21. Bölüm

21. Bölüm

Hayallerde Birisi
hayallerdebirisi2

Akşam için aklımda senaryolar oluşturmaya ve Jungkook ile yaptığım konuşmaya o kadar dalmıştım ki ne kadar yol geldiğimi görünce şaşırdım. Kafe çoktan görüş alanıma girmişti. Hiçbir gösterişi yok, süslü yazı tipleri veya camın üzerinde beyaz gravür yok. Her şeyi alıp otuz yıl geriye gönderseniz bile garip durmaz. Süslü şemsiyeli masalar yok, sadece yaşını belli eden çatlak engebeli kaldırım var. İçeriden gelen müziği duyabiliyordum.

 

Aniden tüm herşey korkmuş çocuklar gibi aklımdan uçup gidiyor, beynim sinyalini kaybetmiş eski bir televizyon seti gibi karıncalanmış gibi hissediyor. Durdum. Bir parçam geri dönmem için çığlık atıyor, ama bunun kaba olacağını biliyorum, ayrıca buna ihtiyacım var.

 

Otobüste hissettiğim açlık, midemde artan bir rahatsızlık hissiyle yer değiştirmişti ve topuklarımın altında kalbim hızlanan ritmiyle atıyordu, bunun gerginliğimden mi yoksa Jungkook'u akşam yemeği yemeden bıraktığım için suçluluk duygusundan mı kaynaklandığını bilmiyordum, ama onun bir yetişkin olduğunu ve idare edebileceğini biliyordum ama yine de...

 

Derin bir nefes alıp kahve dükkanına girdim, etrafa baktığımda Hana’nın bana resmini gösterdiği adamı gördüm ve yavaşça ona doğru yürüdüm.

 

Beni fark etti ama ayağa kalkmadı, muhtemelen masanın yanında durana kadar benimle randevusu olduğunu bilmiyordu. "Hey, Ravi sshi?"

 

Adamın gözleri büyüdü ve hızla ayağa kalktı. Yutkundu. "Şey, evet. O o. Yani ben. Ben Ravi'yim." Gülümsedim.

 

"Tanıştığıma memnun oldum, ben Bongseon." Başımı hafifçe eğdim.

 

O da aynısını yaptı. Adam ellerini cebinden çıkardı, aniden nereye koyacağından emin olamadı.

 

"Bunu söylemeliyim Bongseon sshi, Gerçekten çok güzelsin." dedi Ravi adındaki adam.

 

"Teşekkür ederim." Ona tatlı tatlı gülümsedim ama ne kızardım ne de gerildim, bu hiç de bana göre değildi.

 

Neden?

 

"Mmm, akşam yemeğinde ne yiyeceğiz?" dedi adam, sözleri aniden gülümsememi kaybettirdi, Jungkook'un yüzü önümde belirdi. Onu yemeğe çağırdığımda ne kadar mutlu oluyor ve yaptığım şeyler lezzetli olsun ya da olmasın, nasıl zevk alıyor... her zaman minnettar ve şimdi onu aç bıraktım.

 

İçimi çektim.

 

"İyi misin? Bongseon sshi?" Ravi benim aniden rahatsızlığımı fark ettiğinde aniden sordu.

 

"Oh? .Ah evet iyiyim" diye gülümsedim. "Hadi bir tane alalım.....Mmmmm bakalım.." Menüyü aldım.

 

————-

 

 

"Ah? Sen psikolog musun?" Şaşkınlıkla ona baktım. " Hana senin öğretmen olduğunu söyledi?"

 

Adam hafifçe güldü "Peki Hana bazen bazı şeyleri karıştırıyor"

 

Ben de "Evet öyle.." diye güldüm. Yanımdaki sodadan bir yudum aldıktan sonra tekrar adama baktım. "Mmmm, psikolog olduğuna göre, kişiliğimden ne çıkardın şimdi?"

 

Ravi çatalını bıraktı ve sonra dirseklerini masaya koydu. Konuşmadan önce boğazını temizlediğini gördüm. "Şu anda aklının başka bir adamda olduğunu bilmek yeterli." dedi yüzünde bir gülümsemeyle.

 

Gözlerim kocaman açıldı ve güçlükle yutkundum. "Ben..."

 

"Tamamen sorun değil Bongseon sshi, anlıyorum..." diye güldü. "Hana bana durumunu biraz açıkladı, muhtemelen bizi bir araya getirdi çünkü neredeyse aynı durumda bulunduk." diye ekledi.

 

"Ah! Eski sevgilin......."

 

"Evet, aynı anda hem benimle hem de başka bir adamla çıkıyordu." dedi, uygunsuz olsa da gülmemek elde değildi.

 

"Aman Tanrım çok özür dilerim, gülmek istememiştim ama sadece ........" Özür diledim ama o da aynısını yapınca tekrar güldüm.

 

"Biliyorum, ben de gülüyorum."

"Yani... Düşündüğün bu adam o değil, değil mi?" dedi.

 

Dudaklarımı ısırdım ve aşağı baktım. "Şey, randevuya çıkmak istememin sebebi onu DÜŞÜNMEMEK ama şimdi onun HAKKINDA konuşuyoruz, ne kadar harika?" Güldüm.

 

"Zihnimiz bizim için çalışır, tersi değil. Bir şeyi aklına koyduğunda onu unutmaya çalıştıkça zihnin sana daha çok hatırlatır." dedi adam.

 

"Peki ne yapmamı öneriyorsun? Doktor?" Gülümsedim

 

"Eğer aşksa yardım edemem." Ravi bana tatlı bir gülümseme verdi.

 

"Onu sevdiğimi söylemedim." Sahte bir kahkaha attım. "Başka bir adamla evlenecektim, hatırladın mı? Duygularımı bu kadar çabuk bir başkasına verme şansım yok."

 

"Neden şansın yok? İlk görüşte aşk hakkında bir şey duymadın mı?" dedi adam ve ben yutkundum, zor. "Sana tavsiyem kalbinin senin için çalışmasına izin vermen, sadece imkansız olduğunu düşündüğün için imkansız olduğunu varsayma. Yani... insanlar hayatlarına devam ederler değil mi? Son ayrılığından bir yıl sonra ya da 10 yıl sonra ya da benim için 2 gün sonra aynı şey... Yeni duyguların seni ne zaman vuracağını asla bilemezsin."

 

Birkaç saniye ona baktım ve sonra gülümseyerek aşağı baktım. "Kör bir randevuda birinin bunu söyleyeceğini hiç beklemiyordum..." diye şaka yaptım.

 

adam güldü "Yanlış anlama Bongseon sshi, senden hoşlandım. Gerçekten hoşlandım ama yapamayacağım bir şey var, o da başkasının kız arkadaşını almak."

 

———————

 

"Akşam yemeği için teşekkür ederim Ravi sshi." Onunla el sıkıştık. "Tanıştığımıza memnun oldum."

 

"Seni tanıdığıma çok sevindim, gerçekten sevindim." Gülümsedi. "Umarım bundan sonra arkadaş olabiliriz."

 

"Elbette." Ben de aynı cevabı verdim.

 

"O zaman... Seni eve bırakayım." diye önerdi ve yan tarafta park edilmiş arabasını işaret etti.

 

"Yok sorun değil, biraz yürüyüp düşünmek istiyorum." dedim ve o da anlayışla başını salladı.

 

————————

 

Otobüs durağının yanındaki bir banka oturmuş, yoldan geçen arabaları ve insanları izliyordum.

 

Çantamdan telefonumu çıkarıp, kulaklıklarımı takıp radyo kanalını açtım. Çaldıkları rastgele müzikte kaybolup yukarı baktım. Yıldızlarla dolu gökyüzünde tek bir bulut yoktu. Sıra sıra yükselen gökdelenler üstümde uzanıyordu, pencereleri içeriden aydınlanıyordu. Yarım ay, gecede uzaktaki radyo kulelerinin kırmızı yanıp sönen ışıklarının titreştiği aydınlık şehir manzarasının kenarlarında asılı duruyordu.

 

Birdenbire, sanki ilk defa duyuyormuş gibi etrafıma bakınırken kulağımda bir şarkı çalmaya başladı....ve sözleri.....

 

 

"uyumaya gittiğimde

Seni hayal etmekten vazgeçemedim

Senin aşkın beni biraz zayıf hissettiriyor

Sensiz kendimi gerçekten göremiyorum

Ve şimdi sen kafamın içinde koşuyorsun

Arada sırada seni istediğimde

Keşke sana seni istediğimi söyleyebilseydim. Seninle konuşma şansım olsaydı.

Sonra içimde tutmayı bırakırdım ve bir daha asla bunu yaşamak zorunda kalmazdım

“Bu bilmediğin gerçek aşk"

 

 

 

Gözyaşlarım farkında olmadan döküldü, şarkıyı hiç duymadım ama şarkıcının söylediği her şeyi... Hissettim. Ve müzik... Kulaklığımı hemen çıkardığımda bile daha çok ağlatıyordu.

 

"Ne yapmalıyım?" Gözyaşlarımı durdurmaya çalışarak yüzünü salladım.

 

Gerçekten onu seviyor muyum? Bu kadar kısa bir sürede?

 

Ne kadar zayıf olabilirim ki?

 

Hana ve Ravi'nin bana söylediklerini hatırlayıp dudaklarımı ısırdım. Bunu düşün ve duygularını bil.

 

Tamam, düşündüm, Ondan hoşlanıyorum.. belki de seviyorum ama şimdi ne olacak?

 

Şaka yaparken 'Seni seviyorum' dediğimde verdiği tepkiyi hatırladığımda aynı şeyi hissetmiyor diye düşünüyordum, Jungkook'un şaka bile yapamadığını hatırladım.

 

Ona nasıl hissettiğini söyle?

 

O zaman onunla yaşamam benim için zor olacak ve muhtemelen o da kendini rahatsız hissedecek ve benim onu kullandığımı düşünecektir.

 

İçimi çektim.

 

"Bongseon?"

 

Az önce adımı söyleyen kişiye bakmak için döndüm.

 

Yuju.

 

Harika.

 

 

"Bu saatte burada ne yapıyorsun?" Bana asla iyi şeyler ifade etmeyen bir şekilde gülümsedi. "Bir şey bana Jungkook ile kavga ettiğini söylüyor, haklı mıyım?" Yürüdü ve bankta benim yanıma oturdu.

 

"Hayır, haklı değilsin Yuju sshi." Bakışlarımı kaçırarak etrafa baktım. Kızın ağladığımı bilmesi isteyeceğim son şeydi. "Aslında çok iyi gidiyoruz."

 

Omuzlarını geriye attı ve gözlerimin aşağıya doğru çekildiğini gördü. "Mmmm Gerçekten o zaman neden dünyan başına yıkılmış gibi bu kadar üzgün görünüyorsun?"

 

"İnsanlar bazen kendilerini kötü hissederler ve bu her zaman biriyle ilgili değildir." Sesimde hiçbir duygu olmadan ona cevap verdim.

 

Kehribar saçlarını savurarak bana doğru baktı. "Yani artık onunla yaşadığın doğru mu? Bir yerden duydum ama inanması zor... Nasıl oldu da bu hale geldin?"

 

İç çektim ve sinirlenmeye başladım. "Kusura bakma ama sana cevap vermenin bir anlamı yok, Jungkook ve benim yaptıklarımız artık seni ilgilendirmez, öyle değil mi?" Gözlerimi diğer tarafa doğru devirerek çıkıştım.

 

 

Bu oyunu iki kişi oynayabilirdi,.Eğer o bir Kaltak olmak istiyorsa.

 

Ben de olacağım.

 

Kız güldü. "Ah canım, gerçekten ayrıldığımıza mı inandın?"

 

"Ben öyle duydum." Hemen karşılık verdim ona beni ezebileceğini düşünmesine fırsat vermedim.

 

Yuju ayağa kalktı" Dinle Bongseon bize yaptığın yardım için minnettarım k----"

 

"Sana yardım etmedim." Onu böldüm, ayağa kalktım ve soğuk bir şekilde gözlerine baktım. "Ona yaptığın boku düzelttim ve eğer Jungkook akıllı bir adamsa seninle konuşmayı aklından bile geçirm-"

 

TOKAT

 

Yuju kendini tutamadı, Tokat attı..

 

Tokat bir alkış kadar yüksekti ve yüzümü acıttı. Açık elle atılmış bir tokattı ve arkasında kırmızı bir iz bırakmıştı. Gözümün hemen altında Yuju'nun yüzüğünün bana vurduğu yerde küçük bir kesik vardı. "Bana bir tavsiyede bulunman imkansız çünkü bu hakaretler seni küçültüyor. Eğer yanlış bir şey yaptıysam da en azından nişanlım beni aldatmadı. Bu durum beni acınası hale getirmiyor."

 

N-Nasıl oldu......

 

Öfke karnımı doldururken ağlamak istedim. Kulaklarımın ısındığını hissettim. Ona dik dik bakıp NASIL CESARET EDERSİN? diye tükürmek istedim ama sadece geriye doğru sendeledim, yüzümü tutarak, gözlerim sulanarak.

 

Cevap vermediğim için kendimden nefret ettim ama........

 

Kız bana alaycı bir şekilde bakıp sonra sadece öfkemi körüklemek için gülüyordu, sonra acımasız donuk gözlerinde nefretle bana bakıyordu. "Sen son derece aptal bir kızsın. Değil mi?"

 

 

"Aptal mı diyorsun?" Sonunda sesimi çıkarabildim. "Bildiğim tek şey, mutlu, güvenli insanların başkalarını aşağılamaya ihtiyacı olmadığı ve evet ben aptalım, güvenimi hak etmeyen bir adama güvendiğim için aptalım ama... biliyor musun?...... Birinin bana güvenmesini sağlayıp onu bırakıcak kadar aptal değilim, ki sen de tam olarak bunu yaptın."

 

Bunun üzerine çantamı alıp umursamadan uzaklaştım.

 

Ayaklarım artık beni taşıyamaz hale gelene kadar yürüdüm, giydiğim yeni topuklu ayakkabı canımı acıttı ve soğuk hava da buna yardımcı olmadı. Etrafıma bakındığımda kendimi Dongja sokağında buldum, iyi ki insanlar hala yürüyordu.

 

Otobüs durağında durup etrafıma baktım, gözlerim hala ağlamaktan kırmızıydı ve gözyaşlarımı zor durdurabiliyordum. Beni tam olarak neyin incittiğini bilmiyordum, yorgun vücudum mu, kalbim mi, Yuju'nun sözleri mi yoksa Felix’i biliyor olması mı?

 

Yuju'yu tanıyan ve Felix hakkında bilgisi olan tek kişi Jungkook'tu.

 

Ona söyledi mi?

 

'Anlatılacak hikaye benim değil' dediğini hatırladım.

 

Yalan mı söyledi?

 

Hâlâ onunla görüşüyor mu?

 

Gözlerim yine yaşlarla doluyor. An be an, düşüyorlar. Çenemden tuzlu damlalar düşüyor. "Dur..." Kendime el salladım ve bir otobüs ya da taksi görmek için etrafıma baktım ama hiçbiri geçmiyordu.

 

Düşüncelerimden saatin kaç olduğunu bile bilmiyordum, ta ki çantamın içindeki telefonum çalana kadar.

 

Jungkook

 

O arıyor.

 

Derin bir nefes aldım ve sonra cevapladım.

 

"Daha sıkılmadın mı?" Şakacı sesini duyduğumda kalbim hızla çarpmaya başladı.

 

Yutkundum ve "Jungkook, B-beni gelip alabilir misin?" dedim.

 

Adamın "İyi misin?" diye sormadan önce birkaç saniye sessiz kaldığını fark ettim, sesindeki endişeyi açıkça duyabiliyordum.

 

Lanet olsun, fark etti mi?

 

 

"E..evet, sadece yalnız gelmek istemiyorum." dedim, yine....gözyaşları yavaşça yüzümden aşağı süzüldü, birinin bana iyi olup olmadığımı sormasından nefret ediyordum, bu beni daha çok ağlatıyordu ve şu an bunu istemiyordum.

 

"Bongseon ah....Ağlıyor musun?" Jungkook, diğer uçtan benim burnumu çektiğimi duyduğunda sordu. "Ağladın mı.?.."

 

"Hayır hayır iyiyim yemin ederim.. Ben sadece..."

 

Ağlamıyormuş gibi görünmeye çalışıyordum çünkü daha sonra ona neden ağladığıma dair mantıklı bir açıklama yapmak zorunda kalacaktım ve yapamazdım.

 

Şimdi yapamayacağımı biliyordum.

 

En azından şimdi değil.

 

"Neredesin?" Asansörün sesi duyulduğu için sesi garip bir şekilde sakin geliyordu.

 

"Dongja istasyonu." Dudaklarımı ısırdım. Sakin bir şekilde söylüyordum.

 

"Orada kal."

 

Aramayı sonlandırdım ve sadece derin bir nefes alıp gözyaşlarımı durdurmaya çalıştım. "Lütfen dur....."

 

 

Yaklaşık 20 dakika sonra Jungkook'un arabasının yanımda durduğunu gördüm. Adam arabadan indi ve hemen bana doğru yürüdü.

 

"Bongseon, iyi misin?" diye sordu, sesinde panik yükselirken, iki elini omzuma koydu ve bana bakıp yaralanıp yaralanmadığımı kontrol etti.

 

Başımı kaldırıp ona doğru baktım ve sahte bir gülümseme takındım. "İyiyim."

 

"O zaman neden ağ--" Jungkook'un gözleri sonunda gözümün altındaki küçük kesiği fark ettiğinde büyüdü. Nazik eli yanağıma dokundu ve sonra gözlerinin nasıl karardığını fark ettim. "Bunu kim yaptı?"

 

Yuju'nun neden olduğu kesintiyi tamamen unuttum.

 

"Kimse, ben iyiyim." Vücudumu ondan geri çektim ve kendime küfrederek bakışlarımı kaçırdım.

 

"Bongseon sabrımı zorlama,BUNU KİM YAPTI?”

 

Jungkook beni şaşırtarak bağırdı, böyle tepki vereceğini bilmiyordum. Kolları her yere savrulurken yüzü öfkeyle büyüdü ve devam etti "O nerede? BONGSEON SÖYLE BANA BUNU YAPAN PİÇ NEREDE?"

 

"SANA İYİ OLDUĞUMU SÖYLEDİM."

 

Arabanın yolcu koltuğuna doğru koşarken ve içeri girip kapıyı kapatırken sesim titriyordu.

 

Jungkook, bir saniye bile kaybetmedi arabasına bindi. Kapıyı kapattıktan sonra şehrin sesleri duyulmaz oldu, sessizlik ortamı öldürdü.

 

Adam bana baktı ve yanaklarımdan birkaç damla gözyaşı fark etti, bu da derin bir nefes almasına ve başının koltuğun arkasına koymasına neden oldu. "Bana ne olduğunu neden anlatmıyorsun?"

 

"……..” Cevap vermedim.

 

"Konuşmayı reddedeceksen neden beni aradın?" Adamın öfkesi yükseldi ve ses tonu da yükseldi. "Ağlayarak ortaya çıkarsan ve yü---"

 

"Yuju'ya Felix’ten bahsettin mi?" diye karşılık verdim. Sesim giderek gerginleşiyordu.

 

"N-Ne?" Adam şaşkın şaşkın bana baktı.

 

"Cevap ver Jungkook, ona söyledin mi söylemedin mi?" Bu sefer sesimi yükselten ben oldum.

 

"Hayır Bongseon, neden söyleyeyim ki?" Jungkook "Kızla en son görüşmemizden beri görüşmedim, A-ama bunun onunla ne alakası va-" dedi.

 

"HER ŞEY ONUNLA İLGİLİYDİ." Ağlamaya başladığımda sesim çatlıyordu. "Aklım karmakarışık ve ne yaptığımı ........bilmiyorum..... İstediğim son şey eski kız arkadaşınla uğraşmak.... Ben ....." Jungkook'un gözleri, aşağı baktığımı izlerken yumuşadı, yine de gözyaşları akmaya devam etti.

 

"Yuju mu yaptı bunu?" Adam yanağıma baktı ama ben sadece iç çektim. "Neden böyle bir şey yaptı?"

 

"Şey... Ben... bir şey söylemiş olabilirim..." Dudaklarını sevimli bir şekilde ısırdım ve az önce sinirlenen adamın kıkırdamasına neden oldum.

 

"Mmm, karımla eski kız arkadaşım arasında kavgalar olduğunu duydum ama bu kadar şiddetli olacağını hiç düşünmemiştim" diye şaka yaptı adam.

 

"Ben sadece......" Onun sözlerine gülmedim ve sadece iç çektim. "Bazen yanlış yaptığımı düşünüyorum, yani o senin nişanlın..belki eski nişanlın ve...Senin işine karışmaya hakkım yok, Bu..Evliliğimiz yakında sona erecek ve belki siz ikiniz..*iç çektim*...Bilmiyorum.."

 

Jungkook söylediklerimden hoşlanmadı.

 

Ama bu doğru.

 

'Evliliğimiz yakında sona erecek'

 

 

Yani randevusu iyi geçti...

 

Jungkook iç çekti.

Bölüm : 20.02.2025 21:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...