

Hoş Geldiniz Kitabıma Umarım Okurken Keyif Alırsınız İyi Okumalar Dilerim Öpüldünüz 💋
Dikkat ⚠️ : Bu kurgu kan, cinsellik ve rahatsız edici öğeler içermektedir . Küçük yaşta ve çabuk etkilenen okuyucuların okumasını tavsiye etmiyorum .
🎵 I Bet On Losing Dogs 🎵
Karan’ın elindeki telefon, odanın zeminine düşerek tuzla buz oldu. Bilge'nin çığlığı, kafasının içinde yankılanıyordu. Kontrolünü tamamen kaybetmişti. Sarp, Karan'a yaklaşmaya cesaret edemeden, sadece izliyordu. Karan, derin bir nefes aldı, gözleri öfkeden kızarmıştı.
"Efe’yi çağır, hemen!" diye kükredi.
Sarp başını salladı ve koridora koşarak Efe'ye seslendi. Duru, yatağında oturmuş, bütün bu karmaşayı anlamlandırmaya çalışıyordu. Bilge'nin adını daha önce duymuştu, ama kim olduğunu bilmiyordu. Anladığı tek şey, Karan'ın paniklediğiydi ve bu his, Duru'nun şimdiye kadar Karan'a dair olan bütün düşüncelerini altüst ediyordu.
Efe, birkaç saniye sonra odaya girdi. Karan, ona döndü, gözleri alev alevdi.
"Ares... Ares'i bulduysak, o da bizi bulmuş demektir. Bilge’yi almışlar."
Efe'nin yüzü soldu. Ares'in ne kadar acımasız olduğunu biliyordu. Karan, emirler yağdırmaya devam etti.
"Bilge'nin en son nerede olduğunu bul. Bütün güvenlik kameralarını, HTS kayıtlarını... her şeyi tarayın. Bulana kadar uyumak yok!"
Efe hızla başını salladı ve çıktı. Karan, odaya yayılan sessizlikle baş başa kaldı. Sarp, kapıda bekliyordu, gitmekle kalmak arasında tereddüt ediyordu. Karan'ın yanına yaklaşması için, Duru'ya ihtiyacı vardı.
"Karan, Duru Hanım'ı taburcu edemeyiz. En az bir gün daha müşahede altında kalmalı."
Karan'ın gözleri Duru'ya kaydı. Duru'nun yüzü bembeyazdı, korkuyordu. Karan, Sarp'ın sözlerini duymamış gibi yaptı.
"Sarp, bana bir ambulans ayarla. En güvenli yerimize gideceğiz."
"Duru Hanım’ın yaraları henüz iyileşmedi."
"Gerekirse kucağımda taşırım, ama onu burada bir saniye bile bırakmam!"
Karan’ın son cümlesi Duru’yu şaşırtmıştı. Kendini bir an için güvende hissetmişti, ama bu his, hemen ardından gelen bir şüphe dalgasıyla kaybolmuştu. Neden onu korumak istiyordu? Karan, Duru'nun yanına geldi ve bileğindeki bandajı kontrol etti. Hafifçe dokundu. Bu dokunuş, Duru'nun tüylerini diken diken etmişti. Karan’ın yüzünde, endişeden çok daha karmaşık bir duygu vardı. Bir yandan onu korumak istiyor, diğer yandan bu durumu kendi lehine kullanmaya çalışıyordu.
"Seni buradan çıkarıyorum, çünkü Ares'in adamları her yerde olabilir. Seninle ilgili planlarım var ve onların bu planları bozmasına izin veremem."
Karan, bir kez daha manipülasyona başvuruyordu. Ancak bu kez, sesi daha dürüst çıkıyordu. Duru, neye inanacağını bilmiyordu. Karan'ın yalanları ve gerçek endişesi arasındaki ince çizgiyi ayırt edemiyordu.
Hastane koridorları, Karan'ın emirleriyle hareketlenen adamlarla dolmuştu. Duru, Karan'ın kucağında, sedyeyle ambulansa taşınıyordu. Sarp, endişeyle onlara eşlik ediyordu. Ambulansın kapısı kapandığında, Karan, Duru'nun elini tuttu.
"Her şey iyi olacak."
Sesi, ilk defa bu kadar yumuşaktı. Duru, onun gözlerine baktı ve bir an için, bu sözlerin gerçek olmasını diledi. Ancak karanlık, sadece Karan'ın gözlerinde değildi; Duru'nun zihninde de yalanlar ve gerçekler arasında bir savaş başlatmıştı. Ambulansın sirenleri, şehir ışıklarını hızla geride bırakırken, içerideki atmosfer, dışarıdaki kargaşanın aksine, tuhaf bir sessizliğe bürünmüştü. Karan’ın eli, Duru’nun elini hala sıkıca tutuyordu. Bu dokunuş, ona hem güven veriyor hem de bir tehdit gibi hissettiriyordu. Karan'ın sert, kaslı eli, şimdi yumuşak bir koruma kalkanına dönüşmüş gibiydi. Bu tezat, Duru’nun zihnindeki karmaşayı daha da derinleştiriyordu.
Saatler süren yolculuk boyunca ne konuştular ne de birbirlerine baktılar. Duru, sadece pencereden dışarıdaki karanlık ormanı izledi. Yolculuklarının sonu, ürkütücü derecede sessiz ve ıssız bir yerdeydi. Bembeyaz, modern bir binanın önünde durdular. Burası bir evden çok, bir sığınağı andırıyordu.
Ambulans durduğunda, Karan kapıyı açtı ve Duru'yu kucağına alarak içeriye taşıdı. Duru'nun yaraları henüz tamamen iyileşmediği için kendi başına yürüyemiyordu. Karan’ın kaslı kolları arasında kendini hafif hissetti, ama bu rahatlık, zihninin derinliklerinde yatan "neden" sorusunu bastırmaya yetmiyordu.
Karan, Duru'yu ikinci kattaki geniş bir odaya getirdi. Odanın her yeri, minimalist bir zevkle döşenmişti. Yüksek güvenlikli kapısı ve pencereleri, buranın bir evden çok, bir kafes olduğunu haykırıyordu.
"Burada güvendesin. Dışarı çıkma, kimseye kapıyı açma."
Sesi, az önceki yumuşaklığından eser taşımıyordu. Gözleri, Bilge'yi bulma telaşıyla doluydu. Duru'yu yatağa bıraktı ve hızlıca kapıya yöneldi.
"Bilge kim?" diye sordu, sesi titriyordu. "Neler oluyor?"
Karan durdu ama arkasını dönmedi.
"Sana her şeyi açıklayacağım," dedi, sesi hem yorgun hem de sabırsızdı. "Ama şimdi değil. Seninle ilgili planlarım var ve onların bu planları bozmasına izin veremem."
Kapıyı kapatıp çıktığında, Duru yalnız kalmıştı. Odanın kapısı tıkırtıyla kilitlendi. Duru, yavaşça yataktan kalktı. Karan'ın "seninle ilgili planlarım var" cümlesi, Duru'nun içine soğuk bir bıçak gibi saplanmıştı. O, bir eş değil, bir piyondu. Bir an önce bu odadan çıkıp, gerçeği bulması gerekiyordu.
Oda içinde gezinmeye başladı. Her şey mükemmel bir düzen içindeydi. Dolapları, çekmeceleri karıştırdı. Hiçbir şey yoktu. Karan, burayı Duru için özel olarak hazırlamıştı ama her şey boştu. Ta ki, yatağın yanındaki komodinin en alt çekmecesini açana kadar.
Çekmecenin içinde, bir tomar eski fotoğraf duruyordu. Duru'nun parmakları titriyordu. Bir fotoğrafı eline aldı. Fotoğraftaki kişi kendisiydi ama o günkü gibi solgun değil, hayat doluydu. Yanında ise, Deniz gülümsüyordu. Duru'nun dudakları, farkında olmadan "Deniz" diye fısıldadı. Fotoğrafın arkasına baktı. Titrek bir el yazısıyla yazılmış bir not vardı.
"Hayatımızın en güzel anıları, sadece bizim.”
Duru, o an her şeyin bir yalan olduğunu anladı. Karan, onun hayatına ait değildi. Deniz'in sıcak gülümsemesi, Karan'ın soğuk bakışlarının aksine, ona bir anı değil, bir hissi hatırlatmıştı. Bu bir yalandı. Ve Duru, artık bu yalanın bir parçası olmayacaktı.
Duru’nun kalbi, göğsünden fırlayacak gibi atıyordu. Gözleri, avucundaki fotoğrafa kilitlenmişti. Deniz… O, Karan’ın anlattığı gibi sadece bir isim, bir tanıdık değil, Duru’nun dünyasının merkezinde olan biriydi. Fotoğraftaki yüzündeki mutluluk, Karan’ın anlattığı hikayenin yalanlar üzerine kurulu olduğunu acı bir şekilde kanıtlıyordu. Duru’nun elleri titriyordu, ama bu sefer korkudan değil, öfkeden ve ihanete uğramış olmanın verdiği acıdan kaynaklanıyordu.
Hızla çekmecenin en altına koydu fotoğrafı. Çekmeceyi kapattı ve yatağa oturdu. Aklında tek bir düşünce vardı: sakin kalmak. Karan’ın yalanına inanmış gibi yapmalıydı. Aksi halde, bu yeni gerçekliği öğrenmesini engellemek için ne kadar ileri gidebileceğini bilmiyordu. Karan’ın ‘plan’ı, ‘koruması’... Hepsi yalandı. Duru, onun gözünde sadece bir piyondu.
Tam o sırada kapı açıldı. Karan, odaya girdi. Yüzü, Bilge'yi bulma telaşı ve öfkeyle kasılmıştı. Duru’nun yanına gelip, yatağın kenarına oturdu. Duru, yalanını sürdürmesi gerektiğini bilerek, ona baktı.
“Neden bu kadar gergin duruyorsun? Korkma, burası en güvenli yer.”
“Sadece... neler olduğunu anlamaya çalışıyorum. Bilge kim?”
Karan'ın gözleri bir anlığına yumuşadı. Bu, Duru’nun aklındaki her şeyi altüst eden bir andı.
“O benim kardeşim.”
Karan'ın sesi, ilk defa bu kadar çaresiz geliyordu. Duru, bu kelimenin onda yarattığı etkiyi hissedebiliyordu. Karan, bir saniye önce acımasız bir manipülatörken, şimdi endişeli bir abiydi. Duru, bu çelişkinin içinde kaybolmuştu.
“Peki... onu kim kaçırdı?”
“Rakiplerim. Ama onları bulacağım.”
Bu sırada Karan’ın telefonu titremeye başladı. Ekranda, ‘Efe’ yazıyordu. Karan hızla telefonu açtı.
“Efe, bir şey bulabildin mi?”
Karan’ın yüz ifadesi, telefonun diğer ucundan gelen sesle tamamen değişti. Gözleri, endişe ve öfkeyle doluydu. Duru, Karan’ın yüzündeki kasların gerildiğini görebiliyordu.
"Anladım. Biliyorum... Onu bulmalıyım! Hayır, hemen gitmeliyim..."
Karan, telefonu kapattı ve hızla ayağa kalktı. Duru’ya döndü. Gözleri, kararlıydı.
"Buradan ayrılıyorum. Kimseye kapıyı açma. Geri gelene kadar bu odadan dışarı çıkma."
Duru, başını salladı, ama yüzünde bir isyan ifadesi vardı. Karan, kapıya yöneldi. Duru’nun sessizliğini fırsat bilerek, son bir uyarıda bulundu.
“Sözümü dinle, Duru. Aksi takdirde, hayatındaki tüm yalanlar, en acı gerçeklere dönüşür.”
Karan, kapıyı kapattığında, Duru, odada yalnız kalmıştı. Duru, yatağa oturdu ve komodinin çekmecesini yeniden açtı. Fotoğraf, sanki ona gülümsüyordu. Duru, o an anladı: Karan’ın sözleri, bir tehdit değil, bir itiraf'tı. Gerçek, o fotoğrafta gizliydi. Ve o artık kurban değil, bu savaşın bir parçasıydı. Duru, elindeki fotoğrafı aceleyle çekmecenin en altına geri koydu. Titreyen elleri şimdi daha kararlıydı. Karan'ın sözleri zihninde yankılanıyordu: "Hayatındaki tüm yalanlar, en acı gerçeklere dönüşür." Artık biliyordu ki, bu bir tehdit değil, bir itiraftı. Karan, Duru'yu yalanlarının içine hapsetmeye çalışıyordu. Ama Duru, o yalanı elinde tutuyordu. Fotoğrafı bir daha çıkarmamak üzere gizledi, bu kez yatağın altındaki döşemenin içine yerleştirdi. Bu, kendi güvenli alanıydı.
Kapının tıkırtısı Duru’nun irkilmesine neden oldu. Karan’ın gittiğinden emin olmak için kapıya yaklaştı. Kilidin sesi geldi. Gerçekten gitmişti. Duru, ellerini yumruk yaparak etrafına baktı. Odanın lüks dekorasyonu, şimdi bir kafesin parmaklıkları gibi görünüyordu. Dış dünya yoktu, sadece duvarlar, kapılar ve gizemli bir bilinmezlik…
Odadan çıkmak için bir yol aramaya başladı. Pencereye yöneldi. Pencereler, dışarıdaki ormanın kasvetli bir manzarasını sunuyordu, ama açılmıyordu. Duru, pencereleri zorladı, camları yokladı. Güvenlik önlemleri o kadar güçlüydü ki, buradan çıkmak imkansızdı. Kalbinde hissettiği umutsuzluk, yerini hızla öfkeye bıraktı. O bir piyondu, Karan’ın oyunundaki bir parça… Ama artık oynamayı reddediyordu.
Aklında, bilinçaltından fırlayan yeni bir anı belirdi. Bir araba, bir tartışma, ve bir çığlık. Deniz’in sesi… Duru, gözlerini kapattı, anının netleşmesini umdu. Ancak anı, bir anda yok oldu. Duru, gözlerini açtığında, Karan’ın arabası aklına geldi. Karan’ın Deniz’i öldürmediğini, sadece bir kaza olduğunu biliyordu. Karan’ın yalanları, Duru’nun zihnini parçalıyordu.
Yatakta oturup, ne yapacağını düşünürken, kapı açıldı. Karan, geri dönmüştü. Yanında Sarp vardı. Karan, Duru'yu şaşkınlıkla karşıladı. Duru, o anda her şeyin bittiğini hissetti.
"Burada ne yapıyorsun? Neden yatakta değilsin?"
Duru, Karan’a baktı, gözlerinde korku değil, kararlılık vardı. Bu yeni Duru, Karan’ın tanımadığı birisiydi. Sarp’ın şaşkınlığı da ona cesaret veriyordu. Karan’ın planı, o anda çökmeye başlamıştı. Sarp, Karan’ın Duru'ya söylediği yalanları anlamış gibiydi.
"Karan, Bilge için ne yapacağız?"
Karan, Duru’ya bakışlarını dikti. Onun isyanını görmüştü ve bu onu korkutuyordu. Ancak Bilge’nin güvenliği, her şeyden önce geliyordu. Sarp'a döndü, sesi daha da sinirliydi.
"Ben Bilge'yi bulacağım. Sen burada kal ve Duru'nun güvenliğini sağla."
Karan, Sarp'ı Duru'ya bırakıp, kapıya yöneldi. Ancak kapıdan çıkmadan önce Duru'ya son bir bakış attı. Duru'nun yüzünde, artık Karan'a karşı bir nefret değil, soğuk bir inanç vardı. Karan, bu bakışın anlamını çözemedi.
Karan, Duru’ya arkasını döndüğünde, Duru'nun gözleri odada gizlenmiş olan güvenlik kamerasına takıldı. Duru, o an anladı: Karan’ın sözleri bir tehdit değil, bir itiraftı. Gerçek, o fotoğrafta gizliydi. Ve o artık kurban değil, bu savaşın bir parçasıydı. Karan'ın en büyük hatası, Duru'yu bir piyon olarak görmesiydi. Duru, Karan’ın tüm yalanlarını teker teker açığa çıkaracak, bu savaşın sonunu kendi yazacaktı. Karan’ın kapıyı kapatıp gitmesinin ardından, odanın içini Sarp ve Duru arasındaki gergin sessizlik doldurdu. Sarp, Karan'ın yokluğunda ne yapacağını bilemez bir halde duruyordu. Gözleri endişeliydi ve Duru'ya karşı duyduğu bir tür sempati, yüzüne yansımıştı.
Duru, yavaşça yatağın kenarına oturdu. Artık korkmuyordu. Yüzüne, Karan’ın ona inandığı o masum, kırılgan ifadeyi yerleştirdi. Sarp'a döndü.
"Bilge... O iyi olacak, değil mi?"
Sarp, Duru'nun ani ses tonu değişikliğine şaşırdı. Karan'a meydan okuyan o kararlı kadın gitmiş, yerine endişeli bir eş gelmişti.
"Karan her şeyi yapar, Duru Hanım. Onu bulacağına eminim."
Sarp'ın gözleri, odanın köşesindeki küçük, gizlenmiş güvenlik kamerasına kaydı. Duru, Sarp'ın bakışlarını takip etti ve gülümsedi. Bu gülümseme, Sarp'ın gözünde saf bir çaresizlik gibi görünüyordu. Ama Duru'nun aklında, bu kamera, artık bir gözetleme aracı değil, kendi sahnesinin perdesiydi.
Duru, kameranın görüş açısının dışında, yatağın yanındaki masaya doğru ilerledi. Bir yandan da konuşmaya devam ediyordu.
"Karan, her zaman böyle gergin midir? Bu tehlike nedir tam olarak?"
"Bunlar Karan Bey'in işleri, Duru Hanım. Sizin bilmeniz gereken şeyler değil."
Duru'nun parmakları, masanın altındaki küçük bir anahtar deliğine dokundu. Parmağını içeri sokup anahtar deliğinin boyutunu anlamaya çalıştı.
"Anlıyorum... Sadece merak ettim. Kocası olarak her şeyden haberdar olmak isterim, değil mi?"
Sarp, Duru'nun bu 'eş' rolüne girmesine şaşırmıştı. Bu, Karan'ın planını destekliyordu ve Sarp'ı rahatlatıyordu.
"Evet, doğru söylüyorsunuz. Karan Bey, sizi çok önemsiyor."
Sarp, Duru'nun yüzünde beliren bir hüzün kırıntısını gördü. Duru, bu duyguyu kasıtlı olarak kullanmıştı.
"Neden ben? Neden beni korumak istiyor? Neden bana aşık olduğunu söylüyor?"
Sarp, bu sorunun altında yatan derinliği hissetti. Karan'ın ona söylediği yalanları anlamıştı.
"Karan'ın... sizin için çok özel planları var."
Sarp'ın gözleri, Karan'ın ona verdiği emri hatırlatır gibi, Duru'ya doğru döndü. "Karan'ın sözünü dinle..." Sarp'ın yüzünde beliren belirsizlik, Duru'ya bir ipucu vermişti. Karan'ın yalanları, sadece Duru'yu değil, etrafındaki herkesi esir almıştı.
Sarp, Duru'nun yanından ayrıldığında, Duru, odada yalnız kalmıştı. Duru, yatağa oturdu ve komodinin çekmecesini yeniden açtı. Fotoğraf, sanki ona gülümsüyordu. Duru, o an anladı: Karan’ın sözleri bir tehdit değil, bir itiraftı. Gerçek, o fotoğrafta gizliydi. Ve o artık kurban değil, bu savaşın bir parçasıydı. Karan'ın en büyük hatası, Duru'yu bir piyon olarak görmesiydi. Duru, Karan’ın tüm yalanlarını teker teker açığa çıkaracak, bu savaşın sonunu kendi yazacaktı. Karan, sen bir satranç oyunu başlattın. Ama unuttuğun bir şey var... Piyonlar da vezire dönüşebilir.
Devam Edecek…
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |