3. Bölüm

3 - Sonun Başlangıç'ı

Gamze
haziranege62

Tekrardan Hoş Geldiniz Kitabıma Şereflendirdiniz Keyif Dolu Okumalar Diliyorum Sizlere Ve Sizi Kitabımın Gizem,Tutku Dolu Macerasına Çıkartıyorum Kemerleri Sıkıca Bağlayın Yolculuğa Çıkıyoruz :)

Dikkat ⚠️ : Bu kurgu kan, cinsellik ve rahatsız edici öğeler içermektedir . Küçük yaşta ve çabuk etkilenen okuyucuların okumasını tavsiye etmiyorum .

🎵Daylight🎵

Gözlerinde Yıldızları Taşıyan Adamım'a

Kendimi sonsuz bir okyanusun sadece küçük bir kum tanesiymişim gibi hissediyorum, ki bu yalan değil, zaten dünyada öyle bir yer değil mi? Hangimiz değiliz ki? Çeketimin cebinde son kalan sigara paketine baktım, içlerinden birini seçtim ve dileğimi tuttum, sonsuzluğa uğurladım ona karşı olan duygularımı; nefretimi, aşkımı. Masadaki çakmağı alıp tek bir dokunuşla çaktım ateşi.

Kıvılcımlar arasından çıkıp sigaramı yaktığında, dudaklarının arasına alıp keskince içime çektim. Duman, ciğerlerimden geçerken dans ediyor gibiydi. Rahatlamış vücudumla bir kez daha baktım gökyüzüne, yalnız kalışıma ama alışıktım, üzülmemiştim...

Mantığımda, duygularımda aynı yolu gösteriyorsa eğer, şayet bu doğru yolda olduğum anlamına mı gelir?

Dikkat: Bu Bölüm Geçmiş İçerir...

Karan Karahan

Karan büyük pencereden dışarıyı izlemeye başlamıştı, her zamanki gibi. Dışarıdan bakılınca insanlar ne kadar da mutluydu.

Dondurma yiyen küçük çocuklar, onlarla ilgilenen anneler, kahkaha atan gençler, banklarda oturan yaşlı teyzeler.

Keşke mutlu olmak bu kadar basit olsa. Bu mutlu insanlar dünyanın karanlığını bilmeden yaşıyorlardı. Oysa her gün yeni biri ölüyor, katlediliyordu.

"Tık tık!"

Kapının sesiyle Karan düşüncelerinden sıyrılıp,

"Gir," dedi.

Sesi her zamankinden daha soğuktu. İçeri giren yakın koruması Efe'ydi.

"Abi, istediğin bütün bilgileri buldum."

Karan, Efe'ye bakıp koltuğuna oturdu. Elini cebine atıp sigara paketini çıkardı, bir dal yaktı.

"Anlat," dedi soğuk bir sesle.

Efe hafif öksürüp,

"Abi, Devin Ceyhan ile ilgili pek bir şey bulamadım ama babasının birkaç yıl önce bıçaklanarak öldüğünü tespit ettik," dedi.

Karan, sözünü keserek,

"Nasıl ölmüş?" dedi.

Efe'nin gözlerine bakarak bir nefes çekti yaktığı sigarasından.

"Kayıtlara bıçak kavgası olarak geçmiş, iki kişi arasında ve diğeri daha önce davranıp bıçağı saplayı vermiş."

Karan, yüzünde beliren ifade ile,

"Devam et," dedi.

Efe tekrar konuşmaya başladı;

"Adı Devin, soyadı Ceyhan, 1995 İstanbul doğumlu. Babası ve annesi ölü, birçok farklı iş deneyimi var ama en önemlisi Ares Hancıoğlu ile çalışmış olması."

Karan'a baktığında, Karan hiç istifini bozmadan sigarasını küllüğe bastırıp yavaşça ayağa kalktı ve tekrar büyük camın önüne gidip düşünmeye başladı.

Acaba bu Devin denilen kadın tam olarak kim ve ne saklıyordu? Kimden, kimlerden saklanıyordu?

Karan ellerini şakaklarına götürüp ovmaya başladı. Bu olay onun için çok önemliydi, Devinle alakalı yanlış giden bir takım olaylar vardı.

"Belki de bu sözler senin son sözlerin olur, Karan Karahan," dedi iç ses.

Karan düşündü, kaybedecek bir şeyi yoksa, neydi bu gizlilik? Düşünmekten bunalan Karan, arkasına döndüğünde Efe'nin orada olduğunu gördü ve,

"Başka bir şey bulamadınız mı?" dedi. Sesi olduğundan daha soğuk ve otoriterdi.

Bir an, Karan'nın sesini duyan koruma yerinden fırlayıp,

"Yok abi, başka bir şey bulamadık," dedi.

Karan sinirlenip elini masaya vurdu ve hiddetle,

"Ben size boşuna mı para veriyorum lan?" dedi.

Sakinleşmek için tekrar bir sigara yaktı. Ve koltuğuna oturdu. Efe, korkudan ne yapacağını unutmuş bir şekilde tekrar Karan'a baktı.

"Abi, kadın hakkındaki her şey bu kadar," dedi korkuyla bakarak. Bunları söylerken sesi titremişti.

Karan bir an düşündü, ya tanıdığımız kişi aslında başka biriyse?

Karan, Efe'ye bakıp,

"Herhangi bir sicil kaydı var mı, ya da görünen bir fotoğrafı?" dedi.

Efe, Karan'ın sakinleştiğini düşünerek devam etti,

"Hemen araştırayım abi."

Karan tehditkâr bakışları arasında Efe'ye baktığında,

"Karakoldaki adamlarımıza iyice sor, soruştur bak, önceki olaya benzemesin," dedi.

Efe bir an afalladı, neden böyle bir şey istiyordu ki? Efe, Karan'a baktı,

"Tabi abi, nasıl istersen hemen gidip dikkatli bir şekilde araştıracağım."

Karan eliyle çık işareti yapıp sigara izmaritini küllüğe bastırdı. Efe hiç beklemeden sessizce dışarı çıktı.

Karan ayağa kalkıp masada duran telefonunu alıp, hiç beklemeden şirketten çıkıp arabasına bindi.

Ve son hızla evinin yolunu tuttu.

Evine geldiğinde arabadan inip kapıyı çaldı. Kapıyı hizmetçi kız açtı. Karan'ın gözlerine takılan ilk şey kızın bacaklarıydı. Bir an düşündü; bir erkeği etkilemek bu kadar kolay mıydı? Hizmetçi kıza bakıp onu inceledi. Aslında o kadar güzel bir şey değildi, ama bacak boyu gerçekten iyiydi. Kızın yüzüne bakarak,

"Yarım saate hazır ol," dedi.

Kız, sanki bunu bekliyormuşçasına başını hevesle salladı. Karan kapıdan geçip ikinci kata çıktı. Telefonunu yatağın üstüne attı ve hiç beklemeden kendini soğuk suyun altına attı. Soğuk bir duşun ardından beline havlusunu bağladı ve banyodan çıktı. O an telefonu çaldı. Karan, yavaşça yatağa doğru gidip telefonu eline alıp arayana baktı. Arayan Efe'ydi. Telefonu açıp kulağına götürdü.

"Abi, karakoldan baktırdım fotoğrafları, sana da attım."

Karan telefonu indirip gelen fotoğraflara hızlıca göz gezdirdi.

"Evet, bu o," dedi rahatça yatağa oturarak.

Efe bir an duraksadı ve istemeden sözüne devam etti.

"Abi, bu kız Murat Akar'ın kızı," dedi. Biraz bekledi ve tekrar konuştu, bu sefer korku içinde çıkan sesi Karan'ı bile merak ettirdi.

"İsmi Duru, soyadı Akar. Yıllar önce öldürdüğümüz Murat Akar'ın öz kızı. Sanırım babasının katilin kim olduğunu da biliyor, abi."

Karan soğukkanlılıkla sordu:

"Demek ki Devin Ceyhan'nın ya da Duru Akar'ın neyi sakladığını öğrendik. İşte şimdi oyun başladı, skorlar eşitlendi. Geriye sadece bir gol atmak kaldı."

Ve ilk golü Karan Karahan atmıştı...

Günümüz...

Gözlerim yarım yamalak açıldı ama kafamda dolaşan ilk şey Deniz'di. Neredeydi, kim bilir şimdi?

Yataktan kalkacakken bileğimin kelepçelendiğini fark ettim.

"Sonunda uyandın mı?" diye bir ses duydum.

Sesin geldiği yöne doğru baktığımda tanımadığım bir adamla göz göze geldim.

"Kimsin sen?" diye sordum.

Adam cebinden cüzdanını çıkarıp içindeki polis kimlik kartını gösterdi ve gözlerimin içine sokarcasına,

"Cinayet Bürodan Arda Komiser," dedi.

Şaşkınlığımı gizleyerek gerildim. Derin bir nefes alarak yatakta doğruldum.

"Neden kelepçeliyim?" diye sordum.

Arda Komiser gözlerini bileğime dikti ve gülümseyerek yanıma yaklaştı. Bu mu dercesine bileğimi tuttu ve kızgın bir yüz ifadesiyle bana baktı.

"Bu gördüğün kelepçeyi mi soruyorsun? Senin katil olduğunun damgası bu!" dedi.

Gözlerimin içine şiddetle baktı, neler olduğunu anlamadan sıkıca tuttuğu elimi gittikçe sıktı. Acı dayanılmaz hale geldiğinde bağırdım.

"Bırak kolumu!"

Ellerini istemsizce geri çekti. Numara falan mıydı bu? Nerede olduğumu bile anlayamıyordum. Cinayet mi dedi bu adam? Ne cinayetinden bahsediyordu?

"Duru Akar ve Deniz Enbeği'ni öldürmekten tutuklusunuz. Sessiz kalma hakkınız var, ama kalmazsanız daha iyi edersiniz," dedi Arda Komiser.

Beynimden vurulmuşa döndüm o an. Gözlerimi Arda'ya diktim ve sinirle,

"Ben yapmadım! O o***** çocuğu öldürdü!" dedim.

Kolumu kelepçeden kurtarmaya çalışırken gözlerimden süzülen yaşlar, bu acının gerçekliğini açıklıyordu.

"Lütfen... Onu bir kez görmek istiyorum..."

Yanaklarımdan akan yaşlar beyaz yorgana damlarken,

"Ulan yuh! Adamı öldürmüşsün, hala bir de görmek mi istiyorsun?" diye bağırdı Arda.

Başımı hayır anlamında sallayarak, hıçkırarak ağlamaya devam ettim.

"Ben yapmadım... Ben öldürmedim... O o***** çocuğu yaptı!"

Arda, yeter dercesine kapıya yöneldi ve odanın kapısını açtı. İçeri giren polis ekipleri, ellerindeki bir takım eşyaları masanın üzerine bıraktılar. Ardından bana yaklaşan bir kadın polis kelepçeyi açarak ayağa kalkmamı istedi.

"Ben öldürmedim..." dedim.

İçeri giren adli tıp uzmanı, elinde getirdiği kan alma tüpünü ve iğneyi göstererek yanıma oturdu. Kolumu sıyırıp, iğneyi yavaşça damarıma soktu. Kanımı aldıktan sonra, ağız çubuğunu göstererek ağzımı açmamı bekledi.

Ağzımı açıp çubuğu damaklarıma değdirerek birkaç kez döndürdü. Ardından yanımdan kalkarak polislere döndü.

"Geri kalan testleri almam için sizin çıkmanız gerekiyor," dedi.

Polisler tereddüt ederek dışarı çıktılar. Kadın kapıyı sıkıca kapatarak bana doğru yürüdü ve cebinden çıkardığı telefonla birini aramaya başladı.

"Cidden telefonla birisini mi arıyorsun?" dedim.

Kadın, sesimi çıkarmamam gerektiğini söyler gibiydi. O an, sadece sustum.

"Evet, yanımda. Hediyelerini verdim Karan, eminim o da çok sevinecek," dedi.

Gözleri üzerimde dolaşırken, elime aldığım kelepçeyi parmaklarımın arasına doladım.

"Sende onlardansın, değil mi?" dedim.

Kadın telefonu bana uzatarak almam için zorladı. Telefona baktım ve o iğrenç herifin sesini duyabildim.

"Evet Duru, anlamış olacaksın ki yaptığın hataların cezasını çekiyorsun," dedi o adamın sesi.

Gözlerimden süzülen yaşlar ve öfke, daha fazla dayanamayacağım bir noktaya geliyordu.

Yükselen sesimle kadının saçlarından tutarak kendime sıkıca çekip, elimdeki kelepçeyle elmacık kemiğine sert bir şekilde vurdum. Acı içinde kıvranan kadının sesini duyan Karan:

"Aa hadi ama! O kız, senin oradan çıkış biletin, ama sen bunu göremeyecek kadar salak değilsin, öyle değil mi?!"

Yavaşça kızın saçlarını bıraktığımda, kız sendeleyerek hızla aynaya koştu.

"Şerefsiz! Beni en yakın arkadaşımı öldürmekle suçluyorlar!"

Karan gülerek telefonu sıkıca kavradı ve sözcüklerini toparlayarak:

"Ölen kişi Deniz değil, öldürdüğün adamım. Deniz yaşıyor, hatta şu an benimle. Ama onun yaşamasına sen karar vereceksin, Duru!"

Hayır, hayır bu olamaz! Onun elinde kukla olmak yerine hapse girerim daha iyi. Ama bir yandan Deniz var. Onun ölmesine asla izin vermem. O, benim kardeşim gibi, bu hayatta sahip olduğum tek kişiydi... Deniz...

"Ne yapmamı istiyorsun o ****** çocuğu! Babamı benden alman yetmedi, bu sefer de sahip olduğum tek kişiyi mi almak istiyorsun?!"

Kızın yükselen sesiyle, elimdeki telefonu yastığın altına sıkıştırdım. Kapı hızla açıldığında içeri giren Karan, yanıma kadar gelmişti. Korkusuzun vücut bulmuş hali gibi, arkasına dizilen korumalar hazırlıklı bir şekilde bana bakıyordu.

"Dedim ki, sözleşmemizi yüz yüze yapalım, ne dersin?"

Yüzüne tükürmek için ayağa kalktığımda, korumalar elindeki silahları bana doğru yönelttiler. Karan öne çıkarak yanıma yaklaştı ve yatağımın ucuna oturdu. İğrenç yüzüyle bana bakıyordu.

"Deniz'i komada bırakmak istemezsin, değil mi Duru? Çünkü birkaç saat önce komada kalacağını öğrendik ve eğer bu sözleşme olmazsa, hayatındaki son kişiyi de kaybedeceksin."

Yutkunamadım, o an dünya, zaman, her neyse, benim için durdu. Sadece ben kalmış gibiydim. Beni kullanmak için Deniz'i rehin alıyordu.

"Ne koması? Deniz nerede, onu görmek istiyorum... lütfen!"

Kolumdan hızla tuttu ve yalın ayaklarla beni yataktan kaldırarak koridora soktu. Yanda duran odaya girdiğim anda, Deniz'i o yatakta gördüğümde kalbim sıkıştı adeta.

"Deniz..."

Deniz oradaydı, yatakta hiç kıpırdamadan yatıyordu. Sadece uyuyordu.

"Ne oldu ona, nesi var? Cevap ver!"

Karan kolumu bırakıp Deniz'e doğru yürüdü, ona dokunarak gülümsedi.

"Ah, artık bir şey hissedemiyor. Sadece uyuyor. Kısmen komada ve bir süre böyle kalacak. Ama eğer sen bana katılırsan, en kısa zamanda uyanıp tekrar eski hayatına geri dönebilir."

Gözlerimden süzülen yaşlar, dilimi düğümlemiş gibiydi. Sessizce baka kalmıştım.

"Hadi ama, ne kadar uzun düşünürsen, arkadaşının hayatı o kadar kısa sürer!"

Deniz için yapmalıydım bunu. Hayatımda tek bir kişi vardı, en yakın arkadaşım, ve onun için yapacaktım.

"Ne yapmamı istiyorsun?"

Karan gözlerinde beliren bir ifadeyle baştan aşağı süzdü beni ve devam etti.

"Ares Hancıoğlu'nu bitirmek istiyorum!"

Kafamın içinde dönen cümlesi beni daha çok sinirlendirdi. Ne halt istiyordu benden bu adam!

"Ares mi? Senin ne alıp veremediğin var ki o adamla?!"

Karan bir umutla bana bakarken, ben Deniz'e doğru yaklaştım. Yatak başına geldiğimde elini sıkıca tuttum.

"Soru soracak durumda değilsin. Ama sana bir iyilik yapıp sözleşmeyi kabul ettikten sonra bütün detayları odamda konuşabilme sözü veriyorum. Ve unutma, ki Deniz'i sen ölüme sürükledin."

Deniz'e baktım ve Karan bir yandan haklıydı. Deniz'i bu olaylara ben sürükledim. Ona bunu ben yapmamış olsam da, ben teşvik ettim. Benim hatam.

"Kan kokusu kokan bir adamla iş birliği yapacağım için kendimden nefret ediyorum!"

Karan arkasında duran adamlara işaret vererek, bana doğru gelmelerini sağladı.

"Bu da ne demek oluyor?!"

Seni böylece hastaneden çıkartamam. O zaman ben de havadan çıkış bulurum.

Çıplak ayaklarımla yürürken, beni kollarımdan tutan iki adamın arasında kalmıştım. Lanet olası herif!

1 Ay Önce...

Karan hemen yanımda durarak bir adım ileri atıldı. Adam, büyük bir hüzünle Karan'ın ayaklarına kapandı.

"Lütfen... hepsini ödeyeceğim, sadece zaman verin, lütfen affedin beni..."

Karan ayaklarını hızla çekerek adamın düşmesini sağladı. Yardım etmek için eğildiğim sırada, Karan hemen kolumu tuttu.

"Devin Hanım, biraz acele etmiyor musunuz?"

Afallayarak Karana bakarken, elimi hızla geri çektim, kendimi düzelterek geri çekildim.

"Belki de senin yapman gerekiyordur?"

Belinden çıkardığı silahı bana uzattı. Derin bir nefes aldım, istemsizce elime aldığım silahın emniyet kilidini açtım ve adama doğru yönelttim. Silahı elimde zar zor tutarken, gözlerimi kapattım. Belimde beliren bir elle silaha hızla bastım. Çıkan kurşun, adamın tam göğsüne isabet etmişti.

"Harika, yine mükemmel bir iş çıkardın, Devin."

Midem bulanmıştı. Kusmamak için kendimi zor tutuyordum. Kulağımda yankılanan Deniz'in sesiyle irkildim.

"Duru, kendine gel, rahat ol, yoksa anlayabilir!"

Kendimi rahat bırakarak gülümsedim. Belime doladığı kolunu yavaşça çekmeye çabaladım, ama Karan diretmişti.

"Bugünlük bu kadar yeter. Herkes evlerine dağılabilir. Bir kişi hariç."

Bana doğru döndüğü anda, sıçtım! Bakışlarını Deniz'in yüzünde görebiliyordum sanki.

"Devin, bugün bana yemekte eşlik etmek ister misin?"

Deniz kulağımdan seslenerek beni sakin tutmaya çalışıyordu.

"Evet, tabii ki katılırım."

Karan'ın yüzünde beliren gülümseme, gün boyu sürmüştü.

1 Saat Sonra...

Karan evine davet ettiğinde, ablasıyla tanışacağımı hiç söylememişti.

"Sizinle tanışmak benim için bir zevkti, Bilge Hanım."

Bilge, tam bir kedi gibiydi. Sinsi, ama aynı zamanda bunu belli etmemek için direniyordu. Karan'ın yanında beni görmesi bile onun için bir oyuna dönüşebiliyordu. Ama asıl soru kim kedi, kim fare olacaktı?

Aşk, seni vurabilecek bir silahı, seni vuramayacağına inandığın birine tereddütsüz vermektir.

 

Devam Edecek...

 

Bölüm : 02.09.2024 22:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...