Hafif esen rüzgar ve bulutların arasından yüzünü göstermeye çalışan güneş oturduğum bankta hissediliyordu.
Bir yandan elimdeki kahveyi yudumlarken öbür yandan bahçedeki insanları inceliyordum. Çoğu sweatshirt giymiş gençler ellerinde telefonlarla duvarlara yaslanmış yada benim gibi banklarda yerlerini almışlardı.
Bu manzara bana,annemin yaşadığı seneler,babam ve üvey annemi alıp paskalya için kiliseye gittiğimiz zamanları hatırlatıyordu. Bende böyle giyinir, üvey annemi ve babamı duvara yaslanarak beklerdim.Annem geç kalacağımız için endişe eder bir yandan da benimle "Ergen kızım." diye dalga geçerdi. Hepimiz kiliseden geldikten sonra bizim evde toplanır,üvey annemin mükemmel kurabiyelerinden yer, ve babamın iğrenç şakalarına katlanırdık.
Onlar gittikten sonra anneme,bana ergen dediği için trip atardım ve o da her seferinde ikimiz için Burger King'den Nugget sipariş ederek kendini affettirmeyi başarırdı.
Benim annem dünyada sahip olabileceğiniz en harika ve en eğlenceli anneydi. Yaşasaydı öyle olmaya devam edeceğinden emindim.
Şimdi ise annemin adı her geçtiğinde karnımda bir ağrı,boğazımda kötü bir tat ve beraber poz verdiğimiz aynanın önünde ağlarken bulurdum kendimi.
Benim acı dolu inlemelerim karşısında,nişanlısını,kendini ve karnındaki bebeğin feda ederek, kanlar içinde yerde yatan dünyanın en fedakâr annesiydi benim annem.
Çocuklarını kurtarmak istemişti sadece,ama en masum olanını o gün kaybetmişti.
Yeni bir hayat kuracağı adamı ve karnındaki bebeğin babasını kaybetmişti.
Kendisi o güzel gözlerini bir daha açamamıştı.
Ve ben bunlar olurken yaralarımın çokluğundan baygın olduğum için bunu yapanları hatırlamıyor ve bilmiyordum.
Öfkeyle kasılan yüzümdeki ifadeyi sakinleştirmeye çalışırken kahvemden bir yudum daha alıp insanları gözlemlemeye devam ettim. Gözlüklerim sıcak kahvenin etkisiyle buhar olurken,insanları izleyememenin verdiği sinirle gözlüğü çıkardım ve sıkıca sarındığım paltomun cebine yolladım.Gerçi bu sefer de uzaktakileri göremiyordum.
Güneş bulutların arasından çıkmayı başaramadığında ve rüzgar havaya daha fazla hakim olduğunda çoğu kişi yavaş yavaş içeri giriyordu.
Umursamadan bahçedekileri izlemeye devam ederken gözüm bana yakın olan bir masaya takıldı.
Birkaç yakışıklı çocuk ve güzel kız büyük masalardan biri oturmuş gülüşüyor,sohbet ediyorlardı.
Aralarından dördünü tanıyordum. Aslen Japon olan ve üniversite için buraya gelen iki kız -Tsuki Dateku ve Yuko Urara,kuzen olduklarını biliyordum- Kim Namjoon ve Jung Hoseok.
Tsuki'nin burda olma sebebi Namjoon'du onunla internetten tanışmışlardı ve beraber olabilmek için Kore'ye okumaya gelmişti. Onunla ve Hoseok'la sohbetim olmuştu.
Tsuki dışardan soğuk ve şımarık biri gibi gözükse de az konuşmamıza rağmen iyi biri olduğunu anlamıştım.
Hoseok ve Namjoon tatlıydı. Dikkat çekici ve tekrar bakmak istediğim bir yakışıklılıkları vardı.
Ben onları incelediğimi farkedene kadar, Hoseok benim onları incelediğimi farketmişti.
Masadakilere bir şeyler söyledikten sonra ayağa kalktı ve benim oturduğum banka yürümeye başladı,hemen gözlerimi kaçırıp başka masalara bakmaya başladım.
Hoseok oturduğum banka oturup "Selam Venuce." dediğinde bir an "Selam" kelimesine nasıl cevap vereceğimi düşündükten sonra yarım yamalak telaffuzumla Korece konuştum ve "Sana da Selam Hoseok" dedim.
"Ben,hayır,gerek yok, teşekkür ederim."
Hoseok güldü ve kolumu tutarak ayağa kaldırdı.
Bir insanın bana dokunmasından ciddi anlamda nefret ederdim ama bunu iyi niyetten yapan biriyle kavga edersem biraz saçma olurdu.Hoseok neşeli ve samimi biriydi,benim için kahkasıyla meşhurdu.
"Oturur musun demedim,otursana dedim,iyi bir insansın ve okul başladığından beri yanlız olman beni üzüyor."
Tatlı tatlı yüzüme baktığında utanmıştım. İnanılmaz uzun süredir kimseyle muhabbetim yoktu. Oturduğum yerden insanları izler haklarında düşüncelerimi beynimin köşelerine not ederdim.
Onu kırmak istemedim,biraz olsun insanlarla sosyalleşmek istediğim için kafamla onayladım ve peşinden gittim.
Onların oturduğu banka geldiğimizde Hoseok eski yerine oturdu ve bende öyle mal mal dikildim.
Namjoon'un bir yanında sevgilisi öbür yanında sevimli bir çocuk vardı. Onu da sürekli görüyordum fakat tanışmıyorduk işte.
Tsuki "Tatlım,otursana." diyene kadar yine gözlerimi masadakilerde gezdirmiştim.
Namjoon'un yanındaki çocuğa baktım,izin istemekten çekiniyordum oyüzden gözlerimi kullanarak oturabilir miyim demeye çalıştım.
Beni anladığını belli edecek bir şekilde kafasını salladı ve biraz kaydı. Ben de teşekkür ettikten sonra yanına oturdum.
"Ben,cidden,size çok fazla baktığım için özür dilerim. İnsanları gözlemlemeyi seviyorum,gözlemlerim sayesinde kiminle konuşup, kimden uzak duracağımı anlayabiliyorum."
Namjoon bana bakarak gülümsedi. "Sorun değil, değişik bir tarzın var"
"Iım" diye mırıldandım "Teşekkür etmem mi gerekiyor...?"
"Nasıl istersen." dedi Namjoon
"Burada tanımadığın biri var mı?" dedi içlerinden biri. 180 cm boylarındaydı, siyah dalgalı saçları,güzel elleri,dikkat çekici bir fiziği, keskin yüz hatları ve baktıkça düştüğünüz yakışıklı,erkeksi bir yüzü vardı.
"Tanıdıklarımı söylesem?" dedim sessizce.
Hoseok "Beni tanıyor." dedi gülümseyerek.
Beni tanımaktan mutlu gözükmesi beni sevindirdiği için gülümsememi tutmadım.
"Namjoon,Tsuki ve Yuko'yu da tanıyorum."dedim ona bakarak.
"Ben Yoongi" dedi sarı saçlı baby face bir çocuk.
"Ben tarafından sahipli!"diye bağırdı Yuko.
Yoongi gözlerini devirip kollarını kavuşturdu, sanırım kızdan pek hazetmiyordu.
"Kim Taehyung" dedi soruyu soran çocuk. "İyi bir çocuğum."
Aslında "Kesinlikle iyi çocuk değilim" dercesine bakıyordu.
"Ben Park acayip yakışıklı Jimin"
Geniş omuzlu çocuk birden lafa atladı.
"Ben World Wide handsome Jin! Jimin beni özeniyor Sen ona aptal Jimin desen de olur."
Masadakiler gülüştüğünde adının Jimin olduğunu öğrendiğim çocuğa baktım. O da dik dik Jin'e bakıyordu.
"Hyung! Beni yeni tanıştığım güzel kızların yanında rezil etme lütfen!"
"Ah üzgünüm,bazen çok yakışıklı olduğumu ve arka planda kaldığını unutuyorum Jimin-shi."
Jimin küçük gözlerini devirip Jin'e vurduğu an oturduğu yerden fırladı ve peşinde Jin'le beraber okul bahçesini arşınladı.
En sona yanımdaki çocuk kalmıştı
Elini uzattı ve adını söyledi "Ben Jeon Jungkook."
Uzattığı eli sıkmak ve sıkmamak arasında gidip gelmeme rağmen havada bırakmamak için yavaşça elini sıktım ve gülümsedim.
"Hepinizle tanıştığıma sevindim, ben Venuce,Peerless"
"Vay Peerless öyle mi?" dedi Yuko.
Onaylamak için kafamı salladım.
"Kesinlikle doğru" dedi Jimin "Çok eşsizsiniz."
"Eşi olmayan demeye çalıştı heralde"
Gözlerimi kısmış ne yapmaya calıştıklarını anlamaya çabalıyordum.
Yuko kaşlarını çatıp Taehyung'un koluna hafifçe vurdu,kuzenine hadi kalk dercesine baktıktan sonra benim yanıma gelip elimden tuttu ve kaldırdı.
"Size 'eşsiz' muhabbetler dilerim beyler,espiri yeteneğinizi geliştirseniz sizin için hayırlı olur." diyen Tsuki'ye baktım,derslerin başlamasına az kaldığı için okula doğru gidiyorduk ve ben cidden mutlu hissediyordum.
***
Otobüse binmekten nefret etmeme rağmen her seferinde otobüse binmekten cidden bıkmıştım. Oyüzden birkaç haftadır eve yakın duraktan 2 durak önce inip canım çıkana kadar eve yürüyordum. Otobüs hem midemi bulandırıyor hem de sosyofobimi gün yüzüne çıkartıyordu. Annemi kaybettiğim günden beri insanlara olan mesafem son derece artmıştı. Geceleri uyumadan önce beni rahatsız eden insanlara yapacağım türlü türlü işkenceleri düşünmek kafamı rahatlatıyordu. Delirmeme ramak kaldığını hissediyordum,ama yaşamak zorundaydım.
Ayaklarım isyan etmeye başladığında evimin bulunduğu sokağa girip, yatağıma kavuşabilmek adına adımlarımı hızlandırdım.
İsmimi çağıran kişinin sesi pek tanıdık gelmediğinden biraz tedirgin bir şekilde arkamı döndüm.
Bu bugün yanına oturduğum ve el sıkıştığım çocuktu.
"Evet,benim. Buralarda oturuyorum. Eve giderken seni farkettim,beraber gidip gelmek ister misin diyecektim,ama yanındaki adam sevgilindir falan, olay çıkar diye tedirgin oldum biraz..."
Sevgilim mi? Neyden bahsediyordu bu?
Jungkook arkama geçti ve eli pantolomun kemerine gittiğinde çocuğa dalmamak için tek bir sebep düşünüyorum.
Jungkook elinde bir kağıt parçasıyla bana bakarken fazlasıyla şaşkındım ve yüz ifademi kontrol edemiyordum.
"Kötü bir niyetim yoktu" dedi Jungkook.
"Hayır hayır,şaşırdığımda dik dik bakarım,senden kaynaklı değil"
Doğru söylüyordum,artık çoğu duygum birbirine karışmıştı.
Ben bu kağıdı koyan adamı hiç görmemiştim,hissetmemiştim. Buna rağmen o kadar samimi mi görünüyorduk?
Jungkook başını salladıktan sonra elimi tutup kağıdı avucumun içine bıraktı. O adamı tanımadığıma inanmamıştı.
"Evim sokağın bitimine yakın, yavaş yavaş alışıyorum,malum okul başlayalı çok olmadı ve Kore'de ilk kez bulunuyorum.''
Kaşlarını kaldırdı. "Burda yaşamıyor muydun?"
"California'dan geldim,babam Koreli bazı sebeplerden ötürü buradan bana ev tuttu ve burda okumamı uygun gördü."
Keşke ben öyle istemiş olsaydım. Ama annemin,daha doğmayan kardeşimin ve genç iyi bir adamın korkunç işkencelerle öldüğünü görmüştüm. Aylarca komada kalmıştım. Babamın mahvoluşunu ve üvey annemin yıkılışını görmüştüm. Acı çeken bedenimi aldırmadan beynimi toparlamaya çalışmıştım. Göğsümün ortasından geçen ve neredeyse ortadan ikiye yarılmamı sağlayan çizgi şeklindeki yara izi hâlâ duruyordu. Üstünden sadece aylar geçmişti. Ama o yara izi bir nevi benim hayatımı kurtarmıştı.
Birden fazla kez ölmüştüm. Ne fiziksel acıyı ne de duygusal acıyı kaldıramamıştım. Vücut olarak güçlüydüm ölmemiştim,ama duygularımı ruhumu o gün teslim etmiştim.
Jungkook negatif düşündüğümü yüz ifademden anlamış olacak ki daha fazla bir şey sormamıştı. Öylesine yanımda yürümüş ve ara sıra yüzüme bakmıştı.
Evimin önüne geldiğimde dolmamak için zor duran gözlerimi farkettim. Gökyüzüne doğru baktım ve gözyaşlarımın yok olmasını bekledim.
"İyiyim,sadece onları özledim."
Jungkook elini omzuma koyduğunda bütün vücudum ürpermişti.
"Üzülme sık sık tatiller olacak yanlarına gidip gelebilirsin."
'Ah değil mi cennete bilet alırım' diye düşündüm içimden.
"Evim burada." dedim elinin altından çekilerek.
"Tatlı görünüyor bir gün şarap içmeye gelebilir miyim?" deyip kahkaha patlattı.
Ciddi olup olmadığını anlamaya çalışırken onu
Zoraki gülümsemeye çalıştığımda yanımdan uzaklaştı ve yürümeye başladığında bir şey söyledi
"Hayat ne gösterir bilemeyiz."
(Pearless kelimesinin anlamı:eşsiz, muhteşem.)
Çoğumuz gibi bende Wattpad kapandıktan sonra bu platforma geçiş yaptım. Tüm kurgularıma ulaşmak isterseniz oraya da bakabilirsiniz, umarım hepimiz en kısa zamanda okuduklarımıza yazdıklarımıza kavuşuruz. Hepimiz için en güzel dileklerimle...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |