
“Nah tanışırsınız! Tanışırız dediğin kişinin sevgilisi bensem bok tanışırsınız siz!”
“Sevgili mi?” bu ses karşımda ki kıza ait değildi.
Bizimkiler koro halinde konuşmuştu, sakince onlara baktım, göz göze gelince gözlerimi kırpıştırıp sırıttım.
“Sevgili olduğunuza emin misin? Uyduruyor gibisin.” Diyerek histerik bir şekilde gülen kıza baktım bu sefer. Şimdi iki seçeneğim vardı ve hızlı düşünmem gerekiyordu.
İlk seçenek; Sessizce uzaklaşıp kaçmak ama evde yakalanmak.
İkinci seçenek; Bu kızı yolmak, olay çıkartmak ki olay çıkartmakta da bir nevi haklıydım. Ondan sonra da bir süre bizim olayın arada kaynaması, ama işin sonunda yakalanmak yine vardı.
“Aysima! Cevap ver.” Diyerek sesini yükseltti Acar. Ben yerimden sıçrarken, Mestan koluma dokunup Acar’a döndü. “Sesinin ayarına dikkat et.” Diyerek uyarır gibi konuştu.
Ben iyice gerilirken, Acar’ın kaşlar çatıldı. İçimden sela okumaya başlamalıydım bence. “Etmiyorum lan! Kimsin sen?” Atar gider de yapıyor, kavga çıkacak..
Ayrıca sevgili Acar! Kendisi benim sevgilim..
Önümde ki kıza baktım. Gözlerimi kısarak kızı kısa bir an süzdüm. Onlar kavga çıkartmadan ben çıkartmalıydım, kız bakışlarımı görünce geriye doğru bir adım attı, yüzüme yalandan bir gülümseme yerleştirdim.
“Sen şimdi naneyi yemedin mi?” diyerek bütün gücümle saçına yapıştım. Kızdan büyük bir çığlık koparken herkes bize bakmaya başladı.
Olay çıkmasın diye olay çıkartan ilk kişiyim galiba.
“Bıraksana saçımı!” diyerek elime tırnaklarını saplayan kızın parmaklarına dişlerimi bastırdım. O bu sefer elini de çekmeye çalışınca insaf edip dişlerimi çektim.
“Bırak arkadaşımı manyak!” diğer kızlar da gelince sevinçle sırıtıp elimin altında ki kızı yere savurdum. Olay büyüyecekti.
“Bıraktım.” Lâçin o sırada hemen yanımda yerini aldı. Kızlardan biri yerde ki arkadaşına giderken diğerleri sinirle üzerimize atıldı.
“Hoşt be!” diyerek ittirdim önüme geleni.
Lâçin de birini tutup yere iterek üzerine çıkıp oturdu. Gelişine tokatlar atarken biri saçıma asıldı, ben de tutan kişiye gelişi güzel vurmaya çalışırken saçını yakaladım.
Birbirimizin saçını bırakmadan sağa sola sallarken biri bizi ayırıp kızı arkasına aldı. Elimde ki saçlara bakıp ardından ayıran kişiye döndüm. Adam bana sinirle bakıyordu, tek gözümü kırpıp hayırdır der gibi kafamı salladım.
“Sevgilimin canını nasıl yakarsın!”
Saç diplerim zaten sızlıyordu, bir de üstüne adam üzerime doğru gelmeye başlayınca ne olduğunu anlamadan yüzüne tokat patlattım. “Sen de bir sus! Bana mı vuracaksın puşt!” adam elini yanağına koyup kendine gelmeye çalışırken bu kişinin karşı takım olduğunu anladım.
Abi yanlış kişiyi koruyorsun, bunlar az önce bizim erkeklere iş atıyordu be! Diyemedim tabi.
Tekrar bıkmadan üstüme doğru yeltenince ben tam hazırlanıyordum ki biri beni geriye çekip önümde ki adama en güzelinden bir yumruk indirdi.
“Kimsin lan sen! Yolunu yordamını sikerim senin amın feryadı!” Oha, Mestan?
Ne olup bittiğine baktım. Lâçin hala oturduğu kişinin üzerinden tokatlamaya devam ederken Yafes onu kaldırdı.
Acar da birini yumrukluyordu, az önce ki konudan dolayı sinirini çıkarttığına emindim ama yumrukladığı kişiyi neyi bahane ederek yumrukladığını bilmiyordum. Berat ve Yakup da kenarda oturmuş olanları izliyordu.
Allah’ım, bize bir Yakup yetiyordu aslında.. Komik bir şey görmüş gibi gülerek birbirlerini dürtüp ortamı işaret ediyorlardı.
Mestan hala önünde ki adamı yumrukluyordu. Ayıp olmasın diye seslendim. “Mestan, canım tamam bırak adamı, bir şey olacak sonra. Ellerine yani.” Kafasını çevirip bana baktı.
“Biraz daha.” Deyince kafamı salladım. “Ama azıcık. Valla yazıktır.” Güldü. “Nasıl bir şeysin ben anlamadım ki.” Gülerek saçımı savurdum.
“Tam sana göreyim hayatım.” Dedim cilveyle. Dövdüğü adamdan bir öksürük gelince ona baktık. Adam ciddi ciddi öksürüyordu. Mestan son bir kez daha vurup ayağa kalktı.
Yanıma gelerek bana baktı. “Tam olarak bana göresin, evet.” Ben ona, o bana bakarken gözlerinde ki bakışlar sanki gel beni öp diyordu.
“Ayrılın lan!” diyen Fırat’ı duydum. Bu anın bozulmasını istemesem de ona baktım. Gözü bizdeydi ama Acar’ı adamın üzerinden almaya çalışıyordu. Bize demiş gibiydi ama üzerime alınmamayı tercih ettim.
“Az önce, ne güzel sevgilim dedin öyle.” Tekrar Mestan’a baktım.
“Öyle mi dedim?” kafasını salladı usulca. Parmak uçlarımda yükselip yüzüne yaklaştım. “Derim tabi.”
“Seni bir gün fena öpeceğim.” Diyerek yutkundu. “O gün ne zaman? Var mı belirli bir tarih?” bana tarih lazımdı, öpeceğim demekle olmuyordu.
Tam cevap verecekti ki birinin bana çarpması ile yalpaladım. Vücudum Mestan’a yapışırken fırsattan istifade kokusunu içime çektim.
Geriye çekilmek istemesem de kendimi zorlayarak geri çekildim. Bana çarpan kişiye bakınca bunun Mestan’a sulanan kız olduğunu gördüm.
Bana bakışlarından bilerek yaptığını anladım.
Mestan’a baktım. “Bir dakika canım.” Kaşları yukarı kalkarken ne olduğunu kavramasına müsaade etmeden kıza doğru atıldım.
“Bir bitmediniz!” atılamadım arkadaşlar. Ayaklarım yere değmezken, yandan Mestan’a baktım. “Bıraksana lütfen.”
“Emir mi veriyorsun rica mı ediyorsun?” Ciddiyetim dağıldı, kıkırdadım. “Fark eder mi?” Cıkladı. “Etmez.” Çırpınıp inmeye çalıştım.
“E bırak o zaman!” tutuşunu sıklaştırıp kucağında tutmaya devam etti. “Bırakmam.” Diyerek yönümüzü değiştirip ilerlemeye başladı.
“Canım dedik o kadar.” Diyerek triple konuştum. Beni kavgadan uzaklaştırıp yüksek bir duvarın üzerine oturtup bacaklarımın arasına girerek güldü. “Canını yerim.” Trip atmayı bir kenara bıraktım.
“Yesene.” Diyerek yüzüne eğildim. Kafasını geriye atarak kahkaha attı. Gülüşünü izledim sırıtarak.
“Burada bekle.” Diyerek gitti. Hamza abi elleri cebinde, gülümseyerek yanıma yaklaşırken Mestan da Kavga’nın ortasına doğru ilerledi.
Ayaklarımı sallarken Hamza abi tam yanımda durdu. “Nasılsın abi?” güldü. “İyiyim abim, sen nasılsın?”
Ellerimle saçlarımı düzelttim. “İyiyim ben de.” Kafasını sağa sola sallayıp benim oturduğum uzun duvara sırtını yasladı.
“Abimle, yani Mestan ile ilişkiniz çok yeni, değil mi?” onaylayan bir ses çıkarttım.
“Evet, daha çok yeniyiz.” Kafasını çevirip bana baktı. “Tipe bak, nasıl da mutlu.” Diyerek gülüp önüne döndü.
“Çok hareketli bir ilişkiniz var gerçekten.” Kahkaha atan bendim bu sefer. “Abartmamak lazım, o kadar da değil.”
Derin bir nefes alıp verişini duydum. “Hep mutlu olun. Bir şey olursa, buradayım.” Gülümseyerek onu onayladım. “Teşekkür ederim.”
Aklıma gelen şey ile omzuna dokundum. “Sen kavgaya girmedin galiba? Hala aynı duruyorsun.” Kavgayı ayırmaya çalışanları izlerken omuzları sarsıldı.
“Elimden geldiğince kavga insanı olmamaya çalışıyorum diyelim” görmese de vay be der gibi dudaklarımı büküp kafamı salladım. Adam klas takılıyor, İzmir beyefendisi adeta.
Gözlerim karşıya takıldı. Mestan bizimkilerin hepsini umursamadan enselerinden tutarak kaldırdı, karşı taraftan tekrar bizimkilerin üzerine doğru yeltenen olunca, Mestan’ın bakışı ile geriye çekildiler. Bir bakışı yetiyordu yiğidimin gerçekten.
Ben olduğum yerde erirken bizimkiler önde, Mestan da arkalarında olacak şekilde bizim yanımıza ilerlediler. Lâçin ile göz göze geldik, “Sen oraya nasıl çıktın?” diyerek o da çıkmaya çalıştı yanıma. Sanki hiç kavgadan çıkmamış gibi rahat bir şekilde yanıma tırmanma çabasına gülüp elimi uzattım.
Elimi tutup çıkmaya çalışırken Hamza abi yerinden hareketlendi. “Bas ayağıma.” Dedi Lâçin’e. Benim kaşlar havaya kalkarken sırıtmaya başladım.
“Basayım? Ayağına?” dedi Lâçin anlamayarak. Hamza abi kafasını salladı. “Bas.”
Ona daha var demek istesem de sustum. Hem ben daha Mestan’ın ayağına basmadan kimse kimsenin ayağına basmasındı!
Lâçin tereddütle bir adım atarak ayağına bastı. Hamza abi de sanki hafif bir top kaldırır gibi Lâçin’i yukarı kaldırdı. Lâçin rahatlıkla yanıma oturup Hamza Abi’ye teşekkür etti.
Herkes birbirine bakarken ben Mestan’ı bakışlarım ile yanımı göstererek çağırdım. O gelmeye yeltenince Yakup geldi ondan önce. Ben sinirle Yakup’a bakarken o beni takmadı, sırtına tekme atıp ileri savurmak isteyen tarafımı susturdum.
“Ee ne yapıyoruz başka?” dedim.
“Ne yapıyoruzu bırak da polis nasıl gelmedi ya?” dedi Fırat.
Yafes, Fırat’a bir bakış attı. “Ben ayarladım bir şekilde.” Kaşlarım kalktı. “Nasıl ayarladın?” dedim merakla. Bana bakıp gülümsedi, elini cebine götürüp cüzdanını çıkartıp açtı, bana doğru çevirip gösterince rozetini gördüm.
“Sen polis miydin? Ay maşallah sana.” Dedim sevecen bir şekilde. Gülümseyip kafasını eğdi öne doğru, galiba teşekkür ediyordu.
Önümde ki Yakup’u ittim. “Git şuradan, saçların bacağımı kaşındırıyor.” Söylene söylene uzaklaştı. Onun yerine Acar gelecekti ki ayağımı kaldırıp ona doğru uzattım. “Gelme bak, tekme atarım.” Biraz tırsıyordum aslında, ondan dolayı benden şu anlık uzak dursundu.
Adımları durdu, gözlerini kısarak bana baktı. “Vahşi. Bu hallerin birazdan sökmeyecek, biliyorsun değil mi?” omuz silktim.
Hatalıydım belki, gizleyerek hata etmiştim ama hem yeniydi bir kere. Sevgilim oluşunun tadını çıkartamamışken niye söyleyecektim ki hemen? Ne hatalısı be! Haklıydım ben.
Olayın üstünü kapatmak için yüzsüzlüğe başvurdum. “Mestan, sen gel. Bunlar beni sıkıştırıyor.” Endamı ile bana yaklaşan sevdiceğime baktım. Tam önümde durup herkese meydan okur gibi dikildi. “Heyt be! Gölgen yeter.” Diye fısıldadım onun duyabileceği bir şekilde.
Bana dönmeye yeltenince omzuna elimi koydum. “Bunun eve gidişi var Aysima, in oradan da buraya gel.”
Yine omuz silktim. “Bana ne. Hazır polis de var,” diyerek Yafes’e el salladım. O da bana bakarak el salladı. “Ona şikâyet ederim bak, tehdit etmeyin beni.”
Başımı Lâçin’in omzuna yasladım.
“dayak da yediniz zaten, hiç benim gibi değilsiniz.” Berat’ın güldüğünü duydum.
“Bir ara seni de gördüm, saçını yoluyorlardı. Yolunmuş tavuk gibiydin.”
“Berat. Ben bu dediklerini biriktiriyorum, biliyor muydun? Zamanı geldiğinde sana fena geri dönüşleri olacak. Ayrıca, sensin be yolunmuş tavuk! Mestan, ben yolunmuş tavuğa mı benziyorum?”
Mestan, Berat’ın üzerine doğru bir adım atınca Berat geri çekilip ellerini kaldırdı. “Bu hiç iyi olmadı arkadaş.” Diye kendi kendine söylendi.
Mestan geriye adımlayıp bana doğru döndü. Elini uzatıp saçlarımı düzeltti kendince, ben de onun hareketlerini izlerken hayallere dalmış gibiydim.
“Başkalarının senin için kullandığı lakap veya benzetmeleri duyma, sen benim için en güzelsin.” Diyerek son kez saçımı okşayıp elini geri çekti.
“Lan! Biz de buradayız, biz varken yapmayın bari.” Dedi Fırat. Sıkıntıyla nefes aldım. Bunları da alıştırmak lazımdı, bu ne be böyle? Hep karışacaklar mıydı bu şekilde? Alıştırmanın yolları da gözlerine sokmaktan geçiyordu.
Benim kafa zehir gibi çalışıyor yine.
“Buradan gidelim artık, eczaneden de pamuk, yarabandı, krem falan alalım.” Dedim Fırat’ın dediklerini umursamadan.
Hepsi mantıklı bulmuş olacak ki onayladılar. Kavga ettiğimiz mekâna bakınca bomboş olduğunu gördüm. “Ne gündü.” Dedi Lâçin.
Ona hak vermeden edemedim. Gerçekten de ne gündü be. Mestan ellerini koltuk altlarıma koyup beni kucaklayarak aşağı indirdi. “Gidelim bakalım.”
Elini tuttum, bu şekilde yürümeye devam ederken Acar’dan uyarı sesi geldi. “Susar mısın lütfen?” dedim kibarca.
“Aysima, daha bu gün tanıştırdığın insanlar ile birlikteyiz ve sen bunlardan biri ile sevgilisin.” Dedi sanki bir şeyleri hatırlatır gibi.
Omuz silktim. “Yeni tanışan sizsiniz, ben değil, bu birincisi. İkincisi de, siz de gayet sevdiniz hepsini. Gıcıklığına konuşma, alışmaya bak please.”
“Senin gibi vurdumduymaz olmak lazım aslında.” Dedi Yakup. Adımlarım yavaşladı.
“Ben miyim vurdumduymaz?”
“Yakup!” dedi Lâçin.
“Ben miyim vurdumduymaz diye sordum!” dedim Yakup’a bakarken.
“Öyle demek istemediğimi sen de biliyorsun.” Dedi Yakup.
Mestan’ın elini bırakıp Yakup’a yaklaştım. “Bilmiyorum, ne demek istediğini bilmiyorum. Söyle?” dedim gözlerinin içine bakarken. Yüzümde ki ciddi ifadeyi görünce yutkundu.
“Aysima.”
“Niye mutlu olmam bu kadar gözünüze batıyor Yakup? Yanımda olup destek olmak, yanımda olduğunuzu söylemek bu kadar mı zor? Sanki bilmiyormuş, beni tanımıyormuş gibi konuşuyorsun. Bu şekilde davranmamın sebebini bilmiyormuş gibisin. Vurdumduymaz olmayıp bir şeyleri hala kafama takıyor olsaydım, sence hala burada olur muydum? Hala yaşıyor olur muydum? Bir daha böyle konuşma benimle lütfen.” dedim sakince.
“Aysima hayır, yemin ederim öyle demek istemedim.” Diyerek bana doğru bir adım attı. Omuz silktim.
“Neyse ne. Hadi gidelim.” Dedim bilerek vurdumduymaz davranarak. Mestan’ın bakışları üzerimdeydi, hiçbir şey konuşmamışım gibi yanına yaklaşıp gülümsedim, elini tutarak çekiştirdim. Elimi sımsıkı kavrarken adımlarıma ayak uydurdu.
Kimseden ses çıkıyordu.
“Biri eczane bulabilir mi?” dedim hepsine ithafen. “Ben giderim.” Dedi Yaman. Telefonu açıp eczane aramaya başladı.
“Pansuman malzemeleri alacaksın, unutma olur m?” beni onayladı. O gerimizde kalarak eczaneye gitmek için yolunu değiştirdi.
Arabaları almadık, biz yürüdük, diğerleri de ayak uydurdu. Biraz ileride çocuk parkı gözüme çarptı, bank da vardı. Orayı işaret ettim.
“Hadi oraya gidelim, hem Yaman’ın bizi bulması da kolay olur.” Diyerek Mestan’ın elini bırakıp Lâçin’in koluna girerek parka koşturdum.
“Aysima.” Dedi Lâçin. Sanki bir şey söylemek ister gibiydi sesi. Ne diyeceğini tahmin ettiğim için susması adına gülerek konuştum.
“Son varan ilk gideni salıncakta sallar! Hadi gidelim.” Önden koşmaya başlarken yutkundum.
Salıncağın yanına varınca durdum. “Ben geldim! Sallasana beni.” Diyerek oturdum. Salıncak sallanmaya başlayınca gözlerimi kapatıp rüzgârı hissettim.
“Daha hızlı sallasana Lâçin!” dedim gülmeye devam ederken.
“Lâçin’i bilmem ama ben daha hızlı sallarım, sıkı tutun.” Diyen Mestan ile kafamı geriye yatırıp arkamda ki Mestan’a baktım. Bana gülümsedi, ben de ona gülümserken salıncak hızlandı.
Geriye yatırdığım başımı kaldırıp ellerimi serbest bıraktım. “Çok güzel, sanki uçuyormuşum gibi!” bir süre salladı beni hiç ses etmeden.
“Mestan?” diyerek seslendim.
“Efendim güzelim?” deyince sırıttım. Çok güzel güzelim diyordu.
“Tarih vermedin?” dedim.
“Ne tarihi?” diye sordu anlamayarak.
Gülmemek için kendimi zorladım. “Evlenme tarihi Mestan!” onun güldüğünü duydum.
“Sen iste, hemen yarın.”
“Ya!” derken kahkaha attım. “Az önce sahadayken diyorum, dedin ya hani?” salıncak yavaşladı, bir süre sonra durdu. Tepemden eğilip bana baktı, ben de başımı kaldırıp ona baktım.
“Ne dedim?” diye sorsa da sesinden muziplik akıyordu. Gözlerimi gözlerine sabitleyip derin bir nefes aldım. “Hani öpecekmişsin ya bir gün? Onu diyorum.” Yüzünü eğip alnımı öptü.
“Ben şimdilik bunlarla kendimi tutuyorum, dayanmaya çalışıyorum. Sen de sabret, gelir elbet zamanı. Ne diyor Mehmet Akif Ersoy? Belki yarın, belki yarından da yakın.”
Gülüşümü tutamadım. “O belki yarınlar gelmezse ben her an gelebilirim, haberin olsun.” Yaman’ın sesini duyduk.
Salıncaktan kalktım. “Yaman gelmiş, benim bir şeyim yok ama senin ellerin yara oldu, pansuman yapalım.” Diyerek tutum elini.
Birlikte bankta oturan bizimkilerin yanına ilerledik. Hasarlı olan kişilere, hasarlı olmayanlar pansuman yapıyordu. Ben de gerekli malzemeleri alıp Mestan’ın elini dizime koyup dikkatle eklem yerlerine pansuman yapmaya başladım.
Esnedim. “Uykun geldi, fazla durmayalım.” Dedi Mestan. Onu reddetmedim, kafamı sallayarak onaylarken göz göze geldik. Gözlerinde ki sımsıcak bir ifade ile bana bakıyordu.
“Kıyamam gözlerine, nasıl kısılmış uykusuzluktan.” Sırıttım. “Kıyamaz mısın gerçekten?” derin bir nefes aldı. “Kıyamam. Kıyana da ben kıyarım.” Söyledikleri hoşuma gitse de biraz utandığım için kafamı eğip pansumana devam ettim. Bakıyor mu diye göz ucu ile bakınca hala baktığını gördüm, gülümserken bakışlarımı çektim.
Pansuman bittikten sonra çöp olan kısımları topladım. Bazı yerlerde bulunan çöp kutularına atmak için kalkıp çöpe ilerledim.
Çöpleri attıktan sonra geri döndüm.
“Biriniz benimle geldin, arabaları alalım. Dağılalım artık.” Dedi Acar. Mestan ayağa kalktı. “Ben gelirim.”
Ben gerilirken Mestan bunu fark etmiş gibi bana dönüp göz kırptı. İkisi de parktan çıkıp uzaklaştılar.
Kafamı geriye yasladım. “Eve gitmek istiyorum.” Diye mırıldandım.
Lâçin yerinden kalkıp yanıma geldi. “Gideceğiz şimdi.” Dedi çocuğunu sakinleştirmeye çalışan anneler gibi. Güldüm.
“Burada ki evi demiyorum kız. İstanbul’a dönelim artık diyorum, babamı özledim.” Dedim.
Yakup’un ayağa kalkıp parkın dışına doğru ilerlediğini göz ucu ile gördüm.
“Lâçin.” Dedim Lâçin’in gözlerine bakarken.
“Efendim canım?” derken ellerini saçıma götürdü.
Derin bir nefes aldım. “Ben babamı özledim.” Diye mırıldandım. Çenesi kasıldı. “Eve gidince arayalım ister misin?” Kalbim’ in sıkıştığını hissettim gibi olunca doğruldum. Bir şey belli etmeden kafamı olumsuz anlamda salladım.
“Şimdi ararsak endişelenir, ben sabah ararım.” Derken bakışlarımı kaçırdım. Üstelemedi Allah’tan. Fırat’ın buraya doğru baktığını hissedebiliyordum.
Hamza abiler ise buraya bakmasa da kulaklarının bizde olduğunu az çok anlıyordum. “İyi stres attık bu gün, ne dersiniz?” dedim herkese ithafen.
Hepsi beni onayladı. “Sonda ki kavga olmasa da olurdu ama bu gün için teşekkürler.” Dedi Yafes.
Sırıttım. “O sonda ki kavga sayesinde de biz stres attık. Ve rica ederim.” O da güldü.
Tekrar esnedim.
“Canım pamuk şeker istiyor.” Diye kendi kendime mırıldandım.
“Susadım.” Kendi kendime sıralamaya devam ederken Yaman seslendi.
“Yakala.” Diyerek elinde ki su şişesini attı yavaşça. Teşekkür ederek tuttum pet şişeyi, kapağını açıp büyük birkaç yudum aldım.
Bir süre sonra Acar ve Mestan arabalar ile gözüktü. Ayaklandık hepimiz, arabalara doğru ilerledik.
Mestan arabadan ini bana yaklaştı, kollarımı açarak gülümsedim. Ben de ona doğru ilerlerken ortada kavuşup sarıldık.
“Mestan, öpeyim mi?” derken geri çekildim. Gözlerine baktım, reddetmek istemiyor gibiydi, ya da ben öyle yorumlamıştım bilmiyorum ama parmak uçlarımda yükselip dudaklarının köşesine, yanak hizasına dudaklarımı bastırdım.
Belimde ki eli sıklaştı, bedeni kasıldı, derin nefes alışını duydum. Dudaklarım hala olduğu yerde varlığını sürdürürken gülümsedim.
Geriye çekilip gözlerine baktım. “İyi geceler Mestan.”
Yutkundu. “Artık ne kadar iyi olabilirse benim için, o kadar iyi. Sana da iyi geceler güzelim.” Elini yüzüme yaklaştırıp yanağıma koydu.
“Dinlen güzelce, yarın konuşuruz.” Kafamı sallayıp onayladım onu. Birbirimize veda ederek arabalara bindik.
Eve gidip uyumak istiyorum hemen.
°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°
BÖLÜM SONU.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |