
“Bak sen göğüslerim kabardı şimdi.” Ahmet ile İrem tenha sokakta ilerlerken önlerini birkaç serseri kesti, bunlar savaştan kaçan mültecilerdi. Ahmet ile İrem'e sataşmaya başladılar. İrem'e,
“Sen ne tatlı şeysin öyle.” deyince, Ahmet'in kan beynine hücum etti, omuzlarından tutup kafayı gömdü, serseri yere düştü. Ahmet:
“Bak şimdi işte sen daha tatlı ve şeker oldun. Rahat bırakın lan kızı, savaştan kaçmışsınız burada masumlara mı sataşıyorsunuz!” diye bağırdı. Bunu gören diğerleri:
“Sen şimdi görürsün.” deyip Ahmet'e sataşmaya başladılar. Ahmet’i yumruklamaya çalışıyorlardı, Ahmet sağ sol yaparak yumruklardan sıyrılıyordu. Ahmet en son eğilip rahatsız eden serserilerin çenesine diz kapağını vurdu, vurduğu kişinin burnu kırılmıştı, burnu kırılan kişi burnunu tutarken diğeri bıçak çekti. Bu olanları şaşkın ve korku ile izleyen İrem arada kalmıştı. Bıçağı çıkaran kişi İrem'e
tam bıçağı sallamıştı ki Ahmet bıçağı eliyle tuttu, bıçağın keskin tarafı Ahmet'in elini kesmişti. Ahmet
çocuğun koluna tekme ile vurunca bıçak yere düştü, Ahmet hemen bıçağı alıp bıçak çeken kişinin
bacağını sapladı diğer kişi hamle yapacakken döner tekme ile onu yere serdi. Ahmet'in eli çok fena
kanıyordu ve serserilerin dahası da vardı. Ahmet, İrem'in kolundan tutup koştu:
“İrem koş!” diye bağırdı. Ahmet ve İrem koşmaya başladılar, peşlerinde ise gözleri dönmüş
serseriler vardı. Ahmet'in eli de çok kötü durumdaydı, son güçlerini kullanarak Ahmet ve İrem
koşmaya devam ediyorlardı derken İrem'in ayağı taşa takıldı ve düştü.
“İrem iyi misin?”
“İyiyim Ahmet ama bacağım çok acıyor, bu hâlde koşabileceğimi sanmıyorum.” Serseriler arkada
İrem yerde, neredeyse yetişeceklerdi. Ahmet, İrem’i kucaklayıp sırtına aldı ve koşmaya devam etti.
Ahmet'in eli çok fena hâldeydi acilen tedavi edilmesi lazımdı, İrem'i de sırtına alınca İrem'i tuttuğu
için eli daha da kötüye gidiyordu. Serseriler arkalarında çok yakındı, neredeyse yetişeceklerdi. Eğer
bize yetişirlerse bizi yaşatmazlar dedi içinden. Ahmet'in gücü kalmamıştı yavaşlamaya başladı. Eli de
uyuşmaya başlamıştı, İrem ise:
“Ahmet çok korkuyorum!” diye bağırıyordu.
“Ben buradayken sana hiçbir şey yapamazlar.” diye İrem'i sakinleştirmeye çalıştı Ahmet. Zorlukla
koşmaya başlamıştı, ayakları çok yorulmuştu, eli ise kanıyor ve kan kaybediyordu. Arkalarında ise
serseriler neredeyse yetişeceklerdi. Ahmet, duran bir kamyon gördü, çalışır hâldeydi. Ahmet son bir
güçle İrem'i kamyonun kasasına bindirdi, kendi de bindi. Kamyon hareket etmiş, Ahmet ile İrem
arkalarındaki serserilerden kurtulmuşlardı. Kamyon hareket ederken serseriler sadece bakakaldı
Ahmet, elin çok kötü! İltihap kapmadan bir şey sarmamız lazım ama ortalıkta bez yok, arabada
hareket hâlinde.”
Ahmet gülerek, “Ne oldu, çok mu korktun cimcime?”
“Ahmet sana inanamıyorum ya şu durumda bile şaka peşindesin.” derken İrem duraksadı ve aklına
bir şey geldi. “Yanında bıçak gibi bir şey var mı?”
“Ne oldu, ne yapacaksın?”
“Verir misin Ahmet?”
Ahmet cebinden küçük bir bıçak çıkardı. “Al bakalım.”
İrem hemen bıçağı alıp eteğinden biraz parça kesip Ahmet'in elini sarmaya başladı. “Ama bu şekilde kan kaybetmeye devam edersen bilincin gidecek, bayılacaksın, sonra seni kim taşıyacak?
Benim taşımamı bekliyorsan yanılıyorsun, ben kendimi zor taşıyorum, senin cüssen bana göre çok
büyük gelir.”
“Cimcime şimdi de hemşire mi oldun? Bakıyorum da senin gibi hemşire yanımdayken bana hiçbir şey olmaz.”
"O kadar da abartma, alt tarafı elini sardım neyse ki kesik çok derin değil, derin olsa beni taşırken
kan kaybından çoktan bayılırdın.”
Ahmet gülerek, “Hani sen kendini koruyabilirdin, bana öyle diyordun. Orada korkudan neredeyse
bayılacaktın.”
İrem tebessüm ederek, “Sen olmasan ben onların hepsini hallederdim de şimdi sana ayıp olur
diye, gururun falan incinir.”
Ahmet kahkaha atarak, “Tabii tabii canım, zaten o bıçağı ben tutmasam da bıçaktan kaçacaktın
değil mi?”
“Kaçardım tabii ne var?”
“Desene ben bu eli boş yere kestim, boş yere üstün kan oldu.”
“Şaka bir yana da o serseriler kimdi? Daha önce gördüğümü hatırlamıyorum, sokakta rahatça da mı yürüyemeyeceğiz artık? Az kalsın ikimizi de öldüreceklerdi.”
“Onlar savaştan kaçan mülteciler, kendi ülkelerini savunmaktan kaçmışlar, burada savunmasız
olanlara saldırıyorlar. Geçen de amcamı gasp ediyorlardı, ben yetiştim öyle kurtuldu yoksa amcama da ne yaparlardı?”
“Başkasının ülkesinde masumlara saldırıyorlar, çok kötü bir durum. Yalnız ve savunmasız olanlar
ne yapacak? Acıma vicdan olmaz bunlarda, Allah masumlara yardım etsin.”
“Ee kızım sen beni dinlemiyorsun ki mahalle artık eskisi gibi güvenli değil diyorum, yine bildiğini yapıyorsun.”
“Sen koruyorsun ya işte beni, sen de benim koruyucu meleğimsin. Çok teşekkür ederim bu gece
senin sayende hayattayız.”
"Rica ederim ama bir daha gece yarısı bu şekil yalnız gelme lütfen olur mu
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 125 Okunma |
46 Oy |
0 Takip |
14 Bölümlü Kitap |