
'Bu yaz yağmuru bizim sonumuz değildi, asıl başlangıcımızdı...'
Demir Karahan beni öpmüştü!
Dudaklarımdan geri çekildiğinde, dudaklarında ufak bir sırıtış vardı. Aynı zamanda vereceğim tepkiden korkan bir yüz.
Dudaklarımdan geri çekildiğinde elimi dudağıma hafifçe dokundurdum ve olanları anlamaya çalıştım. En sonunda yere doğru olan bakışlarımı Demir'in gözlerine döndürdüm. Demir bana bakıyordu, yüzümü inceliyor,gözlerimin en derinine bakıyordu.
Gözlerimin ani doluşu ile Demir paniklemişti. Fakat bu korkudan yada pişmanlıktan değildi. Sadece mutluluktandı.
Demir, gözümden düşen yaşı sildi, ,çenemi tutup kaldırdı ve ona bakmamı sağladı. Gözlerinde az önceki sırıtış yada mutluluk yoktu. Verdiğim tepkinin üzüntüsü vardı.
Demir panik ve üzüntü ile konuşmaya başladı,
"Özür dilerim... Anla beni Duru, kendimi tutamadım, biliçsizce davrandım... Senin iznin olmadan böyle birşey yapmamam gerekiyord-" Demir'in sözleri bu sefer benim yüzümden bölünmüştü.
Demir'e yaklaştım ve parmak ucuma yüskelip, dudaklarına kapandım. Demir her ne kadar şaşırmış olsa da kendini toparladı ve yüzümü avuçlarının içine alıp öpüşlerini şiddetlendirdi. Bense ona karşılık veriyordum...
Kollarımı destek almak için Demir'in boynuna doladım ve elimi yağmur yüzünden ıslanmış saçlarına daldırdım. Demir ise kollarını belime doladı ve alt dudağımı öpmeye devam etti.
Demir'in dudaklarından ayrıldığımda nefes nefeseydim. Bu sefer gülen sadece o değildi, ikimizin de yüzünde büyük bir sırıtış vardı. Ben Demir'in yüzünü incelerken , Demir konuşmaya başladı,
"Kim sevdiğini yağmurun altında öperse sonsuza kadar birlikte olurlarmış... Var mısın Duru? Var mısın benimle sonsuza kadar birlikte olmaya?" Demir belimde olan ellerini çekmemişti fakat biraz da olsa konuşurken belimi sıkıyor ve sarsıyordu.
Kollarımı boynundan ayırmadan konuşmaya başladım,
"Varım... Bundan sonraki bütün yaz yağmurlarında,karda,kışta...sonsuza kadar varım Demir..." Bir kez daha Demir'in gözlerinin parladığına, adeta etrafa ışık saçtığına şahit olmuştum.
"Bende bütün yaz yağmurlarında sana en iyilerini yaşatmaya varım Duru." Sözleri ile Demir'in boynuna sıkıca sarılmıştım, sarılmam ile Demir belimden sıkıca tuttu ve etrafında çevirdi.
Durduğumuzda Demir'den ayrıldım ve konuşmaya başladım,
"Saat geç oldu... İçeri geçelim mi? Sırılsıklam olduk zaten." Sözlerim ile kendimi Demir'in kolları arasında bulmam bir olmuştu.
"Evet çok geç oldu hadi odamıza gidelim." Başımı Demir'in boynuna yasladım ve kollarımı boynuna doladım.
Demir beni terastan çıkarmış odamıza götürmüştü. Odaya girdiğimizde kucağından indim ve lavaboya doğru ilerledim, kapının önüne geldiğimde Demir'e doğru döndüm ve konuşmaya başladım,
"Ben duşa gireceğim, malûm biraz fazla ıslandık..."
"Tamam sen gir duşa, ben havluları falan koyarım sonra."
"Tamam..." Lavaboya girmem ile kendimi kapıya yasladım ve içten içe mutluluk çığlıkları attım. 24 yıl sonra bir adam ilk defa beni böylesine sevmiş ve sevindirmişti.
Üstümdekileri çıkarttım ve saçlarımı açıp duşa girdim...
Her ne kadar bu yağmur damlalarından arınmak istemesem de, daha güzellerini yaşayacağımdan emindim.
Üstümü giyindim ve saçıma bir havlu bağlayıp lavabodan çıktım. Demir yatakta uzanmış telefon bakıyordu fakat benim gelmemle başını telefondan kaldırıp ayağa kalktı,
"Sıhhatler olsun Durucum."
"Ya şu Durucum devrini kapatabilir miyiz? Başka hitap şekli mi kalmadı ?" Odun Duru odunn .
" Daha güzel hitap şekillerim var fakat bunları şimdi söylersem boks torbasına dönüşebilirim...."
"Boks torbası... Senden iyi boks torbası olur aslında."
"Benden sadece boks torbası değil başka şeylerde olur ama orası sana kalmış." Ellerimi yumruk yapıp Demir'in omzuna geçirdim,
"Sapıttın iyice yaa."
"Elinde kuvvetliymiş... Boks torbasını düşünelim. Ayrıca bu sapıtmış hâlim değil." Gözlerimi kıstım ve Demir'e karşı cilve ile konuştum,
"Elimin kuvvetli olduğu başka şeylerde var ama bunları şimdi söyleyemem..." Tırnağımı hafifçe Demir'in ensesinde gezdiriyordum.
Demir ise yutkundu ve ensesindeki elimi dudaklarına götürüp öptü. Ardından konuşmaya başladı,
"Ben... Ben duşa giriyim yoksa hiç iyi şeyler olmayacak... Sen yatabilirsin ben gelirim."
"Bekliyorum..." Gözümü kırptım ve arkamı dönüp makyaj masasına doğru ilerledim.
Demir burda iki gün kalmama rağmen resmen bütün odamı buraya taşımıştı. Makyaj masamı ve kıyafetlerimi getirmişti.
Makyaj masasının üstünden tarağı aldım ve saçlarımı taramaya başladım. Taradıktan sonra bakım yağlarını sürdüm ve biraz kuruttuktan sonra yatağa geçtim.
Başımı Demir'in yastığına gömmüş bir şekilde uzanıyordum. Gözlerim kapalıydı ama uyumamıştım.
Demir banyodan çıktı ve saçlarımı iki yana elleri ile sallayıp yanıma geldi. Yanıma uzandığında ellerini saçlarıma götürdü ve ıslaklığını fark etti.
"Duru saçlarını neden kurutmadın?"
"Off boşver Demir ya... Haziran ayındayız yarım saate kalmaz kurur zaten."
"Olmaz... Olmaz öyle sinüzit falan olursun. Gel kurutalım."
"Ya Demir yorgunum,uykum var gel işte yanıma uyuyalım. Uğraşma..."
"Konu sen olunca bu mümkün olmuyor Duru. Madem sen yorgunsun sen yat ben yaparım." Demir aniden yanımdan kalktı, banyodan saç kurutma makinesini ve tarağı alıp yanıma geldi.
Demir başıma yakın bir yerde oturdu ve saç kurutma makinesini prize taktı.
"Duru başını dizime koyar mısın?"
"Tamam." Başımı kaldırdım ve Demir'in dizine koyup gözlerimi kapattım.
Demir saçlarımı özenle tarıyordu. Makineyi aldı ve saç uçlarımdan başlayarak kurutmaya başladı.
Demir kurutmayı bitirdiğinde saçımı son kez taradı ve başımı yastığa koyup saç kurutma makinesini bırakmaya gitti.
Geldiğinde yanıma uzandı ve bana doğru döndü. Demir'in yanına doğru kaydım ve başımı koluna koydum. Demir ise kafasını boyun girintime koymuştu.
Demir'de hissettiğim soğukluk ile omzuna dokundum ve konuşmaya başladım,
"Demir! Niye bu kadar soğuksun sen? Soğuk duş mu aldın? " Demir ise gözlerini ovalayarak bana bakıyordu,
"Evet Duru soğuk duş aldım. Noldu ki ?"
"Koluna yattığımda fark ettim de... Nite soğuk duş aldın? Tamam hava sıcak anlıyorumda bu kadar da olmaz yani."
"Boşver sen... Zaten sen sarılınca sıcacık oluyorum." Herkese hır sana mır.
"Gel bakiyim kollarıma... Bir daha bu kadar soğuk su ile duş alma."
"Her soğuk duş aldığımda kollarının arasına gireceksem buna razıyım." Kalbim yerinde dimi? Kontrol edin lütfen...
"Gel Demir gel..." Demir kafasını tekrardan boyun girintime koydu ve ellerini belimden geçirdi.
&
Saçlarıma Demir tarafından sayısız öpücük kondurulmasıyla açmıştım gözlerimi. Demir tepemde dikilmişti,
"Hadi kalk sabah oldu ."
"Tamam sıkıntı yok daha öğlen olmamış." Başımı tekrardan yastığa gömdüm ve uykuma devam ettim.
"Duru hadi uyan!"
"Demir hadi uyu!" Demir derin bir nefes verdi ve bana doğru yaklaştığını hissettim. Yatağın kenarında bir alçalma olduğunda Demir'in yanıma geldiğini anlamak zor olmamıştı.
"Duru on saniye veriyorum sana ya kalkarsın yada ben seni kaldırırım."
"Çok haklısın Demircim." Demir'i dinlemiyor sadece öylesine saçma sapan cümleler kurup uykuma devam ediyordum.
"Sen beni dinliyor musun?"
"Aynen bencede öyle yapalım." Hâlâ saçmalıyordum. Duyuyordum, anlıyordum fakat en iyisi mala yatmaktı.
"Hadi Duru kalk. Bak nar suyu aldık,baklava aldık hadi kalk." Nar suyunu duymam ile gözlerimi açtım ve Demir'e döndüm,
"Ne? Nar suyu mu? Dur... Dur kalktım ben bekle." Yataktan kalktım ve lavaboya girip hızlıca yüzümü yıkadım.
Lavabodan çıktığımda Demir pencereden dışarıya bakıyor, büyük ihtimalle korumları kontrol ediyordu.
"Hadi Demir! Aşağı inelim. Sabah oldu sabah!"
"Geldim Duru geldim." Demir arkamdan geliyordu bense çoktan merdivenlerden inmiş ve mutfağa girmiştim.
Herkes masaya oturmuş sohbet ediyordu. Ayaz ve Asya ise telefondan birşeyler izliyorlardı. Bizim gelmemiz ile herkes kafasını kaldırdı ve bize baktı,
"Oo Duru hazretleri size de zahmet oldu uyandınız ama... Belli ki gece çok yoruldunuz." Ayaz yine formundaydı.
Demir'e döndüm ve konuşmaya başladım,
"Demir , bence boks torbam sen değil Ayaz olmalı. Bu aralar çok azıttı."
"Senin fikrin... Ama bu özel ünvanı ona bahşetmeyeceğim." Ayaz, Demir'den sonra yine konuşmaya başlamıştı,
"Kıskanıyor ablası kıskanıyor..."
"Lan Ayaz seni evire çevire döverim!"
Kahvaltımız her zamanki gibi Ayaz'ın salak imaları ve Asya'nın gittiği şehirleri anlatması ile geçmişti.
Kahvaltımızdan sonra salona geçmiş yine sohbet ediyorduk. Aklıma Demir'in dediği nar suyunun gelmesi ile Asya'nın yanından kalktım ve hızla Demir'in yanına gittim,
"Demir! Benim nar suyum nerde?"
"Şimdi Durucum şöyle ki..."
"Lan almadın dimi nar suyu falan! Allah belanı vermesin Demir. "
"Söyleyeyim korumalara alsınlar. Olur mu?"
"Peki... Şimdilik öyle olsun. Yalancı pezeveng!" Sözlerim ile Demir bana döndü ve konuşmaya başladı,
"Ne dedin sen?"
"Yalancı pezeveng?"
"Senin ağzın iyice bozulmuş..."
"Ne demezsin yaa... Dün ne güzel hanım hanımcık kızdım şimdi erkek Fatma oldum."
"Dün yağmur sana iyi gelmiş anlaşılan." Demir'in sözleri ile istemsizce kızardım ve yerime sindim.
Ben utanmam ile meşgulken Asya arkadan bana bağırıyordu,
"Kız! Duru naptın lan dün akşam biz uyurken? Lan evde insan var, kuzenin var en önemlisi utnamıyor musun?" Ayaz bir, Asya iki bune böyle yaa...
"Asya! Oraya gelirsem seni yolarım. Ayaz'la fazla mı takıldın sen ya!"
Asya tam cevap verecekti ki kapının çalınması ile sözü kesilmişti
Oturduğum yerden kalktım ve kapıya doğru ilerledim.
Kapıyı açtığımda 45-50 yaşlarında bir adam ve kadın ve genç bir adam vardı. Kadının elinde ise üstü kapalı büyük bir tabak vardı .
"Merhaba, kime bakmıştınız?" Sözlerim ile orta yaşlı adam bana döndü ve konuşmaya başladı,
"Merhaba güzel kızım, ben Orhan. Demir'in babasıyım, yanımdaki kadın Demir'in annesi Yelda ve bu da Demir'in erkek kardeşi Berkay."
"Memnun oldum Orhan bey, bende Duru. Geleceğinizi bilmiyordum kusura bakmayın. Lütfen ayakta kalmayın içeriye geçin." Elimle içeriyi göstererek geçmeleri içim işaret ediyordum,
Ne kusuru hanım kızım, biz sürpriz yapmak istemiştik haber vermedik."
Tam Yelda hanıma cevap verecektim ki Demir arkadan bana seslenmişti,
"Duru, kim gelmiş?" Demir'in gelenleri görmesi ile kaskatı kesilmesi bir olmuştu,
"Annen, baban ve erkek kardeşin gelmiş Demir. Bak ne güzel sana sürpriz yapmışlar... Hem bana neden hiç bahsetmedin erkek kardeşinden falan?" Demir hızlıca yanıma geldi ve beni kapıdan uzaklaştırdı,
"Gerekli değildi! Yaklaşma Duru." Demir bir anda sert kişiliğine bürünmüştü ve beni kapıdan geçen ailesinden uzaklaştırmıştı.
"Demir? Ne yapıyorsun? Ne güzel ailen gelmiş,sana sürpriz yapmış... Siz kusara bakmayın efendim sanırım Demir biraz sinirli. Lütfen içeri geçin."
"Tamam hanım kız-" Yelda hanımın sözü Demir'in bağırması ile kesilmişti,
"Duru! Ne yaptığını sanıyorsun? Gerçek yüzünü bilmediğin kişilere bu kadar yakın davranma!"
"Ben... Ailen diye içeriye aldım. Onlar senin ailen neden böyle diyorsun?"
"Eskiden öyleydi! Karışma Duru karışma!"
Demir benden ayrıldı ve ailesine döndü,
"Ne var? Niye geldiniz? Yıllar sonra nasıl bir aydınlanma yaşadınız da ayağıma kadar geldiniz? Siktir olup gitsenize!"
"Şimdilik böyle olsun Demir. Sonuçta artık komşuyuz çok görüşeceğiz!" Demir'in ailesi bir anda eve attıkları adımı geri çekti ve Orhan bey ,Demir'in duyabileceği şekilde ona doğru birşeyler fısıldadı.
Demir'in ise duydukları ile öfkesi ikiye katlanmıştı. Kapıyı tuttu ve tuttuğu gibi yüzlerine doğru kapattı
demirden
Kapıyı hızla kapatmam ile Duru birkaç adım geriye doğru gitmişti. Aileme böyle davranmamı garipsiyor,doğru bulmuyordu biliyordum fakat ailemin aslını hiç bilmiyordu.
"Demir odun musun? Ailenin üzerine kapıyı kapatmak ne demek?"
"Bilmiyorsun Duru! Nasıl insanlar olduğunu bilmiyorsun!"
"Bana bütün aileni, anılarını herşeyimi anlattın sanıyordum! Ben sana herşeyimi anlattım Demir! Sen benden aileni bile saklıyorsan-"
"Benim bütün ailem sen ve Parla'dan oluşuyor Duru! "
"Onlar kim o zaman?"
"Onlar benim için aile değil Duru. Dışarıda yaşayan sıradan insanlardan birkaçı sadece!"
"Peki Demir! Buna da peki, diğer herşeye de peki. Ben herşeye 'tamam demir', 'peki Demir ' diyeceğim çünkü sana güveniyorum! Çünkü böyle olması gerekiyor! Fakat şunu bil ki bu 'gereksiz insan' dediklerin birşeyin çıkarsa bırak güveni herşeyi kaybedersin!"
"Sen bana güven Duru,güvenmeye de devam et. Çünkü bu böyle devam edecek ve ediyorda. Geç içeriye hadi!"
"Tamam..."
Duru ile beraber salona girdikten sonra Bora'yı yanıma çağırdım,
"Bora depoya gideceğiz. Söyle adamlara Ahmet'i ayık tutsunlar, şu Enver'i de kontrol edin. Türkiye'ye gelmiş mi, nerede falan bir bakın. Ben yukardan telefonumu falan alıp geliyorum sonra gidelim."
"Tamam abi Ahmet zaten hazırda ama Enver bildiğime göre Türkiye'ye ulaştı hemen gün baktık daha, zaten İstanbul'a gelmesi uzun sürer ama biz yerini ayırt edip sana haber veririz. Ayrıca geçen gün bizden, Duru hanımın arkadaşları hakkında bilgi istemiştiniz bu geceye kadar bulabileceğimizi düşünüyoruz."
"Tamam Bora bu Duru'nun arkadaşı Eceye dediğim gibi bakın bi ,o kızda birşeyler vardı zaten geldiğimde de anlamıştım."
"Tamam abi."
Boranın yanından ayrılıp Duru'nun yanına gittim ve konuşmaya başladım,
"Güzelim, ben depoya gidiyorum bizim bir işimiz var akşama gelirim diye düşünüyorum." Duru gözlerini dışarıdan ayırdı ve bana baktı. Bu ela gözlerde kayboluyordum,her bakışında bu elalarında son nefesimi vermeye hazırdım.
"Tamam, ne işiniz var?"
"Mekanlardaki bir çalışan sıkıntı çıkarmış onu halledeceğiz." Duru'ya Ahmet'ten bahsedemezdim, gittiğimi ve yapacaklarımı öğrenirse beni dinlemeden hareket edebilirdi.
"Tamam ben evdeyim zaten..."
"Canın sıkılırsa dışarıya çıkabilirsin yada benide arayabilirsin. Kartı bıraktım zaten."
"Bilmem belki çıkarım... Demir birşey sorucam."
"Zor olmasın."
"Benim ehliyetim var zaten, senin arabalarından birini sürebilir miyim?"
"Benim arabalarım mı?"
"Evet, ama kabul etmezsen sıkıntı yok sonuçta herkesin malı kendine kıymetli."
"Sence böyle bir ihtimal var mı? Benim arabam diye birşey yok. Bizim arabamız, benim sahip olduklarımın hepsine sende sahipsin." Duru'nun adeta gözleri parlamıştı,
"O zaman arabalardan birisini pembe yapıcam... Hatta arkasına kocaman Durucuğumun arabası yazdırıcam."
"O zaman birisine de Demirciğimin arabası mı yazdırsak?"
"Neden olmasın? Bugün bende o zaman arabalar."
"Aynen sende güzelim... Neyse ben çıkacağım geç kalmayalım."
"Görüşürüz Demir."
Duru'nun yanından ayrıldım ve yukarıya çıkıp telefonumu, cüzdanımı falan alıp Bora'nın yanına indim.
&
Ahmet'in olduğu depoya gelmiştik. Benim sevdiğim kadına dokunduğu ellerini,yanında nefes almasını sağlayan burnunu herşeyini kıracaktım. Kısacası ağzını yüzünü dağıtacaktım.
Arabadan indiğimizde depoya doğru ilerledik, ve depoya girdik. Ahmet geçen seferki gibi bağlı bir şekilde ortada duruyordu. Fakat bu sefer daha zevkli bir ortam vardı..
Depodan içeriye girdiğimizde Ahmet'in beni fark etmesi ile alaylı bir tavır alması bir olmuştu.
"Hoşgeldin Demir efendi."
"Hoşbulduk... Uzatmayacağım Ahmet senin gibi çok kişi var sırada bu yüzden direkt icraata geçeceğim." Sözlerim bitince Sinan'a doğru dönüp hazırladıkları kezzabı getirmeleri için işaret verdim ve tekrardan Ahmet'e döndüm. O ise hâlâ konuşuyordu,
"Durucuğumu yanında tuta tuta kendine benzetmişsin... Baksana toplasan 2 saat yan yana durduk beni ne hale getirdi. Normalde karılara el kaldıran birisi değilim ama Durucuğumu biraz hırpaladım... üzülme yine de iş görür."
"Duru'yu çok küçümseme Ahmet. Duru'nun iki yumruğu ile ölecek kapasitedesin zaten. Ama unutma senin nefesini Duru'nun yumrukları, değil ben keseceğim. "
"Aslında biliyor musun Demir? Duru'yu orda yatırıp saatlerce becersem... Onu elimden ne sen alabilirsin ne de senin yanında duran itler. " Beni sinirlendirmek için böyle konuşuyordu. Başarılı da oluyordu fakat bu benim değil onun zararınaydı.
"Ben seni burda öldürürken seni ne o pis çeten alabilir , ne de yanında bile duramayan ailen." Sözlerimin ardından Sinan içi kezzap dolu bir kovayı önüme bıraktı ve uzaklaştı.
Ben sözlerime devam ederken aynı zamanda birkaç bıçak alıyordum
"Ben sevdiğim kadına, dokunmaya kıyamadığım kadına bıçak saplamak... Büyük cesaret Ahmet, şimdi söyle bakalım. Benim kadınıma hangi elin ile o bıçağı sapladın!"
Bıçakları almış ve Ahmet'in önüne geçmiştim.
"Biliyor musun Demir? Hangi elim ile dokunduğuma hiç dikkat etmedim çünkü amacım sadece dokunmaktı. Bu yüzden görmezden geldim kusura bakma."
"Benim için hava hoş Ahmet iki elini de birbirinden ayırmaktan tahmin bile edemeyeceği bir zevk alacağım."
Ahmet'in ellerine derin yarıklar açtım ve en sonunda, Sinan'ı yanıma çağırıp Ahmet'in elini kezzap dolu kovaya sokmasını sağladım.
Ahmet şuan kılını bile kıpırtadamayacak kadar acı çekiyordu. Fakat ben hiçbir zaman az ile yetinmedim.
Ahmet'in ellerini kezzap dolu kovadan çıkardıktan sonra arkasına geçtim ve gömleğini çıkardım.
Sırtına yeteri kadar çizik attıktan sonra kollarına ve bacaklarına geçtim... Ahmet'in heryeri yarıklar ve çizikler ile doluydu. En sonunda tekrardan Sinan'ı çağırdım,
"Sinan ben çıkıyorum şimdi şu adama kezzap banyosu gibi birşey yaptırın. Zaten kalkacak gücü yok. Sonra gömeriz bir yere siktir edin sonrasını."
"Tamam abi."
Depodan çıktıktan sonra hızla arabaya binip eve doğru yol almıştım. Saat akşam sekizdi . Her ne kadar Ahmet'e daha çok işkence çektirmek istesemde Duru evde yalnızdı. Ayaz, Asya ve Ozan gezmeye gitmişti. Her ne kadar Duruya gitmesi ve evde yalnız kalmaması için yalvarsam da evde kalmayı seçmişti.
On beş dakikanın sonunda eve gelmiştim. Kapıdan girdiğimde mutfaktan sesler geliyordu.
Mutfaktan içeriye girdiğimde Duruyu gördüm. Tezgahın neredeyse yarısını tatlı ile donatmıştı.
"Duru?" Seslenmem ile Duru bana doğru döndü ve gülümseyerek yanıma doğru geldi.
"Aaa hoşgeldin." Yanıma geldiğinde boynuma sarılması bir olmuştu.
"Ne güzel karşılanıyorum böyle..." Boynumdan ayrıldı ve konuşmaya başladı,
"Evde kimse yok daha rahatım o yüzden."
"Evdekiler seni rahatsız mı ediyor?"
"Ha yok o anlamda değil... Herkesin içinde sarılamayız garip karşılarlar bunu kimse yok bu yüzden daha rahat davranıyorum."
"Bence Ayazları evden kovmanın vakti geldi..."
"Saçmalama Demir! Neyse bak bir sürü tatlı yaptım. "
"Maşallah kızımızında elinden her iş geliyor." Güldü ve omzuma doğru acıtmayacak şekilde yumruk attı,
"Ya dalga geçmesene Demir."
"Tamam tamam, hadi yiyelim bunları."
"Sadece pastanın kremasını sürmek kaldı dur onu da yapayım."
"Güzelim bıraksana hizmetliler yapsın, yorulma sen ."
"Yok ya stres atma yöntemi gibi birşey bu."
"Sana pastane açalım bence bırak boks işlerini falan hayır işi yap."
"Ay çok komiksin Demir. Sende yanıma gel kurye,garson olarak çalış."
"Bence çok iyi bir fikir bu. Neyse hadi gel yiyelim artık dayanamayacağım."
"a-a git ye sanki tutuyoruz." Duru ile beraber mutfağa girdim ve hazırladığı tatlılardan yaptığı tabağı incelemeye başladım.
"Demir ne aval aval bakıyorsun tatlıya yesene."
"Duru bir de bana diyorsun odun diye... Neyse düğün pastasını da sen yaparsın artık." Son söylediğim ile Duru'nun boğazında tatlının kalması bir olmuştu.
"Helal helal." Duru bir elini tezgaha koydu ve bana baktı,
"Demir... Öyle pat diye söylenir mi?"
"Ney?"
"Düğün pastası falan..."
"Ha sen ona mı takıldın? Tamam sen yapmazsın pastayı hem ben senin o ellerine kıyamam biz yaptırırız birisine-" sözlerim Duru tarafından yüzüme pasta kreması yemem bir olmuştu.
"Sus Demir sus!" Ben yüzümden kremayı silerken Duru bana bağırıyordu.
"Nimet Duru ya nimet. El insaf bunları bulamayanlar var..."
"Ya Demir çakacağım suratının ortasına bir tane!"
"Sakin..."
Duru ile saat neredeyse ona kadar oturmuş sohbet etmiştik. Küçüklüğünden,okul anılarından,hayallerinden konuşmuştuk. Hayallerini teker teker gerçekleştirecektim. Yapacağım ilk şey buydu.
Biz Duru ile sohbet ederken kapı çalmıştı. Büyük ihtimalle Ayazlar gelmişti.
Duru ile birlikte kapıyı açtık. Gelenler tahmin ettiğim gibiydi, Ayaz, Ozan, Bora ve Asya. Bora önde,ayazlar ise arkada duruyordu.
Bora biraz daha öne geldi ve ciddi ifadesi ile konuştu,
''Abi... Tahmin ettiğimiz gibi, Ece hanım Ahmet le işbirliği yapmış.''
Hellooo nasılsınız efenimm?
bölümü beğendiniz mi ?
Sizce yeni shipimiz kim?
hepinizi çok seviyorum bir sonraki bölümde görüşmek üzere,iyi okumalarr
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |