yastığa bıraktım.

 

Annem bir şey söylemeden odamdan çıktı. Mutfaktan gelen tıkırtılar ve enfes kokan patates kızartması kokusu beni yatağımdan kaldırabilmişti.

 

Birkaç dakika yatakta oturur pozisyonda bekledim. Kendime geldiğimde ayaklanıp banyoya ilerledim ve rutin işlerimi halledip çıktım. Annem kahvaltı masasını hazırlamış ve babamla oturmuştu bile.

 

“Günaydıın.” dedim şaşırtacak seviyede enerjik çıkan sesimle

 

Hakikaten neydi bugün beni bu kadar enerjik ve huzurlu hissettiren şey?

 

Oysa dün evime saçma sapan bir kargo gelmişti ve tehdit edilmiştim. Hemde zaafımla.

 

Belki de beni bu kadar huzurlu ve enerjik hissettiren şey de o'dur.

 

O'dur yani Sinan. Sinan ile bulaşacak olmam beni bu kadar mutlu ediyordu.

 

Evet biz Sinan ile ilk defa buluşmayacaktık belki ama ilk defa on sene öncesi gibi birbirimize karşı en ufak bir kırgınlığımız yokken buluşacaktık.

 

Sinan'ı tam anlamıyla anlayıp affetmiş olmak yüreğimde ki sancıyı, sırtımdaki ağırlığı ve omzumdaki yükü alıp götürmüştü.

 

Eskisi gibi olacaktı herşey

 

Tekrar sorgulamadan, içimde bir kırgınlık olmadan konuşacaktım. Kırgın bakmayacaktım. Hissettiklerimi yansıtabilecektim. Çünkü bir engelim yoktu.

 

Sinan bu mahalleye ilk adımını attığında ne kadar çok yıkılmıştım hatırlıyorum. Onu yanında bir kadın ve çocukla görünce buz kesmiştim, ağlamak istiyor ağlayamıyordum, karşısına geçip hesap sormak istiyordum soramıyordum. Bağırıp çağırmak istiyor ortalığı birbirine katmak istiyordum ama susuyordum.

 

Hiç evlenmediğini öğrendiğimde içimde anlam veremediğim bir şey olmuştu. Kıpır kıpır hissetmiştim kendimi mesela. Bir nebze de olsa ona olan kızgınlığım gitmişti.

 

Ama kırgınlığım beni içten içe yiyiyordu. Parça parça eritiyordu beni. Sinan'a yakın olmak varken uzak kalmama neden oluyordu.

 

İşte 2 gün önce o engel kalkmıştı. Sinan’a ne kızgıngım artık ne de kırgın

 

Geriye sadece 14 yaşında ki Saye'nin hissettiği saf duygular kalmıştı.

 

“Günaydın benim güzeller güzeli kızım.” dedi babam düşüncelerimin arasında

 

Babamın sesi kendime gelmemi sağlamıştı. Babama tebessüm ettim ve sandalyeye oturdum.

 

Annemde kısaca günaydın demiş ve kahvaltısına başlamıştı. Ailemden biri kişi eksik olmasına rağmen huzurlu bir kahvaltı yapmıştım.

 

Kahvaltıdan hemen sonra hazırlanmaya başladım. Sandığınızın aksine Sinan ile buluşmaya değil. Duruşmaya gidiyordum. Duruşmadan sonra buluşacaktık Sinan ile

 

Nereye gideceğimizi bilmiyorum ama yemek yemeye gideceğimizi tahmin ediyorum.

 

Sinan ile buluşacak olmamı bir kenara bıraktım ve duruşma için hazırlanmaya devam ettim. Kıyafetlerimi giyinip saç ve makyaj ikilisini de halledip evden çıktım.

 

Gideceğim duruşma beni zorlayacak bir duruşma değildi. Belirli sebeplerden ötürü çocuğun babaya verilmesini talep edecektim ve çocuğun anneye neden verilmemesi gerektiğini açıklayacaktım.

 

Kısacası kolay bir duruşma ve kısa sürecek bir duruşma, tek sıkıntı duruşma saatinin ileri atılma ihtimalinin olması. Genelde duruşmalarım bir iki saat ileriye atılıyordu hatta belki daha da ileriye. Bazen şanslı olduğum günlerde ise tam saatinde oluyordu.

 

Umarım bugün de şanslı olduğum günlerden biridir.

 

ÇÜNKÜ DURUŞMADAN ÇIKIP EVE GELMEM VE HAZIRLANMAM LAZIM

 

Sakin oluyoruz ve akışına bırakıyoruz.

 

🎭

 

“Davacı Hakan Han, avukatı Mehir Saye Soykan ve davalı İpek Han, avukatı Selim Ertürk duruşma salonuna bekleniyorsunuz.”

 

Müvekkilim ile beraber ayaklanıp duruşma salonuna ilerledik.

 

Herkes kendi yerine geçtiğinde hakim tokmağını vurarak söze girdi.

 

“Bu dava Hakan Han ve İpek Han'ın boşanma işlemleri ve ortak çocuk Ozan Han'ın velayetini kapsamaktadır.”

 

Hakim konuşurken bir yandan da zabıt kâtibi hakimin dediklerini yazıyordu.

 

“Öncelikle davalı anne İpek Han'ı ve avukatını dinleyelim.”

 

Karşı tarafın avukatı kendilerini haklı gösterecek birkaç cümle söyleyip sustu. Söz sırası bana geçtiğinde ise çocuğun neden babaya verilmesi gerektiğini, komşuların anne hakkındaki görüşünü falan söyleyip sustum.

 

Hakim anne ve babaya ardındanda çocuğa söz hakkı verdi ve hepsini tek tek dinledi.

 

Sandığımın aksine duruşma uzun sürmemişti ve umduğum gibi velayet babaya verilmişti.

 

Anne haftada 1 gün çocuğunu görebilecekti.

 

Bu arada bir çocuğu annesinden ayırdığım için üzülmüyordum. Çünkü o anne eşini farklı farklı adamlarla aldatan çocuğunun psikolojisini düşünmeyen biriydi.

 

Çocuk babasıyla mutluydu ve öyle kalacaktı.

 

Yanımda duran ve mutluluğu sebebiyle gözleri dolan müvekkilime bakıp gülümsedim.

Daha fazla oyalanmadan da duruşma salonundan çıktım. Bu arada duruşma sandığınız gibi tam saatinde gerçekleşmedi. 1 saat gecikti.

 

Neyseki hâlâ hazırlanmam için yeterli saat vardı. Hızlı adımlarla binadan çıktım ve arabama yöneldim.

 

Arabam diyorum da benim değil babamın arabası ben henüz kendime yeni bir araba alacak zamanı bulamadım.

 

Bu hafta sonu o işi de halledecektim. Yani umuyorum ki halledebilirim.

 

Acaba ne giysem?

 

Harbi ben ne giyecektim buluşmada, hiç planlamamıştım. Ay şu beyaz elbiseyi mi giysem? Ama yok ya beyaz olmaz. Siyah midi elbisem vardı o olur mu acaba?

 

O da olmaz siyah ne cenazeye gitmiyoruz. Daha farklı böyle cıvıl cıvıl bir renk olmalı

 

Sarı

 

Ay evet sarı giyeceğim hatta yeni sipariş verdiğim elbisemi giyecektim.

 

Ay elbise abartı mı olur acaba? Ay yok olmaz be. Neden olsun olmaz.

Ben ne giysem ne giymesem diye kafa yorarken çoktan mahalleye girmiştim bile.

 

Evin önüne geldiğimde arabayı park edip indim. Çantamdan anahtarımı çıkartıp kapıyı açtım ve eve girdim.

 

“Mehir Saye kızım sen mi geldin?” diye seslendi annem. “Evet ben geldim.” dedim ve odama geçtim.

 

Üstümdeki aksesuarları çıkarıp masama koydum ve duşa girmek için banyoya ilerledim. Kısa bir duşun ardından saçlarımı kuruttum.

 

Ben saçlarımı tararken annem odaya girdi. “Kızım nereye?” dedi bakışlarındaki şaşkın ifadeyle

 

“Dışarı çıkacağım anne.” dedim kısaca

 

“Kiminle Nisa ile mi?”

 

“Hayır Sinanla.”

 

“Sinanla mı?” dedi emin olmak ister gibi, “Evet anne Sinanla.”

 

“Anladım neyse yemek hazır diyecektim.”

 

Telefonumu açıp saate baktım ayarladığımız buluşma saatine 2 saat vardı. Orda yiyecektim zaten şimdi yersem orda bir şey yiyemezdim. Üstelik çok açta değildim.

 

“Ben yemeyeceğim siz babamla yiyin.”

 

“Olur mu öyle şey Mehir Saye.”

 

“Tokum anne siz yiyin.”

 

“E peki madem teklif var ısrar yok.” deyip odadan çıktı.

 

Saçlarımı nasıl yapacağıma karar vermeye çalışıyordum. Salgın mı bıraksam yoksa toplasam mı?

 

Salgın bırakacaktım.

 

Makyaj masamın çekmecesinden saç düzleştiricimi alıp saçlarımı yapmaya başladım.

 

Çok fazla saçık yoktu bu yüzden yaklaşık yarım saat içinde saçlarımı halletmiş oldum.

 

Şimdi sıra giyeceğim kıyafette ve takılardaydı.

 

Dolabımdan uzun saten sarı elbisemi çıkardım.

 

Ekstra olarak siyah çiçekli eteğimle beyaz bir üst çıkardım.

 

Etek daha gündelikti. Yani nasıl desem şık ama özenilmemiş gibi.

 

Elbise ise hem çok şıktı hemde sanki bu buluşma için çok özenilmiş gibiydi.

 

Of 

 

Ne giyecektim.

 

Bence eteği giymeliydim. Hem daha ilk buluşmamızdı. Yani aramızın iyi olduğu ilk buluşmaydı.

 

Abartıya kaçmak saçma olurdu.

 

En iyisi eteği şimdi giymeliydim. Elbiseyi ise sonraki buluşmaların birinde giyerdim.

 

He yani buluşmaya devam edeceksin?

 

Karar verdiğim gibi siyah etek ve beyaz üstü üstüme geçirdim. Üşümemek için yanıma siyah kot ceketimi de alacaktım.

 

Gayet güzel olmuştum.

 

Şimdi sıra takılardaydı.

 

Boynum boştu. Yani bol bol kolye takabilirdim.

 

Boynuna birkaç tane kolye taktıktan sonra bileklerimi de aynı şekilde doldurdum.

 

Kulağımdaki tüm delikleri küpeyle takıştırdıktan sonra takı işini de halletmiştim.

 

Şimdi sadece makyajım kalmıştı. Ağır bir makyaj yapmayacaktım. Göz altlarıma azıcık kapatıcı sürdüm. Yanaklarıma bolca allık, kirpiklerime rimel, dudaklarıma kahverengi alt tonlu bir dudak kalemiyle gloss sürdüm. Son olarak gözlerime siyah göz kalemi de çektikten sonra hazırdım.

 

 

Siyah çantamın içine cüzdanımı, anahtarlarımı, ufak tefek makyaj malzemelerimi koydum.

 

Son defa boy aynamın karşısına geçip kendime baktım. Müthiş olmuştum evet. Ama bunun yanında kendini belli eden heyecan da dikkatimi çekmişti.

 

Mehir Saye 10 yıl boyunca sevdiği aşık olduğu adamla ilk defa samimiyetle buluşacaktı.

 

Tam 10 yıl sonra

 

Bu özleminden kendini paralayan Mehir Saye için imkansızdı.

 

Aynadaki kendime gülümseyip odamdan çıktım. Annemle babam çoktan yemeklerini yemiş salonda oturuyorlardı.

 

O kadar uzun sürmüş müydü ya hazırlanmam?

 

“Ben çıkıyorum.”

 

“Tamam kızım görüşürüz.” dedi babam.

 

Annemin bir şey demeyeceğini varsayarak evden çıkacaktım ki annem bana seslenerek “Kendine dikkat et kızım.” dedi.

 

Bir şey söylemeden evden çıktım.

 

Kapıyı kapatıp arabaya yürüyeceğim esnada Nisa'nın oldukça neşeli sesini duydum.

 

“MEHİİİİİRR!”

 

“Efendim Nisa ne bu enerji?” dedim sanki aynı neşe bende yokmuş gibi

 

“Abimle dışarı çıkacakmışsınız.” dedi siz yok mu siz der gibi bakıyordu.

 

“Sen nerden öğrendin?”

 

“E abim evde eziyet ediyor bana. Ne giymeliyim, hangi parfümü sıkayım sence, bunun altına bu ayakkabılar olur mu gibi gibi sorularla ömrümü yedi resmen.”

 

İçimin kıpır kıpır olmasıyla beraber yüzümde bir tebessüm belirdi.

 

“Anladım.”

 

“Sen nereye ayrıca, abim alacak seni dur haber vereyim.”

 

“Ni-

 

“Ay saçmalama Mehir abimle git.” dedi çattığı kaşlarıyla

 

“Tamam tamam bir şey söylemedim.”

 

He şöyle adam ol der gibi baktıktan sonra arkasına dönüp eve gitti.

 

Bende ayakta dikilmiş Sinan'ı bekliyordum. Bir yandan da içimdeki heyecanı dizginlemeye çalışıyordum tabii

 

Umarım saçmalamam, gerçi en fazla ne kadar saçmalayabilirdim ki

 

Sakin kalıp gereksiz stres yapmazsam saçmalamazdım.

 

Ama bu iki şeyi başarmam bile imkansızdı.

 

Of kesin rezil olacaktım.

 

“Mehiir kızım nereye böyle?” dedi camdan başını çıkaran Fikret teyze

 

“Bir arkadaşımla bululacağım Fikret teyze.”

 

Normalde asla kimse nereye diye sormazken ne alakaydı şimdi

 

“İyi iyi çok güzel olmuşsun maşallah sana.”

 

Kocaman bir gülümsemeyle “Teşekkür ederim.” dedim.

 

“Annenler nasıl, abin döndü mü?”

 

“İyiler çok şükür abim dönmedi daha.” Sanane Fikret teyze abimi nikahına mı alacaksın sanki. Neyse.

“Tamam bakalım görüşürüz.” deyip içeri geçti. Bende başımı camdan çekip önüme döndüm.

 

Nerede kalmıştı bunlar ya! Ayaklarım ağrıdı. Harbiden ben bu topuklu botlarla günü geçiremem en iyisi gidip beyaz sporları giyeyim.

 

Sinan da biraz beni beklesin.

 

Ölmez hasretinden

 

Hızlı hızlı eve gidip odama çıktım. Dolabımdan beyaz spor ayakkabılarımı çıkartıp ayağıma geçirdim. Tabii biraz fazla hızlı davrandığım için iki kez düşeyazdım.

 

Neyseki oramı buramı kırmadan bu işi de halledebilmiştim.

 

Odamdan çıkarken bir mesaj geldi.

 

Savcı Sinan Demir: Aşağıdayım

 

Siz: Geliyorum

 

Adımlarımı hızlandırıp evden çıktım. Bahçe kapısının önünde arabanın içinden bana bakıyordu.

 

Sinan arabanın camını indirip gülümseyerek “Bu ne güzellik avukat hanım.” dedi.

 

“Teşekkür ederim savcı bey.” deyip arabaya bindim.

Arabadaki sessizlik birkaç saniye devam etti. Sinan arabayı çalıştırdı ve bir yere doğru sürmeye başladı. Bir süre sonra deniz kenarından yola devam etmiştik. Radyodan gelen kısık sesli müzik, uçuşan saçlarım, gün batımı ve yanımda Sinan'ın olması rüya gibiydi. Sanki bir film sahnesi gibiydi şuan yaşadıklarım.

 

“Nereye gidiyoruz.” dedim sessizliği bozarak

 

“Sevdiğim bir restaurant var deniz kenarında orada bir yemek yeriz. Ardından sahil kenarında yürür sohbet ederiz diye düşündüm. Başka bir planın varsa o da olur tabii.”

 

“Bende öyle düşünmüştüm zaten sıkıntı yok.”

 

“Ee ne yaptın bugün duruşman varmış diye duydum nasıl geçti?”

 

“Duyduğun gibi duruşmaya gittim e tabi ki kazandım sonra da eve gelip hazırlandım öyle işte. Sen ne yaptın?”

 

“Bende karakoldaydım Barlas'ın yanında.” dedi kısaca, yüksek ihtimalle benim mevzuyu konuşmuşlardı. Bir gelişme var mıydı yok muydu sormak istemiyordum. Bugün olabildiğince aklımı o konuşan uzak tutacaktım.

 

“Koray'dan falan bir haber yok değil mi?”

 

“Hayır, yok. Zaten konuşmuyoruz doğru düzgün o Melis yılanının yanında olduğunu biliyorum sadece.”

 

“Bu Melis ile nasıl tanıştılar acaba?”

 

“Bilmiyorum gece kulüplerinin birinde tanışmışlardır kesin. Bak yine aklıma geldi kafayı yiyeceğim ya!”

 

Maşallah dediğim 2 gün yaşamıyor

 

“Neyse konuyu değiştiriyorum. Cerenler yarın buraya gelecek.”

 

Duyduğum cümleyle heyecanla Sinan'a döndüm. “Nee! Ciddi misin?”

 

“Evet, Derin buraları özlemiş bir ziyaret ederiz dedi.”

 

“Ay çok sevindim. Özlemiştim Derin'i”

 

“Valla ne yalan söyleyeyim bende özledim cimcimeyi.”

 

Son konuşmamız da bu olmuştu. Yol boyunca sessizlik hakim oldu. Bizde bozmak istemedik.

 

Nisa Demir'in ağzından

 

Bugün 16.24

 

Abimle Mehir'i gönderdikten sonra bende nöbet için hazırlanmaya başladım. Hastane kıyafetlerimi giyip saçlarımı yaptıktan sonra nöbet çantamı da hazırlayıp evden çıktım. Arabama binip hastaneye doğru yola koyuldum.

 

Hastaneye vardığımda direkt çalışmaya başlamıştım tabii ki. Alınan kanları düzenlemekle başladım. Çok sürmeden kanları düzenledim ve kahve almaya kafeteryaya indim.

 

Hastaların tıbbi kayıtları güncellenecekti. Yanıma bir bardak kahve alıp bu işe koyuldum. Sandığımdan daha uzun sürmüştü ama bitmişti.

 

Odadan çıkıp kontrol etmem gereken hastaların odalarına ilerledim.

 

Maşallah bulunduğum katta sadece bir hasta kontrol edilecekti ve o da koridorun sonundaydı.

 

Kolumdaki saate baktım. Çoktan yedi olmuştu. Gelmeden önce yemek yediğim için aç değildim. Hastaları da kontrol edip yemeğimi yerdim. Hatta belki daha sonraya bile ertelerdim.

 

“Nisa.”

 

Duyduğum sesle arkama döndüm. “Efendim Alp hocam.” dedim ona doğru yürürken

 

“Alp diyebilirsin.” dedi kısaca, nisaöldühttp

 

“Tamam Alp ho-, Alp.”

 

Oluşan sessizlik onu rahatsız etmiş olacaktı ki konu açmaya çalıştı.

 

İyi de bana seslendiğine göre zaten bir şey diyecekti.

 

“Yemek yedin mi?”

 

“Hayır yemedim. Birkaç hastanın durumlarını kontrol edeceğim belki sonra.”

 

“Anladım beraber mi yesek diye soracaktım.”

 

“Olabilir işimi hallettikten sonra haber veririm sana.” dedim ufak bir tebessümle

 

“Anlaştık o zaman.”

 

“Anlaştık görüşürüz.” dedim ve arkama dönüp yürümeye devam ettim.

 

Nerdeydi bu hastanın odası? Aklımı delireceğim şimdi. En sonunda pes edip karşıma çıkan ilk hastane görevlisine 182 numaralı odayı sordum.

 

Şu hastanede yaklaşık bir yıldır çalışıyordum ona rağmen niyeyse bu odaya hiç gelmemiştim.

 

Genelde ya 3. katta ya da 1. katta olurdum.

 

Şakasız gerçekten koridorun en sonuna gidip sağa dönünce en sonda kalıyordu.

 

Bok gibi oda afedersiniz. Ebesinin nınısının nınısına oda mı koyulur ya!

 

Kapının önüne gelince hastanın adını unuttuğumu fark edip dosyayı açıp bir göz attım.

 

Melis Erten

 

Abla nasıl birisin beni uğraştırdın o kadar ya!

 

Kapıyı tıklatıp “Gir.” sesiyle içeriye girdim.

 

“Merhaba nasılsı-”

 

Bölüm Sonu

 

Diğer bölümde görüşürüüzzzz

 

Sizleri seviyorum aşlarımm

 

Kendinize iyi bakın :)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 17.11.2025 19:50 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...