
"Hocam, Alya hocam! HOCAM!" Birinin bana bağırması ile yataktan düştüm. N'oluyor ya?
Popomu ovarken beni kaldıran Seval hocaya bakıyordum. Acilde çalışıyordu daha çok travma doktoruydu. Enerjisi bitmez, utanmak hayat felsefesi olan bir kadındı. Kendimi ondan olabildiğince uzak tutardım çünkü ağzı asla kapanmazdı.
"Ne oldu seval! Sabah sabah ne bağırıyorsun?" Seval utançla başını eğmiş elleriyle oynuyordu. Kendimi suçlu hissediyordum onun yüzünden. Ah! Onu umursamadan ayağa kalktım ve üzerimi düzelttim. O sırada gözüme camış gibi yatan Can çarptı. Horluyordu üstelik! Sinirle gözlerimi ondan alıp sevale diktim. "Söyle Seval."
"Hocam başhekim sizi çağırıyor. Onu şey edecektim ben size." Ona başımı sallayıp askılıkta duran önlüğümü giydim. Kartımı da boynumdan geçirince elimi yüzümü yıkamak için odanın banyosuna girdim. Saat daha yediydi. Bu adamın bana acıması yok muydu?
Başhekimin odasına girdiğimde doyalardan başını kaldırıp bana baktı. Sinir bozucu bir şekilde gülümseyince bokluk olduğunu anladım işte o an. Bok Kaya iş başındaydı.
"Gel Alya gel."
"Buyrun hocam, sorun nedir?"
"Alya biliyorum dün çok yoruldun. Ama dün Oğuz hocanın annesi rahatsızlandığı için yatışta olan bir hastasını sana devrettim. Kusura bakma sende. Bugün hastanın önemli bir ameliyatı var sen giriceksin. Sonra iki gün izinlisin." Oğuz hoca iyi bir cerrahtı. burada tek yakın olduğum kişilerden biriydi.
"Tabi hocam." Elime dosyasını verip çıkmamı bekledi. Dosyayı inceleye inceleye odama doğru ilerledim. Biraz ağır bir hastaydı. Ama yapabileceğimi biliyordum. Her zaman yaptığım gibi.
Odama uğrayıp doğru düzgün kendime geldikten sonra hastanın yanına ilerlemeye başladım, İçeriden kahkaha sesi gelen odanın önünde durduğumda girmeden son kez bilgilere baktım.
9 yaşında beyninde tümör olan kız çocuğu. Çoktan beyinde yer edinmiş tümör karaciğere sıçramıştı bile. Hayati tehlikesi olan yerde bulunan tümör çoktan hastaya zarar vermeye başlamış ve onu yavaştan bitiriyordu. Sadece 9 yaşında bir kız çocuğu. Neden bu dünya onlar için bu kadar zordu. Tedavi olsa bile 6 ila 8 yıl yaşayabilecekti sadece. Derin bir nefes alıp odaya girdim.
İçeride yatakta yatan bir kız çocuğu, anne ve babası olduğunu tahmin ettiğim çift. Ve bir adam. Genç bir adam.
"Merhaba, Ben yeni doktorunuz Alya. Sizde Cansu olmalısınız küçük hanım." Yüzüme sahte bir gülümseme takınıp konuşmaya başladım. Çünkü çocuk hastalar her zaman küçük bir oyunun içinde dönüp dururlardı, asla gerçeği öğrenmemeli ve bilmemelilerdi. Asıl hayat onlara zordu ama bunu anlayan kişiler sınırlıydı.
"Merhaba! Evet cansuyum ben. Mükemmel cansu." Ya benimle dalga geçiyordu ya da biraz fazla şımarıktı. Birinci olasılık daha cazip geliyordu. Adam ve kadına dönüp yüzümdeki gülümsemeyi silip direkt konuya girdim.
"Oğuz hoca bir süre izine ayrıldı o yüzden sizin doktorunuz benim. Herhangi bir şikayette bana bildirebilirsiniz. Bir kaç saat sonra ameliyata giricek bu küçük hanım o yüzden son testleri yapıp ameliyat için hazırlığa başlayalım" Hızlıca konuşup odadan çıktım. Bir hemşireyi yollayıp kan tahlili yapmasını istedim.
Odama geçip bir saat önce çıkan sonuçları inceledim. Cansu ameliyat için hazırdı hiç bir risk görünmüyordu. Onun adına mutluydum açıkçası. 5 yıllık mesleğimde ilk çocuk hastam Cansuydu.
Hastaya haber verdikten sonra ameliyat için giyinmeye başladım.
Ameliyathanenin kapısı açıldıktan sonra adımımı içeri attım. İşte şimdi bütün endişelerim kaybolmuştu. Bütün sinir, stresim uçmuş gitmişti. Etraftaki sesler kesilmiş, solunum seslerim inceden duyulmaya başlamıştı, Alya demek buydu, Neva ise gerçeklerin altına saklanıyordu...
Ekibim çoktan hazırlanmış beni bekliyordu. "Neşter." Avcumu açıp neşteri istedim ve böylece ameliyatı başlattım.
-
3,5 saatin sonunda biten ameliyatta hiç bir komplikasyon gelişmemişti. Hastayı kapatmayı demire bırakıp cansuya baktım. Annesine çok benziyordu. Resmen ikizi gibiydi ama yaş farkı öne sürüyordu bunu. Çok güzel bir kızdı. Kahve saçları boneye geçirilmiş, kahve gözleri kapanmıştı. Beyaz tenli olması bir uyum yakalıyordu.
"Bitti hocam." Demirin bana seslenmesi ile ona döndüm ve başımı salladım. "İyi işti arkadaşlar."
4× "sağolun hocam"
Hemşireler gelip sedyeyi çıkartırken biz onlardan önce davranıp çıktık. Kapının açılması ile duvarın dibine oturmuş iki kadın ve yaklaşık beş tane adamın ayağa kalkması bir oldu. Burası çok kalabalıktı. Cansunun annesi direkt yanıma gelip beni soru yağmuruna tutmaya başladı.
"Merak etmeyin. Cansu gayet iyi. Şu bir hafta onu yoğun bakımda tutup uyanmasını bekleyeceğiz." Onlar birbirlerine sarılırken bende ilerdeki el yıkama yerine doğru ilerledim. Giderken de maskemi ve bonemi kafamdan çıkardım. Çok terlemiştim. Ellerimi yıkarken bakışların üzerimde olduğunu hissediyordum.
İyice yıkadıktan sonra odama doğru giderken yanıma Oğuz hoca geldi. İzni ne çabuk bitmişti. "Merhaba hocam!"
"Merhaba Oğuz hocam."
"Minik hastamızın ameliyatına siz girmişsiniz. Teşekkür ederim size."
"Ne demek görevimiz. Annen nasıl Oğuz?" Biraz durgunlaşmıştı.
"Pek iyi değil doğrusu. Tedavisi iyiye gitmiyor. Doktor arkadaşlarım umudu kesmem gerektiğini söyledi." Yerinde durup Oğuz'a döndüm. Oda benim ile beraber dönmüştü. İki elimi omzuna koyup konuşmaya başladım.
"Oğuz biz doktoruz, tam bitti dediği yerde bir umudumuz olur hastayı yaşatırız. Biliyorsun. Kendini bu kadar kaptırma. Daha önünde çok yol var annenin. Gerekirse en iyi doktorlara götürürüz."
"Bizden iyi doktor mu var salak." Gülüp söylediği şeyle ben de güldüm. Beni kendine çekip sarıldığında hazırda omuzunda duran kollarımı mesafe ile boynuna sardım.
Annesi karaciğer kanseriydi. Riskli olduğu kadar yaşımın getirisi ile kurtulma oranı çok azdı. Bunu bende, Oğuz'da farkındaydı. Ama dile getiremiyorduk işte. Oğuz'dan ayrılıp omzunu patpatladım ve odama doğru yürüdüm. İki gün izinliydim! Sonunda evime gidebilecektim.
-
Evim 20 katlı bir sitenin en üst katıydı. Şehrin göbeğinde olması da mükemmel bir manzara sunuyordu. Gerçi izlemeye pek vaktim kalmıyordu ama.
Odama geçip üzerimi değiştirip duş aldım. Kendimi çöp gibi hissediyordum açıkçası. Her an virüs kapma olasılığım vardı. Gerçi evim hastaneden pek bir farklı değildi. Arada temizlik yapan abla geliyor ve evi temizleyip gidiyordu. Her yerde kitaplar vardı. Yerden tutun koltuklara kadar. Oturacak pek bir yerim yoktu gibi. Ama bu benim kendi çapımda düzenimdi. Çok fazla okuyordum. Çok fazla çalışıyordum. Hayatım düzenindeydi ve bozulmaması için çabalıyordum.
Akşam yemeğini dışarıdan söyleyip yeni sipariş ettiğim anatomi kitabını okumaya başladım. Çok uzun kalmadım zaten direkt zıbarıp kalmıştım.
-
Otobanda arabayı kullanırken arkada çalan kornalar sinirimi hat safhaya çıkarıyordu. İstanbul trafiği benim için tam bir cehennemdi. İşe geç kalmamın yanında bedava sinir veriyorlardı. VIP üyeyim yemin ederim. Uzun zamandır düşündüğüm tayin işini bugün yapacaktım. Sadece bu trafik için değil biraz da sakin bir hayat yaşamak için yapacaktım. Bugüne kadar bir sürü koşuşturmaların içinde gezinip durdum ancak enerjim bitmiş ve tükenmiştim. Sadece biraz kafa dinleyip deşarj olmak istiyordum. Bu gerçekten uzun süre aklımda olan bir şeydi ve burada, arkadamda bırakabileceğim kimse yoktu. Endişem yoktu.
Hastaneye gelince kapalı otoparka park edip odama doğru yürüdüm. Bu hastane güzeldi. Büyüktü, hatta kocamandı. Özel Sara hastanesi şehrin göbeğinde çok iş yapıyordu. Buradan çıksam giremeyeceğim hastane yoktu. Başarılı bir cerrahtım. Çünkü zorundaydım.
Ama şimdi bu yönüm beni cidden VIP yapıyordu. Sınıra gitmek istiyordum. Çok fazla şehir hayatı tatmıştım ve doktorların az olduğu bölgeler de çok fazla iş imkanı sunuyor olması dışında daha kapsamlı bir iş yapmak istiyordum.
Odama girip önlüğümü giydim ve doktor kartımı boynumdan astım. Bu galiba hayattaki en büyük başarımdı.
Randevular çoktan başlamış öğle molasına çıkmıştım. Yanımda Oğuz ile beraber kantine inmiştik. o poğaça alırken ben tost almıştım. Ama sıkıntı şuydu Oğuz aldığı şeyden pişmanlık duyuyordu. Benimkinde göz dikiyordu.
"Ya Alya bir ısırık sadece! Lütfen?" Başımı iki yana salladım. "Oğuz git kendine tost al. Niye benim kine göz dikiyorsun?"
"Aman verme sende ya! Sanki canını istedik." Tavır alıp önüne dönmesiyle burnumdan derin bir nefes verdim. Şu aralar Oğuz çok garip duygular içerisindeydi. Annesi yüzünden psikolojisi alt üst olmuştu o da bu durumdan kaçarak bir şeyler ile uğraşmaya çalışıyordu.
İki günlük iznimde gelip bende kalmış biraz ağlamıştı. Garipti birinin gelip sana sığınması. O anlar aklıma gelince gülümsedim ve elimdeki tostu Oğuz'a uzattım. "Al hadi." Yalandan burnunu çekip tostu aldı ve yemeye başladı. Ona göz kırpıp ayağa kalktım molam bitmişti. Birazdan tekrar hastalar gelicekti.
-
Bu akşam nöbete kalmıştım. Acil fazla kalabalık değildi. Bu yüzden rahat rahat kahvemi içebiliyordum. Adımın anonsu duyulması ile ayağa kalktım.
'Doktor Alya Neva Hanzade, Doktor Alya Neva Hanzade acilde bekleniyorsunuz.' derin nefes alıp ayağa kalktım. Çok pis şom ağızlıydım.
Acile doğru koşturmaya başladım. Büyük ihtimalle acil bir vaka gelmişti. Acilden içeri girdiğimde etrafta koşuşturma dönüyordu. Yanıma koşarak gelen can ile ona döndüm."Hocam! Hocam, 5 asker şuan da yolda. Bir patlamada yaralanmışlar. Sizin ekibiniz hazır durumda bekliyor. Buyrun." Elime eldiveni verip koşarak gitmeye başladı.
Ambulans sesleri gelince koşarak acil girişine gittim. İlk gelen sedyede yatan askerin bacağından kan akıyordu. Yanında duran ekibime bakıp askere geri döndüm. Ağır bir hasta değildi yapabilirlerdi. "Eymen! Hasta sende çabuk." Eymen, başını sallayıp hastayı adlı ve koşarak tedavi alanına götürdü.
Bir diğer gelen sedyede yatan asker sadece omzundan vurulmuş gibi görünüyordu ama iç hasar tespiti için röntgen çekilmesi gerekiyordu. "Arzu hemen kolunu tedavi edip film çektir. Hasta sende!" Arzu başını sallayıp sedyeyle beraber gitti.
Kaldı üç asker. Şu ana kadar ağır yaralı hiç bir asker gelmemişti ve bundan oldukça memnundum. Hayır bu hasta almamak için yaptığım bir şey değildi. Bu sadece bizim için, toprakları için savaşan yiğitlerin, şehit olmasını istemediğim içindi.
İçeri giren sedye ile dikkatimi ona verdim. Asker ağır yaralı gibi görünüyordu. "30 yaşında Asker. Ayağında, göğüsünün yanında ve omuzunda mermi yarası var. Bombadan en fazla etkilenen asker. Kafasını bir kayaya çarpması sonucu zedelenme oluştu."
"Hastayı ben alıyorum. Geri kalan iki asker sizde. Hadi çocuklar!"
Sedyeyi ameliyathaneye yönlendirdim. Ameliyathaneden içeri geçen sedyeden gözümü ayırıp hazırlanmaya başladım. Üzerime ameliyat önlüğü geçirerek ellerimi yıkadım ve boneyi taktım. Eldivenleri giyerek koşarak içeri girdim.
-
Biten ameliyat ile hastayı kapattım. Tam 5 saat süren ameliyat ile hasta kurtulmuştu. Hayati tehlikesi kalmadığı için rahattım. Kurşunları çıkarttıktan sonra çıkan film sonuçlarında kafasında herhangi bir komplikasyon yoktu. Sadece zedelenmiş bir kısmı vardı hemen kulağının üzeride bu da herhangi bir duyma kaybına neden olmamıştı.
Ameliyathaneden çıkınca karşımda bir ton asker görmeyi beklemiyordum. Kapı açılınca hepsi dikkatini buraya vermişti. Koşarak yanıma gelen asker ile dikkatimi ona verdim. "Doktor hanım komutanım nasıl?" Nefesini tutmuş benim ağzımdan çıkan lafa bakıyordu.
"Merak etmeyin durumu gayet iyi şuan da. Hayati tehlikeyi atlattı. Şu iki gün yoğun bakımda uyutacağız kendine gelmesi için. Ondan sonra normal odaya alabiliriz." Askerler derin bir nefes almış birbirlerine sarılıp bunun sevincini yaşıyorlardı.
Onları takmayıp üzerimdeki önlüğü çıkardım ve el yıkama yerine doğru ilerledim. Gözlerimi zor açıyordum artık.
Bonemi çıkartıp eldivenleri soydum. Ellerimi yıkayınca dosdoğru yatakhaneye doğru koştum tabiri caizse. Saat sabah dörde geliyordu ve uyumazsam eminim iyi bir şekilde görevimi yapamayacaktım.
-
Sabah alarmın çalması ile uyandım. Uykumu almış gibiydim. Saat daha yedi olduğu için kalkıp ellerimi yüzümü yıkadım. Odaya Can'ın girmesi ile ona döndüm. "Hocam yoğun bakımdaki asker uyandı." Kafamı sallayıp çıkmasını bekledim. Erken uyanmıştı.
Üzerimi değiştirip ayağıma terliğimi geçirdim. Hastanede bütün gün ayağımda ayakkabı ile dolaşamazdım. Terlikler çok rahat oluyordu. Yoğun bakıma girip hastanın odasına yöneldim.
Odanın önünde bir deste asker vardı. Yoğun bakımdı burası öyle herkes kafasına esince giremezdi. Sadece hasta yakınları beklerdi.
Omuzumu dikleştirip odanın içine girdim. Askerlerin bakışlarının üstümde olduğunu biliyorum. Çok keskin bakışları vardı. İnsanı gereksiz strese sokuyordu.
İçeri girdiğimde yatakta yatan hastayla göz göze geldik. Yorgun görünüyordu. "Hastamız uyanmış. Nasıl hissediyorsun kendini..." İsmini bilmememle yatağa asılı dosyayı alıp ismini okudum. "Alparslan."
"Nasıl hissediyorsun Alparslan?" Bende o sırada dosyasını inceliyordum. Ses gelmemesi ile ona döndüm. Beni inceliyordu. Tek kaşımı kaldırıp ona baktım.
Boğazını temizleyip; "iyiyim doktor hanım. Gayette iyi hissediyorum. Ne zaman çıkabilirim?"
"Yeni ağır bir ameliyattan çıktınız. Şu bir hafta müşahede altında tutulacaksınız." Yerinde dikleşti ve kaşlarını çattı.
"Ne bir haftası? Benim hemen çıkmam lazım."
"Alparslan Bey, malesef bu pek mümkün değil. Dediğim gibi ağır bir ameliyattan çıktınız ve inanın bu halde sizi göreve bile göndermezler. Bunu en iyi siz biliyorsunuz." Kaşları kabullenmişlikle inmiş, kafasını geriye yaslamıştı. Benden daha iyi biliyordu kesinlikle.
Onu incelemeye başladım. Kahvenin en koyu saçları, yeşil gözleri ile uyum halindeydi. Okka gibi burnuyla, büyük, dolgun dudakları yüzüne tam oturmuş gibiydi. Sürekli tıraş olması yüzünden de çene kısımları hafiften tahriş olmuş gibiydi. Saçları üç numaraya attırılmıştı. Sürekli güneşin altına kalması ise kavruk bir tene sahip olmasını sağlıyordu. Ama bu ona sadece çekicilik katıyordu. Yakışıklı adam. Allah sahibine bağışlasın.
Ben onu incelemeye dalmışken onun bana baktığını fark ettim. Hemen kendimi toparlayıp odadan kaçaracasına çıktım.
Yoğun bakımdaki diğer hastaları da kontrol ettikten sonra odama geçip randevu almaya başladım. Tabi şu tayini vermiştim. Onu aradan çıkarmak gerekliydi.
___________________________________________
Sonnn
Merhaba! Pek uzun değil biliyorum ama henüz pek bir konuya giriş yapmadık ve ikinci bölümde her şeyi başlatmak istemedim. Ama diğer bölümde artık bir şeyleri yolunda koymak adına ilerleyeceğim.
Oy ve yorum kullanırsanız çok mutlu olurum. Yani şu yıldıza basın ya!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |