4. Bölüm

🎭 Bölüm 4 🎭

Hazel Mono
hazelmono

 

 

Ben tedirgin bir şekilde beklerken, genç adam sessizliği bozdu.

 

 

 

"Merhaba."

 

 

 

Adama aynı şekilde cevap verdikten sonra yumruklarımı sıktığımı farkettim ve parmaklarımı gevşettim.Ondan aldığım enerji kesinlikle kötüydü.

 

 

 

Aşağı yukarı 25 yaşında,koyu tenli koyu kumral saçlı,kahverengi gözlü, yakışıklı bir tipti. Bana sorarsanız yüzünde dikkat çeken şeylerden biri de çenesindeki ufak çukurdu ve bu olduğu için tipi tamamlanmış görünüyordu.

 

 

 

Bu otobüste gördüğümüz adamdı, açık ve net bir şekilde takip edildiğimden artık emindim.

 

 

 

Dediğine cevap vermeden tek kaşımı kaldırıp dik dik yüzüne baktım.

 

 

 

"Üzgünüm." dedi derin bir iç çekerek.

 

 

 

"Adım Jake,seni buralarda yeni görüyorum, birkaç gündür tesadüfen denkleştik, tanışmak isterim."

 

 

 

"Koskoca Seul'de tesadüfen denkleştik demek." dedim dişlerimin arasından.

 

 

 

"Üzgünüm cidden yanlış anlaşılmak istemezdim.Seni rahat bırakayım." dedi çocuk pis pis sırıtarak.

 

 

 

"İyi edersin."

 

 

 

Adam yavaşça yanımdan kalktı, lunaparkın çıkışına doğru hızlı adımlarla ilerledi ve gözden kayboldu.

 

 

 

"Piç" diye mırıldandım. Sinirlerim çok gerilmişti.

 

 

 

Derin nefesler alarak ve yüzümü ovalayarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

 

 

 

Buraya doğru gülerek yaklaşan Jungkook'u görünce biraz olsun rahatlamıştım,ona söyleyip söylememek konusunda emin değildim.

 

 

 

Bir tarafım belki yardımı dokunur diye düşünüyor öbür tarafım yabancının birine güvenme,ne gibi faydası dokunabilir ki diye düşünüyordu.

 

 

 

Benim içimde 1 vs 1 savaş başlamışken Jungkook her şeyden habersiz yanıma oturdu ve boynunu geriye doğru attırarak bankın sırtına yasladı.

 

 

 

Boş boş suratına bakmaya dalmış olmalıyım ki, dudaklarının kıpırdadığını görüyor fakat ne dediğini farketmiyordum.

 

 

 

Beni hafifçe dürtüklediğinde kendime geldim.

 

 

 

"Hm, özür dilerim dalmışım."

 

 

 

"Niye bu kadar solgunsun?"

 

 

 

"Solgun muyum?"

 

 

 

"Bilmem solgun musun?"

 

 

 

"Bilmiyorum öyle miyim?"

 

 

 

Jungkook tekrardan "Bilmiyorum öyle misin?" dedikten sonra sinirlerimi bozduğu için gözlerimi devirdim ve susmayı tercih edip önüme döndüm.

 

 

 

Belki de Jungkook yeni tanıştığı insanlara gıcık davranmaktan zevk alıyordu.

 

 

 

"Hey,üzgünüm." dedi kafasını koyduğu yerden kaldırarak "Şakalaşmaya çalışıyordum."

 

 

 

"İnanır mısın tek başıma aptal gibi burada otururken hiç şaka yapasım gelmiyor." dedim ona bakarak.

 

 

 

"Jimin hyung seni akşam görecekmiş,seni yormamamızı emretti." dedikten sonra kahkaha patlatan Jungkook'a baktım şok içinde.

 

 

 

"Şaka yapıyor olmalı, dün gece onu bardan çıkarken gördüm yanında kızlarla... Ah ama çok istiyorsa kendi avcunu yalayabilir."

 

 

 

"Sadece şaka yapıyor." dedi Jungkook

 

 

 

"O sadece kızları seviyor."

 

 

 

"Benim dışımdaki kızlar da onu seviyordur eminim."

 

 

 

"Bayılıyorlar." dedi Jungkook kaşlarını kaldırıp.

 

 

 

"Beni kusturmadan gider misin buradan?"

 

 

 

"Beraber korku tüneline girmek ister misin?"

 

 

 

"Neden klişe olsun ve korkup sana sarılayım diye mi?"

 

 

 

"Aslında..." dedi Jungkook kolunu omzuma atıp.

 

 

 

"...Klişelerin klişe olmasının sebebi güzel olmaları."

 

 

 

"Mantıklı, şimdi kolunu kırmamı istemiyorsan çek onu omzumdan."

 

 

 

"Sen cidden gerginsin, hiç bukadar çirkef olduğunu görmemiştim."

 

 

 

Omuz silkip bize doğru koşan Jin'e baktım.

 

 

 

"Acıktım!"

 

 

 

Jungkook ona cevap olarak "Hyung!" diye cıyakladı.

 

 

 

"Lunaparkta yemediğin bir dönme dolap kaldı,yapma lütfen!"

 

 

 

Aralarında kalmak istemediğim için çaktırmadan banktan kalktım ve oyuncakların arasında yürümeye başladım.

 

***

 

 

Saat iyice geç olmaya başladığında biz bir kore restoranından ayrılıyorduk, birer tabak ramen ve birkaç kimbapla doymuştuk. Fiyatlar çok pahalı olmadığı için gelen harçlığımın şerefine evde mal mal oturmaktansa beni dışarı çağıran insanlara ufak bir şeyler ısmarlamak da beni mutlu etmişti. Şu sıralar ufak çaplı bir zengindim.

 

 

 

Bu günün iyi taraflarından biri de, Karamel ve benim ortak yiyebileceğimiz bir şeylerden -merak etmeyin kedi maması değil daha çok et- almış olmamdı.

 

 

 

Lunaparktan ayrılmadan önce beni de yanlarına almışlardı ve gondola binmiştik, eğlenceli olduğunu kabul etmek zorundayım çünkü uzun süredir hiç bukadar gülümsememiştim.

 

 

 

Evime giden otobüsten indiğimizde herkes neşeli bir şekilde bara doğru gidiyordu. En son içtiğimden beri uzunca bir zaman geçmişti ve hiç hoş şeyler yaşamadığımı biliyordum.

 

 

 

Bünyem ve bedenim çok zayıf olduğu için alkol bana olması gerektiğinden fazla etki ederdi, genelde de çok çabuk hasta olurdum ve ne yazık ki kolay kolay yaralanırdım.

 

 

 

Bara gitsem bile içmemem gerekecekti ki tek başıma orda takılmaktansa evde kafa dinlemek daha iyi olurdu.

 

 

 

Yanımda Namjoon'la yürüyen Tsuki'ye baktım, çok huzurlu görünüyorlardı. Demek ki aşk insana huzur veriyordu.

 

 

 

Onun arkasında Hoseok'un omzuna yaslanarak yürüyen ve uyuklayan Yuko vardı.Sanırım o da eve dönmek istiyordu fakat Yoongi'yi bırakacağından şüpheliydim.

 

 

 

Jin bağırarak Tuna balıklarıyla ilgili tuhaf bir şarkı söylemeye başladığında benim ağzımı açma şansımın sıfıra indiğini anladım.

 

 

 

Evime iyice yaklaştığımızda Jin'i kesmek zorunda kaldım ve konuştum.

 

 

 

"Ben sizinle gelmesem daha iyi olur,ufak bir kedim var hem onla ilgilenirim. Günüm güzel geçti hepinize teşekkür ederim." dedikten sonra gülümsedim.

 

 

 

"Kedine bakana kadar ben burda bekleyebilirim,gel eğleniriz." dedi Taehyung.

 

 

 

"Bana pek yaramıyor." dedim ve kaşlarımı kaldırdım. "Anlarsın ya."

 

 

 

"Biz sana göz kulak olurduk." dedi Jimin göz kırparak.

 

 

 

"Ozaman tamamen vazgeçtim."

 

 

 

"Yapma güzelim."

 

 

 

"Sen yapma" dedim kendimi tutamayıp gülerek, üslubu komiğime gitmişti.

 

 

 

Taehyung yaklaşıp narin bir şekilde bana sarıldığında şaşırdım.Sanki içimi ve yaşadıklarımı biliyordu. Ya da sadece kibar ve düşünceli -kesinlikle çok yakışıklı- bir adamdı.

 

 

 

"Dikkatli ol,bir sıkıntın olursa arayabilirsin." Dedi melek gibi sesiyle.

 

 

 

Başımla onaylamakla yetindim ve merdivenlerime doğru adım attım.

 

 

 

"Her şey için teşekkürler." dedi Namjoon.

 

 

 

Gülümsedim "Rica ederim."

 

 

 

Cebimden anahtarımı çıkartıp eve girdiğimde zavallı saksımın içindeki pis kokulu şeyin kediden çıktığını anlamam uzun sürmemişti.

 

 

 

Onun ihtiyacını unutmuştum ve en azından yerler değil saksı batmıştı.

 

 

 

Kapı sesini duyan kedi parkede yankılanan pıtır pıtır ayak sesleriyle yanıma geldiğini belli etmişti.

 

 

 

Çantamdan çıkardığım eti elime alarak mutfağa gittim ve tamamen çiğ olmaması için birazcık kızarttıktan sonra kedinin önüne koydum. Aceleyle yemeye başladığında biraz kafasını okşadım ve telefonumu alıp salonuma geçtim ve koltuklardan birine oturdum.

 

 

 

Telefonu açtığımda babamdan gelmiş olan bir sürü cevapsız aramayla ve bir mesajla karşılaştım.

 

 

 

Tek kalma ve çabuk beni ara.

 

 

 

Camdan içeriye sızan ışık bu mesajdan sonra beni korkuttu ve hızla kalkıp salonun ışığını açtım.

 

 

 

En ufak şeyde titreyen ellerime aldırış etmeden babamı aradım ve açması için dualar ettim.

 

 

 

İlk iki arayışımda ulaşamadığım için delirmek üzereydim, fakat üçüncüsünde hemen kapanmadan önce babamın sesini duyunca rahatladım.

 

 

 

"Baba,noldu iyi misin?"

 

 

 

"Beni dinle, ikimiz de takip ediliyoruz. Zamanımız yok,vakti gelince herşeyi öğreneceksin,Lena'yla kaçmaya çalışacağım ve bizimle olmamalısın,tanıdığım birini yanına gönderiyorum ona ne olursa olsun güven,yanından ayrılma,Venuce bana ve ona güvenmek zorundasın."

 

 

 

Başımdan aşağı kaynar sular döküldü,şoktan dolayı nefes alamamaya ve gözlerim kararmaya başlayınca koltuğa oturdum.

 

 

 

"Devam et." dedim kalan son gücümle

 

 

 

"Saat gece 2'ye kadar vaktin var,en önemli eşyalarını al kapını kilitle ve dün gittiğin parkta otur. Sakin ol, sen soğukkanlısın, yaşadığın her şeye,aldığın yaralara rağmen hâlâ ayaktasın ve başaracağına inanıyorum Venuce. Büyük tepkiler verme,evin içinde bile izleniyor olman muhtemel. Eğer bir daha görüşemezsek seni seviyorum kızım, hayatımı güzelleştirdiğin için teşekkür ederim."

 

 

 

"Seni seviyorum." dedim babama telefon hemen kapanmadan önce. Bir daha diyemeyeceğimi düşündüm. Annemi düşündüm, babamı düşündüm. Göğsümden karnıma kadar inen yara izimi düşündüm.

 

 

 

İçimde kopan fırtınalara rağmen ayağa kalktım, yavaş yavaş mutfağa yürüdüm,kusmamaya çalıştım, yiyecek bir şeyler buldum,poşede yerleştirdim.

 

 

 

Kafadan hastaymışım gibi salına salına odama gelip dolabımdaki büyük kamp çantamı çıkardım, yiyecekleri koydum,3 parça kıyafetimi,montumu,cüzdanımı ve şarj aletimi koydum.

 

 

 

Bağımlı olduğum odama ve eşyalarıma baktım.

 

 

 

Tanrıya olan inancımı sorguladım o an. Neden ben olduğumu, neden bunca şeyin yeterli olmadığını...

 

 

 

Her şeye rağmen daha nasıl savaşacağımı bilmiyordum. Oyun dışı olduğumu hissettim. Ben daha toparlanamamıştım.

 

 

 

Ruhsal yaralarımı açmaya hazır değildim.

 

 

 

Onlar geçmemişti, sargılı duruyordu fakat babamın dedikleri,sargı bezlerinin tutamayacağı kadar güçlü bir kanamaya sebep olmuştu...

 

****

 

 

 

Buraya kadar geldiysen, oylamayı ve yorum yapmayı unutmazsan çok sevinirim.

 

 

 

(。・ω・。)

Bölüm : 01.09.2024 21:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...