
“Mestan?” dizimde ki başını biraz hareket ettirerek bakışlarını bana çevirdi.
“Merak ediyorsun değil mi?” gözlerime baktı sadece. Babamla konuştuktan sonra konunun üzerine daha fazla konuşmadan pikniğe devam etmiştik.
Şimdi dizimde uzanmış bir şekilde öylece keyif yapıyorduk, benim ellerim saçlarının arasında, onun gözleri bazen kapalı, bazen benim üzerimde, bazen de gökyüzünde geziniyordu.
Nefes alış verişi ile göğsü inip kalktı. “Güzelim, bunun için seni zorlayacak değilim asla. Benim merak ediyor oluşum asla önemli değil, sen ne zaman istersen o zaman anlatabilirsin.” Dedi sakince.
Gülümserken saçında ki elimi yüzüne indirip yanağını okşadım. “Bazen senin gerçek olamayacağını düşünmüyor değilim, bizimkiler seni görmüş olmasa bu düşüncemin doğru olabileceğine inanacağım.”
Kahkaha attı. Onun gülüşünü izlerken ben de sesli gülmekten kendimi alamadım. Yerinde hafif doğrulup bana doğru yaklaştı, yüzümde ki gülümseme ile gözlerimi kısıp hareketlerini izledim.
Elini uzatıp yanaklarıma baskı uygulayarak dudaklarımı büzüştürdü. Ne yaptığını anlayamadığım için gözlerim büyüdü, “Ne yapıyorsun?” derken kaşarlım havalanmış, sesim de yarı anlaşılır bir şekilde çıkmıştı. Yanaklarım parmaklarının arasında, dudaklarım büzüşmüş şekilde yüzüme baktı, gülüşü büyürken dudaklarını sert ve ani bir hareketle dudaklarıma bastırarak geri çekti.
Kalbimin ani hızlanması ile yutkundum. “Gerçek olmadığına inandığın başka bir şey varsa eğer, inandırmak isterim.” Dedi. Yüzü hala çok yakınımdayken, en ufak bir hareketiyle bile kendimden geçmiş gibi bir hale gelmiştim, kafamı salladım usulca.
“Dudakların yumuşak mıydı yoksa sıcak veya soğuk mu? Tam anlayamadım, öptün mü onu da anlayamadım ki.. Galiba hayal olan aslında buydu.” Dedim sonlara doğru kendi kendime konuşur gibi.
Elimi kalbime koydum çaktırmadan, deli gibi atmaya devam ediyordu.
“Kontrol etmene gerek yok güzelim, buradan duyuluyor.” Deyince benim yanaklar aninden alev alev yanmaya başladı.
Tekrar yüzünü yaklaştırıp dudaklarını aynı şekilde iki yanağıma bastırdı bu sefer, çok geri çekilmeden dudaklarım ile tekrar temas ettirdi dudaklarını, bu ilk haline nazaran biraz daha hafifti.
Gülümsemek istiyordum ancak hala yüzüm elinin arasındaydı. Ellerimi kaldırıp yüzümde ki ellerinin üstüne koydum, uyarı niteliğinde bir iki kere hafifçe dürttüm.
Çekmesini istediğimi fark edince usulca çekti ellerini yanaklarımdan. “Bu haksızlık.” Dedim ellerine bakarken. Ardından içimden sırıttım.
Bu sefer ben ellerimi yanaklarına çıkarttım, sakalları hafif elime batarken yüzümü yüzüne yaklaştırdım. “Senin inanmadığın bir şey var mı? Yardımcı olmayı çok isterim.” dedim gözlerine bakarken.
“Ben her şeyin son derece gerçek olduğuna eminim. Yine de, yardımcı olmanı her şeyden çok isterim.”
Gülerek ona bakış attım.
“Şu hareketlerinin ben de bıraktığı etkiyi bir bilsen..” diye mırıldandı. Tek kaşımı kaldırdım. “Nasıl bir etkiymiş o?”
Yüzünde ki ellerime koydu elini, ardından tutarak dudaklarına yaklaştırıp avucuma öpücük bıraktı.
“Henüz seni kaçırmak için erken, biraz daha alıştırayım seni kendime, ondan sonra nasıl bir etkin olduğunu bizzat sana göstereceğim.” Derken sesinden resmen Muziplik akıyordu.
“Ne bu? Aklınca beni mi korkutmaya çalışıyorsun sen?” dedim gözlerimi kısarak.
Cıkladı. “Bir filmin tanıtımı gibi düşün, tanıtım yapıyorum. Fragmana daha geçmedik bile.” Neler diyorsunuz beyefendi?
Rahat bir ifade ile geri çekildim. “Dikkat et, fragmana geçmeden sana unutulmaz bir ön gösterim yaşatmasınlar.” Dedim gülerek.
“Ön gösterim?” kafamı salladım.
“Babamlar işte. Mükemmel, unutulmaz bir ön gösterim, artı on sekiz ve sadece sinemalarda.” Kahkaha attı.
“Gelen senden gelsin, her şey kabulüm.” Dedi serseri gibi göz kırparak. Gülerek kafamı sağa sola salladım.
“Seviyorum sen he.” Dedim ben de aynı şekilde göz kırparak. Başımı tutup göğsüne yasladı, “Sen beni mi taklit ediyorsun?”
“Öyle mi yapmışım? Asla haberim yok.”
Saçlarımı öptü.
Bir süre daha oturduk, eğlendik, ona kendimi daha hazır hissedince yaşadıklarımdan bahsettim. Bir süre sessizleşip kollarından ayırmadı beni, sıcak olmasa sesim çıkmazdı aslında, bir süre daha dururdum kollarında.
İleriden gelen çocuk sesleri ile kaşlarım merakla kalktı. “Biraz yürüyelim mi? İleriden çocuk kahkahaları geliyor, azıcık merak ettim.” Dedim karpuz dilimini yerken.
Gülümseyerek baktı bana, tam bakışını adlandıramadım. Kafasını sallayarak ayağa kalktı, ardından elini bana doğru uzattı, elini tutunca beni kendine doğru çekerek kaldırdı.
“Eşyalarımız burada duracak, bir şey olmaz değil mi?” derken ilerlemeye başlamıştık bile. Kafasını sağa sola sallayarak beni reddetti.
“Kimse gelmez buraya, merak etme.” Dedi.
İçim rahatlarken seslerin geldiği yere doğru ilerlemeye başladık. Gördüğüm görüntü ile yüzümü buruşturdum.
Çocuğun biri yerde, ağlıyor, diğeri de kenarda annesi tarafından azarlanıyor. Ağlayan çocuğa bakınca bacaklarının arasını tutmuş bir şekilde ağlıyordu.
Bir tane de kenarda onları gülerek izleyen bir kız vardı, elinde de frizbi vardı. O değil de bunlar az önce gülmüyor muydu?
Olayın döndüğü yere biraz daha yaklaştık. Ben Mestan’ın elini bırakarak gülen kızın yanına gittim.
“Hey, selam.” Bakışlarını bana çevirdi.
“Efendim abla?” ablan yesin seni güzellik.
Ağlayan çocuğu işaret ettim. “Neden ağlıyor?” tekrar gülmeye başladı, sonra elini ağzına kapatarak gülüşünü saklamaya çalıştı ama gülmeye devam ediyordu.
“Üçüzlerimle frizbi oynuyorduk, sonra Efe bilerek çok uzağa atıyordu oyuncağı, Ege de en sonunda sinir olup ona hızlı attı..” derken kıkırdadı.
“Frizbi de şeyine geldi..” gülmemek için alt dudağımın içini ısırdım.
“Çok acımıştır.” Dedim gülmemin üstünü örtmek isteyerek.
Kafasını salladı. “Acımıştır gerçekten. Ama nazlı bu, sünnet olurken de ağlamıştı çok.” Dedi şikâyet eder gibi. Sanki normal gibiydi ama.
Kaşlarım kalktı kızın bu haline.
“Sen de zevk alıyor gibisin küçük hanım?” bana yandan bir bakış attı. “Öyle de demeyelim şimdi..”
Ardından hırsla kardeşlerine döndü. “Aman! Onlar beni bazen aralarına almıyor, iyi oluyor, bir şey olmaz.” Diyerek kollarını göğsünde birleştirdi.
Kendimi tutamayarak gülmeye başladım.
“Bana çok benziyorsun. İsmin ne?”
“Ayperi. Senin ismin ne abla?”
“Aysima ben de. Üçüz değil misiniz siz? Neden onların ismi bir birine benziyor da senin ismin farklı?” sıkıntıyla derin bir nefes aldı.
“Bunu ben de annemlere soruyorum ama onlar da bilmiyor. Bir de beni kandırabileceklerini sanarak, sen en özelsin, biricik kızımızsın diyorlar. Sanki çocuk var karşılarında.” Bilmiş bilmiş konuşması ile sırıttım.
“Sen cidden bana benziyorsun he.” Ağlayan çocuğa döndüm. Efe denen çocuk annesinin yardımı ile ayağa kalktı. Annesinin sesi buraya kadar geliyordu.
“Siz kime çektiniz bu kadar anlamadım ki.”
“Benim burada canım acıyor, sen kime çektiğimizi sorguluyorsun anneciğim.” Annesi gülmek ile ağlamak arası baktı oğluna. Ege, Efe’ye ters bir bakış atarak yanımıza doğru adımlamaya başladı, daha doğrusu Ayperi’nin yanına doğru geliyordu.
Bana garip garip bakmaya başlayınca elimi uzattım. “Aysima ben, az önce ki olay için geçmiş olsun dileklerimizi iletmek isteriz.” Mestan gelerek tam yanımda durdu.
“Teşekkür ederiz de, abla sen neden böyle konuşuyorsun?” anlamayarak kaşlarımı çattım.
“Nasıl konuşuyorum?”
“Telesekretere bağlanmışız gibi. Abla biz küçüğüz, çok anlamıyoruz.” Velede bak!
Mestan’ın yanımda güldüğünü duydum. Sinirle derin bir nefes alarak eğilip elinde ki frizbiyi aldım.
O da kaşlarını çatarak bana bakınca “Hadi gelin oyun oynayalım.” Dedim sadece. Ardından onları arkamda bırakarak ilerlemeye başladım.
“Abla sevgilin mi?” diye soran Ege’nin sesini duydum. Mestan onu onayladı.
“Güzel hatun ama birkaç sorunu var gibi, anlamadım. Kolay gelsin sana abi.” Kaşlarım çatılırken adımlarımı durdurup sakince onlara döndüm.
“Beni oraya getirmeyin bak!” Mestan gülüyordu ama bir yandan da kaşları çatılıydı.
“Hatun falan hayırdır lan sen?!” dedi sahte bir ciddiyetle. Ciddi gibi de gözüküyordu.
Ege kafasını sağa sola salladı. “Gerçekten benden mi kıskanıyorsun? Küçücük bir çocuktan?”
Yanıma doğru adımlarken sıkıntı ile derin bir nefes aldı. “Daha bir şey demiyorum. Biri ne ki diğeri de o olsun? Bulmuşlar birbirlerini.”
İkimiz de şokla onu izlerken o bizi umursamadan benim karşıma, biraz uzağıma geçti. “Hadi oynayalım.”
Ayperi, Ege’ye bakarak göz devirip yanıma doğru geldi. “Bakma ona abla. Biz ona büyümüş de küçülmüş diyoruz, konuşur o böyle.” Ayperi’nin kendince teselli edişine mi gülsem, Ege’nin beni sorunlu bulmasına mı üzülsem bilemedim.
Mestan tekrar yanıma geldi. “Oyun mu oynayacağız şimdi? Hem de şu veletle?” dedi Ege’yi işaret ederek.
Kıkırdadım. “Günah ama deme öyle. Oynamak istemezsen gidelim?” kısa bir an bana ve elimde ki frizbiye baktı.
“Oynayalım bakalım.” Gülümsedim. “Hadi geç karşıya.” Kafa sallayarak karşıma doğru ilerlemeye başladı. Ege’yi kolundan dürtüp kenarı işaret etti.
“Az kay kenara.”
Ege ofladı. “İlk ben geldim ama.”
“Ege!” diye bağırdı Ayperi. Ege, Mestan’a ters bir bakış atıp kenara kaydı.
“Frizbi her an elimden kayıp sert bir iniş gerçekleştirebilir.” Dedi sadece.
“O bizi tehdit mi ediyor?” dedim Mestan’a bakıp Ege’yi işaret ederek.
“Elim de ani bir iniş yapabilir kafana da, annenler burada. Sus da oyna velet.” Diyen Mestan ile kahkaha attım.
Elimde ki frizbiyi Mestan’a doğru gönderdim, frizbi havada süzülüp Mestan’a doğru ilerlerken kolaylıkla yakaladı.
Bana doğru geri atacaktı ki Ayperi yerinde hareketlenince ufak bir kafa işareti ile Ayperi’yi işaret ettim. Mestan ufak bir gülümseme ile Ayperi’ ye doğru gönderdi elinde ki frizbiyi.
Ayperi kolaylıkla frizbiyi yakalarken Ege’ye baktı. “Atıyorum bak, düzgün tut.” Diyerek fırlattı. Ege’nin gözleri büyürken hem tutmaya çalışıp hem de bağırdı. “Düşmanına mı fırlatıyorsun Peri!”
“Ne alakası var! Ben böyle oynayabiliyorum.”
Ben gülmeye devam ederken oyun devam etti. Sonlara doğru Ege de bize karşı yumuşamaya başlamıştı. Anneleri Arzu abla gelip bizimle tanışmış ardından da kısa bir sohbet eşliğinde benim numaramı almıştı.
Efe bizi uzaktan izliyor, gel desek de katılmıyordu. Ege ne kadar sert yaptıysa çocukta fobi oluşmuştu.
“Yeter bu kadar, hadi bakalım.” Dedim hepsine bakarak. Onlar da hayır demedi, birlikte oyunu bıraktık, susadığımı hissettim.
“Gidelim mi güzelim?” dedi Mestan. Kafamı sallayarak onu onayladım.
Az önce bizi tehdit eden Ege gitmiş, yerine gayet minnoş bir çocuk gelmişti. Hızla yanıma gelip kısa boyu ile belime sarıldı.
“Gidiyor musunuz? Hemen gitmeyin!” diye mırıldandı. Ayperi de bizim yanımıza adımlayarak Mestan’a sarıldı. “Gitmeyin Mestan abi.”
İçten içe sırıttım, insanı böyle de bağlarız kendimize işte.
Mestan eğilip Ayperi’yi kucağına aldı. Ben de kollarımı Ege’ye doladım. “Mutlaka tekrar bir araya geleceğiz canımın içi. Hem anneniz ile de tanıştık, numaralarımız da var birbirimizde.”
Dedim ikisine de hitaben. İkisi de yenilmişlikle sustular, “Mestan abi?” dedi Ege.
“Efendim abisi?” dedi Mestan, dikkatle Ege’ye bakarken.
“Hani ilk tanıştığımız an ben sana demiştim ya hani?” Mestan anlamayarak kaşlarını kaldırdı.
“Ne demiştin?”
“Benden mi kıskanıyorsun demiştim. Aslında kıskanabilirsin. Aysima abla?” Mestan anında kaşlarını çatarken ben sırıtarak Ege’ye cevap verdim.
“Efendim ablacığım?”
Karnıma yasladığı başını kaldırıp bana baktı. “Ben biraz zaman sonra büyüyeceğim, benimle evlenir misin? Evet dersen çabucak büyürüm ben.” Gülümsedim kocaman.
“Ama benim sevdiğim biri varken sana nasıl evet derim? Olmaz ki öyle.”
Gözleri dolunca telaşla yanaklarını tutup karnıma geri bastırdım kafasını. “Kız dur niye ağlıyorsun? Ağlama tamam sen ne diyorsan o.”
“Lan hayır!” diye hiddetle tepki gösteren Mestan’a sus işareti yaparak Ege’nin saçlarını okşadım.
“Ege misin nesin çekil lan geri, görmüyor muyum şeytan şeytan sırıttığını?”
Kafasını kaldırıp bana baktı Ege tekrar, gözleri hala doluydu. “Ne sırıtması Mestan? Çocuğun gözlerine bak, dolu dolu.”
“Ege, bırak oyunculuğu da rahat bırak Aysima ablayı.” Dedi bezmişlikle Ayperi.
Ege benden uzaklaşıp gözlerini silip ofladı. “Bir kere de karışma, kariyerim için uğraşıyorum şurada.” Anlamamış bir şekilde Ege’yi izledim. “Kariye?” bu yaşta ne kariyeri be?
“Oyuncu olacakmış da, böyle bazen kendi kendine role giriyor. Anneme psikoloğa götürün dedim ama dinlemediler beni.” Dedi Ayperi.
Ege’ye bakışlarımı geri çevirip bir iki adım geri gittim. “Mestan, gidelim diyordun sanki?” Ayperi’yi kucağından indirip yanıma geldi. Ayperi’ye el salladım veda ederek, ardından uzaktan bize bakan annesine de el salladım..
Arkamızı dönerek ilerlemeye başladık. “Şeytanın çocuğu.” Diye mırıldandım kendi kendime.
Mestan kahkaha atarak kolunu omzuma attı. “Deme ama öyle günah.” Koluna vurup kolunun altından çıktım.
“Bir de beni taklit ediyorsun. Haksız mıyım ama?” beni onaylarken tekrar kolunu omzuma atarak kendine çekti.
“Sadece role giriyormuş, buna sevineceğim aklıma gelmezdi ama iyi ki role girdiği için o kelimeleri kullanmış.” Kafamı kaldırıp kolunun izin verdiği kadarı ile yüzüne baktım.
“Küçücük çocuktan kıskanmıyorsun değil mi?” sessiz kalması ile “Oha ama böyle devam edersen işin zor olacak.” Kaşları havalandı.
“Ne demek işin çok zor olacak? Neden işim zor olsun, uzaklaştık yanlarından. Bir daha nerede karşılaşacağız ki?”
Göz devirdim. Bunun anlayacağı yoktu, ne yani? Gidip direkt ileride çocuklarımız olursa da böyle mi yapacaksın diyeyim? Kaşlarım çatıldı.
“Sen benimle sadece gönül mü eğlendiriyorsun Mestan?!” önce anlamayarak yüzüme baktı, ardında gülmeye başladı.
“Ah güzelim ah.. Bir bilsen ben de ki seni. Kalbim, senin adını sessizce fısıldarken bile hızla çarpıyor. Seninle geçirdiğim her an, sonsuzluğun kısa bir kesiti gibi. Bir de diyorsun ki benimle gönül mü eğlendiriyorsun?” Yutkundum.
Utanarak bakışlarımı geri çektim. Sessiz kalışım ile gülümseyip omuzumda ki elini yanağıma yaslayıp usulca okşadı.
Piknik yaptığımız yere vardıktan sonra eşyalarımızın bulunduğu kısma ilerledik. Telefonumu bıraktığım yerden alarak güç düğmesine bastım. Hava sıcaktı, bir de yanaklarımın sıcaklığı ile bir elimle telefonu tutup diğer elimle de kendime serinlik yapabilmek için salladım.
Ekranda gördüğüm birkaç çağrı ve mesaj ile göz devirdim. “Yine ne oldu acaba?” aramaların hepsi bizimkilerdendi. Hepsini silip sadece Lâçin’i bırakarak onu aradım.
Kısa bir sürede açılan telefon ile konuşmaya başladım. “Lâçin? Hepiniz aramışsınız, bir şey mi oldu yine?”
“Kızım neredesin ya sen? Yani eğer ailelerimizin de canlarının tatil yapmak istemesi ve bunun için de bizim yanımıza gelecekleri senin için sorun değilse eğer, bir şey yok.” Dedi tek nefeste.
“Ne? Hadi canım?” dedim şokla.
“Vallahi öyle. Biraz önce annem aradı, geliyoruz lazım bir şey var mı diyor bana. Şimdi hepimiz evdeyiz, evi toparlıyoruz. O değil de biz nasıl sığacağız küçücük eve!” aklıma gelen şey ile yutkundum.
“Şey, Lâçin?”
“Efendim? Sen de erken gel olur mu? Bunlar uçakla gelir, arabayla değil.”
“Erken gelirim tabi de, demek istediğim bir şey var.”
“Ne oldu?” kafamı kaldırıp Mestan’a baktım.
“Galiba bizimkiler benim yüzümden geliyorlar..”
“Ne? Nasıl yani ne alaka?”
Boğazımı temizler gibi öksürdüm önce.
“Ben bu gün babamla konuştum ya hani? Ona söyledim Mestan’ı, haberi var yani. Kapat telefonu dedi kapattı yüzüme telefonu. Demek ki buraya gelmeye karar vermişler.”
Birkaç küfür sesi duydum. “E tamam da bizimkiler ne alaka? Bizimkiler niye geliyor o zaman?” diyerek konuştu Fırat ağlamaklı bir sesle.
Görmeseler de omuz silktim “Bilmiyorum ki, galiba kankaları ile hep birlikte tatil yapmak istiyorlar gerçekten.” Dedim saf saf.
“Kankasını bilmem neyini boş ver de eve gel, onlar gelmeden temizlik yapmamız lazım.” Diyerek yüzüme kapattı telefonu Lâçin.
Bu günde telefonu yüzüme kapatan kapatana gerçekten..
“Ne oluyor?” diye soran Mestan’ın yanına ilerledim.
“Babamlar geliyormuş da, onu haber veriyor Lâçin.” Derken duraksadım. Babamlar geliyor..
“Beni vurmaya mı geliyorlar?” Diye sordu ciddi ciddi, benim ciddiyetim dağıldı ve kahkaha attım.
“Seni niye vursunlar?” derken ona sarıldım.
“Sen dedin?” doğru, ben demiştim.
“Yok, vurmazlar. Elimden geldiğince korurum ben seni.” Göğsü sarsılınca güldüğünü anladım.
“Nasıl koruyacaksın?” kollarımız üzerinden çektim. Ona sırtımı dönerek kollarımı iki yana açtım.
“Durun! Ona vurmayın, bana vurun!” ellerini omuzlarımda hissettim, ardından beni ani bir hareketle kendine çevirdi.
“Ona vurmayın bana vurun?” kafamı salladım gülümserken. Yüzüme doğru eğilip dudaklarını yanağıma bastırdı sert bir şekilde.
“Sen her böyle hareketler yaptığında seni alıp içme sokasım geliyor Gül güzeli. Bağımlılık yapıyorsun adamın bünyesinde.” Sırıtarak ona havalı bir bakış attım.
“Şimdi bu bağımlılık için tedavi de lazım, ne yapsak ki?” parmak uçlarımda yükselip çenesini öptüm. “Var mı bir çözümün?” kafasını salladı usulca.
“Şu dudakların, tek çözüm gibi duruyor.”
“Aklımda bulunsun o zaman, kriz falan geçirirsen haber versinler bana. Gelip diyeceğim ki onun ilacı ben de.”
“Şu an her an kriz geçirebilirmişim, ilacımı önden alabilir miyim peki?” kıkırdadım. “Mişsin? Kim diyor bakayım?”
Yüzünü tekrar yaklaştırdı. “Bak işte, sen duymuyorsun, sadece bana söylüyorlar, bu da kriz yakın demek. Öp bakayım?” diyerek dudaklarıma yaklaştı ancak temas etmedi.
Bu hallerini asla tahmin edemediğim için kafamı geriye atarak yüksek bir kahkaha attım, benim manifest işe yaramıştı belli ki.
Dudaklarını tam boynumda hissettim. Gülüşüm aniden yavaşlarken yutkundum.
Bu anımızı telefonumun sesi böldü. Dudaklarının teması kesildi, derin bir nefes alıp bıraktı. Dudaklarını hızla boynuma bastırıp öperek geri çekildi.
Ben, üzerimde bıraktığı etki ile birlikte telefonuma ilerledim. Telefonumun çalması dururken bildirim sesi yükseldi.
Babam: Niye açmıyorsun telefonu Ay kızım?
Babam: Hala şu ‘hayatında olan’ kişinin yanında mısın?
Babam: Yola çıkıyoruz, telefonu kapatacağım şimdi, uçağa biniyoruz.
Babam: Eve geç eve.
Ardı ardında bildirimler gelirken yutkundum.
Mestan’a baktım. “Beni eve bırakman lazım acile, İstanbul’dan Antalya arası uçakla kaç saat? Babamlar geliyor! Eyvah Allah’ım çok hızlı oldu bu.”
“Bir saat yirmi dakika sürüyor güzelim.” Dehşete düşmüş bir halde gözlerim büyüdü.
“Bir saat yirmi dakika mı? Mestan kalksana canına yandığım! Eve gitmemiz lazım!”
Yerinden kalkarken söyleniyordu.
“Sakin ol önce, merak etme eve yetişeceksin. Yetiştiririm seni ben.” Göz devirirken eşyaları topluyordum.
“Sence sorun o mu? Eğer evde olmazsam o süre içinde, babam sana çok pis kinlenecek! Şu anda da kinlidir ama konumuz bu değil tabi. Daha çok kinlenecek işte, çabuk ol, senin için uğraşıyoruz burada!”
Hareketleri hızlandı, ikimiz de kısa sürede eşyaları toparlayıp ilerlemeye başladık. Arabanın yanına vardıktan sonra eşyaları bagaja koyduk, arabaya bindikten sonra Mestan arabayı çalıştırdı.
“Çok sıcak.” Derken stresle ellerimle kendime serinlik yaptım.
“Klimayı açardım ama terlisin, çarpabilir.”
Beni düşünen bu haline belki sonra düşerdim ama şu an dört bir yanımı saran stres canımı sıkıyordu.
Araba ilerlemeye devam ederken kırmızı ılıklar sanki inadımıza çoğalıyor, süreleri bitmek bilmiyordu.
Biraz ileride gördüğümüz uzun bir araba trafiği ile yüzüm buruştu, ağlamaklı bir ifade ile konuştum.
“Trafik mi o? Hem de ta fizana kadar gidiyor..” diyerek Mestan’a baktım.
Gülmek istiyormuş ama kendisini zor tutuyormuş gibi bir ifade vardı yüzünde. “Gül sen gül.” Diye mırıldandım.
“Babamlar geldiğinde göreceğim ben seni.”
Gerçekten babamlar geliyordu. Geçirdiğimiz bu tatile söverken bir de babamlar ekleniyordu.
Gerçekten de unutulmaz bir tatil yaşıyorduk..
“Allah’ım, Mestan gerçekten benim kaderimse eğer, onu başka bir yerde, başka bir zaman da karşıma çıkart. Ama beni tam şu an yok et.” Diyerek arabanın tavanına bakıp avuçlarımı semaya doğru kaldırdım.
“Tövbe eder misin güzelim? Yok et de ne demek?”
Yavrum şu an hiç sırası değil ya sanki..
°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°
BÖLÜM SONU.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |