11. Bölüm

11.Bölüm

herbirinizokur
herbirinizokur

Bazen uyku ilacının bile vermediği uykuyu yada başka bir ilacın kesemediği ağrıyı bir başkası kesermiş.

 

Hayatımda neredeyse ilk defa bu kadar huzurlu ve güvende uyumuştum. Uyku ilaçlarının veremediği uykuyu bu adam veriyordu...

 

Gözlerimi açmak istemiyordum, huzurlu uykuma devam etmek hatta ömrümün sonuna kadar uyumak istiyordum.

 

En son Demir'in yanına kıvrılmış, cenin pozisyonunda uyuyordum. Fakat şimdi, kafamı Demir'in boynuna gömmüş nerdeyse üstüne çıkmış Demir ise kollarını bana sarmalamış bir şekilde uyuyorduk.

 

Bu güzel, huzurlu ve biraz romantik uykumuz Ayaz ve Ozan ile bölünmüştü.

 

Ayaz, tepemizde dikilmiş hem bize bağırıyor hem de telefonu ile bizi çekiyordu. Fakat bunlar umrumda değildi, tek istediğim sonsuza kadar Demir'in boynuna kafamı gömerek uyumaktı.

 

Bizim kalkmadığımızı gören Ayaz daha fazla bağırmaya başladı,

 

"Terbiyesizler! Ahlaksızlar! Evlenmeden olur mu? Bu ev futbol takımını kaldıramaz benden söylemesi... Ulan uyansanıza! Gece ne kadar geç uyuduysanız artık gözünüzü bile açmıyorsunuz." Ayaz, tepemizde durmuş bize yargı dağıtıyordu. Ozan hem bizi uyandırmaya çalışıyor hem de beni dürtüklüyordu.

 

Demir, beni daha sıkı kavradı ve yatağın diğer ucuna doğru döndürüp arkamdan sarıldı. Kalp var bende hocam yardım edin!

 

Demir'in nefesini boynumda hissediyordum. O da uyanıktı biliyordum. Fakat hem bu anı bozmak istemiyor hem de anı değerlendiriyordu.

 

Biz ,Ayaz ve Ozan'ın bu hareketimiz karşısında burdan uzaklaşmasını beklerken onlar bu düşüncelerimizi yanıltmıştı...

 

Ayaz yatağın boş kalan kısmına çıkmış ve resmen tepinmeye başlamıştı,

 

" Ey ahali, uyanın! 9 ay sonra doğacak yeğenlerimin isimlerini belirleyeceğiz." Ayaz kendi çapında eğlenirken bir de Ozan devreye girmişti,

 

"Ulan açız,aç! Siz gece yeterince doymuş olabilirsiniz ama biz burda mağduruz. Anlayın bizi!Saat 12 oldu hadi kalkın artık!" Ozan kulağımın dibine gelmiş uyanmam için bağırıyordu.

 

Bizim uyanmadığımızı gören Ayaz ve Ozan odadan çıkmışlardı. Sonunda

Onların odadan çıkmalarına sevinirken bir yandan tekrardan uykuya dalıyordum ki başımdan aşağıya soğuk su dökülmesi ile yerimden fırladım.

 

"Oha! Yavaş bee" Yataktan kalkmış ikisine de bağırıyordum. Demir ise yatakta doğrulmuş, yüzünü siliyordu. Demir bir anda yataktan kalktı ve Ayaz'a bağırmaya başladı,

 

"Ayaz senin gelmişini geçmişini sikeyim! Bir rahat uyutmadınız lan! "

 

"Demir kusura bakma ama uyumak değil bu, buna da uyanmasaydınız cenaze işlemlerine başlayacaktık."

 

"Yakında senin cenaze işlemlerine başlayacağız Ayaz! Siktirin gidin odadan ikinizde." Demir'in sözü ile ikisi de kapıya doğru ilerledi ve çıkmadan önce Ozan Demir'e dönüp konuştu,

 

"Yemek yicez dimi-" Ozanın cümlesi Demir'in bağırması ile kesilmişti,

 

"Ozan yiyeceğin yemeği boğazına tıkmama çok az kaldı!" Demir'in bağırması ile ikisi de hızla kapıyı kapattı ve uzaklaştı.

 

Ne olacaktı şimdi? İkimiz tek başımıza kaldık, cümleye nasıl başlayacaktım? 'dün gece çok iyiydi ' desem adam yanlış anlar.

 

Odadan çıkmalarıyla demir ile göz göze geldik. Demir, benim yanıma doğru geldi ve kulağıma doğru eğilip konuşmaya başladı,

 

"Uyku ilacına ihtiyacın olduğunda her zaman gelebilirsin Duru." Cümlesi bittikten sonra yerinde doğruldu ve göz kırpıp, odasında bulunan lavaboya girdi.

 

Bu adam ciddi miydi? Benim tanıdığım Demir Karahan bu muydu?

 

Demir'in söyledikleri karşısında odanın ortasında kal gelmiş gibi duruyordum. Adama teşekkür bile edememiştim. Acil diksiyon eğitimi lazım

 

Bir anda kendime geldim ve odadan hızla çıkıp kendi odama gittim. Duşa girmiş,cilt bakımımı yapmış ve üstümü değiştirmiştim. Hazırdım!

 

Aşağıya Ozan ve Ayaz'ın yanına inmiştim, kendileri sabahtan beri çok aç oldukları için onlara kahvaltı yapacaktım fakat onlar çoktan masaya oturmuş, yemeklerini bitirmiş çay içiyorlardı.

 

Mutfağa girdim ve Ayaz'a döndüm,

 

"Madem böyle marifetleriniz var niye uyandırıyorsunuz lan bizi?"

 

"Aa yengecim çok ayıp. Ayrıca eve hizmetli gelmiş, o yüzden. Hem biz uyandırmasak futbolu bırak, bir ev dolusu çocuk yapacaktınız."

 

"Ayaz! Senin yengene de sana da ayrı başlarım he! Sabah sabah tepemin tasını attırdınız!"

 

"Yengecim sinirlenme ve stres yapma, çocuk için zararlı." Ayaz, karnımı işaret ederek konuşuyordu , Ozan ise arkada bize bakıp sırıtıyordu.

 

"Bak Ayaz... Sen bugün çok cesaretlisin dikkat et de kendini Boks torbası olarak tarihe geçirme!"

 

"Yengecim boks falan şu dokuz ay boyunca ara vereceğiz malum çocuklar..."

 

"Ayaz! Ne çocuğu lan! Bak bi daha yenge dersen,hamilelikten bahsedersen yeminim olsun seni boğarım!" Ayaz daha cevap bile vermeden omzuna sayısız yumruk indirmeye başladım.

 

"Yengecim ayıp oluyor ama çocukların önünde... Kötü etkilenecekler."

 

"Allah'ım sen bana yardımcı ol. Birisi Durucum der, birisi yengecim der... Kendimi asacağım yeter."

 

"Yengeci-" Ayaz'ın sözü ensesine sert bir tokat atmam ile yarıda kesilmişti,

 

"Bak Ayaz! Hamile değilim,yengen değilim ayrıca dün gece çocuk yapmadık. Sadece uyuduk!"

 

"Tüh bee, hâlâ geç değil bak yaparsınız sıkıntı etme."

 

"Haydaa, oğlum sen ters yerinden mi kalktın? Son 2 gündür ne bu böyle?"

 

"Her zamanki halim Durucum"

 

"Lütfen! Lütfen, başlamayın yine! Durucum,yengecim devri kapandı! Size '-cım/-cim ' ekleri yasak." Sahte bir sinirlilik ile Ayaz'a karşı konuşmuştum.

 

Ayaz tam konuşacaktı ki mutfağın girişinde Demir'i görmesi ile ona doğru ilerledi ve konuşmaya başladı,

 

"Düğün yeri hazır, şahitlerinizde hazır zaten ben ve Ozan olacağız. Ayrıca dekorasyon,süsleme,gelinlik, damatlık,mekan herşey hazır! Allah'ın izni Peygamber efendimizin kavliyle Duru kızımızı, Demir oğlumuza istiyoruz!" Ayazdan hemen sonra Ozan devam etmişti,

 

"Verdim gitti! En yakın zamanda düğün de yaparsınız, ee tabiki bir de çocuk. Bizi torun hasretinde bırakmazsınız. Tamam oldu bitti." İkiside bizimle dalga geçiyordu aklınca, fakat onlar eğlenirken Demir ikisininde omuzlarından tuttu ve sıkıp sandalyelerine geri savurdu,

 

"Lan siz benim başıma bela mısınız? Sadece dün gece korktuğu için yanıma geldi,uyuduk. Kafanızda senaryolar dönmesin."

 

"Uyumadan önce ne yaptınız? Bizi o kısmı ilgilendiriyor."

 

"Vanilya ilk defa bu kadar güzel kokuyor..."

 

Gerçekten de güzel mi kokuyordum? Yada beni öyle görünce mi teselli etmek için söyledi? İlk seçenek ağır basıyordu bence.

 

Demir'in kollarının arası gerçekten de huzur doluydu. Sarıp sarmalamayı bırak,parmağının ucu ile dokunsa bile orada güvenli hissedebilirdim kendimi.

 

Ama bu sadece güvendi,aşk değildi ve olamazdı da. Demirde abi güveni vardı, her ne kadar kötü davransa da günün sonunda beni koruyabilirdi. Parla, böyle bir abiye sahip olduğu için çok şanslı olmalıydı. Çünkü Demir'in, Parla'ya karşı ayrı bir yeri vardı. Kardeşini ezdirmiyordu,küçük düşürecek dahi bir harekette bulunmuyordu. Gerçekten Parla şanslıydı.

 

Peki ya Demir? Beni ezdirmez miydi? Koruyup kollar , ne olursa olsun arkamda durur muydu? Bu soruların hepsi boş kalacaktı. Yada bu sorular hiçbir zaman olmayacaktı.

 

Ben kendi kendime düşünürken Demir'in omzuma dokunması ile irkildim.

 

"Duru..." Omzuma hafifçe bastırmıştı, Ahmet'in vurduğu kısıma denk geldiği için ani bir refleks ile kenara çekildim.

 

"Pardon... Ben özür diler-" ellerimi tutmaya çalıştı fakat ellerimi geri çekip konuştum,

 

"Tamam, önemli değil." Sözümün ardından yanımda bulunan sandalyeyi çektim ve oturdum.

 

Masada kimse konuşmuyor, Ayaz'ın şakaları bile söz konusu olmuyordu. Herkes yemeğe odaklanmıştı.

 

Az önce Ayaz'ın şakalarına gülen,saçma sapan espriler yapan ben şimdi etrafıma boş bakışlar atıyordum. Kesin bipolar oldum, Demirle takıla takıla...

 

Yemeklerimizi yemiş ve salona geçmiştik. Ayaz ve Ozan PlayStation oynuyor, Demir ve Bora ise şirketteki ihale hakkında konuşuyordu.

 

Sıkılmıştım çünkü yapabileceğim bir şey yoktu. Kimse benimle konuşmuyor ve ilgilenmiyordu. Normalde hep ilgi isteyen birisi değilimdir zaten bana bu isteği verecek bir çevremde yoktu fakat böyle bir ortamda sohbete bile dahil olamıyordum.

 

Başımı, koltuğun üstüne yasladım ve pencereden dışarıyı seyretmeye başladım.

 

Bir insan çok düşünür, düşündükçe yıpranır. Yada benim için öyle. Neden mi? Çünkü bir olay üstünde çok fazla durusanız,düşünürseniz en küçük ayrıntısına kadar öğrenirsiniz ve herkesin bakış açısından bakmış olursunuz. Ve bunun sonunda muhtelemelen doğru acıları öğrenirsiniz. İşte bu doğrular sizi yıpratır. Bazen öyle konular vardır ki düşünmeseniz bile yıpratır.

 

Mesela, ailem neden beni istemedi yada sevmedi? Neden fuhuş çetesinin eline düştüğüm? Neden Demir beni satın aldı? Daha da önemlisi, neden bunlar oldu? İşte bu sorular. Bu soruların hepsi boş kalacak. Çünkü ne doğrusu var, ne yanlışı. Belki söz konusu bile olmayacak...

 

Demir... Konu yine o. Son birkaç gündür gereğinden fazla yakın olmuştuk. Bu bana rahatsızlık vermiyordu tabi ki de. Fakat Demir'de birşey vardı. Beni mıknatıs misali kendisine çekiyordu. Aslında ikimizde çok zıt insanlardık. Zıt kutuplar birbirini çekermiş.

 

Demir de öyle bir şey vardı ki. Abi,baba duygusu vardı. O güveni veriyordu. Akşam bana sarılırken, etrafı onlarca koruma kaplı evimizden daha güvenli hissetmiştim kendimi. Sarılmayı bırak, güven dolu bir sözü yeterdi bana. Fakat kendisi bir abiden daha fazlası olamazdı.

 

Parla da bu yönden şanslıydı. Abisi ona hem anne hem baba oluyordu. Çünkü Parla, Demir'in herşeyiydi. Ve en zayıf noktası. Parla'nın yanlışların da bile en küçük bir doğruyu bulup onu savunabilirdi. Peki ya Demir? Ailesi onu seviyor muydu? Yoksa benim gibi miydi?

 

Bütün düşüncelerim karnıma bir ağrı saplanması ile yarıda kesildi. Siktir, siktir,siktir!

 

Neredeyse 1 aydır regl olmuyordum. Stres gibi nedenlerden dolayı gecikmişti. Zaten normalde de düzensiz bir adet döngüsüne sahiptim. Ve bu yüzden daha ağrılı geçerdi.

 

Tişörtümü kalçamın altına kadar ne olur ne olmaz, indirdim ve koltuktan kalktım. Koltukta bembeyazdı şansıma, fakat hiçbir leke geçmemişti.Hızla lavaboya koştum ve kapıyı kapattım.

 

Ve tekrardan siktir! Regl olmuştum tahminim doğru çıkmıştı. Bütün kıyafetlerimi çıkardım ve duşa girdim. Böyle dönemlerde kişisel bakımıma daha fazla dikkat ediyordum. Her kadın gibi.

 

Duştan çıkmış ve üstüme de bir bornoz almıştım. Banyodaki bütün çekmeceleri baştan sona karıştırmıştım. Fakat hiçbir çekmecede ped yoktu. Daha doğrusu bir kadının ihtiyacını karşılayabilecek hiç birşey yoktu.

 

Ben çekmecelere bakarken bir anda banyonun kapısı çalmıştı,

 

"Duru..." Demir gelmişti. Tam zamanında geldin ya sağol canım.

 

"Efendim..." Demir sesimdeki değişikliği fark etmiş olacak ki konuşmaya devam etti,

 

"Birşeye ihtiyacın var mı? Nerdeyse bir buçuk saattir banyodasın da."

 

"Demir..." Ben ne diyeceğim ki bu adama ? Anlar mı acaba? Hayır zekasından şüphe ediyorum o yüzden.

 

"Ben regl olmuşum."

 

"Tamam sen sıkıntı etme, ben söyleyeceğim yeni hizmetliye gerekenleri alsın o."

 

"Tamam teşekkür ederim."

 

"Rica ederim Duru."

 

Demir kapıdan uzaklaştıktan sonra, zamanın geçmesi adına, saçlarımı kurutmaya başladım. Ben sükunetle bekliyorum ama ya gelmezse?

 

Neredeyse on beş dakika sonunda kapı tekrardan çalmıştı. Yarabbi Şükür.

 

"Duru? Bu ben çantanın içinde her şey." Demir kapıdan girmiş ve çantayı işaret ederek konuşuyordu. Üstümde hâlâ bornoz vardı fakat Demir yüzüm dışında hiçbir yere bakmıyordu. Olması gerekende bu olduğu için.

 

"Teşekkür ederim tekrardan." Elinden çantayı aldım ve içine bakmaya başladım, içinde gerçekten bir kadının bütün ihtiyaçları vardı.

 

"Rica ederim, tekrardan. Biz salondayız fakat kendini kötü hissedersen odaya geçebilirsin televizyon falan var zaten. Ayrıca sıcak su torban aşağıda hazır ve tatlılarda mutfakta bana seslen getiririm... Neyse ben çıkayım." Demir sözü bittikten sonra banyodan çıktı ve uzaklaştı.

 

Üstümü değiştirdikten sonra , salona geçtim. Salona girmem ile Demir ayağa kalktı ve yanıma geldi,

 

"Bir yerin ağrıyor mu? Sen istersen odaya geç, burda Ayazlar ses yapıyor. Tabii istersen kal ama... Dur sıcak su torban vardı onu getireyim." Demir ardı ardına cümleleri sıralıyor ve telaşla konuşuyordu. Sözü bittikten sonra tam kapıdan çıkacaktı ki kolunu tuttum.

 

Demir kolunu tutmam ile durdu. Ben konuşmaya başladım,

 

"Demir sadece karnım ağrıyor. Hem her ay oluyorum , bu gayet normal birşey. Bu kadar telaşa gerek yok."

 

"Karnın mı ağrıyor? Dur ben çay da yapayım sana. Gel benimle mutfağa ." Demir söylediklerimden sadece buna takılmıştı. Ben daha konuşamadan bile kolumdan tuttu ve beni peşinden mutfağa götürdü.

 

"Şimdi sen otur sandalyeye ben hemen çay yapıyorum , tatlı da koyacağım yanına. Bir sürü tatlı aldık hangisini seviyorsun bilemedim. Al şu sıcak su torbasını da." Demir elindeki torbayı karnıma koydu ve tezgaha doğru ilerledi.

 

"Demir bu kadar telaşa gerek yok! İlk defa olmuyoru-"

 

"Tamam Duru tamam. Telaş değil bu. Bak çayını da yapıyorum." Ne çaymış arkadaş! Demir lafımı bölüp kendi bildiğini uygulamaya devam etmişti.

 

Aradan beş dakika bile geçmeden Demir önüme bir fincan ve sayısız tatlı koydu.

 

"Sen iç ben hemen birşeyler alıp geliyorum." Demir mutfaktan hızla çıkmıştı.

 

Önümde gerçekten bir pastane duruyordu! Bu dönemlerde zaten ayrı bir iştahım oluyordu fakat bu böyle devam ederse benim obezite kadar yolum var. Ben çayımı içip, baklava yerken mutfağa bir anda Demir girdi. Elinde bir krem vardı ve bana yaklaşıp tekrardan konuşmaya başladı,

 

"Afiyet olsun, sen ye ben omzuna krem süreceğim." Başımı sallamakla yetinmiştim.

 

Demir, tişörtümü kenara doğru sıyırdı ve omzunu açık bırakacak şekilde sabitledi. Kremi yavaş dokunuşlar ile omzunma sürüyordu. En azından Ahmet'in açtığı yaraları kapatacak birisi vardı.

 

Kremi sürmeyi bitirdiğinde, kremi tezgaha koydu ve karşıma oturdu. Bu sefer ilk ben konuşmuştum,

 

"İzleme beni öyle, al sende ye." Çatalıma baklavayı batırdım ve Demir'e doğru uzattım. Demir hiç birşey demeden tek lokmada yemişti. Dağ ayısı

 

İkimizde sohbet ederek tatlılarımızı yiyorduk. Ağrım, ilkine göre hafiflemişti. Konuşmakta iyi geliyordu. Onunla konuşmak iyi geliyordu.

 

Tekrardan çatalıma bir baklava batırdım ve Demir'in ağzına doğru uzattım . Burada o kadar tatlı varken içinden baklavayı seçmiştim. Antepli de değilim ki. Nerden geliyor bu baklava aşkı?

 

Demir tam baklavayı ağzına almışken içeriye Ayaz ve Ozan gülerek girdi ve bizi görünce put gibi kesildiler. Ozan başta şaşırsa da Ayaz her zamanki alayını ön plana koymuştu,

 

"İnşallah hep birbirinizin ağzına verirsiniz." Demir bunu duymasıyla baklava boğazına kaçtı ve öksürmeye başladı. Zehir ettiniz tatlıyı zehiiir!

 

Demir öksürmeye başlayınca su almak için yerimden kalkıyordum ki Demir kolumu tuttu ve öksürükleri bitince konuşmaya başladı,

 

"Otur... Otur su getirmene gerek yok."

 

"Ama-"

 

"Gerek yok Duru. Sen dur şimdi ben bi şu Ayaz'ın ağzına ne vereceğini göstereyim." Demir'in ayağa kalkması ile Ayaz'ın içeriye kaçması bir olmuştu. Ozan da onun peşinden ilerliyordu. Demir ise onlar ile uğraşmamak adına tekrar oturmuştu.

 

"Boşver onları. Ayaz neden bir anda böyle oldu ki? "

 

"Nasıl olmuş?"

 

"Herşeyi sapığa bağlıyor resmen."

 

"Hep öyleydi de, sana o yönünü göstermemiş diyelim."

 

"Keşke hiç göstermeseydi sabahtan beri... Çakacağım ağzının ortasına!"

 

"Ne dedi ki sana?"

 

"Sabah bizi öyle gördüğünden beri hamilelik iddiaları yapıyor. Diyorum yok öyle şey hâlâ mal mal konuşuyor." Demir'in bunu duyması ile yerinde put gibi kesilmesi bir olmuştu. Bir anda gözlerini bana dikmişti ve aval aval bakıyordu.

 

"Demir... Demir!" Ona bağırmam ile anlık bir irkilme yaşamıştı.

 

"Ne var kızım ya ne bağırıyorsun?"

 

"Uçma... Uçma Demir."

 

"Yok ben direkt Ayaz'a uçacağım. Neyse sen doydun mu? İstersen daha tatlı ve çay var... Yada dinlenmek isterse-"

 

"Demir ezberledim artık yeter . Eline sağlık ben doydum, yatacağım biraz. Karnım ağrıyor."

 

"Tamam tamam ya sıkmayacağım seni. Sen dinlen bir ihtiyacın olursa ben burdayım."

 

"Tamam..."

 

Mutfaktan ayrılmış ve Demir'in odasına çıkmıştım. Burayı da tek gece de benimsedim. Yatağa geçtim ve kollarımı karnıma sararak kendimi uykunun kollarına bıraktım...

 

&

 

Birisinin beni sarsması ile uyanmıştım.

 

Demir.

 

Bu evdekilerin hiçbiri bir insanın nasıl uyandırılması gerektiğini bilmiyor mu? Birisi gider kafanızdan aşağı su döker, diğeri gider kapıyı yumruklar.

 

Yataktan kalkmaya hatta gözlerimi açmaya üşeniyordum. Demir ise durmadan beni sarsıyor ve ismimi sayıklıyordu.

 

"Duru!" Demir'in bağırması ile gözlerimi açmıştım. Demir'in suratına aval aval baktığıma yemin edebilirdim...

 

"Ya efendim? Bırak uyucam ben, akşama uyandırırsın beni."

 

"Duru zaten akşam oldu."

 

"Ne? Tamam gece uyandırırsınız beni." Tekrardan yastığa başımı koydum ve Demir'e sırtımı döndüm.

 

Demir hiç cevap vermedi ve arada kısa bir sessizlik oldu. Gittiğini yada uyuduğunu sanmıştım ta ki yattığım yerden havalanana kadar.

 

Demir beni kucağına almıştı!

 

Demir beni yataktan kaldırdı ve merdivenden indirmeye başladı. Uyanmak gibi bir çukura düşmezdim. Uykum önemli.

 

Anı değerlendirip kafamı Demir'in göğsüne koydum ve ellerimi boynuna geçirdim. Bu hareketim ile Demir kısa bir duraksama yaşasa bile o da sıkıntı çıkarmamıştı.

 

Bu koku... Demir'in olduğu her yerde bu koku. Neden acaba? Demir olduğu için olabilir mi ?

 

Demir'in beni bir anda yere bırakması ile gözlerimi açtım ve kollarımı boynuna sardım.

 

Demir ise gülerek bana bakıyordu.

Komik mi yar-

 

"Off Demir gülmesene! Ödüm bokuma karıştı! " Demir bunu söylemem ile daha çok gülüyordu bense gözlerimi ovalıyordum.

 

"Tamam... Tamam gülmeyeceğim. Hadi hazırlan."

 

"Neden? Bir yere mi gideceğiz?"

 

"Bir restaurantta rezervasyon yaptırdım, oraya gidelim. Yada ağrın var mı? İstersen sipariş edebilirim."

 

"Yok... Yok gerek yok ben şimdi hazırlanırım." Neden beni önemsiyorsun Demir? Neden annesinin bile istemediği bir kızı istiyorsun Demir Karahan?

 

Demir'in yanından ayrıldım ve giyinme odasına çıktım. Siyah bir tulum buldum ve üzerime geçirdim. Ardından hafif dağınık bir topuz ve hafif bir makyaj yapıp aşağıya indim.

 

Salona girmem ile bütün bakışlar bana dönmüştü.Ortam bir anda sessizleşmişti ve gerilmişti. Bu anı bozan ise Ozan'ın ıslık çalması oldu,

 

"Ooo, prensestin kraliçe olmuşsun be Duru!" Ozan elimden tuttu ve beni kendi etrafımda döndürdü.

 

Ozandan sonra Ayaz geldi ve beni göstererek konuşmaya başladı,

 

"Maşallah Durucum. Şu endama şu boya, posa bak! 41 kere Maşallah."

 

"Sende en az benim kadar varsın be Ayazcım." Ayaz, Bora, Ozan ve Demir şık bir takım elbise giymişti. Sadece Demir'in gömleği farklıydı. Siyah .

 

Neredeyse herkes beni iltifat yağmuruna sokmuştu fakat Demir hiçbir şey dememişti. Ayazdan ayrıldım ve Demir'e doğru baktım. O zaten bana bakıyordu... Demir hem kıyafetimi inceliyor hem de yüzüme bakıyordu.

 

"Demir ,neden öyle bakıyorsun? Kısa mı olmuş üstümdeki?Yada kötü mü duruyor?" Demir gözlerini bana çevirdi ve sessizliğini bozdu,

 

"Hayır üstündekiler gayet güzel... Ayrıca kısa olsa da birşey olmaz yanında ben varım." Demir ayağa kalkmış ve yanıma kadar geldikten sonra durup, Ayazlara seslendi,

 

"Hadi çıkalım ." Demir'in seslenmesi ile herkes kalktı ve kapıya doğru ilerledi.

 

Dış kapıdan çıktıktan sonra Demir, Boraya döndü ve konuşmaya başladı,

 

"Bora, siz Ayazlar ile gelin bizim arkamızdan . Duru benle gelecek, iki araba gidelim ."

 

"Tamam abi, siz gidin biz arkadan yetiştiriz size. "

 

"Tamam Bora. Hadi görüşürüz." Demir elimden tuttu ve arabanın kapısını açıp beni arabaya bindirdi.

 

İkimizde arabadaydık fakat konuşmuyorduk. Ölüm sessizliği vardı, radyodan karma şarkılar çalıyordu bende eşlik ediyordum. Daha sonra başka bir şarkı çalması ile duraksadım. Karabiberim... Beni bi sal, bi sal beni.

 

Şarkının açılması ile durdum ve yolu izlemeye başladım. Demir ise sırıtarak bana bakıyordu,

 

"Devam etsene Duru. Çok güzel söylüyordun."

 

"Yok ya boğazım kurudu söylemiyim ben." Sözlerim ile Demir torpidodan su çıkardı ve bana uzattı. Hâlâ sırıtıyordu.

 

"İstediğin su olsun Duru, al iç de güzel sesini devam ettirelim..." Demir'in elinden sinirle suyu aldım ve içmeye başladım. Altındaki imayı anlamıştım. Anlamamak mümkün mü?

 

"Zahmet oldu Demircim de yok ben şarkı söylemeyeyim, Allah muhafaza kulakların falan kanar..."

 

"Kulaklarım kanasaydı, sesini dinlemek için türlü yollar üretmezdim emin ol Durucum." Bende kalp var yavaş ol...

 

Demir'in ısrarları sonucunda şarkıyı söylemeye başladım ve yolumuza devam ettik...

 

&

 

Büyük ihtimalle Demir'in bahsettiği restauranta gelmiştik. Bir mekanın önünde durduk ve durmamız ile inmek için kapıya uzandım. Fakat Demir seslendi,

 

"Duru dur sana vereceğim bir şey var."

 

Demir'in seslenmesi ile durdum ve ona doğru döndüm,

 

"Tamam ver." Demir çantasına uzandı ve bir telefon çıkartıp bana verdi,

 

"Artık bunu kullanabilirsin." Telefonu bana uzattı ve bende devam ettim.

 

"Kimi arayacağım ki? Yinede teşekkürler."

 

"Ben her gün bekleyeceğim,araman için."

 

"Zaten yanımdasın..." Bunu demem ile Demir'in bakışları donuklaştı.

 

"Evet öyleyim... Hadi gel çıkalım." Demir arabadan indi ve kapımı açıp inmemi bekledi.

 

İndikten sonra Demir elimi tuttu ve konuşmaya başladı,

 

"Masaya oturana kadar elimi tut." Demir bunu sanki bir sırmış gibi söylüyordu. Bende Demir'in elini kavradım ve ona doğru döndüm,

 

"Tamam... Tutarım." Demir istifini bozmadan masaya kadar ilerledi ve sandalyemi geriye çekip oturmamı işaret etti.

 

Hepimiz oturmuştuk ve yemeklerimizi sipariş etmiştik. Bense Demir'in verdiği telefona yanımda taşıdığım not defterinin içindeki numaraları kaydediyordum. Nehir, Işıl,Ece ve kuzenim Asya.

 

Asya bildiğime göre şuan Fransa'daydı. Pilot olduğu için dünyanın dört bir yanını gezmişti. Her ne kadar başarılı olsa da, ailesi tarafından gereksiz bir baskı içerisindeydi . Yengem, her zaman Asya'nın hayatını yönetmeye çalışıyordu. Asya'nın işi, gelecekteki eşi,evi herşeyi onlar seçmeye çalışıyordu. Fakat Asya benim gözümde çok güçlü ve güzel bir kadındı. Çünkü ailesinin bu kadar baskısına rağmen böyle güzel bir mesleğe sahipti.

 

Yemeklerimiz gelmişti ,hem yemeklerimizi yiyor hem de sohbet ediyorduk. Ayaz ise gelecekteki karısında, sevgilisinde aradığı ya da istediği özelliklerden bahsediyordu. Karpuz seçerken bu kadar dikkat etmiyoruz amına koyayım!

 

"Bakın şimdi, benim kafa dengimde, alıngan olmayan , eğlenceli bir kız olsun bana yeter. Öyle 'ay tırnağım kırıldı aşkım , dünya başıma yıkıldı' kızlarından değilde 'geçen bir kıza tırnağını geçirdim tırnağım kırıldı' kızından olsun." Ayaz gayet ciddi bir şekilde anlatırken ben tırnağımı Ayaz'a geçirdim ve sanki kırılmış gibi yapıp Demir'e doğru döndüm,

 

"Yaa tırnağım kırıldı... Ne yapacağım ki şimdi? Dünyalar başıma yıkıldı, yardım edin komşulaaar." Ben Ayaz'ı gıcık ederken, Ayaz dışında herkes gülüyordu. Demir de parmağımı tuttu ve konuşmaya başladı,

 

"Öyle mi olmuş? Hemen hastaneler, ambulanslar hazırlayın. Durucuğumun tırnağı kırılmış!" Demir'in sözleri ile daha fazla gülmeye başlamıştık. Ayaz ise yemeğine gömülmüştü.

 

Biz sohbet ederken karşı masamızdan bir kadın sesi yükselmişti. Herkes o tarafa bakıyordue,

 

"Ulan puşt! Şerefsiz, âdi herif! Utanmıyor musun lan kızın yaşındaki çocuğa yavşamaya!" Kadın yerinde volta atıyor ve her sözünde adama tekme atmayı da ihmal etmiyordu. Kadın, adama kafa atması ile adam yere düştü ve bağırmaya başladı.

 

Ayaz bizim masamızdan bir hışımla kalkmış ve güvenliklerin arasından geçip kadını tutmuştu. Kadının yüzünü daha net gördüğüm de Asya olduğunu anlamıştım,

 

"Asya!" Masadan kalkmış ve Ayazın olduğu yere doğru bağırmıştım. Bağırmam ile Asya bana doğru bakmıştı ve bakışları yumuşamıştı. Asya, Ayaz'ın kollarından çıktı ve bana doğru koştu.

 

Yanıma geldiğinde bana sımsıkı sarılmıştı. Ben ise ona durmak bilmeyen sorularımı soruyordum.

 

"Sen ne zaman geldin? Fransa da değil miydin?" Asya benden ayrıldı ve elimi tutup konuşmaya başladı.

 

"Dün geldim Fransa'dan. Kendime zaman ayırmak istedim..."

 

"Çok iyi yapmışsın. Keşke bana da haber verseydin..."

 

"Aslında seni aradım fakat açmadın."

 

"Haa, doğru benim numaram, telefonum değişti de." Asya sözlerimden sonra Demir'i işaret ederek sessizce konuşmaya başladı,

 

"Belli ki sevgilin de değişmiş canım." Asya sözlerinden sonra sırıtıyordu, bense eline vurup konuşmaya devam ediyordum,

 

"Sevgilim değil o! Arkadaşım."

 

"Belli belli o yüzden sana öyle bakıyor."

 

"Ne bana mı bakıyor? Nasıl bakıyor?"

 

"Seni yiyecekmiş gibi bakıyor ama yemediğinden de emin değilim." Asya'nın sözlerinden sonra gözlerimi kocaman açarak Asya'ya baktım ve bu sefer daha sert vurdum koluna,

 

"Asya! Sen görüşmeyeli ne kadar sapıklaşmışsın yaa!"

 

"Ablan star bebeğim." Bizim konuşmamız Demir'in seslenmesi ile kesilmişti,

 

"Hadi oturun hepiniz. Ayrıca Duru, kuzenin de bize katılsın."

 

"Tamam Demir katılsın. Asya bak Ayaz'ın yanı boş otur oraya istersen." Asya, Ayaz'ın yanına geçti ve oturdu,

 

"Tamam canım. Teşekkürler bu arada."

 

Hepimiz, hiçbir şey olmamış gibi yemeklerimizi yiyor ve sohbet ediyorduk. Asya zaten ortama çabuk ayak uyduran, sıcakkanlı bir kişi olduğu için ortama çabuk alışmıştı.

 

Ayaz ise Asya'yı daha yakından tanımak için ona bir sürü soru soruyordu,

 

"Ne iş yapıyorsun? Yada öğrenci misin? "

 

"Pilotum." Asya, Ayaz'a kısa cevaplar ile karşılık veriyordu.

 

"Peki... Özel değilse neden o adamı dövdün?"

 

"Kızı yaşındaki bir çocuğa sarkıntılık yaptı bende en basit çözüm yolunu uyguladım." Asya, gözlerini yemekten ayırmadan konuşuyordu. Normalde dişil enerjisi yüksek, pozitif enerji saçan bir kişiliğe sahip fakat böyle yavşaklık, tecavüz olaylarında çok ciddi bir kişiye dönüşüyordu. Travmalar....

 

"Rica etseydiniz bende basit çözüm yolları üretebilirdim fakat ellerinize sağlık… Ayrıca parmağınız kanıyor." Ayaz, Asya'nın parmağını işaret etti ve ona peçete uzattı,

 

"Ahh, teşekkürler. Fark etmemişim kusura bakmayın." Ayaz, Asya'ya büyülenmiş gibi bakıyordu. Şimdi sıra bendeydi!

 

Ayaz hâlâ Asya'ya bakarken, Ayaz'a döndüm ve ona doğru yüksek sayılmayacak şekilde bağırdım,

 

"Yalnız Ayazcım burda aile var ." Ayaz sözlerime rağmen gözlerini Asya'dan ayırmadan başını salladı ve yavaşça yemeğine döndü,

 

"Ayaz ağzını kapat sinek giricek." Ozan, Ayaz'la dalga geçerken bizde onun bu hâline gülüyorduk,

 

"Şok haber! Ayaz Akgün, daha iki dakika önce tanıştığı kıza sırılsıklam aşık oldu!" Asya, Ozan'a doğru dönerken Ayaz bir anda Ozanın ensesine vurdu ve konuşmaya başladı,

 

" Ozan seni severim bilirsin..."

 

"Bence Asya'yı daha çok seversin Ayazcım." Ayaz yüzünü ovalarken tekrardan sözlerine devam etti,

 

"Bak kız rahatsız olacak sus Ozan sus!"

 

"Yengecim rahatsız oluyor musun?" Ozan, Asya'ya dönmüş sorgular gibi bakıyordu,

 

"Bence çokda ileriye gitmeyin. Yenge falan… Arkadaşınız da rahatsız oluyor sanırım. Belli ki herkese aynı samimiyeti gösteriyor." Asya önündeki eti böldü ve ağzına attı. Ayaz ise Asya'ya kırgın bakışlar atıyordu.

 

Asya, Ayaz'ın bakışlarını görmezden geliyordu. Daha doğrusu görmezden gelmeye çalışıyordu. Asya'nın son birkaç ilişkisinden sonra kalbini aşka değil işe açmıştı. Onun her zaman ilk önceliği işti. Birisi birşey derse soğukkanlılığını korurdu. Çünkü kendini sınırlandırıyor ve kendi kendini kısıtlayıp, kontrol edebiliyordu. Fakat Ayaz'ın ona olan bakışlarını kısıtlayamaz ya da kontrol edemezdi.

 

&

 

Yemekten sonra Demir'e olan ısrarlarım karşısında ,Asya'yı birkaç gün evimizde ağırlayacaktık.

 

Restauranttan eve kadar durmadan Asya ile dedikodu yapmış ve birbirimize iltifatlarda bulunmuştuk.

 

Eve geldiğimizde saat on iki civarıydı. Saatin geç olmasına rağmen uykum yoktu. Bütün gün camış gibi yattım tabii olmaz. Herkes salondaydı bense mutfakta atıştırmalık hazırlıyordum.

 

Buz dolabından meyveleri çıkarırken kolumda bir el hissettim.

 

Demir.

 

Demir elimdeki meyveleri aldı ve tezgaha koydu, ardından konuşmaya başladı,

 

"Yorulma sen, geç otur. Zaten dışarıdaydık yorulmuşsundur. Ben yaparım bunları sen ne yapacağımı söyle."

 

Tezgahın yanındaki tabureye oturdum ve konuşmaya başladım,

 

"Zaten neredeyse hepsi bitti. Sadece meyveleri kesecektim ve çerez çıkaracaktım."

 

"Tamam ben yaparım şimdi hepsini…" Demir meyveleri güzelce yıkadı ve hepsini kesti. İki tane tabak aldı ve tekrardan konuşmaya başladı,

 

"Çileğe alerjin olduğu için ve muz sevmediğin için sana ayrı tabak yapacağım. "

 

"Teşekkür ederim Demir."

 

"Rica ederim Duru..."

 

Meyveleri aynı söylediği gibi iki tabağa ayırdı ve çerezleri de alıp tepsiye koydu.

 

"Gel bitti hepsi geçelim içeriye."

 

"Tamam sen önden geç ben arkadan ışığı kapatayım." Demir önümden geçti ve ışığı kapatıp yanından geçtim.

 

Salonda sohbet ederek, atıştırmalıklarımızı yiyorduk. Asya ortama daha çok ısınmıştı. Ayaz ile ilk tanıştıklarında her ne kadar resmi ve soğuk olsalar bile şimdi çok yakınlardı. Bu sefer sadece Ayaz'ın bakışları ateş atmıyordu, Asya'nın bakışları ile ortada yangınlar dönüyordu.

 

&

 

İki saate yakın sohbet etmiştik. Hem saatin geç olması hem de yoruldukları için herkes odasına geçmişti. Sadece ben ve Demir uyumamıştık. İkimizde terasta oturmuş sohbetimizi sürdürüyorduk. Çocukluklarımızı,okul anılarımızı anlatıyorduk. Meğersem Demir ile ne kadar çok ortak noktamız varmış ...

 

Demir'in annesinin ölümü ardından babası başka bir kadın ile evlenmiş üstüne üstlük birde çocuk yapmış. Demir ise reşit olduktan sonra kardeşinin de bu kötü aile anlarına şahit olmaması için ayrı eve çıkarmış. Parlaya olan ilgisi de buradan geliyormuş…

 

İkimizde içimizi dökmüştük. Yılların ardından böyle şeyleri birisine anlatıp dertleşmek gerçekten çok güzel bir histi. Resmen üzerimden bir yük kalkmıştı. Rahatlamıştım.

 

Biz konuşmamızı sürdürürken burnuma ve alnıma birkaç su damlası damlaması ile irkilmiştim,

 

"Demir, yağmur mu yağıyor?"

 

"Evet çiseliyor. Birazdan şiddetini arttırabilir."

 

"Bu sıcakta ne yağmuru yaa?"

 

"Yaz yağmuru." Demir gözlerimin en derinine bakarak konuşmuştu.

 

"Neyse diner bir kaç dakikaya..." Ardından Demir konuşmaya başladı,

 

"Bir batıl inanç var, kim sevdiğini yağmurun altında öperse sonsuza kadar birlikte olurlar. Biliyor muydun?"

 

"Evet... Duymuştum bir yerde." Batıl inançlar...

 

Birkaç dakika sonra yağmur şiddetini arttırmıştı. Çok şiddetli de değildi fakat az da değildi. İçeriye geçmek için ayağa kalktım ve Demir'e seslendim ,

 

"Demir gel içeri geçelim."

 

"Dur geliyorum." Demir ayağa kalktı ve bana doğru geldi. Aramızda çok az bir mesafe kalmıştı, Demir ise dudaklarıma bakıyordu.

 

" Demir…" Demir daha fazla yaklaştı ve kulağıma doğru eğilip konuşmaya başladı,

 

"Sessiz ol Duru, bu yaz yağmuruna ve bize bir şans ver..."

 

Demir kulağımdan,dudağıma kadar ilerledi ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Bir eliyle çenemi tutuyordu. Bana dakika gibi gelen saniyelerin ardından dudakları tekrar kıpırdadığında beni bırakacak sanmıştım fakat o tam tersini yapıp belimden daha sıkı kavradı ve kendine doğru çekip öpüşlerinin şiddetini arttırdı. Yağmur yüzünden ıslanan saçlarımı hafifçe geriye çekti ve üst dudağımı öptü. Bana bıraktığı sayısız öpücük ardından geri çekildiğinde dudaklarının tadını hâlâ hissedebiliyordum.

 

Bu yaz yağmuru bizim sonumuz değildi, asıl başlangıcımızdı...

 

Merhabaa nasılsınız ?

sonunda sonu muhteşem -kime göre neye göre- biten bir bölüm ile geldim.

 

Bölümü beğendiniz mi ?

 

En sevdiğiniz karakter?

 

Bu bölümde en beğendiğiniz yer neresiydi?

 

İstediğiniz sahneleri yorumlarda belirtmeyi unutmayın 💗

 

Bu arada vote (oy) okunmaya göre az geliyor lütfen bu konuda bana yardımcı olabilir misiniz?

 

Hepinizi çok seviyorum bir sonraki bölümde görüşmek üzere iyi okumalarr 💗

Bölüm : 28.11.2024 19:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...