4. Bölüm

4. Bölüm

Hira Nisa uludağ
hiranisud

Çocukluk bazen bir kaç neşe saçan gülümseme, bazen de bir kaç acı dolu çığlık. Her şekilde nitelendiren bu zaman herkes için çok başka şekilde ifade edilebilirdi.

İnsanların temeli, duyguları, çocukluğu, ebeveynleri onu hayata hazırlardı. Bir çocuk nasıl mutluysa ileride o kadar Neşe saçan biri olurdu. Bir çocuk ne kadar şiddetle büyümüş ise ileride bir o kadar şiddete meyilli olurdu. Buradaki rolüm neydi bilmiyorum ama benim çocukluğum oldukça zordu.

Kendimi nasıl nitelendiririm? Bilmiyorum ama ne neşe saçıyordum. Ne de şiddete meyilli bir hayat yaşıyordum. Öylece yaşıyordum işte. Gülümseme sayım günde beşi geçmezdi. Onlarda gerçek olmazdı.

Doğru dürüst arkadaşım var mıydı? Belki bir çağan, bir Oğuz vardı. Aşk hayatım, garipti. Daha önce hiç erkek arkadaşım olmamıştı. Okul hayatım boyunca annemin sahte arkadaşları ile bir çok yemeğe katılmıştım. Onların yapmacık çocukları ile iletişim kurmamak için her şeyi bahane ediyordum. O kadınlar için bağımsız bir gelindim.

İster çalışkan, ister aile bağlarına bağlı, ister güzel. Onlar için aranan kandım. Annem ise benim onların üvey kızı olduğumu saklayıp verdiğim meyvelerden yararlanıyordu.

Üniversiteyi bahane ederek yurt dışına çıkmış tıpı orada bitirmiştim. Türkiye'ye geri döndüğümde işi bahane ederek evden ayrılmıştım. Tabi annemin de dizinin dibinde övücek kızı kalmamıştı. Ama durmayıp insanlara benim fotoğrafımı gösterip böbürleniyordu. Onun için o zamanlar endişeliydim. Ama iki yıl önce bir araba kazasında ikisi de yaşamına son vermişti. Evet üzülmüştüm. Ama ağlamamıştım. Onları anne, baba bellemiştim ama yeterli sevgiyi ne ben ne de onlar karşılıyabiliyordu. Yollarımız zaten ayrılmıştı. Bir kaç gün yaslarını tutup işime geri dönmüştüm.

Belki bu beni kötü bir insan yapardı ama şuan da bulunduğum konum onların benim gerçekten de anne ve babam olmadığını hissetirebilirdi.

Karşımdaki hastaneye bulunduğum arabada göz gezdiriyordum. Oldukça görkemli duruyordu. özel Akarcalı hastanesi.

DNA testi için gelmiştim ve içeri girmeyi istediğimden emin değildim. Yeni aile fikri zaten aklımda bile yoktu. Testi verecek ve sonuçlanan tayini araya sokacaktım. Hakkari çıkmıştı.

Kısa sürede yanıtlanan bu cevap ile rahat bir nefes vermiştim. Zor durumda olan insanlar orada doktor bulamıyordu. Sınırda olmanın verdiği tehlike ve imkan kısıtlaması beni oraya itiyordu.

Mercedes g63 arabamdan inip gözlüğümü taktım ve kendimden emin adımlarla hastaneye doğru yürüdüm. Siyah bir takım giymiştim. Saçlarımı salık bırakıp dalgalı halini bozmamıştım. Çantamın askısına sıkı sıkı asılarak danışmaya doğru adımladım.

"1995 yılında yapılan bebek karışıklığı için DNA testine gelmiştim. Alya Neva Hanzade." Görevli başını sallayıp bilgisayarda gözlerini gezdirdi.

"3. Kat asansörün sağ çaprazında kalan oda da sizi bekliyorlar Alya hanım." Başımı sallayıp asansöre doğru yürüdüm.

Üçüncü katta indiğimde çaprazımda kalan odanın kapısını açıp içeri girdim. Gözlüğümü elime almıştım. İçeride 4 kişi vardı. 3 tane erkek, 1 tane yaşlı olan kadın. Yaşlı dediğime bakmayın. Gayet dinç görünüyordu. Kırışıklığı da az vardı ama en az elli yaşında olduğu da belli oluyordu. Doktor masasında oturan adamla göz göze geldim. Tanıdık değil gibi ama tanıdık gibiydi de. Ya da benzerlik bana oyun oynuyordu. Gözünün üst çarprazında bulunan benlerimiz bile aynıydı.

"Hoş geldiniz Alya hanım. Ben Ata Akarcalı." Hastanenin sahibi ve aynı zamanda telefonda konuştuğum kişi. Sesleri aynıydı. Biraz fazla benziyoruz. Yani bana öyle geliyor olabilir.

Boğazımı temizleyip odanın içine doğru adımladım. Boş olan koltuğa oturup konuşmaya başladım. "Merhaba, Ata bey. Detayları öğrenip hemen DNA testine geçsek daha doğru olur." Başını sallayıp hemşireyi çağırdı.

"Bir kaç hafta önce dosyaların bulunduğu departmanı temizlemek amacıyla baştan sonra kontrol ettik dosyaları. İşte o zaman sizin gibi bir kaç bebeğin karıştığını öğrendik. Bunu yapan hemşire yaklaşık dört sene önce öldüğü için neden yaptığını malesef öğrenemedik. Ama şimdi DNA testini yapıp sizlerin gerçek ailelerine kavuşmasını diliyoruz."

Hemşire odaya gelince ilk benim kanımı aldı. Daha sonra karşımda oturan adamın yanına gidip kanı aldı. O muydu biyolojik babam. Yani eğer test uyumluysa. Adamı istemsiz bir şekilde incelemeye başladım. Çok bir benzerliğimiz yoktu. Sadece gözlerimiz benzerlik gösteriyordu. Adam esmer ben buğday tenli. Adamın saçları kahvenin açık tonlarıyken benim kestane rengi şeydi. Gözlerimizin renk tonu aynıydı. Açık kahve.

Yanında elini sıkı sıkı tuttuğu bir kadın vardı. Kadınla benzerliğimiz fazlaydı, çok fazla. Yüz hatlarımız bir kere aynıydı. Dolgun hatlar, burun şeklimiz. Her şey. Saç renklerimiz, göz şeklimiz. Kadının kopyasıydım resmen!

Ben onları inceliyorken onlarda bana aynı tarifeyi yapıyordu. Kadının ciddi duran yüz hatları hiç bir taviz vermiyordu. Aynı şekilde yanında ki adamda. Kadın beni incelemeyi bitirmiş olacak ki konuşmaya başladı.

"Merhaba Alya, ben Süngü. Tanıştığıma memnun oldum. Süngü Akarcalı." Doktorla aynı soy adını taşıyordu ve benzerlikleri ortadaydı. Annesi olan o kadına çok benziyordu Ata bey.

"Alya, Alya Neva Hanzade. Bende memnun oldum Süngü hanım." Yanındaki adamın keskin gözleri üzerimdeyken beni göz hapsine almış gibiydi.

"Merhaba Alya, Turan ben, Turan Akarcalı. DNA testinden sonra konuşmamızı yaparız." Başımı salladım bir şey demeden.

"DNA testi bir saat sonra çıkar." Ata Bey'in dediği şeyle hiç bir tepki göstermedim. Bakışlarım, hayır sert bakışlarım çiftin üzerinde geziniyordu. O sırada telefonum çaldı. Ekibimden Eymen arıyordu. Ayağa kalkıp açacakken Turan bey konuştu. "Rahatsız olmazsan burada konuşabilirsin."

"Hayır rahatsız olurum. Mesleki problemler." Cevap vermeden odadan çıkıp koridordaki koltuğa oturdum. Ve bekletmeden açtım telefonu.

"Hocam, hastaneye büyük konvoy geliyor. Yaklaşık yirmi tane araba zincirleme kaza yapmış şuan yoldalar. Yeterli doktor sayısı yok hastaneye gelebilir misiniz?" Ayağa kalkıp bu katta olan asansöre bindim.

"Geliyorum. Beni kapıda karşıla acil kıyafetlerini hazır et direkt acile geçeceğiz."

"Tamam hocam!" Telefonu kapatıp arabama koşturmaya başladım. Hastaneye sürmeye başladığımda ambulanslardan önce varmayı hedefliyordum.

Hastanenin otoparkına gelişi güzel park edip beni kapıda bekleyen Eymen'in yanına geçtim. Önlüğü geçirip ellerime eldiveni taktı. Saçlarımı gelişi güzel toplayıp Boneyi kafama geçirip arkada bağladı. Çantamı ona uzatıp acile koşmaya başladım. İçerisi savaş alanıydı. Ambulanslar çoktan gelmiş doktorlar hastaları almaya başlamıştı. İçeri giren sedyeyi ben aldım.

"35 yaşında, arabada sıkışıp kaburgası hasar gördü. Kalbe yakın yere saplanan iki demir parçasını çıkartamadık. Kan takviyesi yapıp hayatta tutmayı başardık. Yolda gelirken iki kere kalbi durdu." Ambulans görevlisi durumunu anlatırken ben hayati fonksiyonlarına bakıyordum. Hastayı köşeye çekip müdahale etmeye başladım.

Demir parçaları incelerken birinin hareket etmesiyle nabız düşmeye başladı. kalbi duruyordu hastanın.

"Hocam, hocam! Nabız düşüyor. Kalbi durdu hastanın." Demir parçanın yerine tampon yapıp kalp masajına başladım.

"Arzu nerede!?" Arkamdan gelen sesle hiç oraya dönmeden emirlerimi yağdırmaya başladım.

"Burdayım hocam."

"Ameliyathaneyi hazırlayın çabuk! Arzu buraya gel tampon yap." Kalp masajı işe yaramıyordu.

"İç kanama geçiriyor. Çabuk hazırlanın!"

Hastanın kısa süreli duran kalbini hayata döndürmüştük. Operasyon çok uzun sürmüştü. Hastayı kapatıp yere fırlattığım topuklular yüzünden yalın ayak ameliyathaneden çıktım. Çıktığım gibi karşımda beliren Alparslan ile neye uğradığımı şaşırdım. Ne işi vardı burada, sadece o değil yanında dört asker daha.

"Durumu nasıl Alya?" Yorgun argın başımı sallayıp konuşmaya başladım.

"İyi, yoğun bakıma alıp durumunu gözlemleyeceğiz. Kalbe yakın yere saplanan iki demir çubuk vardı. Şuan hayati tehlikeyi en aza indirmeye başardık ama ne olacağını bilemem." Birden bana sarılması ile neye uğradığımı şaşırdım.

"Teşekkür ederim, iki kere kurtardın hayatımızı. Teşekkür ederim." Eldivenli ellerim kanlı olduğu için kolumda beline destek verdim. Az biraz rahatsız olduğum bir gerçekti, bu samimiyet fazlaydı ve ister istemez ger insan rahatsız olurdu. Kendimi geri çekip küçük bir şekilde gülümsedim ve bir kaç adım geri gittim.

"Görevim bu Alparslan." Benden ayrılıp elini ensesine koydu ve ovmaya başladı.
"Kusura bakma, izinsiz sarıldım sana da." Ona küçük bir gülümseme gönderip kolumla omuzu ovaladım.

"Sorun değil, şimdi izin verirsen ellerimi yıkayıp üzerimi değiştereceğim. Yemek yemek istiyorum. Sabahtan beri bir şey yemedim de." Ona neden açıklama yapmıştım bilmiyorum ama öylece yapmıştım işte.

Anlayışla başını sallayıp kenara çekildi. Duvara monte edilmiş musluğun yanına gidip önce eldivenleri sonra önlüğü ve boneyi çıkarıp güzelce ellerimi yıkadım.

Yanıma koşarak gelen Eymen ile ona döndüm. "Hocam çantanız, telefonunuz çok fazla çaldı." Başımı sallayıp çantamı aldım elinden.

Odama gidip burada bıraktığım kıyafetlerimi giydim. Bol bir eşofman ve siyah bol bir tişört. Hâlâ yalın ayaktım. Ayağıma ayakkabımı geçirip telefonumu açtım.

O yabancı numara yine arıyordu. Onu yanıtlayıp odamdan çıktım ve kilitledim.

"Merhaba, ben Ata. DNA testi sonuçları çıktı. Sonuç pozitif." Odamın kapısını kilitlerken elim bir anda durdu. Bildiğim bir şeydi ama gerçek ailemin Akarcalı'lar olduğunu öğrenmek garip gelmişti. Bugün ilk defa gördüğüm o çift benim anne ve babamdı. Ve Ata da abim. Derin bir nefes alıp kapıyı kilitledim ve arkamı döndüm. Alparslan karşımda duvara yaslanmış beni izliyordu.

Telefondan boğaz temizleme sesi gelince orayı unuttuğumu anladım. "Tamam, detaylı bir konuşma için yarın saat akşam altı ile attığım konumda gerekli açıklamayı yapacağım." Yapacağım açıklama tabi ki onlarla görüşmek istemediğim olacaktı.

"Bu arada Alya, ben senin abinim. Yani bil istedim."

"Biliyorum. Benim şimdi işim var. Yarın attığım konumda görüşürüz."

Alparslan yanıma gelip elindeki topukluları gösterdi. "Acilde unutmuşsun." Teşekkür edip onu odama bıraktım. Ona geri döndüğümde hâlâ gitmemişti.

"Sabahtan beri yemek yememişsin, benimle yemek yemek ister misin?" Benimle? Yemek?

Alparslan benimle yemek mi yemek istiyordu?

Suratında hiç bir mimik yokken sorduğu soruya kendimi mecburmuş gibi hissediyordum. Fazla sert biriydi. Hem ses tonu, hem yüz hatları olsun gerek fazla sert görünüyordu. Boyu en az 1.95ti. ben 1.78dim. bir kadına göre kısa değildim. Ama o biraz fazla uzundu. Onu cevapsız bırakınca konuşmaya başladım.

"Olur. Nerede yiyeceğiz?"

Önden ilerlemeye başlayınca onu takip ettim. Hastaneden çıkınca kendi arabasına doğru yürüdü. "Alparslan, ben kendi arabamla gelsem iyi olur daha sonra buraya gelmek zor olur." Başını sallayıp yürümeye başladı. Bende kendi arabama binip Alparslan'ın sürdüğü arabayı takip etmeye başladım.

___________________________________________

___________________________________________


Nasıl olmuş bölüm bacım?

Neysem. Hadi yine iyisiniz ama bok yiyen siz ne bir oy ne bir yorum?

Neyse. yorumlarda sohbet edebiliriz.

Alparslan➡️

Alya ➡️

Biyolojikler➡️

Ve ben➡️

Bu arada

Bu arada

Bu kombinimiz                    

Bu kombinimiz.

Alya'nın modelini belirledim ama Alparslan muzlu kekim herhangi bir modeli taşıyamıyor yani ona uygun bir model bulamadım.

Açıkçası o Suriyeli Michaeli koymayı istemiyorum. Siz karar verin ayol.

 

Bölüm : 16.11.2024 15:06 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...